İSRAİLİN HİZAYA GETİRİLMESİ Mİ, YOKSA AKPNİN TUZAĞA ÇEKİLMESİ Mİ?
Önce şu gerçeği ; Siyonist ve saldırgan İsrailin hezimetine ve hizaya getirilmesine, hiç kimse bizim kadar sevinemez ve bu yoldaki gayretleri sahiplenemezdi. Çünkü bizim hayatımız şeytanın askerleri ve Deccalın avenesi olan Siyonizme ve zalim İsraile karşı fikri ve siyasi mücadele ile geçmişti. Ancak bu İsrail Siyonizmine ve ABD emperyalizmine en stratejik hizmeti, Yahudi Lobilerinden çifte madalyalı Recep T. Erdoğan ve AKP iktidarı vermekte, ama bu BOP eş başkanlığı görevlerini, yine Siyonist merkezlerin izniyle, ucuz kahramanlık ve kof kabadayılık rolüyle yerine getirmekteydi.
Obamanın itiraf ve ifadesiyle ABDnin ebedi dostu ve hizmetinden şeref duyduğu İsrailin;
İrana yönelik bir askeri güç gösterisi ve nükleer reaktörlere müdahalesi
Ve Arap Barış Gücü kılıflı ABD ve İsrail güdümlü askeri birliklerin Suriyeyi işgal edip bölünmeye hazır hale getirmesi öncesinde,
Türkiyeyi yanlarına çekme, pasifize etme ve zulümlerine ortak pozisyona itme niyetiyle, Netanyahunun telefon açıp güya üzüntülerini beyan etmesi, Mavi Marmarada katlettiklerine tazminat ödeneceğini ve Gazzeye insani yardımlara şartlı olarak izin verileceğini belirtmesi, AKPnin İsraili hizaya sokan tarihi başarısı ve İsrailin de talihsiz baş ağrısı gibi takdim ediliyordu.
Ve zaten İsrail ordu radyosuna konuşan Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaakov Amidar, Gazzeye ambargoyu kaldırmak anlamına gelecek sözlerin verilmediğini, her şeyin İsrailin kontrolü ve güdümü altında yürütüleceğini açıklıyordu.[1]
Oysa İsrail arz-ı mevud hedefine ulaşmak için atacağı son adımlarda kendilerine destek olmak, en azından köstek olmamak üzere AKP yönetimine sadece bir havuç uzatıyordu. Her şeyden önce; geçmişi azgın ve kanlı, bu günü küstah ve şımarık, geleceği Türkiyenin de yarısını kapsayan Büyük İsrail maksatlı ve sapkın şu Siyonist İsraille her ne pahasına ve her ne bahane ardında olursa olsun, iyi ilişkiler ve ittifak süreci başlatmak, bir hükümet ve başındakiler için, vebal olarak, ayıp olarak yeterli bir olguydu! Kaldı ki, AKP yandaşı ve Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagülün yazdıklarına göre Obama İsrailden ayrılmadan önce Ona telefon açan bizim Başbakan oluyordu ve bu senaryonun daha evvelden hazırlandığı ve Erdoğanın ona göre davrandığı sırıtıyordu. (Bak: 23.03.2013, İsraile Özür Diletmek)
Hollanda dönüşünde Başbakan Tayyip Erdoğan’a sorduğum sorulardan biri şuydu: ‘ABD Başkanı Barack Obama İsrail’de. Dikkat çekici bir karşılama izliyoruz. Obama’nın bu ziyareti, Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir değişikliğe neden olabilir mi?’ Kastım, Obama’nın iki ülke arasında arabulucu olup olamayacağı idi. ‘Bizim şartlarımız belli, hiç değişmedi’ dedi ve ekledi. ‘Özür, tazminat ve ambargonun kaldırılması Tazminatı kabul ettiler zaten. Özür ve ambargo konusunda bir gelişme olmadı.’ ‘Peki, Obama’nın bir baskısı ve sonrası bir değişiklik söz konusu olabilir mi’ sorusuna ise, ‘Olabilir. Ama ambargo konusunda bir karışıklık var. (Obama’yı kastederek) Yarın telefonla konuşacağım’ şeklinde cevap verdi. Ve dediği gibi de oldu. Başbakan’ın ‘yarın görüşeceğim’ dediği Obama ile görüşme, Benjamin Netanyahu ile de görüşmeye döndü. diyen İbrahim Karagül baklayı ağzından şöyle çıkarıyordu:
’ABD, hem Türkiye hem de İsrail’le olan yakın ortaklığına büyük değer veriyor. Bölgesel barış ve güvenliğin güçlendirilmesi için Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin tekrar düzelmesine büyük önem veriyoruz’ ifadelerinin, yani ‘özür’ açıklamasının Türkiye ve İsrail’den değil Beyaz Saray’dan gelmesi dikkat çekici. Muhtemelen, iki ülke de Obama’nın elini güçlendirmeyi öncelediler. Daha sonra Ankara’dan açıklama geldi. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin tekrar güçlendirilmesine yönelik vurgu öne çıkıyordu. Yani bu girişim ve gelişmeler İsrail-Türkiye ilişkilerini güçlendirmek ve AKP hükümetini İsrailin suç ortağı haline getirmek için tertipleniyordu. Gerisi ise sadece şovdu.
İbrahim Karagülün PKK uzlaşması için de:
Bölgesel güç haritasını değiştirecek, Türkiye’nin adeta yeniden kuruluşu anlamına gelebilecek, içinde bulunduğumuz coğrafyada bir tür enerji patlamasına yol açabilecek, Türkiye toplumunun onay verdiği bir barış süreci bu. Öcalan’ın açıklamasındaki cümlelerin hepimizi şok ettiğini, ‘inadına birleşme’ vurgusunun PKK’nın da ötesinde bölgesel düzeyde Kürtlerle ortaklık geleceğine vurgu yaptığını söylemeliyim. Sözleri ise Irak ve Suriye Kürdistanı, Güneydoğumuzu da kapsayacak şekilde kurulacak, ama bütün Kürdistan Türkiyenin himayesinde olacak palavrasının ve Siyonist Yahudi propagandasının nasıl bir havuçla tavşan beyinlerin uyuşturulduğunu gösteriyordu.
Hatta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres 25 Mart 2013te CNN Türkte yayınlanan özel röportajında Türkiyenin Gazzenin silahtan arındırılması konusunda garanti verdiğini itiraf ediyor, böylece rahmetli Erbakanın Bu AKPliler İsraili durdurmak değil, Hizbullahın ve Filistin halkının silahlarını toplamak istiyor şeklindeki tespit ve kerameti bir kere daha gerçekleşiyordu.
Bir vatandaşın fiyatı kaç liraydı?
İsrail Gazzeye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemimizdeki insanlarımızı öyle kazayla veya hata ile öldürmemişti. Uluslararası sularda, Türkiyeye savaş ilanı sayılacak kasıtlı bir küstahlıkla saldırıp vatandaşlarımızı katletmişti. Devletimizi hedef alan bu cinayetlerin bedeli öyle para ile ve üzgünüz laflarıyla geçiştirilemezdi. Milli haysiyetimiz ve devlet otoritemiz buna izin vermezdi. AKP iktidarının ve yandaş medyanın zafer edebiyatı, sadece bir züğürt tesellisiydi. Bu olay Elazığlı kabadayı fıkrasını hatıramıza getirmişti. Yolda giderken tanınmış iş adamlarından birisine istemeden omuz vuran kabadayı, hiç ummadığı ağır bir küfür ve yumrukla yere serilir. Hemen kalkıp silahına sarılınca, araya girilir ve karakola gidilir. İş adamını tanıyan komiser, baş göz işareti ile git ve gelme, ben bunu biraz oyalayıp gönderirim edasıyla: Bu beye küfür ve yumruğun cezası 100 liradır, hemen bulup getir diye seslenir. İşadamı gitmiş, ama yarım saat geçtiği halde dönmemiştir. Bunun üzerine yerinden kalkan kabadayı, uyuklamaya başlayan komiserin yüzüne okkalı bir küfür ve tokat indirir. Delirdin mi be adam, ne yapıyorsun? diyen komisere:
Efendim benim acil bir işim var. Madem bir küfürle tokadın cezası 100 liradır, o adamın getireceği para artık sizin hakkınızdır! deyip sıvışıverir. Şimdi Siyonist Lobilerin iki tane madalya verdikleri için tıynetini çok iyi bildikleri Sn. Başbakana karşı al paranı kes sızlanmayı şeklindeki küstah tavırları da buna benzemekteydi.
Eski komünist Aydınlıkçı, yeni liberalist AKP yanlısı Oral Çalışlar İsrailin Özür tuzağının perde arkasını şöyle deşifre ediyordu:
Bugün itibariyle Türkiye, Kürtlerle kalıcı bir barışa ve kardeşliğe adım atarken, İsraille de yeni ve olumlu bir sayfa açılıyor. Obamanın İsrailde olduğu bir zamanda gerçekleşen özür telefonu yeni stratejinin uluslararası bir ayağı olduğuna da işaret ediyor. Şii yayı üzerine birkaç defa bazı değerlendirmelerde bulundum. Şii yayının dışında kalan üç halk, şimdi yeni bir stratejinin kurucu oyuncuları olarak rol alıyorlar. Türkiye, Bağdattaki Şii Maliki yönetimiyle geçen Irak seçimleri döneminde kapışmıştı. Suriyedeki Esed rejimiyle de ilişkilerin durumu belli. Bu ülkelerdeki Şii kimlikli yönetimlere destek veren İran, onlarla kader birliği ediyor. Lübnandaki Şii Hizbullahı da denkleme kattığımızda tablo tamamlanıyor. Karşı oyuncular kimler? İsrail, Kürtler ve Türkiye. Ankara, yakın bir tarihe kadar Kürtlerle, düne kadar da İsraille çatışma ve gerginlik içindeydi.[2]
Oral Çalışlar bu sözleriyle İrana ve Hizbullaha karşı AKPnin, Kürtlerin ve İsrailin stratejik bir ortaklığa gittiğini açıkça itiraf ediyordu.
PKK İran ve Suriyeye yerleşiyordu!
Ve zaten aynı süreçte PKK terör örgütü üyelerinin, sınır dışına çıkışta K. Iraktaki kamplarda yoğunluk olduğu için İrandaki Şehidan ve Suriyedeki Kobani, Kamışlı ve Afrin bölgelerindeki kamplara gidecekleri belirtiliyordu. Starın haberine göre: Abdullah Öcalanın çağırısı üzerine ülke dışına çıkacak olan silahlı PKKlı grupların çekileceği ilk alanlar belirleniyordu. İstihbarat birimlerinin elde ettiği bilgilere göre, silahlı örgüt üyelerinin ilk çekileceği alanlar içinde İran topraklarındaki Şehidan kampı ile Suriyenin Kobani, Kamışlı ve Afrin bölgeleri olacağı öğrenildi. Türkiyeden Kandile çekilmenin ise yoğunluk nedeniyle mümkün olmayacağı belirtiliyordu.
PKKlı öncüler Şehidana gidiyordu
Türkiye toprakları içerisinde bulunan örgüt elemanlarının günler öncesinden çekilmeye başladığı haber veriliyordu. İranın PKKsı olarak PJAK kontrolünde bulunan Şehidan kampına ise ağırlıklı olarak üst düzey yöneticiler yerleştiriliyordu. Türkiye sınırına yakın olan Zap, Haftanin bölgelerinde bulunan kamplara Hakkâri ve Şırnak bölgesinde bulunan örgüt üyelerinin gideceği bildiriliyordu. Ancak kar kalınlığının yer yer 2 metreyi bulduğu bölgede halen çekilme olmadığı öğreniliyordu.
Yani başta ABD ve İsrail olmak üzere bütün dış güçler şimdi PKKyı İranı karıştırmak ve Suriye Kürdistanı kurmak üzere sınır dışına çekiyor ve buna tarihi barış kılıfı geçirip AKPyi parlatıyordu.
Bu arada ABD Dış Bakanı Yahudi John Kerry, İrana yönelik bir saldırı öncesi, hiçbir şekilde İrana destek sağlamama ve hava sahasını kullandırmama yönünde uyarmak üzere Iraka gidiyordu. Bütün bu görüşmelerin Suriyenin parçalanmasına bir hazırlık olduğunu sezen Suriye Muhalefet Lideri Muaz El Hatip sürpriz şekilde görevinden istifa ediyordu.
Muaz El Hatibin istifası nedenleri arasında, herhalde, muhaliflerce Şamda bir camide patlatılan canlı bomba sonucu ölen 50 masum Müslüman arasında bulunan çağımızın en önemli âlimlerinden başta Fıkhussiyre, Kuranda insan ve medeniyet gibi 60 eserin sahibi ve Kürt asıllı Ramazan El Butinin katledilmesi de bulunuyordu. Arap baharı safsatasıyla tezgâhlanan Siyonist oyunların farkında olan rahmetli El Buti, Suriyedeki kardeş katliamına taraf olmadığından Esad yanlısı olmakla suçlanıyordu.
İsrail Suriyeyi vurmaya başlıyordu!
İsrail ordusunun, Suriye sınırındaki Golan bölgesinde devriye gezen İsrail askeri araçlarına Esed güçlerince son 24 saatte iki kez ateş açılması bahanesiyle, Suriye topraklarındaki bir askeri mevziyi hedef aldığı bildiriliyordu. İsrail’in, Golan’daki gerilimin daha da artabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak, bölgeye takviye birlikler gönderdiği kaydediliyordu. İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, sınırdaki gerilimden Suriye rejimini sorumlu tutarak, İsrail’in Suriye’den kaynaklanacak sınır ihlallerine derhal karşılık vereceği uyarısında bulunuyordu. İsrailli askeri yetkililer, basına yaptıkları açıklamada, Suriye sınırından açılan ateşin “askerleri öldürmeyi hedeflediğinin anlaşılması” üzerine bu mevzinin vurulduğunu belirtiyordu. Yani İsrailin Suriyeye müdahalesi fiilen başlıyordu.
Nusayriler de Esedi terk ediyordu!
Bu arada ilginç bir gelişme daha yaşanıyor, İsrailin ve tabi tüm batılı güçlerin Suriyedeki doğal müttefiki sayılan ve yıllarca Suriyedeki Müslümanlara kan kusturan NUSAYRİler de, rejimin yıkılacağını sezip, Esedi terk ediyor ve Mısırda toplanan Nusayri liderler, Suriye muhalefetine destek çağrısı yapıyordu.
Obamanın İsraile yaptığı Siyonist terörizmine destek ziyaretinde üç konuda ittifak pekiştirilmişti:
1- İsrailin güvenliği ABD için her şeyden önemliydi
2- İrana karşı ortak tehditkâr tavır sürdürülecekti
3- Suriyeye müdahale için kimyasal silah yalanı piyasaya sürülecekti!
Kudüste bir araya gelen ABD Başkanı Obama ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenlemişti. İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerin önemine işaret eden Netanyahu, İsrailin, Amerikadan daha iyi bir dostu olmadığını söylemişti. Bu görüşmenin Netanyahuyla 10. buluşması olduğuna, kendisiyle şimdiye kadar temasta bulunduğu bütün liderlerden daha fazla vakit ayırdığına dikkati çeken Obama ise, Liderler olarak en önemli sorumluluğumuz ABD ve İsrail halklarının güvenliğidir. Bu, bir numaralı işimizdir demişti. Asıl önceliklerinin İsrailin güvenliğini sağlamak olduğunu dile getiren Obama, ABDnin İsrail devletinin güvenliğine olan bağlılığı önemli bir görevdi. İsrailin güvenliği tartışılamaz bir meseledir. İki ülke arasında askeri ve istihbarat alanında yaşanan yoğun işbirliği devam edecektir. ABD tarafından desteklenen Demir Kubbe füze savunma sistemlerinin de finanse edilmesi sürecektir. İsrailin nitelikli askeri yapısını muhafaza etmesi için destek sağlamaya devam edilecek ve İsrail kendisini tehditlere karşı kendi kaynaklarıyla savunabilir konuma getirilecektir
Suriye için de bahane kimyasal silah yalanıydı!
Obama, Irakta yapıldığı gibi Suriyede de kimyasal silah kullanıldığı iddialarını bahane edeceklerini göstermiştir. Obama, Gerçekleri tespit ettiğimizde, kimyasal silahlar oyunun gidişatını değiştirir diyerek Suriye rejiminin kimyasal silahla saldırı düzenleme kapasitesine sahip olduğunun bilindiğini iddia etmiştir. Potansiyel yıkım ve toplu ölümlere neden olan silahlar görmeye başladığınızda ve cin lambadan bir kere çıktığında, Suriyede şimdiye kadar gördüğümüzden daha korkunç sahnelere tanık olabiliriz demektir. Bu bilgi ışığında uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekir değerlendirmesi herkesin hatırına Irak vahşetini getirmişti.
İsrailin yeni hedef tahtası Suriye oluyordu
Terörist İsrail İstihbarat ve Stratejik İlişkiler Bakanı Yuval Steinitz, Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığını ileri sürmekteydi. Ordu radyosuna konuşan Steinitz, Suriye’de son dönemde hükümet ya da muhalifler tarafından kimyasal silahlar kullanıldığının “görünüşe bakılırsa açık” olduğunu iddia ederken, bu sonuca nasıl varıldığına ilişkin bir bilgi vermemişti. Steinitz, bu konunun, ülkeyi ziyaret edecek ABD Başkanı Barack Obama ile yapılacak görüşmelerin ana gündem maddelerinden biri olacağını da kaydetmişti. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney dün Suriye’de her iki tarafın kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaları ‘dikkatle incelediklerini’ belirtirken, Esad rejiminin Suriyeli muhaliflerin kimyasal silah kullandığı iddiasını destekleyecek kanıt olmadığını söylemişti. Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Suriyeli muhaliflerin, Halep’te tanımlanamayan bir kimyasal içeren cephaneyi havaya uçurduğu, saldırının, Suriye’de iki yıldır süregelen krizde “çok tehlikeli” bir gelişmeyi temsil ettiğini öne sürmüşlerdi.
Yine İrana gözdağı verildi
Obamanın, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, nükleer programı nedeniyle İrana sert mesajlar gönderilmişti. İrana yönelik yaptırımların yetersiz olduğunu ve yaptırımların askeri tehdit ile desteklenmesi gerektiğini ifade eden Netanyahu, Güvenliğimiz söz konusu olduğunda en iyi dostumuz istese bile kenara çekilemeyiz diyerek niyetini belli etmiştir.
Obama ise: İrandaki durumun en kalıcı çözümü, bu ülkenin sonunda nükleer silah edinmeye değmeyeceğini anlayacak noktaya ulaşması tehditleriyle İsrailin sadık bir uşağı olduğunu göstermişti.
Şimdi, izan ve insafla düşünüp karar verelim; Böyle bir Siyonist Netanyahu Yahudisinin ve İsraile hizmeti şeref sayan Obama kâfirinin, beraber oturup ta, Türkiyenin yararına olacak kararlar alması beklenebilir miydi? Sn. Recep T. Erdoğanı ve yandaşlarını rahatlatacak bu özür tazminat jestinin arkasında çok daha sinsi ve tehlikeli hesaplar yattığını düşünmek gerekmez miydi? Şeytanın şakirtlerinden şerden başka bir şey beklenmezdeyip uyarmamız, bazılarının niye bu denli zoruna gitmekteydi?
Medya ve medyumlar MOSSADın emrinde çalışıyordu!
Reagan gibi gelecekten haber veren Yahudi Ovadia Yosef, Barak Hüseyin Obamanın günlerinde, yani önümüzdeki dört yıl içinde beklenen Mesihin zuhur edeceğini söylemişti. Birinci döneminde İsraile uğramayan Obamanın ikinci dönemine İsrailden başlaması Yahudileri coşturup mest etmişti. Ovadia Yosef, Maariv gazetesine yaptığı değerlendirmede günümüzde kral kalmadığını ama herkesin saygısını hak eden Obamanın bir nevi kutsal kral gibi Kral Davuta en yakın kimlik olduğunu ileri sürmekteydi. Ona göre, önemli olan İsraili desteklemektir. Gerisi teferruattır. Kim İsraili destekliyorsa o yeni Davut olmaya namzettir. Yosef istediği devlete savaş açmak gücüne sahip olduğundan dolayı Obamanın Davutun makamında olduğunu belirtmişti. Hep turfa (şeri usullere uymayan) yemekten usanmış olan Obamayı akşam yemeğinde kendi elleriyle besleyeceğini ve ona koşer (helal gıda) ikram edeceğini söylemiş ve bütün taraftarlarından da Kral Obama/Davuta dua etmelerini istemişti.[3]
Medyadan ve halkımızdan gizlenen haberlere göre, Obama Yahudi ve Müslümanların kutsal mekânlarına uğramamış fakat İsrail Müzesi, Holokost Anıtı, Siyonizmin kurucusu Theodor Herzlin ve suikast sonucu öldürülen eski İsrail Başbakanı İzak Rabinin kabrini ziyaret etmişti. Siyasi Siyonizmin banisi ve Sultan Abdülhamiti tahttan indiren Yahudi Theodor Herzlin ziyareti birçok yönüyle başta Türkiye olmak üzere, İslam dünyasına yönelik önemli mesajlar içermektedir ve ABDnin İsrailin gönüllü ve daimi hizmetçisi olduğunu göstermektedir. Filistinlilere karşı başvurduğu yöntemler itibarıyla kendisine kemik kıran lakabı takılan ve Demir Yumruk politikalarıyla da ön plana çıkan Rabinin kabrinin ziyareti, Obamanın ayarını ve amacını yansıtan bir girişimdir.
ABD-İsrail-Yunanistan ortak tatbikat yapıyordu!
Bu arada ABD, İsrail ve Yunanistan ortak tatbikatı Akdenizde yapılmıştı. Tatbikatın arama kurtarma, tıbbi tahliye ve denizdeki acil durumlara hızla yanıt verme alanlarını kapsadığı açıklanmıştı. Tatbikat “Noble Diana” adıyla 2001 Nisan ayından beri uygulanmaktaydı. 2011’den önce 10 yıl boyunca Yunanistan yerine Türkiye’nin yer aldığı tatbikat, “Reliant Mermaid” (güvenli denizkızı) adıyla yeniden planlanmıştı. İsrail komandolarının Gazze’ye yardım amacıyla yola çıkan Mavi Marmara adlı gemide bulunan 9 Türk vatandaşını katletmesi üzerine Türkiye tatbikattan çekilmiş bunun üzerine ABD-İsrail ikilisine ertesi yıl Yunanistan katılmıştı. Yunanistan ayrıca 2012 yılında İsrail’le savunma işbirliği anlaşması imzalamıştı.
Patriot görevlisi Haçlılar, Türk Subaylarının yolunu kesiyordu. Siyasi irade sessiz, asker tepkili, halk endişeli bekliyordu! Mütareke basını, askerin Patriot tavrından neden rahatsız oluyordu?
Adana ve Gaziantepin yanı sıra sadece 70 km. hava menziline sahip olduğu halde sınırdan 300 km. içerideki Kahramanmaraşa konuşlanan patriot füze sistemlerinde görevli Alman askerleri ile Türk askerleri arasında yaşanan gerilimin yankıları sürüyordu.
Gaziantep 5inci Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Kahraman Güneşin, Alman askeri Çavuş R.yi itip, görevi olmadığı halde yolu kapatıp barikat kuran Alman yarbayı dövmesine Alman Bild gazetesinden daha çok, bazı sözde Türk basınının üzülmesi mütareke dönemi basınını hatırlatmıştı. Türk generale şok suçlama! şeklinde verilen haberlerde, Türk askerinin patriot füze sistemlerinde görevli NATO askerlerine karşı gösterdiği tavırdan duyulan rahatsızlık açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Türkiyedeki gelişmelere Alman Bild gazetesininin ağzıyla yaklaşılan haberlere göre, Alman Savunma Bakanı Thomas de Maizierenin Patriot birliğini ziyaret ettiği 23 Şubatta gerginlik yaşanmıştı. Türk kaymakama tokat atan, PKKya açık destek verdikleri saptanan Çekiç Güç askerinden, çuval skandalına, İncirlikte kirli ayaklarıyla camiye girmelerinden, Patriot askerlerinin tavrına kadar, NATO askerinin işgalci sicili oldukça kabarıktı. Ama yandaş medyanın Haçlıların hatırına TSKya sataşmaları daha da aşağılıktı.
Oysa yine Almanyanın haftalık haber dergisi Der Spigel ise, çıkan kavgaya Kahramanmaraştaki Alman askerlerinin hatalı tavrının neden olduğunu yazmıştı. Habere göre, Alman ordusunun Hareket Dairesi, Alman Savunma Bakanlığına yazdığı raporda, Alman askerlerinin orada bir işi ve yolu kesmeye yetkisi yoktu. Türk tarafının tepkisi anlaşılabilir. Çünkü onlar haklı yorumu yapılmıştı.
Türkiyedeki işgal askerlerinin sicili kabarık!
Bilindiği gibi Türkiyedeki NATO üsleri, İncirlik ve daha önce Çekiç Güçün Türkiyedeki tepeden bakan, işgalci tavırlarına karşı da Türk halkı ve özellikle asker içinden milli tepkiler gelmişti. Çoğunlukla siyasi iktidarlar ve basın ise hep alttan alan, olayı geçiştiren adeta kendi insanımızın onurlu tavrını suçlayan bir tutum takınmıştı. Özal döneminde, Çekiç Güçte görevli bir askerin, Türk kaymakamına tokat atması milli gururumuzu incitmiş, ancak medya olayı geçiştirmişti. Kuzey Iraktaki Türk Birliğinde görevli subayların başına, Iraktaki işgalci Amerikan askerlerince çuval geçirilmesi de emperyalist tavrın yansımasıydı. İncirlikte yaşanan olayların ise haddi hesabı yok. En son skandal ise geçtiğimiz yılbaşında, necis ayaklarıyla camiye girip, Kuran-ı Kerime el uzatma cüretinde bulunmaları da günlerce milletimizin tepkisine neden olmuştu. Şimdi bir Türk generalin, Türk topraklarına tartışmalı bir şekilde konuşlanan patriot NATO askerini dövmesi ise Türk medyasının ağırına gitmiş görünüyor. Türk halkının, yönetimden şahsiyetli bir dış politika, medyadan ise milli bir duruş özlemi ise hep öteleniyor…[4]
NATO pusuda bekliyordu!
NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı Oramiral James Stavridis, NATO’nun Suriye’de olası bir askeri müdahale için ihtimal planlamaları yaptıklarını ve Libya’da olduğu gibi bir angajmana girmeleri yönünde talep gelmesi halinde buna hazır olduklarını söylemişti. NATOdan Suriyeye askeri müdahale konusunda 2 kritik açıklama gelmişti. Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in, ”NATO, Suriye’de olası durumlara dair bir askeri planlama yapıyor mu?” sorusu üzerine Stavridis, ”Evet. Geniş yelpazede operasyonel seçenekleri değerlendiriyoruz ve Libya’da olduğu gibi talep gelmesi durumunda angajmana girmeye hazırız” demişti. Stavridis, Suriye’de yaşanan çıkmazı kırabilecek şekilde muhalefete yardım sağlama seçeneğinin NATO üyeleri tarafından aktif şekilde incelendiğini belirterek, NATO’nun Suriye’de askeri bir rol üstlenmesi için İttifak’ın 28 üyesi arasında mutabakat ve BM Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç olduğunu kaydetmişti.
Patriotlar Suriye uçaklarını düşürebilir
Senatör McCain’in bir sorusu üzerine Stavridis, Türkiye’ye yerleştirilen Patriotların Suriye uçaklarını düşürecek şekilde konumlandırılabileceğini ve bunun bölgede uçan pilotlar için güçlü bir caydırıcı olabileceğini söylemişti. Oysa Patriotların menzili buna müsait değildi ve bunlar Türkiyeye karşı kullanılmak üzere yerleştirilmişti.
Bu ABDnin Iraka sadece kan ve gözyaşı getirdiği nasıl unutuluyordu?
Kimyasal silah olduğu yalanıyla Irakı 10 yıl önce işgal eden ABD bölgede sadece kan ve gözyaşı bırakmıştı. İşgalci ABD askerlerini başkent Bağdatta sevinç gösteriyle karşılayanlar, bugün Saddam Hüseyin rejimini bile mumla arar durumdaydı. Hakların ve halkların düşmanı ABD, petrol için girdiği Iraktan ardından terör bırakarak çıkmıştı. İşgalin 10uncu yılında Iraklıların ortak düşüncesi ABDnin ülkeye girmekle hiçbir fayda sağlamadığı yolundaydı. Irakın işgal edildiği 20 Mart 2003ten bu yana kan ve gözyaşının aktığını dile getiren Iraklılar, işgalci ABD ve müttefiklerinin ülkelerini sadece petrol için işgal ettiğini şimdi daha iyi idrak ettiklerini yeni anlamışlardı. Irak hükümetinin Kürt milletvekili Mahmut Osman, ABDnin ülkesini işgal etmekle sadece Saddamın gitmesine vesile olduğunu, bunun dışında kendilerine hiçbir fayda sağlayamadıklarını, hatta işgalin bölgede sadece İranın işine yaradığını, çünkü Saddamın kurduğu rejim başka türlü yıkılamazdı. Şimdi Irakta İranın etkisi giderek artmaktaydı ifadesini kullanmıştı. Saddamın düşmesinin Kürt bölgesi için olumlu neticeler doğurduğunu ifade eden Mahmut Osman, ABD, Kürt bölgesine doğrudan müdahil olamadı. Çünkü Kürtler müdahaleye gerek duymadan bölgeyi yönetebiliyorlardı. Kürtler, o dönemde ABDden yardım aldılar açıklamasını yapmıştı. Öte yandan ABD ile Batılı müttefiklerinin Irak işgalinin 10. yıldönümü Japonyada tartışmalara yol açmıştı. Tokyonun Washingtona verdiği destek tekrar sorgulanmaya başlamıştı. Japonyanın önde gelen Asahi gazetesi, Japonya, Irak savaşına verdiği desteği araştırmalı çağrı yapmıştı. Asahi gazetesinin editöryal köşesinden hükümete: Irak savaşı 10 yıl önce başladı. ABD, Irakın kitle imha silahlarına sahip olduğunu savunarak bu savaşı kışkırttı. Oysa bu silahlar hiçbir zaman bulunamadı sorularının yanıtlanmasını istemesi anlamlıydı.
[1] internet haber-Flash-24.03.2013
[2] 24.03.2013, Taraf, İsrail, Kürtler ve Türkiye
[3] Milli Gazete, Mustafa Özcan
[4] Milli Gazete, Ahmet Yavuz
http://www.millicozum.com/mc/mayis-2013/israilin-hizaya-getirilm