Bilincin Görünmez Kaynağı Ve Allah’ın Varlığı!
İnsan vücudundaki sistemler, bir yandan görevlerini yerine getirirken, öte taraftan yapılan mükemmel işlerin koordinasyonunu, uyumunu ve organizasyonunu da sağlamaktadır. Bir vücuttaki yapıların “akıllı” olarak tanımlanması ve buradan yola çıkarak bu aklın kaynağının açıklanmaya çalışılması bu amaçlıdır. Kuşkusuz “akıllı bir hücre” veya “akıllı bir organ” yakıştırması mecazi bir yakıştırmadır. Çünkü bir beyni ve sinir sistemi olmayan hücre veya dokuların kendi başlarına bir bilinç sahibi olmaları imkânsızdır. Ancak tümünün yaptıkları işlerde şaşırtıcı bir bilinç ortaya çıkmaktadır. Bu ise Darwinistler ve tüm materyalistler için büyük bir çıkmazdır. Çünkü materyalistler de, bilincin beyindeki hücrelerden ve bu hücrelerin arasındaki kimyasal reaksiyonlardan doğduğunu savunmaktadır. Kısacası materyalist iddiaya göre, “bilinç, beyinden ibarettir”.
Materyalistler bilinci beyne indirgemeye çalışırlarken, bilimsel gözlemler onları yalanlamakta ve beyni bile olmayan canlıların bilinç sahibi olduklarını göstermektedir. İşte bazılarınca “akıllı hücreler” bunun bir örneğidir. Son yıllarda bakteriler ve diğer tek hücreliler üzerinde yapılan gözlemler de, bu mikroskobik canlıların son derece “akıllı” hareket ettiklerini ve adeta içinde bulundukları ortamı değerlendirip karar verdiklerini göstermektedir. Moleküler biyolog Michael Denton şöyle demektedir:
“Amipler bir toz zerresinden bile daha küçük olmalarına rağmen, çok daha kompleks canlılara benzer yaşam stratejileri izlerler. Eğer bir amibi alıp onu bir kedinin boyutlarına getirebilseydik, bu memeliyle yaklaşık aynı derecede bir zekâya sahip olduğunu görecektik. Peki ama bu küçücük canlılar nasıl olup da bu denli iyi hesaplanmış kararlar alabilmektedirler?… Bir amip yakalamak istediği avını bilinçli olarak kovalayıp takip etmektedir, avı yön değiştirdiğinde o da onun ardından yön değiştirir, bu takibi uzun süre devam ettirir. Bu davranışları sadece moleküler düzeyde açıklamak mümkün değildir.”
Üstteki alıntının son cümlesine dikkat etmek gerekir. Amiplerin davranışları, “moleküler” düzeyde, yani kimyasal reaksiyonlarla, fiziksel etkilerle açıklanabilecek türden değildir. Bu canlılar, bilinçli olarak adeta karar vererek hareket etmektedirler. Dikkat çekici olan ise, bunlar ne bir beyne, ne de sinir sistemine sahip olmamalarıdır. Sadece protein, yağ ve sudan oluşan birer hücredirler. Bakterilerin akıllı davranışlarını gösteren başka örnekler de vardır.
Ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie'nin Temmuz 1999 sayısında bildirildiğine göre, bakteriler birbirleri ile haberleşmekte ve bu haberlere dayanarak karar vermektedirler.
Science et Vie'de bu haberleşmenin son derece kompleks bir sistemle işlediği vurgulanmaktadır. Bakterilerin yüzeyinde elektrik sinyalleri yayan ve algılayan mekanizmalar vardır. Bakteriler bu sayede birbirlerine sinyaller yollamakta, içinde bulundukları ortamın özellikleri, bu ortamdaki besin durumu gibi bilgiler aktarmaktadırlar. Bu bilgilere göre de, daha ne kadar çoğalmaları ve çoğalmayı ne zaman durdurmaları gerektiği konusunda karar vermektedirler.
Kısacası, gözle görülmeyecek kadar küçük canlılar, etrafları hakkında bilgi toplamakta, sonra bunları yorumlayıp birbirlerine aktarmakta ve sonra da belirli bir yönde karar verip uygulamaktadır. Hem de grup halinde ve kusursuz olarak bunları başarmaktadır…
Tüm bu örnekler, canlılarda asla, maddeye ve şuursuz tesadüflere indirgenemeyecek bir bilinç olduğunun en kesin ispatıdır. “En kompleks canlı” sayılan insandan, “en basit canlı” sayılan tek hücrelilere kadar, bütün canlılarda madde-ötesi bir kaynaktan gelen şaşırtıcı bir bilinç vardır.
Peki, bu madde ötesi kaynak nedir?
Kuran'da, bizlere bu konuda çok önemli bilgiler verilir. Örneğin balarısından söz edilen ayetlerde, bu canlıların gösterdikleri “bilinçli” davranışları kendilerine Allah'ın ilham ettiği bildirilmektedir:
“Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. (işte bunun sonucu) Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkmaktadır, onda insanlar için bir şifa (ve lezzetler) bulunmaktadır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.”[1]
Bir başka ayette de tüm canlıların Allah'ın hâkimiyetinde, yani her an Onun denetim ve yönetiminde olduğu haber verilmektedir. Kuran'da bildirildiği üzere, “O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.”[2]
İşte Kuran'da açıklanan bu sır, canlılardaki gizemli bilincin kaynağıdır. Yani bilinç, materyalistlerin sandığı gibi maddenin bir özelliği değildir. Maddeyi oluşturan atomları her ne yaparsanız yapın, bilinç sahibi kılmanız imkânsız bir şeydir. Bilincin, mutlaka bir başka bilinçten gelmesi gerekir. Bu nedenle tüm canlılardaki bilinç, elbette Allah'ın ilhamından kaynaklanmaktadır.
İnsan bedeninde veya bir başka organizmadaki hücrelerde ortaya çıkan akıl da, Allah'ın varlıklar üzerindeki mutlak hâkimiyetinin bir tecellisidir. Allah, yarattığı varlıklar vesilesiyle Kendisi'ni tanıtmakta ve insanlar bu eserlere bakarak Allah'ın sonsuz gücünü ve kudretini tanıyıp takdir edebilmektedirler. Bu nedenle varlıklardaki şuur örneklerini sıralarken, bu önemli gerçeğin sürekli olarak akılda tutulması gerekmektedir.
Demek ki:
· Küçücük bir hücredeki ve minnacık bir “gen”deki mucize mühendislik harikasının ve mükemmel tasarım mekanizmasının yegâne yapıcısı ve yaratıcı olan Allah, insanın da rabbi ve sahibidir.
· Bütün dünyayı ve topyekûn kâinatı yine böylesine misilsiz, eksiksiz ve örneksiz varlığa çıkaran ve yeryüzünde kendisine halife makamında yarattığı insana musahhar kılan Allah’ın, bunların hepsini boş yere, hikmetsiz ve hedefsiz olarak yaptığını düşünmek elbette cahillik, divanelik ve dinsizliktir.
· Öyle ise, insana yaratılış gayesini, olgunlaşma yöntemi ve gayretini, kulluk ve hilafet (yeryüzünde Allah’ın adaletini, temsiliyet) görevini nasıl yerine getireceğini; adil ve asil bir yönetimi ve “silm”i (barış ve bereket) düzenini nasıl gerçekleştireceğini Kur’an-ı Kerim’i ve Resulü Ekrem’i göndermemesi elbette mümkün değildir.
· İlim ve akıl, ABD, AB ve İsrail gibi zalimlerin ve Deccalların elinde felaket ve rezalet aleti; ama müminlerin ve İslami prensiplerin emrinde saadet ve selamet sebebidir.
Zerre kadar bir hücredeki bu harika kudretin sahibini bilip de, hala emperyalist ve Siyonist güçlerden korkanlar ve onlara sığınanlar, Kur’an’a göre asla mümin kabul edilmemektedir. Çünkü iman, sadece Allah’ın varlığını ve Kur’an’ın haklılığını kabullenmek değil, zulme ve küfre karşı, Batılı bırakıp Hakkın safına geçmektir. Yoksa, örneğin Şeytan, ne Allah’ı ve ahireti ne de diğer iman esaslarını asla inkâr etmemiştir. O sadece, ilahi hükümlerin işine gelmeyen tarafına, itiraz ve isyana yönelmiştir.
Özetle:
Koyu kapitalist ve liberalist olan Amerika ve Avrupa ülkelerinde, özellikle siyasete hâkim olan Yahudi Lobilerinin girişimiyle, Darwinizm bütün okullarda, medyada, sinemada ve diğer yayınlarda “Bilimsel bir gerçek” gibi okutulup toplumun beyni uyuşturulmaktadır. Çünkü Darwinist kafalı ve inkârcı kalabalıkları “menfaat ve şehvet meraklısı tüketim hayvanı” yapmak ve böylece kapitalizme çağdaş ve demokrat köleler oluşturmak daha kolaydır. İşin tuhaf yanı, aynı Darwinizm; Marksistlerin ve sosyalistlerin de inancı ve kutsal sığınağı olmaktadır. Yani materyalizmin sağı da, solu da aynı kapıya çıkmaktadır.
Gerçek şu ki: “İslam kapitalizmi” uydurması nasıl bir safsata ve sapkınlık ise, “İSLAM SOSYALİZMİ” de öyle bir sahtekârlıktır. İslamiyet’in, belirli şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde özel sermayeyi ve özgür girişime izin vermesi, onu kapitalizmle uyuşturmadığı gibi; yine yüce Dinimizin sosyal adalet prensiplerini, dayanışma ve yardımlaşma sistemini öngörmesi de onun, SOSYALİZM ve KOMİNİZM gibi batıl felsefeler ve beşeri ideolojilerle aynılaştığı anlamını asla taşımamaktadır. Ilımlı İslamcılar ve Kapitalist Müslümanlar, İSLAMSIZ VE ŞERİATSIZ BİR İMANA; Sosyalist ve Komünist Müslümanlar da, İMANSIZ BİR İSLAMA sahip çıkmaktadır.
Oysa Yüce Yaratıcının Hak Dini, Adalet düzeni ve imtihan disiplini olan İSLAM, ne sömürgeci-demokratik Kapitalizmin aksesuarı, ne de insanları köleleştirici-despotik komünizmin kaportası ve cilası değil; Onurlu ve huzurlu bir hayatın mayası ve sağlam fıtratın (insan ve toplum doğasının) doğru ve doğal yasasıdır.
Bediüzzaman’ın tabiriyle, ABD ve AB yanlısı ılımlı İslamcılar ve Kapitalist kafalılar “Gayrı Müslim Mü’min” (yani imanı var ama İslam’ın adalet nizamına teslimiyeti yok) sosyalist ve Komünist kafalılar ise, “Gayrı Mü’min Müslim” (yani İslam’ın adaletini savunuyor, ama imanları yok) kapsamındadır.
· Çünkü korkaklık ve riyakârlıklarından dolayı açıkça ortaya koymasalar da: Komünist ve Sosyalist İslamcılar, İslam’ın temel inanç esaslarını, ibadet ve yasaklarını ve ahiret hazırlığını hesaba katmamakta, mü’mince yaşamaya yanaşmamakta;
· Ilımlı İslamcılar ve İslam Kapitalizmini savunanlar da, dinimizin adalet hükümlerini ve hakimiyet hedefini yok saymakta, zalim ve kafir güçlerin himaye ve hakimiyetine razı olmaktadır.
Netice olarak, Ilımlı İslamcılar ve Kapitalist Müslümanlar da, İslam’ı sosyalizm ve komünizmle aynı göstermeye çalışanlar da, samimiyetten uzaktır ve sadece İslam’ın istismarını yapmaktadır. Her iki taraf ta kendi beşeri ve şeytani amaçları için, İslam’ı bir araç ve kılıf olarak kullanmaktadır.
Ama şunu da kabul edelim ki, hem Kapitalist sağcıların, hem de sosyalist solcuların, İslami kalıp ve kılıfları kullanmaya ve böylece toplumda meşruiyet ve makbuliyet kazanmak için Kur’ana sığınmaya mecbur kalmaları önemli bir aşamadır ve bu gelişme Rahmetli Erbakan Hoca’nın dolaylı başarısıdır. Çünkü Milli Görüş düşüncesi ve Erbakan Devrimi, aslında din dışı ve İslam karşıtı olan ve uzun zaman bunu saklamayan sağcı kapitalist ve solcu sosyalist tabakayı, sonunda toplumsal taban bulmak için İslam’a yanaşmaya ve Kur’ani kavramlarla uyuşma arayışına zorlamıştır.
Umuyoruz ve seviniyoruz ki, zamanla bunların “posası dökülüp hası ve esası kalacak”, sünnetullah (Allah’ın doğal ve sosyal yasası) ve İslam’ın fıtratı gereği, bu istismar ve suistimalden de yine İslam karlı ve galip çıkacaktır. İnkârcı Darwinizm de, Onun etkileyip tetiklediği kapitalizm ve komünizm de mutlaka yıkılacak; her iki sistemin akıl ve araştırma sonucu ulaştığı bir kısım yararlı yönlerini zaten özünde barındıran İslamiyet’in Adil Düzeni insanlığa yeni bir Saadet dönemi yaşatacaktır.
Darwinistlerin binlerce okulu, enstitüsü, kurumu, kuruluşu, üniversitesi, yüz milyonlarca dolarlık bütçesi, on binlerce profesörü, doçenti, bilim adamı vardır. Fakat Darwinizm'in, mantığı, aklı ve bilimsel kanıtı bulunmamaktadır. Propaganda ile 150 yıl boyunca insanlığı aldatmıştır.
Ta ki, yeraltından çıkarılan 100 milyonu aşkın fosilin, “canlıların hiç değişmediğini” ispat etmesine kadar… Tek bir protein'in bile tesadüfen oluşamadığının bilimsel olarak gösterilmesine kadar… Darwinistlerin tek bir tane bile ara form fosiline sahip olmadıklarının dünyaya ilan edilmesine kadar…
Şu anda Darwinist düşünce kesin bilimsel metotlar ve kanıtlarla tükenip tıkanmıştır ve Darwinizm'in 150 yıllık yalan saltanatı yıkılmıştır. İnsanlığa yapılan bu şeytani oyunların, uydurulan bu büyük yalanların, nihayet Kur'ani hakikâtler ve yüksek teknolojiyle gerçekleşen bilimsel deneyler karşısında foyaları ortaya çıkmıştır.
Ancak, Darwinistler bu tıkanış ve tükenişten kurtulmak için kendilerince çeşitli tedbirler almaktadırlar. Bir bölümü Yaratılış gerçeğini kanıtlayan kitapları yasaklatmakta, bir bölümü bunların dağıtımını engellemek için zorbalığa başvurmakta, bir bölümü “Bu kitapları sakın okumayın!” propagandası yapmakta, bir bölümü de “İslam Sosyalizmi” safsatasına sığınmakta ve bu kılıf altında inançsızlıklarını gizlemeye uğraşmaktadır. Diğer bir bölümü ise aslında bilimsel bir değeri bulunmayan, mantıksız ve demagojiler uydurup durumu kurtarmaya çalışmaktadır. Ancak Darwinistlerin bu çaresiz girişimleri, beklentilerinin aksine, Yaratılış gerçeğinin bir çığ gibi yayılmasına vesile olmaktadır.
Darwinistler her nedense bu yazılarında yaratılışı ispat eden 100 milyon delili hiç konuşmamaktadır. Proteinlerin tesadüfen oluşamayacağını bir türlü gündeme taşımamaktadır. Tek bir tane bile ara fosile sahip olmadıklarını hep saklamaktadır. Beynimizde en kaliteli televizyondan daha kaliteli, tam renkli olarak oluşan 3 boyutlu görüntüyü kimin seyrettiğini açıklayamamaktadır. Yine beyinde en kaliteli ses sistemlerinden daha kaliteli oluşan sesi kimin duyduğunu yanıtsız bırakmaktadır. Sadece “Evrim tesadüfen oluşamaz, ama nasıl olmuşsa meydana gelmiştir. Bütün bunlar için mucize gerekir. Ama mucize yoktur” gibi mantık sefaleti safsatalarla kendilerince evrim anlatılmaya çalışılmaktadır. “Canlılığın baştan sona sonsuz akla sahip, mükemmel bir gücün etkisi ile oluştuğu” yönünde açıklamalarda bulunmakta, fakat bunun da tamamen tesadüfler sonucu kendiliğinden oluştuğunu söylemekten sakınılmamaktadır. Bahsettikleri bu tesadüfün mucizevî bir tesadüf olduğunu iddia etmekte, binlerce, on binlerce tesadüfün üst üste gelerek evrimi oluşturduğu yönünde marazlı bir mantığa sığınılmaktadır.
Oysa bunun diğer anlamı şudur: “Binlerce, on binlerce mucize tesadüfen oluşamayacağına göre her şeyi sonsuz güç sahibi Allah yaratmıştır.” Darwinistler bu gerçeği bilmekte, fakat itiraf etmeye yanaşmamaktadır.
Evet, Darwinizm iflas etmiştir: Bunu görmek için Yaratılış gerçeğini ispatlayan 100 milyon fosilin varlığı yeterlidir. Fakat hiç kimsenin bu konuda asla şüpheye düşmemesi ve Darwinistlerin demagojiyle hiçbir şey halledemeyeceklerinin bilinmesi için şu detayları tekrar belirtmek gerekir: Ortalama büyüklükteki bir proteinin tesadüfen meydana gelme ihtimali 10 üzeri 950'de bir, yani “sıfır” ihtimaldir. Evrim teorisine delil olacak tek bir tane bile ara fosil bulunabilmiş değildir. İnsanın evrimine en büyük delil olarak gösterilen Pıltdown Adamı ve Nebraska Adamı fosilleri ve atın evrimi serisi sahtedir. Anne rahmindeki gelişim evrelerini evrime delil göstermeye çalışan Haeckel'in embriyo çizimleri sahtedir. İnsanın hayali evrimine delil olarak sunulmuş olan bütün kafatasları bilimsel yönden geçersizdir. Uçuşun hayali evrimine delil gösterilmeye çalışılan Tüylü dinozor fosilleri sahtedir. Karadan havaya hayali geçişin en önemli delili olarak gösterilen Archæopteryx'in mükemmel yapıda uçucu bir kuş olduğu anlaşılmış ve aynı dönemde yaşamış kuş fosili ele geçirilmiştir. Yıllarca denizden karaya hayali geçişin en önemli delili olarak gösterilen Coelacanth'ın günümüz denizlerinde defalarca canlısı görüle gelmiştir.
Bu arada bazılarının, sürekli “İslam ahlakı”ndan bahsedip, ama “Kur'an ahkâmına ve ilahi adalet nizamına” hiç değinmemesi dikkat çekicidir. Yoksa Yahudi Mafyası ADL'nin hizmet ve himayesindeki Fetullah Gülenciler ve ılımlı kapitalistlerce; yine İslam adaletinin dünya hâkimiyeti gayesini, Kur'an'ın adalet hükümlerini ve Müslümanların cihat ve izzet hedeflerini yozlaştırıp, yok sayıp, sadece “güzel ahlak ve hoşgörü” temelli bir Kur'an tefsiri hazırlayan İsrailli Profesör Ofer Grosbard benzeri bir niyet ve tiyniyet mi güdülmektedir?
Çünkü bu sinsi Siyonistlerin pirleri olan Firavunların kabalist kahinleri döneminden beri, zalim ve şeytani güçler, kendi izin ve istekleriyle ve kontrolü ele geçirmek ve yozlaştırıp dejenere etmek şartıyla Allah'ın yolunun ve iman şuurunun değiştirilmesini hedeflemektedir. Ve böylece İslam'ı ılımlı ve emperyalizme uyumlu hale getirmek suretiyle, halkın aklen ve ahlaken değil, şeklen Hak dine girmelerine fırsat verilmektedir.
“Firavun: (iman eden sihirbazlara dönüp) “Ben size izin vermeden (ve aramızda özel bir fitne projesi üretmeden) önce Ona (Hz. Musa'ya) iman ettiniz öyle mi” (Araf: 123) ayetindeki hitabın, mefhumu muhalifinden: “Eğer bizim iznimizle ve zulüm düzenimizi garanti etmek suretiyle zahiren Hak dine girilirse, bu bizim için zararlı değil, yararlı olabilir” çünkü münafıklar inkârcıların tabii müttefikidir anlamı sezilmektedir.
Darwinizmin ve Deccalizmin fikri temeli yıkılmıştır!
Fransız Science Actualités sitesi tarafından gerçekleştirilen anket sonucuna göre, Fransa halkının %92'si artık evrime inanmamaktadır.
Almanya'nın en önemli yayınlarından Die Welt gazetesinin internet sitesinde sorulan “Size göre yaşam nasıl oluştu?” sorusunu katılımcıların %86'sı “Allah yarattı” şeklinde yanıtlamıştır.
Danimarka'nın yüksek tirajlı Ekstra Bladet gazetesinin internet sitesindeki anket sonucuna göre, Danimarka halkının %88'i “insanların maymundan geldiğine inanmayı saçmalık” saymaktadır.
Almanya'nın en büyük gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'un internet sitesinde yapılan ankete göre, Allah'a inananların oranı %87'yi aşmaktadır.
İsviçre'nin yaygın okunan gazetelerinden Blick'in internet sitesindeki anket sonucuna göre, yaratılışa inananların oranı %85'e ulaşmıştır.
Etkilendiği ana noktanın din olduğunu açıkça ifade eden ve kendi adını taşıyan “İnanç Vakfı”nı kuran İngiltere eski Başbakanı Tony Blaır:
“Dini inancın önemini kavramadan çağdaş dünyayı anlayamazsınız” diye uyarmaktadır!
Fransa Cumhurbaşkanı Nıcholas Sarkozy:
“Her insanın düşüncesinde ve kalbinde var olan Yüce Allah'tır. İnsanı esir kılmayan, onu özgür kılan Allah'tır. İnsanların ölçüsüz kibrine ve deliliğine karşı bir sur olan Allah'tır. Tüm farklılıkların ötesinde, sürekli olarak insanlara bir alçakgönüllülük ve sevgi mesajı, barış ve kardeşlik mesajı, hoşgörü ve saygı mesajı veren Allah'tır” demek zorunda kalmıştır.
Peki, acaba bizdeki marazlı Darwinistler, markalı Marxistler, Masonik Kemalistler: “Allah vardır ve Kur'an Haktır” demekten niye hala korkup kaçınmaktadır?
Her şeyi ve her an yoktan var eden, her şeyi hakkıyla bilen, hikmetsiz ve hedefsiz iş görmeyen ve insanı eşrefi mahlûkat olarak seçip kendisine halife olacak yetenek ve yetkiyle yeryüzüne gönderen Yüce Allah'ın elbette Kur'anı ve kuralları, her halde bir imtihan programı olacaktı. Ve kesinlikle Hak ile Batılı, küfür ile imanı, helal ile haramı, doğruyu ve yanlışı, zulüm ile adalet esaslarını, dostu ve düşmanı, sevap ile günahı, güzel ahlakı ve ahlaksızlığı birbirinden ayıran bu Furkan'ı; bizzat yaşayarak öğretip açıklayacak bir peygamber de yollayacaktı!.
Ve insanlık bu kapitalist ve komünist sistemlerin yol açtığı bunalım ve bataklıktan, bu günkü ahlaki, siyasi, sosyal ve ekonomik talan ve tahribattan, ancak ve yalnız, Kur’an’a sarılmakla kurtulacaktı!.. Asla unutulmasın ki, güneşi inkar edenler, sadece kendilerini karanlığa mahkum, aydınlıktan mahrum bırakacaklardı!
[1] Nahl Suresi, 68-69
[2] Hud Suresi, 56