İMAN VE KÜFÜR
Ahmet Akgül Hocamızla “İMAN VE KÜFÜR” üzerine
yapılan sohbet notları:
“Olgun
bir iman huzuruna varabilmek için, önce “iman şuuruna” ulaşmak
gerekir. Çünkü “Müslüman olmadan, olgun Müslüman ve örnek insan
olmak” mümkün değildir.
Bediüzzaman'a göre bu “iman ve itikadın, dimağda oluşum mertebeleri
ise şöyledir:
Bir fikir ve inanç gönül dünyasında;
1-Önce TAHAYYUL olarak filizlenir
2-Sonra TASAVVUR'a geçilir
3-Ardından TAAKKUL edilir
4-Buradan TASDİK'e erişilir
5-Devamı İZ'AN mertebesidir
6-Derken İLTİZAM elde edilir
7-Nihayet İ'TİKAD husule gelir.[1]
[1] Bak. Abdullah Yegin.Yeni Lugat
“itikad” kelimesi bahsi
· Hocam bunları biraz daha açar ve açıklar
mısınız!..
Hay hay!..
1-Tahayyul: Hayal kurmak ve bir konuyu dimağda canlandırmak
demektir.Üç basamaktan ibarettir:
a-Heveslenme, ilgi duyma
b-Hesaba katma, ciddiye alma
c-Hayal kurma, hikmet (sebep-sonuç) uydurma ve bir proje hazırlama
2-Tasavvur: Bir şeyi zihinde tasarlamak ve
fikren bir taslak hazırlamak anlamına gelir. Ve şu üç merhaleyi içerir:
ç-Nitelendirme, kurulan hayali çerçevelendirme
d-Netleştirme ve şekillendirme
e-Neşet etme, meydana getirme
3–Taakkul: Zihin yorarak
anlama ve akıl yürüterek kavrama sürecidir. Ve 3 derecede gelişir:
f- Mümkün ve muhtemel görme
g- Münasip ve mübarek görme
h- Makul ve makbul görme..
4–Tasdik: Bir şeyi
doğrulamak.Varlığına, hayırlı ve yararlı olduğu kanaatına ulaşmak
dönemidir ve şu 3 esası gerektirir.
Bu, aklen kabul ettiği şeyleri;
I- Doğru bulma
i- Değerli bulma
j- Dini (manevi ve mukaddes) bulma
5–İz'an: Bir meselede fikri
ve kalbi doyuma ulaşmak ve ruhen yatışmak derecesidir. Ve üç makamdan meydana
gelir:
k-Vicdana uygun bulma ve teslim olma
l-Vehimlerden kurtulup, kanaate ulaşma (Yani ilmi ve irfani
doygunluk)
m-Vazife sayma, bu dini ve vicdani gerçeklerin gereğini yapma
6-İltizam:Bir şeyi lüzumlu bulmak, çok önemli ve
gerekli olduğuna inanmak mertebesidir.
Ve üç basamaktan ibarettir.
n-Çok gerekli görme
o-Gaye edinip sahiplenme
ö-Gayretini çekme, uğrunda mücadeleye girişme.
7-İtikad: Kesin ve yakin olarak bir şeye
inanmak, bu inancı; varlığının gereği ve hayatının gayesi olarak ruhuna
sindirip vicdanında sürekli taşımak demektir.Ve üç merhaledir:
p-İtminan: Kalbin kesin olarak oturması
r-İtimad: Tam emin olunması
s– İrade ve ittikan:İnancın kemal bulması
İttikan: Gözle görür gibi inanması
İrade: İnsanın duygu ve arzularının
güdümünden kurtulması, vicdanın, inancın ve aklın gereğini yapmasıdır.
İrade: Sigara ve alkol gibi açık, yalan
ve riya gibi kapalı HAYIRSIZ ALIŞKANLIK VE BAĞIMLILIKLARDAN'dan
· Haset, hıyanet gibi HAKSIZ
DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞLARDAN
· Porno'culuk, İspiyonculuk gibi HAYASIZ huylardan
ve gizli ayıplardan sıyrılma dirayetidir.
· Peki Hocam, bu imanın oluşma ve
olgunlaşma sürecinin ve farklı derecelerin başlıca alamet ve işaretleri
nelerdir?
· – Bu iman merhalelerinin kendine has
tezahürleri vardır ve bu değişik mertebelerin doğurduğu davranış biçimleri de
elbette farklıdır.
Yine Üstadın ifadesiyle
1–Tahayyül aşamasında safsata hasıl
olabilir.Yani, doğru gibi görünen bazı yanlışlar, şeytani kıyas (karşılaştırma)
ve karıştırmalar görülebilir.
2-Tasavvur sırasında, asılsız ve anlamsız
düşüncelere kapılıp, bibehre yani nasipsiz olma ve hidayetten
mahrum kalma tehlikesi göz ardı edilmemelidir.
3–Taakkul esnasında,
bitaraf olmalı, yani görüş ve kanaatleri tarafsız bir terazide
tartmalı ve gerçeği bulmak için gayret göstermelidir.
4-Tasdik durumunda iltizam,
yani mülazemet (lüzumlu görmek) ve teslimiyet görülmektedir. Bu aşamada nefsi
arzuları için mi, yoksa manevi sorumluluk kaygıları için mi karar verdiği
önemlidir.
5-İz'an makamında, imtisal, yani
örnek alma ve bağlanma dönemine girilir.
6-İltizam konumunda taassuptan sakınmak
gerekir.Yani körü körüne bir bağlılıktan.. Şuursuz ve sorumsuz bir
taşkınlıktan… İnatçı bir taraftarlık ve aşırılıktan uzak durulması ve his ve
heyecanlara kapılmaması çok önemlidir.
7-İtikad ve iman olgunluğunda ise Salabet, yani
dini ciddiyet ve cesaret… Bilinçli ve ölçülü bir gayret ve metanet
zuhur edecektir.
Akıl Yürütme'ye (Taakkul) şöyle bir örnek verelim:
“Kıyamet koparken (dahi) birinizin elinde bulunan hurma fidanını, gücü
yetiyorsa, mutlaka diksin”[1]
hadisinde ne anlatılmış olabilir?
1-Efendimiz hurmayı çok sevmekte ve
üretilmesini istemektedir.
2-Hurma çok bereketli ve besleyici bir
meyvedir,
3-Ağaç dikmek çok hayırlı ve yararlı bir
iştir. Kerestesinden, meyvesinden, gölgesinden ve güzelliğinden insanlar ve
hayvanlar istifade etmektedir.
4-Tabiatın doğal dengesini korumak
gerekir. Bu bakımdan ağaç dikmek çok önemlidir. Çevre düzenlemesi, her iklim ve
ortama uygun ağaç ve bitki seçimi ve estetik güzelliği de teşvik edilmiştir.
5-Hayırlı girişimler, hiçbir bahane ile
ertelenmemeli, geciktirilmemeli ve vazgeçilmemelidir.
6-İyice düşünülüp tasarlanan ve karar
verilip başlanan doğru bir iş mutlaka bitirilmeli ve yarım bırakılıp terk
edilmemelidir. Bu zaman, imkan ve eleman israfı demektir.
7-Hurma, üzüm, kayısı, zeytin gibi hem
tanesi, hem kurusu, hem suyu işe yarayan, uzun zaman ve her ortamda rahatlıkla
saklanan ve sanayide de kullanılan ve doyurucu ve koruyucu özelliği nedeniyle
stratejik önem taşıyan üretimlere önem ve öncelik verilmelidir.
8-Amellerimizin dünyevi getirilen değil,
uhrevi neticeleri önemlidir. Diktiğin ağacın meyvesi burada yenmese de, sevabı
ve menfaati ahirette görülecektir.
9-İnsan sadece kendisini değil
çevresini, neslini ve geleceğini de düşünmelidir.diktiği ağaçlar ve hayırlı
yatırımlar başkalarına yarar verecektir. Geçmiş nesillerin emek ve eserlerinden
bizler yararlandığımız gibi, bizim hizmet ve hazırlıklarımızda gelecek kuşaklar
için bir iyiliktir.
10-Bütün ameller, niyetlere göre
değerlendirilecektir. Dikeceğin fidanın maddi ve zahiri neticeleri bizim
elimizde değildir. Bunları kesinleşmiş kader çerçevesinde düşünmek
gerekir.
Zaten, bütün kainat ve cümle mevcudat;
maddi bir gerçekliği olmayan ve sürekli Yaratılıp ruh ekranımıza yansıtılan
görüntülerden ibarettir.
Öyle ise, bir hurma-meyve fidanını dikme
konusundaki gayen ve gayretin, yani niyetin geçerlidir.
Evet bunların hepsi de, hadisi şerife
uygundur.
Ama dört tanesi daha doğrudur.
Bir tanesi ise en doğrusudur!..
· Hocam imanı; bir de klasik tariflerde
iki kısma ayırmaktadırlar?..
· Evet, şöyle ki:
A-Taklidi İman:Yani çevresinden görüp öğrendikleri dua
ve davranışları taklit ve tekrar etmektir.Bu bir gelenek ve görenek
seviyesidir.Şuurla ve huzurla bağlanılan bir inanç değildir.Bu tipler, dinin
aslını öğrenmeye ve önem vermeğe değer görmemektedir.Bu merhale tehlikelidir ve
güvenmemelidir.Ancak, ne de olsa bir başlangıç, bağlantı ve hevestir.
B-Tahkiki İman:Yani araştırarak, anlayarak ve amaç
edinip uygulayarak elde edilen iman şeklidir.Ve üç merhaledir:
1-İlmel yakin: Okuyup, sorup öğrenerek ve bilerek
varılan iman mertebesidir.
2-Aynel yakin:Bu imani gerçeklere, gözle görür gibi
kesin bir kanaatle inanma mertebesidir.
3-Hakkal yakin:İnancın en yüksek ve gerçek
merhalesidir.Aklen, kalben, ruhen ve vicdanen ulaşılan; şeksiz ve şüphesiz
kesin kanaat, itimat ve itaat derecesidir.
Bediüzzana'ın saydığı:
Tahayyül ve
Tasavvur dereceleri; Taklidi İmana
Taakkul, Tasdik, İz'an ve İltizam
mertebeleri; “ilmel yakin” imana
İtikat ise “aynel
yakin” imana uygun düşmektedir.
Yine Üstad'ın ” iman tevhidi,
tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise iki cihan saadetini doğurup
netice verir” tespitinde ise“Hakkel Yakin” mertebesine
işaret edilmektedir.
· Peki “küfür” nedir?
Diye Hocamıza başka bir soru
yöneltildi.Ve cevaben şunlar söylendi:
Küfür, zannedildiği gibi sadece Allah'ı
ve diğer iman esaslarını inkar etmekten ibaret değildir.En yaygın ve zararlı
olan küfür; bile bile yapılan inkar şeklidir.Allah'ın varlığını, Peygamberin
haklılığını, Kur'ani haber ve hükümlerin doğruluğunu ve yararlarını bildiği,
aklı erdiği ve kalben kanaat getirdiği halde … Hatta bu konularla ilgili
bilim dallarında öğrenim görse ve derinleşse bile, dünyalık şöhret ve servet
arzusu… Ruhi ve fıtri ayar bozukluğu sebebiyle küfre giren..Yani gerçekleri
örten ve değiştirmeye yeltenen kimseler görülmektedir.Ve bu tipler
oldukça hain ve tehlikelidir.Bunları tanımak ve tuzaklarından sakınmak,
Allah'ın lütfedeceği bir hidayet ve feraset işidir.
Buna en çarpıcı örnek iblistir.Her şeyi
bildiği halde inat ve itirazı yüzünden, Şeytan yine de kafirdir!
Üstad Bediüzzaman Hz.lerinin Arapça
olarak ve Kafkas savunmasında cihat esnasında telif ettiği, sonra kardeşi
Abdülmecit Efendinin yine Üstad'ın nezaretinde Türkçe'ye çevirdiği çok kıymetli
bir tefsir mukaddimesi olan İşarat-ul İ'caz adlı eserinde ve Bakara Süresi
6.ayetinin tefsirinde şunları söylemektedir:
“Küfür iki kısımdır:
1-Bir kısmı; bilmediği için inkar eder. (Yani ailesinden, çevresinden, eğitim
sisteminden, yaratılış gayesini ve İslam gerçeğini hiç duymamış ve haberdar
olmamış kimselerin, bu cehaletinden kaynaklanan küfür şeklidir.Ve küfrün en az
tehlikeli olanıdır.
2-(Küfrün) İkincisi, bildiği halde inkar
eder.
Bu da birkaç şubedir:
a-Birincisi, Bilir, lakin kabul etmez. (Yani imani ve İslam'i gerçekleri duyup,
okuyup öğrenmiştir.Ancak işine gelmediği ve nefsi istemediği için, bile bile
inkar eder.Küfürde kalır)
b-İkincisi; Yakini var, lakin itikadı
yoktur. (Yani imani konuları kesinlikle bilir.Akli ve nakli delilleri öğrenir ve
akıl erdirir.Ancak kalben tasdiki ve teslimiyeti olmadığından küfürde kalır)
c-Üçüncüsü; Tasdiki var, lakin vicdani
iz'anı yoktur.
(Yani, zahiren kabul ve tasdik
eder.Kalben İtikadı da vardır.Ama imana ve İslam'a fıtri kabiliyeti
bulunmadığından… Ruhi basiret ve feraseti, vicdani idrak ve itaati
kaybolduğundan, hidayeti kararır ve küfürde kalır)[2]
Halbuki bu kötü ve kirli vasıfları
taşıyanların pek çoğu, Müslümanlar arasında “mümin, mürşit,
müceddit, mücahit, mübarek ve muhterem” kişi olarak bulunmakta ve
tamirat görüntüsüyle nice tahribatlar yapmaktadır.
[1] Enes Bin Malikten -Buharı.Tecridi Sarih Tercümesi No: 1044 şerhi
[2] Bak.İşarat-ul İ'caz.Otağ Matbaası.1975.İST.Sh:73