Giriş: Türkiye
Kuşatılıyor.
Bugün İstiklal Savaşı
Öncesi Şartlarla Aynı Konumdayız..
Atatürk Samsuna çıktığı
günlerde, ülkenin durumunu, meşhur Nutukun ilk konusu olarak şöyle
özetlemektedir.
· Her
tarafta ecnebi zabit ve memurlar ve hususi adamları faaliyet yapıyor. (Ülkenin
dört bucağında yabancı subaylar ve gizli ajanlar ve onların ayarttıkları yerli
adamları halkı kışkırtma ve ülkeyi parçalama gayreti gösteriyor.)
· Bundan
başka memleketin her tarafında Hıristiyan unsurlar gizli ve açık olarak, kendi
özel amaçları (Anadolu Hıristiyan Ekümenesini kurmaları) yolunda, devletimizin
bir an evvel yıkılması yolunda çalışıyor…
· İstanbul
Fener Rum Patrikhanesinin kurduğu Mavri Mira Heyeti bütün vilayetlerde çeteler
kuruyor, propaganda yapıyor, mitingler düzenliyor.
· Ermeni
Patriği Zaven Efendi, Mavri Mira ile hem fikir olarak beraber çalışıyor.
· Başta
Trabzon ve Samsun, Bütün Karadeniz sahillerinde Pontus Rum Cemiyeti, kolaylıkla
ve başarıyla, maalesef hızla hedefine yaklaşıyor[1]
Ve yine:
· Kürt
Teali Cemiyeti, ayrı bir Kürdistan devleti kurmak için özellikle Doğu ve
Güneydoğu bölgelerinde ve yabancıların himayesinde fesatlık faaliyetlerini
sürdürüyor
Bugünkü PKK ve HADEP
gibi
· Devletin
en yetkili ve rütbeli kadrolarının da içinde bulunduğu bir grup İngiliz
Muhipler Cemiyetini kurmuş, İngiliz himayesinde kurtuluş arıyor..
Bugünkü ABciler
gibi
· Sözde
aydın geçinen önemli başka bir elit tabaka, Amerikan Mandacılığına sığınıp,
kendilerini ve geleceklerini garantiye almayı düşünüyor.
Bugünkü NATOcular ve
IMFciler gibi
· Yunanlılar
İngilizler desteğinde (ve sabataist dönmelerle gizli işbirliği içinde) İzmire
asker çıkarıp, bütün Egeyi işgale hazırlanıyor.
Bugün ABDnin, Büyük
İsrail hesabına Kıbrıs ve İzmiri NATO üssü yapmaya çalıştığı gibi
[2]
Ama bunlara karşı:
· Merkezi
El-aziz ve Erzurumda bulunan Doğu Vilayetlerinin Hakları Koruma Cemiyeti
kurulup hem Ermenilerin Doğu Anadoluyu işgaline engel olmak, hem de tüm
ülkenin selametine çalışmak ve farklı kökenden bütün Müslümanların milli ve
manevi değerlerini korumak için örgütleniyor[3]
· Ve
yine Trakya Paşeli Cemiyeti, Batı Trakyayı da katıp, bölgede bağımsız bir
İslam-Türk varlığını sürdürme ve gerekirse İngiltere ve Fransadan bu konuda
yardım isteme peşinde koşuyor.[4]
Evet, bugün de, durum
aynıdır ve ülkemiz dört yandan kuşatılmıştır. Yeni Kuvay-ı Milliye devrimine
acilen ihtiyaç vardır.
· Bugün
Türkiyemizin ve geleceğimizin kurtarılması adına Kuvay-ı Milliyeci solcuların,
ülkücülerin ve milli görüşçülerin el ele vermesi lazımdır.
· Ülkemizde
milliyetçiliği ve sağcılığı, hem de sağcılar ve MHP eliyle öldürtmek
· Solculuk
ve sosyal adalet ümidini Ecevit ve CHP eliyle söndürmek isteyen güçler, şimdi
de İslamcılığı ve milli şahlanışı AKP eliyle gömdürmek amacındadır.
Bakınız: kiralık
yazarlardan Fatih Altaylı, şimdi Tayip Erdoğanın Kıbrıs politikasını överek:
Yıllarca küçümsediğimiz
Kasımpaşalı Dışişlerine güvenerek, kendi sıcak tavrını da ekleyerek ve
hepsinden önemlisi cesaret ederek büyük iş başardı. Bence, bu yılın Nobel
barış ödülü, Tayip Erdoğanın hakkıdır.[5] Demeye
başlamıştır. Oysa daha önce ne dönekliğini, ne de gericiliğini bırakmıştır.
İşte fır dönekliğin ve
dengesizliğin daniskası.. Kodamanlar nasıl üfürürlerse öyle ses çıkaran
kavalların, alâmetifarikası
· Bahçeli
ve Ecevit hükümeti de Türkiye ve Yunanistanın birlikte katılmadığı herhangi
bir ortaklığa Kıbrıs girmez şeklinde 1960 Londra antlaşmasını maalesef, yok
saymak ve Helsinki zirvesine katılıp onaylamak suretiyle, Güney Kıbrısın tek
taraflı ABye girmesinin yolunu açmışlardır. Ama şimdi Ecevit ve Bahçeli,
katlettikleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, güya sahip çıkıyor görünerek
timsah gözyaşları akıtmaktadırlar.
· Bu
arada Denktaşa da sitemli bir selamımız vardır:
Şimdi ateş bacayı
sarınca ey halkım, sakın ha Avrupa tuzağına kapılıp bu Annan planına evet
diyerek geleceğinizi karartmayın diye çırpınacağına, keşke 30 yıldır dini
ahlaki eğitimden yeterince nasibini alamayan Kıbrıs Türk Gençliğine, Milli ve
Manevi sorumluluk duygusu aşılasaydın..
Keşke bu amaçla, hiç
değilse bir tek olsun İmam-Hatip okulu açsaydın..
Ve keşke bu Annan
batağına hiç bulaşmasaydın, yanaşmasaydın..
Haydi bulaşıp çıktın,
hiç değilse oğlunuz Sn. Serdarı yollamasaydın..
Ama dayan ey Kıbrıs
Yanındayız, yakınındayız, davandayız ve duandayız
· Ancak;
Siyonist rejisörlerin sahneye koyduğu Annan tiyatrosunda figüranlık yapanlar,
övülüp göklere çıkarılsa da
· Rauf
Denktaşın ve KKTC eski başbakanı Derviş Eroğlunun Kıbrıs elden gidiyor
feryatlarına, kulak tıkansa da
· Milli
ve Haysiyetli cephede tüm aydınların, bürokratların ve sivil toplum
başkanlarının Türkiye kuşatılıyor uyarıları hesaba katılmasa da
· AKP
hükümeti bu kutsal ve stratejik vatan parçasını gözden çıkarsa da
· MGK
maalesef bu duruma göz yumsa da
· Bu
günkü meclis bu gidişatı onaylasa da
· Hatta
bu satış referandumla Kıbrıs Türk halkınca oylansa da..
· İngilizler,
daha şimdiden Kuzey Kıbrısta arsa ve araziler satın alsa da
· Mehmet
Ali Talat ve Mehmet Ali Birand gibileri zil takıp oynasa da
· Yunan
Başbakanı bu zafer sarhoşluğuyla, Emine Erdoğanın yanaklarından öperek
uğurlasa da
Yine de hiç bir güç
Kıbrısı elimizden alamaz… K.Irak İsraile bırakılamaz
Kuvay-ı Milliye (milli
güçler) bu hıyanete seyirci kalamaz
Çünkü İntihar Oylanamaz
Ve Hıyanet Onaylanamaz
· ABD
ve İngiltere, hala devletini ve hükümetini tanımadıkları M. Ali Talata sn. Başbakan
deyip pohpohlasa da
· Uğruna
Avrupa ve Amerikayı da karşımıza alarak savaştığımız ve kan dökerek
kazandığımız yerleri hiç kimse masa başında satamaz
· Çünkü
1913de kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin de, maalesef Enver, Talat ve
Cemal gibi İttihatçı masonların hıyanetiyle ve Bulgaristanın ve Batının
isteğiyle tarihe karıştığını ve bu vatan parçasının böylece Yunanlaştığını,
Milli gömleğini ve kimliğini çıkaranlar hatırlamasa da, Kuvay-ı Milliyeciler
unutmuş değildir..
Çünkü mason Cemal Paşanın
torunu Hasan Cemal, bugün de AB hatırına Kıbrısı hibe ve heba etmek isteyen
medya madrabazlarının başını çekmektedir.
· Evet,
bazen, Meclisler de, Hükümetler de, Milli müesseseler de yozlaşabilir, yoldan
çıkabilir ve maalesef, yarar yerine zarar verebilir. Bozulup kanserleşebilir..
Artık, Atatürkün Amasya
genelgesini okumanın ve gereğini yapmanın zamanı gelmiştir..
Kıbrıs Kosovaya,
Türkiye Iraka çevrilmeden
Bölgemiz kaosa, dünyamız kabusa sürüklenmeden..
Gazi Mustafa Kemalin
21/22 Haziran 1919 gecesi, Amasyada Cevat Abbas Beye dikte ettiği tarihi
genelgenin ilk maddeleri şöyledir:
1. Vatanın tamamiyeti,
milletin istiklali tehdedir.
(Ülkenin birlik ve
bütünlüğü ve milletin bağımsızlık ve geleceği tehdedir.)
2. Hükümeti merkeziye,
deruhte ettiği mesuliyetin icabatını ifa edememektedir. Bu hal, milletimizi
madum tanıtıyor.
(Yani mevcut hükümet
yüklendiği sorumlulukların gereklerini yerine getirmekten acizdir. Bu durum
milletimizi bitmiş ve tükenmiş ve teslime hazır hale gelmiş göstermekte ve dış
güçlere cesaret vermektedir.)
3. Milletin istiklalini
(Birlik, bağımsızlık ve bekasını) yine, milletin azim ve kararı kurtaracaktır
4. Milletin (Durumunu ve
sorununu ortaya koyup, değerlendirmek) ve (temel hak ve hürriyetlerini içeren
sesini ve isteklerini bütün dünyaya iletmek için her çeşit dış etkilerden ve
güç merkezlerinin kontrolünden uzak Milli bir Meclis ve Hükümetin kurulması
mutlaka gereklidir.)
· Evet,
Atatürkün Amasya Tamimi tarihi bir ihtilal uyarısı ve mevcut teslimiyetçi
iktidara karşı bağımsız ve Milli bir direniş çağrısı gibidir. Ve elbette
demokrasi, Ülkemizden daha önemli değildir.
Lokma yumuşadı mı?
Siyonizm, sadece
İslamın ve müslümanların değil, bütün insanlığın düşmanıdır. Doların dışında
bir para birimine geçmek isteyen Irakın başına gelenlerle, ABDye karşı
haysiyetli bir tavır takınan Venezüellanın başına gelenler bize bunu
gösteriyor.
Saddamın Kuveyti
işgaliyle başlayan süreç bugün ABDnin Irakı işgaliyle devam ediyor.
İsrail, ABD gibi bir
gücü getirip yanı başına yerleştirdikten sonra günlük katliamlarını şimdi çok
daha acımasız ve kapsamlı olarak sürdürüyor.
Türkiye gibi kilit bir
ülke bugüne kadar sürdürdüğü bütün siyaset argümanlarını bir kenara bırakıp,
ABD-İsrail ittifakı kendisine hangi yönü gösterirse o istikamette bir o yana,
bir bu yana savrulup duruyor.
Bir yandan Avrupa
Birligine uyum sağlama adına siyasal ve politik hayat, diğer yandan devleti
hantal yapıdan kurtarmanın çaresi olarak görülen özelleştirmelerle dayatılan
ekonomik hayat, tamamen milli damarları kopartılmış bir ulus ortaya çıkartıyor.
Manevi alanda büyük
tahribata maruz kalmış bir millet, maalesef bugün olup bitenleri sağlıklı
değerlendirme melekesini bile yitirmek üzere bulunuyor.
Manevi dünyamıza yönelik
baskı ve tahribat bütün hızıyla sürerken, Patrikhanekalkıp ruhban
okullarının açılması için başbakandan ve Milli Eğitim Bakanından söz
aldıklarını açıklıyor da hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bir bakıyorsunuz Mardinde,
bir bakıyorsunuz İstanbulda, bir bakıyorsunuz Nevşehirde.. Her ay, hatta her
hafta önemli bir bölgemizde çok önemli toplantılar yapıyorlar. Bunların içinde
Türkiye yok. Tamamen azınlıkların düzenlediği bu toplantıların ana konusu sözde
Türkiyenin batılılaşma sürecinin hızlandırılması ve AB üyeliği..
Başını Fener
Patriğinin, ya da AB temsilcisinin, ya da ABD veya bir başka Batılı ülke
elçisinin çektiği bu toplantılardan ortak bir sonuç çıkıyor: Türkiye mutlaka AB
üyesi olacak
İyi ama neden?
Bize söylenen, AB üyesi
bir ülkede demokrasinin eksiksiz uygulanacağı, insan haklarının gasp edilmeyeceği
ve inanç hürriyetinin sağlanacağı gibi kulağa hoş gelen şeyler.
Oysa Türkiyenin ABye
girmesini isteyen mihraklar bunlar için istemiyor. Onların sebebi çok daha
farklı.
Bu konuda en iyi fikri
sanırız Patrik Bartholomeos veriyor. Yaklaşık üç, dört yıldır
Nevşehir bölgesine özel bir ilgi duyan Patrik, geçtiğimiz günlerde 3ncü
Sinasos Kültür ve Sanat Festivali adıyla düzenlenen etkinlikler için gittiği Konstantin
Eleni Kilisesinde ayin düzenledi. İşte orada yaptığı açıklamalardan ilginç bir
cümle: Türkiye er yada geç ABye girecektir. Türkiye taşıdığı kültürel mirasla
bunu çoktan hak etti.
Dikkat edin, kurucuları
tarafından sık sık dini bir bütünlük arz ettiği vurgulanan bir örgüte, Türkiyenin
alınmasını patrik hangi temele oturtuyor? Türkiye, siyasal ve sosyal
yapısında, ya da iktisadi hayatında yaptığı değişikliklerden dolayı değil, kültürel
hakkı olması açısından ABye alınmalıdır deniliyor. Bu tanımlamayı özellikle
hoşgörü ve diyalog adına yapılan toplantılarda ortaya konan tavırla bir arada
değerlendirdiğiniz zaman Batılıların artık iştah kabartan bir Türkiyeden
bahsettiklerini görürsünüz. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekir. Yoksa
Türkiyenin kültürel yapısı neden sadece kilise ve manastırlarda akla gelsin?
Pekâlâ, bunun
Siyonistlerle ne ilgisi olduğunu sorabilirsiniz.
O zaman biz de, Fener
Patriği Nevşehirde onları açıklarken Yunanistan nerede neyi açıklıyordu onu
sorarız. Aynı gün Başbakan Karamanlis Washingtonda Siyonistlerin en
önemli kuruluşlarından olan Dış İlişkiler Konseyinin misafiriydi.
Karamanlis bu Siyonist örgütte yaptığı açıklamalarda Türkiyenin AB üyeliği
için her türlü desteği vereceklerini duyuruyordu. Tabii, Türkiyenin neden AB üyesi
olması gerektiğini de işte burada, Nevşehirde patrik açıklıyor.
Görülüyor ki artık
Batılılar Türkiyeyi kolay yutulur bir lokma olarak görüyorlar. Yanılıp
yanılmadıklarını zaman gösterecek.[6]
Evet, ülkemiz böylesine
kuşatılırken ve adım adım parçalanmaya çalışılırken; Müstevli (istilacı ve
işgalci)lerle işbirliği yapan gaflet, dalalet ve hıyanet ehlinin bu
teslimiyetlerine: Atatürkün Batı ile bütünleşme hedefini gerçekleştirme
kılıfı geçirmeye ve Mustafa Kemali kendi kahpeliklerine alet etmeye uğraştıklarını
görünce, bu kitabı yazmaya ve Atatürkü, Siyonist ve ateistlerin istismarından
kurtarmaya karar verdik.
Başlamak bizden, başarı
Rabbimizden
[1] Nutuk.
C.1.Sh:2
[2] Nutuk.
C.1.Sh:6-7
[3] Bak.
Nutuk. C1.Sh:2-4-5
[4] Nutuk.
C1.Sh:3
[5] Bak:02
Nisan 2004 Hürriyet
[6] Milli
Gazete 24.05.2004 Başyazı