Çin yönetimleri, yıllardır Doğu Türkistandaki Müslüman Türk kardeşlerimize insanı dehşete düşüren ve vahşet boyutuna erişen her çeşit zulüm icraatları ve asimilasyon politikaları uygulamaktadır. Amerikanın keyfi için, bir gün önce hanımıyla birlikte kahvaltı ziyaretine katıldıkları Beşar Esedi, bir gün sonra halkına zulmediyor diyerek düşman ilan eden ve tüm diplomatik ilişkilerini kesen, ama Esedden bin beter zalim olan İsraille iyi ilişkilerini ve normalleşme girişimlerini sürdüren Sn. Erdoğan, maalesef Doğu Türkistanda Çin zulmü altında kıvranan kardeşlerimiz için hiçbir ciddi adım atmamışlardır. En azından mazlum ve mağdur Doğu Türkistan halkının haklı feryadını, BM ve İslam Konferansı gibi oluşumlara taşıyıp, dünya kamuoyunda bu konuda bir duyarlılık ve farkındalık oluşturma çabalarına dahi rastlanmaması acı bir ayıptır ve feci bir kayıptır.
Erdoğan iktidarının her icraatına, kraldan daha kralcı bir yaklaşımla destek çıkan ve nice melanetlerine kerametler uyduran Sn. Devlet Bahçeliden de, Doğu Türkistan mezalimi karşısında ciddi, cesaretli ve netice verici bir tavır, maalesef çıkmamıştır. Bu konuda Devlet Bahçelinin yapması gereken; öyle ayıp savma cinsinden ve hamasi demeçler vermesi değil, bizzat AKP iktidarının, Çin nezdinde resmi girişimler başlatmasına önayak olmasıdır. Kaldı ki, BMnin yayınladığı son İnsan Hakları İhlali raporuna göre, Çinin Doğu Türkistanda Uygur Müslümanlarına yönelik çok ağır baskılar yaptığı, kabul edilemez işkenceler uyguladığı, bölge halkının Dini ve Milli değerlerinden zorla koparmaya çalıştığı vurgulanmış ve bu sonuçlar, yüzlerce mağdur insanla yapılan röportajlarla saptanmıştır.
Bu konuda Sn. Doğu Perinçek ve takımının suskun tavrı ve çifte standardı da mide bulandırıcıdır. Hatta Çinin Doğu Türkistanda zulüm ve asimilasyon politikaları uyguladığı bir Amerikan yalanıdır. Oradaki halk huzur ve refah içinde yaşamaktadır!.. diyecek kadar, konuyu saptırıp çarpıtmaktadır. Madem öyle ise, Sn. Perinçek takımının ve MAOcu komünist kafaların, gönüllü elçileri gibi davrandıkları Çin Hükümeti nezdinde ve şimdi hararetle sahiplendikleri AKP yönetiminin de resmi desteği ile, Doğu Türkistana bir ziyaret yapılmasını sağlamaları, bağımsız medyanın ve yazarlarının katılacağı bir programla, Sincandaki durumun açığa çıkarılmasına öncülük yapmaları Milli ve insani bir zorunluluk halini almıştır.
Daha önce Kıbrıstaki soydaşlarımızın ve Milli çıkarlarımızın korunması Uyduruk Ermeni Soykırımı iddialarını çürütmek amaçlı İsviçre ve Almanya gibi ülkelere heyetler halinde ziyaretler yapıp, Milli çıkarlarımızın savunulması ve önemli sonuçlar alınması çabalarına, MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİ olarak hem destek çıkmış ve arkadaşlarımızla bizzat katılmıştık. Şimdi de, aynı duyarlılığın Doğu Türkistan için yapılmasını teklif ediyoruz, çünkü bu en azından insan olmamızın icabıdır. Zira Doğu Türkistandaki kardeşlerimiz, Kıbrıstaki ve Azerbaycandaki kardeşlerimizden çok daha ağır tehditler ve tehlikeler altındadır. Ve haklı olarak, yegâne sığınakları ve umut kapıları olan Türkiyenin bu konuya el atmaları ve Sincan sorunlarını dünya kamuoyuna taşımaları yıllardır beklenip durulmaktadır.
Uygurlara Çin İşkencesi Dayanılmaz Boyutlara Ulaşmıştı. Ve Doğu Türkistan Neden Sahipsiz Bırakılmıştı?
Çin'in 1949 yılından bu yana hâkimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan'ın kırsal kesimlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili inşaatlar devam ediyordu. Uydu görüntüleri, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü'nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda tam 3 katı büyüdüğünü ortaya koyuyordu.
Birleşmiş Milletler'e (BM) göre 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü, Çin'in 'eğitim merkezi' olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyordu.
Sincan bölgesinde ve Çin'in değişik yerlerinde gerçekleşen saldırıların ardından bu eylemlerden Uygurları sorumlu tutan Çin, 2014 yılından itibaren 'teröre karşı halk mücadelesi' adı altında yeni bir süreç başlatmıştı. Ancak Uygurlara yönelik kültürel ve dini kısıtlama ve baskılar 2009 yılından itibaren giderek hız kazanmıştı.
Erkeklerin sakal bırakması ve kadınların uzun kıyafet giymesi kısıtlanırken, halkın düğünlerde alkol kullanmaya zorlanması da bu uygulamalardan bazılarıydı.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..