Cumhurbaşkanı ve Başbakan Olmak Kolaydır.ZOR OLAN, ERBAKAN OLMAKTIR!
Bismillahirrahmanirrahim
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Biz Allaha ait (kullarız, onun rızası için yaşarız) ve şüphesiz yine ona
dönüp (kavuşacağız) (Bakara: 156)
(Hz.) Muhammed (Aleyhisselatü Vesselam) ancak bir elçidir. Ondan önce de
nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi O ölürse veya öldürülürse, siz (Hak yoldan
ve davanızdan) topuklarınız üzerine gerisin geriye mi döneceksiniz? (Al-i İmran: 144)
Ve sakın Alllah yolunda (Hakka itaat ve cihad uğrunda iken ölenlere ve)
öldürülenlere; ölüler demeyin; bilakis onlar diridir. Fakat siz bunun
şuurunda ve farkında değilsinizdir. (Bakara: 154)
İslamın bayraktarı, Milli Görüş davamızın Muhterem ve Mücahit
komutanı, Aziz Hocamız sonunda Hakka yürümüşlerdi. Sakın Müminler
üzülüp ye'se düşmesin, hainler ve zalimler sevinmesin,
siyonist ve emperyalist güçler kurtulduk zannetmesindi!
Çünkü İslam (Barış ve Bereket) devrimi; Kuranı Kerimin işaretleri
ve Hz. Peygamber efendimizin müjdeleri ve Aziz Hocamızın hedefleri
ve projeleri istikametinde, mutlaka ve inşallah en yakın zamanda
gerçekleşecekti. Onun ruhaniyeti ve şefaati bizimle beraberdi. Erbakanın
aramızdan çekilişi ve sonraki süreci; zalimlerin ve nankörlerin başında bomba
gibi patlayacak mutlu gelişmelere gebeydi.
Allah Bakidir, Kuran hakikattir, davamız mübarek ve daimidir. Sadakatimiz
süreklidir.
Yarın elbet bizim; elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış; ebed bizimdir.
Bu arada, Henüz sağlığında, Onun evine çekilmesi ve artık istirahat etmesi
gerektiğini savunanların:
Erbakan görevini tamamlamış, nihai hedefine ulaşmış ve zaferi kazanmıştır iddiaları yanlıştı ve yanıltıcıydı. Bunun yerine Hoca, Hakkı hakim kılmak
yolunda her türlü hazırlığını ve programını titizlikle yapmış, üztün bir
gayretle çalışmış ve büyük başarılara imza atmıştır. Demek lazımdı.
Evet Hocamız;
Türkiyede 41 yıldır çok büyük atılımlar başlatmış, çok önemli değişim ve
düzelmelere öncülük yapmıştı. Bu tarihi ve şerefli hizmetlerin bir tanesi bile,
bunca emek ve zahmete değer bulunmaktaydı.
Erbakan, inançlarından ve yaşam tarzından dolayı yıllarca ezilen ve hor
görülen halk kesimlerini diriltip bilinçlendirerek, onların ekonomik, sosyal,
siyasal ve kültürel alanlarda yeniden etkin ve yetkin olmalarını sağlamış;
toplumu düşürüldükleri aşağılık duygusundan ve başaramama korkusundan kurtarıp
öz güven kazandırmış ve Onun okulundan ve ekolünden yetişenlerden ikisini
Cumhurbaşkanlığa, dördünü Başbakanlığa, onlarcasını bakanlığa, yüzlercesini belediye
başkanlığına taşıma mecburiyetinde kalınmıştır.
Ancak Müslümanların ve mazlumların inancı ve ihtiyacı olan asıl hedefine ve
arzuladığı fethe henüz ulaşılmamıştı, ama oldukça yaklaşılmıştı ve bu talihli
gelişmeler inşallah bundan sonra Onun kutlu projeleri ve prensipleri
doğrultusunda yaşanacaktı.
Çünkü;
· İsrail Çıbanı deşilmeden;
· ABD ve AByi güden Siyonist Yahudi
Lobileri açıkça deşifre edilip çökertilmeden;
· ABD ve NATO, kesin bir hezimetle yenilip
Ortadoğudan çekilmeden;
· Barbar batılılar 2. Yalta anlaşmasına
mecbur bırakılıp, bütün yeryüzünde ADİL DÜZENE geçilmeden;
· Bugünkü Batı medeniyetinden her yönden
üstün ve huzurlu bir İslam-Barış ve Bereket medeniyeti mutlu meyvelerini
vermeden;
Vaadolunan fetih yerine gelmiş ve Erbakan Hocamız hedefine ve hayaline
erişilmiş sayılamazdı. Bunlar gerçekleşmeden, Erbakanın sağ kalıp sadece
Başbakan ve Devlet Başkanı olması bile, hiçbir anlam taşımayacaktı.
Bazı Yahudilerin dünya hâkimiyetini ele geçirme ve küreselleşme kılıfıyla
tüm insanlığı demokrat köleler haline getirip, sömürü saltanatını yerleştirme
hedefi olan SİYONİZMin:
a- Hile ve hıyanet projelerini en iyi bilen
ve karşı tedbirler ve haklı sistemler geliştiren
b- BM, NATO, IMF gibi Deccalizmin dünya
çapındaki şeytani şebekelerini ve bunların masonik şubelerini etkisiz bırakacak
siyaset ve stratejiler belirleyen ve hayata geçiren
c- Sadece Müslümanların değil, tüm
mazlumların; farklı din, düşünce ve kökenden bütün insanlığın huzur ve hürriyet
içinde yaşayacakları Adil bir Düzenin temel prensiplerini, başarı yöntemlerini
ve çarelerini gösteren ERBAKAN Hocamız ve sadık bağlıları dışında bugün
yeryüzünde başka hiçbir hareket ve şahsiyet bulunmamaktadır. Elbette her ülkede
İslami ve insani gayretli girişimler, yöresel ve tepkisel gelişmeler vardı;
ancak kanser hücreleri gibi insanlık bünyesini saran Siyonizm illetini kökünden
kurutacak, yeni ve adil bir dünyayı kuracak kutlu ve evrensel bir oluşuma
rastlanmamaktaydı.
Demek ki, sünnetullah gereği, zafer Milli Görüşçülerin vesilesiyle ortaya
konulacaktı. Her şeyin en doğrusunu bilen ve kader planını yürüten Cenab-ı
Haktı!
Erbakanın hedefleri gerçekleşmiş ve zafere erişilmiştir. Bütün zulüm sistemlerinin
çökertilmesi ve Adil Düzenin yerleştirilmesi yönündeki gayret ve girişimler
gereksizdir. iddiaları:
1- Ya beyin kısırlığı ve bilgi noksanlığından kaynaklanmaktaydı. Böylece
gerçekleri saptırma ve mücahit müminleri yolundan alıkoyma amaçlıydı.
2- Veya iman pilinin; yani, Allahın izniyle Erbakanın evrensel
programlarının ve sadık bağlılarının, Süper Güçleri yeneceği, yeni adil bir
dünya düzeninin inşa edileceği ümidinin iflasıydı.
Yetkilendirme ve görevlendirme konusunda ehliyet ve liyakat ölçüsünü;
şartlara ve ihtiyaçlara uygunluk yanında, mevcut duruma ve ortama intibak
yeteneğine göre de değerlendirip öyle karar veren ve tabi o konuda yaptığı
istişare ve tavsiyelere de riayet eden Hocamız; teknik ve taktik görevlerle,
siyasi ve stratejik görevleri de özellikle birbirinden ayırıyordu. Erbakan
Hocamızla ilgili:
Partiyi aile şirketi gibi yönetiyor; hep yakınlarını ve yağcılarını
işbaşına getiriyor, layık ve sadık olanları geri plana itiyor
Şeklindeki itham ve iddialar ya asılsız ve kasıtlıydı veya verilen hizmet
ve etiketlerin stratejik önem ve önceliğini kavrayamamaktan kaynaklanmaktaydı.
Örneğin kendisi yerine oğlu Fatih Beyi hazırlıyor şeklindeki
yorum ve yaklaşımların yanlış ve yakıştırma olduğunu, Hocamız defalarca ve
açıkça ortaya koymuşlardı. Bunun son örneğini Radikal Gazetesiyle yaptığı
röportajda, AKPlilerin Allah vergisi olan:
1.
Bilgi ve marifet
2.
Tecrübe ve ibret
3.
Hidayet ve imani hassasiyet
4.
Feraset ve fazilet
5.
Dirayet ve cesaret
6.
Şuur ve basiret
7.
Vizyon, ileri görüşlülük ve milli hassasiyet
Gibi özellilerden nasipsiz olduklarından, yani avami tabirle çoluk
çocuk sayıldıklarından ülkeyi selamete çıkaramayacaklarını ve sorunları
azdırmaktan başka işe yaramayacaklarını vurgulandıktan sonra, kendisine
yöneltilen
Sizden sonra partinin başına oğlunuz fatih Beyi hazırladığınız iddiaları
konusunda ne buyuracaksınız? sorusuna;
NE YANİ, BİR ÇOCUKTAN ALIP DİĞERİNE Mİ AKTARACAĞIZ?! HAYIR BU
DEDİKODULARIN ASLI ASTARI BULUNMAMAKTADIR anlamındaki çarpıcı yanıtı,
Hocamızın asla bir hanedanlık ve aile saltanatı peşinde olmadığının isbatıydı.
2 Ocak 2011 tarihli radikalde Hocanın son röportajındaki ilgili bölüm
şöyle aktarılmıştı:
Bazı sözlerinizden oğlunuz Fatih Erbakana şans tanıyacağınız
sanılmıştı..?
-Şimdi biz talebelerimize şans tanıdık, baktık 8 yıldır yapamadılar. O
zaman tekrar idareyi ele almak mecburiyetindeyim. Sizin dediğiniz gibi olsa
İdareyi bir çocuktan alıp diğer çocuğa verecek değilim.
Şimdi Aziz Hocamızın vasiyet niteliğindeki bu son sözlerini aktardığımız
için bize kızacak olanların, demek ki asıl hıncı ve hesabı Erbakanlaydı
Onun
tespit ve tavsiyelerini hatırlatmamızdan rahatsızlık duyanların, kim olursa
olsun bu tavırları, ya anlayış kısırlıklarını veya şeytanlık kasıtlarını
yansıtmaktaydı.
Hocamızın çocukları, Onun yüksek terbiyesi ve himayesi altında yetişmiş,
cihat ve itaat ocağında pişmiş olmanın haklı şeref ve faziletini taşımaktaydı.
Hayat tarzları ve ahlaki davranışları bakımından camiamızın yüz aklarıydı.
Ama bunlara rağmen Hocamızın, Milli Görüş gibi; siyonizmin zulüm sistemini
yıkacak ve yeryüzünde Adil Düzeni kuracak oldukça önemli ve stratejik bu
hareketin başına geçecek, bağımsız ve başarılı kararlar verecek kimselerin
yüksek bilgi ve birikime, üstün basiret, dirayet ve deneyime henüz ulaşmadan,
evlatları ve akrabaları da olsa o makama layık bulmamış ve bunu açıklamaktan
sakınmamıştı. Çünkü o her yerde ve her meselede Allahın rızasını, Kuranın kurallarını,
Hz. Peygamber Aleyhisselamın buyruklarını ve davanın hatırını her şeyin üstünde
tutardı. Bize düşen de Hocamızın bu örnek tavrına ve manevi mirasına sahip
çıkmak, hissi ve hamasi değil, imani ve vicdani bir duyarlılıkla davranmaktı.
Erbakan Hocanın vefat ettiği gün öğlen sonrası, Amerika borazanı Saman
Yolu TV spikerinin sunduğu programa katılanlara: Hocanın bu hayalleri
için neler söyleyeceksiniz?!
şeklinde, Erbakanın İslam Birliği, D-8ler girişimi ve faizsiz Adil Düzen
projelerini, gereksiz ve geçersiz hayalli heves olarak gösterme
seviyesizlikleri
.
Taha Akyolun da bu sorulara karşılık:
Hocanın romantik hayalleri diyerek,
çoğu gerçekleşen tarihi atılım ve programları küçümseme ve basite
indirgeme yönündeki terbiyesiz tabirleri ve fikir züppelikleri
.
Başka bir TV programında, Erbakan Hocayı: Çok yüksek egosu
nedeniyle (yani benlik ve bencillik damarıyla kıskanması yüzünden) Recep T.
Erdoğanı hazmedemediğini
.
Ve yine Erbakan da iktidarda iken, eğer Erdoğan gibi Çetelerin ve
askerlerin üzerine cesaretle gitseymiş, 28 Şubatların meydana gelmeyeceğini ve
Türkiyenin bugünkü sıkıntıların çekmeyeceğini belirtip tam bir sabataist sünepe tavrı sergileyen Mehmet
Barlasın gerçekleri tersyüz etmesi,
Hocanın Siyonist odaklara ve şeytanın dostlarına attığı kazığın acısını,
kiralık kuklalarının hala unutmadığını gösteriyor ve hepsi AKP şakşakcısı olan
bu uşak kafaların ayarını ortaya koyuyordu. Oysa büyük hayaller kuramayanlar,
asla büyük hedeflere ulaşamıyordu ve Erbakan sadece Kurana, inancımıza ve
insanlığın ihtiyacına tercümanlık yapıyordu. Ama Siyonist odaklara secdeye
kapanan ve Amerikaya tapınan kiralık ruhlar bu gerçekleri kavrayamıyordu!
Eh, bekleyip görelim, yarınlar ne inkılaplara gebe
bulunuyordu!?(Secde:30)
Emin Çölaşan derin bir kinle şunları kusmakta; ve TSKyı masonik-sabataist
kesimin emirberi sanan bir şımarıklıkla sataşmaktaydı![1]
Ordumuza Helal Olsun!
Necmettin Erbakanın cenazesi Ankara ve İstanbulda düzenlenen törenlerle
kaldırıldı. Benim gözüm İstanbuldaki törende yer alan görkemli bir çelenge
takıldı:
Türk Silahlı Kuvvetleri.
Erbakan da her fani gibi bir gün ölecekti. Ama onun ölümü sonrasında
Genelkurmayın üzüntü bildirisi yayınlayacağını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
cenaze töreninde 1. Ordu Komutanı düzeyinde temsil edileceğini, bazı general ve
üst rütbeli subaylar tarafından uğurlanacağını, kırk yıl düşünsem aklıma
getiremezdim.
Demek ki ben çok safmışım! Türkiyede benim gibi düşünen milyonlarca
insanımız da çok safmış!
Demek artık devir değişmiş. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu ülkede ömrünü
şeriat düzeni kurmak için çalışan bir siyasetçinin ardından saygı gösterileri
yapabiliyormuş.
Bir düşünün
Erbakan vefat ediyor ve hemen o gün Genelkurmay Başkanı
üzüntülerini dile getiren bir mesaj yayınlıyor. Cenaze töreninde Türk ordusunun
çelengi!..
Ve aynı törende 1. Ordu Komutanı düzeyinde temsil edilen Türk Silahlı
Kuvvetleri! (1. Ordu eski komutanı Çetin Doğan Paşanın Silivri cezaevinde
kulakları çınlasın.) Devlet töreni olsa, diyecek bir şeyim olmaz.
Demek ki devir değişmiş! Devirle birlikte Türk ordusu da değişmiş!
O güvendiğimiz Türk ordusunun başındakiler, Erbakanın kişiliğinde şeriat
düzeni isteyenlere arka çıkıyor, üzüntülerini bildirilerle dile getirip
cenazeye çelenkler gönderiyor!
Yoksa güvendiğimiz dağlara kar mı yağıyor? Galiba öyle! Ya da bu yapılanlar
bir siyaset gereği mi?
Sevgili okuyucularım, ben bu olanları anlamaktan vallahi billahi acizim.
Belki ben aklımı yitirdim! Ya da Türkiyede bazı şeyler öylesine hızlı değişti,
bazı kişi ve kurumlar da öylesine devşirildi ki, ben anlamakta aciz kalıyorum!
Eğer içinizde bu olanları anlayan varsa lütfen bana mesaj atıp uyarın ki,
aymazlığımın farkına varayım!
Evet Bay Çölaşan, hala anlayamadığın, belki de dile getirmekten sakındığın
gerçeği biz söyleyelim: Asker ve sivil kanatta, artık derin devlet;
masonların ve sabataist cuntanın elinden çıkmış, Milli ve haysiyetli kadroların
eline geçmiş bulunmaktaydı. AKP ise hain ve Siyonist takımın taşeronluğunu
yapmaktaydı. Erbakan Hocanın cenaze törenindeki, sizin gibilerin içine oturan o
muhteşem manzara; artık dünyanın değiştiğinin ve Erbakan devriminin bir
kanıtıydı..!
Hayret, İsrail basını ve Batı ülkelerindeki Yahudi Medyasıyla Emin Çölaşan
gibileri, Erbakan gerçeğine ve Ona gösterilen derin ilgiye, aynı terslik ve
tereslikle yaklaşmaktaydı. Bu bir gavurluk damarıydı!..
Bu gerçeği Sn. Mümtaz Soysal 2 Mart 2011 tarihli Cumhuriyette şöyle
açıklamaktaydı:
Belki kesin olarak söylenebilecek tek yargı, Necmettin Erbakanın
yetiştirdikleri denen şimdiki AKP kadrosunun o görüşten en çok uzaklaşan,
hatta ona ters düşen bir topluluk olduğudur.
Böyle olduğundan, Milli Görüşün ne demek olduğunu anlamak için herhalde en
doğru yöntem, güncelliğini sürdüren bazı sorunları teker teker ele alıp
Erbakancı görüşün vaktiyle o soruna nasıl baktığını anımsayarak karşılaştırmalı
bir irdelemeye girişmek olabilir.
Örneğin, Kıbrıs sorunu.
Erbakan, ulusalcı görüşüyle, haklı ve güçlü olduğuna inanılan öyle bir
davaya sonuna kadar bağlı kalmış, hatta savaşı göze almakta ısrarcı olmuş değil
midir? Denktaşı ve yanındakileri dışlayıp uyduruk bir AB üyeliği vaadi uğruna
o davadan vazgeçmeye hazırlanmış olanlar Milli Görüşçü sayılabilirler mi?
Hele ABye tam üyelik sorunu.
Erbakanın Hıristiyan Kulübü dediği bir kuruluşa girmek için Gümrük
Birliğinin iyi pazarlık edilmemiş koşullarına katlanmak ve iğreti bir
Avrupalılık uğruna Cumhuriyetin ulus-devlet ilkelerini etnik açılımlara kurban
etmeye kalkışmak Milli Görüşle bağdaşır mı?
Sabataist Mehmet Barlas bile Sabahtaki köşesinde:
Örnek Erbakan değil, Özal
AKPnin bu konuda Özalı örnek aldığını düşünüyorum. Tayyip Erdoğanın ve
Abdullah Gülün RPyi örnek aldığını söyleyemeyiz. Özal vizyonu daha önemli bir
rol oynadı. Dünyaya açılırız ve kendimiz kalırız dediler bir bakıma. Dünyaya
açılma sürecini komplekssiz olarak ele aldılar itirafında bulunmaktaydı.
Porno reklamcısı ve AKP yalakası Emre Aköz Erbakanın mumu Erdoğanın
ampulü başlığında:
Uzun siyasi kariyerinde Necmettin Erbakan'ın yaptıklarının ve
söylediklerinin pek azı benim kafama uydu. İşte o şartlarda Başbakan Erbakan,
ışık protestosu için “Glu glu dansı yapıyorlar” deme şuursuzluğunu
göstermişti.
Evet, Erbakan, “Refahçı” olmayanlar tarafından, istemeye istemeye,
gönülsüzce, mecburiyetten desteklendi. Ama bugün hâlâ, “kadrolara”
bakarak AKP hareketinin Milli Görüş'ün devamı olduğunu sananlar var… Tayyip
Erdoğan'ın, Abdullah Gül'ün, Bülent Arınç'ın, “Erbakan'ın talebeleri”
olduğu doğrudur. Ama o kadar!
Talebe büyüdü, hoca oldu. Milli Görüş'ün yerini Beynelmilel Görüş aldı.
Erbakan milli düşündü, yerel hareket etti. AKP ise küresel düşünüp, bölgesel
hareket ediyor. Başbakan Erdoğan, Kırgızistan ziyareti sırasında, gazetecilere
söylediği birkaç kelimeyle, Erbakancı tutumu (da) yerle bir etmişti.
Aynen şöyle demişti Başbakan: “Siyonistler şöyle yaptı, böyle yaptı.
Sen ne yaptın? Gardını alsana…” diyerek
Recep Erdoğanın Erbakanın çizgisinden çıkıp Amerikanın hizmetine girdiğini
yazmaktaydı.
Yine Okay Gönensin 2 Mart 2011 tarihli Vatan da
Mürteci miydi, vatansever miydi?
Necmettin Erbakan, hapse girmişti, yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı,
partileri kapatılmıştı, başbakanlıktan indirilmişti. Bunların hepsinin
arkasında ya doğrudan ya da dolaylı olarak Silahlı Kuvvetler vardı.
Silahlı Kuvvetlerin üst düzey komutanlarının Erbakanı, ülkeyi irticanın
kucağına atacak bir politikacı olarak gördüklerinden kimsenin kuşkusu olmadı.
Bir komutan yüzlerine karşı bile hakaret etmişti.
Erbakanın vefatının ardından açıklanan Genelkurmay Başkanlığının taziye
mesajında ülkeye yaptığı hizmetlerden söz edilmesi doğrusu beklenmiyordu.
Protokol olarak da Genelkurmay Başkanlığının eski başbakanlarının vefatının
ardından taziye mesajı yayınlama geleneği de bilinmiyordu.
Cenazeye Birinci Ordu Komutanının katılması, Genelkurmayın çelenk
göndermesi de fazlasıyla dikkat çekti. O da protokol gereği ise, komutanlar
neden Cumhurbaşkanının Cumhuriyet Bayramı davetlerine katılmamaya devam
ediyor sorusu da sorulacaktır. Diyerek
Genel Kurmayın, insani ve vicdani bir yaklaşımla, hatta milli bir tavırla
Erbakana taziye mesajı yayınlamasından bile gocunmaktaydı. Radikalden Hakkı
Devrim gibileri ise Erbakana yönelik bu yoğun ilgiden nedense rahatsız
duymaktaydı!?
Aynı tarihli vakit yazarı Hasan Karakaya ise Genel Kurmayın tavrından
kıcıklığını ve kışkırtıcılığını şöyle yansıtmaktaydı:[2]
85 yıllık ömrünü İslâm Dâvâsı uğrunda harcadığına şahadet ederiz.
Erbakan Hoca; Evet yerli idi, milli idi. Ama aynı zamanda; Devletçi
idi… Bu yüzden de, devletle hiç kavga etmedi, devlet aleyhinde hiç söz
söylemedi.
En çok mağdur edildiği 28 Şubat sürecinde bile; kendisini iktidardan
alaşağı edenler askerler olduğu halde, toz kondurmadı askerlere… Tam
aksine; Ordu, bizim gözbebeğimizdir dedi.
28 Şubatçı askerler anlayamadı onu!.. İç düşman gördüler!.. Tehdit
olarak algıladılar. ASKER, ÖZÜR MÜ DİLEDİ?
Aradan geçen 14 yılın sonunda ise, tarihin cilvesine bakın ki;
Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşanerin, yayınladığı taziye mesajında,
Erbakan için; Değerli bilim ve siyaset adamı olarak, ülkemize yaptığı büyük
hizmetleri daima hatırlanacaktır ifadesini kullanması, dünkü cenaze törenine ise
1. Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlunun katılması, birer özür ifadesidir!..
Düşünebiliyor musunuz; 14 yıl önce Postmodern darbe yapan, Demokrasiye
balans ayarı yaptık diyen asker, bugün Erbakan için taziye mesajı
yayınlıyor, Onun cenaze törenine katılıyor. Bir özürdür bu!.. Bir
pişmanlık ifadesidir!.. Aynı zamanda, askerdeki zihniyet değişiminin de
göstergesidir.
Ama, tüm bunlar; Postmodern darbeyi yapan 28 Şubat cuntasının
yargılanması gerektiği gerçeğini değiştirmez…
Akşamdan Oray Eğin bile bunlardan daha tutarlıydı:
Eğer Erbakan AKP'li olsaydı:
Asker siyasetteki yerini korurdu, büyük ihtimalle generaller içeri atılmaz
ve kozmik odası basılmazdı…
Türk ordusuna 'Peygamber ocağı' yaklaşımı geçerli olmaya devam ederdi,
kendi topraklarında savaşan bir orduya bir de iç savaş açılmazdı…
Her şeyi yabancılara satalım, limanları bile özelleştirelim, Türkiye'de hiç
yerli sermaye kalmasın dalgası biraz sekteye uğrardı. 'Köprüyü bile satarım'
çizgisi Erbakan'dan veto yerdi. Sermayeyle, özellikle de yabancı sermayeyle bu
kadar içli dışlı olunmazdı…
'Yandaş medya' olmazdı, yandaş medyanın önceliği olmazdı. Uçaklara alınacak
gazeteciler daha dengeli seçilirdi, medya Başbakan'ın sevdikleri ve
sevmedikleri olarak ikiye ayrılmazdı…
Köşe yazarları 'İşsiz kalır mıyım' korkusuyla yaşamazdı. Erbakan, bazı
insanların kendisini sevip bazılarının da hiçbir zaman sevmeyeceği gerçeğiyle
barışık olunması gerektiğini öğretirdi…
Siyasette bilgelik olurdu; böylece akıl tutulmasıyla rasyonalite arasındaki
çizgi de netleşirdi…
AKP hükümeti hiçbir zaman CHP'li Muharrem İnce'nin 'Amerika'dan korktuğunuz
kadar Allah'tan korkun' çıkışına muhatap olmazdı…[3]
Ve tabi bu çocuk Erbakan Hocanın MSP döneminde ve çoğu sadece 24
milletvekiliyle ortak olduğu koalisyon hükümetlerinde temelini attığı 200 den
fazla fabrikanın 70 tanesini bitirip fiilen işletmeye açtığını ve zaten bu
yüzden katıldığı koalisyonların bir yıl sürmeden dış güçler ve masonik
çevrelerce yıktırıldığını ya bilmiyordu veya gizliyordu.
Velhasıl, size göre Erbakanın asıl suçu, bize göre ise Onun onuru:
Siyonizm ve emperyalizm karşıtı olmasıydı.
Güneş gazetesi bile şu gerçekleri aktarmıştı:
Adil Düzen projesinin asıl tartışma yaratan kısmı dış politikaya
ilişkindi. Prof. Erbakan'ın sözleri; onun emperyalist Batı karşıtı bir
hareketin lideri olduğunun göstergesiydi. Adil Düzen'in dış politikasında temel
ilke şu idi: Türkiye, Batı'nın ve Amerika'nın uydusu bir ülke
halindedir. Türkiye'nin uydu ülke olmaktan çıkıp İslam dünyasının lideri olan
bir ülke konumuna yükselmesi gerekir.
Erbakan Hoca, Türkiye'nin ekonomik olarak IMF, Dünya Bankası gibi kurumlara
bağımlı kaldığı, Türkiye'den elde edilen gelirin, ABD vasıtasıyla dünya
Siyonistlerine aktarıldığı kanaatindeydi. Prof. Erbakan, bu durumun değişmesi
için; Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Savunma İşbirliği
Teşkilatı , Müslüman Ülkeler Ortak Pazar Birliği, Müslüman Ülkeler Ortak Para
Birimi gibi oluşumları hedeflemişti..
Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın politikaya başladığı yıllardan ölümüne kadar
geçen sürede; karşısına aldığı temel güçlerden en birincisi Siyonizm idi.
15 Mayıs 1970'de TBMM'de şöyle demişti: '12 yıl içinde 3 bin Ortak
Pazar şirketi Amerika'da siyonist kapitalistler tarafından satın alındı ve
1969'da bu şirketlerden elde edilen 13 milyar dolar kar Amerika'ya transfer
edildi.(…) Onların Muharref Tevrat'larındaki inançlarına göre, Kayseri bile
İsrailin Arz-ı Mevud planları içindedir. Bu plan Ortak Pazar'ın diğer
hedeflerinden biridir. Ortak Pazar planında ülke topraklarının yabancılar
tarafından satın alınmasına izin veriliyor. Bu durumda siyonistler gelip
ülkemizden çok ucuza toprak alabilecekler. Bu da Türkiye'yi İsrail'in bir
parçası haline getirecek.'
Ağustos 1980'de İsrail'in Kudüs'ü kendin başkent olarak ilan etmesinden
sonra, Erbakan Hoca şunları söylemiş ve Morrison Süleymanın Mason ve sabataist
Dış Bakanı Hayrettin Erkmeni gensoru ile koltuğundan etmişti: 'Siyonizm bir
ahtapottur. Bu ahtapotun sayısız orduları vardır. Komünizm onların bir
tanesidir, kapitalizm diğeridir. Masonlar yan kollarıdır. Irkçılık da başka bir
koludur. Bugün bunları bilmeksizin hareket edenler siyonizme hizmet etmekte ve
siyonizm için savaşmaktadır'
Erbakan bu makalelerini yazdıktan üç hafta sonra 6 Eylül 1980 tarihinde
kendi önderliğinde Konya'daki meşhur 'Kudüs Mitingi' düzenlenmişti ve Erbakan
mitinge katılanların ön safında yürümekteydi. 6 gün sonra da 12 Eylül 1980'de
Türkiye'de askeri darbe gerçekleşmişti.
Sonuç olarak: Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak kolaydı. Zor olan Erbakan
olmaktı. Ve tabi Erbakan öldü, Milli Görüş gömüldü sananlar aldanmaktaydı.
Hele bekleyip görelim, yarınlar neler doğuracaktı!?
[1] 2 Mart 2011-Sözcü
[2] 2 Mart 2011 sh:11
[3] 2 Mart 2011 Akşam Oray Eğin