CHPYE KUMPAS İDDİALARI
VE
MAL VARLIĞI DEDİKODULARI
Ahmet Hocamın dediği gibi: Sorunların uygun çözümlerini bulmak için, doğru sorular üzerinde yoğunlaşmak lazımdı!
Böylesi durumlarda ortaya atılan taşın değil, o taşı atanların peşine takılmalıydı. Bir şeyi gösteren parmağın kendisine değil, o parmağın işaret ettiği yöne-hedefe odaklanmalıydı Bazılarının Sarayın solcuları dedikleri Metin Feyzioğlu, Doğu Perinçek, Öztürk Yılmazın ve bunların finansörü sayılan eski MAOcu yeni Erdoğan hayranı Ethem Sancakın irtibatlarını kovalamalıydı!.. Tamam, kumpas Sarayda değil, CHP merkez binasında tezgâhlanmıştı ama, kimlerin parmağı, kimlerin koltuk altında olduğuna bakmalıydı!?
Muharrem İnce üzerinden CHPye kumpas ithamları konusunda, bizim aklımıza takılan sorular şunlardı:
1- Sn. Erdoğanın Doğru çıkarsa ben Cumhurbaşkanlığımı koyarım, Sn. Kılıçdaroğlu da yalan çıkarsa Genel Başkanlığı bırakır mı? gibi hem oldukça aşırı, hem de alâkasız bir tepki koymasının altında ne yatmaktaydı? İnsanın bu denli hırçınlaşması için, oldukça hayati kuşkularının olması lazımdı. Çünkü iftiradan çok irtibat insanı çileden çıkarırdı!
2- Sn. Kılıçdaroğlu niye yanlış ithamlara ve imalara yol açacak, ölçüsüz ve törpüsüz çıkışlar yapmıştı? Sn. Erdoğanın ve yakınlarının haksız mal varlığı konusundaki iddialarının, bu kumpaslarla bir alâkası bulunmakta mıydı?
3- Sn. Erdoğanın, bu dedikoduların ve yol açtığı duyarlılıkların hemen arkasından gerçekleştirdikleri günübirlik KATAR ziyaretinin, bütün bu milyarlık avanta(j)lar veya şantajlarla doğrudan veya dolaylı bir irtibatı var mıydı?
4- Ta Amerikadan kalkıp gelen bir gazeteci, İYİ Partiye uğrayıp, Ekonomist bir Milletvekiline; Erdoğan ve ailesinin 107 milyar dolarlık haksız edinilmiş mal varlığının açıklanması durumunda, hangi sonuçların doğacağını niye sormuşlardı?
5- Sn. Erdoğan, %50yi asla bulamayacakları için mi erken seçimden bu denli korkmakta ve hatta HDPnin Sine-i Millete dönme şantajı karşısında paniğe kapılıp siyasi rüşvetler sunulmaktaydı?
Türkiye'de siyaseti sarsan Beştepe'deki görüşme iddiasıyla ilgili ortaya yeni bilgiler çıkmaktaydı. Görüşme iddiasında, CHP'li kaynağın kim olduğu merak edilirken, ortalığı daha da karıştıracak bir iddia gündeme taşınmıştı. CHP, Muharrem İnce, Rahmi Turan, Talat Atilla dörtgeninde karşılıklı atışmalar devam ederken; bir başka gazeteci Murat Kelkitlioğlu çok konuşulacak bir iddia ortaya atmış ve “CHP'deki çetenin, Başkanlık yarışı” başlığıyla köşesine taşımıştı.
Talat Atilla'nın haber kaynağı Tuncay Özkan mıydı?
Talat Atilla'nın; ''Medya derimi yüzse… Mahkemeler müebbet verse… Bana saldıranlar alçaklıkta sınır tanımasa da açıklamayacağım'' dediği haber kaynağını Kelkitlioğlu yazmıştı. CHP'yi karıştıran iddiayla ilgili gelişmeyi ve Kemal Kılıçdaroğlu'na o bilgiyi Tuncay Özkan'ın götürdüğünü açıklamıştı.
Şimdi gelin bu işin perde arkasını sizlere anlatayım. Benim anlatacaklarım da CHP içindeki bir kaynağa dayanıyor. Rahmi Turan'a verilen bilgi, önce Uğur Dündar'a gidiyor. Bilgiyi götüren isim ise, şimdi sıkı durun, Tuncay Özkan. Yılların duayen gazetecisi Dündar, Özkan'ın getirdiği bilginin teyide muhtaç olduğunu söyleyerek yazmayı reddediyor. Ancak Tuncay Özkan pes etmiyor ve yeni bir adres arıyor. Bu kez Rahmi Turan ile arasının iyi olduğunu bildiği Talat Atilla'ya gidiyor ve bilgiyi paylaşıyor. Sonrası malum. Atilla, Rahmi Turan'la konuşuyor ve Turan da köşesinde bu yalan bilgiyi yazıyor Bu gelişmenin ardından da durmuyor Özkan. Bu kez de gece yarısı İsmail Küçükkaya'yı arayarak, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun sabah programa çıkmak istediğini söylüyor. Kılıçdaroğlu ve Özkan'ın planı buraya kadar tıkır tıkır işliyor. Ancak sonrası malum. Yalan birkaç gün sonra patlak veriyor. iddiaları niye yanıtlanmamıştı?
Yandaş yazar ve yorumculara göre de; Muharrem İnceye çok çirkin ve sinsi bir kumpas hazırlanmıştı!
Onlara göre CHP Genel Merkezi töhmet altındaydı. Parti içinde bir komisyon kurulmalıydı. Bu tezgâhın kaynağı aydınlığa kavuşturulmak zorundaydı. Muharrem Beyi hedefleyen bu büyük politik komplo, üstü örtülebilir basit bir hadise sayılamazdı. Çok açık bir onursuzluk yapılmıştı. Bu kumpası tertipleyenlerin, olayın etki gücünü arttırmak için CHP tabanında çok etkili olan Sözcü gazetesini kullanmaya çalıştıkları ve bunu başardıkları çok açıktı. Başta ismi söylenmedi ama hem Rahmi Turanın hem Uğur Dündarın sözleri dikkatle incelendiğinde, zaten özel haber meraklısı ve teyit etmeden dedikoduları gerçek diye yazma özelliği bilinen aynı gazetecinin, İnce aleyhine bu kara propagandayı haber diye yaptırmaya çalıştığı anlaşılmaktaydı. Sözcü içinden bazı kaynaklara göre de: “Rahmi ağabeyi bu isim yanıltmıştı. Uğur ağabeye konuşan da kesin olarak bu adam olmalıydı!” O kişinin Talat Atilla olduğunu Rahmi Bey sonunda açıklamıştı. Bu Talat Atilla, önce bile bile yalan söyleyerek kaynağın kesinlikle kendisi olmadığını vurgulamıştı. İyi de 80 yaşında tecrübeli bir gazeteci olan Rahmi Turanın, böyle bir asparagasçıyı Saraya yakın bir gazeteci zannedip haberin üzerine atlaması nasıl yorumlanacaktı?
Bu arada Uğur Dündar bariz kumpas olan bu manipülasyon oltasına takılmamıştı ama kendi sosyal medya hesabından, üstelik tam da 9 Kasım 2019 günü Rahmi Turana yalan haber fısıldayan Talat Atillanın gazeteciliğini ve haberciliğini övmekten sakınmamıştı!? Oysa Uğur Dündarın: “Bu CHPliyi açıkla Talat kardeşim” diye bastırması lazımdı. Bu arada Rahmi Turanın yazdığı yalan haberin kaynağı olan gazetecinin (Talat Atillanın), kendine ait ama çok az kişinin bildiği bir marjinal sitesi bulunmaktaydı. Ancak bu kumpas haberi kendi sitesinde yazmayıp, ısrarla Sözcüde yayınlatmak istemesi kafa karıştırıcıydı. Çünkü Sözcü, CHP tabanının adeta resmi gazetesi gibi davranmaktaydı.
İyi de, asıl şu soruyu sormak lazımdı; Talat Atillaya bu çirkin kumpası yaptıran kim veya kimler olmaktaydı? Gerçi Atilla bu yalan bilgiyi veren kişinin bir CHPli olduğunu söylemişti, ama bu yeterli sayılmazdı. Atilla bu CHPli üst düzey ismi açıklamak zorundaydı. Konuştuğu günü ve saati vererek ve detaylarıyla aktarmalıydı. Talat Atilla bu yalan haberi Kemal Beye de doğrulattığını bir şekilde gibi kapalı ve girift cümlelerle anlatmıştı, ama aklı erenler Atillanın Sayın Kılıçdaroğluna ulaşıp bu bilgiyi doğrulatmadığını konuşmaktaydı. Talat Atillanın amacı, işi CHP Genel Başkanına yükleyerek bu skandaldan kurtulmaktı.[1] iddiaları; başka bir hedef saptırma ve bu kumpasın içindeki AKP parmağını saklama telaşı olmasındı?!
Beştepe'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen CHP'li iddiasında iftiraya uğradığını belirten Muharrem İnce, kumpasın CHP yönetimindeki bir çete tarafından kurulduğunu söylemişti. Muharrem İncenin, basın toplantısında Kılıçdaroğlunu ve CHP yönetiminden bir kadroyu hedef alması dikkat çekiciydi. Partiye yakın yazarlardan Habertürk yazarı Sevilay Yılman gibileri, İnce'nin sözlerini değerlendirmişlerdi.
Çok açık ve net yazıyorum Sayın İnce bundan sonra ağzıyla kuş tutsa dahi, CHP içerisinde asla eskisi gibi bir karşılık bulamayacaktır.” ifadelerini kullanan Yılman, İnce'yi kim tarafından kurulduğu belli olmayan kumpasla ilgili iktidara ve medyasına malzeme vermekle eleştirmişti. Muharrem İnce için “Beştepe ve medyasının ekmeğine yağ süren işbirlikçi bir siyasetçi pozisyonuna oturtmuştur” diyen yazar, vaktiyle İnce'ye Genel Başkanlık için kelle koltukta destek veren bir ismin Bitirdin Başkan, kendini de bizi de dedim! sözlerine yer vermişti.
Peki Muharrem İnce ne yapmalıydı?
İnce'nin itibarının zedelenmesine susup bir kenara çekilmesine karşı olduğuna değinen Yılman, yazısını şu sözlerle bitirmişti:
Demeliydi ki; Kol kırılır, yen içinde kalır! Her ne olursa olsun Şahsıma bir kumpas kurulmuş olduğu gerçeği ortada olsa bile, ben bu konuyu kamuoyu önünde tartışmayacağım! Bu konuyu biz parti içerisinde konuşacağız ve birbirimize tekme tokat girişsek dahi bu konuyu partinin dışına taşımayacağız! deyip noktayı koymalıydı. Ama koyamadı bu noktayı Sayın İnce ve yaptığı basın toplantısıyla iktidar medyasının ve taraftarlarının CHP tabanına ve CHP kurmaylarına karşı koz olarak kullandığı acayip bir malzemeye dönüştü. Ve esasında 24 Haziran gecesi tutumu nedeni ile hayal kırıklığı yarattığı için mesafe koyan milyonlarca seçmenle yeniden bir ilişki, iletişim kurabilecek fırsat yakalamışken… Yani sahada boş boş dolaşırken, ayak ucuna gelen hayati bir topun… Altın bir vuruş imkânı getiren bir şans olduğunu anlamayarak (Sn. İnce) topu taca atmış ve; Ben artık siyasette yokum! diyerek resmen final yapmıştır!
Yılmaz Özdilin tavrı; Kılıçdaroğlu karşıtlığı mıydı, yoksa dolaylı Erdoğan yandaşlığı mıydı?
Sözcü başyazarı Rahmi Turan, CHPnin bilindik isimlerinden birinin saraya çıktığını, asrın liderimizle görüştüğünü, asrın liderimizin de kendisine Türkiye'nin güvenliği için senin CHP Genel Başkanı olman gerekir; düşün, karar ver, ben sana yardımcı olurum dediğini yazmış, Kılıçdaroğlu da Rahmi Turan'ı doğrulamıştı. Doğru ama, isim vermek istemiyorum buyurmuşlardı. Ayrıca CHPyi nasıl dağıtırız diye çalışan ekipler kurulmuş, adamlar tutulmuştur. Erdoğan'ın CHPyi dağıtmak için devletin en kilit noktalarındaki kişileri devreye soktuğunu biliyorum diye çıkışmışlardı.
İyi güzel de Atatürkçü ve yurtsever kimliğiyle tanınan CHPlileri partiden kovarken Kefere Kemal diyenleri, yetmez ama evet diyenleri, aslında CHPli değilim diyenleri, CHPye geçerek partimi değiştirdim ama çizgimi değiştirmedim diyenleri, ulusalcılar CHPden giderse CHP güçlenir diyenleri, Altı Ok'un sorunlu olduğunu söyleyenleri, özerklik modeli önerenleri, Türk milleti yerine, Türkiyeli denmesi gerektiğini belirtenleri CHPde kim milletvekili yaptı? Tayyip Erdoğan mı?
CHPyi yuvası olarak benimseyenleri, çocukluğundan beri CHP için mücadele verenleri kapının önüne koyarken, en sevilen, en çalışkan, en başarılı CHP milletvekillerini, milletvekili listesinden silerken PKK avukatlığı yapanları, Anayasal vatandaşlık tanımı değiştirilmeli diyenleri, tekke ve zaviyelerin yeniden açılmasını önerenleri, Said-i Nursi şakşakçılarını, Feto'ya saygılar sunmamızı isteyenleri, Kıbrıs'a Rum gözlüğüyle bakanları, HDP'ye oy isteyenleri, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirenleri, Atatürk posterine tahammül edemeyenleri, Mustafa Kemal'in askerleriyiz diyemeyen ikinci cumhuriyetçileri, CHPye kim monte etti? O bahsettiğiniz devletin kilit noktaları mı?
Kadınlara seçme ve seçilme hakkını sağlayan, Türkiye'nin kurucu partisiyken Kadınları parti yönetiminden uzaklaştırarak, bıyıklı siyasal dincileri kadın kontenjanından parti yönetimine sokan kim? CHPyi dağıtmak için parayla adam tutanlar mı?
CHPye oy veren insanlar, Atatürk Türkiyesi ve devrimlerini korumak için çırpınırken 27 yaşına kadar Türkiye'ye ayak bile basmamış olan, Arap kültürüyle büyümüş, Arap okullarında yetişmiş Ekmeleddin efendiyi, memlekette adam kalmamış gibi teee Mısır'dan getirip, CHPnin Cumhurbaşkanı adayı olarak dayatan, Mustafa Kemal Atatürk'ün koltuğuna aday gösteren kimdi? Saray mı?
CHPyi bu zihniyet yönetirken, CHPye zarar vermek için AKPye gerek var mıydı? Kılıçdaroğlu, Saray'a giden CHPli yazısını doğruluyor, isim vermek istemiyorum diyorlardı Yok öyle! O kişiyi bildiği halde disipline yollamaması, partiden atmaması, partide barındırması, suçtur. Hem bu ismi açıklamayacaksınız, hem parti içinde tutacaksınız, hem de kurultayda Kılıçdaroğlu'nun karşısına rakip olarak çıkacak her adaya, Saray'ın adamı diyeceksiniz öyle mi? Parti yönetimi değişmeli diyen herkese CHPyi dağıtmak için saraydan para almış damgası yapıştıracaksınız öyle mi?
Son sayfada yazdığım için ben kıç yazarım, benim yazdıklarım beni bağlar, ama başyazarın yazdıkları gazeteyi bağlar Artık Sözcü gazetesi, kurultay hesaplarına alet olmadan, Saray'a giden CHPlinin ismini açıklamak zorundadır.[2] diyen Yılmaz Özdil, acaba;
Bu kumpastaki -varsa- AKP parmağını ve Erdoğan politikalarını saklayıp aklamaya
Atatürkten sonra Kemalizme kaydırılan ve din düşmanlığının odağı yapılan CHPyi, cılız adımlar ve açıklamalarla, yetersiz ve göstermelik de olsa, Milli ve manevi değerlerimizle barıştırma sürecine sokan Kemal Kılıçdaroğlunu sıkıştırıp karalamaya ve ayağını kaydırmaya
Bu kumpasın asıl mağduru konumundaki Muharrem İnceden hiç bahsetmeyip, dolaylı biçimde İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlunun, Cumhurbaşkanlığı önündeki bütün engelleri kaldırmaya mı soyunmuşlardı? Doğu Perinçekin, Soner Yalçının bile Erdoğan yanlısı olduğu bir ortamda, Yılmaz Özdilin bu dolaylı destek çıkışlarının, kabuklarına ve iç zarına takılmayıp, bizzat kıynağına ve kaynağına bakmak lazımdı. Ve tabi Siyonist şebekenin; şer projelerini nasıl kurguladığını ve ajan şebeklerini nasıl kullandığını bilmeden bunları anlamak imkânsızdı
Vatandaşın AKPden ümit kesmesi sonucu, Millet İttifakı sayesinde son yerel seçimlerde İstanbulu kazanarak çıkan CHP ve lideri Kılıçdaroğlu'nu Sn. Erdoğan ve kumpas ekibi her gün siyasi demeçlerine malzeme yapmaya başlamışlardı. İşi o boyuta taşımışlardı ki bir CHP'liyi saraya davet edip Erdoğan ile görüştürdükten sonra bu diyaloğu Sözcü'nün başyazarı Rahmi Turan'a sızdırdıkları konuşulmaktaydı. Eğer bu görüşmeyi Erdoğan ile yapan bir CHP'li varsa ve Kemal Bey bu ismi biliyorsa hemen açıklaması ve partisinden uzaklaştırması lazımdı. Çünkü 139 milletvekili bulunan CHP, TBMM grubuna Kemal Kılıçdaroğlu'nu çıkartırsak 138 milletvekili zan altında kalmaktaydı. Bir de halen milletvekili olmayan eski milletvekilleri vardır ki onlar da zan altındaydı. Özetle; CHP için hazırlanan müthiş bir entrika, parti içine bir virüs gibi bulaştırılmıştı. Bu entrikayı çözüp gerçeği açıklamak, Kılıçdaroğlu için olmazsa olmaz bir görev halini almıştı. Rahmi Turanın ve Talat Atillanın da bu haberin tamamını ve karışanlarını mutlaka açıklaması lazımdı.
Bu arada İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan'a yaptığı “erken seçim” çağrısı ve öne sürdüğü şartlar neden İYİ Parti Genel Merkezi tarafından sert tepki ile karşılanmıştı? Resmî açıklama yapan İYİ Parti'nin tepkisi enteresandı:
Grup Başkanvekilimizin malum yanlış ve kabul edilemez açıklaması, partimizin imasını dahi meşru görmediği ve göremeyeceği bir beyandır. Partimiz seçmenine ve milletine verdiği sözleri, siyasi namusu bilen bir sorumlulukla siyaset yapmaktadır.
İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, Habertürk TV'de katıldığı canlı yayında, İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın 'AKP ile ittifak' tartışmalarını da gündeme taşımış ve: “Parlamenter sisteme ilişkin hassasiyetlerimiz öyle birtakım taleplerle aşınacak değildir. Pazarlık konusu ediliyormuş gibi değersizleşme girişimleri siyasi vakarı da kaybettirir” diye çıkışmıştı.
CHP'li milletvekilinin sarayda Erdoğan ile görüşmesi gibi Lütfü Türkkan'ın da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile diyaloğunun olduğu konuşulmaktaydı. Hatta 29 Ekim resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İYİ Partililerle sohbetinde, “Lütfü Bey'in de işini hallettik” dediği yazılmıştı. FOX TV'de Çalar Saat programını yapan İsmail Küçükkaya da; Kemal Kılıçdaroğlu'nu konuk ettiği canlı yayında Türkkan'ın Beştepe'de Erdoğan ile görüşme yaptığını, “Türkkan, Cumhurbaşkanı ile bir görüşme gerçekleştirdi. Başka bir konu hakkında görüştüler sanırım” diye açıklamıştı. Lütfü Türkkan ise bir haber ajansına yaptığı açıklamada, 29 Ekim resepsiyonu dışında Beştepe'ye özel bir görüşme için gitmediğini vurgulamıştı. Bunun ardından İsmail Küçükkaya, Türkkan'ın yurt dışındaki ticari faaliyetleri için Erdoğan'la görüşme gerçekleştirdiği bilgisini paylaşmış ve görüşmenin içeriğine dair bilgiyi Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından aldığını hatırlatmıştı. Ve tam bu sırada:
AKP içindeki çözülme hakkında siyasi kulislere yansıyan son iddiaları da yansıtayım. 21 AKP'li milletvekilinin Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun, 26 AKP'li milletvekilinin de Ali Babacan'ın kuracağı partiye katılacağı vurgulanıyordu 47 milletvekilinin Davutoğlu ve Babacan'ın partilerinin kuruluşunu bekledikleri ve AKP'den ayrılmak için siyaseten en uygun zamanda istifalarını açıklayacakları ifade ediliyordu Erken seçim kararı alınması durumunda bu sayının hızla artacağı da AKP kulisinde dile getiriliyordu [3]
Bu arada İYİ Partide neler olmaktaydı?
İYİ Partinin Cumhur İttifakına katılacağı konusundaki haberlerin sızdırılması acaba tabanlarının buna hazırlanması amaçlı mıydı? Bu maksatla partide kimlerle irtibat kurulmakta ve hangi siyasi rüşvetler dağıtılmaktaydı? CIA bağlantılı bir ABDli gazetecinin, İYİ Partiye gidip bir ekonomist milletvekiline Erdoğan ailesinin 107 milyar dolarlık servetini niye sormuşlardı?
Sn. Erdoğan ise bütün ısrarlı sorulara rağmen, bu konudaki çağrıları duymazdan gelip kendisinin ve ailesinin mal varlığını, ayrıca yurt dışında hesabının olup olmadığını da açıklamamıştı. 2019 Kasımın son haftasında Türkiyeye gelen Amerikalı bir gazeteci, bazı partilerin yetkililerini ziyaret ederek, Türkiye ile Amerika arasındaki gerginliğe ilişkin görüşlerini almıştı. Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin dünü, bugünü ve yarını hakkında sorular soran Amerikalı gazeteci, İYİ Parti'nin ekonomi uzmanı da olan bir milletvekilini ziyaretinde şu şok soruyu sormuşlardı: “Erdoğan ve ailesinin 107 milyar dolar olan mal varlığının açıklanması durumunda Türkiye'de neler olurdu?”
Hem Amerika devletinin hem Beyaz Saray'ın yetkililerinin, gazetecilere bazı özel bilgileri verdikleri bilinen bir olaydı. Hatırlayacaksınız, küstah Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gönderdiği mektubu da Amerika'daki FOX TV'nin muhabiri açıklamıştı. Şimdi asıl soru şuydu: Bu Amerikalı gazeteci, Erdoğan'ın mal varlığını kendisi neden haber yapmıyor da İYİ Partinin önemli bir milletvekiline dolaylı olarak hatırlatıp aktarıyordu? Cevap şuydu: Aslında soru sorar gibi yapıp bilgi sızdırıyordu! Bu işi de, Erdoğan'ın Amerika gezisine çıkmadan birkaç gün önce Ankara'da ziyaret ettiği İYİ Partide yapıyordu. Bu bilgi doğru mu yanlış mı, bilmiyoruz. Ancak aklımıza gelen soruları da sormak zorundayız.
– Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan'ın ve ailesinin yurt içinde ve yurt dışında gerçekten 107 milyar dolar tutarında servetleri var mıydı?
– Amerikalı gazetecinin elinde bu mal varlığının listesi var mıydı?
– Erdoğan'ın Başkan Trump ile görüşmesinde ya da heyetler arası görüşmelerde konu gündeme taşınmış mıydı?
– Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da sözcü İbrahim Kalın veya İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun bu yazıda yer alan Amerikalı gazetecinin iddiasını yalanlayacaklar mıydı?
– Neden ülkesindeki çalıştığı medya organında bunu haber yapmıyor da Türkiye'de İYİ Partili bir muhalefet milletvekiline sızdırmıştı?[4]
Türkiye'nin günlerdir konuştuğu Beştepe'ye çıkan CHP'li iddiası, CHP içinde kumpas suçlamasına dönüşmüş durumdaydı. Rahmi Turan'ın haberin kaynağı olarak açıkladığı Talat Atilla ise, bu bilgiyi CHP'li bir isimden aldığını vurgulamıştı. Muharrem İnce, Erdoğan ile görüştüğü iddialarını kesin bir dille reddedip, parti yönetimi içinde kendisine tezgâh kuran bir çete olduğunu tekrarlamıştı. Beştepe haberinden bir gün sonra Kılıçdaroğlu FOX TV'ye konuk olmuşlardı. Orada Külliyeye giden CHPliler oldu, ben onlardan haberdarım demeye çalışırken, sanki habere konu edilen CHPden önemli kişinin kim olduğunu biliyormuşçasına bir ima oluşmuş ve o da bunu bozamamıştı.” diyenler haklıydı.
“CHPlilerin bu kadar kolay kumpaslara düşmesini anlamakta zorlanıyorum” diyen Fehmi Koru, CHPlilerin soramadığı soruları sıralamıştı:
Acaba CHP lideri ilk gün Sözcüde çıkan haber üzerine kendisine Mutlaka canlı yayına çıkın aklını veren/ler/i hatırlayacak mıydı? Çıktığı programı da aynı kişi/ler kendisine tavsiye etmiş olmasındı? Her şey olup bittikten sonra, o programda kendisine, Külliyeye çıkan CHPliyi biliyor musunuz? sorusunun sorulmasını da aynı kişilerin program sunucusuna tembih edip etmediklerini de Kemal Kılıçdaroğlunun araştırması lazımdı? Tıpkı, kendisine Abi elimde bomba gibi bir haber var, yüzde yüz doğru bir haber, yaz; bomba gibi patlayacağını göreceksin diyen gazeteciye, Kardeşim sen de gazetecisin, sitelerinde köşelerin var, neden kendin yazmıyorsun? sorusunu sormayı düşünemeyen çok itibar ettikleri gazetenin yaşlı başyazarı gibi bu soruları nedense atlamışlardı!”
Külliye adına yapılan açıklamalarda Bu bir kumpastır ifadesi kullanılıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu Bu CHPye bir kumpastır diyordu. Muharrem İnce CHP Genel Başkanlığımı baltalamak amaçlı bir kumpas görüşünü tekrarlıyordu. Rahmi Turan da Kendisine kumpas kurulduğunu söylüyordu. Evet, bu bir kumpastır, ama asıl soru: Bu kumpası kimler ve niye kurguluyordu?
Üstelik, bu olayda en merkezi konumda gazeteci bilinen isimler bulunuyordu. Bir gazeteci bir başka gazeteciyi arıyor. Ona hemen ulaşamayınca, iki başka gazeteciyle haberini paylaşıyordu. Biri, kendisine, Kurultaya giden CHPnin içerisine müdahale olarak anlaşılır, ben yazamam deyince, o yine görüşemediği ilk gazeteciye dönüyordu. O sırada Londrada sağlık sorunlarıyla boğuşan yaşlı gazeteci, Ben sana güvenirim deyip kendisine iletilen bilgiyi okurlarıyla paylaşıyordu. Okurlarla paylaşılan bilgi şu: CHPden önemli bir isim gecenin bir vakti Külliyeye çıkıp Cumhurbaşkanı ile partisini konuşuyor ve ondan Genel Başkanlığa sen layıksın, istersen ben de sana destek çıkarım güvencesini alıyor ve geldiği gibi sessizce Külliyeyi terk ediyordu CHPli o kişi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanla partisini konuşuyor, o da CHPyi dizayn etmek için bunu fırsat biliyordu.
Duyar duymaz, gazeteci milletinin, Böyle bir şey olamaz demesi gereken absürd bir hikâye uyduruluyordu. Ancak, konuyu yazmaları için başvurulan gazetecilere inandırıcı gelmesi için, görüşmenin günü ve saati dakikasına kadar (gece yarısından sonra 01.15) ile Külliyeye gelirken ve ayrılırken kullanılan Audi marka araçların plakaları (06 SFG 4543 ve 06 GHJ 1290) da aktarılıyordu. Kendilerine konuyu yazmaları için yaklaşılan gazetecilerden hiçbirinin aklına Kardeşim sen de gazetecisin ve elinin altında birden fazla haber sitesi var, elde ettiğin bilgilere bu kadar güveniyorsan neden kendin yazmıyorsun? diye sormak gelmiyordu.
Gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğanın Katar çıkarmasına
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Türkiye ile Katar arasındaki Yüksek Stratejik Komitesinin Beşinci Toplantısı'nın icrası kapsamında bu ülkeye uçmuşlardı. Erdoğan ve beraberindekileri taşıyan özel uçak “TUR”, saat 09.25'te Esenboğa Havalimanı'ndan kalkmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı havalimanından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Vali Vasip Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve diğer ilgililer uğurlamıştı. Sn. Erdoğanın bu Katar ziyaretine, Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Sarayın İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve MİT Başkanı Hakan Fidan da katılmışlardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanın ifadesiyle; Katarın Türkiyeye hibe ettiği 500 milyon dolar (yaklaşık 3 milyar lira) değerindeki Boeing 747-8 model uçak hakkında konuyu ilk olarak, CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşçıer ve emekli Büyükelçi Yalım Eralp gündeme taşımışlardı. Konunun uluslararası ilişkilerde etik meselesi olduğunu söyleyen Eralp, birçok ülkede hediye kabulünün parayla sınırlandırıldığına dikkat çekerek, Türkiyede böyle bir yasal düzenleme olmadığını, Türkiyenin bu konularda oldukça laçka bir tutum içerisinde olduğunu hatırlatmıştı. 12 Eylül 2019 Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın cevaplaması istemiyle soru önergesi vererek konuyu gündeme getiren Gamze Taşçıer ise devletlerarası mütekabiliyet esasına dikkat çekerek Bu hediyenin karşılığı ne olacak ya da bir karşılığı oldu mu? diye sormuşlardı.
Erdoğan aslında Katar Emiri'nin uçağı satışa çıkardığını, kendilerinin de böyle bir taleplerini aktardığını, ama Katar Emiri'nin bu parayı almayıp bağışladığını açıklamıştı. Ayrıca Sn. Erdoğan Bu uçağın hibe edilmesi, CHP'yi neden rahatsız ediyor? diye sormuşlardı. Oysa hediye olmasıyla ilgili olarak da şu soru işareti vardı: Bu kadar pahalı bir şey neyin hatırına ve neler karşılığında hediye olarak bağışlanırdı? Yok eğer bu normal bir hediyeyse, normal bir süreçse bu soruların sorulmasından, bunun ortaya çıkmasından neden bu kadar rahatsız olmuşlardı?
Fransız Haber Ajansı bu uçağın bir devlet başkanı tarafından satın alındığını yazmıştı. Amac Aerospace adlı şirket ise uçağın satıldığını hem telefonla hem internet sitesinden doğrulamıştı. Evet, merak ediyoruz; bu 3 milyar liralık uçağı Erdoğana hediye eden Katar Şeyhi (pardon Emiri), Filistinde, Keşmirde, Yemendeki perperişan mazlum Müslümanlara niye beş kuruş yardımda bulunmazlardı?!..
Erdoğan erken seçimden niye bu kadar korkmaktaydı?
Kumpas; sanayide üretilen eşyanın enini, boyunu ve derinliğini ölçmek için kullanılan milimetrenin yirmide birine kadar hassas ölçüm yapan aletlerin adıdır. Bu aletlerden yola çıkarak, siyasette ve sosyal hadiselerde; en ince ayrıntılarına kadar planlanarak, muhtemel hesapları yapılıp kitabına uydurularak kurulan tuzaklara ve manipülasyonlara da Kumpas denmeye başlanmıştı. Ülkeler ve bölgesel bazdaki kumpasları Siyonist-Emperyalist odaklar kurgulamakta, iktidar ve muhalefet başkanları ise başrol oynamaktaydı. Bu küresel odaklara göre, sağ ve sol tekerler, kendi güdümlerinde aynı yöne döner durumdaydı, hepsi de kendi sömürü arabalarını taşımaktaydı. Bu sömürü çarkına-arabasına sağ veya sol kapıdan girenlerin ve bunların peşinden gidenlerin kurusıkı kavgaları, sonuçta sadece büyük patronlarına yaramaktaydı.
Saraya giden CHPli dedikoduları arasında, çok önemli bir gelişme geri planda kalmıştı. Bazı HDPli Belediye Başkanlarının görevden alınmaları ile yeniden başlayan kayyım tartışmaları ve HDPli milletvekillerinin sine-i millete dönme kararı alacağına dair iddialar iktidarı telaşlandırmıştı. Bu arada İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkanın Bursada yaptığı bir konuşma esnasında AKP ile koalisyon yaparız sözleri siyaset gündemine düşen ayrı bir bombaydı. Ardından Rahmi Turanın Saraya giden CHPli yazısı ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştı. Son kayyım operasyonlarının ardından siyasi kulislerin yanı sıra kamuoyunda da hâkim olan beklenti; HDPnin sine-i millete dönme kararı alıp iktidarı bir ara seçime zorlanmasıydı. Peki o kısa aralıktaki süreçte neler yaşanmıştı? Ahmet Takanın güvenilir kaynaklardan ulaştığı bilgilere göre, Salı günü akşamı gece geç saatlere kadar bazı çevreler HDPyi sine-i millet kararından vazgeçirmek için çok yoğun bir çaba harcamışlardı. HDP yöneticileri bu toplantıdan sonra yaptıkları açıklamalarda, sine-i millete dönmeyeceklerini açıklamışlardı. Bu kararın ardından HDPliler, başta Savunma Bakanlığı bütçesi görüşmeleri olmak üzere, Mecliste iktidara karşı daha yumuşak bir tavır göstermeye başlamışlardı. Yazar, HDP ile ikna görüşmelerinden sonra siyasi kulislerde gündeme getirilen bazı soruları şöyle sıralamıştı:
HDPye (topyekûn Meclis'ten) çekilmeme karşılığı bazı tavizler verilmiş miydi? Pazarlıkların mahiyeti neydi? İktidar, HDPden zaman istemiş miydi? Görevden alınan bazı HDPli Belediye Başkanları için iade ederiz sözü verilmiş miydi? İktidar, TBMMde HDPnin elini rahatlatabilmek için bazı yöntemler geliştireceği konusunda söz vermiş miydi? Çünkü iktidarın, HDPnin sine-i millete dönme kararı almamasının ardından derin bir nefes aldığı gözlenmişti. Aynı esnada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Nereden çıkıyor bu erken seçim tartışmaları? Seçim 2023te yapılacak açıklamasını yaparak Erdoğanın yüreğine su serpmişti.
Evet, iktidar ve ortakları, Millet İttifakını bozmak için elinden gelen ne varsa yapıyordu. Millet İttifakı, terör örgütü PKK ile hareket ediyor! operasyonu pek tutmuyordu. Ne AKP ne de MHP kendi içindeki iç karışıklıkları bastırabiliyor, huzursuzlukların önüne geçilemiyordu. İşte tam bu sırada aranan kan bulunmuştu; Lütfü Türkkanın AKP ile koalisyon yaparız açıklaması ile saraya giden CHPli yazısı ustaca algı operasyonları ile karşı taraflarda krize evriliyordu. Peki ne oldu da HDP sine-i millete dönmekten vazgeçiyordu? sorusunun peşine nedense kimse düşmüyordu. Millet İttifakının yoluna devam etmesi için, İYİ Parti lideri Meral Akşener ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlunun kararlılıkları şimdilik oyunları bozmuş görünüyordu. Yazara göre; tezgâhlar Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşenerin üzerine kurulmaya devam ediyordu. Millet İttifakı bozulmadan bu iktidar ve ortakları yeni bir seçimi göze alamıyordu.[5] Bu nedenle yeni kumpaslar ve komplolar hazırlanıyordu!
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
[1] https://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/2542966-muharrem-inceye-kurulan
[2] 23.11.2019 Sözcü Saraya Giden CHPli
[3] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogani-kizdiracak-sok-iddia-53999yy.htm
[4] Bak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sok-yaratan-erdogan-sorusu-53898yy.htm?
[5] 25-26 Kasım 2019 / https://www.korkusuz.com.tr / Ahmet Takan