SÖZCÜ YAZARI NAİM BABÜROĞLU’NUN
SAHTE KAHRAMANLARI
Damat Ferit Paşa’nın Aslı ve Astarı!..
1886’da Sultan Abdülmecid’in kızı ve son Padişah Vahdettin’in kız kardeşi Mediha Sultan’la evlenip Saray’a damat olan kişidir. 1911’de İttihat ve Terakki’ye muhalif olarak kurulan “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”nın (Özgürlük ve Uzlaşı Partisi) ilk Genel Başkanlığını üstlenmiştir. Toplam 1 yıl kadar Sadrazamlık etmiştir. Millî Mücadele önderlerini “İttihatçılıkla” suçlayıp kötülemiştir. Çünkü Osmanlı’yı gereksiz yere 1. Dünya Savaşı’na sokarak yenilmesine yol açan ve sonra kahpece ülkeden kaçan İttihatçılardan halkımız nefret etmektedir. Aslında Damat Ferit’in MASON olduğu ve İttihatçılara yön veren Siyonist odaklarca kullanıldığı ve Sultan Abdülhamid tarafından bu nedenle takibe alındığı bilinmektedir. Yani “İnönü ve Ecevit’e karşı Nurcu Süleyman Demirel rolündedir…” Şanlı Kurtuluş Savaşı’mızdan sonra “Yüzellilikler” listesinde vatan haini ilan edilmiştir. 1922’de yurt dışına firar etmiş, 1923 yılında Fransa’nın Nice kentinde vefat etmiştir.
Bu arada son Padişah Sultan Vahdettin’in; Mason ve münafık yöneticilerin ve Avrupa’nın kiralık ajanı Damat Ferit gibi yetkililerin elinde, noter misali bir mühürdar konumunda olduğunu da asla unutmamak gerekir.
Damat Ferit, Avrupa hayranlığında Haçlı Batılıları bile geçmiş ve en yakın tanıdıklarına göre “İslam’a düşman kesilmiş” birisidir. Hatta evindeki hizmetçileri bile tamamen Rum ve Ermenilerden seçmekteydi. Bütün Milli ve Manevi duyguları körlenmişti. Tam bir aşağılık kompleksi ve Batılılara yaranma refleksiyle, sık sık Avrupalı diplomatları konağına çağırıp ağırlayan, hanımı Mediha Sultan’ı yarı çıplak dekolte kıyafetlerle onların karşısına çıkaran ve piyano çalarak gâvurlara yaranmaya çalışan sefil bir karakterdi. Günümüzde; Damat Ferit hainini, Padişah damadı olduğu için “Dindar, İslamcı ve yobaz” birisi gibi gösterip Kurtuluş Mücadelemize ve Mustafa Kemal’e karşı çıkanların hep bu tipler olduğu kanaatini yayan Solcu, Sosyalist, Kemalist ve Ulusalcı takımı aslında yine bir sahtekârlık sergilemektedir. Milletten kopuk ve korkak oldukları için, İslam düşmanlıklarına “Sosyalistlik, Kemalistlik ve Ulusalcılık” kılıfı geçiren… Avrupa Birliği’ne girmek ve Müslüman halkımızı ahlâksız ve inançsız Haçlı zihniyeti içinde eritmek isteyen şu Erdoğan iktidarından on kat daha fazla “Batıcı ve AB meraklısı” olan bu Kemalist, Sosyalist ve Ulusalcı takımı, aslında Mustafa Kemal’e de gizli ve sinsi bir düşmanlık beslemektedir. Çünkü Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı olmasaydı şimdi Türkiye; Yunan, İngiliz ve Fransız işgalinde bir AB ülkesiydi!.. Yahu, şu “Kemalizm” denen ve Atatürk’ü “İslam karşıtı ve Batı hayranı” gösteren safsatayı uyduran da, ilk uygulayan da Moiz Kohen (Munis Tekinalp) adlı Siyonist ve güya Türkçü Yahudi değil miydi?
Kürtleri, ayrı devlet hevesiyle kışkırtan Self Determinasyon = İkiz Yasalar kanunlarını imzalayan ise başta BÜLENT ECEVİT’tir.
Siyonist Batılılarca dayatılan ve 34 yıl boyunca, milletimizden saklanıp sümen altında tutulan, ama 2000 yılında Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz Hükümetince imzalanan… Ardından 2003 yılında ve Irak işgalinden sonra AKP iktidarı ve Erdoğan tarafından onaylanıp yürürlüğe konulan bu hıyanet belgesini imzalayan başta Bülent Ecevit gibi insanları “Kararlı ve Cesur Kahraman” sayanlar, milleti aldatacaklarını mı sanmaktalardı? Hükümet ortağı ve Başbakan Yardımcısı olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın, özel dirayet ve cesaretiyle ve Başbakanın muhalefetine rağmen kazanılan Şanlı Kıbrıs Harekâtı ve bize ambargo uygulayan ABD Üslerinin kapatılması başarılarını, Ecevit’e mal ederek, sahte kahramanlar üretenlerin; çok yakında tüm devlet arşivleri ortaya çıkarılınca elbette yüzleri kızaracaktı!..
Bu İkiz Yasalar’a göre: “Bir ülke içerisinde, kendilerini ayrı halk olarak tanımlayan (Kürtler gibi toplumlar) kendi kaderlerini ve geleceklerini tayin ve tercih hakkına sahip” kılınmaktaydı. Bu yasalar çerçevesinde, kendilerini “ayrı bir halk” görenler, bağlı oldukları ülkede (Türkiye’de) sivil itaatsizlik ve çatışma süreci başlatacak ve Uluslararası BM kararıyla yapılacak referandumlarla ayrı ve bağımsız bir devlet olma hakkını kazanacaklardı.
Bu kararlı ve tutarlı(!) Sn. Ecevit; Fetullah Gülen hainini tanıyamayacak ve ona sahip çıkacak kadar yüksek kavrayış(!) sahibi bir insandı. Hatta 1988 yılı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “Fetullah Gülen’in orduya sızma ve stratejik kurumlarda kadrolaşma girişimlerine” dikkat çeken komutanı azarlamıştı!?
Bu zerzevat zevata soralım:
11 Eylül 1947’de imzalanan ve Türkiye’yi resmen ABD güdümüne sokan “Marshall Planı” Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından imzalanmamış mıydı? Bu anlaşmayla TSK, ABD’nin yedek ve ucuz kuvvetleri yapılmaya çalışılmamış mıydı? Bu nasıl bir kahramanlıktı? Zira Kürtçülük kışkırtmaları da bu anlaşmadan sonra yoğunlaşmıştı!..
Ve yine sözde Kürdistan, ama özde Büyük İsrail hesapları güden, Siyonist İsrail’i 1949 yılında ilk tanıyan Müslüman ülke olma payesini kazanan Halk Partisi iktidarı ve İsmet Paşa’sı aslında kimlerin kuklasıydı? Oysa şu kuduz İsrail, Atatürk’ün korkusundan ve uyarısından dolayı kuruluşunu 11 yıl ertelemek zorunda kalmıştı.
“13 Şubat 1925’te Şeyh Sait İsyanı çıktığında, İstanbul’da yakalanan Seyyid Abdülkadir Nehri’nin evinde önemli bir belge ele geçirilmişti. Bu belgede, Damat Ferit Paşa Hükümeti ile Kürt Teali Cemiyeti arasında bir anlaşma yapıldığı tespit edilmişti. Anlaşmaya göre, Damat Ferit Hükümeti Kürtlere özerklik sözü vermekteydi. Bu Abdülkadir Nehri, 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’ni kuran kişiydi. Amaç, Türkiye’de bağımsız ya da özerk bir Kürdistan Devleti’ydi. 4 Mart 1919’da, Osmanlı tarihinin en büyük ihanet iktidarı iş başına gelmişti. Damat Ferit Paşa hükümeti İngilizler ne emrederse onu yerine getirirdi. Seyyid Abdülkadir ise, Birinci Damat Ferit Paşa Hükümetinde Danıştay Başkanlığı’na getirilmişti.
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919’da Londra’ya bir rapor göndermişti: “Kürtlere ne kadar güvenmesek de onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” demişti. İngiltere Başbakanı Lloyd George ise; 18-26 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda tarihi bir saptama yaparak: “Kürtler arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler… Musul bölgesinin, (Irak’ın) öteki bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir…” demişti!” diyen Naim Babüroğlu, doğrularla yanlışları harmanlayıp halkı aldatma hesabındaydı.
“Evet; İngiltere, bazı Kürt aşiretlerini kullanmaya başlamıştı. Damat Ferit Hükümetiyle iş birliği yaparak, Yunan Ordusu’nun saldırısını kolaylaştırmak için Türkiye’de isyanlar çıkarmıştı. Dikkat edin: 6 Mart 1921’de Koçgiri Ayaklanması, Yunan ordusunun Eskişehir ve Afyon’a saldırısından iki hafta önce başlatılmıştı!
Ve yine, 7 Ağustos 1924’te başlayan Nasturi Ayaklanması; İngiltere’nin Musul sorunu için Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce çıkarılmıştı.
13 Şubat 1925’te, bu sefer Şeyh Sait Ayaklanması sahnede yerini almıştı. Çünkü, İngiltere zengin petrol yatakları nedeniyle, Musul-Kerkük’ten çıkmak istemiyordu. Mustafa Kemal Paşa, Şeyh Sait Ayaklanmasının Milli Birliğimize ve Devlete karşı bir hareket olduğunu vurgulamıştı. Ve konuşmasını, şu ünlü sözüyle tamamlamıştı: “Devrimi başlatan elbette onu tamamlayacaktır!”
“Yüz yıl önce, (Siyonist Yahudi sermayesinin güdümündeki) İngiltere ve işbirlikçilerinin Türkiye’yi bölme girişimleri başarılı olamamıştı. Başkomutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının sayesinde (bu sinsi ve Siyonist hesaplar boşa çıkarılmıştı…)
2025’e gelindiğinde ise, bugün durum oldukça farklıdır… Türkiye, daha güçlü olmasına rağmen… 1984’ten beri yürütülen, terörle mücadelede başarılı olunmasına rağmen… 2009 ve 2013’te, Birinci ve İkinci Çözüm Süreci’nde stratejik hatalar (tartışılmasına rağmen…) İmralı’daki PKK terör örgütü başı, çözümün anahtarı konumuna taşınmıştı!
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..
