HEM “MİLLİ GAZETE” EDEBİYATÇISI
HEM “MİLLİ GÖRÜŞ” TAHRİBATÇISI
“Ailede Cihad” konulu bir konferans için çağrılmıştı… Hem İlahiyatçı, hem Milli Gazete yazarıydı. Millî Görüşçü ağzıyla konuşmaktaydı, ama Fetullah Gülenvari çözümler sunmaktaydı. “Siyasi Cihad ve Erbakan” konularını ya bilmiyorlardı veya bozmaya, yozlaştırmaya uğraşıyorlardı… Aynen Oğuzhan Asiltürk gibi davranıyorlardı. Yani dünya çapında program ve projeleri olan bir davayı 3. sınıf bir tarikat ayarına sokmaya çalışıyorlardı. Oysa bir ibadetin makbul olması ve ibadet hüviyeti kazanması için, onunla ilgili İLMİHAL bilgilerine ihtiyaç vardır. Bu nedenle örneğin; NAMAZI tavsiye edenlerin, namazın ilmihalini bilmeleri lazımdır. Farzları, vacipleri, sünnetleri, mekruhları, müfsitleri bilinmeyen bir ibadetin doğru anlatılması da, uygulanması da imkânsızdır.
Bunun gibi, CİHAD da bir ibadettir ve ilmihaline göre yapılması şarttır. Siyasi ve askeri olmak üzere genelde iki türlü yapılan CİHAD’ın Türkiye’mizdeki şekli elbette siyasi cihaddır. Siyonizm’in zulüm ve sömürü çarkını anlatıp, Erbakan’ın Siyonizm’le ilgili tarihi tespit ve tahlillerini hatırlatıp, sonra kurtuluş çare ve çözüm reçetesi olarak Fetullahvari öneriler ve tavsiyeler sıralamak nasıl bir tavırdır, nasıl bir tahribattır? Üstelik Siyonizm’i “asla baş edilmez ve karşı gelinmez” bir güç gibi aktarıp, bir avuç HAMAS karşısındaki çaresizliğini hiç hatırlatmamak nasıl yorumlanmalıdır?
Söze cihad kavramıyla başlamak, ama siyasi şuur ve oy sorumluluğuna bir kelime olsun dokunmamak nasıl bir yaklaşım, nasıl bir yozlaştırmadır? Hem Milli Gazete yazarı, hem İlahiyatçı olup, hem de cihadın ilmihalini bilmemek veya bu kutlu kavramı dejenere etmek nasıl bir suiistimalcilik ve istismarcılıktır?
Erbakan Hocamızın öğretileri ve öğütleri üzerine; ilgili sarih ayetleri, sahih hadisleri, konu üzerinde icma hasıl olmuş prensipleri ve çağdaş gereksinimleri esas alarak tarihte ilk defa Üstad Ahmet Akgül tarafından hazırlanan ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatlarında yıllarca ders kitapçığı olarak okutulan… Ve şu anda Milli Çözüm Dergisi internet sitesinden de rahatlıkla ulaşılan CİHAD İLMİHALİ’ni bile merak edip okumayan bilgiç takımıyla ve Milli Görüş istismarcılarıyla nereye varılacaktır?
CİHAD diye söze başlayıp:
1- Cebinizdeki kredi kartlarını atın…
2- Televizyon ve internet tahribatından sakının.
3- İslam’ı siyasallaştırmayın!.. gibi tavsiyelerle toplumu ve hele Milli Görüşçü bir topluluğu oyalayıp avutmak, şayet kasıtlı ve hesaplı bir Milli Görüş’ü anlamından ve amacından saptırma ve Erbakan Hoca’nın ısrarla vurguladığı siyasi şuurdan uzaklaştırma planı değilse, bu denli gaflet ve cehaletin altında neler yatmaktaydı? “İslam’ı siyasallaştırmak” ithamını malum ve mel’un kesimler ilk olarak Rahmetli Erbakan Hocamız için kullanmışlardı. Fetullah Gülen’in İzmir’deki vaizlik dönemindeki bir sohbet bandını, onu takdir etmemiz ve kendilerine destek vermemiz için bize izletmişlerdi. Orada “göz zinasından korunmak ve kalbi haramdan sakındırmak için” şu tavsiyede bulunmaktaydı ve zavallı takipçileri de bunları büyük bir hikmet ve keramet sanmaktalardı. Neymiş efendim; “Gündelik bütün ihtiyaçlar önceden tespit edilmeli ve hepsinin temini için evden bir sefer dışarı çıkılmalıymış… Yoksa, defalarca çarşı-pazara çıkılması göz temasını ve günahı artıracakmış!..”
O arkadaşa sormuştuk; “Yahu talebesi, işçisi, memuru, pazarcısı, esnafı, yani halkın büyük kısmı mecburen dışarı çıkmak zorundalardı!.. Hatta bu Fetullah Hocanıza söyleyin, beş vakit namazı da gece yarısına aldırıp toptan bir seferde kıldırsınlardı ki, her namaza gidiş gelişte gözler harama bulaşmasındı!?.” Oysa bütün bu sorunların temel çözümü, bâtıl ve bozuk sistemin ıslahı, Adil bir Düzen’in kurulması… Ve bu sonuca ulaşmak için halkımızın siyasi Cihad olgunluğuna ve oy vermenin sorumluluk şuuruna kavuşturulmasıydı…
Ve hele “İslam’ın siyasallaştırılmasından…” yakınmak, yani bâtıl siyasi hesaplar için istismar aracı yapılmasından sakındırmak doğrudur… Ancak bunu Milli Görüş Camiasına aşılamak, kasıtlı olmasa da, dolaylı biçimde İsrail ağzıyla konuşmak ve Erbakan hareketinin içini boşaltmaktır. Elbette Müslüman, siyasi gayret ve feraset ehli olmalıdır. Çünkü İslam’da; siyaset, devlet ve hükümet temel kurumlardır, Kur’ani ve Nebevi kurallar ancak Adil bir Devlet eliyle uygulanır. Bu nedenle Hz. Peygamber Efendimiz en örnek ve en yüksek bir siyaset tarzı ortaya koymuşlardır.
FAİZ belasından kurtulmak için de, siyasi iktidarın Adil Düzencilerin elinde olması şarttır. Yoksa “Banka kredi kartlarını atın… Evinize faizli para sokmayın!..” gibi tavsiyeler, şeytanın bile güleceği bir şarlatanlıktır… Ekonominin bütün kurum ve kuralları FAİZ’e göre uyarlanmış… Ticaretten kredi teminine hepsi faize bulaştırılmış bir ülkede “İlk işimiz ve gayemiz faizsiz bir düzene kavuşmak ve bunun için de faize karşı olan ve faizsiz sistem programları hazırlayan Milli Görüş’ü iktidara taşımak için, ailemizden ve yakın çevremizden başlayarak oy verme sorumluluğuna ve siyasi gayret şuuruna kavuşmaktır!..” diyemeyen hem de İlahiyatçı bir Milli Gazete yazarını bu duyarsız ve tutarsız yaklaşımına hazırlayanlar, herhalde Yahudi kafalı cıfıtlardır!
İsveç’te bile bütün okullarda akıllı telefon yasağı başladığı halde, bizdeki güya dindar ve kahraman Cumhur İttifakı’nın bu konudaki vurdumduymazlığını ve bundan kurtuluş yollarını, yani sandık sorumluluklarını anlatmadan cihad yapılamazdı. Erbakan Hoca bir sohbet sonrası şöyle buyurmuşlardı:
“Güya Din, Dava ve Cihad adına yaldızlı laflar sıraladıktan sonra, o konuşmaları dinleyip dağılanlar; ‘Artık nasıl çalışmalıyım ve çırpınmalıyım ki, ailemdeki ve çevremdeki insanlar, bundan sonra mutlaka Milli Görüş’e oy versinler!..’ şuuru ve çabasıyla oradan ayrılmıyorlarsa, o dakikalarca edebiyat yapanlar, dolaylı biçimde işbirlikçi partilere, yani İsrail’e çalışmışlardır!..”
Aile ocağının ve özellikle çocukların internet ve medya tahribatından ve tuzak TV yayınlarından elbette korunması lazımdı… Ama bunun asıl ve köklü çaresi de, yine Adil Düzen İktidarının kurulması için, toplumun siyasi tercih ve oy verme şuuruna kavuşturulmasıydı… Yani; zehir ve mikrop saçan sivrisinekleri öldürmek veya onlardan korunma tedbirlerini öğütlemek yerine, sivrisinek üreten bataklığın kurutulmasıydı.
Evet, devamlı cinsellik düşünenlerin ve izleyenlerin, dinsel duyarlılık ve değerlerinin… Akli ve ahlâki yeteneklerinin çürümeye başlaması kaçınılmazdır.
Böylesi şuursuz bağımlılıkları aşabilenler ve ruhsuz alışkanlıkları terk edebilenler… Hatta temelsiz gelenek ve göreneklerle ilgili taassupları çiğneyebilenler, tarihi değişim ve devrimlere öncülük yapacaklardır.
Evet;
“Dil söylerse, kulak dinleyecek, ama Dıl (Gönül) söylerse, kâinat dinleyecektir. Ancak, hem Dil hem Dıl (kalp) Allah’ın rızasına ve sevdasına ve cihad davasına sahip olmalıdır!..”
Gazze Cihad Mektebi ve Hamas’ın Gazze Sorumlusu Halil el-Hayye’nin Çağrı Mektubu
Sabırlı ve tertemiz halkımıza, Gazze Kahramanlarına selam olsun. Sizin önünüzde bütün sözler susar, anlamını yitirir; çünkü siz öyle dehşetler yaşadınız, öyle yükler taşıdınız ki bir ümmetin tamamı buna dayanamazdı. Herkesin, dünyalık çıkarı ve rahatı için, kutsallarından taviz verip küçüldüğü bir zamanda siz onurun timsali oldunuz. Tüm dünyanın derin bir sessizlik ve ihanete gömüldüğü anlarda siz yüceldiniz, yükseldiniz. Size olan borcumuzu kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Çığlıklarınız, acılarınız, inleyişleriniz bizim boynumuzda bir emanettir. Yaşadığımız sürece bu emanete sahip çıkacağız. Tüm bunlara rağmen asla umutsuzluğa kapılmayın; Allah sizinle beraberdir!.. Siz öldürülürken, sürgün edilirken, aç bırakılırken bile: “Bize Allah yeter!” dediniz… Allah şahidimizdir… Ne yücesiniz siz! Siz başımızın tacı, izzetin ve direnişin simgesisiniz.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..