Anasayfa » ERBAKAN VE MİLLİ ÇÖZÜM HAKİKATI

ERBAKAN VE MİLLİ ÇÖZÜM HAKİKATI

Yazar: yonetici
0 Yorum 61 Görüntüleyen

 

ERBAKAN VE MİLLİ ÇÖZÜM HAKİKATI

 

05 ARALIK 2009 – Saat: 17: 00 / Balgat – Ankara

Daha önce Mehmet
Karaman Bey’e, faksla iletilen Milli Çözüm ekibi olarak, Muhterem Hocamızla
görüşme talebimiz Hocamız tarafından uygun bulunarak belirlenen gün ve saatte konuta
davet edilmiştik.

Saat 16:00’da
Hocamızın evine gittik. Kapıdaki görevlilere Milli Çözüm Dergisi olarak
Hocamızla randevumuz olduğunu söyledik. Milli
Çözüm Yazarlarımızın Hocamızı evinde ziyaretini zaten biliyor ve bekliyorlardı.
 Bizi içeri aldılar, bir odada bir saat
kadar oturduk. O sırada odaya Osman Akgün geldi ve bizimle sohbet ve sitem
etti.

“Ahmet Hoca benimle konuşmuyor. (Kütahya’dan topluca Altınoluk’a
gittiğimizdeki olayı hatırlatıp) 40 kişi dediniz, 80 kişi geldiniz, Beni zor
durumda bıraktınız”
dedi. Biz de kendisine ailelerimizle birlikte oraya geleceğimizi
faksta belirttiğimizi söyledik… “Konyalı kardeşlerimize: “Cuma namazına bir
daha gelmeyin Hoca izin vermiyor!” diyen Muhittin Yıldırım meselesini Erbakan
Hocamıza bizzat sorduğunu ve “gelmelerinde
bir sakınca bulunmadığını ve böyle bir talimatın söz konusu olmadığını”
belirtiklerini nakletti. Sonra “Ahmet Hoca’nın Muhittin’i arayıp terslemesinden
dolayı ben sıkıntı çektim” dedi (oysa böyle bir olay asla yaşanmamıştı)  ve bazı güncel konulardan bahsetti. “Elazizcilerin de Hocamızla görüşmek üzere
kapıya geldiklerini… Hocamızın görüşmek istemediğini… Elazizcilerin de
“Hocamızla görüşmeden buradan gitmiyoruz” demeleri üzerine Hocamızın onlarla
görüşmek zorunda kalıp aşağı indiğini… Görüşme sonrası giderlerken “paralarının
bittiğini veya yolda düşürdüklerini” söylemeleri üzerine, Osman’ın kendi
cebinden 300 veya 400 dolar onlara verdiğini… Ama onların gazetelerinde “Hoca
bize şu kadar para verdi”
diyerek konuyu istismar ve bu iyiliği suiistimal
ettiklerini” anlattı.

Birtakım
kişilerin kendisinden (kim olduklarını söylemedi) “Hocamızla olan anılarını
yazmasını” istediklerini, ama kendisinin bunları çarpıtırlar veya yanlış
yorumlarlar diye yapmak istemediğini ve yapmayacağını belirtip, “Benimle
beraber anılarımızda mezara gidecek” diye söyledi.

Konu bir yere
geldiğinde İsmet Abi “Bu millet Hocamızı çok arayacak ve pişmanlıkla dizine
vuracak” sözü üzerine Osman Abi: “Aramaz bu millet” gibi bir ifade kullandıktan
sonra, tarihten Hz. Hüseyin Efendimize yapılanları anlattı ve “Hocamız iktidara
gelir mi veya gelmez mi? bilmiyorum” mealinde bir şeyler söyleyip “Bakın Özal
Cuma namazına giden bir Cumhurbaşkanıydı, şimdi ise hanımının başı örtülü bir
Cumhurbaşkanı var, bundan sonra nasıl biri Cumhurbaşkanı olacak bilmiyoruz”
dedi. “Hocamız iktidarda olmasa da Allah zaten dinini tamamlıyor, her şey
aslına dönüyor” gibi bir şeyler söyleyince…

Biz, söze girip:
“Osman Abi, Hocamız en son ESAM’da yaptığı Adil Düzen konferansında, buğday
alımlarında silolarda toplanan veya azalan buğday miktarına göre fiyatlarını
On-Line izlenerek nasıl değişken bir şekilde hesaplanacağını belirttiğini…
Bunun gibi, yine Adil Düzen konferanslarını anlatırken, Hocamızın 90’lı veya
91’li yıllarda da aynı örneği verdiğini hatırlattık. Ama o zamanlar internetin
henüz olmadığını ve insanların çoğunun bu örnekten bir şey anlamadığını, oysa
bugün 19 sene sonra Hocam aynı örnekle Adil Düzeni anlatınca şimdi herkesin
bunun mümkün olduğunu kavradığını, hayal olarak algılamadığını anlattık.
Öyleyse Hocamızın “olacak ve kurulacak” dediği diğer şeylerin de, Hocamızın
programlarıyla ve O’nun sadıklarıyla olacağını ve bizim böyle inandığımızı
vurgulayınca, “Evet, Devrim Otomobilinin de direksiyonu o gün bile dizaynı
Hocam tarafından yapıldığından “direksiyonu ayarlı olarak (aşağı yukarı)
yapılmış, bugün bile çoğu arabada yok ve yeni konuluyor” diye başka bir örnek
vererek bir nevi bizi tasdik etti.

Sonuçta Osman
Ağabey bizi iyi karşıladı, bir nevi geçmişte bize karşı olan soğuk
davranışlarının mazeretlerini izah etmeye çalışıyor gibi davrandı.

“Şimdi Erbakan
Hocamız diğer odada, birileri ile konuşması bitince sizi oraya alacağız” dedi.
Biz akşam namazını ne yapacağız diye sorunca, bize: “Hocamızla beraber
kılacağız” dedi. Nihayet yan tarafta Hocamızın bulunduğu odaya girdik. Hocamız
saf tutmuştu. Biz de safa durup namazımızı kıldıktan sonra elini öptük. Hocamız
“buyurun ayakta kalmayın, siz masaya oturun, ben ellerimi yıkayıp geliyorum”
dedi. Hocamız dönüp teşrif edince, masanın baş tarafında kendine özel ayrılan
sandalyeye buyurdu. Bizler tekrar elini öptük, izin verince oturduk. Bir Fatiha
okuyalım dedi, Fatiha okuduk.

“Hoş geldiniz, ayaklarınıza sağlık; bu ziyaretlerinizle büyük ecir
aldınız. Bir Fatiha daha okuyalım” buyurdu. (odada bizden başka kimse yoktu)
“Evet, bizde önce misafire söz verirler. Buyurun bakalım” dedi. Bu arada Hocam,
“ne içersiniz, çay, kahve, su veya soğuk bir şey?” diye sordu. Biz ses
çıkarmayınca,  Hocam: “Bana açık çay,
arkadaşlara da çay getirin” dedi ve çaylar geldikten sonra, görevliye kapıyı
kapatmasını söyledi. Ali kardeşimiz gördüğü rüyayı okudu. Hocamız duygulandı.
Sonra ben (Nevzat) Ahmet Akgül Hocamızın şu yazısını okudum. Hocamız “çok doğru
ve güzel tespitler yapmışsınız” buyurdu.

İşte O Yazı:

“Efendim bir sohbetinizde şunları
buyurmuştunuz:

“Biz Neyiz?

 Cenab-ı Hakkın bu sonsuz kâinatının içerisinde
yarattığı “Eserden müessire intikal etme kabiliyeti” verdiği tek mahlûk
insanlardır. Akıl ve vicdan sahibi kimseler için; bitki, hayvan ve insan olarak
dünyadaki milyarlarca harika yaratığa ve şu muazzam ve muntazam kâinata dikkat
ve ibretle bakıp, bütün bunların Yüce yaratıcısını hatırlayıp hayran olmamak
imkânsızdır.

Allah insanları
kendisini bilsinler diye yaratmıştır. Ancak biz Cenab-ı Allah’ı göremiyoruz,
gücümüz Cenab-ı Allah’ı görmeye yetmiyor. Musa A.S. Cenab-ı Allah’ı görmeği
arzuladığını, Cenab-ı Allah dağa tecelli edince ona dayanamadığını, Kur’an-ı
Kerim haber veriyor. Çünkü bizim yapımız zayıf olduğundan dünyada iken Cenab-ı
Allah’ı görmeye tahammül edemiyor. İnşallah Cennette göreceğimiz Hadisi
Şeriflerle müjdeleniyor.

Öyle ise Allah’ı
bilmek için ne yapmamız gerekir? Allah insanlara “eserden müessire intikal etme
kabiliyeti” vermiştir. İnsan bir esere bakarak o eseri yapanı tanıyabilir. Bir
resme bakarsanız ressamını hatırlayıp hayranlık duymak tabiidir.

Başımızı
gökyüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kâinat, sonsuz bir
güzellik ve sanat, sonsuz bir nizam! O kadar büyük bir kâinat ki, sadece 1.
tabaka gök içersindeki bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede
bile gidemiyor. Oysa ışık bir saniyede 300 bin km. yol almaktadır. Cenab-ı
Allah yedi kat gök yaratmıştır. Her bir gök, bir üsteki yanında, sahra çölleri
içindeki bir yüzük kadar kalmaktadır. Onun üzerinde Arş vardır. Arş’ın üzerinde
Kürsü bulunmaktadır. Bu ne büyük azamettir Ya Rabbi.”

Şimdi Muhterem Hocam, bu gerçeği şöyle anlayıp
açıklamak doğru mudur? diye Zatı alinizden öğrenmek istiyoruz.

“Cenabı Hakkın “Zat”ı, her türlü şekilden,
biçimden, cisimden ve hayalden münezzehtir. Yüce Allah’ın Zatı, hiçbir şeye ve
hiçbir kimseye asla benzetilemeyecektir. O’nun Yüce Zatını idrak ve ihata
etmek, künhüne ermek asla mümkün değildir. Allah (c.c.) ancak yarattıklarında tecelli ve tezahür eden, “esma ve
sıfatlarıyla”  bilinmekte; kendi
mevcudiyetini, kudret ve hikmetini, san’at ve nimetini bizlere böylece
göstermektedir.

Kâinattaki her zerrede ve kürrede, yeryüzünde
ve göklerde, her çiçek ve böcekte O’nun tecellisi, kudret ve rahmet eseri
sezilmektedir.

En güzel tecelli ise Hz. Adem ve neslinde, en
mükemmel temsili ise Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizdedir. O, Ahir zaman
Nebisidir, tecelli ve tezahürün her bakımdan “son” örneği ve insanlığın ebedi
rehberidir. Yüzyıllardır feyiz ve bereketle okunan Mevlid-i Şerif müellifi Süleyman
Çelebi Hazretlerinin: “Zatıma mir’at edindim zatını – Bile yazdım adım ile
adını” beyitleri de bu hakikatin hikmetli ifadeleridir.

Geleceği sahih hadis ve haberlere kesinleşen,
asırlardır hasret ve hararetle beklenen Hz. Mehdi Aleyhisselam ise, Hz. Peygamber
Efendimizin aynen izinde, O’nun dinini ve adalet düzenini hakim kılma ve
Siyonist Deccel sistemini yıkma görevinde, O’nun halifesi ve temsilcisi yerinde
çok yüksek, mübarek ve özel bir şahsiyettir.

Kur’an-ı Kerimin talim ve terbiyesinde,
Resulullah Efendimizin sünneti ve hayat sistemi çerçevesinde ve Milli Görüş
mektebinde; sadece Hz. Allah’ın rızası ve insanlığın hayrı hatırına, nefsi ve
siyasi cihadını sürdürenler bu imanın zirvesine ve zevkine erişecektir.”

Erbakan Hocamız:
“Evet, biz neyiz? diyerek yazıyı tekrar özetle şöyle izah buyurdular. “Kemal,
Kadir, Sübhanallah” sıfatları üzerinde durdular. “Evet, Arif olan insanlar şu
muhteşem âlemlere baktıkça Cenabı Allah’ın 99 sıfatını görür” buyurdular ve
kafaya çakılacak 3 çivi konularını, cihadın anlamını ve amacını ve cihadın
edasının farzlarını anlattılar. Cihadın edasının farzlarını anlatırken “ittifak
ve iyi ahlak” maddelerinde “ümmet içinde tefrika yapılmayacak” diyerek bu iki
madde üzerinde biraz daha fazla durdular, birkaç defa tekrarladılar. Hocam bu arada “buyurun çaylarınızı
soğutmayın” diyerek kendileri de çayını içmeye başladılar.

“Şimdi
yıldızlardan ve gezegenlerden insanlar bu masanın etrafına gelip
toplansalar,  hepsi de Müslüman olsalar,
önce ne yapmaları lazım? Efendim gelin namaz kılıp tesbih çekelim mi demeleri
lazım? Hayır! Önce aralarında bir imam seçmeleri ve Emri-bil Maruf Nehyi Anil
Münkeri yerine getirmek için Adil Bir Düzeni kurmak üzere çalışmaları, yani
cihat yapmaları lazım. İmametle ümmet, aynı harflerden yazılır ve aynı kökten
kaynaklanır. Bir kişiye, Allah rızasına ve insanlığın huzuru hatırına itaat
edilmesi gerekli kılınmıştır. Niye imama itaat edilecek, çünkü birlik ve
dirliğin sağlanması için böyle emir buyrulmaktadır, hayır ve şer Allah’tandır.
İmama itaatte bereket vardır.

Evet, namaz dinin
direği, cihat ise zirvesidir. Cihat eden bir insan gece gündüz ibadet ediyor
gibidir.

Sahabeyi kiram
bir seferinde Efendimizin huzuruna çıkmadan önce “Biz ne yapalım ki imtihanı
kazanalım ve en büyük ecri-sevabı alalım? Cihat dışında böyle bir ibadet var
mıdır? diye tek bir soru soralım, fazla zamanını alıp günaha batmayalım”, diye
konuştuktan sonra, Efendimizin huzuruna çıkıp sordular. Efendimiz sahabeye “Siz
ömrünüz boyunca gündüzleri hiç durmadan ibadet yapsanız ve oruç tutsanız,  geceleri de hep Teheccüt kılsanız cihadın
ecrine ancak ulaşırsınız ki, buna da dayanamazsınız” buyurdular.

Şimdi Gebze
sizden sorulacaktır, her hafta (bir) sandık bölgesine gidip onlara Hak-Batılı
anlatacaksınız. AKP ve CHP’nin aynı olduğunu, temelde hiçbir farklarının
bulunmadığını, ABD-AB’nin geçmişinin Firavunlara dayandığını anlatacaksınız.
Bizim tarihimize baktığımızda hep adalet vardır. Haftada bir gün tebliğ
yapacaksınız. Cuma namazını kılıyoruz, ama hutbe cumanın farzıdır ve hutbede
Hakkı anlatmamız lazımdır. Bu yapılmıyor. İşte bu haftalık tebliğ toplantıları
Cuma hutbesinin yerine geçecek ki cumamızın eksiği tamamlansın. Maalesef bazı
şeyhler ve Hocaefendiler iki torba kömür almak ve çocuğuna iş bulmak, ihale
kapmak ve iktidara yaranmak için AKP’li olmuşlar, yanlarına üç beş tane derviş
bulmuşlar, “biz ibadetle meşgul olacağız, siyasetle uğraşmayacağız” diyorlar,
ama AKP’ye çalışıyorlar…”

Hocamız Ali’ye dönerek “evet rüyayı sen görmüşsün, şimdi buyur
bakalım…” deyince, Ali Milli Çözüm Dergimizi kendilerine takdim etti. Hocam
“son sayısı mı” diye sordu ve inceledikten sonra “Allah razı olsun!” diyerek
tebrik ve takdir buyurdu.

Böyle, sessizlik
içinde biraz beklendi. O sırada İsmet Abi kendini tanıttı, sonra sıra ile biz
kendimizi tanıttık.

Hocamız “bizim
bir kardeşimizin yeni damadı Gebze’de Milli Görüşçü oldu. Orada oto ve beyaz
eşya yedek parçaları üreten büyük fabrikaları var. O bana “Hocam ben Milli
Görüşü yeni anladım. 500 iş adamını toplayıp sizi davet edeceğim” diye söz
verdi. Ben de kendisine: “Bak ha, 499 olursa kabul etmem, 500 kişi toplarsan
gelirim” dedim. İsmi Abdullah, onunla tanışın, yardımcı olun deyince. Ali bir
kâğıda “Abdullah en büyük yedek parça üreticisi, Gebze” diye not aldı. Hocamıza,
“Hocam soy ismini veya firma ismini verebilir misiniz” deyince; Gebze’de oto ve
beyaz eşya yedek parçası üreten en büyük fabrikayı bulursunuz. Siz onu
tanıyorsunuz… O da sizi tanıyor. O beş yüz iş adamını da birçoğunu
tanıyorsunuz. Onu kolaylıkla bulursunuz…” dedi. Yola çıkıp arabada gelirken
aklımıza yazarımız Abdullah Akgül geldi. Telefonla arayıp, çalıştığı iş yerinde
patronların oğullarından Abdullah isminde birinin olup olmadığını ve Hocamızın
yakınlarıyla bir akrabalık kurup kurmadığını sorduğumuzda, “evet o ismi taşıyan
ve yakın zamanda Hocamızın oğlu Fatih Bey’le bacanak olan biri var” diye
öğrenmiş ve bulmuş olduk.

Hocamız son
olarak: “Evet, Kelime-i Şahadet getiren cennete gider, ama eğer günah işlerse
ve zulme meylederse o kötülüklerinden dolayı cehenneme girer, cezasını çeker;
sonra iman ehli ebedi cennette kalır” buyurdular.

Önünde duran o
günkü çalışma programını bize eliyle göstererek: “Şu anda benim AGD’de olmam
lazım, saat 17:00 randevu vermişiz. Sizin hatırınıza 1 saat kadar da geciktim.
Şimdi 500 kişi bir salonda toplanmış beni bekliyorlar. Sizi her zaman beklerim.
(istediğiniz zaman gelebilirsiniz) Allah razı olsun” deyip bir Fatiha
okuttuktan sonra elini öpüp ayrıldık.

Böylece 1 saat
kadar Aziz Hocamızla birlikte kaldık ve yüksek feyiz ve bereketinden nasibimizi
aldık.

Bu arada cihadın
farzlarını anlatırken, “iyi ahlak” maddesinde özellikle durduklarını ve “kibar
olacaksınız” buyurarak tebliğde ve insani münasebetlerimizde edepli ve erdemli
davranmanın önemini ısrarla vurguladıklarını asla unutmayacaktık.

Şahitler: Milli
Çözüm Dergisi Yazarlarımızdan: Nevzat Gündüz, İsmet Sezgin, Ali Çağıl, Osman
Eraydın.

2008 yılı Mayıs ayında (30.05.2008) Altınoluk’taki yazlık çalışma
konutunda, yüzlerce Milli Görüşçü misafirin ve konuyu bize nakleden onlarca
şahidin huzurunda, Aziz Hocamız;

Milli Görüş’e bağlı basın yayın kuruluşlarını hatırlatırken, Milli
Gazete’den sonra MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİNİ de özellikle ve ismen sayıp vurgulamış
ve açıkça Milli Çözüm ekibine sahip çıkmıştı. Bütün bunlara rağmen Milli Çözüm’e
yasak koymaya ve dışlamaya çalışan malum birkaç kişinin kime ve neye hizmet
ettikleri ve Hocamızın bunlara hangi hikmet ve mazeretlerle fırsat verdikleri
de çok yakında izan ve vicdan ehlince ve sadık Milli Görüşçülerce, mutlaka
anlaşılacaktı.

“Erbakan Hoca Ahmet Akgül’ü ve Milli Çözüm’ü yasaklamıştır,
dışlamıştır” iddiaları Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk’ün uydurup yaydıkları
iftiralardı, bizzat Hocamız sağlığında ve hala canlı şahitler huzurunda bunları
defalarca yalanlamıştı ve hiçbir hakikat gizli kalmayacak, adalet yerini
bulacaktı.

Yazarımız Fatma Betül Erişkin kardeşimizin ibretli ve müjdeli
rüyası

Bu rüyayı Aziz
Hocamızın vefatından ve darı bekaya hicret buyurmasından sonra görüyorum.

Muhterem Erbakan
Hocam telefonla arayıp dışarı çıkmamı emrediyor. Ben de çocukları giydirip
bahçeye çıkıyorum. Hocamız sağlığında kullandığı arabada oluyor. Hocam
fotoğraflardaki gibi siyah beyaz, ama canlı ve üç boyutlu görünüyor. Ama
etraftaki her şey tabii renklerinde duruyor!.

Bana: “Elif’e mi
gidecektin?” diye soruyor. “Evet Hocam” diyorum. Çok hızlı bir şekilde aracını
kendileri kullanıyorlar ve bir şeyler anlatıyorlardı, ancak hatırlamıyorum.
Matbaa gibi bir yere gidiyoruz, demir ve küflü bir garaj kapısını, inerek
kendileri açıyor, aynı araçla fabrikanın içinde tur atarken, orada çalışanlara
sıra ile selam veriyorlardı. Ancak her masanın başındaki Hocamızın farklı
yaşlardaki görüntüsü olmaktaydı. Yani Hocamız kendi kendisine selam vermekte,
kendi selamını yine kendisi almaktaydı. O arada tekraren “Elif’e mi gidecektin?” buyurdular. Fabrikada bir yığın
bilgisayar, bir yığın makina bulunmaktaydı. İlginç olduğu için bir daha
vurgulayalım ki her masada, her makinada ve aynı zamanda arabadaki direksiyonda
hep Hoca’nın kendileri vardı. Ama yaşları farklıydı. Derken araçtan indik.
Hocam makinanın birine yaklaştı, selam verdi. Bu kişi Hocamızın vefatından
evvelki bitkin ve nurani haliydi. O sırada baskıdan Milli Çözüm Dergimizin son
sayısı iniyordu. Aziz Hocamız birkaç düğmeye bastı. FİNAL başlıklı tek sayfa
bir Milli Çözüm Dergisi çıkardı, içeriğini hatırlamıyorum. Hocam bana dönüp: “Siz, kim olursa olsun, el alemin görüşünü
almaya ve gönlünü kazanmaya niye uğraşıyorsunuz? (Yani; Siz Kur’ani ölçülerle,
Rabbın rızasını aramakla meşgul olunuz! “Eleysellahü bikafin abdehu – Allah
kuluna kâfi değil midir? (zavallılar) Sizi Ondan başkasıyla korkutuyorlar!”
(Zümer: 36) Mevla’nıza güvenip dik durunuz!.) Emin ve müsterih olun ki; Biz
herkese finali hazmettireceğiz (teslime ve itaate hazır hale getireceğiz),
Allah’ın izniyle”
buyurdular, öyle uyandım.

Tefaül sonucu bizi mutmain kılan Ayeti Kerimeler:

“Allah buyurdu:
Senin pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz. Sizin ikinize de öyle bir
imkân ve iktidar (sultan) vereceğiz ki; ayetlerimize (bağlılık) sayesinde
(başka kimseler) size yetişemeyecekler. Siz ikiniz ve size tabi olan ekibiniz
kesinlikle galip geleceksiniz.” (Kasas: 35)

“Böylece Emrimiz
(ve takdir vaktimiz) geldiği zaman (zalim ve hainlerin düzenlerini) altını
üstüne çevirdik (çeviririz) ve üstlerine balçıktan (ve farklı maddelerden)
pişirilip (son şekli verilmiş ve) istif edilmiş taşlar yağdırıverdik. Rabbin
katında belirli biçimlere sokulup damgalanmış (Füze, roket ve mermiler) olarak
(gönderdik ve zalimleri mahfu perişan ettik). Bunlar (her asırdaki) zalimlerden
uzak değildir.” (Hud: 82-83)

“Ey kavmim
(artık) yapabileceğiniz her şeyi yapmaktan (çekinmeyin). Şüphesiz ben de yapmam
gerekenleri elbette yerine getireceğim. Sonunda) Aşağılatıcı azap kime gelecek
ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz.

(Haydi) Siz de
gözetleyip durun, (çünkü) ben de sizinle birlikte gözetleyip beklemekteyim.”
(Hud: 93)

İzmir Kemalpaşa
ilçemizin Milli Görüşçü E. Belediye Başkanı sadık dostumuz Sn. Mehmet Ali
Özüdoğru’nun, Milli Gazetede anlattığı şu hatıra, oldukça önemli ve anlamlıydı.

Başkanlığımız
döneminde ziyaretimize gelen halen muvazzaf bir generalimizin, çok yüksek bir
şuur ve milli onur ifade eden şu itiraf ve iltifatlarını unutmam imkânsızdır:

“Hizmet ve gayretlerinizden dolayı sizi yürekten kutluyorum;
Kemalpaşamızı sanki yıkıp yeniden yapmışsınız. Bu çok şerefli ve kıvanç verici
bir başarıdır. Ancak sizin asıl büyük şerefiniz, tebrik ve takdiri hak eden
asil karakteriniz; Erbakan Hoca’ya sadık kalmanız, makam ve menfaat kaygısıyla
davasından kaytarıp emperyalist odaklara kapılanlara katılmamanızdır!”

Tebrikler Milli Çözüm!

Ahmet Akgül
Bey’in ve Milli Çözüm ekibinin katılmadığımız, fazla katı saydığımız kanaat ve
tavırları olabilir. Ama tam 35 sene önceki yazdıkları, konuştukları ve
kitaplarıyla bugün hala savundukları konular arasında hiçbir çelişki ve
tutarsızlık göremezsiniz. Çünkü “değişmeyen doğruları” ölçü edinmişlerdir.
Bazen “keşke biraz daha yumuşak ve sivrilikten uzak olsalardı” diye
düşünüyorum, ama acaba çelik gibi olmasalardı bu kadar dik durabilirler miydi?
Herhalde böylesine sert olmaları, netliklerinin ve mertliklerinin bir gereği ve
göstergesi idi…

Ben, Ahmet
Hocanın sohbetlerine katılmış, kitaplarından ve yazılarından oldukça
yararlanmış, Onu yakinen tanıma fırsatı yakalamış birisi olarak kendimi şanslı
görmekteyim. Bazen anlamadığımdan veya ağabey sandıklarımıza aldandığımdan
dolayı aleyhinde konuştuklarım için de, özür dilemekteyim. 

Şöyle bir hatırlayalım:

·  Rahmetli Necip Fazıl’ın nefsi ve fevri çıkışlarına ve
“Rapor”lardaki ifsat ve iftiralarına, herkesten önce karşı durmuşlar, bu yüzden
haddini bilmemekle suçlanmışlar, ama sonunda onlar haklı çıkmışlardı.

·  Rahmetli Esat Coşan’ın haksız itham ve inhiraflarına karşı önce
onlar camiayı uyarmış, bu yüzden nice hakaretlere uğramışlar,  ama sonunda onlar haklı çıkmışlardı.

·  Korkut Özal’ın sinsi kompleks ve komplolarını önce onlar teşkilata
ve tabana hatırlatmış, bu nedenle başlarına gelmeyen kalmamış, ama sonunda
onlar haklı çıkmışlardı.

·  Turgut Özal’ın Milli Görüş’ten caymasına, camianın önemli
kesiminin Anavatan’a kaymasına önce onlar direnip durmuşlar, hatta
milletvekilliği, belediye reisliği ve bakanlık teklifi gibi siyasi rüşvetlere
asla tenezzül buyurmamışlar ve sonunda yine onlar haklı çıkmışlardı.

·  Cemalettin Kaplan’ın nefsinin ve şer güçlerin tuzağına
kapıldığını, boş kuruntular ve kuru kahramanlıklarla camiayı parçaladığını önce
onlar haykırmış ve sonunda haklı çıkmışlardı.

·  Fetullah Gülen’in ihlas perdeli riyakarlığını, karanlık merkezlere
hizmetkarlığını önce onlar ortaya atmış, kendi camiaları ve teşkilatları dahil,
herkes hücuma kalkmış, böylesi mübarek bir zata iftira attıklarını söyleyip
sataşmış, ama sonunda yine onlar haklı çıkmışlardı. Çünkü herkesi ve her
hadiseyi, Kur’an terazisiyle tartıyor ve iman ferasetiyle bakıyor ve hiç
kimseden korkmuyorlardı.

·  Milli Görüş mutfağında palazlanan ve Milli Gazete’de reklam olup
parlatılan Abdurrahman Dilipak gibilerin ve Vakit Gazetesinin, tamirat
görünümlü nasıl bir tahribat ekibi olduğunun önce onlar farkına varmış, bunu
camiasına anlatmaya çalışmış, bu nedenle nice hücumlara maruz kalmış, ama
sonunda onlar haklı çıkmışlardı.

·  Eski Milli Gazete yazarlarının ve Milli Görüşçü sanılanların
çıkardığı ZAMAN Gazetesinin, camiamızı haklı yolundan caydırmak ve dini
duyarlılıklarımızı yozlaştırmak üzere devreye sokulduğunu, önce onlar açıklayıp
anlatmış, bu yüzden nice sıkıntılar yaşamış, ama sonunda onlar haklı
çıkmışlardı.

·  Milli Görüş’ün kurmaylarından sayılan bazı beyinsizlerin bile
müridi ve temsilcisi oldukları Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz gibi bacadan inme
tarikatçıların; Ali Bulaç, Mustafa İslamoğlu, Fehmi Koru ve Mehmet Metiner gibi
şimdi tamamı ABD uşağı ve AB aşığı olan İslamcı yazarların; Hizbullahçılar,
İrancılar ve İBDA-C gibi sahte şeriatçıların bozuk ayarını ve dış
bağlantılarını önce onlar ortaya koymuşlar, nice tepkiler ve tersliklerle
karşılaşmışlar, ama sonunda onlar haklı çıkmışlardı.

·  Başta Recep T. Erdoğan olmak üzere şu AKP’yi kurup ABD’ye
taşeronluk ve BOP’a kâhyalık yapanların karakter yapısını ve nefsi hesaplarını,
ta ilçe başkanlığı, il başkanlığı ve belediye başkanlıkları döneminden itibaren
açıkça konuşup camiasını ve teşkilat mensuplarını dikkatli olmaya çağıran, bu
yüzden sürekli dışlanan ve frengili muamelesine tabi tutulan yine onlardı ve
işte sonunda yine onlar haklı çıkmışlardı.

·  Bir zamanlar Selamet Partisi Trabzon il başkanı olan ve gittiği
her yerde Erbakan’ın kerametlerini anlatıp duran; sonra birden bire şeyhliğe,
ardından din istismarıyla ticaret yapıp dinar devşirmeye, derken parti
şefliğine yükselen şu Haydar Baş’ın, gizli niyetini ve kirli mahiyet ve
marifetini önce onlar dile getirip halkı aydınlatmaya ve tuzaklarına
kapılmamaya çağırmış, ama bu sebeple aleyhlerinde karalama kampanyaları
başlatılmış, sonunda ise onlar haklı çıkmıştı.

·  Hatta yıllar öncesinden; enaniyet damarı ve riyaset hırsıyla
çırpınan “Elaziz”cilerin, davadan ve Hoca’dan umutlarını kestikleri için yine
Erbakancılık kisvesiyle Tayyip Erdoğancılık yapacaklarını ve koyu bir AKP
yalakası ve şakşakçısı olacaklarını söylediği zaman,

“Yok canım, bu kadarı da olmaz, Hoca’ya bu
denli bağlı insanlar, yirmi sene aleyhine konuştukları ve hakaretler
yağdırdıkları Recep Erdoğan’ın reklamcılığını yapmaz” sanılmıştı, ama sonunda
Ahmet Akgül ve ekibi haklı çıkmıştı.

·  En son 2008’de SP Genel Başkanlığına hazırlanan Numan Kurtulmuş’un
kafa yapısını ve karanlık kasıtlarını ve Genel Başkanlık sürecindeki
tahribatlarını sürekli yazan, bu yüzden azarlanan, hırpalanan ve horlanan yine
onlardı, ama sonunda bir kez daha onlar haklı çıkmışlardı ve 50’den fazla Milli
Görüş sayesinde milletvekili, bakan ve belediye başkanı olmuş nankör, açıkça
Hoca’ya ve davaya isyan bayrağı açmışlardı.

·  Şimdi olumsuz itham ve iddialarda bulundukları en az yüz kişiden
ve onlarca girişimden, % 95’i aynen çıkmış ve haklılığı ispatlanmış olan Ahmet
Akgül ve Milli Çözüm ekibinin: hala Hoca’nın etrafında ve Milli Görüş’ün baş
safında bulunan bazı marazlı ve münafık tiplerle ilgili tespit ve tenkitlerinin
de aynen çıkağını söylemek, akla ve vicdana uygun olandır. Çünkü onlar
Erbakan’a gerçekten inanmış, Onu anlamış ve sadakatle bağlanmış insanlardır.
Evet, Milli Görüş öncülüğünde bir Adil Düzen, hem ülkemizde hem de yeryüzünde
kesinlikle kurulacaktır. Bu hem Kur’an’ın ve Resulüllah’ın beyanı, hem de insanlığın
ve mazlumların ihtiyacıdır.Üstelik Milli Çözümcülerin arkalarında; Amerikaları,
Avrupaları, Siyonist Yahudi odakları ve Mason Locaları yoktu.. Bunların
diğerleri gibi medyaları, bankaları, fabrikaları yoktu.. Yetmez, Milli Görüş’ün
temel esaslarını koruması ve başarıya ulaşması için bir ömür çırpındıkları
halde kendi teşkilat ve camiasının bile destekleri yoktu, köstekleri çoktu.. Ya
Rab bu ne şaşmaz bir şuur, bu ne sağlam bir cihat ruhuydu!.. Bu elbette onlara,
Allah’ın bir lütfuydu, İslam’ın ve Kur’an’ın verdiği huzurdu, imani ve insani
bir onurdu… Elbette şımarmaları, şaşırmaları, yorulup usanmaları onların da
sonu olurdu…

Evet, Türkiye’de şu son 40 yıl içerisinde
sağcılar değişti, solcular değişti, Milli Görüşçü geçinenler değişti, ülkücüler
değişti… Şeyhler değişti, mürşitler değişti, müritler değişti, Süleymancılar
değişti, Fetullahçılar değişti… Hepsi rüzgarın yönüne ve konjonktürel süreçlere
göre dönekleşti, ehlileşti, pardon, demokratikleşti!.. Bir zamanlar hiddetle ve
şiddetle itiraz ettikleri; PKK söylemlerini, İsrail’in projelerini, AB’nin
Haçlı isteklerini, şimdi hep bir ağızdan sürekli kendileri tekrar etmekteydi..
Dini yozlaştırmanın, dejenerasyona uğramanın, milli değer ve duyarlılıkları
ucuza satmanın, kısaca gavurlaşmanın adı artık DEMOKRATİKLEŞMEYDİ!.. Bu ne
sihirli, bu ne sinsi kelimeydi ve bu ne Siyonist bir hileydi… Ama asla
değişmeyen, dengesini yitirmeyen, milli değerlerinden ve haysiyetlerinden taviz
vermeyen, İslami ve insani kimliğinden vazgeçmeyen ve bu uğurda ezilmeyi,
hakaret edilmeyi ve Allah için üzülmeyi, bir zarar değil en büyük kar ve
kazanım kabul eden Milli Çözüm ekibini, şimdi yürekten kutluyorum, onlara
hayranlık duyuyorum ve saygıyla selamlıyorum.

Ve Erbakan Hoca’nın her sohbetinin sonunda
vurguladığı:

“Vel akibetü lilmuttakin – en onurlu ve
huzurlu akıbet, muttakilerin olacaktır” hakikatini hatırlatarak, son veriyorum.

Doç. Dr. Muhittin
Adnan ÇALIKUŞU

 

Osman Eraydın’ın Rüyası

Erbakan Hocamızın
vefatından bir müddet önce, rüya aleminde kendileriyle beraber karşılıklı olarak
masaya oturmuş “Erbakan Devrimi” kitabını inceliyoruz. Zaten bu kitabın son
halini, Balgat’taki camide bir Cuma namazı sonrası; tenkit, tensip ve
tavsiyelerini öğrenmek üzere, kendilerine bizzat sunmuştuk.

Hocam bana
kitapta altını çizmiş olduğu önemli yerleri, hiçbir şey konuşmadan göstermeye
başlıyor. Aramızdaki diyalog gözle oluyor. Hocam sayfayı gösteriyor, gözümün
içine bakıyor ve ben de O’nun yüzüne ve gözlerine bakıyorum ve hafiften bir
işaretle: “tamam, bu sayfada yazılanlar gerçektir, münasiptir, onayımızdan
geçiştir” şeklinde baş hareketi yapınca, Hocam diğer sayfaya geçiyor ve yine
bir şey konuşmadan ve göz ifadesiyle devam edip kitabın kontrolünü bitiriyoruz.
Hocamız Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi kitabındaki bütün bilgi ve belgelerin
doğruluğunu ve uygunluğunu tasdik ve tasvip ediyor; sadece bazı yazım
hatalarına ve noktalama noksanlıklarına dikkat çekiyor.

O sırada Ahmet
Akgül Hocam odaya gelip bir müddet ayakta duruyor ve biz hiçbir şey demeden
Erbakan Hocamla çalışmaya devam ediyoruz. Ahmet Hocam da hemen arkamızdaki bir
koltuğa oturup bizi izliyor.

Beni birden
sıkıntı kaplıyor ve Erbakan Hocam bu durumu fark edip “ne oldu?” diye soruyor.
Ben: “bu kitabı Ahmet Hocam hazırlayıp yazdı, kendisi arkamızda otururken, Ona
ait kitabın kontrolünü benimle yapmanızdan mahcubiyet duyuyorum” deyince Ahmet
Hocam ve Nail Kızılkan yanımıza geliyorlar, elleri önde bağlı bir şekilde
bekliyorlarken Erbakan Hocam bana dönüp: “Onlar başka kitaba çalışsınlar”
buyuruyor. Nail, Ben ve Ahmet Hocam “Acaba hangi kitap?” diye birbirimize
bakıyoruz. O arada ben cebimden USB Flash belleğimi çıkarıp, bunda “HAKTAN
SAPANLAR PARTİSİ” kitabı var diyorum ve belleği Ahmet Hocama veriyorum. Biz
birbirimize: “bu kitap bize nereden geldi, benim flash bellekte ne arıyor?”
diye hayretle bakışıyoruz. Ben Aziz Hocamızla Erbakan Devrimi Kitabına, Ahmet
Hocamla Nail “Haktan Sapanlar”kitabına çalışmaya devam ediyoruz.”

Biz bu sadık ve
Salih rüyayı, manevi bir beşaret (müjde) ve işaret kabul ederek ve “Haktan Sapanlar Partisi” ile baş
harfleri aynen uyuşan            “Halkın Sesi Partisi”ne dikkat
çekildiğini düşünerek, bu kitabın yazılması, camiamızın ve halkımızın
aydınlatılması gerektiğine karar verdik. Numan Kurtulmuş’un ve dava inancı ve
heyecanı kurutulmuş ekibinin; Masonik merkezlerin ve partiye çöreklenmiş
şüpheli ve şaibeli kişilerin kışkırtmasıyla, Erbakan’a ve Milli Görüş davasına
son darbeyi nasıl indirdiklerini, AKP’ye ve arkasındaki akrep güçlere yarayacak
tahribat sürecine nasıl figüranlık ettiklerini, tarihe not düşmek ve gelecek
nesilleri doğru bilgilendirmek üzere, kitap haline getirdik.

Yanlışlarımızın
hatırlatılmasını, noksanlıklarımızın tamamlanmasını, böylece doğruların ortaya
çıkarılıp, gerçek dostlarla sahtekârların anlaşılmasını; Yeniden Büyük Türkiye
devriminin ve Adil bir Dünya Düzeninin sağlam temeller ve sadık kişiler üzerine
oturtulması için oldukça önemli ve elzem görmekteyiz.

Halis niyet ve
salih gayretle başlamak bizden, başarı ve bereket ise Rabbimizdendir.

Ahmet AKGÜL





 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi