AÇILIM SENARYOLARINA
ERBAKAN’I BULAŞTIRMA SAHTEKÂRLIĞI[1]
Giriş
AKP iktidarının ve yandaş takımının, Cumhur İttifakı ortaklarının ve yazarlarının; “Barış ve Çözüm Süreci” dedikleri, Siyonizm’in Türkiye’yi çözme projelerine meşruiyet kazandırmak üzere “Erbakan Hoca da, bu maksatla APO ile görüşmeler yapmıştı!” yalanlarını; şimdi SP yönetim kadrolarının ve bazı eski-yeni İl Başkanlarının da dillendirmesi, eğer gaflet ve cehaletten kaynaklanıyorsa en azından AYIP’tır… Yok Cumhur İttifakı’nın ve bazı muhalefet kanadının hıyanetlerine bilerek katılıp katkı sunmak amaçlı ise, ülkemiz ve geleceğimiz adına büyük bir kayıptır ve bir hidayet kararmasıdır!..
Eylül 2013’te yazmıştık:
Erdoğan’ın açılım safsatasına meşruiyet kazandırmak için “Erbakan’ın da Apo ile görüşmeler yaptığı” iddiaları tam bir sahtekârlıktı.
KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık ağzıyla şu yalanlar yayılmıştı:
“Bundan önce iki kere geri çekilme kararı aldık. İlki, Erbakan iktidara geldiğinde, yani 1996’da oldu. Erbakan, Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’nin ilerleyemeyeceğini ve çok önemli sorunlarla karşılaşacağını çok iyi görmüş ve kavramıştı. Bu meselenin mutlaka çözülmesi gerektiğine inanıyordu. Ama bir yandan da korkuyordu. Çünkü o güne kadar kim Kürt sorununu çözmek istediyse, bunu hayatıyla ödemişti. Erbakan, mutlaka bir şeyler yapmak istiyordu.
Erbakan, Suriye devleti üzerinden üç tane mektup gönderdi. Biz de, aynı şekilde Suriye devleti üzerinden Erbakan’a cevaben mektup gönderdik. Bu girişimi çeşitli güçler fark ettiler ve engellemek için harekete geçtiler. 1996’da 6 Mayıs’ta Şam’da Öcalan’ı imha etmek için patlatılan o büyük bombanın esas nedeni buydu. Süreci sabote etmek, savaşı daha da derinleştirmek, amaç buydu.
Erbakan’a yönelik 28 Şubat’ın bir nedeni de bu muydu?
Elbette, bir nedeni değil, esas nedeni buydu. Burada birçok güç var. Bizim mücadelemiz üzerinden siyaset yapan, bundan çıkar elde etmek isteyen birçok güç var. Bunlar, önlemek istediler çözüm girişimini. O zaman şunu tartıştık. Madem Erbakan sorunu çözmek istiyor, bu çok önemli bir fırsattır. O zaman, silahlı güçlerimizi Türkiye sınırlarının dışına çıkarmayı çok ciddi olarak tartıştık. Böylece Erbakan’ın eli güçlenebilir, daha cesur adımlar atabilir, diye düşündük. Ama ne uluslararası alanda çözümden yana güçler vardı, ne de Türkiye toplumunda. Bu şartlarda bizim tek yanlı bir şekilde mesafe almamız mümkün görünmedi bize. Geri çekilme kararını bu nedenle uygulayamadık.”[2]
Böylece eli kanlı terörist başlarının sözleri tarihi tanık ve hukuki kanıt muamelesi görüyordu!
İsmail Nacar’ın Sapla Samanı Karıştırması ve Gerçeği Saptırması:
Bir zamanlar koyu ülkücü olan ve Gladyo’nun gizli güdümünde olduğu sonradan anlaşılan “Milliyetçi komando” teşkilatını kuran; üniversite tarih bölümünde okumuş, ama İslami konulara da ilgi duymuş birisi olan; haklı olduğu yanları bulunsa da, tasavvuf ve tarikat gerçeğine kökten düşmanlığının altında Malatya’da yaşayıp ölen rahmetli Sait Çekmegil’in etkisi sırıtan; ve bazı merkezlerin kendisine bilgi sızdırıp “reklâm ajansı” gibi kullandıkları anlaşılan; çok sığ ve sınırlı dini bilgisine rağmen, âlimlik ve bilgiçlik havası atan İSMAİL NACAR, bir TV kanalına çıkarılıp (Fatih Altaylı’ya) şunları söylüyordu:
“Sağ veya sol, her iktidar ABD’ye yaranmak ve yaslanmak ihtiyacını duymuştu. Ama Erbakan’da bu yoktu…” (Zaten bu milli, haysiyetli ve cesaretli tavrı yüzünden hedef tahtasına konmuştu.)
“ABD’nin PKK’yı tasfiyeye karar verdiği anlaşılıyordu. Ve bu konuda AKP’ye destek veriyordu.” (Doğru, çünkü PKK siyasallaştırılıp, Kandil’den Meclis’e taşınıyordu. Ve 2. İsrail olacak Büyük Kürdistan projesinde, BOP Eş Başkanı olarak Recep Bey ve ekibi, taşeron olarak kullanılıyordu.)
Ve İsmail Nacar: “AKP çok akıllı bir dış politika izliyor, içte ve dışta hayranlık kazanıyor” diyerek açıkça AKP yalakalığı ve tabi Siyonizm’in propagandasını yapıyordu. Sn. Nacar, bütün bu girişlerden ve “rüşvet-i kelâm” cinsinden sözlerinden sonra asıl içindekini kusuyor ve “Erbakan Hoca’yı Abdullah Öcalan’la görüşme imkânları arayan Başbakan” olarak göstermek için:
• Yanlışlarla doğruları harmanlıyor,
• Kendi yorumlarını yaşanmış gibi aktarıyor,
• Hayallerle hakikatleri karıştırıyordu.
“Bizi alıp Başbakan’a (Erbakan Hoca’ya) götürdüler. Biz; Ordu, MİT ve diğer ilgili devlet kurumlarıyla ve koalisyon ortağı (Tansu Çiller Hanım’la) konuşup ortak bir karar alınmış olarak, benden: “Öcalan’la devlet arasında aracı olmamın isteneceğini” beklerken, Erbakan dönüp:
‘Madem gelmişsin, onlarla görüşürsen söyle, derhal silahı bırakıp teslim olsunlar, yoksa çok pişman ve perişan olacaklar!’ anlamında şeyler söyleyince, şaşırıp kaldım…” itirafıyla İsmail Nacar; Başbakan Erbakan’ın ve devlet organlarının, “APO’ya özel elçi sıfatıyla ve gayri resmi özel arabulucu rolüyle” kendisinin muhatap olacağını umarken… Veya malum merkezler, onu bu yönde doldurup kurgulamışken… Erbakan Hoca’nın böylesine ferasetli ve haysiyetli tarzı ve devlet adamlığı tavrı karşısında hayal kırıklığına uğruyor ve haddini hatırlıyordu. Yani Hoca, dış güçlerin ve işbirlikçi çevrelerin hazırladığı basit ve fasit senaryoları, böyle bir manevrayla boşa çıkarıyordu!..
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..
