Yazar: yonetici
0 Yorum 44 Görüntüleyen

KİTLE PSİKOLOJİSİNİ TANIMAK
VE
DEVRİM STRATEJİSİNİ KAVRAMAK

Kitle; bir bölgedeki kalabalıkları veya bir ülkedeki insan yığınını anlatmak için kullanılan bir kavramdır.

Bunları bir araya getiren; kavim ve kökenleri, meslek ve memuriyetleri, mezhep veya partileri gibi farklı nedenler olsa da, kitlelerin genel psikolojisini, onları oluşturan fertlerin özel karakterlerinin bir ortalaması zannetmek yanıltıcıdır.

Her kavimde ve her ülkede göze çarpan farklı kitle tabakalarını şöyle sıralamak mümkündür:

1- Homojen (tek tip) olmayan kitleler:

a- Etiketsiz yığınlar (farklı cins ve cibilliyetteki sokak kalabalıkları gibi).

b- Etiketli gruplar (Parlamentolar gibi).

2- Amaç ve araç birliği olan kitleler:

a- Ortak düşünce ve değerleri paylaşan topluluklar (dini mezhepler ve siyasi partiler gibi).

b- Kastlar (Ön yargıları ve özel ayrıcalıklarıyla toplumdan uzak yaşayan gruplar (Hindistan’daki seçkin tabakalar ve despotik ülkelerdeki askerler ve bazı emniyet görevlileri gibi).

c- Çeşitli sınıflar (Zenginler, köylüler, işçiler gibi).

Çok değişik görünüm ve görevleri olan milyonlarca hücre ve organların birleşmesinden, nasıl farklı ahlâk ve anlayıştaki bir insan meydana geliyorsa, bunun gibi farklı mizaç ve amaçlar taşıyan insanların oluşturduğu kitleler de, ortak bir hüviyet ve zihniyet kazanmaktadır.

Bir kitleyi meydana getiren bireylerin meslek ve mezhepleri, bilgi seviyeleri ve yaşam biçimleri, karakter ve kabiliyetleri ister birbirine yakın olsun ister aykırı olsun, belli maksat ve mecburiyetlerle toplanıp kalabalık oluşturmaları onlara yeni ve farklı bir ruh ve kolektif bir bilinç aşılamaktadır.

Bu psikolojik kitle, sanki aynı cinsten olmayan unsurlardan derlenmiş ve birbiriyle kenetlenmiş geçici bir yaratık gibidir. Artık bu kitle, o fertler tek başlarına bulunduklarında asla yanaşmayacakları düşünce ve davranışları yapmaya müsait ve meyillidir. Kalabalıklarda akıl ve mantık yerine his ve heyecanlar hâkimdir. Bir üniversite hocasıyla bir ilkokul mezunu, bu kolektif bilinç içerisinde ve kitle psikolojisiyle, aynı tepki ve tezahürleri sergilemektedir. Veya kalabalıkları oluşturan şahıslar, uzun zaman bilinçaltına ittikleri ve bastırmaya çalıştıkları duygu ve düşüncelerin güdümüne girebilmektedir.

Kitlelerin resmi şahsiyeti ve mesuliyeti bulunmadığı için; buralara katılanlar, şahsi sorumluluk duygusundan ve ceza korkusundan da sıyrıldıklarını düşündüklerinden, kolaylıkla içgüdülerinin ve şuuraltı birikimlerinin kabaran dalgalarına kapılıvermektedir.

Böylece kitleler hipnotize edilmiş gibi, telkin ve tekliflere açık hale geldiklerinden, bir nevi, bazı melekeleri uyutulup, bazı melekeleri ve bilinçaltı birikimleri ise harekete geçirilmesi kolay hale gelir. Oluşturulacak his ve heyecan dalgaları, birbirlerine hızla sirayet ettiğinden, kitleleri etkilemek ve yönlendirmek daha kolay gözükmektedir.

Kitle haline gelmiş fertler;

a- Şuurlu ve sorumlu kişiliklerinin geçici olarak unutulması,

b- Şuuraltı birikim ve beklentilerinin canlanması,

c- Sirayet yoluyla, his ve heyecan dalgalarının hızla yayılması,

d- Telkin ve teklifleri hemen uygulama ve sonuca ulaşma (zafer kazanma) arzu ve iradesinin uyanması gibi nedenlerle, etkilenmeye ve yönlendirilmeye gayet müsaittir.

Artık;

• Dolduruşa gelmek ve kolayca kışkırtılmak,

• Akıl ve mantık yerine, öfke ve kızgınlığın esiri olmak,

• İşin sonunu ve sorumluluğunu düşünmeden, aşırı duygusallığa kapılmak,

• Normal zamanlarda ve tek başına asla yapamayacağı büyük fedakârlık ve kahramanlıklara hazır olmak gibi özellikler kazanan kitleler:

Tamir etmeye mi, tahrip etmeye mi?

Yararlı işlere mi, zarar vermeye mi?

Milli ve insani değerleri koruyup gözetmeye mi, yoksa hain güçlerin ekmeğine yağ sürmeye mi yönlendirilecek? Bunların cevabı, organize edenlerin ve liderlerin elindedir.

Ve zaten kitleler, kendilerini temsil edecek bir “şahs-ı manevi”nin, yani bir liderin emrine girmeye ihtiyaç hissetmektedir. Özellikle ekonomik krizler ve sosyal sıkıntılar… Tabii felaket ve sarsıntılar… Savaşlar ve muhtemel saldırılar gibi ortamlar, kitlelerin kaynaşmasına ve bir lider arayışına müsait fırsatlardır. Bu durumlarda ucuz kahramanlığa soyunan ve fırsattan yararlanan sahte liderler ortaya çıkabildiği gibi, gerçek ve yüksek beyinlere, toplumu hayra ve huzura yönlendirmek için de imkân doğmaktadır.

Böylece içgüdüsel olarak liderlerin, organizatörlerin ve hatta provokatörlerin etkisi ve esareti altına giren kalabalıklar, artık usta bir çobanın güdümündeki sürü gibidir. Bu kitle, sevk edildiği neticenin doğru mu, yanlış mı? Kârlı mı, zararlı mı? Hayırlı mı, hayırsız mı? Günah mı, sevap mı? olduğunu düşünecek ve karar verecek durumda değildir.

İşte bu noktada bilinçli, bilgili ve becerikli liderlere büyük iş düşmektedir. Bilge liderler, şartların ve ihtiyaçların uyandırıp canlandırdığı topluluklara, yüksek inanç ve idealler aşılayabilir… Mağdur ve mazlum kitleleri, meşru araçlarla, mutlu amaçlara doğru coşturup koşturabilir. Çünkü insanları bir davaya inandırmak, onların potansiyel güçlerini en az on katına çıkarmak demektir.

Kitleler, kendilerine refah, huzur, hürriyet ve haysiyet kazandıracağına inandıkları bir harekete ve güvenilir liderine teslim olma… Kendi iradelerini liderin iradesine katıp kaynaşma ve böylece bir şahs-ı manevi oluşturma eğilimindedir. İşte bu kitle psikolojisini, bütün insanlığın hayrına olacak şekilde değerlendiren ender ve önder liderler, tarihin seyrini değiştirecek çok kutlu devrimlere imzalarını atabilir. Önce toplumun farklı tabakalarını, onların fiili ve etkili reisleriyle eğitmek ve yönlendirmek üzere, her kurum ve kademeye el atılır ve ileriye dönük çekirdek kadrolar yetiştirilir. Çünkü kitlelerin değişik katmanlarını, organizeye ve otoriteye bağlanan kendi başkanlarıyla idare etmek gerekir. Böylece hem sivil ve siyasi organlarda, hem resmi ve askeri kurumlarda etkili ve yetkili kadrolar, sabırlı bir süreçte ve stratejik olanlar gizlilik içerisinde yetiştirilir ve disiplinize edilir.

Liderler ve her kurum ve konumdaki stratejik kadrolar, şu üç önemli metot ve malzemeden yararlanarak, kalabalıkları uyandırmaya ve halkı şuurlandırmaya çalışır:

1- Saf, sade ve samimi İDDİA’lar,

2- İnat ve ısrarla sürdürülen TEKRAR’lar,

3- İletişim ve etkileşimle gerçekleşen TAKLİT ve SİRAYET gücünden yararlanma.

1- İDDİA: İnsanların ilgi ve ihtiyaçlarına tercüman olacak… İdeal ve inançlarıyla uyum sağlayacak… Milli ve manevi amaçlarına ulaştıracak samimi ve sürekli iddialar, onları mutlaka cezbeder. Ve hele bu mantıklı ve masum iddialar bir davaya ve hatta herkesin ortak hedefi ve hevesi olan bir sevdaya dönüştürülürse, insanların kalbinde ve kafasında yer eder.

2- TEKRAR: Bir düşünceyi kitlelerin beynine kazımanın en emin ve etkili yolu, slogan haline getirilmiş gerçeklerin, sürekli tekrar edilmesidir. Böylece iddialar tekrar edile edile, kanıtlanmış ve karar kılınmış kanaatler şeklinde ruhlara yerleşir. Bilgi seviyesi ve mesleği ne olursa olsun, devamlı izlenen ve tekrar edilen reklâmların etkisinde kalmayan insan yok gibidir.

3- SİRAYET: Kitleler mantık ve kanıttan ziyade, model ve misallerle yönlendirilmeye müsaittir. Taklitçilik, insanların fıtratında olan bir şeydir. Yıllarca, akli ve nakli delillerle anlatılan imani ve ahlâki gerçeklerin çok zor kabul görmesine ve pek az yerine getirilmesine rağmen, moda gibi şeylerin hızla ve kolaylıkla revaç bulması bu yüzdendir.

Öyle ise, yüksek inanç ve ideallerin de, bir nevi moda gibi, toplumda rağbet edilen ve özenilen bir hale getirilmesi gerekir. Böylece revaç kazanan ve rağbet bulan fikir ve faaliyetlerin, taklit ve özenti yoluyla kitleyi oluşturan fertler arasında, sirayet ve etkileşim sırrıyla, hızla yayılmaya başladığı görülecektir.

Toplumu hayra ve huzura yönlendirmek ve büyük devrim ve değişimleri gerçekleştirmek isteyen liderler, kendi nüfuz ve karizmaları kadar, farklı halk kesimlerinde etkinliği olan, ölü veya diri şahsiyetlerin nüfuzlarından da yararlanmasını bilmelidir. Ve zaten her milletin, inanç ve ahlâk temellerine göre, kendi tarihi içerisinde gelişip şekillenen gelenek ve göreneklerine uygun bir kültürü ve kimliği vardır. Ve toplumlar, ancak bu ortak karakter ve kimliğe uygun bir sistemle yönetilebilir. Bu kültür ve kimlikle uyuşmayan sistem ve yönetimler, bedenlere yakışmayan ve sığışmayan eğreti elbiseler gibidir.

Temel insan haklarına, evrensel hukuk kurallarına ve toplumun kültür ve ahlâk esaslarına uymayan sistemler, genellikle sindirme ve sömürme üzerine kurulduklarından, önünde sonunda yıkılıp gitmektedir.

Şurası bir gerçektir ki, kurulacak medeniyetler bir piramide benzetilirse, bunun zirvesini lider şahsiyetler teşkil etmektedir. Artık, tabana doğru derece derece seçkin ve stratejik ekipler, kurmay birimler, hikmet ve siyaset bilgeleri, ilim ve sanat sahibi kişiler, bürokrat sivrilmişler, sanayici ve ticaret ehli kimseler ve diğer halk kesimleri gelmektedir.

Toplumlar, ya despotik usullerle veya demokratik hilelerle iş başına gelmiş zorba hükümetler ve milli bünyelerine uymayan dayatma zihniyetlerle uzun zaman yönetilemezler. Irki ve irsi mirasın, inanç ve ahlâk esaslarıyla kaynaşmasından oluşan Milli ruh, bir gün ender liderlerin öncülüğünde dirilecek ve her toplum layık olduğu idareye erişecektir.

Ne var ki, zulüm ve sömürü saltanatlarını bırakmak istemeyen hâkim güçler ve hain çevreler, bu kutlu liderin yolunu kesmek ve topluma kötü göstermek için her türlü hile ve hıyaneti uygulamaktadır.

Bunların en etkili ve tehlikeli olanı da, o kutlu liderin teşkilatına sızarak ve içerisine münafıklar sokarak, yıpratmaya ve hedefinden saptırmaya çalışmaktır.

İlk çıktığı günden bugüne, Milli Görüş hareketini ve düşüncesini yozlaştırmaya ve muhterem ve manevi liderini devre dışı bırakmaya yönelik nifak hareketleri de bu bağlamda ele alınıp değerlendirilmesi lazımdır.

Çünkü teşkilat, bir hareketin sinir sistemidir ve yıllardır Milli Görüş’ün sinir sistemini dumura uğratmak üzere içine sızan münafık mikroplar, hizmet erlerini yozlaştırmaya ve yoldan çıkarmaya uğraşmaktadır.

Ve asıl hedefleri, hareketin liderini etkisiz ve yetkisiz bırakmaktır. Hâlbuki sıradan insanları ordu düzenine sokmak için mutlaka bir generale ihtiyaç vardır. Yoksa, komutanı askerlerin seçip yetiştirmesi imkânsızdır. Beyinsiz beden olmayacağı gibi, lidersiz bir hareket de oluşmayacak ve yaşayamayacaktır.

Adil Düzen Devriminin Yaklaşması:

Adil Düzen Değişim ve Devrimi; ne silah ve zorbalıkla, ne de halk yığınlarının ayaklanması veya seçimler yoluyla sahip çıkmasıyla değil; şeytanları bile şaşırtan post-modern araçlar ve açılımlarla gerçekleşmiş olacaktır. Çünkü asırlardır beyinleri köreltilip kirletilen yığınların, tarihin en büyük dönüşümüne vesile olacaklarını beklemek haksızlıktır ve imkânsızdır… Ancak tüm halkları memnun ve mutlu kılacak sonuçlar doğacaktır.

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

 

Yorum Yap

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi