ONİKİNCİ BÖLÜM: “DÜZEN”İN MÜSLÜMANLARLA SAVAŞI
“Eğer siz İslam`la ilgilenmezseniz,
İslam sizinle ilgilenecek.”
– “Fransız CFR`si” sayılan CERI`nin
önemli beyinlerinden Remy Leveau`nun
Batılı liderlere yaptığı uyarı
“İsrail, İslami düşmana karşı girişilecek olan savaşta, Batı`nın öncülüğünü yapmak hedefindedir”
– Kudüs İbrani Üniversitesi`nden Israel Shahak
Kitabın önceki bölümlerinde yahudi önde gelenlerinin tarihin akışı üzerindeki büyük etkilerini inceledik ve bu büyük etkilerin de gerçekte, Kuran`ın İsra Suresi`nin başında haber verilen “İsrailoğulları`nın yeryüzünde büyüklenmesi ve bozgunculuk çıkarması” hükmüne uyduğunu gördük.
Bir önceki bölümde ise ayette geçen “yeryüzünde bozgunculuk (savaş, terör, baskı, adaletsizlik, zulüm, kargaşa) çıkarma” ifadesinin bugün için ne denli geçerli olduğunu inceledik. İncelediğimiz bilgiler bize gösterdi ki, İsrail`in ve onun ABD`deki uzantılarının tüm dünyayı kapsayan bir “global strateji”si vardır. Bu strateji, yahudi önde gelenlerinin kurduğu Dünya Düzeni`ne herkesin boyun eğmesini öngörmektedir; buna karşı çıkan her türlü Düzen karşıtı radikal hareket, şiddet yoluyla bastırılmalıdır.
İşte bu noktada İslam, Düzen`e karşı en büyük tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü “İsrailoğulları`nın büyüklenme ve bozgunculukları”yla özdeş olan Düzen`in en önemli özelliği din-dışı oluşudur (Novus Ordo Seclorum). Bu Düzen`e karşı en büyük muhalefet ise elbette dinden, daha doğrusu tek Hak Din olan İslam`dan gelmektedir. Düzen`e karşı olan diğer muhalefetler, örneğin bir ülkenin ekonomik ya da sosyal nedenlerle dünya sistemine karşı çıkması, ezilerek yok edilebilir ya da göstermelik tavizlerle ikna edilebilir muhalefetlerdir. Oysa İslam`dan kaynaklanan bir muhalefet ne gerçek anlamda ezilebilir, ne de herhangi bir tavizle ikna edilebilir. Çünkü İslam yalnızca Düzen`in sonuçlarına (yani sömürüye, adaletsizliğe, bozgunculuğa vb.) değil, bizzat Düzen`in kendisine, yani ilahi kıstaslara karşı çıkarak kurulmuş olan din-dışı dünya sistemine karşıdır. Yeryüzünde büyük bir bozgunculuk (fitne) çıkaran yahudi önde gelenlerine karşı en büyük engel, kuşkusuz “(yeryüzünde) fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın” (Bakara, 193) hükmünü veren İslam`dır.
Zaten bugün kurulu Dünya Düzeni`ne karşı tek muhalefetin İslam`dan geldiği, bilinen ve sık sık da vurgulanan bir gerçektir. Amerikalı stratejist Samuel Huntington, CFR`nin Foreign Affairs adlı etkili dergisinin 1993 yazındaki sayısında buna dikkat çekmiş, dünyanın yakın gelecekte bir “medeniyetler çatışması”na sahne olacağını ve en büyük çatışmanın da Batı ve İslam medeniyetleri arasında geçeceğini yazmıştı.
Kitabın önceki bölümlerine dayanarak, Huntington`ın “Batı” dediği medeniyeti “yahudi önde gelenleri ve masonlar arasındaki İttifak” olarak adlırabiliriz. Çünkü, kitabın ilk bölümlerinde incelediğimiz gibi Batı`yı, özellikle de Amerika`yı şekillendiren, bugünkü yapısına getiren ve halen de kontrol eden güç, İttifak`tır. Huntington`ın kendisinin bir yahudi oluşu ve makaleyi yayınladığı derginin yahudi önde gelenlerinin politik kurumu olan CFR`nin yayın organı olması da oldukça anlamlıdır.
Daha önce CFR yanında Trilateral Komisyonu (bkz. 6. bölüm) gibi masonik örgütler ve CIA için de çalışmalar hazırlayan Huntington`ın sözkonusu “medeniyetler çatışması” tezi bugün ABD yönetiminin kısa, orta ve uzun vadeli politikalarının belirlenişinde temel kaynaktır. Serdar Turgut Hürriyet`in Washington muhabirliğini yaptığı sıralar, bu konuya dikkat çekmiş ve sütununda “Huntington`ın makalesinin bugün Amerikan yönetiminin dış politika ile ilgili yetkililerinin elinden düşmediğini” yazmıştı. Turgut`un yazdığına göre, Amerikalılar “bir siyaset anlayışı, bir ekonomi doktrini, bir yaşam biçimi olarak İslami hareketin, seküler sistemler ile kapsamlı bir şekilde hesaplaşmaya hazırlığını” ve “21. yüzyılda dünyanın en önemli siyasi olayının bu hesaplaşma olacağını” düşünüyorlar.
Ancak bir noktaya dikkat etmek gerekir: Huntington`ın sözünü ettiği, ya da belki ilan ettiği büyük çatışma, yakın gelecekte başlayacak değildir; çoktan başlamıştır. İslam`ın er geç Düzen için büyük bir teh oluşturacağı bilindiği için, uzunca bir süredir İslam`ı zayıflatma, yoketme yöntemleri denenmektedir. Son on-onbeş yılda ise (yani Hicri 15. asrın başından bu yana) bu strateji iyice belirginlik kazanmıştır.
İslam`a karşı yürütülen bu savaşın farklı yöntemleri olduğundan söz edebiliriz. İslam aleyhtarı propaga ile İslam`ı dejenere etme, aslından saptırma çabaları bu yöntemler arasında sayılabilir. Ancak tüm bunların yanında dünya müslümanlarının kontrol altına alınmaları, zayıflatılmaları ve ezilmeleri de kuşkusuz İslam`a karşı girişilen savaşın önemli bir boyutudur. Son yıllarda yaşadığımız örnekler, müslümanların fiziksel olarak imha edilmelerinin bile sözkonusu olduğunu gösteriyor.
Bugün İslam dünyasına baktığımızda; Bosna-Hersek`te, Cezayir`de, Tunus`ta, Eritre`de, Mısır`da, Afganistan`da, Keşmir`de, Doğu Türkistan`da, Çeçenya`da, Endonezya`da, Tayl`da, Filipinler`de, Burma`da, ya da Sudan`da dünya müslümanlarının ezilmeye, baskı altına alınmaya ve yok edilmeye çalışıldığını rahatlıkla görebiliriz. Bu sayılan coğrafyalarda müslümanlar görünüşte farklı düşmanlarla karşı karşıyadırlar. Bosna`da Sırplar, Keşmir`de Hindular, Kafkaslar`da Ruslar, Cezayir, Mısır, Fas, gibi ülkelerde de baskıcı rejimler tarafından hedef alınmaktadırlar. Ama her nedense, birbirinden bağımsız gibi gözüken bu İslam-karşıtı güçler, hep benzer yöntemleri kullanmaktadırlar. Sanki hepsi de belirli bir merkezle ilişki içindeymişlercesine…
Bu bölümde, dünyanın dört bir yanındaki İslam-karşıtı güçlerin gerçekte tek bir merkez tarafından koordine edildiklerini, aynı merkez tarafından silahlırıldıklarını ve hatta eğitildiklerini göreceğiz. Çünkü müslümanların karşı karşıya oldukları asıl düşman; Sırplar, Hindular, baskıcı rejimler değil, Düzen`dir. Bu seküler Düzen, önündeki son engel olan dünya müslümanlarını kendisine boyun eğdirmek ya da yok edebilmek için dünyanın dört bir yanındaki yerel İslam-karşıtı güçleri desteklemekte, onları koordine etmektedir.
Düzen ise bildiğimiz gibi İsrailoğullarının ikinci yükseliş ve bozgunculuğunun ta kendisidir. Yani müslümanların karşı karşıya oldukları güç, Sırplar gibi yerel İslam-karşıtı güçlerin yanında, onları destekleyen, organize eden yahudi önde gelenleridir.
Kuran, müslümanların karşılarında düşman olarak kimi bulacaklarını bildirirken şöyle der: “olsun, insanlar içinde, mü`minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun” (Maide, 82). Bugün dünyanın dört bir yanında müslümanlara düşmanlık gösteren yerel güçler ayetin içindeki “müşrik” (Allah`a ortak koşan) tanımına uymaktadırlar. Ancak ayetin hükmüne göre, müşrikler kadar en az yahudilerin de müslümanlara düşmanlığı sözkonusudur. Nitekim bugün İslam dünyasının dört bir yanındaki İslam-karşıtı hareketlerde “müşrik”lerin yanında “yahudileri” de bulmak mümkündür.
KEŞMİR DOSYASI
Hint yarımadası, II. Dünya Savaşı`nın sonuna dek İngiliz egemenliği altındaydı. Sömürgeciler alt kıtayı terkettiklerinde ise Hintli müslümanlar Hindular`dan ayrı bir devlete sahip olmayı istediler ve Pakistan`ı kurdular. Pakistan ve Hindistan arasında nüfus mübadelesi yapıldı; Hindistan sınırları içinde yaşayan çok sayıda müslüman Pakistan`a göç etti. Ancak nüfusunun ezici çoğunluğu müslümanlardan oluşan Jammu/Keşmir eyaleti, Hint yönetiminin oyunları ve İngilizlerin de desteğiyle Hindistan egemenliğinde kaldı. O tarihten bu yana Keşmir, İslam ümmetinin kanayan yaralarından birisidir.
Keşmirli müslümanlar Hint yönetimine direnmek ve bağımsızlıklarını kazanmak istediler. Buna karşın Hint güçleri tarafından, ülkede 1947, 1965, 1971 yıllarında üç büyük katliam gerçekleştirildi. Onbinlerce Keşmirli müslüman öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi, İslami eğitim veren okullar kapatıldı. 1990 yılından bu yana ise Keşmir`deki soykırım ve asimilasyon hareketi en acımasız şeklini aldı. ABD`de bulunan “Keşmir Amerikan Konseyi”, 1992 yılında yayınladığı bir bildiri ile ülkedeki baskı ve vahşetin özetini şöyle vermişti:
– Ocak 1990`dan itibaren, 897`si işkence sırasında, 15.105 kişi öldürüldü. 7.690 kişi yaralı.
– 1.247 kişi sakat kaldı. Organları kopan 2.030 çocuk hastahanelerde tedavi edildi.
– 14.365 ev kundaklı.
– 3 günlük gazete ve 490 İslami eğitim yapan okul kapatıldı.
– 11.600 kişi halen işkence hücrelerinde tutuluyor. 95.000 kişi tutuklanmamak için gizleniyor. Keşmir`de şimdiye dek toplam 4.000`den fazla kadının işkenceye ve tecavüze uğradı.1 Hindistan`ın bölgedeki İslam varlığına yönelik saldırıları devam ediyor. Son saldırı 1993 yılı Ekim ayında Keşmir`in başkenti Sirinagar`da Hazratbal Cami`sine karşı gerçekleştirildi. Hindistan makamlarının, müslümanların askeri karargahı olarak nitelendirdikleri Hazratbal Camisi yaklaşık bir ay süre ile kuşatıldı. Kuşatma sırasında yüzden fazla insan öldürüldü. 300 masum insan tutuklı. Kentin elektrik ve suyu kesildi. Olaylar üzerine başkent Srinagar ve birçok şehirde protesto eylemleri gerçekleştirildi.
|