ONBİRİNCİ BÖLÜM: DÜZEN`İN ÜÇÜNCÜ DÜNYA`DAKİ SAVAŞI -1-
IV. KISIM
DÜZEN VE DÜŞMANLAR
“… Hasım yalnızca yenilgiye uğratılmakla kalmamalı, iyice ezilmelidir ki, Yeni Dünya Düzeni`nin dersi öğretilsin: Patron biziz,
sizin göreviniz ise pabuçlarımızı parlatmaktır.”
Noam Chomsky, The Guardian, 21 Ocak 1992
O N B İ R İ N C İ B Ö L Ü MDÜZEN`İN ÜÇÜNCÜ DÜNYA`DAKİ SAVAŞI
“İsrail`in ihrac ettiği şey, sadece silah cephane,
deneyim veya uzmanlık değil, aynı zama
belli bir düşünüş şeklidir. Üçüncü Dünya`nın
kontrol edilebileceği ve Üçüncü Dünya`ya hükmede-
bileceği, buradaki radikal hareketlerin durdurulabileceği
ve modern Haçlıların bir geleceğe sahip olabileceğini
öngören bir düşünüş, bir hissediş şekli.”
– Benjamin Beit-Hallahmi, The Israeli
Connection; Who Israel Arms Why
Kitabın önceki bölümlerinde incelediklerimiz bizlere açıkça gösteriyor ki; Kuran`ın İsra Suresi`nin başında haber verilen “İsrailoğulları`nın ikinci yükselişi”, içinde yaşadığımız döneme karşılık gelmektedir. Kabalacıların geliştirdiği Mesih Planı ile yüzyıllardır süren bir çabanın sonucu olan bu yükseliş, bugün, yani İsraillilerin Mesih`in gelişini “an meselesi” olarak gördüğü bir dönemde, doruğa ulaşmıştır.
Bu aşamada dikkat edilmesi gereken bir nokta, İsra Suresi`nin başındaki sözkonusu ayetin içindeki (İsra, 4) “kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün)de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız” ifadesidir. Ayet açıkça, yahudi önde gelenlerinin tüm yeryüzünü kaplayan bir “bozgunculuk”, yani savaş, terör, baskı, şiddet, anarşi, zulüm vs. hareketini organize edeceklerini bildiriyor.
Peki bugün bu bozgunculukla karşı karşıya mıyız?
Kitabın önceki bölümlerinden yola çıkarak bu soruya kolaylıkla olumlu cevap verebiliriz. Bu yüzyılda yaşanan savaşlarda; I. ve II. Dünya Savaşları`nda ya da Vietnam savaşı gibi Soğuk Savaş dönemi çatışmalarında yahudilerin büyük rolü olduğunu gördük. Bunun yanında insanlar üzerindeki baskı ve şiddetin en önemli kaynağı olan ve en çok da bu yüzyılda hüküm süren totaliter devlet sistemlerinin de aynı kaynaktan geldiklerini biliyoruz. (Naziler`in, totaliter komünizmin, baskıcı seküler ulus-devletlerin yahudi önde gelenleriyle olan ilişkisini ve CFR`nin totaliter toplum projelerini hatırlayın.)
Ancak tüm bunların yanında, eğer bugün dünyada bir “bozgunculuk” yaşanıyorsa, bunun en etkili olduğu coğrafyanın “Üçüncü Dünya” diye bilinen coğrafya olduğuna kuşku yoktur. Afrika`da, Latin ve Orta Amerika`da ya da Asya`da yer alan fakir, gelişmemiş hatta aç Üçüncü Dünya ülkelerinin halkları, bugün dünya sistemi içinde en çok ezilen, en çok acı çeken halklardır.
Üçüncü Dünya halklarının çektiği acıların en büyük nedeni ise, az gelişmişliklerinden kaynaklanan ekonomik sıkıntılar değildir. Bu halkların acılarının en büyük nedeni, onlara sunulan siyasi sistemlerdir. Çünkü Üçüncü Dünya`nın çok büyük bir bölümü, son 50-60 yıldır, özellikle de Soğuk Savaş döneminde, faşist rejimler tarafından yönetildi. Bu rejimlerin başındaki diktatörler bu ülkeleri sömürürlerken kendileri de inanılmaz bir lüks içinde yaşıyorlardı; buna karşın ülke nüfusunun yarısı açlık sınırında hayatını sürdürüyordu. Bu ülkelerde iktidar bugün de hala genellikle askeri cuntalar arasında el değiştirir. Bu cuntaların genel mantığı, halkı ne kadar ezerlerse, o kadar güç elde edecekleri şeklindedir.
Başka bazı Üçüncü Dünya ülkeleri onyıllarca süren içsavaşların kurbanıdırlar. Farklı ideolojik ya da etnik kökene dayanan gerilla grupları iktidar için savaşır ve karşı gerilla grubuyla birlikte halkı da öldürürler. Zaten Üçüncü Dünya ülkelerinin sınırları da etnik ve kabilesel çatışmaları körükleyecek bir biçimde çizilmiştir. Özellikle Afrika ülkelerindeki sınırlar yapaydır; kıtayı 1960`lara dek ellerinde bulunduran Avrupalı sömürgeciler tarafından masa başında çizilmişlerdir. Bu yapay sınırlar nedeniyle kabileler bölünmüş, bir kabile iki ayrı devletin topraklarında kalmış ve bir devletin içine de pek çok kabile sıkıştırılmıştır. Kıta halkının talepleri gözönünde bulundurulmadan yapılan bu yapay dağılım, yalnızca sömürgecilerin çıkarına uygundur. Sömürgecilerin bu bölme stratejisi ise Kuran`ın “gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü… Çünkü o, bozgunculardı” (Kasas, 4) hükmüne göre, tam bir bozgunculuktur.
Kısacası, Üçüncü Dünya`nın durumuna baktığımızda yüzyılımızda yeryüzünde tam bir “bozgunculuk” yaşığını; insanların baskıcı rejimler tarafından ezildiğini, iç savaşlarla yok edildiğini görebiliriz. “Üçüncü Dünyacı” literatüre biraz göz gezdirmek, dünyanın bu geri bırakılmış ülkelerinde ne gibi acıların yaşığını anlamak için yeterlidir. Bunlara ilerleyen sayfalarda da kısmen değineceğiz.
Ancak, İsra Suresi`nin başındaki haberi aradığımız için bizi burada asıl olarak ilgilendiren, Üçüncü Dünya`yı kasıp kavuran bu “bozgunculuğun” içinde yahudilerin ne gibi bir yeri olduğudur.
Bu soruya genel bir cevap verilebilir: Bugün yürürlükte olan dünya sistemi, yahudi önde gelenleri ve masonlar arasındaki İttifak`ın ürettiği Yeni Seküler Düzen`dir ve dolayısıyla da bu Düzen`in bir sonucu olan Üçüncü Dünya acılarından İttifak sorumludur. Ayrıca Üçüncü Dünya`da yaşanan acıların kaynağı çoğu kez başta ABD olmak üzere Batılı güçlerdir ve bunlar da İttifak`ın denetimi altındadırlar. Dolayısıyla Üçüncü Dünya`daki bozgunculuğun arkasında yahudi önde gelenlerinin önemli rolü vardır…
Ancak bu sorunun cevabına ışık tutan daha da ilginç ve özel bilgiler vardır. Bu bilgiler doğrudan İsrail Devleti`nin Üçüncü Dünya`daki faaliyetleri ile ilgilidir ve bu devletin genelde pek bilinmeyen daha doğrusu gözlerden saklanan önemli bir özelliğini ortaya çıkarmaktadır.
THE ISRAELI CONNECTION
Bu bölümde kendisine en çok başvuracağımız kaynak, İsrail Hayfa Üniversitesi`nde psikoloji profesörü olan Benjamin Beit-Hallahmi`nin The Israeli Connection: Who Israel Arms Why (İsrail Bağlantısı: İsrail Kimi Neden Silahlırıyor) adlı kitabıdır. Hallahmi, bir yahudi, hatta bir İsrail vataşı olmasına karşın, kitap boyunca tarafsız bir bakış açısıyla Yahudi Devleti`nin Üçüncü Dünya`daki kirli çamaşırlarını ortaya döküyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo, Hallahmi`nin de dediği gibi inanılması zor, ancak son derece gerçek bir tablodur.
Hallahmi, kitabının “Vorster Kudüs`te” başlıklı girişinde böyle bir kitap yazmaya neden gerek duyduğunu şöyle anlatıyor:
Beni bu kitabı yazmaya iten olaylar dizisi, yaklaşık on yıl önce, 1976 Nisan`ının bir gecesinde başladı. Hayfa`daki dairemde İsrail televizyonunun akşam haberlerini izliyordum… Haber bültenindeki diğer haberleri hatırlamıyorum ama özellikle bir olay hemen dikkatimi çekti. Bu haberde, Güney Afrika Cumhuriyeti Başbakanı Balthazar Johannes Vorster`in, İsrail`e yaptığı resmi ziyaretin ilk günü gösteriliyordu. İsrail televizyonu haber bülteninin seyircilere yansıttığı sahneler ise Vorster`ın İsrail`deki Soykırım müzesi Yad Vashem`i ziyaret ettiği sahnelerdi.
|