Anasayfa » Ve İşte HAKAN FİDAN Bulmacası!

Ve İşte HAKAN FİDAN Bulmacası!

Yazar: yonetici
0 Yorum 70 Görüntüleyen

     

      Ve İşte HAKAN FİDAN Bulmacası!


1968 Ankara doğumludur. Astsubay olarak Kara Kuvvetleri Muhabere ve Dil Okulu mezunudur. TSK’daki Astsubaylık sürecinde, Almanya NATO İstihbarat Harekât Başkanlığında görevde bulunmuş ve Amerika’daki özel bir üniversitenin siyaset ve yönetim bölümünden diploma uydurulmuş olup, Bilkent Üniversitesi’nde lisans ve doktora dereceleri kondurulmuştur. Mecburi hizmet süreci bitince Astsubaylıktan istifa edip hızla yükselerek Büyükelçilik Danışmanlığı ve Başbakanlık TİKA Başkanlığı’nda bulunmuştur. Bazıları haklı olarak, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Birleşmiş Milletler, Kalkınma Kurulu Üyeliklerine ve OYAK Genel Kurulu Üyeliğine getirilmesi üzerinde şüpheyle durmuştur. Ve derken AKP tarafından MİT’in başına oturtulmuştur. “Tayyip Erdoğan yanlısı” iddiaları yanında, Fetullah Gülen’e yakın olan Sn. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu tarafından neden desteklendiği hala yanıtsız ve karanlık bir konudur.

İsrail’in Hakan Fidan aleyhinde atıp tutmasının “onun daha rahat hizmet sunmasına zemin hazırlama” kasıtlı olduğunu bile anlamayan kesimlerin bu oltayı kolayca yutmaları ayrı bir feraset sorunudur. Bu arada, MOSSAD’ın, güya İran yanlısı ilan ettiği Hakan Fidan başkanlığındaki MİT’e resmi yazı gönderip: “İran destekli KUDÜS ORDUSU örgütünün Türkiye’de İsrail diplomatlarına ve konsolosluklarına yönelik saldırı hazırlığı içinde olduklarını bildirmesi ve gerekli önlemlerin alınmasını istemesi” de, İran’a saldırı için bahane arayan İsrail’in yeni tertipler peşinde olduğunu gösteriyor ve şu soruyu akla getiriyordu:

“MOSSAD’ın, Hakan Fidan MİT’ine güvenmesi ve işbirliği istemesi bir oyun mudur, yoksa zaten içli dışlı olmalarının doğal bir sonucu mudur?



KAYNAK MAKALENİN TAMAMINI YAYINLIYORUZ:

“MİLLİ”LERLE “HAİN”LERİN MÜCADELESİ Mİ YOKSA “DİNCİ”LERLE “DİNSİZ”LERİN ÇEKİŞMESİ Mİ?


ABD’nin derin devleti olan Yahudi Lobileri, yani “Gizli Dünya Devleti”, çeşitli ülkelerdeki güdümlü “kukla iktidarları”; bunlar sonradan şımarıp kendilerine kafa tutmasın ve milli atılımlara kalkışmasın diye, hep “ortak güç odakları ve etkin sivil organizasyonları” ile sürekli dengelemeye ve kontrol etmeye çalışır. İşte Türkiye’deki Hükümet, Cemaat ortaklığını ve kapışmasını da, aynı Siyonist merkezler ayarlayıp kullanmaktadır.

Ve zaten Milli Görüş kaçkını AKP’yi iktidara getiren güçlerin, bunları avucunda tutacak “emniyet sübap”larını içlerine sokmadan öyle başıboş bırakacaklarını sanmak saflıktır. İşte Fetullahçılık denen CIA destekli organizasyon, AKP’yi dengeleme ve hizaya getirme aracıdır. Hükümet de, Cemaat de, aynı odakların dümen suyundadır. Bu kavgaları “iyilerle kötülerin, millilerle işbirlikçilerin” kapışması sanmak yanlıştır. Olsa olsa “rol kapma yarışı yapan figüranların, senarist patronlara hizmet sunmalarıdır.” Ergenekon tezgâhını da böyle değerlendirmek lazımdır. Yani bütün bu yaygaralar “Millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” değil, Amerika’nın sömürü arabasının atlarını değiştirme operasyonlarıdır. Tabi bu arada ABD ve AKP’nin başını ağrıtan ve cırtlak ses çıkaran alakasız ve günahsız insanlar da susturulmaya çalışılmaktadır. Yani olay “Dincilerle Dinsizlerin köşe kapmacasıdır”.

“Dinci” diye, dindar dürüst, onurlu ve şuurlu Müslümanlar değil; din istismarcısı ve ılımlı İslamcı kesimler anlatılmaktadır.

Evet, ulusalcılık ve katı Laik-Kemalist kılıflı kesimler, açıkça İslam düşmanlığı yaparak, yani DİNSİZLİK yaparak küresel güçlere hizmet sunarken; “Dinci”ler ise istismarcılık ve sahtekârlıkla Siyonizm’e yaranma telaşındadır. Bu “Dincilerle Dinsizlerin çatışmasını, millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” gibi sananlar ve sunanlar, yanılmaktadır.

Milli Gazete’de yazan Burhanettin Can’ın, ya bilgi noksanlığından, ya hükümete yaranma arzusundan “Hıram Abbas’tan Hakan Fidan’a istihbarat savaşları” yazısında Mason Hıram Abbas’ı ve Hakan Fidan’ı kahramanlaştırma çabaları da hem alakasızdı, hem de saptırmacaydı.

“Hiram Abbas Olayı”

“Hiram Abbas, MİT müsteşar yardımcılığına kadar yükselip MİT'in mevcut durumundan memnun olmayan, Türkiye'nin büyümesi için MİT'in bünyesinde köklü reform yapılmasını savunan, bunun için de mücadele eden, kavga veren, raporlar sunan, Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail projelerinin varlıklarını zamanında hissedip yönetimi uyaran, tecrübeli ve eylemci bir istihbarat elemanıydı. 6 Eylül 1989 yılında yazdığı bir raporda bu iki projenin varlığına dikkat çekmeye çalışmıştır.[1]

ABD planını bu şekilde özetleyen Hiram Abbas, bu durumun Türkiye'yi çok etkileyeceğinin göz önüne alınması gerektiğini vurgulamaktaydı. ABD'nin Türkiye'yi Ortadoğu'da jandarmalığa soyundurmak için Kürt ve Ermeni kartlarını kullanacağını üstü kapalı bir şekilde uyarmaktaydı.[2]

Şeklinde Mehmet Eymür’ün yanlış tahlillerini, doğru tespitler gibi savunan Burhanettin Can yanılmaktaydı.

Sn. Can’ın Hakan Fidan’la ilgili zannı ve saplantıları da gerçekleri yansıtmamaktaydı.

“Türkiye MOSSAD'ının Başına Getirilen Tehlikeli Adam”: Hakan Fidan

“Benzer bir durumu Hakan Fidan'ın sorgulaması olayında yaşamaktayız. Hakan Fidan MİT'e müsteşar olarak atandığında, İsrail'de gazeteler Fidan aleyhine “Hakan Fidan, MOSSAD'ı korkutuyor” başlıkları atarak bir kampanya başlatmışlardır. Özellikle İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, “Fidan'ın, daha önceki görevlerinde, Türkiye'nin İran ile bağlarının güçlendirilmesinde merkezi rol oynadığını” ve “Hakan Fidan'ın MİT'in başında kalması halinde; iki ülke arasındaki istihbarat değişiminin daha fazla zarar göreceğini; İsrail hakkındaki birtakım özel bilgilerin “düşman ülke” veya örgütlerin eline geçeceğini” manşetine taşıyarak Hakan Fidan'a açık bir şekilde savaş ilanında bulunmuştur. Daha da vahim olanı uluslararası ilişkileri hiçe sayarcasına İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın 2010 yılında:

“Türkiye dost bir ülke ve stratejik bir müttefik. Fakat son haftalarda İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD'ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz, bu sırları İran'a açabilecekleri şeklinde. Bu da çok rahatsız edici.” demiş/diyebilmiş olmasıdır.[3]

Ehud Barak'ın “Türkiye MOSSAD'ı” tabirini nasıl yorumlamamız gerekmektedir? Bunun manası, MİT'in MOSSAD'la o denli iç içeliği var ki bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bunu ayırmaya kalkan Hakan Fidan, İsrail için çok tehlikeli bir düşmandır.  Daha önceki atanmalarda CIA ve MOSSAD'dan onay alınıp alınmadığını bilmiyoruz.

Hakan Fidan'ın MİT konusundaki düşünceleri Hıram Abbas'ın düşünceleri ile büyük oranda örtüşmektedir. Fidan, Abbas gibi MİT'in içeriden ziyade dışa açılmasını Ortadoğu'da aktif olmasını ve siyasetin elini güçlendirecek faaliyetlerde bulunmasını ve CIA gibi çok daha büyük oynamasını savunmaktadır. Fidan ve ekibinin hükümetle uyumlu çalışması, dış politikada hükümete ayak bağı olmayıp yardımcı olmuş olması, son yıllardaki en önemli gelişmelerden biridir. Genelkurmay'ın elindeki son teknoloji ürünü elektronik haberleşme ve dinleme sistemlerinin (GES) MİT'e devredilmesi ile MİT'in Ortadoğu'da istihbarat konusunda çok güçlenmiş olması, Türkiye'ye uluslararası güç mücadelesinde çok önemli bir avantaj sağlamıştır.”[4] diyen Burhanettin Can yanılmaktadır.

İşte HİRAM ABBAS’ın Perde Arkası

1932’de İstanbul’da doğdu. Babası İran işgalindeki Güney Azerbaycan’dan göçen bir ailenin çocuğuydu. Babası Galip Eldem masondu. Bu yüzden oğluna Yahudi efsanesindeki “HİRAM USTA”nın adını koyuyordu. Hiram Abbas önce malum ve meşhur misyoner mektebiSaint-Joseph lisesinden mezun oluyor, Ankara Siyasalı bitiriyor, sonra MİT’e alınıyor ve CIA’nın çeşitli okullarında 4 yıl özel eğitimden geçiriliyordu. 12 Mart 1971 darbesi döneminde MİT İstanbul Şubesini yönetiyordu. 12 Eylül Paşaları, O’nu emekliye sevk ediyor, O da TİSK (Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu) Genel Başkanı Halit Narin’in yanında çalışıyordu. Ve bu arada Amerikan silah şirketlerinin Türkiye temsilciliğini yapıyordu. Daha sonra Turgut Özal O’nu yeniden MİT Müsteşar yardımcılığına getiriyordu. 12 Mart 1971’de GKB. Memduh Tağmaç, KKK. Faruk Gürler, DKK. Celal Eyiceoğlu ve HKK. Muhsin Batur’un, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verdikleri bir muhtıra ile Süleyman Demirel Hükümeti istifaya zorlanıyordu, ama “alavere-dalavere, saf Mehmet nöbete” cinsinden, asıl hedefin Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’nin kapatılması olduğu anlaşılıyordu. Ve “laik cumhuriyet için en büyük tehdit ve tehlike olarak Milli Görüş’ün gösterildiği” MİT raporlarını Hiram Abbas hazırlıyordu.

Ve İşte HAKAN FİDAN Bulmacası!

1968 Ankara doğumludur. Astsubay olarak Kara Kuvvetleri Muhabere ve Dil Okulu mezunudur. TSK’daki Astsubaylık sürecinde, Almanya NATO İstihbarat Harekât Başkanlığında görevde bulunmuş ve Amerika’daki özel bir üniversitenin siyaset ve yönetim bölümünden diploma uydurulmuş olup, Bilkent Üniversitesi’nde lisans ve doktora dereceleri kondurulmuştur. Mecburi hizmet süreci bitince Astsubaylıktan istifa edip hızla yükselerek Büyükelçilik Danışmanlığı ve Başbakanlık TİKA Başkanlığı’nda bulunmuştur. Bazıları haklı olarak, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Birleşmiş Milletler, Kalkınma Kurulu Üyeliklerine ve OYAK Genel Kurulu Üyeliğine getirilmesi üzerinde şüpheyle durmuştur. Ve derken AKP tarafından MİT’in başına oturtulmuştur. “Tayyip Erdoğan yanlısı” iddiaları yanında, Fetullah Gülen’e yakın olan Sn. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu tarafından neden desteklendiği hala yanıtsız ve karanlık bir konudur.

İsrail’in Hakan Fidan aleyhinde atıp tutmasının “onun daha rahat hizmet sunmasına zemin hazırlama” kasıtlı olduğunu bile anlamayan kesimlerin bu oltayı kolayca yutmaları ayrı bir feraset sorunudur. Bu arada, MOSSAD’ın, güya İran yanlısı ilan ettiği Hakan Fidan başkanlığındaki MİT’e resmi yazı gönderip: “İran destekli KUDÜS ORDUSU örgütünün Türkiye’de İsrail diplomatlarına ve konsolosluklarına yönelik saldırı hazırlığı içinde olduklarını bildirmesi ve gerekli önlemlerin alınmasını istemesi” de, İran’a saldırı için bahane arayan İsrail’in yeni tertipler peşinde olduğunu gösteriyor ve şu soruyu akla getiriyordu:

“MOSSAD’ın, Hakan Fidan MİT’ine güvenmesi ve işbirliği istemesi bir oyun mudur, yoksa zaten içli dışlı olmalarının doğal bir sonucu mudur?

TSK'yı Hırpalama Hazırlıkları ve Gizli Evrak Hırsızlıkları..

Balyoz CD’lerinde Sahtekârlık yapılması

“Ülkemizin güvenliğinin sağlanması amacıyla, yasal mevzuata uygun olarak, emir komuta zinciri içerisinde ve bir yıl önce yapılan planlama çerçevesinde, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen 1'inci Ordu Komutanlığı Plan Semineri'ne ait gizli belgelerin bir çete tarafından çalındığını” Yavuz Selim Demirağ anlatıyor. (Bak. TSK’ya indirilen Balyoz -Digital Terör- Togan yy. Giriş bölümü)

Bu yasal belgeler içerisinde hiçbir suç unsuru bulamayan iftira çetesi, darbe hazırlığı izlenimi veren sahte dijital belgeler üreterek, bunları önce 17 Nolu CD'de topluyor. Ancak bu CD içerisindeki belgelerin, diğerlerinden bariz bir şekilde ayrıldığını, tuhaflığını, tutarsızlığını, inanılmazlığını, ikna edebilirliğinin olmadığını, yani sahte olduğunu kendileri de anlıyor. Bu sahte belgeleri çalınan gerçek belgelerle harmanlayarak bu kez sahte 11 Nolu CD’nin içine yerleştiriliyor. Bu iki CD’ye 16 Nolu CD’yi de dâhil ederek üçünü birlikte gerçek 16 adet CD arasına gizleniyor. Kendince “Bakınız diğer CD’ler gerçekse bu üç CD de gerçektir” demek isteniyor.

Çaldığı gerçek belgeler arasında bir subaya ait el notlarından istifade ederek bu sahte CD’lere inandırıcılık kazandırmak isteniyor. Bilgisayar ortamında, bu subayın el yazısından bir kısım harf ve kelimeleri kes-yapıştır yöntemiyle adeta bir hırsız gibi çalar ve çaldığı bu harflerden “Or. K.na” ve “K.özel” kelimelerini oluşturuyor. Bunları sırasıyla 11 Nolu CD ve 17 Nolu CD üzerine bir yazı veya imza makinesiyle yazdırıyor.

İşte kamuoyuna “vatansever bir subay” olarak açıklanan, şimdilik kimliği meçhul şahıs tarafından bir gazeteciye gönderildiği söylenen ve içindeki birçok sahte dijital belgeyle darbe hazırlığı görünümü verilen CD'ler bunlardan oluşuyor. Ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik itibarsızlaştırma kampanyasının düğmesine basılıyor. Halkımızın aklıyla alay edercesine günlerce yazılı ve görsel basında sürdürülen kirli bir propagandadan sonra, bu CD'ler o gazeteci tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına veriliyor. (sh: 83-85)

Kes-Yapıştır Çetesi’nin İşi ORAJ Planı

İftira çetesinin hazırlamış olduğu sahte 11 Nolu CD içerisinde toplumda infial yaratacak SUGA, ÇARŞAF, SAKAL adı altında çeşitli eylem planları bulunmaktadır. Bunlardan birisi de ORAJ Hava Harekât Planı’dır.

Hava Kuvvetleri teknik bir sınıf olduğundan iftiracılar sahte belge üretirken çok zorlanır. Gerçek Bir Hava Harekât Planı hazırlamak mesleki bilgi, beceri, zekâ ve uzun zaman ister. İşin doğrusu iftira çetesi; yapmış olduğu büyük hatalarla tüm bu niteliklere sahip olmadığını açıkça ortaya koymuşlardır. Çünkü:

• Mevcut yönergelere vakıf değillerdir.

• Planlama usül ve tekniklerini bilmemektedir.

• Askeri yazışma usulleri ve literatürüne yeterince, hâkim olmadıkları görülmektedir.

• Askeri bilgi ve beceriden de yoksun kimselerdir. (sh: 116-117)

Her an ve hepiniz dijital bir teröre maruz kalabilirsiniz. 25 kuruşluk bir CD ile alnınızın ortasından aniden vurulabilirsiniz.

Kafes, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Casusluk ve Şantaj ile Balyoz davalarında da buna benzer komplolar yaşanmıştır.

1'inci Ordu Komutanlığında, yasal ve emir komuta zinciri içerisinde 2003 yılında yapılan seminere ilişkin belgeleri çalan iftira çetesi, Türk Silahlı Kuvvetlerini tasfiye etmek için bunu bir fırsat bilerek uyduruk belgelere darbe hazırlığı görüntüsü vermek için düşünür taşınır. Deniz Kuvvetlerinden emekli olan personelin listesini kolaylıkla temin eder ve bunu Deniz Kuvvetlerinden Emekli Müzahir Personel Listesi'ne dönüştürmeyi başarır. Fakat ele geçirdiği bu listenin güncel olup olmadığına dikkat etmediklerinden vefat eden emekli personeli bile suçlu listesine almıştır.

Evet, sahte belge düzenleyicileri bunun farkına varmamıştır. 16'ncı sıradaki Tuğa. Burhan DURCAN 5 Temmuz 2000 tarihinde, 19'uncu sıradaki Tuğa. Nevzat Hilmi SERTEL ise 3 Kasım 1998 tarihinde vefat ettikleri halde, herhalde ruhları gelip darbe teşebbüsüne katılmıştır!? Sahtekârların foyaları kaçınılmaz olarak bir kez daha ortaya çıkmıştır. (sh: 156-159)

Lehte olan delillerin karartılması:

İlk örneğimiz; 1 Nolu CD'nin içinden çıkan ve daha önce de bahsettiğimiz “SAVUNMA SANAYI.xls” dijital belgesinde HAVELSAN'da çalışıyor olarak listelenen toplam 357 kişi bulunmaktadır.

Oysa, HAVELSAN'ın yanıtına göre; Balyoz belgesinde HAVELSAN'da çalışıyor olarak görünen kişilerden 117'sinin 2002- 2003 yıllarında HAVELSAN'da çalışmadığı ortaya çıkmıştır.

İkinci örneğimiz; “SAVUNMA SANAYI.xls” belgesinde yer alan ASELSAN'da çalışıyor gösterilen personel listelerinde yer almaktadır.

ASELSAN'dan da gönderilen yanıtta, Balyoz belgesindeki listede adı geçen üç kişinin bu kurumda 2007'de, bir diğer kişinin ise 2006’da çalışmaya başladığı açıkça ortaya çıkmıştır. (Sh: 168-170)

İftiracıların Yapmış Olduğu Birinci Hatası:

Vazife kısmında “Darbe için elverişli koşulları oluşturmak maksadıyla; İstanbul Fatih Camii'nde G Günü S Saatinde (28 ŞUBAT 2003) tedhiş faaliyeti icra edilecektir.” denilmektedir.

Çarşaf Eylem Planı'nda eylem tarihi 28 Şubat 2003 olarak somutlaştırılmış, ancak planın EK-A'sı olan Hedef Analizinde ise keşif faaliyeti tarihi olarak MART 2003 tarihi verilmiştir.

Bunun anlamı şudur: 28 Şubat 2003'de gerçekleştirilecek eylemin keşfinin, eylemden sonraki bir tarih olan MART 2003'de yapılmasıdır. Bunu mantıklı olarak kabul etmek mümkün değildir. Oysa önce keşif yapılır, sonra keşif sonuçlarına göre eylem gerçekleştirilir. Eylem gerçekleştirilmiş ise neyin keşfi neyin analizi yapılacaktır?

 

 İftiracıların Yapmış Olduğu İkinci Hatası: 

“Durum” başlığı altında; “Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya yönelik faaliyetlerin arttığı gözlenmektedir” ifadesi yer almaktadır.

Peki, 2003 yılında Türkiye'nin gündeminde TSK'yı yıpratmaya yönelik herhangi bir faaliyet var mıdır? Kesinlikle hayır. Açın bakın o günlerin gazetelerine, böyle bir şeye rastlanmayacaktır.

Oysa TSK'yı yıpratmaya yönelik saldırılar, sahte planda yer aldığı gibi 2003 yılında değil, 2007 yılı ve sonrasında başlamıştır.

İftiracıların Yapmış Olduğu Üçüncü Hatası:

Sözde Çarşaf Eylem Planında; “Cami ve çevrede bulunan kameraların durumu tespit edilecektir.” şeklinde bir husus yer almaktadır.

Oysa, Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Fatih İlçe Müftülüğü ile Bilgi Edinme Kanunu kapsamında yapılan yazışmada; söz konusu tarihte Fatih ve Beyazıt Camileri ile çevrelerinde, kamera sistemlerinin mevcut olmadığı; 2005 yılından sonra sistemlerin kurulduğu saptanmıştır.

İftiracıların Yapmış Olduğu Dördüncü Hatası:

Sözde Çarşaf Eylem Planı'nda; “Operasyon esnasında muhabere, emniyetli cep telefonları ile sağlanacaktır” ibaresi yer almaktadır.

Oysa, söz konusu belgenin hazırlandığı iddia edilen 2003 yılı Şubat ayında Türkiye’de emniyetli cep telefonu var mıdır? (sh: 226-229)

Gelin aklımızı ve mantığımızı bilimsel çerçevede kullanalım ve şeytanın avukatlığını yaparak kendi kendimize şu soruları, soralım.

1. Ordu Komutanına yazıldığı iddia edilen, iki kişiyi ilgilendiren, resmi hiçbir yazı formatını içermeyen ve Donanma Komutanlığı dâhil hiçbir askeri makamı ilgilendirmeyen bu yazı Gölcük'te bir astsubayın kullanım dışı kalan eski bir hard diskinde ne aramaktadır?

Bu belge neden daha önce ortaya çıkan sahte 11 Nolu CD içerisinde yer alan belgeler arasında bulunmamıştır?

Bulunmamasının nedeni, sonradan ortaya çıkan yalanları örtmek amacıyla üretilerek Gölcük Donanmaya konulması mıdır? (sh: 264)

 

Dijital Teröristlerin Dijital Hataları

Daha önce senaristlerin sahte 11 Nolu CD ile piyasaya sürdüğü yalanları bir bir yatsıdan önce sönmeye başlayınca, bunlar paniğe kapılmış ve iftiralarını güçlendirmek için yeni bir komplo hazırlamışlardır. Bu yeni komplosunda daha önce yapmış olduğu hatalarını örtmek için, yeni iftira belgeleri hazırlamış ve bunları üniformalı işbirlikçileri eliyle Gölcük Donanma Komutanlığına koymuşlardır.

Bu konulan sahte belgeler arasında; farklı kişi ve bilgisayarlarda oluşturulduktan sonra “Birleştir” klasörü dışında toplanan, takiben “gsalkaya” ve “ckoylu” tarafından “Birleştir” klasörü altında gözden geçirilip derlendikleri izlenimi veren dosyaların ilk oluşturuldukları ve asıl sahiplerince son kayıtlarının yapıldığı tarihlere ilişkin ilginç bir tespit ortaya çıkmıştır. (sh: 350-351)

Not: Bir soru da biz soralım: TV ekranlarından izlediğimiz gibi; Gölcük Donanma Komutanlığı aramasında, paket paket Milli Çözüm Dergileri de, güya saklandıkları yerden çıkarılmıştır. Resmi ve hukuki çerçevede her ay yayınlanan ve alenen satılan Milli Çözüm Dergisi, İslami Temelli, Milli Görüş istikametli ve Milli değerler eksenli yazılar içermesine rağmen, hangi komutan veya kurmay ve hangi gerekçe ile bu dergileri götürüp, gizli askeri mahzenlerde saklamıştır? Yoksa içyüzlerini ve işbirlikçilerini deşifre eden, ama açıkça Milli Çözüme yanıt veremeyen Cemaat ajanları mı, bunları suç unsuru gibi, kendi ayarladıkları gizli bölmelere sıkıştırmışlardır?

 

Kürtçü ve bölücü Şerafettin Elçi’nin itirafı:

'MİT, Kürtlerin haklarını almasına ikna oldu'

BDP listesinden Diyarbakır bağımsız milletvekili Şerafettin Elçi, MİT'in Kürt sorununda çözüm yanlısı olduğunu belirterek, teşkilatın Kürtlerin temel haklarını alması konusunda ikna olduğunu ileri sürdü.

BDP listesinden Diyarbakır bağımsız milletvekili Şerafettin Elçi, MİT'in Kürt sorununda çözüm yanlısı olduğunu belirterek, teşkilatın Kürtlerin temel haklarını alması konusunda ikna olduğunu söylüyordu.  Elçi, CNN Türk ekranlarında Cüneyt Özdemir'in sorularını yanıtlarken. “Mücadelede aklınla hareket etmek başkadır duygularınla hareket etmek başkadır. MİT aklıyla hareket ediyor. Bu olayı nasıl önleyebilirim, nasıl çözerim anlayışıyla yaklaşıyor. Yangına körükle gitmiyor. Ama polis şu anda tamamen Kürtlerin üstüne nasıl şiddetle yürüyüp, burunlarını sürteriz Kürtleri nasıl dize getiririz anlayışıyla hareket ediyor.” ifadelerini kullanıyordu. “MİT eğer Başbakan'dan tam destek alırsa etkili bir rol oynayabileceği kanısındayım” şeklinde konuşan Elçi,  şunları söylüyordu: “MİT'in soruna bakışı geçmişteki temasları da belli. MİT, Kürtlerin temel haklarını almasına da ikna olmuş durumda. Devletin diğer kurumlarında böyle bir şey yok. Kürtlerin en sınırlı haklarını almasına bile karşı çıkılıyor. 'Kürtler bunu alırsa şımarır ayrılır' diye düşünüyor. Oysa Kürtler değer gördüğü zaman bu devletin kendilerini de temsil ettiğini gördüğü zaman neden ayrılsın? Umarım KCK operasyonlarının durması böyle bir sürecin emaresi olsun”[5]itiraflarıyla, maalesef MİT’in Kürtlere Federatif Özerklik yolunu açan Siyonist projelere taşeronluk yaptığını ilan ediyordu.




[1] Eymür, M., Analiz, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1991, S: 120-121

[2] Eymür,M., age, s: 154 -158

[3] Yeni Akit  10.02.2012; Yasin Doğan,Yeni Şafak 09.02.2012

[4] Milli Gazete / 02.03.2012

[5] Milli Gazete / 07.03.2012



BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi