Türkiye; devlet olarak ayakta kalabilmenin çok zor olduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Ve bu coğrafi konum, geçmişten gelen tarihi bağlarımız, din, dil ve kültür birlikteliğimiz; Türkiye’ye lider ülke olmasının misyonunu ve sorumluluğunu yüklemiş durumdadır. Bu sorumluluk, Türkiye’nin bölgesinde güçlü olmasını, Milli ve yerli imkânlarla her alanda kalkınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğun yerine getirilmesi ise, Siyonizm’in içten ve dıştan her türlü engellemelerine rağmen; çok gizli bir stratejiyle adım adım ama planlı bir şekilde başarılması gereken uzun bir süreci kapsamıştır. İşte bu süreci (60 yıl önce fiilen) başlatıp bugünkü seviyeye gelmemizi sağlayan ve özellikle savunma sanayinde Milli ve yerli imkânlarla gerçekleştirilen tüm bu teknolojilerin tek mimarı ve sahibi; seri üretiminin altyapısını, ilgili Milli bürokrat ve Teknokrat kadrolarını ve devlet politikalarını büyük bir titizlik ve gizlilikle, devletin sürekliliği esasına göre hazırlayan şahsiyet; Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız olmaktadır. Yani Türkiye, devlet olarak; tüm bu teknolojik atılımları, Siyonizm’e rağmen ve Erbakan Hoca sayesinde başarmıştır.
“Devlette Süreklilik Esastır.” Bunun Gereği Olarak Savunma Sanayindeki Adım Adım Gerçekleşen Tarihi ve Talihli Başarılar Nasıl ve Ne Zaman Başlamıştı?
Özellikle 1974’te yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nda (ki mimarı Erbakan Hocamızdır) Türkiye’ye karşı uygulanan silah ambargosuyla başlayan süreç, Türkiye için “Öncelikle Milli ve yerli imkânlarla kendi kendine yeten bir savunma sanayini kurmasının zorunluluğunu” ortaya çıkarmıştır. Türkiye; bu gelişmenin hemen ardından TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN ve ROKETSAN gibi kurumlarını kurarak Türk Savunma Sanayi yapılanmasını ve şekillendirilmesini Erbakan Hoca sayesinde başlatmıştır.
Türkiye; Kıbrıs Barış Harekâtı ile yaşadığı ambargo sürecinden hemen sonra, stratejik bir planlama ve tarihi bir sorumlulukla başladığı savunma sanayinin millileştirilmesi yolculuğunun ikinci aşaması olan dönem; 2002 yılında Türk Savunma Sanayisi başlığında 62 savunma projesiyle hızlanmış ve bugün yaklaşık 750 savunma sanayi projesi seviyesine ulaşılmıştır. Türkiye Savunma Sanayi Başkanlığı verilerine göre; 2002 yılında yaklaşık 5,5 milyar dolar bütçeli savunma projeleri yürütülürken, 2022 yılında 70 milyar doların üstünde proje hacmine ulaşılmış ve yüzde 80 yeterlilik oranı yakalanmıştır. Ayrıca aynı dönemde, sektörde faaliyet gösteren firma sayısı 36 iken, bugün 2000’in üzerinde firma bu alanda faaliyet yapmaktadır.
Bugün gelinen aşama; Savunma Sanayindeki atılımların stratejik planlamaları büyük bir titizlik ve gizlilikle yaklaşık 45 sene öncesinden Erbakan Hoca tarafından başlatılmış ve bu yapılanmanın; ilk 20 yıl (1980-2000 arası) proje ve planlama aşaması ve ikinci 20 yıl (2000-2020) üretim ve kullanım aşaması olarak planlanmıştır. Ve inşaallah; bu yükseliş ivmesi aynı oranda devam ederse, üçüncü 20 yıl (2020-2040) sonunda, bugün 70 milyar doların üstünde olan proje hacmi; 2040 yılında 1 trilyon doları aşmış bir Türkiye’yi ortaya çıkaracaktır.
Bayraktar Firmasının Fırsatçılığı!
Tüm bu teknolojik atılımlar, “bizim hükümet olduğumuz 20 yıl içinde yapıldı” diyen AKP’liler, “biz yaptık, bizim iktidarımızda yapıldı” havasıyla seçim kampanyası yürütmekten sakınmamışlardır. Oysa devlette süreklilik esastır. Şayet iktidarda 20 yıl AKP değil de herhangi başka bir parti olsaydı, hatta bu 20 yılda farklı partilerle ve de koalisyon hükümetleri bile olsaydı yine bu teknolojik atılımlar, aynen bugün gelinen seviyede olacaktı. Çünkü yapılan her şey devletin bekası, bütünlüğü ve bağımsızlığı için stratejik yöntemlerle yürütülen bir plan ve takvime göre adım adım yapılmaktaydı ve dahaları da yapılacaktı. Dolayısıyla devlet, stratejik plan dahilinde ve gizlilikle yürüteceği bir iş yapacaksa; -bugün savunma sanayinde elde edilen başarılar gibi- iktidarda kimin ve hangi görüşe-görünüşe-ideolojiye sahip olduğu ve ne kadar süre kaldığı pek önemli sayılmazdı. Devlet; ülkesinin ve milletinin yararına olan her şeyi gizli-açık ama belli bir stratejik plana bağlı ve kalıcı olarak yapardı. Ve gelip geçici olarak gördüğü hükümetlere de bu işin nasıl yapıldığının sadece spikerliği kalırdı.
Ancak gerçek böyleyken; Bayraktar firması sanki Türkiye’nin tek İHA/SİHA/TİHA üretici firması gibi sunulmakta, diğer firmalar yokmuş gibi davranılmaktadır. Halbuki sizin yerli ve Milli olarak ürettiğiniz SİHA’lara özellik katacak asıl teknolojileri üreten ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ve HAVELSAN gibi firmalarınız olmasaydı; yaptığınız İHA’lar hiçbir işe yaramazdı ve siz yaptığınız İHA’larla ancak belgesel çekip duracaktınız. Ve gariptir ki; bu bahsedilmeyen firmalar, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na (TSKGV) ait ve birçoğu bizzat Erbakan Hoca’nın kurduğu firmalardır. Bu firmalar üzerinden asıl yok sayılan ise aslında Ordumuz bünyesindeki bu güzide kuruluşumuz olan TSKGV ve Erbakan Hocamız olmaktadır!? Düşünülmesi gereken asıl nokta da burasıdır. Devleti yönetenlerin; ülkesi adına Milli ve yerli imkânlarla faydalı iş yaptığına inandığı firmalara maddi destek sunması ve firmalar arasında imtiyaz olmaması için eşit şartlarda rekabet etmelerini sağlaması gerekirken; bugün iktidar ve yandaş yorumcu-yazarlarınca tek İHA üreticisiymiş gibi sürekli BAYKAR’ın öne çıkarılarak reklamının yapılması ve imtiyazlı davranılması, TUSAŞ ile rakipmiş gibi algı oluşmasına sebep olunması ne kadar acı ve ayrıştırıcı bir davranıştır.
Hatta Sn. Erdoğan; Bayraktar İHA’ların satışı için “Pazarlamacısı olacağız” buyurmuşlardı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Cankurtaran’da, 2015 Mayıs ayında Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu’nun açılış töreninde de, İstanbul’da düzenlenen savunma sanayi fuarından örnekler vererek (dikkat buyurun) Bayraktarların pazarlamacısı olacağını açıklamıştı. Erdoğan,“Fuarda yüzde yüz yerli ürünlerimiz ortaya çıkmaya başladı. Biz insansız hava aracını şu anda ürettik. Yüzde yüz yerli. Bunu yapan gençler bizim gençlerimiz. Biz yurtdışında pazarlığını yapmaya da başladık. Ben her yerde bu konuda pazarlamacılık yapacağım. Çünkü pazarı oluşturacağız ki onlara teşvik olsun” diye konuşmuşlardı.[1]
Devletin bekası adına; Milli ve yerli imkânlarla yapılan ve yapanın devlet kurumları mı veya özel sektör firması mı olduğuna bakmadan, her vatandaşımızın ülkesi adına gurur duyacağı bu teknolojik atılımları; iktidar ve yandaşlarının sadece bir firmayı öne çıkarıp imtiyazlı davranması yüzünden, bu firma şaibeli bir duruma düşürülmüş ve hedef haline getirilmiştir. Ayrıca en güzide iki firmamız olan TUSAŞ ve BAYKAR’ın iç politika malzemesi yapılarak birbirlerine rakipmiş gibi görülmelerine sebebiyet vermişlerdir. İşte tam bu sebeple; TV yorumcularının ve yandaş medyanın neredeyse tamamının İHA yapımı konusunda hep bir firmayı öne çıkarmaları, diğerlerini yok saymaları üzerine TUSAŞ İHA Direktörü Remzi Barlas, bu duruma dayanamayıp Linkedln’de bir yazı yazmış ve Baykar firmasına verilen devlet desteği ve ayrıcalıklardan ve TUSAŞ’ta yaşanan kumpaslardan bahsetmişti.
Remzi Barlas, BAYKAR’a sağlanan devlet desteklerini yazmıştı.
Devlet firması olan TUSAŞ’ın İHA Direktörlüğü görevini yürüten, ancak Genel Müdür Temel Kotil yönetimince işten çıkarılarak ‘casusluk’ iddiasıyla suçlanan Remzi Barlas, LinkedIn hesabından yaptığı paylaşımla, Baykar’ın devletten aldığı destekleri ve ayrıca TUSAŞ’ta yaşanan mobbingler ve kumpaslara ilişkin bilgilere yer vermişti. Barlas, “AKINCI projesi, TB2 İHA’sını geliştiren Baykar A.Ş. firmasına, TUSAŞ üst yönetiminin de katkılarıyla(!) ihalesiz olarak verilmiştir.” diyerek devletin zarara uğratıldığını, TUSAŞ’ın ANKA ile yurtdışında girdiği birçok ihaleden geri çekildiğini, buna rağmen de TB2’nin bu ihaleleri alamadığını, ANKA Projesinde mobbinge uğrayan mühendislerin yurtdışına gittiğini anlatan Barlas, AKSUNGUR projesi ile beyin göçünün yavaşlatılmak istendiğini de belirtmişti.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..