Fikir ve İnanç Hür Olmalı
Refah Partisi Başkanı Necmettin ERBAKAN:
Fikir ve İnanç Hür Olmalı
Gencay SAYLAN: Sayın Erbakan, uygun görürseniz güncel bir sorun ile söyleşiye başlayalım. TCK`nın ünlü 141-142-163. maddeleri kalktı. Bu değişiklik sizin siyasi programınızda değişmelere yol açacak mı?
ERBAKAN: Evet, bugün Türkiye`de şeklen bir adım atılmış görünüyor. Sözde düşünce ve inanç hürriyeti kamil manada tatbik edilmek isteniyor. Ancak çok önemli bir hususa dikkat etmek lazım. Bir şeyin kanunlarda hatta anayasada yazı-lı olması Türkiye`de bir mana ifade etmiyor. Çünkü Türkiye öyle bir ülke ki yazılı mevzuatı başka, tatbikatı başka.
Demokrasi denir, milli irade denir, bağımsızlık denir, ekonomik düzen adil olacak denir, sonra tamamen tersi yapılır. Kaldı ki son çıkartılan terör yasasının tatbikatına dair henüz ortada bir şey yok. Yalnız salıvermelere bakılacak olursa tatbi-katın çıkartılmak istenen kanunla bağdaşmadığı görülüyor.
&9644; Efendim, salıvermelerdeki eşitsizlik ten mi söz edi-yorsunuz? Biliyorsunuz, yasa solcuları içeride tutacak bi-çimde kaleme alınmış ve büyük bir eşitsizlik var.
Her bakımdan eşitsiz ve adaletsiz. Kanun 163. madde-den ceza alan herkes salınacak diyor. Ama bir inceleme çıktı. Neyi inceleyecekmiş? 163. madde ile ilgili faaliyet sırasında şid-det davranışınız oldu mu onu inceleyecekmiş. Olayda şiddet unsuru varsa bu iddianamede vardır, kararda vardır. Halbuki ne olayda ne de hakim kararında şiddet olmadığı halde 163’ten içeride olanlar tutuluyor, tatbikatta şiddet diye bilinen şeyler-den başka şeyler icat edilmek isteniyor.
Tabii her türlü icat yapılabilir, maalesef Türkiye`de durum budur ve böylece aslında fikir hürriyeti ile ilgili cezalar daha da ağırlaştırılmış olur. Böyle bir teh mevcuttur. Hukuk demek mantık demektir, matematik demektir. Ama çı-kartılmış olan kanun hem lafzı itibarıyla hukukun temel esasla-rına aykırıdır hem de tarifi olmayan lastikli tabirler nedeniyle her tarafa çekilebileceğinden çok tehli bir tatbikata zemin hazırlayabilir.
&9644; Yani siz parti olarak her hangi bir program değişik-liği düşünmüyor musunuz?
Hayır, zaten bizim programımızda ne olursa olsun bir değişiklik söz konusu değildir, bizim programımız gayet açık-tır. Biz Refah Partisi olarak Batı taklitçisi diğer bütün parti-lerden kökten farklıyız.
&9644; Efendim, şimdi 163 kalktığına göre acaba bir şeriat partisi kurulabilir mi? Sizin değerlendirmeniz nedir?
Siyasi Partiler Kanunu`nda bir değişiklik yapılmadığı için şu a böyle bir şey söz konusu değil, kanun böyle bir parti kurulmasına izin vermez. Bu da tabii Türkiye`de yapılan işin tutarsızlığını göstermektedir. Batı taklitçisi zihniyetli ikti-darların fikir ve inanç hürriyetini tamamen getirmeleri müm-kün değildir. Bunu istedikleri zaman ne kendileri, ne de kendi-lerini yönlendiren emperyalizm Türkiye`deki sömürüsünü, köle düzenini yürütemez. Bunlar Türkiye`ye fikir ve inanç hür-riyeti tanıyamazlar.
Bugünkü Demokrasi Bir Aldatmacadır
&9644; Efendim, Türkiye`de herkes çoğulcu katılımcı de-mokrasiden söz ediyor, bu konuda geniş bir uzlaşma gözü-küyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Eğer bir tek kendinizi hak, diğer bütün partileri “batıl” sayarsanız bu yaklaşım çoğulcu demokrasi ile bağdaşır mı?
Anayasa milli iradeden, demokrasiden söz ediyor, de-mokrasi ne demek? Halkın kendisim yönetmesi demek. Halkın kendisini yönetmesinin en tabii şekli şudur: Başta anayasa tas-lağı olmak üzere halkın nasıl yönetileceğine dair teklifler parti-ler tarafından halka sunulur. Tam bir düşünce ve inanç hürri-yeti için de eşit şartlarda sunulur, herkes eşit konuşur. Halk hepsini görür ve sonra serbest iradesi ile seçer. Bugünkü yut-turmaca sadece çocuk aldatmasından ibarettir.
&9644; Efendim, çoğulculuk sadece görüşlerin eşitliği olarak mı algılanmalı?
Herkesin insan hakkını tanımak şarttır. Onun için ortaya konacak olan kurallar insan haklarına saygılı ve bir de adil düzen şartlarına saygılı olmalıdır. Bizim adil düzen dediğimiz devletin zalim olmamasıdır. Devlet neden bir Frankeştayn olsun?
Siyasî teklifler hem insan haklarına hem adil düzen anla-yışına uygun olmalıdır ve millet bunların içinden istediğim seçebilmelidir. Parlamento da milletin ayniyatı olmalı, yani her-kes ne nispette oy alıyorsa o nisbette parlamentoda temsil edilmelidir.
Şimdi biz istikrarlı bir hükümet istiyoruz deyip bir ko-medi yaratıyorlar. Siz milletin yüzde 15-20`sinin desteğini ala-bilmiş bir hükümete istediğini yapma hakkını verirseniz zaten temelden istikran ortadan kaldırmış olursunuz. Hükümetin istikrarı için parlamento salyelerinin büyük bir kısmım bir partiye haksız olarak vermek yol değildir.
İlle istikrar istiyorsanız yüzde 30 oy almış partinin hü-kümet olmasını istiyorsanız meclisteki üye sayısına ek ona bir yüzde 25 destek verirsiniz. Yani bir formül bulmak mümkün-dür. Hükümet ayrı iştir, Meclis ayrı iştir, hükümete ait bir ta-lepten dolayı Meclisi dejenere etmek doğru değildir.
&9644; Sayın Erbakan tam bu noktada birşey sormak istiyo-rum. Sizin koalisyon konusunda zengin bir deneyiminiz var. Gerçekten koalisyonlar çok mu zararlı olmuştur?
Hakikaten koalisyonlarda en tecrübeli parti biziz, her zihniyette parti ile koalisyon yapmışızdır. Koalisyon hükümet-lerinin hiçbirinin bozulmasından bizim partimiz mesul olmadı, hep ortaklarımızın kabahatlerinden o hükümetler bozuldu.
Eğer insanlar makul, uyum içerisinde çalışma kabiliyeti açısından yeterli ise koalisyon tek parti yönetiminden çok daha faydalıdır. Hem uzlaşma hem denge sağlama bakımından çok faydalıdır. Tatbikat da bunu göstermiştir. Hem CHP ile kurduğumuz ilk koalisyon hem sonra kurduğumuz koalisyon-lar Türkiye`ye pek çok hizmetler yapmıştır, kendisinden önce ve sonra gelen suni tek parti iktidarlarından çok daha başarılı olmuştur.
&9644; Partinizin ideolojisinde İslâm değerler çok ağırlıklı, siz de bunu açıkça ifade ediyorsunuz, İslâmî değerlerin yani şeriat hükümlerinin siyasal yasama yön verdiği İran, Suudi Arabistan, Sudan gibi ülkeleri değerlendirir misiniz? Bu rejimlerin olumlu ya da olumsuz yönleri size göre nelerdir? Sosyo-politik yaşamı İslâmi değerlere göre düzen-lemek ile demin tartıştığımız çoğulcu demokrasi ne ölçüde bağdaşır?
Bu sorunuz üç ayrı sualden oluşuyor. Bunlardan bir ta-nesi bizim partimize taalluk ediyor. Bizim partimiz adil düze-ne bağlıdır, ideolojimizin matematiksel bir kesinliği vardır. Or-taya koymuş olduğumuz temel ilkeler herhangi bir dinde mevcut mu değil mi, herhangi bir kabilenin millî ananesi midir, tarihin herhangi bir yerinde var mıydı yok muydu türün-den değerlendirmeler söz konusu olmaksızın rasyonel ve adil bir toplum düzenini ortaya koymaktadır.
Biz insanların oturup görüşerek konuşarak bugünkü sö-mürü düzeni, bugünkü haksız düzenin yerine getirebilecekleri bir adil düzenin varlığına inanıyoruz. Nitekim biz bu adil düzen çalışmalarını Nobel ödülü almış profesörlerle birlikte yürütüyoruz. Çünkü bizim adil düzenimiz bütün insanlık için adil düzendir.
&9644; Efendim, Pakistanlı bilim adamı Abdüsselam`dan mı söz ediyorsunuz?
Hayır, onu kastetmiyorum. Birleşmiş Milletler Yeni Ekonomik Düzen Başkanı, Nobel ödülü almış Profesör Lazslo`yu kastediyorum, Almanya`da iktisadî düzen kürsüsü başkanı olmuş başka bir profesörü kastediyorum. Daha bunlar gibi yirmiye yakın tanınmış Avrupalı profesör ile beraber adil düzen çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bizim savunduğumuz adil düzen bütün insanlık içindir ve bunu insanlığın en iyi yetişmiş kişileri bir araya gelerek elbirliği ile tesis etmelidir. Adil düzen yeryüzünün her yerinde tatbik edilmelidir.
İslâm Sömürüye Karşı Bir Dindir
Şimdi sualinizin ikinci kısmına, Müslümanlıkla ilgili kısmına geliyorum. Bizim bilgilerimize göre Müslümanlık ulvi prensipleri ihtiva eden bir dindir. Müslümanlık dini temel-de hakkı üstün tutan bir dindir, sömürüye müsaade etmez, her-kesin hakkının kendisine verilmesini ister.
Zaten emperyalizmin ve siyonizmin, Müslümanlığı ken-disine mania kabul etmesinin sebebi de budur.
İnancımıza göre emperyalizm, Müslüman hanımların bir buçuk metrelik başörtüsünden çekinmiyor, ama bugün ba-şını örten, yarın Müslümanlık dininin ulvi prensiplerinin öğre-nirse antiemperyalist bir insan olur, bize güçlük çıkartır diyor. Bu noktayı da böyle tespit ettikten sonra sorunuzun üçüncü kısmına geçiyorum.
Bazı ülkelerde biz müslümanlığı tatbik ediyoruz diye birtakım tatbikatlar yapılmıştır. Bunlar yeterli değillerdir. Me-sela Sudan-`da Numeyri geldi, Müslümanlığı tatbik etmek isti-yoruz dedi ve üç tane ceza maddesi çıkardı.
Halbuki Müslümanlık üç ceza maddesinden ibaret değil-dir, bir bütündür. Müslümanlık bütün bir adalet ve hak sistemidir, herhangi bir ülke müslümanlığı tatbik etmek isterse bunu bütünü ite tatbik etmesi lazımdır. Siz bir sömürü ve köle düzeni içinde birkaç İslâmî ceza maddesi tatbik etmeye kalkar-sanız bu Müslümanlık olmaz. Sudan`da, Pakistan`da olan budur.
Bizim kanaatimize göre bugün dünyanın hiçbir yerinde müslümanlığın ulvi prensiplerini bir bütün halinde tatbikata koymuş bir ülke yoktur. Tarihte, adımlar atıldı, devirler yaşan-dı, insanlar saadet buldu. Bizini milletimizin tarihinde de bu var. Ama şimdi siz aynı ulvi prensipleri o günkü kalıplar içeri-sinde donmuş olarak tatbik edemezsiniz.
Bu günün şartlarına uygun olarak tatbik etmeniz lazım gelir, içtihadî bugünün sarflarına uygun olarak yapmak lazım-dır. İçtihadın temeli prensipleri değişmez, ama yeni şartlara . göre uygulama ilim ister, çok yüksek ihtisas ister.
İslâm`da Temel Prensipler Değiştirilemez
&9644; İçtihad yapılmasını, İslâm temel kaynakların kita-bın ve sünnetin yeniden günün koşullarına göre yorumlanmasını dile getirdiniz. Bu örneğin Cemaleddin Afgani tara-fından savunulan İslâm`da reform düşüncesi olarak tanımlanabilir mi? Bunu söyleyebilir miyiz?
Hayır söyleyemezsiniz. Müslümanlığın temel esasları tabii Kuran-ı Kerim`de bildirilmiş, sonra Peygamber efendimizin sünneti ile Kuran`daki esaslara açıklık getirilmiş, bunları nasıl anlamamız gerektiği gösterilmiş. Bunlar yapılırken Kuran-ı Kerim ve sünnetin getirdiği, hak ve adaleti temsil eden prensiplerde değişiklik yapılamaz. Bunlar temel kurallar-dır, zaman içinde değişiklik içtihatlarda olur.
&9644; Efendim, yani Kuran ve sünnette belirtilen, hiçbir zaman değişmeyeceği var sayılan ilkeler zaman içinde insan aklı tartından yorumlanabilecek ve bu yorumlar za-mana göre farklılık gösterebilecek değil mi?
Temel prensipleri bugüne uygulamak ilim isteyen bir konudur. Aklımıza göre istediğimiz şeyi evirip çevirenleyiz. Reform sözünü ben reddediyorum. Çünkü Kitap ve sünneti bugüne göre değiştirelim anlamında kullanılıyor. Kitap ve sün-net zamana göre değişmez. Ama tıpkı eski devirdeki büyük müçtehidler gibi o prensiplerin esasını kavrayıp yeni şanlara göre tatbiki mümkündür. Bu iş ilim ister, okuma yetmez.
&9644; Sayın Erbakan, bunu demokrasi ile nasıl bağdaştıra-cağız, değişiklik sadece içtihat yapabilecek din âlimlerinin işiyse, parlamento ne yapacak? Bakın, sendika, grev Pey-gamber döneminde yoktu. Şimdi halkın seçtiği Meclis, bu konuda yasa yapabilecek mi, yoksa son söz `caizdir` yada `caiz değildir` diyen din âlimlerinin mi olacak?
Bir prensip suali soruyorsunuz, düşündüğümü açıklaya-yım. Bugün Meclis istediği gibi kanun yapabilir mi? Yapa-maz, anayasaya uygun kanun yapmak zorundadır. Anayasa ne demek? Bütün insanların mutabık kaldığı hak ve adalet düzeni demek. Meclis ancak bu temel kurallar içinde kalacak, tatbika-tı tanzim edecektir.
&9644; Efendim, bu ilginç bir örnek, ama anayasalar deği-şir, insanların ve toplumun iradesi doğrultusunda değişir, yeniden yazılabilir değil mi?
Tabii değişir, ama anayasa her şeyden önce ilmî bir ko-nudur. Parmak hesabı ile anayasa yapılamaz, çünkü anayasa hakkı üstün tutmalıdır. Anayasa insan haklarını ve devletin canavarlaşmamasını teminat ala tutmalıdır. Böyle bir metnin hazırlanması ilim işidir, ilmî iş ihtisas ister. Bu parmak sayısı ile olmaz. İhtisas erbabı harladıktan sonra yürürlüğe konması milletin tasvibiyle olmalıdır.
&9644; Efendim, temel ilkelerin ve düzenin esaslarının seç-kin beyin sahibi kişiler tarafından hazırlanması çok uzun bir donemden beri, Eflatun`dan itibaren tartışma günde-mine girmiş. Ama hep ütopya olarak kalmış. Efendim acaba bir grup gerçek bilim adamı hak düzenleme budur gerisi batıldır derken başka grup bilim adamı, hayır o dü-zenleme de batıldır, hak düzenleme bizim belirlediğimiz derse ne olacak? Bilim adan arasındaki ihtilaf nasıl çö-zülecek?
Bunların tarihte çözümleri vardır. Bir icma vardır, icma demek bütün ilim adamlarının üzerinde mutabık kaldığı husus demektir. Bu icmalar helkesin uyması gereken kuralları göste-rin Eğer icma olmuyorsa herkese kendi inığı içtihad içinde hürriyet verirsiniz. Böylece çeşitli kanaatte olan insanlar uzlaş-ma içinde yaşarlar. ,
Herkes İnığı Gibi Yaşamalıdır
&9644; Efendim uzlaşma tarafların gereğinde özveri göste-rip aynı kural üzerinde anlaşmaları değil midir? Herkes inığı kuralı uygularsa anarşi olmaz mı?
Hayır olmaz, yol boldur. Bizim inığımız adil düzen-de insan inığı gibi yaşamak durumundadır. Bizim inığı-mız adil düzende insanların işini belli bir devlet memuruna yaptırmaları zorunluluğu da yoktur. Unun da natifleri var-dır, kimi isterseniz, kimi seçerseniz işinizi ona yaptırırsınız. Diyelim evinize elektrik bağlatacaksınız, eğer bu işi yapabile-cek birbirinden ayrı 10 kişi varsa ve siz istediğinizi seçebiliyorsanız işiniz daha süratli ve ucuz yapılacaktır. Böylece hem hürriyete kavuşur hem de mesut olursunuz.
&9644; Sizin bu değerlendirmeniz, özellikle devlet ile ilgili görüşleriniz şu a çok tartışılan toplum söylemi ile çok büyük benzerlikler gösteriyor diyebilir miyiz?
Sivil toplum sözü bizim temel fikriyatımızın Özleminin bir ifadesi. Biz, toplum ve millet, belli kalıplara sokulmadan gerçeği, saadeti arayan bir düşünce ile yemden düzenlenmeli diyoruz. Sivil toplumdan söz edenler de aynı doğrultuda mese-leyi mütalaa ediyorlar.
&9644; Sayın genel başkan, Müslüman toplumlara baktığı-mızda hiçbirinde demokrasiyi, özgülüklerin işlemediğini görüyoruz. Batı`nın kapitalist toplumlarında ise demokrasi var. Bu neden böyle?
Müslüman ülkeler dediğimiz yerlerde halkın bir kısmı Müslümır. önce bu gerçeği tespit edelim. Çok Önemli bir gerçek de Müslüman toplulukların Müslümanlıkla alakası ol-maması. Şimdi Müslüman toplumlarda birtakım olumsuzluklar görüyoruz, geri kalmışlık görüyoruz, ama bunun Müslüman-lıkla bir alakası yoktur. Bütün olumsuzlukların mesulü em-peryalistlerdir, Batılılardır. Bunlar öyle bir fesat mikrobu yay-mışlardır ki neticede bu geri kalmışlık ortaya çıkmıştır.
&9644; Efendim, geri kalmışlığın suçunu başkalarına, Batılı-lara yüklemek bir tür kolaycılık olmuyor mu?
Müsaade ederseniz hemen açıklayalım. Bu kolaycılık değil gerçekçiliktir. Yanlış propagalardan kurtulmalıyız. Müslüman ülkeler yüz sene Batılı emperyalistlerin işgali altın-da kaldı. Cezayir`de, Tunus`ta bir Müslümanın yüksek tahsil yapmasına izin verilmedi. Batı`nın kuvveti üstün tutma, çifte start ve emperyalist zihniyeti dünyayı fesada soktu. Müslü-man ülkeleri geldi onlar işgal etti. Şimdi Kuveyt yıkıldı. Bunu Müslümanların inşa etmesi çok doğal.
Hayır, Amerikalılar, Fransızlar, uluslararası emperyalist şirketler hemen geldiler ve anlaşmalar yaptılar. Bu anlaşmalara bir madde koydular, kullanılacak işçilerin en fazla yüzde onu Müslüman olacak dediler. Geri kalan işçiler Hindulardan, Filipinler`den temin edilecek, işte Müslüman ülkeleri 100 sene tahrip eden zihniyet bu zihniyettir. Zulüm emperyalizmden çı-kıyor. Müslüman ülkelerde gördüğümüz olumsuzluklar em-peryalizmin oraları nasıl tahrip eniğinin göstergesidir, işte ger-çeklik budur.
(Cumhuriyet, 9 Haziran 1991)
Türkiye`de siyasi gelişmeler hızla gelişir-ken, yurt dışındaki yabana basın mensupları-nı ilgisi Refah Partisin Genel Başka,nı Prof. Dr. Necmettin Erbakan`a yönelmekte, İngilte-re`de Arapça yayınlanmakla olan eş-Şark el-Evsaf gazetesi 3822-23-24 no’lu sayılarında üç gün süre ile Erbakan ile Dış Politika ağır-lıklı yaptığı bir konuşmayı yayınladı. Bu ko-nuşma Dış Politika isimli akademik dergide ya-yınlı. Aşağıda bu konuşmayı bulacaksınız.
ERBAKAN, Şarku`l Evsat`ta:
“Şahsiyetli Dış Politika Temel Hedefimizdir”
SORU: ABD`yi geçmişte size hep engel olan bir güç olmakla suçluyorsunuz. Peki Amerika`yı şu a bunu yap-maktan alıkoyan nedir?
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN: Amerika yeni bir plan uygulamaya koyarak Abromovitz isimli yeni bir sefir gön-derdi. Türkiye`ye. Bu şahıs Amerikan dış siyasetinde isim yapmış tehli bir yahudidir. Marcos`un son döneminde Filipinlerde ve yine Rusya`nın Afganistan`dan çekileceği günlerde orta Afganistan`da ülkesinin dış politikasında meydana gelen değişikliklerde önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre önce Ma-lezya`ya tayin edilmiş fakat Malezya hükümetinin itirazı üzeri-ne geri çekilerek Türkiye`ye gönderilmiştir.
&9644; Sizin 1974 yılında Başbakanın Londra`da bulunduğu sırada Türk ordusunun Kıbrıs`a çıkarma yapması için emir verdiğiniz yolunda söylentiler var. Bu konunun aslı nedir?
Ülkemize, halkımıza, Kıbrıs halkına ve tüm İslâm Âlemine yapmış olduğumuz hizmetlerin en büyüklerinden bi-risi de 1974 yılında kazanmış olduğumuz büyük zaferdir. Ül-kemizin ve halkımızın güvenliğini sağlamak ve korumak en başta gelen görevlerimizden biriydi. İlk hedefimiz “LARNAKA”ya ulaşarak adada yaşayan Türklerin kuzeyden ve güney-den güvenliklerini sağlamaktı. Fakat hükümetteki ortaklarımı-zın basiretsizliği ve destek vermemesi yüzünden yukarıda zikrettiğim hedefe ulaşamadık. Adadaki Hristiyanların güven-liğini sağlamayı da görev sayıyorduk. Çünkü o dönemde arala-rında büyük bir fitne başgöstermiş ve çekişmeleri kardı bir gö-rüntü kazanmıştı. Eğer orduya vermiş olduğumuz plan ve hedefler doğrultusunda hareket edilip hepsini gerçekleştirebilseydik bu gün Kıbrıs meselesi diye bir konu kesinlikle olmaya-caktı.
&9644; Acaba bu konunun bütün ayrıntılarını bize anlatabi-lir misiniz?
Tabii… Amerikalılar bizden önceki hükümetlere ülke-mizde hayvan yetiştiriciliğinde önemli yeri olan ve değerli ve pahalı türden bir gıda maddelerinin, bir yem bitkisinin üretimi-ni yasaklamışlardı. İsviçreliler bu bitkinin hammaddesinin l kg`nı bizden 5 TL’na alıp bundan imal edilen ürünleri ise 500.000 TL’na satıyorlardı. Bu durumda ne yapmamız gereki-yordu? Bu bitkinin Türkiye`de işlenmesi için fabrika kurduk ve üreticilere bu bitkinin ekimine izin veren bir kararname çıkar-dık. Ecevit, Bakanlar Kurulunu toplayarak Amerika`nın kesin-likle bu kararın karşısında olduğunu bize aktardı. Çok şiddetli bir münakaşaya tutuştuk. Çünkü Ecevit`in bakanlarından bazı-ları, bu bitkinin ekiminin serbest bırakılmasından faydalanacak çevrelerden çekmiyorlardı. Fakat sonuçta çoğunluğu yanımıza çekmeyi başardık.
Ecevit`in İngiltere Görüşmesi Bir Oyalamaydı
Ayrıca bu olayda, Ecevit tecrübeli bir gazeteci olduğun-dan böyle bir kararın alınmasında esas rolü üstlenmiş gibi gö-rünmek ve bitkinin ekimine izin verildiğine dair karan halkın arasında açıklamak amacıyla bir ile ziyaret tertib ettirdi. Tam geziye çıkacağı a Ankara havaalanında Kıbrıs`ta askerî darbe olduğu haberim aldık. Fakat Ecevit bu olaya pek önem veriyor gibi görünmüyordu. Kendisi program gereği gezisine çıktı ve biz Ankara`da kaldık. Konu ile ilgili gerekli bilgileri topluyorduk. Bu arada partimizin merkez idare kurulunu toplantıya çağırdık. Toplantıda Başbakan Ankara`ya dönünce de kararımızı kendisine bildirdik. Ancak kendisi karanınızdan pek memnun olmadı ve Milli Güvenlik Kurulunun toplantıya çağrılmasını istedi. Toplantı esnasında da biz görüşümüzü ge-nerallere aktarırken Ecevit de bu konuda böyle bir karar alına-nın kendisinde yarattığı korkudan bahsediyordu. Toplantıda bulunanlardan bazıları da başkanın Londra`ya gitmesini ve İn-giltere`ye adaya ortak müdahaleyi teklif etmesini önerdiler. Bunun anlamı askerlerimiz adaya çıkınca İngiliz üslerine gele-cekler ve onların komutası altına gireceklerdi.
&9644; Niçin Özellikle İngiltere?
Çünkü İngiltere`nin Kıbrıs sorunu ile ilişkisi vardır ve bu sorunun mimarı yine kendisi olup adanın Türkiye`den kopa-rılması için Yunanlıları getiren O`dur. Ayrıca İngiltere adadan ayrıldıktan sonra da bizimle imzalanan Kıbrıs`la ilgili bazı an-laşmalara bağlı kalmaya devam ediyordu.
&9644; Milli Güvenlik Kurulunun kararı ne oldu?
Ecevit`in Londra seferinin bir fayda getirmeyeceğini dü-şünüyorduk. Fakat sonradan başbakanın bu yolculuğunun ve bir süre Ankara`dan uzak kalmasının bize bir şey kaybettirme-yeceği kararına vardık.
Gerçekten Ecevit Londra`ya uçtu ve ben Başbakan veki-li olarak üst düzey askeri yetkilileri toplayarak son gelişmeleri gözden geçirmeye başladım. Kendilerine şu a Kıbrıs`ta olu-şan durumun müdahalemiz için en uygun en az riskli ve en az zarara mal olabilecek bir ortam yarattığını anlatmaya çalıştım.
Adada ise darbe sonrası düşürülen Kıbrıs Cumhurbaşka-nı Makarios ile darbeci Sampson arasında mücadele devam ediyordu. Eğer acele etmez isek adada istikrar sağlanmasına yönelik fırsatlar tek bir kişinin eline geçecek bu ise bizim işleri-mizi son derece zorlaştıracakta. Generaller benim konuya bakış tarzımı takdir ettiklerini fakat hükümetin müdahale konusunda kesin ve kararlı olduğuna emin olmak istediklerini söylüyorlar-dı. Çünkü önceki dönemlerde ordu 2 defa müdahalede bulunmak istemiş ancak hükümet son a kararından dönmüştü. Ayrıca eğer geri adım atarsa asker önünde inırıcılıklarını kaybedeceklerini belirttiler. Ben de kendilerine harekete geçil-mesi için emir verilmesi durumunda Girne`ye çıkmaları için ne kadar süreye ihtiyaçtan olduğunu sordum. Bana 48 saatten daha erken olamayacağı cevabını verdiler.
Harekat Emrini Verdim
&9644; Bu toplantı ne zaman oldu?
17 Temmuz 1974. Askeri darbe ise 15 Temmuz`da yapıl-mıştı.
Bu toplantının sonunda kesin kararımızı verdik. Allah`a tam bir tevekkül içerisinde generallere harekatı başlatmaları emrini verdik. Hemen ardından onlar da bunu uygulamaya koy-dular.
Bu toplantıda beraberimde partimize mensup bir devlet bakanı ve generallerden başka kimse yoktu. Çünkü şenderece gizli bir nitelik taşıyordu. Ayrıca toplantıda orduya moral ve-rilmesi açısından imam ve âlimlerden bir heyet oluşturulması teklif edildi. Ancak ben ordunun harekata hazırlık yapması 48 saate ihtiyaçları olduğunu bu süre içerisinde işin iç yüzünün kimse tarafından bilinmemesi gerektiğini ancak harekat başla-dıktan sonra bunun yapılabileceğini ve bu heyetin cepheye gönderilebileceğini söyledim.
&9644; O sırada Başbakan neredeydi?
Londra`da idi. Ertesi gün akşam Ecevit Ankara`ya döndü. İngiliz Başbakanı ve İşçi Partisi lideri James Callaghan ortak müdahale teklifini reddetmişti. Bu bizim lehimize olan bir sonuçtu. Çünkü adaya müdahalede bize öncelik tanın-mış oluyordu. Ecevit bize Ankara`da ne yapağımızı sordu. Biz de kendisine parlamentoyu topladığımızı, parti liderleri ve genel kurmay yetkilileri ile yaptığımız geniş istişareden sonra harekat emrini verdiğimizi bildirdik. Bunun karşısında Ecevit olaydan duyduğu rahatsızlığı gizlemeyerek harekatın hemen durdurulma imkanının olup olmadığını sordu. Bazı komutan-lar, “Bizim vurulmamız için .karar çıkartın ama bunu yapma-yın” diye cevap verdiler. Çünkü böyle bir karar tüm komuta kademesinin asker içerisindeki inırıcılığını kaybettirecekti. Böylece Ecevit geri dönüş olmadığını ve bir emri vaki karşı-sında olduğunu anladı. Bu arada Ecevit bizde ve komutanlarda verdiğimiz kararla ilgili olarak bir tereddüt olup olmadığı ko-nusunda araştırma yapıyordu. Çünkü böyle bir tereddütün mevcudiyeti bizim kararımızdan döndürülmemizde faydalı olabilirdi. Fakat bunda başarılı olamadı. Çünkü işler en ufak bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde terttip edilmişti. Hatta ce-saret ve güzüpekliği ile meşhur Deniz Kuvvetler Komutanı “Bı-rakın düzenli orduyu ben bir kayıkla gider Kıbrıs`a çıkaran” demek cesaretini göstermişti.
Ecevit Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırdı. Amacımız diğer kabine üyelerini ikna ve harekatın getireceği olumlu so-nuçlan izah etmekti. Ancak bazı bakanlar akıllarına gelen her türlü korku veren ve engel çıkaran düşünceyi ortaya atmaktan çekmiyorlardı. Esas Korku Amerika`nın veya Rusya`nın olaya itirazları veya Yunanistan ve Bulgaristan`ın Birleşmiş Milletleri harekete geçirme ihtimalleriydi. Fakat sonunda hepsini ikna ettik. Allah`ın yardımı ile de her türlü engele rağmen harekat başladı.
&9644; Fakat o a BM harekete geçti?
Evet. Gerçekten BM harekete geçti ve Güvenlik Kurulu harekat başladıktan bir iki saat sonra toplanarak ateşkes ve Türk ordusunun çekilmesi kararını aldı. Ecevit bizi toplantıya çağırdı ve karan bildirdi. Son derece endişeli ve rahatsız görü-nüyordu. Fakat kendisine orduyu bu zor aşamada, planın sonu-na ulaşmadan durdurmanın mümkün olmadığını söyledik. Sabah saat 04.00`e kadar tartışmalar sürdü. Konu çeşitli müza-kereler şeklinde ertesi sabah Bakanlar Kurulunun toplığı saat olan 08.00`e kadar devam etti. CHP`ye mensup bakanlar harekatın durdurulmasını kabul ermemiz için büyük çaba sarfe-diyorlardı. Kendilerim haklı çıkarmaya yönelik ne gerekçe bu-labilmişler ise önümüze koyuyorlardı. Telsiz iletişiminin bozuk olduğunu, tankların bozuk, kullanılamaz veya çok kötü durum-da olduğunu söyleyip durdular. Biz ise konunun askeri bir yönü olduğunu ve bu konudaki araştırmanın komutanlar ile ya-pılması gerektiğini söyledik ve Generalleri Bakanlar Kurulu toplantısına çağırdık. Konuyu kendilerine sorduk: Onlar da: “Bu haberlerin gerçekle alakası yoktur. Bütün teçhizatımız, aracımız gerecimiz gayet iyi durumdadır. Öyle ki, şu a için-de bulunduğumuz harp ortamı gibi aynı boyutta 5 harbe daha girebiliriz” dediler. Bu sırada Amerikan Dışişleri`nden büyük bir yetkili Ankara`ya gelmiş ve Bakanlar Kurulu toplantısı ya-pılan salonun yanındaki bir odada Başbakanla görüşüyordu. Bu şahıs harekatın acilen durdurulmasını taleb ediyordu ve toplantıdan istediği yönde bir karar çıkar umudu ile binadan ayrılmıyordu. Fakat sonunda Ecevit tekrar kendisi ile görüşe-rek özür diler bir tavırla MSP’nin, istediği gibi bir kararın çık-masını engellediğini söyleyecekti.
Ecevit Barış Harekatıhı Engellemek İstemiştir
&9644; Ecevit niçin ordu komutanlarını ikna etmeye çalış-madı?
Bunun için çok uğraştı, özellikle sabahki toplantının bir sonuca ulaşmaması üzerine günün geri kalan kısmım komutan-larla konuyu görüşerek geçirdi. Sabaha karşı bizleri toplantıya çağırarak komutanların harekatın durdurulmasının uygun ola-cağı görüşünde olduklarını söyledi. Fakat biz kendisine bunu bizzat komutanların kendilerinden duymak istediğimizi belirt-tik ve ben bu toplantı sürerken hemen Genel Kurmay Başkanlığı`na gittim. Başlangıçta bizim harekat planımız da süreyi 6 gün olarak tespit etmiştik. Ancak harekat başlayalı henüz 2 gün olmuştu ve biz önceden belirlenen hedeflere ulaşmadan hareka-tın durdurulmasına razı olamazdık. Fakat Genel Kurmay Baş-kanı, Ecevit`in tereddütleri ve şiddetli Amerikan baskısı yüzün-den harekat planında bazı değişiklikler yaptığını ve buna göre sürenin 3 gün ile sınırlanabileceğini ve bu süre içerisinde baş-tan belirlenen tüm hedeflere eksiksiz ulaşılabileceğini söyledi. Ve buna göre ateşkes karan alabileceğimiz ancak bunun o gün saat 17.00`den önce olmaması gerektiğini (Bakanlar Kurulu sa-baha karşı hala toplantı halinde idi) söyledi. Çünkü bu saate kadar planın uygulanması tamamlanacaktı. Böyle bir görüş bir-liği sağlıktan sonra Bakanlar Kurulu toplantısına döndüm ve Genel kurmay Başkanı`nın görüşünü aktardım. Daha sonra o gün saat 17.00 `den itibaren geçerli olmak üzere ateşkes karan aldık. Fakat birliklerimiz teyakkuz durumunda kalacaklardı.
&9644; Fakat Türk ordusu Kıbrıs`ta amaçlanan tüm hedefle-ri gerçekleştirmedi?
Bunun yegane sebebi Ecevit`in korkusudur. Ateşkes ka-rarını saat 17.00 yerine sabah l l`de ilan etti.
&9644; Niçin temel çözüm olarak müdahale kararı alındı?
Kıbrıs 500 seneden beri Müslüman Türk toprağı olagel-miştir. Osmanlı Devleti`nin gerileme döneminde bu ada İngiliz-lere kiralanmıştı. Sultan II. Abdülhamid hatırasında bu konudaki anlaşmanın bazı maddelerini zikretmektedir. Gerçekten çok mühim olan bu anlaşmanın esasında adanın Osmanlılara ait alma hakkı mevcuttur. Fakat İngilizler Filistin`de sahnele-dikleri komployu burada da tekrarladılar. 500 yıldan beri nüfu-sunun tamamına yakını müslüman olan bu adanın halkını zorla göçe tabi tutup yerlerine büyük miktarda Yunanistan`dan göç-men getirdiler. Amaçlan adanın nüfus kombinezonunu değişti-rerek nihai olarak Türkiye`den koparmaktı. Bu aynı zama Batı`nın İsrail`i güvenlik altına alma planına da yarar sağlıyor-du. Çünkü ada Türklerin elinde olursa kurulan Siyonist Devle-tin güvenliği için bir teh noktası olarak gözükecekti. O yüzden ada Yunanistan`a ilhak edilmeliydi.
Bu yüzden Kıbrıs meselesi temelde düzenlenmiş bir pla-nın eseri idi. Bu sebeple 1974 yılında belirli prensipler ve ger-çeklerin ışığı altında ve Türkiye`nin stratejik çıkartan doğrultu-sunda hareket ettik, Kuzey`deki Türk Devleti`ni kurduk ve sonuna kadar desteklemeliyiz.
&9644; Türkiye`nin Kıbrıs politikasında bir değişiklik bekli-yor musunuz?
İktidarda bulunan hükümetin ortaya çıkardığı bir prob-lem var. Bu problem son seçimlerini kaybeden ve siyasî gele-ceğinin yok olduğunun farkına Varan Başbakanın hareketleri ve davranışlarıdır. Son yaptığımız basın toplantısında Özal`ın Amerika`ya Türkiye`nin Kıbrıs`taki haklarından taviz verme ni-yetini açığa çıkardık.
Özal Kıbrıs`ta Tavizden Taraftır
Konu ile ilgili bilgiler bize bir ay önce ulaştı. Başlangıçtı bu bilgileri ihtiyatla karşıladık. Fakat Özal bu bilgilerde saki niyetleri açığa vuran faaliyetlere girişmekte gecikmedi ve Papreu`ya bir özel temsilci gönderdi. Bu temsilci skalları yüzünden 2 ay sonraki seçimlerde koltuğunu kaybedecek olan bir Başbakanla ne yapacaktır? Niçin gerekmediği halde bazı ta-vizler verilmektedir? Niçin seçimler beklenmemekte ve yeni kurulacak Yunan hükümeti ile mesele yeniden görüşülmemek-tedir? Özal, Denktaş`tan daha fazla anlayış isteyeceğini söyle-mektedir. Ama kendisi daha 6 yıl önce Kıbrıs`ın iç işlerine ka-rışmayacağını söylüyordu. Bu değişim kimin yararınadır.
Bu değişim bize göre içine düştüğü çıkmazdan ve sıkıntı-lardan kurtulma uğrunadır. Bu ise ülkemizin stratejik çıkarları-na taban tabana zıttır. Şimdi ise Vasiliu Özal`ın verdiği tavizleri görünce tutumunu daha da sertleştirerek, artması muhtemel olumlu adımlardan vazgeçmiş bulunmaktadır.
&9644; Eğer bir karşılığı yoksa Özal niçin taviz vermektedir?
Amerikan yönetimine yaranmak için bir adım daha atıl-makta gecikilmemiştir. Halil İbrahim Çelik bir gazeteci ile bir röportajda bulunmuş ve bazı sözler sarfetmiştir. Kaldı ki bu sözlerin tam içeriğini kendisi de bilmemektedir. Fakat Belediye Başkanı olmasına rağmen tutuklanmıştır.
Burada kanun ne demektedir? Tutuklanmanın hemen ar-dından zardı hakkında tahkikat yapılmalıdır. Eğer savcılık suçlu görürse 48 saat içerisinde zanlıyı mahkemeye çıkarmak mecburiyetindedir. Fakat Halil İbrahim Çelik 14 gün sorgu-suz sualsiz tek kişilik ve içerisinde tahta bir karyoladan başka bir şey olmayan bir hücrede tutuklu kalmıştır. Kaldığı süre Ramazan`ın ilk 15 gününe tesadüf etmektedir. Bu müddet boyun-ca kendisine çeşitli suçlamalar yakışırılmaya çalışılmıştır, iki defa evinin aranması için emir verilmiştir. Arama sonunda sa-dece 260 kitap bulunmuştur. Daha sonra 3. Kolorduya bağlı bazı birimlere arama emri verdiler. Arama esnasında bazı gö-revliler belediye başkanının annesinin ve evde bulunan ufak bir akraba çocuğunun gafletinden yararlanıp evin bacasına bazı yasak yayınlar saklamak isterken çocuk olayın farkına varmış ve hazırladıkları zabiti imzalamayı reddetmiştir. Konu mahkemeye intikal edince derhal serbest bırakılmışlardır.
Halkın oyu ile göreve gelmiş bu belediye başkanına hiç-bir gerekçe olmadan kimin hesabına zulmedilmektedir?
Bütün bunların hepsi hükümetin Amerikan direktiflerine uyduğunun bir göstergesidir. Biz bunu ortaya çıkardık ve bu-nunla mücadeleye devam edeceğiz. Dileğimiz Türk kamuoyu-nun desteğini arkamızda bulabilmek.
&9644; Bazı Dergiler Türkiye`deki bazı kaynaklara dayana-rak partinizin İran`dan yardım aldığını yazdı. Bu doğru mudur?
Bu söz bizim partimizin tarihini, siyasetini ve Türki-ye`de genel siyasî durumdan hiç haberi olmayan bir kimsenin söyleyebileceği bir sözdür. Bazı çevreler gerçekleri ayaklar altına alarak bu yolu hakkımızda toplumun kafasını karıştırmak ve şüphe uyırmak için başardı bir yöntem olarak alıp uygu-lamaya çalışıyorlar. Biz Tahran`da yönetim değişmeden çok ön-ceden beri ülkemizin refahı ve gelişmesi için siyaset sahnesinde mücadele veriyoruz. Bununla beraber hemen bir tekzib yayınla-yarak ilgili dergide yayınlanan haberle ilgili hükümetten açıkla-ma istedik. Hemen ardından Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yayınlayarak söz konusu ithamların herhangi bir bakanlık gö-revlisi tarafından yapılmasının söz konusu olmadığını ve bu it-hamların gerçekle alakasının da olmadığını açıkladı.
&9644; Filistin davası ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Filistin Emirü`l Müminin Ömer b. Hattab`ın Kudüs`ü fethettiği ve halkını içine düştükleri zulüm çukurundan kurtar-dığı günden bu yana 14 asırdır İslâm toprağıdır. Ancak bugün-kü durumu anlamak için ise olaya Siyonizm Hareketinin gelişi-minin ışığı altında bakmak gerekir. Siyonizm Hareketi Theodar Hertzel isimli bir yahudinin öncülüğünde Bazel Sıhrinoce dünya yahudilerine birlik çağrısı ile başlamıştır.
Filistin Davası Bizim Davamızdır
Eğer Hertzel vatan olarak Amerika`da bir yeri seçse idi bu kendisi ve yahudi toplumu için daha mantıklı olacaktı. Çünkü Amerika daha güvenli bir bölge idi ve ona destek olan insanlar Hertzel`in güvenliğini kendi, güvenlikleri olarak kabul ediyorlardı. Fakat o bunu yapmadı. Yapamazdı çünkü İslâm`a olan düşmanlığı onun hayalindeki gibi Filistin`de yahudi vatanı kurma düşüncesine itti.
Osmanlı-Rus Harbi esnasında Hertzel, II. Abdülhamid`e gelerek büyük paralar teklif etti ve Filistin`den küçük bir toprak parçası satmasını önerdi. Sultanın cevabı ise: “Bu topraklar müslümanlarındır. Bu uğurda kanlarım canları-nı feda etmişlerdir. Bu topraklardan bir karış dahi bütün dünya malını verseler satamam” şeklinde olmuş ve Hertzel`i huzurundan kovmuştur. Fakat Hertzel ümitsizliğe düşmemiş ve 1897 yılında yani İsrail`in kuruluşundan 50 yıl önce ilk Siyon Kongresini toplamıştır. Bu kongreden 50 yıl içerisinde Filistin topraklarında İsrail devleti kurulması için bir karar çık-mıştır. Ne yazık ki Hertzel`in bu planı başarıya ulaşmış ve bu-zaman periyodu içerisinde bu devlet kurulmuştur. Bazı kimse-ler Hertzel`in planının ana hatlarını bilmemektedirler. Şöyle ki: Birinci olarak; İsrail devletinin kurulması, ikinci olarak; Vade-dilen topraklar denen sahayı kapsayacak şekilde genişleme. Yani Hz. Süleyman`ın hükmettiği topraklar. Bu harita önce Fi-listin`den başlamak üzere Fırat ve Nil arasını kapsamaktadır. Üçüncü olarak Şam, Türkiye ve Mısırı işgal edilerek Büyük Yahudi devletine ilhakı.
Bu planın gerçekleştirilmesi için Abdülhamid Han tahttan yahudilerce indirildi. Bati empeeryalizminin yol açtığı bütün savaşları desteklediler.
Yahudileri Filistin`de toplamak için İngiliz Vesayet Sis-teminden bol miktarda yararlılar. Abdülhamid Han bu plan karşısında son derece dikkatli idi. Cesur Kafkas müslümanlarından büyük miktarda Filistin`e iskan etti. Kendini büyük harbe ve batı ülkelerinin birbirleri ile ihtilaflarından ya-rarlanıp Osmanlıyı tekrar eski günlerine döndürmek istiyordu. Ama bunu gerçekleştiremeden tahttan indirildi, İngilizler Yahu-dilere anlaşma ile Filistin`de zerresinde haklan olmayan bir bö-lümü verdi. Ve Siyonistler devlet kuruluşunu ilan edince de bir-çok üyesi yahudi kökenli olan Birleşmiş Milletler tarafından kutlılar. Hukuka ve anlaşmalara dayalı olarak kurulan bir teşkilat bir vatanın gerçek sahiplerinden zorla alınmasını nasıl destekleyebilir? Yahudiler Ortaçağda Avrupa’da ve İspanya`daki hristiyanların baskılarından ve zulümlerinden kaçarak Osmanlı İmparatorluğu`na sığınmışlar ve uzun yıllar güvenlik içinde yaşamışlardı. Fakat onlar Osmanlı`ya ihanet edip arka-dan vurmuşlar ve İslâm ümmetini parçalamak isteyen batılılar tarafından da destek görmüşlerdir.
&9644; Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler ko-nusunda ne düşünüyorsunuz?
Hükümet ile bu ilişkilerin kesilmesi için çok mücadele verdik. Hatta 6 Eylül 1980 yılında zamanın Dışişleri Bakanını İsrail`in Kudüs`ü Başkent ilan etmesine karşılık ilişkileri kesme talebimize olumsuz karşılık verdiği için düşürdük. Eğer TBMM`nin 60 yıllık tarihini inceleyecek olursanız bu olayın İsrail`e karşı ilk ve tek bir karar olduğunu görürsünüz ve yine bu tip bir sebeple ilk defa bir bakanın düşürüldüğüne şahit ola-caksınız hemen bu olayın ertesi günü milletimizin büyük bir katılım gösterdiği ve Filistin Davasını desteklemek amacı güden muazzam bir miting tertipledik. Hemen 3 gün sonra da 12 Eylül askerî ihtilali meydana geldi, bu hareketin başındaki-ler bu mitingi daha sonradan 12 Eylül’ün yegane sebepleri ara-sında gösterdiler.
Ben Hakk`ın İzindeyim
Sayın Erbakan Sizi Osmanlı`nın izinde giden biri olarak kabul edebilir iniyiz?
Ben herşeyden önce Hakk`ın izindeyim. Müslümanın işi budur. Batılın peşinden gitmezler onu yol edinmezler. Şimdi sorabilirsiniz. Hak nedir? Mesela Avrupalılar siyasetlerinin hakka dayığını ileri sürerler. Hak onlara göre 4 unsura da-yanır.
1-Kuvvet: kuvvetli isen hak seninledir.
Bu Firavun mantığıdır.
2- Çoğunluk: Hak çoğunluğu elinde tutanındır. Bu yal-nız başına bizim için yeterli değildir. Zira eğer bunu kabulle-nirsek Asya`da sayılan milyonları bulan aynı zama çoğun-luk teşkil eden ve ineğe tapan insanları Hakkın kaynağı olarak kabul etmemiz gerekir.
3- Ayırım: Hak siyah ırka karşı beyaz ırkındır.
4- Şahsi çıkarlar: Şahsi çıkarların bulunması kişiyi haklı kılabilir. Örneğin süper güçlerden birisinin lideri şahsi çı-karları olduğu için ordularının ve donanmasının dünyanın her yerinde bulunmasını haklı gösterebilmekledir.
Biz bütün bu kriterleri reddediyoruz. Biz islâm`ın kriteri-ni kullanarak Hak 4 sebepden teşekkül eder diyoruz. Bunlar.
1- İnsanlar arasında eşitlik: işte bu insanların arasında ayırım yapılmadan hayat haklarının bir özetidir. Bundan hareketle, namusun korunması mülkiyet hakkı, inanç hürriyeti, hiç kimsenin bir diğerini inancı dolayısı ile tahkir etmemesi gibi eşitliğe dayanan haklar bütünü.
2- Çalışma ve gayret: “insan için ancak çalıştığı vardır” ayetinde Duyurulduğu gibi bu iki faktör de hakkın kaynaklarındır.
3- İnsanların arasında karşılıklı rıza ve yine karşılıklı görevlerin ve sorumluluğun bilincinde olma.
4- Adalet: Eğer 3 kişi çalıştırıyorsak ve bunlar aynı işi yapıyorlarsa ücretleri eşit olmalıdır. Kuvvet, ırk, çıkar veya ço-ğunluk hakların kaynağı olamaz. Bu kriterler putperest Roma hukukunun bir uzantısı olup Firavun metodunu temsil etmekte-dir. Ama bu konuda Peygamberlerin bulunduğu çizgi dünyayı zulümden ve fesattan kurtarmış, İslâm ile hak için bu kutsal mücadele daha da yücelmiş ve bu konudaki kriterleri insanlık için kemale erdirmiştir.
İslam`ın Türkiye`deki kökleri, İslâm`dan önce Türki-ye gerçeği ve Türkiye`de (Anadolu`da) tevhide çağrının ta-rihi konusunda neler söylersiniz?
İslâm miladi 6. yüzyılda zuhur etmiş ve Muhammed Mustafa (S.A.V) tebliğini 632 M.de noktalamışa. Bir asır bo-yunca yeni din doğuda ve ba yayılmıştı. Türkler doğuda. Avrupalılar ise batıda bulunuyorlardı. Türkler İslâmla tanışın-ca başlangıçta basit direnişlerde bulunmuşlarsa da daha sonra tereddütsüz topluca iman edip sevinçle bu yeni dini kendileri-ne bir hayat tarzı olarak kabul etmişlerdir, iman etmeyen her-hangi bir Türk kalmamıştır. Bu Halife Osman bin Affan (r.a) döneminde gerçekleşmişti. Ve bu tarihten itibaren Türkler 1000 yıl boyunca din-i mübin uğrunda, tevhid sancağının dünyanın dört bir yanına taşınması yolunda caba sarfettiler.
İslâm, Türklerin sert, dövüşken ve savaşçı ruhlarım ve tabiatlarım dine hizmet edecek şekilde terbiye edip bir yüce din şekline sokmuştur. Yine dini değerlerle dolup taşmaları ve bunun getirdiği adil ve yumuşak muamele fethettikleri ülkeler-de kendilerini bu dinin ihlaslı bir davetçisi yapmıştır.
Osmanlı Devleti de daha sonraki bir aşamada Türklerin bu güç ve kuvvetim dünyada İslâm ümmetinin birliğinin sağ-lanması ve korunması amacına tahsis için kurulmuştur.
Düşüşün Sebepleri
Osmanlı devletinin çöküş süreci 1839 yılında Fransa ve diğer bati ülkelerinin baskısı ile ülkeye sokulan Tanzimat ha-reketi ile başlar. Osmanlılar da zorunlu askerlik sadece müslü-manlar için geçerli idi. Gayri müslimlerden bu hizmete karşılık bir miktar vergi alınırdı. Bu vergi devlet hazinesinin temel gelir kaynaklarından birisiydi. Tanzimat’ın ilanında baş rolü oy-nayan Reşit Paşa yabancıların baskısıyla bu uygulamayı kaldı-rınca ülke vatan topraklarının savunma ve düşman saldırılarına karşı koymanın maliyetini taşıyamaz duruma geldi. Bu da yine ülkeyi düşmanlarından borç istemeye ve bankalarına ve şirket-lerine ipotek vermeye götürdü.
Bir ülkenin siyasî bağımsızlığı ekonomisi yabancıların ipoteği altına girerse tüm anlamını yitirir. Bence çöküşün baş-langıcı içine düşürülen bu tehli stratejik sapmadır.
&9644; Bazı tarihçiler Osmanlı`nın kültürü, ilmi ve Arap dili-ni ihya ettiğini ve bunun da çöküşü başlatan sebeplerden biri olduğunu söylüyorlar siz ne dersiniz?
Kesinlikle hayır. Bu 50 yıldır Türkçe`deki Arapça keli-melerle ve kullanılan Arap harfleri ile mücadele eden İngilizle-rin bir iftirasıdır. Diğer yönden bildiğimiz gibi İslâm diğer halkları Arapça`nın kullanılmasına mecbur tutmamış dilin ve ırkların farklılığını Allah`ın ayetlerinden biri saymıştır. Hatta bazı padişahlar Arapça kullanımım zorunlu hale getirmek iste-diklerinde Şeyhül İslam buna karşı çıkmış ve bunun dinin gere-ği olmadığını padişaha izah etmiştir.
&9644; Geçmişle Bağ Ne Zaman Kurulacak?
Bu günkü tarihimizin şanlı geçmişimizle olan kopuklu-ğunun giderilmesi ancak Türkiye`nin tam bağımsızlığı ile gerçekleşir. Bu da ekonomik bağımsızlıkla ve inancımıza, kimliğimize ve çıkarlarımıza düşmanlıklarım öteden beri bildiğimiz Türkiye`ye borç veren ülkelerin ülkemizdeki nüfuzlarının kırılması ile olur.
Türkiye, emperyalizmi askerî sahada yenebileceğini denize dökebileceğini isbat etmiştir. Ancak daha büyük m uca-J dele ekonomik ve kültürel bağımlılıktan kurtulma verilecek mücadeledir. Dış borçlarımız 25 milyon dolan maktadır. Her sene 8.5 milyar dolar dış borç ödüyoruz ki bu J senelik ülkemizin GSMH’sını aşmaktadır.
İşte bu kendisi ile mücadele için tüm çabamızı yoğunlaştırdığımız gerçek emperyalizmdir.
Emperyalizmle mücadelede Allah`ın izniyle bizler galip geleceğiz. Bilesiniz ki Hak gelince, Batıl zail olur.
(eş-Şarku’l Evsat, 1989. Sayı: 3822-23-24)
Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Türkiye gazetesine yaptığı açık-lamada, “37 senedir bu memlekette adil bir düzen ku-rulması için çalışıyoruz. Türkiye`nin güçlü bir ülke ol-ması, sanayileşmesi için çabalıyoruz.” dedi. İttihat ve Terakki Partisinin yahudi Emanuel Karasu tarafından Sultan II. Abdülhamit Han`ın yıkılması, milletin öz benliğinden koparılması için kurulduğunu belirten RP Genel Başkanı, “İttihat ve Terakki zihniyeti CHP ile devam etmiştir. CHP`nin içindeki fikriyat, millete biz şekil verelim olmuştur. CHP`nin uzun iktidar yıllarında şiddetli bir İslam düşmanlığı yatmaktadır.“ şeklinde konuştu. Emperyalizmin ve siyonizmin Türkiye`ye kendi demokrasisini kurdurtmadığını, başlattıkları sa-nayileşme hamlesinin engellendiğini, kendilerini en çok üzen olayın da ağır sanayi fabrikalarının satılıp yerlerine 5 yıldızlı oteller yapılması olduğunu, ifade eden Prof. Dr. Necmettin Erbakan, “Millî Görüş bütün dünyada akisler uyırırken ülkemizde kitlele-re anlatmakta zorluk çekmemiş hazin bir tecellidir.” dedi. RP Genel Başkanı Erbakan, Türkiye gazetesi-nin sorularını söyle cevapladı:
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN:
“Tek Parti Dönemi Din Düşmanlığı ile Doludur”
&9644; Efendim, bilim adamlığında sanayiciliğe oradan da politikaya geçtiniz. Bu plânlı bir hareket miydi yoksa şart-lar öyle gerektirdiği için mi böyle oldu?
ERBAKAN: Bu iş adım adlin olmuştur. Dinî sahadaki çalışmaların sonunda mutlaka insanlara faydası olması lâzım. Kendi ülkesinin insanlarına hizmet etmesi lazım. Biz Al-manya`da harpten sonra Leopar tank motorlarında araştırma başmühendisi olarak çalışırken Türkiye`de kullanılan en basit küçük sulama motorlarının bile yurtdışından getirildiğini bilmek bizi fevkalâde müteessir ediyordu. Nasıl oluyor da biz Al-manya`nın en ileri motorunu yapalım, fakat kendi ülkemizin tarlasını sulayacak motorlar Almanya`da imal edilsin. Bu olmaz… Biz vatanımıza, milletimize hizmet edecek isek, kendi motorumuzu kendimiz yapmalıyız kanaatine o zaman vardık.” Ancak motor imalâtı sadece bilgiyle olmaz, sermaye ister. Biz , bu sermayeyi 200`e yakın inançlı insan topladık. Fabrika hakikaten millî görüşlü bir fabrika oldu. O tarihte topladığımız bu sermaye bugüne göre astronomik bir rakamdır. Böylece Türkiye`nin en büyük makina fabrikasını 4 yıl gibi kısa süre içinde kurup işlettik.
Gümüş Motor Fabrikası`nın Kuruluşu
&9644; Fakat Hocam o teşebbüs akım kalmadı mı? Zanne-dersem sonunda büyük zararlara uğranıldı?
Muhterem kardeşim, Gümüş Motor Fabrikası`nda 1960 yılında bütün parçalan yerli olmak üzere ilk Türk motoru imal edildi. Bugün bile bu motorlar (şimdiki adı ile Pancar Motor) ülkemizin o sahadaki ihtiyacını tamamiyle karşılıyor. Hatta sadece Türkiye`nin değil Irak`ın, Pakistan`ın da ihtiyacına cevap veriyor. Şimdi de Azerbaycan`da motor imalât fabrikası kuruluyor. Ve bizim zamanımızdan beri de tek bir civatası bile değiştirilmeden devam ediyor. Ama biz niye sürdüremedik? Bir defa biz bu motorları yaptıktan sonra büyük dampingle kar-şılaştık. O güne kadar motor imal eden kimseler, biz fabrikayı kurunca “Amman bu fabrika malını satamasın, biz yine ithalatı-mızı yapalım.” dediler. 6700 liraya sattıkları motorların fiyatını biz imalata geçince 6200’e, sonra 5200 TL`ye, sonra 4700’e ve nihayet 2700 liraya indirdiler. 2700’e indiklerinde bizim bu mo-torları satmamıza katiyyen imkân yoktu. Bu damping karşısın-da motorlarımızı satamadık. Halbuki yerli imalatın ithalata karşı korunması lazımdı. Bunu Odalar Birliği yapmalıydı, ithal kotalarını düzenleyen Odalar Birliği Sanayi Dairesine bu sebeple başkan olduk. Sadece bizim motorlar değil, bütün başarılı yerli imalâtımız, ithalat ile kösteklenmesin diye uğraş-tık. Ancak bizim aldığımız kararlan Odalar Birliği Genel Sek-reterliği değiştiriyor, yine ithalatı koruyordu. Bunun üzerine TOBB`ne genel sekreter olduk. Bu sefer idare heyeti yine ka-rarlarımızı değiştirmeye başladı. Arkadan TOBB`ne başkan olduk ve bütün idare heyetini millî sanayiyi koruyacak insan-lardan seçtik. Ama bu sefer de iktidardaki Demirci, kotaların hazırlanma yetkisini biz başkan olunca Odalar Birliği`nden aldı. Bunun üzerine artık yapılacak tek şey bu milletin hakkını siyasi sahada korumak idi. Önce Konya`dan bağımsız aday olduk ve ardından da Milli Nizam Partisi`ni kurduk.
&9644; Yani sanayi hamleniz ve yerli sanayiyi koruma gay-retleriniz engellendi diye nü siyasi mücadeleye girdiniz?
Hayır bu, bir geçiş değildir.. Bir genel inanış plânının bir ucundan başlamaktır, 1954’te Gümüş Motor Fabrikasının temelinin atılması ile başlayan millete hizmet yıllır. Biz 37 senedir aslında adil düzen ve Türkiye`nin güçlü ülke olması için çalışıyoruz, tik günden beri hep Türkiye`nin sanayileşme-sini ve adil düzenin bu memlekette yerleşmesini istiyoruz. Bizim adil düzen projemizin bir ucundan işe başlamaktır Gümüş Motor Fabrikası…
&9644; Ülkemizdeki kurulan partilerle ilgili enteresan tesbit-leriniz var. Kitle partilerini, fikir partilerini ve genel ola-rak çok partili siyasi sistemimizi nasıl değerlendiriyorsu-nuz?
Parti dendiği zaman kitle partisi falan olmaz. Partinin bir inancı olmalı, gayesi bulunmalı. Biz gayemiz olmasın, hep beraber çorba gibi toplanalım. Aklımıza ne gelirse yapalım. Böyle parti olmaz. Bakın İttihat ve terakki Partisi`ne… Bu milletin milli ilkelerini yıkmak için kurulmuş. Yahudi Emanuel Karasu tarafından Sultan II. Abdülhamit Han`a karşı kurulmuştur aslında. Belli Siyonist plânlan gerçekleştirmek için… Onun için milletin özbenliğine karşı bir hareket olmuş-tur. Bu hareket CHP ile devam etmiş. CHP’nin içerisindeki fikriyat “Millete biz şekil verelim.” olmuştur, temsil etmek ye-rine biz milleti şekillendirelim zihniyeti ile CHP`nin uzun yıl-larında şiddetti bir İslam düşmanlığı yatmaktadır, işte millet çok partili hayata geçildiği zaman, bu din düşmanlığı tatbikatı-na reaksiyon olarak DP’yi kurdu. Daha sonra birçok partiler kuruldu. İttihat ve Terakki millete reaksiyon olarak kuruldu, bu partiler de reaksiyona reaksiyon olarak kuruluyor. Ancak Milli Nizam, MSP ve Refah Partileri başkadır. Bunlar millî görüşün partileridir. Yani milletin bin yıllık aslına dönüşüdür. Onun için bu bir aksiyondu. Onlar reaksiyonun reaksiyonu, biz ise bu işin aslıyız. Kaldı ki kitle mitle bunlar uydurma sözler-dir. Bunların hepsini bir torbaya doldurursanız sonunda hepsi-nin dünyadaki emperyalist nizamın oyuncağından ibaret olduk-larını görürsünüz. Hiçbirisinde emperyalist ve Siyonist sistemlere karşı yeni bir nizam fikri yoktur. Niye biz “Milli Nizam” adıyla ortaya çıktık? Çünkü sömürücü sistemin karşı-sında adil düzeni kurmak için ortaya çıkıyoruz. Her türlü taklit-çiliğin karşısındayız. Taklitçi partilere da karşıyız. Fikir partisi, kitle partisi tasnifi sunî bir tasniftir. Bununla oyalanmamak lâzımdır. Parti demek; inanç demektir, düzen demektir, nizam demektir…. Arkadaş sen hangi nizam için çalışıyorsun? Ben, ANAP’ın… Eee, faizci Siyonist sistem için çalışıyorum. Ben bilmem DYP’yim.. Ben de faizciyim, kapitalist nizam için çalı-şıyorum. İster kitle, ister fikir ol; hiçbirşey farketmez… Bugüne kadar kurulan partiler, -bizimkilerin dışında- adil düzen şuurun-da kurulmadılar. Belki iyi niyetle ama birbirlerine reaksiyon olarak kuruldular.
&9644; Efendim, siz başlangıçtan beri mi böyle düşünüyor-dunuz yoksa millî görüş sonradan mı oluştu?
Biz bugün hangi gaye için çalışıyorsak, 37 yıl önce de aynı gaye için yola çıktık. Gümüş Motor Fabrikası, adil düzen için kurulmuştur. Nitekim böyle olduğu herkes tarafın-dan biliniyordu. Gümüş Motor sadece bir fabrika değil, bir ide-olojik semboldü…
Niye AP`ye Müracaat Ettim
&9644; Fakat Hocam siz önce AP`ye adaylık için müracaat etmediniz mi? Oraya kabul edilmeyince, veto olunca ayrı bir parti kurmadınız mı?
Hayır, gerçek öyle değil… Ben AP’ye müracaat ettiğim-de neden ittifakla veto edildim? Çünkü AP’nin yapısını, tavrını göstermesini istiyordum. Odalar Birliği`nde ben AP zihniyeti ile mücadele ettim. Sonra da Adalet Partisi`ne adaylık için müracaat ettim. Niye?.. “Ey millet bunları görün” demek için… Odalar Birliği`nde yönetim baştan sona AP zihniyetiydi ve ben onlarla mücadele ettim.
&9644; Efendim şöyle bir hatıra var: “1969 yılının Kurban Bayramı`nda rahmetli Mehmet Emin Alpkan Beyin evinde sohbet edilirken sizin Sayın Demirel’i methettiğinizi ve O`nun yanında olmak lâzım geldiğini söylediğinizi” Sayın Aykut Edibali anlattı. Bu olay düşüncelerinizin zaman içinde değiştiğini göstermiyor mu?
Aziz kardeşim, ben Odalar Birliği`nde onlarla mücadele ettim. Binaenaleyh buyurduğunuz şey gerçeklere uymuyor. Bir hatıradır, eski bir hatıradır. Hatırlarda yanlış kalmış olabilir. Ben böyle bir şey hatırlamıyorum. Ancak ben hadiselerle ko-nuşurum. Bak biz; böyle bir motor fabrikası kurduk, bunun Türkiye`de yaşaması için ve ülkedeki bütün sanayinin gelişme-si için; dövizleri tamamen ithal mallara harcayan yanlış AP zihniyeti ile mücadele ettik. Bu AP`nin “milli görüş” sahibi olmadığını belgelemek, göstermek için de oraya müracaat ettik..
&9644; Veto olmasaydınız Adalet Partisi`nde siyasete devam edecek miydiniz?
O zaman, kabul edilseydik Adalet Partisi, Refah Partisi olurdu veya biz yine RP’yi kurardık. Cevabı verdim değil mi? Bu parti “Refah Partisi” olur diye korktukları için veto edil-dik. Onlar bizim ne olduğumuzu biliyorlar. Çünkü 40 yıllık mektep arkadaşınızdılar. Bizim adil düzen için çalıştığımızı ta mektep sıralarından biliyorlar.
Niye iktidar Olunamıyor?
&9644; Hocam 37 yıldır büyük bir mücadele içindesiniz. Pek çok seçim geçirdiniz. Niye tek başınıza iktidar olacak oy nisbetini alamıyorsunuz?
Bu şimdi konuşulmaz… Çünkü seçimlerde neticeler belli. Görüyorsunuz.. Son 20 beldedeki seçimlere ANAP parayla, devlet imkânlarıyla; RP de inançla girdi. Ne oldu? RP oyların yüzde 23.9`unu, DYP yüzde 21`ini aldı. SHP yüzde 12.5 oyda kaldı. Refah Partisi iktidarda değil. TV`de tek kelime söylenmi-yor. Bir kısım basın maksatlı olarak yazmıyor. Nasıl oluyor da RP en büyük parti ve başa oynuyor? Bu 20 beldenin tamamını seçim öncesinde ziyaret ettik. Buralarda bilesiniz ki iki parti mücadele etti. ANAP ile RP çekişti. ANAP para ile, devlet imkânlarıyla çalıştı. RP inanç ve imanla mücadele etti. Hazreti Peygamber Efendimizin idamı tebliğ ettiği ilk 20 yılda müslüman olanların sayısı 1400 kişi, vefatlarından önce veda haccında bu rakam 500 bine ulaştı, işte sosyal olayların karakteri bu-radadır. Eksponsiyelleri yavaş yavaş gelişir, bir yerde takla atar, sıçrama yapar. Şimdi RP de aynı olayı yaşıyor. TV`de ko-nuşulmuyor, gazeteler yazmıyor fakat Refah Partisi başa güre-şiyor. RP’yi tek başına iktidar yapmak için çalışıyoruz.
Dünyada Bush Türkiye`de Muş
&9644; Efendim biraz iyimser konuşmuyor musunuz? Muş`taki son seçimde aldığınız oy nisbetini Türkiye geneli-ne yaymak sıhhatli bir değerlendirme mi?
Bakın Türkiye son 40 yılda çok zaman kaybetmiştir. Türkiye`nin şimdi ihtiyacı adil düzendir, millî görüştür. Bütün dünya zaten burada gidiyor. Bütün dünyada şimdi yeni bir kutup teşekkül ediyor. Eskiden kapitalizm, komünizm, Siyo-nizm, emperyalizm vardı. Şimdi komünizm çöktü. Fakat em-peryalizm ve Siyonizm zulmüne devam ediyor. Buna karşı in-sanlık yeni bir kutup etrafında toplanmak ihtiyacındadır. Bu kutup RP’dir, milli görüştür. Muşta yüzde 57 nispetinde oy aldık. Yani dünyadaki kutuplardan birisi Muş olmuştur. Adil düzenin bayrağı ve kalesi olduğu için yeni bir kutup teşekkül etmiştir, işte yeni dünya bu. İki kutup var. Dünyada emperyalizmin temsilcisi Bush, Türkiye`de Muş… Bütün insanlık için adil düzene geçmekten başka çare yoktur. Kırk sene bu faizci kapitalist sistemin zulmünden, din düşmanlığından çok çektik. Tek çaredir Refah Partisi…
Hocam Türkiye`nin yüzde 99`u müslümır diye bir görüş var…
Doğrudur, öyledir de zaten…
&9644; Peki hocam yüzde 99`u müslüman olan bir ülkede siz niye yüzde 10`un altında rey alıyorsunuz? Bu bir tezat değil mi?
Tezat şudur. Millet müslüman olduğu halde, İslamiyet nedir bilmiyor. Mesele bu… Bu millete öğretim yeteri kadar ya-pılmamış. Millet ben müslümanım diyor ama nedir bilmiyor, ikincisi asıl bizi etkileyen koyu bir menfi propaga altında-yız, iletişim imkanımız yok Refah Farisi`ni millet tanımıyor. Gecekonduda oturan, kapıcı olarak çalışan eziliyor ama bilme-den kendini ezen faizci emperyalizme oy veriyor. Kendisine sa-adet getirecek RP’yi tanımıyor.
&9644; Efendim nüfusun yüzde 60`ını 24 yaşın altındakiler oluşturuyor. Bu genç insanlara partinizi nasıl tanıtacaksı-nız? Nasıl iletişim kuracaksınız?
İnançlı insanların çalışması ile… Çalışma, çalışma… Çalı-şıldıkça neticeler alınıyor. 29 Mayısta İzmir`de “Fetih ve Gençlik Günü” yaptık. O söylediğiniz 24 yaşın altında 100 bin genç oraya geldi. Bu memlekette adil düzen kurulması için bütün güçleriyle çalışmaya söz verdi. Bizin mitinglerimize katılanların yüzde 80`ini gençler oluşturuyor.
&9644; Siz kitle iletişim araçlarının -basının size karşı oldu-ğunu, RP`yi millete anlatamadığınızı söylüyorsunuz. Diğer taraftan da bir uyanıştan bahsediyorsunuz. Sizce bu uya-nış partinizin iktadara gelmesi için yeterli mi?
Elbette… Bir yan tahribat yapılıyor. Ama buna rağ-men millî görüş gençliği güçleniyor. Bu yeterli bir ivmedir. Ama erken, ama vaktinde ilk genel seçimde de patlama olacak. Hatta Demokrat Parti`nin patlamasından da öte bir patlama ya-pacak Refah Partisi…
&9644; Hocam affınıza sığınarak size yapılmış bazı ithamları sormak istiyorum.
Muhsin Batur da Millî Görüşü Benimsedi
Muhterem kardeşim madem ki itham diyor, inanmıyor-sunuz, öyleyse sormayın… Niye soruyorsunuz ki?
&9644; Efendim bir gazeteci olarak, cevabını sizin ağzınız-dan okuyucularımıza duyurmak için soruyorum. Milli Nizam Partisi`ni AP`yi böldürmek için size kurdurdukları söyleniyor. Muhsin Batur ile görüştüğünüz, Celal Bayar ile partinin kurulması yönünde temasta bulduğunuz iddia edi-liyor. Talat Aydemir`in ihtilal kabinesinde sizin Sanayi Bakanı olarak isminizin geçtiği belirtiliyor. Bu konularda…
Ne münasebet? Herkes aklına gelen birşey uydurur. Böyle bir kabine mi varmış? Bunlar senaryodur. Muhsin Batur hatıratında diyor ki: “Biz Milli Nizam Partisi`ni kapatmak için ihtilal yaptık.” Batur şimdi şahsen dostumuzdur. Şimdi ama…
&9644; Efendim Muhsin Batur ile partiniz kurulurken görüştü-nüz mü?
Daha sonra görüştük. Batur ne zaman bize “Cumhurbaş-kanı adayıyım, bana oy verir misiniz?” diye geldi, ilk defa o zaman kendisiyle görüştük. Kendisine dedik ki, bizim şartları-mız vardır. Sizinle üç seans konuşacağız. Ondan sonra bizim söylediğimiz temel fikirlere inanıyor ve benimsiyorsanız bu-günkü şartlar altında size oy veririz dedik. Peki dedi Üç seans konuştuk Konuşmalarımızdan sonra Muhsin Batur şunları söy-ledi: “Hocam eğer milli görüş dediğiniz buysa ben Cumhurbaş-kanı seçileyim seçilmeyeyim, köy köy dolaşacağım. Bütün mil-lete kurtuluşun Milli Görüş`te olacağını Söyleyeceğim.” Böyle dedi ve bunu bizim oyumuzu almak için de söylemedi. Kendisi mert yapılı bir insan. Dürüsttür, ikna olmuştur. Çünkü O da aynı ideallari beslemektedir. Zaten işin garibi de burası… Mese-la Milli Birlik Komitesi üyeleri bizim en yakın dostlarımızdır. Onlar bizim ideallerimizi aynen benimsemişlerdir. Gidin kendi-leriyle konuşun. Bu Türkiye`yi hangi parti kurtarır deyin? Göre-ceksiniz, Refah Partisi diyeceklerdir.
Milli Birlik Komitesi Üyeleriyle Fikir Ayrılığımız Yok
&9644; Efendim madem ki Muhsin Batur Paşa ikna oldu, niye sizin partiye girmiyor? Niye köy köy dolaşıp milli gö-rüşü anlatmıyor?
Kıymetli kardeşim, Muhsin Batur zannediyorsam şu a aktif politikaya girmeyi düşünmüyor. Ama İstanbul`da oturduğu için oradaki dostlarımız sık sık kendisini ziyaret ederler. Mesela Süleyman Arif Emre bunu sık sık yapar. Biz burada Milli Birlik Komitesi üyesi arkadaşlarımızla sık sık soh-bet ederiz. Hatta Belki önümüzdeki günlerde onların bir top-lantısına gideceğiz. Kendilerine adil düzen hakkında brifing vereceğiz. Zaten bizim temel problemimiz iletişim. Temas sağ-ladığımız zaman “Yahu bu bizim arayıp da bulamadığımız şey” diyorlar. İkna oluyorlar. Bunun sayısız misalleri var. Me-sela en son misalini vereyim. Rus Büyükelçisi Çernişev bizi ziyaretinden sonra şöyle konuştu: “Ben bütün partileri gezdim. Hiçbir partinin RP kadar disiplinli ve ne yapacağım bilir vazi-yette olduğunu görmedim.” Almanya Parlamento Bakanı Von Hassel, Die Welt gazetesine yazdığı makalesinde aynen şöyle diyor. “Ey Avrupalılar size yalvarıyorum. Etmeyin, eyle-meyin… Türkiye`nin Ortak Pazar`a girmesini geciktirmeyin, İs-rail de girsin. Hatta İsrail ile Türkiye`yi daha yaklaştırın. Geç kalıyorsunuz. Bakın Türkiye`de Refah Partisi her geçen gün güçleniyor. Bundan sonra RP iktidar olacak. Haberiniz olsun. RP iktidarı demek; yeni bir Türkiye`nin kurulması demek değil, yeni bir dünyanın kurulması demektir. Siz hiç 60 milyonluk Türkiye`nin 15 milyarlık İslam alemine motor olarak adapte edildiğinde, nasıl bir dünyanın meydana geleceğini düşünebili-yor musunuz?” İşte Von Hassel`in makalesi. Kendisi Türkiye uzmanıdır.
Demirel ve Ecevit Nasipsiz
&9644; Hocam Madem ki siz temas ettiğiniz insanları kolay-lıkla ikna ediyorsunuz. Niye Sayın Demirel`i ve Sayın Ecevit`i ikna edemediniz? Üstelik her ikisiyle de uzun koalisyon dönemleriniz oldu ve sıkça temas imkanınız vardı…
Neyi kastettiğinizi anlayamadım Biz hükümette iken her iki lider de şunu söylediler. “Sadece MSP ne istedi ise kararlar öyle çıktı. Onların istediği oldu.” bu ne demektir? Biz demek-tir? Biz demek ki kendilerine bütün faydalı, doğru şeyleri anlat-mışız; ikna etmişiz. Ancak bir insanın “Ben milli görüşçüyüm” demesi kolay bir iş değildir. Bu nasip meselesidir. Temenni ederiz ki bu nasibe ulaşırlar…
&9644; Hocam son bir soru daha sormak istiyorum. 37 yıllık mücadelenizde geriye baktığınızda hiç “Keşke böyle yapmasaydım” dediğiniz oldu mu? Nefis muhasebesi yaparak şu şu hataları işlemişim dediğiniz oldu mu?
Çok şükür böyle birşey hatırlamıyorum. Allah`a şükürler olsun… Elden gelen gayretle çalışılmıştır. Herşeyin takdiri O`na aittir.
(Türkiye, 30 Haziran 1991)
RP Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan, terör olaylarının, ülkede huzuru bozma planlarının bir parçası olduğunu söyledi ve “generallere yönelik hareketlerin, bir CIA planı olması ihtimali asla gözden uzak tutulmamalıdır” dedi. RP Lideri Erbakan, son günlerde tırmanan terör hareketleri, terörle mücadele kanunu, enflasyon ve İslam Ortak f azan konusundaki görüşlerini Türkiye Gazetesi`ne açıkladı. Prof. Erbakan`a yöneltilen sorular ve RP liderinin cevapları şöyle:
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN:
“TERÖR CIA PLANIDIR”
&9644; Son haftalarda tırmanan terör özellikle generalleri hedef seçmiş durumda. Türk subaylarına yönelen bu terörü neye bağlıyorsunuz. Bir ihtilal mi isteniyor? Türkiye`de artık ihtilal olur mu?
Sekiz seneden beri ANAP`ın yapmış olduğu tahribat ül-keyi maddî ve manevî bakımdan sıkıntılar içine sokmuştur. Bu durum aslında teröre son derece müsait bir ortamdır. Bir ülke-de sabotaj yapmak isteyenler olabilir. Ancak bir terör ortamı-nın meydana gelmesinde ülkenin genel durumunun önemi bü-yüktür. Bugün Türkiye`de genel durum, halkın idareye karşı bir hoşnutsuzluğunu değil, nefretini uyıran bir manzaradır. Her yönüyle bu durum karşısında terör zemin bulmaktadır. Ancak bu hareketlerin generallere yönelik bu hareketlerin bir CIA planı olma ihtimali asla gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bugüne kadarki tecrübelerle biliniyor ki CIA bütün ül-kelerde son derece müessirdir. Ve akla hayale gelmedik plan-lar tertip etmektedir. Türkiye`yi huzursuz yapmak, Türkiye`de karışıklık çıkarmak ve Türkiye`yi İsrail`e kolay lokma haline getirmek emperyalizmin genel planlarının bir parçasıdır. Bu itibarla, nasıl 80`den önce dışarıdan silah getirip, iki ayrı gruba aynı silahı dağıtıp milleti birbirlerine kırdırdılar ise, bugün de Türkiye`de huzursuzluk çıkarmak ve ülkeyi bir birine düşür-mek için bu planlan uygulamakta olabilirler. Çünkü bütün bu cinayetler son derece profesyonelce, ustaca eğitilmiş kimseler tarafından hatta aynı bir ekip tarafından yapılmış olması ihti-mali kuvvetlidir. Bu belirtiler, söylediğimiz ihtimale ağırlık kazıracak mahiyettedir.
Millet İhtilal İstemiyor
&9644; Bir ihtilal davetiyesi olabilir mi bunlar?
Artık Türkiye`de bir ihtilal olacağını zannetmiyorum. Çünkü bu güne kadar üç defa ihtilal yapıldı. Bu ihtilallerin hiç-birşey getirmediği görüldü, işte son ihtilalin bu ülke 10 yıldan beri ızdırabını çekiyor. Bu ANAP kalıntısı ihtilalin bir ürünü-dür. Antidemokratik tedbirlerle partileri kapatmak, secime sok-mak, vetolar yapmak suretiyle nerşey perişan edilmiştir. Neti-cede böyle bir ANAP frankeştaynı ortaya çıkmıştır. Bu denemelerden sonra arak kimsenin ne ihtilal yapmak hatırından geçebilir, ne de yapılacak olan ihtilal bundan öncekiler gibi zemin bulabilir. Millet bütünüyle bu kabil hareketlerin karşısındadır.
14İ, 142,163 maddeler kaldırıldı. Bundan sonra mey-dana çıkan durumu değerlendirir misiniz?
Önce bir defa çıkartılan terör kanununa bakmak lazım. Aslında beş ayrı kanunla düzenlenmesi lazım gelen konular bir gece yansı iki saat içinde torbaya konmuş, ortaya atılmıştır. Bu ucube, hukuk tekniği bakımından misal olarak gösterilebilecek en hatalı kanunlardan birisidir. Bununla beraber 141, 142, 163. maddeler kalkmıştır. Ancak bu demek değildir ki, bu kanu-nu çıkartan ANAP hakiki ve samimi olarak Türkiye`de inanç ve fikir hürriyetinden yanadır. Bu kanunu sırf, ayakta duracak hali yok, secime gidecek, bazı çevrelerin oyunu alabilmek için için her yapağı işte olduğu gibi bu kanunu da milleti aldatmak için Çıkardığı apaçık gözükmektedir. ANAP eğer fikir ve inanç hür-riyetinde samimi ise, bu takdirde partiler ve demekler kanunla-rından da fikir ve inanç hürriyetine aykırı maddeleri bu kanunla beraber değiştirmesi gerekirdi, (telan yapmayıp bunu yapması, göstermelik bir davranıştır. Oy avcılığından başka bir maksat gütmemektedir. Halbuki Türkiye`de her meselenin temeli geli-yor fikir ve inanç hürriyetine dayanıyor. Fikir ve inanç hürri-yeti olmadan anayasa da yapılamaz. Demokrasi de olmaz. Siz bazı fikir ve inançları serbest bırakcaksınız, bazılarını bırak-mayacaksınız. Kimin adına? Hani millet kendisi karar verecek-ti. Milletin üstüne çıkıp, buraya gidebilirsin, buraya gidemez-sin, demek faşizmdir.
Enflasyon Kalkınma Değil Tahribat Getirir
&9644; Hocam, enflasyon kalkınmanın bedelidir deniyor; Sizce enflasyonsuz kalkınma mümkün mü?
Hiç şüphesiz… Zaten enflasyonla kalkınma olmaz. Enf-lasyon sadece tahribat getirir ve getirmektedir. Enflasyon mi-lyonlarca hak sahibini ezmek demektir. Enflasyon kalkınma gücünü yok etmek demektir. Biz bu enflasyonu sırtımızda taşı-maya mecbur değiliz.
Bu enflasyon bugün Türkiye`de tatbik edilen çorba düze-nin bir neticesidir. Çorba düzeni diyorum, çünkü dünyada üç Çeşit temel ekonomik sistem söz konusudur. Birisi kapitalizm, diğeri sosyalizm ve adil düzendir. Ama Türkiye`de ANAP’ın ve Özal`ın uyguladığı ekonomik politika, bunlardan hiçbiri de-ğildir. Apayrı nevi şansına münhasır bir düzendir. Buna bir| isim vermek lazım gelirse, ancak çorba düzeni denir. Bu çorba j düzeni 10 seneden beri yüksek enflasyonla milleti perişan etmektedir. Enflasyonun temelinde bugünkü düzenin mikropları yatıyor. Yani faiz, vergi, darphanede karşılıksız para basma, emirle paranın değerinin düşürülmesi ve bugünkü bankacılık düzeni Bugünkü düzenin adı köle düzenidir. Yani milleti köle yapan düzendir. Bu düzen ile millet neticede İsrail`e ve onun işçisi holdinglere köle yapılmaktadır. Bunun için de millet çalışacak, hakkı elinden alınıp bunlara verilecek. İşte enflasyon bunun aracıdır.
&9644; Sizce nasıl önlenebilir enflasyon?
Adil Düzenle.. Bildiğiniz gibi yıllardan beri Türkiye`de belki 200’den fazla “Adil Düzen Konferansı” verdik. Enflasyon ancak adil düzenle önlenir. Yani faiz kalkacak, darphanede karşılıksız para basmayacak, bütün vergi kanunları lağvedilecek. Ve bugünkü bankacılık sistemi kökünden değiştirilecek. Ve pa-ranın değeri ile asla emirle oynanmayacak. Böyle bir adil dü-zende insanlar kredi ihtiyacını nasıl karşılayacak? Devlet gelirini nasıl temin edecek.
&9644; Bu adil düzeni şu a tatbik eden ülke var mı Hocam?
Hayır. Adil düzen asırlar boyu bizim milletimiz tarafından o günün şartlarına göre zaman zaman tatbik edilmiştir. Ancak bugünün şartlarına göre adil düzeni tatbik eden şu a herhangi bir ülke yok. Bu, inşallah Türkiye olacaktır önümüz-deki seçimden sonra. Bütün müslüman ülkelere sirayet ve sonra da diğer ülkelere…. buna biz hakkı üstün tutan medeniyetin ye-niden doğusu diyoruz.
Bu Ekonomik Sistem İflas Etmiştir
&9644; Hocam mevcut KİT’leri ekonomide kambur olarak görüyor musunuz? Özelleştirme konusunda hükümetin ba-yağı gayretleri var. Siz de özelleştirmeden yana mısınız?
Ekonominin kendisi kambur. Baştan sona kadar. Çünkü bu ekonomi çorba ekonomisidir. Faizci, kapitalist bir ekonomi-dir. Bu ekonominin içerisinde KİT`ler en iyi niyetli yöneticiler konsa dahi tıpkı diğer özel sektör kuruluşları gibi. asla millete faydalı hizmet yapamamaktadır. Kabahat sistemdedir. Yoksa bir çok hizmetlerde devletin öncelik yapması teşvik etmesi` faydalıdır. Ancak bu teşvik o müessesenin sahibinin devlet ol-masını gerektirmez. Adil düzende ekonomik faaliyetleri özel kuruluşlar yaparlar. Devlet planlama yapar. Makro plan yapar. Yani yaptırır. Bunu yapacak olan kuruluşları destekler. Proje-lendirir Türkiye`nin her bölgesinde işsizliğin önlenmesi, kal-kınmanın temini için hangi yatırımın yapılması lazım. Bunlar uzmanlık işidir. Bunların geliştirilmesi ortaya konması için ge-reken teşviklerin yapılması devletin vazifesidir. Ondan sonra vataşlardan ehliyet sahibi olanlar bu projelerden beğendik-lerini alırlar. Ya tek başına ya da ortaklık halinde gerçekleşti-rirler. Bu gerçekleştirme esnasında faizsiz kredi ite destekle-meyi yine devlet yapar. Adil düzende tam teşvik vardır. Bunun için bugünkü tatbikat adil düzen esaslarına uymamaktadır. Ancak çorba düzenin içinde dahi, o düzene göre Türkiye`nin bazı bölgelerinin kalkınması için öncülük yapma hususunda, devletin öncü olmasında yarar vardır. Bunları işledikten sonra yine özel sektöre devredebilirler.
Bunun için bugün Türkiye`deki bu devlet kuruluşlarının perişanlığı, kuruluşları yönetenlerden ileri gelmiyor. Sistem ve onlara yön veren yöneticilerin aldıkları kararlardan ileri geli-yor. Millet taklitçiliğin ve kapitalizmin acısını çekiyor.
&9644; Hocam mevcut seçim sistemini nasıl buluyorsunuz?
Çorba düzenin, hile rejimi. Bugünkü seçim sistemi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir hile rejimidir. Seçim kanu-nu sekiz senede sekiz defa değiştirilerek, delinmiş bir peyniree benzetilmiştir. Her değişiklikte maksat, milletin iradesi en iyi nasıl tecelli eder sorusu olmamıştır. Ne yapalım da biz herşeye rağmen ufak bir azmlık olarak şeklen iktidar olalım. Gaye bu olmuştur. Bunun için de baştan sona kadar haksızlıklarla dolu-dur. Meclis`te bulunan her üç partide bugünkü seçim kanunu-nun suçlusudurlar. Kaldı ki böyle bir seçim kanunu ite seçime girilmemeliydi. Hemen değiştirilmediği takdirde hemen sinei millete dönmeliydiler. Bu görevlerini yapmadıktan için üçü de suçludurlar. Ve bu kanun tabi anayasaya, demokrasiye, insan haklarına baştan sona kadar aykırıdır.
&9644; Hemen önümüzdeki bir seçimde, mevcut kanunla ne bekliyorsunuz?
Biz seçimden Refah Partisi`nin en büyük parti olarak çık-masını bekliyoruz. Nitekim fiili grafikler bunu gösteriyor. Çünkü ülkemizde son yapılan seçimlere bir gözattığımızda ne görüyoruz. Geçen sene 19 Ağustosta yapılan seçimlerde mese-la Bayrampaşa`da… 300 bin nüfuslu İstanbul`un ortasında büyük bir bölge. Burada Refah partisi oyların yüzde 21,5 ini almış. ANAP yüzde 20, SHP yüzde 8, DYP yüzde 7… bu yıl 7 Nisan`da Nevşehir`de yapılan seçimde Refah Partisi oyların yüzde 25.5 ini aldı. Şimdi ümit ediyoruz ki 2 Haziran seçimle-rinde Refah Partisisin oy oranı bu 20 seçim bölgesinde yüzde 30’un üstüne çıkacaktır. Bunu takiben muhtemelen bu yıl Ekim ayında yapılacak, seçimde de Refah Partisi en büyük parti ola-rak ortaya çıkacaktır. Bu sadece Türkiye`nin gidişatının bir so-nucu değil bütün dünyanın gidişatının bir sonucudur. Çünkü bugün bütün dünya emperyalizmin zulmünün karşısında adil düzeni anıyor. Yeni kutuplaşma. Adil düzen etrafında olacak-tır. Refah Partisi`nin seçimi kazanması sadece Türkiye için değil, bütün mazlum ülkeler için bîr kutuplaşma manasını taşı-maktadır.
&9644; Ekim ayında erken genel seçim var diyorsunuz…
Çok kuvvette muhtemel Çünkü ANAP yediği yumruk-lardan ayakta duramayacak, yere düşmek üzere olan bir boksör durumunda. Bir an evvel gong çalsın, şu selye oturayım diyor. O gongu da düşmeden, ölmeden evvel kendi çalacak, yani intihar edecektir ister istemez. Kongrenin arkasından kı-yamet kopacak ANAP’ta sıkıntılar başlayacak.
Hedefimiz İktidar Olmaktır
&9644; Hocam, bir koalisyon ortamında, tek başına bir parti iktidara gelmediği takdirde, sizin tercihiniz hangi parti ile iktidar olmak olur?
Biliyorsunuz, Türkiye`de koalisyonlar hususunda en fâzla tecrübeye sahip olan parti biziz. Vaktiyle biz solcuyuz di-yenlerle de, koalisyon yapmış, memlekete büyük hizmetler ver-miş bir partiyiz. Biz sağcıyız diyenlerle de koalisyon yaptık. Bütün bu partilerin yönetim kadrolarının davranışlarını ve zih-niyetlerini çok iyi biliriz. Bu zihniyetler temelinden yanlıştır. Çünkü bu zihniyetlerin kökü Batı taklitçiliğidir. Onun için koa-lisyonda her zaman birtakım güçlükler olmuştur. Fakat biz bu güçlükleri yenmek hususunda, daima başarılı davranışlar içinde olduk. Bugüne kadar üç koalisyon hükümeti kurduk. Bu üç hü-kümetin hiçbirisinin bozulmasında bizim bir dahilimiz olmadı. Hep ortaklarımızın bozgunculuğu yüzünden bu hükümetler bo-zulmuştur. Bununla beraber bizim hedefimiz Refah Partisinin tek başına iktidar olmasıdır. Ve biz bugünden böyle bir sualin cevabını açıkça vererek kendimizi bağlamayı uygun görmüyo-ruz. Bütün gücümüzle tek başınna iktidar olmak için çalışıyoruz. O gün doğacak olan tabloya göre, memleketin en hayrına ne ise o kararı vereceğimiz şüphesizdir.
&9644; Bu tecrübeniz ışığında solla da sağla da iktidar olduğunuza göre, en çok sıkıntıyı hangi partiden çektiniz?
Hemen ifade edeyim ki, Türkiye`de eskiden bu sorunun bir kıymeti, bir manası vardı. Ama bugün bu sorunun bir kıy-meti yoktur. Çünkü bugün sol denilen sağ denilenin birbirine eşit olduğu görülüyor. Bunların hiçbirinin birbirinden farkı yok. ANAP, SHP, DSP ayrı makinadan çıkmış üç tane ıskarta malıdır. Üçü de faizcidir, üçü de Ortak pazarcıdır. Devir değiş-miştir. Artık sağ, sol diye ayrım yok. Şimdi sömürü ve adil düzen diye ayırım var. Bunların üçü de bilmeden sömürüye alet olan partilerdir.
&9644; Ecevit’le yaptığınız koalisyonda özellikle bu af konusuda çok eleştirildiniz. Bu veya bir başka konuda pişmanlık duy-duğunuz icraatınız oldu mu?
Hayır çok şükür. Biz herzaman hayırlara motor, şerlere fren olduk. Hükümetler doğrudan doğruya kendi hükümetimiz olmadığı için. Af kanununda biz en doğru hareketi yaptık. Ancak anayasa Mahkemesi bir takım değişiklikler yaptı. Bu husustaki eleştiriler tamamen bazı mahdut ve sivri çevrelerin propaga olsun diye çıkardıkları uydurma sözlerdir. Bunla-rın hiçbir önemi yoktur. Ne gariptir ki o sözleri çıkartanlar şimdi solcu dedikleri ile kucak kucağıdırlar. Ve şimdi o solcu-ların affına öncülük yapmaktadırlar. Çelişki içindedirler. Biz hep haktan yana olmaya çalıştık. Ve bu ülkeye yapılan en ha-yırlı hizmetler o kısa dönemin içinde yapılmıştır. Manevî kalkınma o zaman yapıldı. Ağır sanayi hamlesi o zaman yapıldı. Büyük Kıbrıs Zaferi o zaman Milli Görüş sayesinde kazanıldı.
Adil Devlet Düzeni Kurulmalıdır
&9644; Başka bir konuya geçmek istiyorum. Bu Diyanetin devlete bağlı olmasını laiklikle bağdaştırıyor musunuz?
Bunun için bir insanın adil devlet düzenini iyice tanıma-sı lazım ki bizim verdiğimiz cevabın ne demek olduğunu anlasın. Bir adil düzende bütün devlet hakkı üstün tutan bir nizama göre kurulmuştur. Bu nizamın içinde beş tane düzen vardır. Bi-risi genel düzendir. Birisi siyasi, idari düzen, öbürü ekonomik düzen, diğeri ilmi düzen ve öbürü de dinî ve ahlaki düzendir. Bunların ahenk içinde çalışması esastır. Hiçbirinin diğerinin özüne karışmaması esastır. Bunların hepsi kendi kuralları için-de, hakkı üstün tutan temel prensipler içerisinde kendi görevle-rini yapmak üzere teşekkül etmiş bir adil düzendir. Onun için böyle bir adil düzeni tanımadan, bu suale vereceğimiz cevabı kavramak mümkün değildir. Biz bugünkü çorba düzenini kökün-den reddettiğimiz için bağlı da olsa, bağlı olmasa da iflah etmez, bugünkü sistem. Kökünden düzeltilmesi lazım.
&9644; İslam Ortak Pazarı`nı baştan beri savunuyorsunuz. Sayın Demirel gazetemize verdiği beyanatta, böyle bir ortak pazarın kurulamayacağını, çünkü bu devletlerin hep-sinin birbiriyle meselelerin olduğunu söylüyor. Daha önce-leri de Turan Güneş bir beyanatında İslam Ülkelerinin baş-larının ya Amerika`ya, ya Rusya`ya bağlı olduğunu söylemişti. Bunlar sizce nasıl biraraya gelebilir?
Bu sözler önce maksatlı sözlerdir. Batı taklitçiliği ile yı-kanmış zihinlerin sözüdür. Müslüman ülkelerde bugün bir dağı-nıklık vardır. Bu dağınıklığın sebebi Türkiye`dir. Türkiye`deki bugünkü durumdur. Çünkü asırlar boyu Müslüman ülkeler Tür-kiye`den öncülük beklemiştir. Bugün ise Türkiye`nin yönetimi dejenere bir yönetimdir. Bin yıllık mensup olduğu İslâm camia-sını bırakıp, biz Avrupa ile ortak pazar kuracağız, İsrail de ortak pazara katılacak, İsraille tek devlet olacağız. Ve bizim kanunumuzu Batılılar yapacak diyor. Söyledikleri bu. Ki aslında bunu bir çılgın söylemez. Bunlar bunu söylüyor. Bu sözler ta-mamen şuursuzca söylenen sözlerdir. Tek doğal çözüm Türkiye`nin Müslüman ülkelerle ortak pazar kurmasıdır. Türkiye`de Refah Partisi iktidara gelir gelmez, bir a yeni bir dünya ku-rulacak, bütün Müslüman ülkeler buna göre mıknatıslanacaklardır. Bugünkü dağınıklığın sebebi Türkiye`deki bozukluktur.
(Türkiye, 30 Mayıs 1991)