Anasayfa » TÜRKİYE ABD’NİN EYALETİ MİYDİ?

TÜRKİYE ABD’NİN EYALETİ MİYDİ?

Yazar: yonetici
0 Yorum 153 Görüntüleyen

 Dörtlük

Eşkıyaya “sayın”, saygı; özgürlük

BOP hostuna “hain” demek, suç olmuş!

Sadakat horlanır, rağbet nankörlük

Oysa Haktan dönen işi, güç olmuş!

 

Türkiye ABD’nin açık pazarı ve sömürü aracı mıydı?

Bu güne kadar ABD tarafından “stratejik müttefik”, “model ortak” gibi ifadelerle övülen Türkiye ile ilgili olarak ABD’nin gerçek düşünceleri, ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin notlarına yansımıştı. Türkiye, Büyükelçinin okumadığı ancak Milli Gazete’nin ele geçirdiği konuşma metninde bu sefer de “ABD’nin büyük pazarı” ve “bölgede ABD’nin öncü katarı” olarak tanımlanmıştı.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Afyon’a yaptığı gezi sırasında bir skandala imza atmıştı. Konuşma metninde ABD’nin Türkiye’ye bakış açısına dair çarpıcı tespitler yer alırken, Ricciardone metindeki bu cümleleri okumamıştı. Bu cümlelerde, “Türkiye’nin Amerikan mal ve hizmetleri için daha büyük bir pazar haline gelmesini arzuluyoruz” ifadeleriyle Türkiye’nin ABD hizmetkârlığını ortaya koymuşlardı. Ama Elaziz’ciler AKP’yi aklamak gayretiyle bu acı ve açık gerçeği dile getirenlere hücuma kalkışmışlardı.

AKP hayranlığı, ABD yandaşlığına dönüşüyordu!

“Millî Gazete’ye asla yakışmayan Çıfıt ağzına layık ABD EYALETİ GİBİ manşetinin altındaki izah şöyle:“Suriye’de yaşanan gelişmeler, İsrail-İran gerilimi derken, ABD’nin Orta Doğuyu eyaleti konumuna getirdiği ortaya çıktı. Rakamlara göre ABD’nin 130 ülkede 750’den fazla askeri üssü var. Bu üslerin büyük kısmı son yıllarda İslam coğrafyasına kaydırılmış durumda. ABD’nin neredeyse bölgedeki her ülkesinde askeri üssü bulunuyor. Uzmanlara göre bu durumun üç ana nedeni var. İsrail’in güvenliği, petrol kaynakları, ABD politikasına ters düşen ülkelerle mücadele.” sözleriyle Milli Gazete’ye hücum edip:

“Böylece Ortadoğu’yu ve tabii onun liderliğine soyunan başta Türkiye’yi ABD eyaleti gibi diye tanımlayarak ahkâm kesmiş Millî Görüş’ün (eski) sesi Millî Gazete. Türkiye’nin bölgenin yükselen yıldızı ve lider ülkesi, yeni küresel gücü olduğu gerçekliğine inat, Erbakan’ın gösterdiği istikamette yol aldığını görmeyerek tam bir deve kuşu politikası ile İsrail’e umutsuzca hizmet etmeye çalışması kaderin bir garip cilvesi olsa gerek.”

“ABD’nin asıl amacı bilindiği gibi Büyük Ortadoğu Projesi ambalajı içerisinde Büyük İsrail Planını hayata geçirmekti. Onu da dünya âlem biliyor ki yüzüne gözüne bulaştırdı, itibarını beş paraya çevirip rezil oldu. Artık dünyada herhangi bir platformda Büyük Ortadoğu Projesinden hiç söz eden var mı; yok! Çünkü çoktan tozlu raflara kaldırıldı. ABD’ye tek süper güç diyen de kalmadı.” Diyen Elaziz’ciler AKP’yi meşrulaştırma adına, ABD’yi bile masumlaştırmaktan sakınmıyordu.

Oysa ABD’nin, 27 İslam ülkesini parçalayıp yeniden programlama ve bütünüyle kontrolüne alıp BÜYÜK İSRAİL’e zemin hazırlama planından vazgeçtiğini söylemek, artık İblis’in şeytanlığı bıraktığı ve Siyonist Yahudilerin melun hedeflerini askıya aldığını iddia etmekle eş bir ahmaklıktı. Oysa Cezayir’de Arap Baharı seçimleri yapılmış, 7 İslamcı partiyi temsilen seçime katılan Adalet ve Kalkınma Partisi (Cezayir AKP’si) 462 sandalyelik Mecliste sadece 59 milletvekili kazanmıştı. Yani Cezayir Müslümanları Arap Baharının BOP’un bir tezgâhı olduğunu anlamıştı. Hatırlanacağı gibi 1989’da Cezayir’de İslamcıların kazandığı yerel seçimler sonucu bugün Arap Baharını tezgâhlayıp savunan Batılılar ve yerli uşakları, hem bu demokratik seçimlerin hemen iptal edilmesini sağlamış, hem de çıkarılan karışıklıklar sonucu 150 bin Müslüman’ın ölümüne yol açmıştı.

Daha bir müddet önce “Akdeniz Parlamenter Asamblesi” toplantısında konuşan AKP’li Meclis BaşkanıCemil Çiçek:

“Türkiye’nin medeniyetler arası ittifak konusunda ve Birleşmiş Milletlerin gözetimi altında, önemli bir görev ve sorumluluk üstlendiğini” açıklamıştı.

Yoksa BM, Siyonizm’in güdümünden çıkmış ta, bizim mi haberimiz olamamıştı?

Siyonizm’in uşağı ve Büyük İsrail hizmetkârı Mesut Barzani’nin Amerikan Yahudi’si başdanışmanı Peter Galbraith“Kürdistan’ın bağımsızlık güvencesinin AKP olduğunu” vurgulamaktaydı. (Bak. Kürt Haber Sitesi RUDAW)

Aslı ve ayarı malum, Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, Alman Der Tagessplegel gazetesine:

“AKP’nin demokratik İslam modelinden memnuniyet duyduğunu” söylemesi, her şeyi açığa vurmaktaydı.

İsrail E. MOSSAD Başkanı Efraim Halevi “Esad’ın yerinde kalması ve Suriye’nin bütünlüğünün korunması, İsrail’in yenilgisi sayılır ve bütün planlarını boşa çıkarır” diye konuşmaktaydı.

“Erbakan’ın etkinliğini bitirmek” üzere kurulan 500. Yıl Vakfı Sabataistleri, AKP’nin Suriye politikasını gönülden alkışlamaktaydı. Ancak ABD Ankara büyükelçiliğinden Yahudi diplomat Fısher, Telaviv’e: “Turkey is unlike other countries in its national sensivity” şeklinde kripto yollamıştı. Bu sözleri; “Türkler, Milli konularda hassas ve alıngandır”Öyleyse İsrail ve ABD çıkarlarına yarayan politikalarına biraz milliyetçilik ve İslamiyetçilik sosu eklemek ve Türk halkının havasını indirmek lazımdır” anlamındaydı.

E. GKB. İlker Başbuğ’un, İsrail’deki ağlama duvarı yanındaki fotoğrafını hep gündeme taşıyanlar, Dünya Siyonizm’ini ve İsrail’i asıl yöneten ABD Yahudi Komitesi’nin Sn. Recep T. Erdoğan’a cesaret (yani Siyonizm’e esaret) madalyası taktığını ve bu yüz karası ödülü hala kutsal bir emanet gibi taşıdığını niye hiç sormuyor ve gündeme taşımıyorlardı? Yoksa bu zillet ve rezalete hala uygun bir kılıf uyduramamışlar mıydı?

Zalim ve kâfir ABD’nin (Pentagon ve NATO’nun) KABE’yi yıkma ve İslam’ı imha dersleri verdiğini ve çağdaş EBREHE’lerin Türkiye temsilcilerinin bu hıyanet projelerine taşeronluk ettiklerini hala anlamayacak kadar, bunlar ahmak mıydı, yoksa “güce taparlık” damarıyla vicdanları ve hidayetleri mi kararmıştı?

“Bir kimse; Saadet Partisi yönetiminde ve hangi kademede, rütbede, makam-mevkide yer alırsa alsın… Millî Gazete’deki görevi ne olursa olsun… TV-5’teki konumu ne olursa olsun… Anadolu Gençlik Derneği’nde ya da herhangi bir Millî Görüş kuruluşunda hangi pozisyonda bulunursa bulunsun… Eğer “Ya, siz dün Numan Kurtulmuş’a Erbakan ailesini dışlıyor diye neler dediniz; şimdi on mislini kendiniz yapıyorsunuz; bu ne iş?” diye soramıyorsa, bu basit haksızlığı görüp de karşı çıkamıyorsa, asla hakkı üstün tutmaktan söz etmesin ve sakın mücahitlik taslamasın!” diyenlere hatırlatmak lazımdı:

Yıllarca “davaya hıyanet ve Hoca’ya hakaret ettiklerini” söyleyip en okkalı küfürler savurduğunuz Recep T. Erdoğan ve AKP kurmaylarına bugün dört elle sarılmanızın ve övgüler yağdırmanızın, şu kınadıklarınızdan ne farkı vardı? Ve yine daha önceleri en ağır şekilde eleştirdiğiniz ve münafıklarla eşleştirdiğiniz Şevki Yılmaz’lar, Abdurrahman Dilipak’lar, Korkut Özal’lar, (hepsi Erbakan düşmanı olan) eski solcu ve sağcı yazar ve yorumcularla, hatta ayarı ve ahlakı tescilli MÜSLÜM GÜNDÜZ gibi şarlatanlarla şimdi AKP yalakalığında, hepiniz aynı ortak karede ve karakterde olduğunuz sonunda ortaya çıkmıştı.

Evet, işte bu; nefsi hevasını ve süfli hesaplarını ilah edinen, kendi marazlı mantığını Kur’an’ın hükümlerinden ve Hocamızın haber verdiği hakikatlerden öne geçiren, yani tek ve mutlak ölçü kendi kuruntularını gören sapkınların yan yana fotoğrafıdır. Şunu da vurgulayalım ki: Erbakan’dan kurtulmak ve Milli Görüş’ü yozlaştırıp kökünü kurutmak amacıyla, “O’nun devamı ve adamları”reklâmıyla iktidara taşınan AKP’yi, halkımıza ve Müslüman toplumlara benimsetmek için, bunlara birçok tavizler verilmek zorunda kalınmıştır. Dış güçler ve masonik merkezler, kendilerine kolaylık sağlasın ve şeytani hedeflerine daha rahat yaklaşılsın diye izin verdikleri bu tavizlerin ve yine yapılan bir takım hukuki, siyasi ve askeri düzenlemelerin ve İslam’a karşı, istismar amaçlı yumuşama değişimlerinin; kaderi ilahinin sevkiyle, ilerde Milletimizin ve Ümmetin işine yarayabileceği konusu ayrıdır, ama AKP’nin tıyneti, zihniyeti ve bozuk niyeti ise, elbette farklıdır.

Rahmetli Hoca’nın sağlığındaki son kongreye, etrafına yemin ederek: “Parti bize verilecek” diye bir sürü hayali umutlarla Ankara’ya koşanların, bu olmayınca başka hayaller kurgulayan ve SP’yi kutsayanların şimdi Tilkinin yetişemediği üzüme “zaten koruk veya kurumuş” demesi cinsinden, sataşıp saldırmaları gerçek ayarlarının da aynasıdır.

AKP yöneticileri, “ABD’nin sömürge valileri” gibi davranıyordu!

Üst düzey polis müdürlerinin, ABD Büyükelçiliği yetkililerine, Ergenekon tertipleriyle ilgili tekmil gibi brifing verdiklerinin Wikileaks belgelerine yansıması, “Türkiye ABD’nin eyaleti miydi ve ülkemizi kimler yönetmekteydi?” sorularını gündeme taşıyordu. Daha sonra, “hayır efendim, bu toplantı emniyet istihbarat dairesinde yapıldı” dense de, sonradan yargıya intikal edecek gizli dosyaların ve kendi içişlerimiz sayılan konuların yabancı diplomatlara aktarılması ve onlardan destek umulması, AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği noktayı gözler önüne koyuyordu. Böylece, aslında ABD güdümlü cemaat ve iktidarların, hangi demokratik dalaverelerle işbaşına getirildiği ve şahsi ikbal ve ihtirasları uğruna nasıl milli çıkarlarımızın taviz verildiği de, daha iyi anlaşılıyordu.

Türk Polisinden, ABD Büyükelçiliği’ne Ergenekon Brifingi Veriliyordu!

WikiLeaks belgeleri, Türk polisinin, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne Ergenekon operasyonuyla ilgili düzenli olarak brifing verdiğini ortaya koymuştu. 21 Kasım 2008’deki brifingte Türk polisi, yargıya güvenmediğini ifade ediyor ve Ergenekon operasyonları için ABD Hükümeti’nden yardım istiyordu.

“SIZINTI, Wikileaks’te Ünlü Türkler” kitabında daha önce yayımlanmamış çok önemli Wikileaks belgeleri yer alıyordu. Bu belgelerden en önemlisi de ABD Büyükelçiliği Siyasi İşler Müsteşarı Daniel O’Grady imzasıyla 24 Kasım 2008’de gönderilen kriptoydu. ABD Büyükelçiliği’nin Washington’a gönderdiği kriptoda, Türk polisinin Büyükelçilik’te Ergenekon operasyonları konusunda birifing verdiği ifade ediliyordu. Polisin yaptığı sunumdan bahsedilen kriptoda: “Brifing verenler bize, ellerindeki belgelerin yasal olarak güçlü olduğunu, ancak Türk yargısına güvenilemeyeceğini anlattılar” deniliyordu.

ABD’ye ‘Yardımınızı umut ediyoruz’ deniyordu!

Emniyet teşkilatı adına sunum yapan polis müdürleri ise ABD yetkililerinden Ergenekon operasyonları konusunda ABD’nin yardımını da istiyordu. Washington’a gönderilen belgede, bu istekten de şu sözlerle bahsediliyordu: “Brifing verenler, eski ASAM Başkanı Ümit Özdağ’ı da bizzat yöneten eski General Veli Küçük’ün anahtar rolünü vurguladılar. Bize, ellerindeki belgelerin yasal olarak güçlü olduğunu ancak Türk yargısına güvenilemeyeceğini (nasıl karar vereceği öngörülemez) anlattılar. Ergenekon’un anti Amerikan eğilimine özellikle dikkat çektiler ve polisin bu çalışmalarda ABD Hükümeti’nin desteğini ya da dolaylı yardımlarını umut ettiğini hatırlattılar. Polis, Türk kamuoyunun Ergenekon davasına ilgisini çabucak yitirdiğinin de kesinlikle farkındalar.”

‘Bu örgüt ABD karşıtı’ denilerek destek isteniyordu.

Büyükelçiliğin ABD’ye gönderdiği bu kriptonun devamında şöyle deniyordu: “Brifing verenler Ergenekon soruşturmaları başladığında hiç kimsenin bu kadar hızlı ilerleme sağlanacağını tahmin edemediğini belirttiler. Ergenekon’un aşırı milliyetçi çevrelerden taraftar toplamak için Batı karşıtı ve ABD düşmanlığı propagandaya başvuran, bilinçli kurulmuş ve çok iyi organize olmuş geniş bir ağ olduğunun altını çizdiler.”

ABD’lilere Brifing değil, tekmil veriliyordu!

Bazı gazetelerin sürmanşetten verdiği haberlerle, Türk polisinin, “Ergenekon soruşturması” konusunda ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne düzenli olarak brifing verdiği ortaya çıkıyordu.

Bu durum; ‘Kriptoda yer alıyordu’

23 Kasım 2008’de Washington’a gizli koduyla gönderilen kriptoda, “ABD Büyükelçiliğinin Türk polisinden Ergenekon soruşturması kapsamında bilgilendirme” istediğinin, “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kızının cinsel aktiviteleri hakkında fotoğraflar ve belgeler”,üretildiğinin “CHP lideri Deniz Baykal’a rüşvet ödendiğine ilişkin belgelerinin”, “Türk hükümeti ile ABD ve Avrupa Birliği’ne karşı örgütler ve bunların propaganda yöntemleri hakkında bilgilerin”, ortaya çıkması, Türkiye ABD’nin eyaleti mi, sorusunu akla getiriyordu.

Yetkililer ‘İnkâr edemiyordu’

Başbakanlık ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamalarda, bazı Türk polis şeflerince ABD Büyükelçiliği görevlilerine “Ergenekon” soruşturması konusunda verilen brifinglerin inkâr edilmemesi, sadece ‘biz bu bilgi ve belgeleri şantaj aracı olarak kullanmadık’ denilmesi de dikkat çekiyordu.

“Polis şeflerinin ABD Elçiliğinde yaptıkları, ‘brifing’ değil, ABD’ye ‘tekmil’ vermektir. Talimat ve planlama ABD’den, uygulama F tipi polislerdendir. Nitekim, ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in, 4 Aralık 2009’da Washington’a gönderdiği kriptoya göre; ‘Ergenekon Soruşturması’nı Fethullahçılar yürütüyor’, ‘Gülencilerin nihai hedefi olan, Türkiye’nin görünür biçimde Ilımlı İslamcı hale gelmesini engelleyen kurumların yıpratılması’, ‘askeri şahsiyetler dâhil olmak üzere muhaliflerin tutuklanması ve tasfiyesidir” değerlendirilmesi yapılıyordu.

Brifingci Polislerin Başında Kim Bulunuyordu?

CHP Milletvekili Atilla Kart geçen Eylül ayında Başbakan Erdoğan’a yönelik soru önergesinde Wikileaks’in bu belgesinden söz ediyor hâlâ cevap alamıyordu. Brifingde hakkında iddialar bulunan eski CHP lideri Deniz Baykal da suç duyurusunda bulunmuştu. 2009 yılı Mayıs ayında Amerikalı diplomatlara benzer bir brifingin verildiğini de internete düşen yeni bir kriptodan anlaşılıyordu. Bu kadar ayrıntılı bir brifingin ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Daniel O’Grady tarafından “uydurulması” akıl dışı görünüyordu. Peki, bu brifingi kimler veriyor ve emniyet heyeti kimlerden oluşuyordu?

Şu ana kadar basına yalnızca bir isim yansıyordu. CHP Milletvekili Metin Lütfü Baydar, 8 Şubat günü düzenlediği basın toplantısında Washington’a yazılan kriptoda yer alan “29 Mayıs’ta Büyükelçilik Ergenekon hakkında Türk polisinin kontrterörizm ve istihbarat birimlerinden uluslararası ilişkiler ve Analiz Bölümü direktörü Ufuk Ersoy Yavuz tarafından yönetilen bir brifing dinlediler” sözlerine yer veriyor ve 21 Kasım 2008 günü verilen brifinge ilişkin “kim vermiştir?” diye soruyordu.

Basına sızan bilgilere göre, brifing ekibinin başında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş’i KCK soruşturmasında “şüpheli” durumda gösteren polis fezlekesini hazırlayan ve 8 Şubat günü jet hızıyla görevden alınan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün bulunuyordu!

Yine bilgilere göre, brifing ekibini, Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul emniyeti içindeki cemaatçi polisler oluşturmuştu. Brifing, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden izin alınmadan veriliyordu. Atayün’ün başında bulunduğu ekip KCK soruşturmasından önce Ergenekon, Balyoz ve Devrimci Karargâh Örgütü operasyonlarını da yönetiyordu.

Brifingci Polis Hediye mi dağıtıyordu?

Wikileaks belgelerine göre. ABD’lilere brifing veren istihbaratçı polis şefinin bu yılbaşında milletvekillerine pahalı hediyeler gönderdiği iddia ediliyordu.

WİKİLEAKS belgelerinde ABD Büyükelçiliği’ne brifing veren Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı Uluslararası İlişkiler Şube Müdürü Ufuk Gürsoy Yavuz’un bazı milletvekillerine yeni yıl hediyesi olarak maddi değeri yüksek cüzdan ve kemer gönderdiği ortaya çıkıyordu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da hediye gönderilenlerden birisi oluyordu. Oran, üzerinde bir polis memurunun kartının iliştirildiği hediye paketinin kendisini şaşırttığını söyleyerek “Üzerinde Emniyet Müdürü Yavuz’un kartı iliştirilmiş paketi görünce çok şaşırdım. Çünkü hem kendisiyle tanışmıyordum, hem de böyle maddi değeri yüksek bir hediyeyi kabul etmediğimi herkes bilir” dedi. Hediyenin “kişisel” olması ve pahalı olması nedeniyle geri göndermek istediğinde “büyük bir gizlilik” ile karşılaştığını belirten Oran, “Paket büyük bir gizlilik içerisinde gelmişti. Adresi zor da olsa bulunca hediyeyi geri gönderebildim” diyordu.[1]

 

WikiLeaks belgelerine göre:

Org. Büyükanıt’ın kızının yatak odası izlenip uygunsuz görüntüleri çekiliyordu! 

WikiLeaks’te, Türkiye ile ilgili çok vahim bir belge ortaya çıkıyordu. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde, 21 Kasım 2008’de yapıldığı söylenen brifingte, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kızının özel hayatına ilişkin fotoğraflar sunuluyordu.

ABD Büyükelçiliği Siyasi İşler Müsteşarı Daniel O’Grady imzasıyla gönderilen kriptoda, Türk polisinin Büyükelçilik’te Ergenekon operasyonları konusunda birifing verdiği ifade ediliyordu. Polisin elindeki belgelerle ilgili bilgi verilen kriptoda: “Eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın kızının cinsel aktiviteleri hakkında fotoğraflar ve belgeler bulundu.” deniyordu.

Kriptoda yer alan bilgiye göre Türk polisi, Büyükanıt’ın kızıyla ilgili fotoğrafları, 26 Haziran 2007’de Eskişehir’de yapılan Ergenekon operasyonunda ele geçirdiğini öne sürüyordu. Bu bilgiden, Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, özel hayatını ilgilendiren bilgiler depolandığı anlaşılıyordu. Genelkurmay Başkanlığı görevini, 30 Ağustos 2008’de Orgeneral İlker Başbuğ devralıyordu.

Görsel sunum yapılıyordu!

Polisin, Amerikalılara yaptığı sunumda görsel malzeme de kullanılıyordu. Kriptodaki bilgiye göre ilk kez ABD’lilere böyle geniş kapsamlı bir sunum yapılıyordu. Bu ifadelerden, Büyükanıt’ın kızıyla ilgili görsel malzemelerin, sunum esnasında ABD’lilere gösterildiği şüphesi de ortaya çıkıyordu.

Polis, Büyükanıt’ın kızına ait görüntüleri, 2007 yılına ait bir Ergenekon operasyonunda ele geçirdiğini öne sürüyordu. Kriptoda bu bilgi, şu şekilde yer alıyordu: “Herşey İstanbul’da bir evde 2007 yılında el bombaları ihbarıyla başladı. Bazı el bombalarında parmak izleri vardı. Bütün el bombaları aynı seridendi. Polis, Eskişehir’de bir evde büyük bir silah deposu ortaya çıkardı. Bu deponun büyüklüğü ve çeşitliliği bunun, büyük bir grup olduğunu açıkladı. Bütün malzeme askeri menşeliydi. Eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın kızının cinsel aktiviteleri hakkında fotoğraflar ve belgeler bu sırada çıkmıştı.”

Dolmabahçe mutabakatı böyle mi sağlanıyordu?

1. Türk polisinin, görüntüleri ele geçirdiğini iddia ettiği tarih, 26 Haziran 2007’yi gösteriyordu. O tarihte Genelkurmay Başkanı da Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tı. Bu durumda emniyet teşkilatı, Genelkurmay Başkanı’nı hedef alan görüntüleri önceden ve tedbiren depolamış oluyordu.

2. Polis, ABD Büyükelçiliği’nde görsel malzemelerle kapsamlı bir sunum yapıyordu. Büyükanıt’ın kızına ait fotoğraflar da bu sunum da konu ediliyordu. Bu durumda da emniyet teşkilatı, Türk Genelkurmay Başkanı’nı hedef alan görüntüleri, yabancı bir devlete teslim etmiş bulunuyordu.

3. Polisin, Ergenekon operasyonlarında bulduğunu iddia ettiği görüntüler, iddianamelerde yer almıyordu. Bu görüntüler gerçekten Fikret Emek’e yapılan baskında bulunmuşsa, neden Ergenekon klasörlerinden çıkarılıyordu?

4. Başbakan Tayyip Erdoğan, 4 Mayıs 2007’de yapılan Dolmabahçe görüşmesi için “Bizimle mezara kadar gidecek” diyordu. 27 Nisan e-muhtırasıyla başlayan gerginlik, Dolmabahçe görüşmeleri ve devamında yapılan gizli anlaşmalarda, bu görüntüler Büyükanıt’a şantaj olarak mı kullanılıyordu?

Şimdi son bir soru daha soralım:

5. Türkiye’nin polis teşkilatını ve Milli İstihbaratını CIA ve MOSSAD mı yönetiyordu ki, yetkililer ABD Büyükelçiliğine tekmil gibi raporlar veriyordu?

 

 


[1] 10.02.2012 / Yurt

 

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/agustos-2012/turkiye-abdnin-eyaleti

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi