TÜM BASIN TOPLANTILARI ____________ Y E N İ
İçindekiler:
1. BASIN TOPLANTISI
METNİ 14 MAYIS 2003
2. BASIN TOPLANTISI
METNİ 21 MAYIS 2003
3. BASIN TOPLANTISI
METNİ 28 MAYIS 2003
4. BASIN TOPLANTISI
METNİ 04 HAZİRAN 2003
5. BASIN TOPLANTISI
METNİ 11 HAZİRAN 2003
6. BASIN TOPLANTISI
METNİ 18 HAZİRAN 2003
7. BASIN TOPLANTISI
METNİ 25 HAZİRAN 2003
8. BASIN TOPLANTISI
METNİ 02 TEMMUZ 2003
9. BASIN TOPLANTISI
METNİ 09 TEMMUZ 2003
10. BASIN TOPLANTISI
METNİ 24 EYLÜL 2003
11. BASIN TOPLANTISI
METNİ 01 EKİM 2003
12. BASIN TOPLANTISI
METNİ 12 EKİM 2003
13. BASIN TOPLANTISI
METNİ 26 Ekim 2003
15. BASIN TOPLANTISI
METNİ 08 Kasım 2003
BASIN
TOPLANTISI METNİ 14 MAYIS 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
14 MAYIS 2003
Selam ve TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu
kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bugün mübarek bir gün
Peygamber efendimiz
(S.A.V)in doğum gününü kutluyoruz.
İnsanlık tarihinin en
önemli olayı,
Cenab-ı Hakk hepimizi
Peygamber Efendimiz (S.A.V)in şefaatinden ayırmasın.
Onun mutlu yolundan
yürüyerek iki cihanda mesut olmamızı nasip etsin.
BÜYÜK
KONGREMİZ MUHTEŞEM OLDU.
Böylece milletimiz ikinci
şahlanışı başlattı.
MUTLU
GÜNDE İLK ADIM
Bugünkü basın
toplantımızın gayesi; muhterem basın mensuplarımıza ve aziz milletimize Büyük
Kongremizde seçilen Genel İdare Kurulumuzun görev taksimatında Genel İdare
Kurulu tarafından seçilen Genel Başkan Yardımcılarının, Genel Sekreterimizin,
Genel Muhasibimizin ve Denetçilerimizin kıymetli basın mensuplarımıza ve
milletimize takdim olunmalarıdır.
Genel İdare Kurulumuz
tarafından seçilen bu arkadaşlarımıza, milletimiz ve bütün insanlık için
yapacakları çok büyük hizmetlerden dolayı ve Genel İdare Kurulumuzun tercih ve
tasvibine mahzar olmalarından dolayı önce tebriklerimi sunuyorum. Sonra böyle
mübarek günde başladıkları yeni görevlerinde üstün başarılar, yüzaklığı ve en
büyük muvaffakiyetler diliyorum.
– Bu milletimizin yetiştirdiği,
müstesna, kıymetli kardeşlerimiz Genel İdare Kurulu tarafından sizlere takdim
olunan listedeki görevlerle görevlendirilmiştir.
– Bu heyet aynı zamanda
Saadet Partisinin Başkanlık divanını oluşturmaktadır.
Kendilerini size ayrı
ayrı takdim ediyorum. (Liste ektedir)
Esasen hepsi bugüne kadar
yaptıkları hizmetlerden dolayı milletimiz tarafından yakinen bilinen, sevilen
kardeşlerimizdir.
Bu heyet, milletimizin
medarı iftiharıdır. Beklenen, özlenen hizmetleri yapacaklardır.
– Siyasi Partiler Kanunu
ve Partimizin Tüzüğüne göre Büyük Kongreden sonra seçilen Genel İdare
Kurulunun 1 hafta zarfında bu görev taksimatını yapması gerekiyordu.
50 Asil ve 50 Yedek
üyeden müteşekkil Genel İdare Kurulumuz 11 Mayıs 2003 tarihli Büyük Kongremizi
müteakip, 12 Mayıs Pazartesi ve 13 Mayıs Salı günü yapmış olduğu toplantılar ve
aldığı kararlarla bu görev yerine getirilmiştir.
– Şimdi bu basın
toplantısını müteakip bugün öğleden sonra Başkanlık Divanımız ilk toplantısını
yaparak, çalışmalarını programlayacaktır.
– 10 Genel Başkan
Yardımcımız kendi görevlerini yürütürken, ayrıca kendi ünitelerinin yeteri
adetteki Başkan Yardımcılarıyla birlikte çalışacaklardır.
Çeşitli konuları
yürütmek, takip etmek ve bu konularla ilgili görevleri yerine getirmek için
seçkin uzman arkadaşlarımızdan müteşekkil ünite Başkan Yardımcılarımız
partimizin çalışmalarında bel kemiğimizi teşkil etmektedirler.
Saadet Partisi Genel
Merkez Organizasyonu TEMEL ŞEMASInda;
– Genel Başkan
– Genel Başkan
Danışmanları
– Başkanlık Divanı (15)
– Genel İdare Kurulu Asil
Üyeleri (50)
– Genel İdare Kurlu Yedek
Üyeleri (50)
– Yüksek Disiplin Kurulu
Asil Üyeleri (11)
– Yüksek Disiplin Kurulu
Yedek Üyeleri (11)
– Ünite Başkan
Yardımcıları
– Danışma Meclisi
– Çalışmalarında
yararlanılacak araştırma kuruluşları ve bilhassa çalışmalarından istifade
edilecek ESAM (Ekonomik ve
Sosyal Araştırmalar Merkezi)
Genel İdare Kurulunun
tavsiyelerine uyularak ilk Genel Başkan Danışmanları da bu iki günlük Genel
İdare Kurulunun çalışmaları sonucunda belirlenmiştir.
İlk kademede
görevlendirilen 10 adet Genel Başkan Danışmanları Şunlardır. (Liste ektedir.)
SAADET
PARTİMİZİN 2. ŞAHLANIŞLA BAŞLAYAN YENİ ÇALIŞMA DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ AÇIKÇA
GÖRÜLMEKTEDİR.
Bu
Özellikleri, TECRÜBE, YENİLENME ve DİNAMİZMin bir arada yürütülmesi
özelliğidir.
Nitekim görüldüğü gibi 50 kişilik Genel İdare Kurulunun
oldukça önemli bir kısmı, tam 19 üyesiyenilenmiştir.
Diğer yandan;
– 15 kişilik Başkanlık Divanı üyelerinin 7 tanesi yeni üye olarak katılmışlardır.
– Gençlik Teşkilatından
ve diğer genç partililerden Genel İdare Kuruluna seçilen üyeler dinamizmi
temsil ediyor.
Partimizin tecrübeli, bel
kemiği ve bayraktarı muhterem arkadaşlarımız da tecrübe ve bilgiyi temsil ediyor ve heyetin bütünü HİDAYET, FERASET ve DİRAYETi temsil
ediyor.
– Genel İdare Kurulunun
50 kişilik yedek üye listesinde de büyük çoğunluk yenilenmiş bulunmaktadır.
2.
ŞAHLANIŞ DÖNEMİNE BAŞLARKEN, PARTİMİZİN VE GENEL İDARE KURULUNUN ANA TUTUMU ŞU
OLMUŞTUR:
1- İnanıyoruz ki
Türkiyenin ve bütün insanlığın bugünkü durumdan kurtularak beklenen, özlenen, Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünyanın kuruluşu ve
ülkemizdeki 70 milyon insanın ve yeryüzündeki 6 milyar insanın huzuru Saadet
Partisinin şuurlu, azimli ve gayretli çalışmalarıyla gerçekleşecektir.
Yeni yapılanma ve
görevlendirmeler bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde ele alınmıştır.
2-
BÜYÜK KONGREMİZDE DE BELİRTTİĞİMİZ GİBİ KURTULUŞ MİLİ GÖRÜŞTEDİR.
– Milli Görüşün 1.
Şahlanış döneminde söylenenler ve yapılanlar bugün milletimiz tarafından çok
daha açık bir şekilde anlaşılmakta ve idrak edilmektedir.
1. Şahlanışın 34 yıllık
süresinde ne dedik, ne yaptık. Sadece bunlardan 5 tanesi her şeyi açıkça görmek
için yeterlidir:
1) Hizmetlerde önemli olan
temel zihniyettir. İlk günden beri Milli
Görüş dedik. Gördük ki bu isimlendirme ile en önemli temel mesele
ortaya konmuştur.
34 yıldan beri ne zaman
Milli Görüş ülke yönetiminde etkinlik kazandı ise ülkemiz güçlenmiş, halkın
yüzü gülmüş, saadet bulmuş,
Ne zaman ki ülke
yönetiminde taklitçi görüşler etkin oldu ise ülkemiz zayıflamış, halk
fakirleşmiş, perişan olmuştur.
2) 34 yıldan beri FAİZ dedik. Çünkü Türkiyenin
kalkınması ve halkımızın refaha kavuşması reel ekonomiyle, yani akıllı üretim, istihdam ve ihracat ile mümkündür. Bunun için
milli kaynaklardan yararlanan, halkımızın refahını ve güçlenmesini esas alan, bağımsız ve milli ekonomik bir politikatemel şarttır.
IMF
reçeteleri ve rant ekonomisi milletimizi aç, işsiz, perişan kılmış, hayvancılığı,
tarımı yok etmiş, Milli müesseseler tahrip olup veya yabancıların eline
geçmiştir.
3- 34 yıldır Müslüman
ülkeler arasındaki işbirliğini ve bu yolda atılması gereken 5 adımı belirttik
ve bunları gerçekleştirmek için önemli adımlar attık. Büyük gayretler
sarfettik.
Bunlar
bilindiği gibi şu 5 adımlardır.
1- 1.5
milyarlık İslam aleminin bağımsız ülkelerinin
halklarını ve Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan Müslüman toplulukları temsil eden bir MÜSLÜMAN ÜLKELER BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLATInın kurulması ve
dünya siyasetinde bu potansiyelin barış, adalet ve sömürüyü önleme gayesiyle
hizmet etmesi,
2- MÜSLÜMAN ÜLKELER EKONOMİK İŞBİRLİĞİ
TEŞKİLATInın kurulması, Müslüman ülkeler arasındaki ekonomik
işbirliğini artırmak ve sömürüyü engelleyerek hak ve adaletin tesisi için bu
potansiyelin bütün insanlığa faydalı hizmetler yapması,
3- Müslüman
ülkelerin başka para birimleri ile ticaret yaparak sömürülmeleri yerine tıpkı $
ve gibi aralarındaki ticareti kendi MÜŞTEREK PARA BİRİMİ ile yapmaları,
4- MÜSLÜMAN ÜLKELER SAVUNMA İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATInın
kurulması suretiyle yeryüzünde huzur ve barışın korunması ve yeryüzünde
Müslüman olsun olmasın bütün ülkelerin haksız tecavüzlerden korunmalarına ve
toprak bütünlüklerinin muhafazasına hizmet edilmesi
5- MÜSLÜMAN ÜLKELER KÜLTÜR İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATInın
kurulması böylece ilim ve teknoloji sahasında atılımlar yapılması.
Bugün bunların kıymeti ve
önemi herkes tarafından görülüyor, biliniyor.
4) D-8leri kurduk ve D-8ler
bayrağındaki 6 yıldızın, 6 temel prensibinin hakim olması hak
ve adalete dayanan ve yeryüzünde barışı, huzuru sağlayacak olan bu 6 prensip
şunlardır:
1-
Savaş değil, barış,
2-
Çatışma değil, diyalog,
3-
Çifte standart değil, adalet,
4-
Sömürü değil, işbirlikçi,
5-
Tekebbür değil, eşitlik,
6-
İnsan Hakları
5) Dünyanın bugünkü feci
gidişattan ve karanlıktan kurtulması için 2. YALTA Konferansının yapılmasından bahsettik. Bu hedefin
gerçekleşmesi için önemli adımlar attık.
2.
ŞAHLANIŞIMIZA BAŞLARKEN İSE, 11 MAYIS 2003 TARİHLİ MUHTEŞEM BÜYÜK KONGREMİZDE
ŞU GERÇEKLERİ ORTAYA KOYDUK.
1) Türk siyasetinde yeni
bir dönem başlamıştır. Bu dönem Milli
Görüş-Gayri Mili Görüş dönemidir.
2) Milli Görüş ve Gayri
Milli Görüş nedir
3) Yapılması icap eden
nedir, kim yapacak bunu? Saadet Partisi
: Milli Görüş
4) Kurtuluş Milli
Görüştedir, Saadet Partisindedir.
5) İşte milletimiz, bu 2. şahlanışını beklenen, özlenen
kurtuluşunu yapmak için gerçekleştiriyor.
Bugünkü ilk basın
toplantımızda muhterem Başkanlık Divanı Üyelerimizi takdim ederken,
11
MAYIS 2003 TARİHLİ MUHTEŞEM KONGREDE YAPTIĞIMIZ KONUŞMANIN IŞIĞI ALTINDA ŞU 5
GERÇEĞİ BİLGİLERİNİZE SUNUYORUM:
1- 54. Hükümetin başarılı
ve efsanevi hizmetlerinin arkasından yaşadığımız 5 yıllık dönemde, milletimiz, aç, işsiz ve perişan oldu. Ve bu yangından kurtulmak için bir yenilik ve değişim istedi.
İstenen değişiklik nedir:
1) Ekonomide
ülkeyi perişan eden, güçsüzleştiren IMFreçetelerinden biran evvel kurtulalım. Milletin bütün imkanları faiz yoluyla bir avuç rantiyeye ve
dışarıya gitmesin imkanlar halkımıza tevcih edilsin ve halkımız nefes alsın ve
ferahlasın. Bunun için 3 Kasım infilaki yaşandı.
2) Hiçbir
ülkede görülmeyen insan hakları son bulsun, Devlet Millet Kaynaşması sağlansın.
Ülkemiz için huzur gelsin.
3) Dış
politikada uydu olmaktan kurtulalım.
İşte 3 Kasım patlaması bu
özlemle yapıldı.
2- Ancak 3 aylık seçim
kampanyasında dış mihrakların yoğun ve etkili çalışmalarıyla halkımız
yanıltıldı.
3
Kasım seçim sonuçları ortaya çıktı.
3- Milletimiz 3 Kasımdan
sonra 6 aydan beri AKPnin yöneticilerinin ne yapacaklarını bilmeyen yanlış ve
hatalı davranışları yüzünden:
– İç yangını
söndürmek için, IMFden kaçarken daha koyu bir şekilde IMFnin kucağına düştü.
– AKP
yönetimi ekonomik meselelere gerçek bir çözüm getiremeyip, vergi, faiz ve IMF yönlendirmeleriyle eskisinden daha çok eziyor.
– İnsan
hakları ihlalleri hususunda hiçbir şey yapılmıyor.
– Dış
politikada, işbirlikçi zihniyetiyle uydu bir ülke haline gelinmiş ve AKP
yönetimini etkileyen dış mihraklar tarafından bilhassa son konuşmalarla itilip
kakılıyor. Emirlerini harfiyen ve aynen yerine getirecek bir düzeni
kuracaksınız. Yoksa karışmayız haa
ihtarlarına muhatap oluyoruz.
Görülüyor ki, AKP 6 ayın
içersinde eskimiş ve yıpranmıştır. Milletin özlediği değişimi gerçekleştirmek
yerine Ecevit yönetimlerinden daha beter gidişat içersindedir.
– IMF
teslimiyetiyle millet eziliyor. Çözüm yok, zaman kaybediliyor.
Ecevit
döneminden bir fark yok. Beklenen yenilenme yok, eski aynen devam ediyor.
– İnsan
hakları ihlallerinde yeni bir şey yok, eski aynen devam ediyor.
– Dış
politikada, Kıbrıs ve Irakta AKP yönetiminin işbirlikçi tutumuyla Ecevit
döneminden daha beter bir dönem yaşanıyor.
Kısaca AKP yönetimi
yenileşme zannedildi. Halbuki eskinin devamından, daha da beter devamından
başka bir şey yok.
3- Bütün bu gerçekler
karşısında 11 Mayıs 2003de muhteşem kongrede başlayan 2. şahlanış açıkça
gösteriyor ki YENİ BİZİZ. Çünkü
biz kökümüzden gelen, istikbale uzanan eskimeyen
yeniyiz.
4- AKP yönetimi 6 ayda
eskidi. Milletimiz şimdi gerçek kurtuluşu özlüyor.
GELECEK
BİZİZ.
UMUT
BİZİZ.
5- Milletimizin bütün İslam
alemi ve bütün insanlık kurtuluşu Saadet Partisinden bekliyor.
BU
GERÇEKLERİ NİÇİN BELİRTTİM.
Bu açıklamalarımı işte
muhteşem Büyük Kongremizin arkasından iki gündür yapılan Genel İdare Kurulu
toplantılarını hangi gayeye inançla yapıldığını ve büyük kongrede Genel İdare
Kurulunun seçilişinde ve Genel İdare Kurulunda yeni Başkanlık Divanının
seçilişinde hangi hedeflerin gözetildiğini belirtmek için açıkladım.
ÖNÜMÜZE
BAKIŞ
Genel İdare Kurulumuz ve
Başkanlık Divanımız TECRÜBE, yenilenme ve dinamizmi temsil ediyor.
Gayemiz, muhteşem Büyük
Kongremizdeki 2. şahlanış heyecanını artarak devam ettirmek ve hedeflerine
ulaştırmaktır.
Bunun için ilk
açıklamamızın önemini biliyoruz, bütün teşkilatımızı aşkla, şevkle, gayretle çalışan ve milletimize hizmet için ve
bütün insanlığın kurtuluşu için çelikleşen bir teşkilat haline getirmek
istiyoruz. Bunun için 2003 yılını çelikleşme yılı olarak görüyoruz..
Hedefimiz o ki 3 ay sonra
sokakta, pazarda her vatandaş artık yeninin ve umudun Saadet Partisi olduğunu
görsün ve inansın.
Bir yılda da mahalli
seçimlerde, en büyük parti olduğumuz tescil edilsin ve yerel yönetim efsanemiz
yeni bir atılımı gerçekleştirsin ve en kısa zamanda Saadet Partisinin iktidara
gelmesiyle, Genel ve Yerel Yönetimler milletimizin beklenen ve özlenen
kurtuluşunu sağlasın ve bütün insanlığın beklediği Yeni Bir Dünyayı en kısa zamanda kuralım.
İşte muhteşem kongrenin
arkasından başlayan 2. şahlanış ile yeni Genel İdare Kurulunun ve yeni
Başkanlık Divanımızın seçilmeleri ve işe başlamaları bu gayeleri
gerçekleştirmek azmiyle ve aşkıyla cereyan etmektedir.
Yeni Genel İdare Kurulu
ve Başkanlık Divanımız milletimize ve bütün insanlığa hayırlı olsun.
Başkanlık Divanı ilk
toplantısını bugün öğleden sonra yaparak büyük hamleyi başlatacaktır. İnşallah.
Aziz milletimiz ve bütün
insanlık için özlenen günleri temenni ediyor, kıymetli basın mensuplarına
gösterdikleri ilgiden dolayı bir kere daha teşekkürlerimi sunuyorum.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 21 MAYIS 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
21 MAYIS 2003
Selam ve TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu
kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Milletimizin, Saadet
Partimizin 1. Olağan Kongresi vesilesiyle başlattığı muhteşem 2. Şahlanış Hamlesi döneminde;
İlk basın toplantımızı 14 Mayıs 2003 tarihinde Büyük
Kongremizde seçilen Genel İdare Kurulunun, Genel İdare Kurulu Toplantısında
yaptığı görev taksimatında tespit ettiği Genel Başkan Yardımcıları, Genel
Sekreter, Genel Muhasip ve Denetçileri kıymetli basın mensuplarımıza ve aziz
milletimize takdim etme maksadıyla yapmıştık.
Bu gün 2. Basın
Toplantımızı Haftalık basın
toplantısı olarak yapıyoruz.
Bu basın toplantımızda
kıymetli basın mensuplarımıza ve aziz milletimize şu 4 konu hakkında kısa
açıklamalarda bulunmayı yararlı görüyorum.
I-
19 MAYIS VE BU YILKİ 19 MAYISIN BÜYÜK ÖNEMİ VE ANLAMI.
II-
BİNGÖL ZİYARETİMİZ
III-
YENİ SİYASİ DÖNEM
IV-
AKPNİN TELAŞI VE ÜLKEMİZİN GİDİŞATI.
I-
19 MAYIS VE BU YILKİ 19 MAYISIN BÜYÜK ÖNEMİ VE ANLAMI.
– Bugün 21 Mayıs 2003
– 2 gün önce 19 Mayıs 2003 idi. Bu münasebetle
milletçe Atatürkü Anma, Gençlik ve
Spor Bayramını kutladık.
– Bu önemli tarihi gün
münasebetiyle siz milletimize mesajımızı yayınladık.
– Bu mesajımızda da
belirttiğimiz gibi;
19 Mayısın önemini
kavrayabilmek için 19 Mayısın anlamını doğru bir şekilde değerlendirmek
gerekir.
Asırlardan beri;
Diğer insanlar bizim kölemiz olacak, er geç ebedi dünya hakimiyetimizi
gerçekleştireceğiz inancına
sahip dış mihraklar, plânlı, programlı,
gayretli bir şekilde çalışırken, gayeleri bakımından en büyük engel
olarak gördükleri, yeryüzünde barışı
koruyan, haksızlıkları önleyen Osmanlı Devletini yıkmayı hedef
almışlardır.
Bu gayeleri için dünya
çapında ve Osmanlının içinde çeşitli hazırlıkları yaptıktan sonra, bu haksız
gayelerini gerçekleştirebilmek için aziz milletimizi 1911den 1919a kadar
devamlı ve dünyanın dört bir yanında savaşmak zorunda bırakmışlar ve 1919da 1. Sevri uygulamaya başlamışlardır.
Tarih boyunca bağımsız
yaşamış milletimiz, aziz vatanımızın parça parça edilip, işgal edilmeye
kalkışılması karşısında kükremiş, şahlanmış ve bölge bölge yaptığı
mücadelelerle işgalcileri yurdumuzdan kovmak için her türlü kahramanlığı
gerçekleştirirken, Mustafa Kemal Atatürkün 19 Mayıs 1919da Samsuna ayak
basmasıyla, bağımsızlık mücadelesibütün yurdumuzu ve milletimizi kucaklayan bir milli mücadele haline dönüşmüştür.
19 Mayıs 1919 bir bağımsızlık şahlanışıdır.
Şimdi, aynı dış mihraklar
84 yıl önce başaramadıklarını yeni plânlarla uygulamaya koymak istemektedirler.
İşte bundan dolayı aziz
milletimiz 11 Mayıs 2003te,
muhteşem Saadet Partisi Büyük Kongresiyle 2. Şahlanışını başlatmıştır.
Bu şahlanış, 19 Mayıs
1919daki aynı ruh, aynı inanç, aynı Milli Görüşle
başlatılmıştır.
Hedefine ulaşıncaya kadar
da aynı ruh, aynı inançla, canla başlayürütülecektir.
Bu şahlanış Uydu değil, lider ülke Türkiyeşahlanışıdır.
Bu şahlanış İşbirlikçi Görüş Değil, Milli Görüş
Şahlanışıdır.
Aziz milletimiz ve
ülkemizin, şu anda karşı karşıya bulunduğu tehlikeler ve dış mihrakların 2. Sevri uygulama plân ve
kararlılıkları karşısında 19 Mayıs 2003 Bayramını her zamankinden daha büyük
bir coşku, inanç ve azimle kutlanmasının sebebi açıkça görülür ve anlaşılır.
Bu basın toplantımızla
bir kere daha 19 Mayıs 1919 Atatürkü
Anma, Gençlik ve Spor Bayramının milletimize hayırlı olmasını,
ülkemizin ve milletimizin birlik bütünlüğünün korunmasına ve Yeniden Büyük Türkiyenin biran evvel
gerçekleşmesine vesile olmasını diliyoruz.
II-
BİNGÖL SEYAHATİMİZ :
Yurdumuzun güzel ili ve
özel sevgi ile bağlı olduğumuz Bingöl ilimizde 1 Mayıs 2003 günü gece
saat 03.30da, 17 saniye sürmek üzere meydana gelen 6.4 şiddetindeki
deprem felaketini milletçe büyük bir üzüntüyle karşıladık.
Çoğu genç olmak üzere 176 kardeşimizin hayatlarını
kaybetmesi, resmi tespitlere göre 500den
fazla kardeşimizin yaralanması yüreklerimizi yakmıştır.
Bu münasebetle her şeyden
evvel hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet, yakınlarına
sabrı cemil, yaralananlara acil şifalar diliyorum ve yine bu münasebetle bütün
Bingöllü kardeşlerimize ve bütün ülkemizin insanlarına ve hepinize başsağlığı
diliyorum.
Bu olay meydana gelir
gelmez, başta Saadet Partimiz kardeş ili Elazığ Belediyemiz olmak üzere, bütün
milletimiz gibi Milli Görüş camiamız da elinden gelen hizmetleri ve kardeşlik
vazifesini ifa etmek için canla başla çalışmış ve çırpınmışlardır.
– Büyük Kongremizin 11
Mayıs 2003de yapılması daha önceden programlandığı için bizler, Büyük Kongreyi
takiben hemen koşup Bingölü ziyareti en önemli vazifemiz saydık.
Muhterem Recai KUTAN
beyefendi,
Bingöl eski milletvekili
Hüsamettin KORKUTATA,
Elazığ eski milletvekili
ve Devlet eski Bakanı Ahmet Cemil TUNÇ,
Muş eski milletvekili Nedim
İLCİ,
Van eski milletvekili
Şaban ŞEVLİ,
İle beraber özel bir
uçakla Bingöle koştuk.
Bingöllü kardeşlerimizin
acılarını paylaşmak, durumlarını tespit, ihtiyaçlarına yardımcı olmak için
üzerimize düşen kardeşlik görevimizi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştık.
Bu meyanda, Bingölde
çadırlarda kalan kardeşlerimizi ziyaret ettik. Acılarını paylaştık. Başsağlığı
ve geçmiş olsun dileklerimizi sunduk, durumlarını ve ihtiyaçlarını tespit
ettik.
Bingölün Sayın
Valisinden çalışmalar ve mevcut durum hakkında lütfettikleri brifingi aldık.
Bir çok yavrumuzun
hayatını kaybettiği Çeltiksuyu Yatılı
Bölge Okulunu ziyaret ettik.
Yavrularımızın hayatını
kaybettiği yatakhane binasının yürekleri sızlatan halini gördük.
Ayrıca, diğer ziyaret
edenlerden farklı olarak Bingölün Sayın Belediye Başkanını ziyaret ederek,
durum ve ihtiyaçlar hakkında verdiği bilgileri aldık.
Ve yine bizden önce
ziyaret edenlerden farklı olarak Bingöl
Sanayi ve Ticaret Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odası ve diğer sivil
toplum kuruluş temsilcileriyle özel toplantı yaparak onlardan da durum ve
ihtiyaçlar hakkında bilgi aldık.
Başsağlığı ve geçmiş
olsun dileklerimizi sunduk.
Bunlara ilaveten;
– Saadet Partisi Bingöl İl
Başkanlığının hazırladığı mufassal raporu,
– Kardeş il Elazığ
Belediye Başkanımızın, aynı şekilde yaptığı çalışmalar hakkında hazırladığı
mufassal raporu, bunları fotoğraflarla belgeleyen albümü,
– Bingöl eski milletvekili
Sayın Hüsamettin KORKUTATAnın geniş raporunu dikkatle inceledik.
Saadet
Partisi Elazığ Belediyesinin yaptığı hizmetler:
– 1 Mayıs günü gece saat
03.30da meydana gelen depremin arkasından sabah saat 09.00da Elazığ
Belediyemiz 60 kişilik uzman kurtarma ekibi, lüzumlu teçhizat ve makineler,
sahra mutfağı, battaniye, çadır imkanlarıyla Bingöle koşup kollarını sıvamış,
cansiperane çalışmalarla, Bingöllü kardeşlerimizin büyük takdir ve teveccühünü
kazanan başarılı hizmetleri yürütmüştür. 12 gün süreyle günde 2 öğün ihtiyaç
sahiplerine sıcak yemek servisi yapmıştır.
Diğer Belediyelerimiz ve
camiamız mensupları da ellerindeki imkanları seferber ederek aynı gayreti
göstermişlerdir.
BU
KABİL AFETLERDE BİZ MİLLİ GÖRÜŞ İKTİDARI OLARAK, NASIL HAREKET ETMİŞ, NELER
YAPMIŞTIK.
A)
1976 Van Depremi :
1976 yılında, Van,
Muradiye, Çaldıran, Özalp gibi merkezleri içine alan büyük bir deprem oldu.
O dönemde Afet İşlerinin
bağlı olduğu, İmar ve İskân Bakanlığının başında APli bir bakan vardı.
Böylesine büyük bir afete
rağmen, APnin öncülüğünde bir erken
seçim kararı alındı. Deprem adeta unutuldu ve 1976yı 1977ye bağlayan
şiddetli kışı, depremzedeler çadırlarda geçirdiler. Seçimin ardından, 1977de
kurulan yeni hükümette, İmar İskân Bakanlığına MSPden Recai KUTAN geldi.
Hazirandan kışa kadar,
çok yoğun bir çalışma ile, 14.000 konut inşa edildi. Vanlılar 1977 kışını
evlerinde geçirdiler.
B)
1996 Çorum, Amasya Depremi :
15 Ağustos deprem – 70
köyde 1300 ev yıkıldı.
19 Eylülde ihale
yapıldı.
4 ayda, kış aylarında
evler yapılıp, teslim edildi.
Devrin Cumhurbaşkanı
başarılı çalışmalarından dolayı bir mektupla Bayındırlık ve İskan Bakanlığını
tebrik etmiştir.
İlgililerin bütün
gayretlerine rağmen iktidarın gereken canlılıkla, dirayetle ve süratle
görevlerini yerine getirememesi yüzünden Bingölde hala vatandaşlarımızın
zaruri ihtiyaçları tam olarak temin edilememiştir ve hizmetlerin şimdiden
plânlanıp süratle ifa edilmesi gerekmektedir. Bu başarılamadığı takdirde
halkımızın uzun süre mağduriyet içinde kalması ve acı çekmesi mukadder
olacaktır. Onun için bu basın toplantısında gerçekleri ve durumu açıkça ortaya
koyuyoruz, ilgililere süratle yapmaları gereken hizmetleri belirtiyoruz ve
duyuruyoruz.
a)
Halihazır durum :
Bingölde
hala vatandaşlarımızın zaruri ihtiyaçları tam olarak temin edilmemiştir.
1- Çadır açığı var.
2- Bazı köylere hiçbir
yardım ulaşmamıştır. Örneğin: Kurudere köyü, 46 ağır hasarı olmasına rağmen
hiçbir yardım almadığını, halkın ve yetkililerin önünde açıklamıştır.
Halkın acilen gıda ve
giyim malzemelerine ihtiyacı var.
3- Gece çadır veya çardakta
ışık olmadığından ışıldaklara ihtiyaç var. (Bilhassa köylerde)
4- Depremzedeler için
belirlenen ihtiyaçlar :
– Un – Ekmek – Su – Plastik – Et – Sebze – Meyve – Süt – Salça – – – Sıvıyağ – Şeker – Çay – Bebek |
– Bebek – Deterjan – Yaş maya – Tuz – Konserve – Konserve – Seyyar – Seyyar – Çöp – 50 adet – 100 adet – 485 adet |
Bu ihtiyaçlar Internet
sitesinde de belirtilmiştir.
b)
Süratle yapılması lazım gelenler
1- 4.000 civarındaki ağır
hasarlı binanın yeniden yapılmasında acele edilmeli, bu ağır tempo ile halkın
açıkta kalmasından korkuluyor.
Ön hasar tespitlerine
göre, kalıcı konut inşaatına derhal başlanmalı, hasar tespit raporlarının
kesinleşmesi itirazlar sebebi ile zaman alır. Kış gelmeden kalıcı konut inşaatı
tamamlanmalı.
2- Orta hasarlı binalara
yapılacak yardımların biran önce yapılması.
Orta hasarlı binaların
güçlendirilmesine gecikmeden başlanmalı. Erzincan, Dinar ve Marmara
depremlerinde tecrübe kazanmış üniversitelerin inşaat bölümleriyle işbirliği
yapılmalı.
3- Depremde hasara uğrayan
su, kanalizasyon ve kamu binaları ile ilgili yenileme ve güçlendirme
çalışmaları hızla yürütülmeli, sağlık, eğitim ve alt yapıda eksiklikler sıkıntı
doğurur.
4- Bingöl ili afet bölgesi ilan edilerek makul bir süre için, gelir ve
kurumlar vergisi muafiyet uygulanmalı, SSK ve Bağ-Kur primleri sosyal
destek programlarından karşılanmalı. Bu sayede ilde çalışma hayatı desteklenmiş
olur. Son Erzincan depreminde 7 yıl için vergi muafiyeti uygulanmıştı.
5- Bingöl ili yatırımları
hızlandırılmalı, bekleyen yatırımlara ödenek tahsis edilmelidir.
6- Deprem sebebi ile iş
hayatı çöktüğü için, ilde 2002 yılı gelir ve kurumlar vergileri ile 2003 yılına
ait olup, ödenmemiş geçici vergiler terkin edilmeli ve deprem tarihi itibariyle
ödenmemiş SSK ve Bağ-Kur primleri bütçeden ödenek ayrılarak terkin edilmelidir.
7- Bingöl iline ait tarım
ve esnaf kredileri üç yıl süre ile faizsiz olarak ertelenmeli, karşılığı ilgili
kurumlara bütçeden ödenmelidir.
8- İldeki tarım ve
hayvancılık sektörüne afet sebebiyle özel olarak destek verilmelidir.
Hayvancılığın
canlandırılması için ek tedbirler alınmalı. Örneğin: Bölgeye hitap eden Et
Balık Kombinası hala kapalı.
9- Okulların 27si
oturulamaz durumdadır.
– Bu okulların eğitim
dönemine yetiştirilmesi.
– Sağlık Meslek Yüksek
okulu ve inşaatı bitmekte olan Ziraat Fakültesine bu yıl öğrenci alınması.
– Yüksek okulda yapımı
devam eden inşaatın bitirilmesi.
10- Bingölde 3.500
civarında Lise ve dengi okul son sınıf öğrencisi var.
1 Mayıstan bu tarafa
üniversite imtihanlarına hazırlanması imkanından tamamen mahrumdurlar. Bundan
sonra da hazırlanma imkanı yoktur.
Bu öğrencilere, ya ek puan veya kontenjan tanınarak üniversitelere girmelerine yardım edilmeli.
Bingöldeki bu afet
dolayısıyla çok iyi bir plânlama yapılıp vatandaşın hiç olmazsa maddi
yaralarının sarılması. Bu hükümetin ilk ve en önemli görevidir. Yapılan
yardımlar çarçur edilmemeli, mutlaka halka ulaştırılmalıdır.
Saadet Partili
Belediyelerimiz ve camiamız bu ihtiyaçların karşılanması ve bu hizmetlerin
görülmesi için ellerinden gelen gayreti göstermeye devam edeceklerdir.
– Bu basın toplantımızın
metni bütün belediye başkanlarımıza gönderilmek suretiyle hepsinin katkılarının
sağlanacağı gibi, 30 Mayıs Cuma günü İstanbul
Feshanede de yapılacak olan Yerel
Yönetimler Bayramımız münasebetiyle oraya teşrif eden Belediye
Başkanlarına konu ayrıca şifahen duyurulacaktır.
3-
YENİ SİYASİ DÖNEM :
– Gerek 11 Mayıs 2003
muhteşem Büyük Kongremizde yapılan milletimizin 2. Şahlanışı esnasında ve gerekse bundan önceki 14 Mayıs 2003
tarihli ilk basın toplantısında açıkça belirttiğimiz gibi Türk siyasi hayatında
artık yeni bir dönem başlamıştır.
1- Bu dönem Milli Görüş, Gayri Milli, İşbirlikçi Görüş dönemidir.
2- Milletimizin yeni bir
dönemi başlatmasının sebebi :
54.
Hükümetin başarılı ve efsanevi hizmetlerinin arkasından yaşadığımız 5 yıllık
dönemde milletimizin aç, işsiz ve perişan olmasıdır. Ve bu yangından kurtulmak
için bir yenilik ve değişim istemesidir.
İstenen değişiklik nedir.
1) Ekonomide
ülkeyi perişan eden, güçsüzleştiren IMFreçetelerinden biran evvel kurtulalım. Milletin bütün imkanları faiz yoluyla bir avuç rantiyeye ve
dışarıya gitmesin imkanlar halkımıza tevcih edilsin ve halkımız nefes alsın ve
ferahlasın. Bunun için 3 Kasım infilaki yaşandı.
2) Hiçbir
ülkede görülmeyen insan hakları son bulsun, Devlet Millet Kaynaşması sağlansın.
Ülkemiz için huzur gelsin.
3) Dış
politikada uydu olmaktan kurtulalım.
3- Ancak 3 aylık seçim
kampanyasında dış mihrakların yoğun ve etkili çalışmalarıyla halkımız
yanıltıldı.
3
Kasım seçim sonuçları ortaya çıktı.
4- Milletimiz 3 Kasımdan
sonra 6 aydan beri AKPnin yöneticilerinin ne yapacaklarını bilmeyen yanlış ve
hatalı davranışları yüzünden:
– İç yangını
söndürmek için, IMFden kaçarken daha koyu bir şekilde IMFnin kucağına düştü.
– AKP
yönetimi ekonomik meselelere gerçek bir çözüm getiremeyip, vergi, faiz ve IMF yönlendirmeleriyle eskisinden daha çok eziyor.
– İnsan
hakları ihlalleri hususunda hiçbir şey yapılmıyor.
– Dış
politikada, işbirlikçi zihniyetiyle uydu bir ülke haline gelinmiş ve AKP
yönetimini etkileyen dış mihraklar tarafından bilhassa son konuşmalarla itilip
kakılıyor. Emirlerini harfiyen ve aynen yerine getirecek bir düzeni
kuracaksınız. Yoksa karışmayız haa
ihtarlarına muhatap oluyoruz.
5- Görülüyor ki, AKP 6 ayın
içersinde eskimiş ve yıpranmıştır. Milletin özlediği değişimi gerçekleştirmek
yerine Ecevit yönetimlerinden daha beter gidişat içersindedir.
– IMF
teslimiyetiyle millet eziliyor. Çözüm yok, zaman kaybediliyor.
Ecevit
döneminden bir fark yok. Beklenen yenilenme yok, eski aynen devam ediyor.
Bu
acı gerçeği rakamla tespit için sadece şu üç noktayı belirtmek yeterlidir.
Ekonomi Uzmanlarının
belirttiği gibi;
A) 2003 yılının ilk 4 ayında vergi geliri 22.3 katrilyon lira. Faiz gideri
23.1 katrilyon lira, Vergi geliri geçen yılın aynı dönemine göre % 46.3
oranında arttığı halde faiz giderini karşılayamıyor.
Vergi geliri faize bile
yetmediği için, Hükümet parasızlıktan iş yapamaz halde. Memur maaşı borç para
ile ödeniyor. Hükümet yatırım yapmak, çiftçiyi desteklemek için para bulamazken
bir de Emekli Sandığı, SSK, Bağ – Kur sorunu ortaya çıktı. Bu üç kurumun açığı
ilk dört ayda 5.8 katrilyon
lira. 9.4 katrilyon lira olan
personel ödemesine (çalışanlara yapılan maaş ve ücret ödemesine) yaklaşmış
durumda
Hükümet vergi ile faiz ödeyecek
. Maaş ödemek, iş yapmak için devamlı
borçlanacak
Bu
çark böyle dönmez.
B)
Bu bütçe ile iş yapılmaz :
Hükümet sadece faiz ve
maaş ödemek ve de sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını kapatarak günleri
geçirebilir mi?
Bu durumdan kurtulmanın
normalde iki yolu var:
(1) Özelleştirme ile
büyük ve devamlı gelir imkanı elde edilemeyeceğine göre vergi gelirleri
artırılacak.
(2) Kamu harcamaları
kısılacak. İki normal yolda da yapılacak fazla bir şey kalmadı.
(1) Vergi tabana
yayılabilir ama vergi geliri kısa sürede daha fazla artırılamaz.
(2) Harcama kalemlerinde
ufak düzeltmeler yapılabilir ama, daha fazla kısıntı yapılamaz. Kısıntı
yapmaktan yatırımlar durdu. Devlet hizmetleri durdu. Tek çözüm faiz giderini
azaltmak. Güven artacak, faizler düşecek, faiz dışı fazla ile de borç
anaparası ödenecek
Ama ne zaman bunlar olacak?.. Önümüzdeki yıl olmayacak
Hükümet
böyle bütçeyle ayakta kalamaz, böyle bütçeyle iş yapamaz.
C)
Her şeyde kötüye gidiş var :
Günü geçirme telaşında
durumun ciddiyetinin farkına varılamıyor. IMF geldi gitti, döviz fiyatı,borca
endeksi ve faiz indi bindi diye gün geçiyor.
Döviz işi iyi gidiyor mu,
gitmiyor mu? Cari işlemler hesabına bakacaksınız. Açık ne büyüklükte?…
TL işi iyi gidiyor mu,
gitmiyor mu? Bütçeye bakacaksınız
Vergi geliri faizi
karşıladıktan sonra başka işler yapmaya imkan veriyor mu?
Bütçe açığı büyüyor mu,
küçülüyor mu?
Açık büyüdüğü için
hükümet daha fazla borçlanmak zorunda mı?
Yoksa iyiye gidiş mi var?
2003 yılının ilk
aylarında bütün bu göstergelerde iyiye değil (maalesef) kötüye gidiş var.
Bugün
bir kere daha belirtiyorum ki;
1- Kısaca AKP yönetimi yenileşme
zannedildi. Halbuki eskinin devamından, daha da beter devamından başka bir şey
yok.
2- Bütün bu gerçekler
karşısında 11 Mayıs 2003de muhteşem kongrede başlayan 2. Şahlanış açıkça gösteriyor ki YENİ BİZİZ. Çünkü biz kökümüzden gelen, istikbale uzanan eskimeyen yeniyiz.
3- AKP yönetimi 6 ayda
eskidi. Milletimiz şimdi gerçek kurtuluşu özlüyor.
GELECEK
BİZİZ.
UMUT
BİZİZ.
4- Milletimiz, bütün İslam
alemi ve bütün insanlık kurtuluşu Saadet Partisinden bekliyor.
IV-
AKPNİN TELAŞI VE ÜLKEMİZİN GİDİŞATI
1- Bu gerçekler karşısında
ve milletimizin 11 Mayıs 2003 tarihinde Saadet Partisinin büyük kongresi
münasebetiyle yaptığı muhteşem 2.
Şahlanışı karşışında;
Takip olunduğu gibi AKP
yöneticileri büyük bir telaşa düşmüşlerdir.
Hata üzerine hata yapmaktadırlar
.
2- AKPnin en büyük
güçlüğü, milletvekilleri ve gövdesi Milli Görüş ekolünden yetiştikleri için,
yöneticilerin Gayri Milli Görüş ve İşbirlikçi icraatlarını içlerine
sindirememektedirler.
– Bu yüzden yöneticilerin
bütün çırpınışlarına rağmen 2. Tezkere Meclisten geçmemiştir.
– AKP milletvekillerini
Antalyada toplayıp, onları etkilemeye çalışmak ve partide disiplin kurma
gayretleri boşa gitmiştir.
– Evvelce
milletvekillerini etkilemek için parti
içi demokrasi ve ortak akıl gibi
tabirlerden medet uman yöneticilerin, şimdi parti disiplininden bahsetmeleri
milletvekilleri tarafından büyük bir çelişki olarak görülmektedir.
Ve yeni bir dönüş olarak
değerlendirilmektedir.
– Milli Görüş gömleğini
çıkartıp, gömleksiz kalmak, aynı şekilde milletvekillerini rahatsız etmektedir.
– Irak harbi esnasındaki
kabul edilemez davranışlarına ilaveten, şimdi yöneticilerin Bilderbergci ve
Rotaryci davranışları da aynı şekilde milletvekilleri ve taban tarafından
menfi karşılanmakta
– Ve yine yöneticilerin Filistindeki
bütün haksız tecavüzleri adeta tasdik ve tasvip mahiyetinde 14 Nisanda İsrail
Dışişleri Bakanı Silvan Şalomu, ardından 14 Mayısta İsrail Hava Kuvvetleri
Komutanı Don Halutzu Türkiyeye davet ettikleri yetmiyormuş gibi, 26 Mayısta
İsrail Savunma Bakanı Mofaz, Haziran ayında ise İsrail Cumhurbaşkanı Moşe
Katsavı Türkiyeye davet etmeleri aynı şekilde taban ve milletvekilleri
tarafından menfi karşılanmaktadır.
Şimdi artık yöneticilerin
işbirlikçi davranışları herkes tarafından daha açık bir şekilde görülüyor ve
böylece 3 Kasım seçimlerinin acı bir
serap olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Milletimiz
her güçlüğü yenmesini bilmiştir.
Bu yanlış gidişata da en
kısa zamanda son verecektir.
11 Mayıs Şahlanışı
hedefine ulaşıncaya kadar, Allahın yardımıyla, inançla, şuurla, heyecan, azim,
şevk artacak ve özlenen kurtuluşa Milli Görüş ve Saadet Partisi ile en kısa
zamanda ulaşılacaktır.
Bu inançla hepinizi,
saygıyla selamlıyor, 19 Mayısın kutlu olmasını bir kere daha diliyorum.
Bingölde hayatlarını
kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifa,
bütün milletimize başsağlığı diliyorum.
Yeni dönemin hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
Ve Cenab-ı Allahtan
Milli Görüş ve Saadet Partisi vasıtasıyla bütün milletimize ve insanlığa
özlenen kurtuluşu nasip etmesini niyaz ediyorum.
Cenab-ı Hakk milletimize
başka felaket, elem ve keder vermesin.
ALLAHA
EMANET OLUN
BASIN
TOPLANTISI METNİ 28 MAYIS 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
28 MAYIS 2003
Selam
ve TEŞEKKÜR
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın
mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bugün haftalık basın
toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda kıymetli basın mensuplarımıza ve aziz milletimize şu dört konu
hakkında açıklamalarda bulunmayı yararlı buluyorum.
I-
29 MAYIS FETİH GÜNÜ
II-
KARDEŞ CEZAYİRDE YAŞANAN BÜYÜK DEPREM
III-
DÜNYADA VE TÜRKİYEDE DURUM
IV-
NELERE DİKKAT ETMELİYİZ VE NE YAPMALIYIZ.
I-
29 MAYIS FETİH GÜNÜ
Bugün 28 Mayıs 2003
Yarın 29 Mayıs 2003
29 Mayıs 1453de
İstanbulun fethinin 550.yıldönümünü kutluyoruz.
Milletimizin şanlı
tarihinde İstanbulun fethinin müstesna bir yeri vardır.
Sultan Fatih, 21 yaşında
genç bir hükümdar olarak, insanları zulümden kurtarmak, hakkı ve adaleti
yeryüzüne yaymak için 550 yılönce İstanbulu fethetti. Ortaçağı
kapattı. Yeniçağları başlattı.
Sultan Fatih ve onun
ordusu Peygamber Efendimiz (S.A.V.) İstanbul
muhakkak feth olunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu
fetheden asker ne güzel askerdir methine mazhar oldu.
İstanbulun fethi ilmin, tekniğin, azmin, inancın zaferi ve
sembolüdür. Bundan dolayı bu fetihten her zaman alınacak çok büyük
dersler mevcuttur.
Böyle müstesna tarihi bir
günü milletçe her yıl yaşamak, hem bir vecibe, hem de yeni nesillerimizi milli
ve manevi değerlere bağlı, tarihi ve milletiyle övünen bir nesil yetiştirmek
bakımından büyük önem taşımaktadır.
Bu yıl İstanbulun
fethini hep beraber, Milli Gençlik Vakfının İstanbul Ali Sami Yen Stadında 01 Haziran 2003 Pazar günü saat 14.00de başlayacak
olan kutlama merasimi ile her zamankinden daha büyük bir coşku içinde
yaşayacağız. İnşallah
Dış
mihrakların 2. Sevri uygulama
plân ve hedeflerine mukabil, milletimiz, ülkemiz ve milletimizin bölünmez
bütünlüğüne, bağımsızlığına ve tarihine sımsıkı bağlı olarak gereken cevabı
verecektir.
Fethin
550. yıldönümü milletimize ve bütün insanlığa kutlu olsun.
II-
KARDEŞ CEZAYİRDEKİ BÜYÜK DEPREM :
Geçen haftaki basın
toplantımızda sizlere ülkemizin müstesna parçası Böngölümüzde 1 Mayıs 2003 günü, gece saat 03.30da meydana gelen 6.4 şiddetindeki deprem münasebetiyle
Bingölümüze yaptığımız seyahatimiz, Bingöldeki kardeşlerimizin ve
ihtiyaçlarının durumu, başta Belediye Başkanlarımız ve camiamızın yaptığı
gayretli çalışmalar hakkında açıklamalarda bulunmuştum.
Takdiri ilahi, bu haftaki
basın toplantımızda da kardeş Cezayirde meydana gelen büyük deprem felaketi
münasebetiyle açıklamalarda bulunmak mecburiyetiyle karşılaşmış bulunuyoruz.
Kardeş Cezayirin
başkenti Cezayirin çevresinde geçen hafta basın toplantısı yaptığımız gün,
yani 21 Mayıs 2003 Çarşamba günüyerel saatle 19.45te, Türkiye saatiyle
22.45te 6.8 şiddetinde büyük bir deprem felaketi yaşandı.
1980 yılında 7.7
büyüklüğünde bir depremle sarsılan, 5.000 kişinin hayatını kaybettiği Cezayir,
23 yıl sonra 2. büyük deprem felaketiyle karşılaştı.
Yapılan tespitlere göre
Başkent Cezayirin yaklaşık 60 km. doğusundaki Tenya bölgesinde yerin 10 km.
altında gerçekleşen deprem, sadece birkaç saniye sürmesine rağmen 1.800 kadar Cezayirlinin ölümüne ve 7.600 insanın yaralanmasına yol açtığı
gibi, binlerce kişi enkaz altında kaldı. Evsiz, barksız kaldı. Depremi izleyen
2 saat içinde 200 artçı deprem meydana geldi.
Bu deprem Cezayir ve Fas
arasında denizaltından geçen iletişim kablolarını koparttığı için Türkiyede
Internet ağının aksamasına da sebep oldu.
Bu büyük felaket
dolayısıyla bütün Cezayirli kardeşlerimize ve İslam alemine başsağlığı ve
geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Hayatlarını kaybedenlere
Cenab-ı Allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz.
Türkiyenin bu deprem
münasebetiyle Cezayire, içinde 4te doktor bulunan 25 kişilik arama kurtarma
ekibi göndermesi ve her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu bildirmesi
memnuniyet verici bir olaydır. Ve bir kardeşlik görevidir.
Cenab-ı Haktan başta
Türkiyemiz olmak üzere yeryüzündeki bütün insanları ve insanlığı her türlü
felaketten korumasını niyaz ediyorum.
III-
DÜNYADA VE TÜRKİYEDE DURUM:
A)
DÜNYA
2.Dünya savaşından sonra, hakkı değil, kaba kuvveti üstün tutan dış
mihrakların etkisiyle bütün dünyada kurulan düzen şimdi artık Eski Dünya Düzeni olmuştur.
Bu düzen boyunca, bütün
insanlık huzur, barış ve adaletbulamamış, özlediği bir dünyaya kavuşamamıştır.
Dış
mihraklar bütün
insanlığı kendi hegemonyaları altına almak için, ekonomik imkanları kendi
kontrolleri altına almışlar, yeryüzünde adaletsizliği dayanılmaz boyutlara
ulaştırmışlar, zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki gelir dengesini de
aynı şekilde dayanılmaz boyutlara ulaştırmışlardır.
Başta
Türkiye olmak üzere, pek çok ülkenin ekonomik gelişmesi engellenmiştir.
İnsanlık böylesine
buhranlar ve bunaltılar içinde ızdıraplar çekerken, komünizmin iflası ve
Sovyetlerin dağılmasını müteakip tek kutuplu bir dünya meydana gelmiş.
Dış mihraklar bu tek
kutbu temsil eden ABD yönetimini etkileri altına alarak, asırlardan beri gaye
edindikleri dünya hakimiyetine ulaşmak için, yeni şartları değerlendirilmesi
gereken bir fırsat olarak görmüş, 11 Eylül hadisesi organize edilerek Yeni Bir Dünya Düzeninin kurulmasına
başlanmıştır.
Yeni Dünya Düzeni
kurulurken önce 11 Eylül bahane edilerek ABD tarafından Afganistan işgal ve
tahrip edilmiş, Asyanın ortasında her tarafa etki yapabilecek bir merkezi üs
kurulmuştur.
Bu yapılırken Afganistan
daha da istikrarsızlaştırılmıştır. Başkent Kabil dışında hala güvenlik
sağlanmış değildir. Yoksulluk ve
sefalet olanca hızıyla devam etmektedir.
Bu haksız işgal ve
tahribat bir yandan devam ederken, diğer yandan İsrailin güvenliği için gerçek
dışı çeşitli bahaneler uydurularak komşumuz ve kardeşimiz Irakta aynı şekilde
haksız bir işgale uğramıştır. Baştan sona kadar tahrip edilmiştir. Pek çok
masum insanın hayatlarına son verilmiştir.
Dış
mihrakların ABD ve
İngiltere yönetimlerini etkileyerek ve kullanarak gerçekleştirdikleri Irak
işgali, ulusal meşruiyetten yoksundur. Yeni
Dünya Düzeni adı verilen yeni sömürgeciliğin bir uygulamasıdır.
ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powellın Ortadoğu
Amerikanın çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilecektirsözleri bu gerçeğin açık bir ifadesidir.
Bu yapılırken dış
mihraklar Birleşmiş Milletleri bir kenara itmişler, başta ABD halkı olmak
üzere bütün dünya kamuoyunu ve Amerikan karşıtlarının tavrını dikkate
almamışlar. Bütün dünyaya açıkça meydan okumuşlardır.
Irak
işgal edilmiştir, tahrip edilmiştir, kaynaklarına el konulmuştur ve ezilmiştir.
Bunlar yapılırken, bugüne
kadarki bütün uluslararası hukuk
kuralları, ABD Bağımsızlık Bildirgesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
hiçe sayılmıştır.
Bu arada Irakın
kuzeyinde, Türkiyenin bütün muhalefetine rağmen ilerde Türkiyeyi parçalamak
amacını güden bir Kürt devletinin kurulmasına, bunların ve oradaki
teröristlerin tekrar Türkiyeye karşı kullanmak maksadıyla, ağır silahlarla
donatılmasına her türlü gayret ve özen gösterilmektedir.
Halbuki Irakın toprak
bütünlüğü bütün bölge ülkeleri bakımından hayati öneme sahiptir.
Irakın
geleceğini belirlemek Iraklıların doğal hakkıdır.
Bu
hak devredilemez ve başka ülkelerce gasbedilemez.
Irak ve Ortadoğu sadece
İsrailin güvenliği ve bütün bölgeye hakim olması görüş ve gayelerine göre
şekillendirilemez.
Şimdi bunlara ilaveten
Suriye ve İranın da işgali ve ezilmesi hususunda hazırlıklar yapıldığı fark
edilmektedir.
Bunlar, Türkiyenin
bütünlüğünü ve bağımsızlığını ve Yeniden
Büyük Türkiye olmasını tehdit eden gelişmelerdir.
Son zamanlarda önce
Suriyenin ezilmesi ve işgali hedef alınmışken, yavaş yavaş İranın daha önceki
hedef haline getirilmesi tehlikenin Türkiyeye yaklaşması bakımından ayrıca
büyük öneme haiz bulunmaktadır.
Dış mihraklar gözlerini
şu anda İrana dikmiş durumdadırlar.
Batı basınında, bu güçlerin
Tahranda darbe yaptırmayı plânladığı haberleri yer almaktadır.
İrana yapılması muhtemel
bir müdahale, her ülkeden önce Türkiyeyi ilgilendirmektedir.
Türkiye böyle bir
müdahaleye bütün gücüyle karşı çıkmak mecburiyetindedir.
Böyle bir müdahaleyi önlemelidir.
AKP
YÖNETİCİLERİNİN MİLLİ MENFAATLERİMİZE AYKIRI İŞBİRLİKÇİ TUTUMLARI VE
DAVRANIŞLARI.
Bundan önceki basın
toplantımızda da belirttiğimiz gibi Refah Partisinin bölünmesi, aslında dış
mihrakların bir plânıdır.
Dış
mihraklar, belirttiğimizYeni Dünya Düzenini kurmak için
Türkiyenin büyük önemini dikkate almışlar, Milli Görüşle Türkiyenin
Yeniden Büyük Türkiye olmasını kendi plânlarına uygun bulmamışlar.
Asırlık tecrübe ve organizasyonları ile her türlü etkileme imkanlarını
kullanarak Türkiyede seçimleri öne almışlar, 3 aylık seçim propagandaları
boyunca etkiledikleri medya vasıtasıyla seçimleri yönlendirmeye çalışmışlar, 3
Kasım seçim sonuçlarının meydana gelmesi için her türlü gayreti göstermişler ve
bütün etkinliklerini kullanmışlardır.
Tabanı, gövdesi ve
milletvekilleri Milli Görüşçü oldukları halde birkaç AKP yöneticisinin işbirlikçi politika izlemeye
çalışmaları ise AKPyi ve Türkiyeyi son derece huzursuz etmektedir.
Bu birkaç yönetici Irak
harbi esnasında bütün şahsi gayretleri ile Dış mihrakları desteklemeye çalıştılar. Millete rağmen
işgalcilere yardım ettiler. Onlarla beraber istediler, TBMMnin izin
vermemesine rağmen Irakın biran evvel işgali için işgalcilere ellerinden gelen
bütün kolaylığı sağladılar.
İşgalcilerin, en az zayiatla, en kısa zamanda evlerine dönmeleri için
dua ediyorum.
demekten bile
çekinmediler.
Böylece, milletten,
tabanlarından ve kendi milletvekillerinden kopmuş hale düştüler.
Şimdi bütün bunlar
yetmiyormuş gibi, daha şimdiden dış mihrakların Amerikanın Suriyeye
müdahalesi sırasında AKP yöneticilerinin onlara tam destek verip vermeyeceği
tartışılmaya başlandı.
Gazetelerde İran
hakkında:
Bizim terörizmi destekleyen ülkelerin yanında yer almamız söz konusu
olamaz dedikleri
yer almıştır.
Bu haberler tekzip
edilmemiştir.
Hatta Amerikadaki bir
Türk gazeteci;
AKP yöneticilerinden Washingtona gelen mesaj, Aynı hatayı tekrarlamaya
niyetimiz yok. İran konusunda sizin yanınızda olacağız.
haberini yazdığı halde,
bu çok tehlikeli iddialar AKP yöneticileri tarafından tekzip edilmemiştir.
B)
TÜRKİYENİN DURUMU :
Ne yazık ki Türkiye şu
anda işte milletle ve milli menfaatlerimizle tamamen ters düşen bu görüşlerin
ve zihniyetlerin elindedir ve etkisindedir.
Türkiye
yakın tarihinin en kritik ve tehlikeli bir döneminden geçmektedir.
Bir yandan halkımızın
büyük çoğunluğu açlık, işsizlik, geçim
sıkıntısı ve yoksullukla inim inim inlemektedir.
AKP yönetiminin işe
başlamasından 7 ay geçtiği halde yatırım ve üretim her geçen gün düşmekte, buna
bağlı olarak işsizler ordusuna 100 binler eklenmektedir.
AKP yöneticileri nereye
gitseler işsizlerin, işçilerin ve
köylünün yüreklerini yakan acı feryatlarıyla ve protestoları ile
karşılaşmaktadırlar.
Geleceğe olan umudunu neredeyse bütünüyle yitirmiş
olan geçlerimizin büyük bölümü yurtdışına kaçmak istemektedirler.
Yatırımlar
komşu ülkelere kayıyor.
Türkiyemiz ekonomik ve
siyasi bakımdan kuşatılmış durumdadır.
AKP
yöneticileri IMFye teslim olmuşlardır.
IMFnin Türkiyeyi plânlı
bir şekilde zayıf düşürme ve güçsüz düşürme plânlarına kesin bir teslimiyetle
bağlıdırlar.
Türkiye hızla bozulmaya
devam ediyor.
Reel faizler, Türkiyenin
yanlış politikalarıyla izah edilemeyecek kadar yüksektir.
IMFnin dayatması sonucu
2001 krizinden sonra bugüne kadar Türkiyenin önemli varlıkları ve milli
müesseseleri yok pahasına yabancıların eline geçmektedir.
Gelir dağılımı arasındaki
uçurum derinleşiyor, yoksulluk ve açlık büyüyor.
AKP yöneticileri, IMFnin
ağır baskısı altında olan Türkiyede vergi affı, orman arazilerini satmak gibi
paliyatif tekliflerle oluşturulmaya çalışılan kaynaklar, borç, faiz, borç sarmalı tarafından
yutuluyor, asla halkın refahı için kullanılmıyor.
Bu acı gerçekler her gün
milletimizin ve onun güçlenmesini isteyenlere büyük ızdıraplar verirken AKP
yöneticileri sözde akılları sıra ;
– Bir yandan ; Ekonomimiz düzlüğe çıkıyor, ekonomik
göstergeler olumlu işaretler veriyor propagandası yapmak için
çırpınırlarken, ciddi ekonomistler tehlike sinyallerini açıkça ortaya
koymaktadırlar.
– Diğer yandan da
kamuoyunu suni gündemlerle oyalamaya çalışmaktadırlar.
Bütün bu olumsuz
gidişatın asıl sebebi kendi hidayetsizlikleri,
ferasetsizlikleri ve dirayetsizlikleri olduğu halde, bu gerçeği örtbas
etmek, hükümeti mazur göstermeye, hatta mağdur göstermeye gayret etmektedirler.
Bu hususta;
Dış mihraklarda
kendilerine yardımcı olmaya çalışmaktadırlar.
Dış mihraklar, bir yandan
AKP yöneticilerine bizim
emirlerimizi harfiyen, geciktirmeden yerine getirecek düzeni kuracaksınız.
Yoksa karışmayız ha.. tehditlerini belirtirken, diğer yandan da
Türkiyenin bu kadar önemli bir durumda,Türkiyede istikrarsızlık ve
huzursuzluk meydana getirmek, kendi yaptıklarının ve gidişatın örtülmesi ve
yıkımın devam ettirilebilmesi için suni gündemlerle kamuoyunun meşgul
edilmesine özen göstermektedirler.
Bu
plânlar karşısında bugün Türkiyede memleketini, milletini seven herkesin her
şeyden evvel huzur, barış ve istikrarın korunmasına özen göstermesi ve gayret
etmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Genel
Kurmay Başkanımız Orgeneral Sayın Hilmi ÖZKÖKün açıklamaları
İşte bu gerçekler
açısından bakıldığı zaman Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral Sayın Hilmi
ÖZKÖKün 26.05.2003 günü yapmış olduğu basın toplantısındaki şu açıklamalar
faydalı ve yararlı olmuştur.
Dış güçlerin Türkiyede
istikrarsızlık meydana getirmek, gerçek vahim gidişatı halkın gözünden saklamak
için ellerindeki çeşitli etkinlik imkanları ile Türkiyede istikrarsızlık ve
suni gündem meydana getirmek maksadıyla oynamak istedikleri oyunlara karşı;
– Türk Silahlı Kuvvetlerinde gençler ve
yaşlılar diye bir ayrım yoktur.
– Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta
kademesinde herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu değildir.
– İçerde ve dışarıda böyle bir şey varmış gibi
göstermek için yapılan yayınların gerçekle bir alakası yoktur.
– Merkezi Londrada bulunan
stratejik araştırma kuruluşunun Türkiyede
darbe olabilir imasına ilişkin soruyu yanıtlarken;
Darbe sözünün bu mekanda konuşulmasını bile istemiyorum. Bu konuyu
konuşmayı bile reddediyorum.
demiş olması ve bu
meyanda 8 Ocak tarihinde yaptığı açıklamalarına da vurgu yapması son derece
faydalı ve yerinde olmuştur.
Çünkü; Genel Kurmay
Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi ÖZKÖKün 8 Ocak 2003 tarihinde yaptığı
açıklamalardaki en önemli sözü,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün en büyük düşmanı, onun siyasete
bulaştırılmasıdır.
ifadesidir.
IV-
NELERE DİKKAT ETMELİYİZ VE NE YAPMALIYIZ:
Yukarıda yaptığımız
açıklamalarla Dünyanın ve Türkiyenin durumunu özet olarak ve ana hatlarıyla
belirtmiş olduk.
Açıkça görüldüğü gibi Türkiyemiz, yakın tarihinin en kritik ve
tehlikeli durumundan geçmektedir.
Durum
ciddidir ve ülkemiz büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.
Dış mihraklar 2. Sevri uygulamak istiyorlar. AKP
yöneticileri onlara karşı işbirlikçibir zihniyetle hareket ediyor.
Türkiye temel
meselelerini çözmek yerine, daha vahim bir istikamete doğru gidiyor.
Türkiyenin 3 temel
meselesi, AKP yöneticilerinin hidayetsiz,
ferasetsiz ve dirayetsiz davranışları yüzünden gün geçtikçe çözüme doğru
gidileceğine, daha endişe verici istikamette gitmektedir.
Bu
3 temel mesele her zaman belirttiğimiz gibi;
1- Ekonomik yangın, açlık, işsizlik, geçim sıkıntısı, kaynak bulamamak.
2-
İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi.
3- Dış politikada, dış
mihrakların kendi plânlarını uygulamak için Türkiye aleyhine faaliyetlerini artırmaları.
Ve gün geçtikçe
baskılarını yükseltmeleri.
Ne yazık ki bu
tespitlerimizin hepsi doğru olan gerçekleri yansıtmaktadır.
Bütün bunlara ilaveten
dış güçler bütün gayretleri ile Türkiyeyi İSTİKRARSIZLIĞA sürüklemek için ellerinden gelen gayreti göstermektedirler.
İŞTE
BU NOKTADA YAPILMASI LAZIM GELEN VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN EN MÜHİM HUSUSLAR
ŞUNLARDIR:
1) 70 milyon ülke
evladından hiç kimse dış güçlerin ve
onların etkisinde kalan bir kısım medyanın DOLDURULUŞUNA GELMEMELİDİR.
2) Türkiye demokratik bir
ülkedir. Meselelerini demokratik yoldan çözmelidir.
3) Halkımızın sağ duyusu
her zaman çözümü bulmuştur. Bugünde bulacak güçte ve kabiliyettedir.
4) Bizim 34 yıldan beri
belirtmeye çalıştığımız gerçekleri şimdi herkes görüyor, fark ediyor ve idrak
ediyor.
5) Kurtuluş, Türkiyeyi
hedef alan dış mihrakların arzu ve plânlarına hizmet eden İşbirlikçi Görüşte değil, Milli Görüştedir.
6) 70 milyon ülke evladı 1. Sevr karşısında ne yaptıysa,
bugünkü 2. Sevr plânları
karşısında da aynı şeyi yapmalıdır.
Hiçbir ayırım yapmadan,
hep beraber;
– Ülkemizin, vatanımızın
ve milletimizin birlik ve beraberliğini korumak.
– Türkiyenin kendi
gücüyle güçlenmesini, borç ve faiz sarmalından ve dış borca esaretten kurtulup, Güçlü Bir Türkiye olmasını sağlamak.
–
Kısaca ;
Yaşanabilir
Bir Türkiye
Yeniden
Büyük Türkiye
Yeni Bir Dünya
ideali etrafında, hep
beraber milli bir güçbirliği içersinde, elbirliğiyle Türkiyemizi bugünkü
durumdan ve tehlikelerden kurtarmak, tek kelimeyle milletimizin 2. Şahlanışını elbirliğiyle hedefine
ulaştırmak.
İşte bunun için Saadet Partisi Türkiye sathındaki teşkilatını çelikleştiriyor.
Milletimizin
teveccüh ve desteğiyle kollarını sıvamış bütün gücüyle çalışıyor.
ZAFER İNANANLARINDIR VE ZAFER YAKI
BASIN
TOPLANTISI METNİ 04 HAZİRAN 2003
SAADET PARTİSİ
GENEL BAŞKANI
Prof. Dr.
NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN
TOPLANTISI METNİ
4 HAZİRAN 2003
Selam ve TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri
yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.Bugün 4 Haziran 2003 haftalık basın
toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda kıymetli basın mensuplarımıza ve aziz milletimize şu beş konu
hakkında açıklamalarda bulunmayı yararlı buluyorum.
I- 29 MAYIS FETİH GÜNÜNÜ GÖRÜLMEMİŞ BİR COŞKUYLA KUTLADIK.
II- SAADET PARTİSİ MİLLİ GÖRÜŞÜN TEMSİLCİSİ OLARAK HAKLI BİR ŞEKİLDE
YEREL YÖNETİMLER BAYRAMINI KUTLUYOR.
III- AKP YÖNETİCİLERİ IMFNİN EMİRLERİNE UYARAK BUĞDAY FİYATIYLA
ÇİFTÇİYİ, TOPLU SÖZLEŞMELERLE DE İŞÇİYİ EZMEKTEDİR.
IV- TÜRKİYENİN DAVET EDİLMEDİĞİ G-8 ZİRVESİNDE ZIT KUTUPLAR ARASINDAKİ
GERİLİM ÖNLENEMEDİ.
V- ÜNİVERSİTE GİRİŞ SINAVLARINDA MESLEK LİSESİ MEZUNLARINA UYGULANAN
ADALETSİZLİK VE HAKSIZLIK BİRAN EVVEL DÜZELTİLMELİDİR.
I-
29 MAYIS FETİH GÜNÜNÜ GÖRÜLMEMİŞ BİR COŞKUYLA KUTLADIK.
Bu yıl, 1 Haziran 2003
günü İstanbulumuzun en büyük stadyumlarından birisi olan Ali Sami Yen stadında
10 binlerin katılımıyla,
Fatih Sultan Muhammed
Hanın 21 yaşında genç bir hükümdar olarak insanları zulümden kurtarmak, hakkı
ve adaleti yaymak için 550 yıl evvel İstanbulu fethederek Ortaçağı kapatıp
Yeniçağı açan büyük tarihi olayı coşkuyla kutladık.
Kutlama töreninde
belirttiğimiz gibi bu coşkunun 2 mühim sebebi vardır.
Birisi kutlanan tarihi
olayın eşsiz ihtişamı, diğeri ise milletimizin bugün yeniden bir işbirlikçi dönemini kapatıp, Milli Görüş dönemini başlatacak fethe, yani değişim ve açılıma duyduğu
derin hasret.
İstanbulun fethi için
ancak Milli Görüş stadyumları doldurabilir, bu coşkuyu gösterir ve yaşar.
Diğer taklitçi ve
işbirlikçi görüşler bunu yapamazlar.
Çünkü
Sultan Fatih;
1- Tarihte ilk defa topları
dökerek ve onların balistik hesabını bizzat yaparak ilericiliğin sembolüdür.
Milli Görüşte,
Türkiyenin uluslar arası yarışta en önde yer almasını sağlayacak görüştür.
Böylece ilericiliğin sembolüdür.
2- Sultan Fatih, azmin
sembolüdür.
Milli
Görüşte, azim, hidayet, feraset ve dirayettir.
3- Sultan Fatih ve onun
askerleri Peygamber Efendimiz (S.A.V)ın fethine mazhar olmuştur.
Milli Görüşte, bu büyük
kahramanların torunları olmakla iftihar eder.
4- Sultan Fatih, çağ
kapatıp, çağ açmıştır.
Milli Görüşte Yaşanabilir Türkiye, Yeniden Büyük
Türkiye, Yeni Bir Dünyayı hedef almıştır.
5- Sultan Fatih, insan
haklarına çok önem vermiş, Patrikhanenin, Galatadaki Venedik ve
Cenevizlilerin her türlü haklarını teminat altına almıştır.
Milli Görüşte, kaba kuvveti değil, hakkı ve adaleti üstün tutar, insan haklarına en büyük önemi verir.
İşte, 3 gün önce Dünyanın
Başşehri İstanbulda büyük bir coşkuyla bu gerçekleri yaşadık. 11 Mayıs 2003te
Saadet Partisi Büyük Kongresinde milletimizin başlattığı 2. şahlanış böylece heyecan ve
coşkusunu daha da artırdı.
İstanbulun fethi, aziz
milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa ışık tutan büyük bir olaydır.
Hayırlı olsun.
Daha pek çok yıllar artan
bir coşkuyla kutlamamızı Cenab-ı Allah hepimize nasip etsin
II- SAADET PARTİSİ, MİLLİ GÖRÜŞÜN TEMSİLCİSİ OLARAK HAKLI BİR ŞEKİLDE
YEREL YÖNETİMLER BAYRAMINI KUTLUYOR.
30 Mayıs 2003te,
Dünyanın başşehri İstanbulumuzun büyük mana taşıyan Feshane tarihi binasında Milli Görüşçü Saadet Partili
Belediyelerimizin yaptıkları üstün başarılı hizmetlerini halkımıza ve
milletimize tanıtmak maksadıyla başlattığımız Yerel Yönetimler Bayramımız hala devam etmektedir.
Çünkü, bu bayramı bir
hafta süren çeşitli etkinliklerle kutluyoruz.
Feshane sergisinde, Milli
Görüşçü Saadet Partili Belediyelerimizin üstün başarılı hizmetlerini bir kere
daha gördük. Milli Görüşün nasıl Tekeden
süt çıkardığını yaşadık.
Her türlü güçlük ve
engellemelere rağmen büyük ve başarılı hizmetlerini, fotoğraflarla, maketlerle,
istatistiklerle gözler önüne serdik.
Yerel Yönetimler Bayramını
Milli Görüş kutluyor. Saadet Partisi kutluyor.
Çünkü, Milli Görüş
Türkiyemizde Belediyecilikte gerçekten bir çağ kapatmış, bir çağ açmıştır.
Milli Görüşten önce
ülkemizde belediyeler genellikle karşı
partiden olmasın gayretiyle seçiliyor. Hizmet değil, inatlaşma yarışı
ağır basıyordu.
1989dan itibaren yerel
yönetimlerde büyük bir zafer kazanan Milli Görüş, yerel yönetimlerde hizmet
çağını ve yarışını başlattı.
Sadece kaldırım, yol, su
belediyeciliği yerine, çevre ve insanın her türlü ihtiyacını karşılayan
şehremini anlayışıyla gece gündüz yorulmak bilmeden çalışan belediyecilik
dönemi başladı, bu sayede yeşil şehirler, yeni modern caddeler, raylı
sistemler, temiz sular, şelaleler, arıtma tesisleri dönemi başladı.
İnsanlarımız için Halk Ekmeği Beyaz
Masa, Huzur Evi, Aşevi Ucuzluk ve şehirlerin çehrelerinin baştan
sona kadar değiştirilmesi ve temizlik dönemi başladı.
Milli Görüşçü belediyeler
bu sahalarda birbirleriyle yarışıyor ve eserlerine eserler katıyor.
Yerel Yönetimler
Bayramımız bu gerçekleri bir kere daha gözler önüne seriyor ve şimdi bir yıl
bile geçmeden yapılacak önümüzdeki seçimlerde beklenen Saadet Partisi zaferini
şimdiden müjdeliyor.
III- AKP YÖNETİCİLERİ IMFNİN EMİRLERİNE UYARAK BUĞDAY FİYATIYLA
ÇİFTÇİYİ, TOPLU SÖZLEŞMELERLE DE İŞÇİYİ EZMEKTEDİR.
Bahar geçti, yaz
mevsimine giriyoruz. Zamanı geldiği için buğday taban fiyatlarının açıklanması
gerekiyordu.
AKP yöneticileri Tarım
Bakanı vasıtasıyla 31 Mayısta Çukurovalı üreticilerin tıka basa doldurdukları
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsünün Doğankent Beldesindeki salonunda
taban fiyatlarını açıkladı. Ve böylece AKP yöneticilerinin tarım ve köylümüz
hakkında zihniyetleri apaçık bir şekilde rakamlarla ortaya çıktı.
Bilindiği gibi Türkiye
nüfusunun % 40ı kırsal alanda yaşamakta ve geçimini tarım ürünleri ile temin
etmektedir. Çiftçiler içinde buğday üreticilerinin çok önemli bir yeri
bulunmaktadır. Ülkemizde 4 milyonun üzerinde tarım işletmesi mevcuttur. Bu
işletmelerin 3 milyonunda buğday tarımı yapılmaktadır.
Buğday gerek insan,
gerekse hayvan beslenmesinde temel gıda maddelerinden biridir. Yapılan bir
araştırmaya göre günlük kalori ihtiyacının % 60ının buğdaydan karşılandığı
ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan, hem gıda güvenliğimiz hem de çiftçilerimizin
gelir kaynağı olması yönünden buğday tarımı önem arz etmektedir.
Buğday son yıllarda
stratejik ürün olarak da nitelendirilmiştir. Ve doğru bir tanımdır. Ülkemiz
açısından son derece önemlidir. Bunun için çiftçinin üretime devam etmesi,
geçimini sağlaması ve hatta para kazanması için, eline ürettiğinin karşılığının
geçmesi gerekir.
Bu gerçeği göz önüne
almayan bazı hükümetler, taban fiyatını açıklarken maliyet ve kâr unsurunu ve
enflasyonu düşünmeden fiyat açıklamışlar, çiftçilerin mağdur olmasına neden
olmuşlardır.
Geçtiğimiz 2002 yılında
TMO; IMFye verilen 17. mektup çerçevesinde taban fiyat açıklamasına gitmemiş, yeni bir uygulama başlatıyorumdiyerek, Çukurova, Ege ve GAP bölgesi hasada başladıktan sonra Bakanlar kurulu
Kararıyla hububat alım ve Aralık ayı sonu satış fiyatlarını açıklamışlardır.
Fiyat açıklamasından
önce, Polatlı Ticaret Borsasında Anadolu Kırmızı Sert Buğdayının fiyatı 280 bin iken; TMO fiyat açıkladığı gün262 bin TLye, iki gün sonra 200 bin liraya düşmüştür. Aynı hadise
Harran Ovası ve Çukurovada da yaşanmıştır. TMO açıkladığı fiyatla dünya
fiyatları arasındaki ilgiyi de iyi hesap edememiş 05.08.2002 tarihinde TMOnun
açıkladığı fiyat 253 bin TL iken
ithal fiyatı 390 bin TL/Kgolmuştur.
Bu yanlış politika
çiftçilerimizi mağdur etmiştir. TMOyu bu yöne iten sebep açıklandığı gibi 1999
Aralık ayında IMFye verilen taahhüt neticesinde olmuştur.
3 Kasım seçimlerinde
milletimiz, IMFye uyarak bu uygulamaları yapanlara gereken dersi vermiştir.
Çünkü hükümetçe açıklanan
fiyatlar, piyasalarda oluşan fiyatları doğrudan etkilemektedir.
Bu sebeple burada yapılan
bir hata üreticiyi zarar ettirir. Ve onu üretim yapamaz duruma düşürür.
Çiftçi, buğday üretimi
yapamazsa tüm halkımız ekmek bulmakta güçlük çeker, aç kalır.
Bütün bu gerçekler ortada
iken AKP yöneticileri kendilerinden önceki hükümetlerin hatalarını aynen
işlemişlerdir.
Onlar gibi daha baştan
IMFnin kontrolüne girmişlerdir. Ve IMFnin Türkiyedeki tarımı yok etmek ve
köylümüzü fakir düşürmek politikalarını aynen benimseyerek uygulamaya
koymuşlardır.
Yeni hububat fiyatları;
Makarnalık buğdaylar:
Anadolu durum 367 bin, diğer
durum 345 bin; ekmeklik
buğdaylar: Anadolu beyaz sert 325 bin,
Anadolu kırmızı sert 325 bin,Kırmızı yarı sert 310 bin, beyaz
yarı sert 310 bin, diğerleri 275 bin
Çiftçiler için son derece
düşük ve komik nitelikteki bu fiyat aslında 325 bin TL. değil en asgari 400 bin TL. olmalıydı.
Fiyat açıklamasından önce
Çukurova Buğday fiyatları borsada 360
bin TL. civarında iken, en düşük 330
bin TL. idi. Bu fiyatı düşük bulup yükseltilmesini beklerken, AKP
yönetimi 310 bin TL. ile hem
tarım kuruluşlarını, hem de üreticileri büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) buğday taban fiyatını 410 bin TL. olarak bekliyordu, böyle
bir fiyatla karşılaştı.
Buğday için ödeme plânı
ise % 50si peşin, % 50si 1 ay vadeli açıklandı. TZOB ile Türkiye Ziraatçılar
Derneği (TZD), açıklamalara büyük bir tepki gösterdiler ve her ilde şubeler
ayrı ayrı basın toplantısı düzenleyecekler
Üreticilerimiz için asıl
önemli olan ekmeklik buğday, özellikle kırmızı ve beyaz yarı sert ekmeklik
buğday fiyatıdır. Bu da 310.000.-TL. olarak açıklanmıştır. Bu fiyatlar düşük
tutulmuştur. Çiftçinin alın terinin, el emeğinin karşılığı olmaktan uzaktır.
Hükümet buğday üreticisi çiftçiyi sahipsiz bırakmıştır, mağdur etmiştir. TMO
piyasaya tüccar gibi girmektedir, çiftçinin üretim masraflarını dikkate
almamaktadır.
Tarla kirası, toprak
işleme (ilk sürüm, ikileme, tırmık) ekim, tohumluk, gübre, ilaç, işçilik,
hasat, taşıma, faiz ve diğer masraflar gibi üretimde kullanılan temel girdiler
ve makul bir kâr payı dikkate alınarak belirlenecek bir fiyat çiftçiyi memnun
ederdi. Bu yapılmamıştır. IMF istekleri doğrultusunda hareket edilmiştir.
Dolayısıyla geçen yıl
buğdayda oynanan oyun aynen tekrarlanacak. Geçen yıl 230.000.-TL. olan buğday, çiftçinin elinden düşük fiyattan (180 –
200 bin TL.) çıkınca, fiyatlar Ekim ayından itibaren yükselmiş ve
300.000.-TL.ye çıkmıştır. Hatta yüksek fiyatla TMO buğday ithal etmiş.
Çiftçimize verilmeyen para, yabancı ülke çiftçisine verilmiştir.
Geçen yıl aynı buğdaya 230.000.-TL. verilmişti.
Gübre fiyatı (Amonyum
nitrat) 180.000.-TL. idi. Yani 1 kg.
buğday ile 1,3 kg. gübrealınabiliyordu. Bu yıl aynı gübrenin fiyatı 216.000.-TL. dir. Yani 1 kg. buğday ile 1,250 kg. gübre
alınabiliyor. Yani çiftçinin alım gücü geçen seneye göre bile gerilemiştir.
Kaldı ki geçen yıl çiftçi için bir kabus yılı olmuştur.
AMA
ESAS MUKAYESEYİ 1997 YILI İLE YAPMAK GEREKİR.
Kötüyü
kötüyle, sayın Ecevit dönemi ile değil, iyi ile yani 54. Hükümet ile mukayese
etmek gerekir.
1997de
buğday fiyatı 33.000.-TL. iken, Amonyum Nitrat gübre fiyatı 12.000.-TL. idi.
Yani 1 kg buğday ile 2.750 kg. gübre alıyordu. Bir şey daha hatırlatmak lazım o
zaman gübrenin yarı parasını (% 50sini) devlet çiftçiye geri ödüyordu.
Dolayısıyla1 kg. buğday ile 5.5 kg. gübre alınabiliyordu. Bir kere daha bugün ile
mukayese edersek şimdi 1 kg. buğdayla 1,250 kg. gübre alınıyor. Bizim
zamanımızda 5.5 kg. alınıyordu.
Gelelim Mazota;
Geçen yıl buğday
230.000.-TL. iken mazot 1 milyon yani 1lt.mazot
için 4,7 kg. buğday satılıyordu. Şimdi mazot 1.400.000.-TL. Buğday
325.000.-TL. 1 lt. mazot için 4,3 kg.
buğday satılıyor.
AMA
ESAS MUKAYESEYİ 1997 İLE YAPMAK GEREKİR.
1997de
1 lt. mazot 60.000.- TL. idi. Buğday ise 33.000.-Tl. idi. Yani 1 lt. mazot için
2 kg. yakın buğday satılıyordu. Şimdi ise 4,3 kg. satılıyor.
Özetle,
çiftçimiz Milli Görüş dönemine göre nereden baksak yarı yarıya fakirleşmiştir.
Bundan önceki Ecevit döneminden de geriye gitmiştir.
Değişen
Başbakanlıktaki fotoğraflar.
İŞTE
MİLLİ GÖRÜŞ, işte İŞBİRLİKÇİ GÖRÜŞ FARKI!
AKP
yöneticileri çay üreticilerini de ayrıca mağdur ettiler.
Çaya verilen fiyat;
1 Kg. başına 400.000.-TL.
+ 50.000.- TL. mazot yardımı = 450.000.-TL.
54.
Hükümet döneminde 0.38 $ verildi.
1
Kg. Çay ile 4 EKMEK alınıyordu.
Bu
günkü hükümet 0.31 $ verdi.
1
Kg. çay ile ancak 1 TANE EKMEK alınabiliyor.
Bu fiyata rağmen,
Vatandaşın ve çay ile
ilgilenenlerin herhangi bir tepkisi yok.
Üretici
kota ile de ayrıca mağdur ediliyor.
İŞTE
MİLLİ GÖRÜŞ İŞTE İŞBİRLİKÇİ GÖRÜŞ
BİZ
DEĞİL, RAKAMLAR KONUŞUYOR
GERÇEKLER
KONUŞUYOR.
IV- TÜRKİYENİN DAVET EDİLMEDİĞİ G-8 ZİRVESİNDE ZIT KUTUPLAR ARASINDAKİ
GERİLİM ÖNLENEMEDİ.
G-8 ZİRVESİ
– fransanın
Evian kentinde 3 Haziran 2003 tarihinde toplandı
– ABD,
Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya, Japonya, Kanada ve Rusya asıl üyeler
– Gelişen ve
kalkınan ülke liderleri de davet edildi:
1- CezaYir
2- Brezilya
3- Çin
4- Mısır
5- Hindistan
6- Malezya
7- Meksika
8- Nijerya
9- Suudi
Arabistan
1. 10- Senegal
11- Güney Afrika
– Ayrıca
İsviçre konfederasyonu cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler Temsilcileri, Dünya
Bankası, IMF ve WTO ( Dünya Ticaret Örgütü ) temsilcileri de katıldılar.
EVİAN
ZİRVESİ GÜNDEMİ
– Ekonomik
Büyüme
– Kalkınma
– Güvenlik
Ayrıca
– Çevre
– Yoksullukla
Mücadele
– Sağlık,
AİDS ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele
– Yoksul
ülkelerin borçları
G-8
lerin İlk Toplantısı
Fransa Cumhurbaşkanı
Valery Gircand Destaing tarafından Pariste 6 ülke
– Fransa-
Almanya- İngiltere- Japonya- İtalya ve ABD Devlet Başkanları ile yapılmıştı.
– 1976 da
Kanada, 1998 de Rusya G-8lere katıldılar.
Evian
Zirvesinde Dikkat Çeken Hususlar:
– Türkiye bu
diyalog toplantısına davet edilmedi
– Türkiye
daha önce G-8 zirvesi çerçevesinde 54 Ülkenin Dışişleri Bakanları ile yaptığı
toplantıya da davet edilmemişti.
– Bu
toplantıda ABD ile Fransa- Almanya arasındaki gerginliğin hangi noktaya
taşınacağı merakla beklenirken, ABD Başkanı Bushun toplantıdan erken ayrılması
dikkat çekti
TOPLANTININ
ESAS MAKSADINI, OTURUM BAŞKANININ AŞAĞIDAKİ İFADELERİ AÇIKÇA ORTAYA KOYMAKTADIR
– Bizim müşterek mesuliyetimiz kendi ekonomimizin büyümesini
sağlayarak daha güçlü bir global ekonomiye katkı sağlamaktadır
– Başkan
ayrıca, IMFnin kalkınmakta olan ülkelerle daha yakından ilgilenmesini talep
etmiştir.
– Toplantıdan
ABD Başkanının erken ayrılması ABD ile Fransa ve Almanya arasındaki soğukluğun
hala devam ettiğini göstermektedir.
– Toplantıya
gelişmekte olan ülkelerin davet edilmesinin ise, geri kalmış ülkelerde gelişmiş
ülkelere karşı oluşan menfi havayı dağıtmaya yönelik bir girişim olduğu
anlaşılmaktadır.
ABD
YÖNETİMİNİ KONTROLÜ ALTINA ALAN DIŞ MİHRAKLAR, BÜTÜN DÜNYAYI KONTROL ALTINA
ALMAK İÇİN, HAKKI DEĞİL, KABA KUVVETİ ÜSTÜN TUTARAK YENİ PLÂNLAR PEŞİNDE
KOŞUYORLAR.
Bu meyanda dış mihraklar
şimdi artık bugüne kadarki NATOyu önemsemiyor. Çine karşı bir Asya NATOsu
kurma çalışmalarına başlıyorlar, böylece Ortadoğuda olduğu gibi bütün Asyada
da kesin hakimiyetlerini kurmaya çalışıyorlar.
DIŞ
MİHRAKLARIN ZİHNİYETLERİ APAÇIK ORTADADIR.
Irak müdahalesi için ABD
ve İngiltere iki gerekçe ortaya koymuştu.
Birincisi; Kitle imha silahları idi. Bugüne
kadar kitle imha silahları bulunamadı. ABD ve İngilterenin bütün dünyaya yalan
söylemiş oldukları kesinleşti. ABD Senatosunun bu yalanla ilgili olarak
soruşturma başlatacağı söylenmektedir.
İkinci gerekçe; Saddam
Hüseyinin, zulümleri ve rejimi idi. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasıyla
birlikte, ortaya atılan iki önemli gerekçe de ortadan kalktı.
Bu durumda bütün insanlık
alemi, ABD ve İngiltere hangi gerekçelere dayanarak Irak işgalini
sürdürmektedir diye sormaktadır.
AKP
YÖNETİCİLERİ MİLLİ MENFAATLERİMİZİ ÖN PLÂNDA TUTMAK YERİNE, DIŞ MİHRAKLARA
HİZMETİ ÖN PLANDA TUTUYOR. TAM BİR İŞBİRLİKÇİ ZİHNİYET SERGİLİYOR.
Dış mihrakların böylesine
haksız ve kirli bir işgalleri apaçık ortada iken, Tayyip Erdoğan, hala, 2
Haziran günü yaptığı bir konuşmada, Irak
savaşı sırasında, ABDye elden gelen her türlü desteği verdik. Hava sahamızı
ABD uçaklarına açtık. Yaralı ABD askerlerinin tedavilerini yaptık. Ama ABDye
kendimizi anlatamadık. diyebilmektedir.
V- ÜNİVERSİTE GİRİŞ SINAVLARINDA MESLEK LİSESİ MEZUNLARINA UYGULANAN
ADALETSİZLİK VE HAKSIZLIK BİRAN EVVEL DÜZELTİLMELİDİR.
ÖSS Üniversitelere giriş
sınavlarına 2 haftadan daha az bir süre kaldı.
Ama meslek lisesi mezunlarına
uygulanan adaletsizlik ve haksızlık hala düzeltilmedi.
AKP yöneticilerine verdiğiniz sözleri yerine getirinizuyarısında bulunuyoruz.
Tekrar hepinizi hürmetle,
muhabbetle selamlıyorum.
Başta basın mensupları
olmak üzere, basın toplantımıza gösterdiğiniz yakın ilgiden dolayı hepinize
teşekkür ediyorum.
Bu basın toplantımızın
milletimiz için, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı
Allahtan diliyorum.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 11 HAZİRAN 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
11 HAZİRAN 2003
Selam
ve TEŞEKKÜR
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın
mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bugün 11 Haziran 2003
haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs
2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştan sonra bugün 5.
Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda bundan önceki basın toplantılarımızda olduğu gibi;
A)
SAADET PARTİSİ FAALİYETLERİ
B)
DÜNYA OLAYLARI
C)
TÜRKİYE
D)
AKP NE YAPIYOR,
Ana konularıyla ilgili
olarak son bir haftanın aktüel ve önemli olayları üzerinde duracağız:
A)
SAADET PARTİSİNİN FAALİYETLERİ :
Bilindiği gibi Saadet
Partimizin 11 Mayıs 2003te yapmış olduğu muhteşem kongre ile milletimiz 2.
Şahlanışını başlatmıştır.
Bundan öncede defaatle
belirttiğimiz gibi Saadet Partimizin, bu şahlanış hedefine ulaşıncaya kadar
hamle üzerine hamleleri her zaman olduğundan da daha büyük bir aşkla, şevkle ve
heyecanla sürdürülmektedir ve sürdürülecektir.
Bugün kongremizin
yapılışından itibaren tam 1 aylık bir süre geçmiş bulunuyor.
Bu bir ay zarfında
kongremiz tarafından büyük ölçüde gençleştirilen ve yenilenen Genel İdare
Kurulu (GİK) ve Başkanlık Divanımız geceli gündüzlü çalışmaktadır.
Genel Başkan
Yardımcılarımızın yönetimindeki Genel Merkez Hizmet Ünitelerimiz çalışma
programlarını hazırladılar. 1 ay, 3 ay ve Yerel Seçimlere kadar yapacakları
atılımları belirlediler ve her birinin 7 ila 10 kişiden teşekkül eden
yardımcılarını seçtiler, görev taksimatını yaptılar, kollarını sıvadılar.
Bu yıl Saadet Partimiz
için çelikleşme yılıdır. Bunun için bütün il ve ilçe teşkilatlarımız seferber
olmuşlardır. Bütün Türkiye sathındaki 40.000 köy ve mahalle temsilcimiz ve
yardımcıları 170.000 sandıktaki başmüşahit ve müşahitlerimiz ve bütün kayıtlı
üyelerimiz bilgisayarlarla yenilenmektedir.
Yapılan program mucibince
bütün il ve ilçe başkanlarımız noksansız bir şekilde Ankarada 3 gün süreli
eğitim çalışmalarına iştirak etmektedirler.
Böylece önümüzdeki yerel
seçimler için bütün Türkiye sathındaki teşkilatımız kollarını sıvamış, heyecanla,
aşkla, azimle yoğun bir çalışma atmosferine girmiştir.
Parti teşkilatımızdaki bu
faaliyetlere paralel olarak partimiz Gençlik Teşkilatı ve Hanımlar Komisyonumuz
da aynı şekilde çelikleşme programını canla başla yürütmektedirler.
Saadet Partimizin bu yoğun
çalışmalarından bugünkü basın toplantımızda sadece bu haftanın olayı olarak 2
önemli hamleye çok kısaca birkaç cümleyle değinmekle yetineceğiz.
I-
D-8 İmza töreninin 6. yıldönümünün kutlanması
15 Haziran 2003 anma
toplantısıyla ilgili açıklamalar
D-8 hamlesi Yeni Bir Dünya hamlesidir.
Yeryüzündeki 6 milyar
insanın barış ve huzur içinde yaşamaları için hakkı üstün tutan bir temel
zihniyetle dünyanın yeniden kurulması ve şekillenmesi hamlesidir.
Bu hamle 54. Hükümet
kurulur kurulmaz başlamıştır ve bir yıl içinde hazırlıkları tamamlanmıştır.
15 Haziran 1997de
kalkınmakta olan ve her birinin nüfusu 60 milyondan daha fazla olan ve toplam
nüfusu 800 milyonu aşan D-8 ülkelerinin Devlet ve Hükümet Başkanları
İstanbulda tarihi Çırağan Sarayında bir araya gelerek D-8lerin sözleşmesini
imzalamak suretiyle yeni dünyanın çekirdeği fiilen teşekkül etmiş ve fiilen
çalışmalarına başlamıştır.
Bu kuruluş hakkı değil, kaba kuvveti üstün tutandış mihrakların 20. asırda 2. Cihan Harbini takiben kurdukları dünya düzeninin
insanlığa beklediği, özlediği saadeti, barış ve adaleti getirememesi üzerine ve
bir yandan G-8leri kontrolü altına alan DIŞ MİHRAKLARIN diğer ülkeleri haksız bir şekilde sömürerek ve
gelişmelerini engelleyerek sömürülen, ezilen ve savaşlarla harap edilen, bir
kısmı refah içersinde yüzerken, tabii zenginliklere sahip diğer ülkelerin
perişan bir halde bulunduğu bir dünya yerine, hakkın, adaletin ve adil paylaşımın hakim olduğu, herkesin
geliştiği yeni bir dünyayamerhaba diyen çok önemli ve tarihi bir adımdır.
D-8lerin
çekirdeği:
Türkiye,
Pakistan, Bangladeş, Mısır, Nijerya, İran, Endonezya, Malezya olmak üzere Büyük Okyanustan, Atlas Okyanusuna kadar uzanan 8 ülkeden
teşekkül etmiştir.
Devlet ve hükümet
Başkanları bu yeni dönemde
*
Savaş değil, barış,
*
Çatışma değil, diyalog,
*
Sömürü değil, işbirliği ve adil bölüşüm,
*
Çifte standart değil, adalet,
*
Tekebbür değil, eşitlik,
*
Baskı ve tahakküm değil, insan hakları ve demokrasinin hakim olması için
birlikte çalışmaya karar verdiler.
– Geçen asırda dünya
huzura kavuşamamış, İkinci Cihan Harbi ile milyonlarca insan hayatını yitirmiş,
milyonlarcası sakat kalmışsa, bu bir şeylerin doğru gitmediğinin işaretidir.
– Teknoloji gelişmiş
fakat bu gelişme insanların huzura kavuşmasına yetmemiştir.
– Temel sebep yanlış Hak
anlayışından kaynaklanmaktadır.
– Kuvveti ve menfaati hak
sebebi gören Batı zihniyetinden bu dünyaya huzur getirmesi beklenemez.
– Savaşın, çatışmanın,
sömürünün, çifte standardın, tekebbürün ve baskının dünyaya huzur getirmesi
mümkün değildir.
– Barışı, diyalogu, adil
bölüşümü, adaleti, eşitliği, insan hakları ve demokrasiyi esas alan yeni bir
anlayışa ihtiyaç vardır.
– İşte D-8 Ülkeleri 1997
Haziran ayının 15. gününde bir araya gelerek bu prensipleri hedef alıp, dünya
barışına katkı sağlamaya karar vermişlerdir.
– Bu çalışmalar 21. asrın
şekillenmesinde en mühim çalışmalar olma özelliğine sahiptir.
– D-8ler daha 15 Haziran
1997de kurulurken D-8lerin bayrağındaki 6 yıldızın temsil ettiği 6 temel
prensibin yeni bir dünyanın temel
ilkeleri olması için 1 yıl sonra 2.
Yalta Konferansının yapılması programlanmıştı. Yani, D-8 ve G-8lerin
yuvarlak bir masa etrafında yeni bir dünyayı kurmaları için toplanmaları
programlanmıştı.
– Şayet 54. Hükümetimiz
engellenmesiydi bu bir yıl esnasında bir yandan 2. Yalta Konferansı
hazırlıkları daha da gelişecek, öbür yandan D-8lerin Rusya, Çin, Hindistan ve
Brezilya başta olmak üzere Kuzey Amerika ülkeleri ile işbirliği de
geliştirilmiş olacaktı.
II-
Yerel Yönetim Bayramı Gaziantep, Şehitkamil Belediyesi Merveşehir Konutları
Anahtar Teslim Merasimi:
Geçen haftaki 4 Haziran
2003 tarihli basın toplantımızda belirttiğimiz gibi,
Milli
Görüş Yerel Yönetim Bayramını bu yıl İstabulun tarihi Feshane binalarının içinde 30
Haziran 2003 tarihinde başlattık.
Milli Görüşçü
belediyelerimiz ve bunlara hizmet veren kuruluşların standları, Belediye
Başkanlarımızın toplantıları ve Yerel
Yönetimler Bayramı Toplantısı büyük bir canlılıkla kutlandı.
Milli
Görüşçü belediyeler tekeden bile süt çıkartır.
Milli Görüş Türkiyede belediyecilikte
büyük bir devrim geliştirmiştir.
Şehremini anlayışıyla
yürütülen Milli Görüş belediye hizmetleri insan ve çevre için, yani bugünkü
nesillerin ve gelecek nesillerin saadeti için her türlü hizmeti üstün başarıyla
gerçekleştirmişlerdir.
Bu bayramda bütün bunlar
bir kere daha heyecanla yaşandı.
Şimdi bu bayramı takiben
Milli Görüşçü belediyelerimizin büyük başarılarının kurdeleleri arkası arkasına
kesilerek Yerel Yönetim Seçimlerine kadar hamle üzerine hamle dönemi
yaşanacaktır.
Bu dönemin ilk adımını
İnşallah 14 Haziran 2003 Cumartesi günü Gaziantep Şehitkamil Belediyemizin
Merveşehir Konutları anahtar teslimi merasimi ile yaşayacağız.
ŞEHİTKAMİL
BELEDİYESİ
Merveşehir
Konutları ve Başak Konakları Projesi
Merveşehir Konutları 1694 Adet
Başak
Konakları 472 Adet
TOPLAM
2166 Adet
Merveşehir
Konutları 1694 Adet
* 26 Mayıs
1996
İlk temeli Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN attı
- 29 Mayıs 1997
1 yıl sonra 232 daire
teslim edildi. - 30 Temmuz 1998
196 daire teslim
edildi. - 04 Nisan 1999
. 188 daire teslim
edildi. - 15 Ocak 2000
.. 166 daire teslim
edildi. - 26 Ağustos 2000
. 252 daire teslim
edildi. - 14 Nisan 2001
. 178 daire teslim
edildi. - 6 Ekim 2001
.. 80 daire teslim
edildi. - 17 Mayıs 2002
.. 152 daire teslim
edildi. - 31 Ekim 2002
204 daire teslim
edildi. - Bodrum katlar
46 daire teslim
edildi.
Başak Konakları 472 Adet
- Aralık 1999
Temel atma
- 11 Şubat 2001
. 128 adet teslim.
- Haziran 2003
.. 88 adet teslim
- Devam eden
.. 256 adet
Ve şimdi
tapular veriliyor.
- Hiçbir kredi alınmadan öz kaynaklarla
yapıldı. - Alt yapı ve üst yapının tamamı Avrupaî
tarzda Şehitkamil Belediyemiz tarafından yapıldı. - Her gün 1 daire sloganıyla, tünel kalıp
sistemiyle yapıldı. - Depreme dayanaklı, modern bir şehir
oluştu. - Merveşehirde kişi başına düşen yeşil
alan miktarı dünya standartları üzerinde (10 m2/kişi) - Modern alışveriş merkezleri, Emekliler
Lokali, El Beceri Kursları, Muhtarlık Bürosu, Taziye Evi gibi sosyal
tesislerle ihtiyaçlar karşılandı. - Merveşehir konutları 100 m2 olup,
ödemeler Mayıs 1996da başlayıp, Ekim 2002de sona ermiştir. Son aylık
ödeme 150 milyon-TLdir. Üyelerin ödediği bedel 7.150.000.000-TLdir. - Merveşehir Konutlarının yıllara göre
ödenen döviz bazındaki aidatları ise; 1996 yılı 1080 $, 1997 yılı 1240 $,
1998 yılı 1295 $, 1999 yılı 1599 $, 2000 yılı 1859 $, 2001 yılı 1318 $,
2002 yılı 2310 $ olmak üzere toplam 10.704 $a tekabül eden aidat ödemesi
yapılmıştır. - Başak Konakları 130 m2 olup halen ödeme
300 milyon-TL /Ay olarak devam ediyor.
Görüldüğü
gibi bu gibi maliyeti en az 30.000$ olan daireler vatandaşımızın kolaylıkla
ödeyebileceği taksitler halinde 7 yıl içersinde ödenerek takriben 10.000 $a
mal edilmiştir.
Görüldüğü
gibi milli görüş konuşmuyor, inanıyor ve yapıyor.
B)
DÜNYA OLAYLARI
1-
SSCBNİN ÇÖKMESİNDEN SONRA DIŞ MİHRAKLARIN YENİ DÜNYA DÜZENİ PROJESİ
ABD yönetimini etkisi
altına alan dış mihraklar küresel iktisadi ve siyasi menfaat ve etkinlik
alanlarını genişletmek ve kendileri
dünyanın efendisi olacak, herkes onlara köle olacak amacına yönelik planlarını kapsayan Yeni Dünya Düzenini uygulamaya
koymuşlardır.
ABD bu amaçlarını
tahakkuk ettirebilmek için tek kutup olarak Dünyayı tehdit etmeye başlamıştır
planlarını uygulamada engel gördüğü ülkeleri tehdit ve işgale başlamıştır.
Afganistan, Irak suni
bahanelerle işgal edilmiştir.
Irakın işgalinden sonra
Suriye ve İranı hedef olarak seçilmiştir.
2-
GEÇEN HAFTA DÜNYADA VE TÜRKİYEDE EN FAZLA TARTIŞILAN KONU SU İDİ
ABD ve İngilizlerin
Irakı işgal için ileri sürdükleri Iraktaki kitle imha silahları ve biyolojik
silahlar ile alakalı olarak iddialarının doğru olmadığı ve belgelerin sahte
olduğu ortaya çıktı ve hatta kesinleşti.
ABD ve İngilteredeki
kamuoyu, Bush ve Blairi yalancılıkla ve sahte belge tanzim etmekle suçladılar.
Hatta ABD ve İngilterede
bunlarla alakalı soruşturma komisyonları kurulması gündeme geldi.
Yani ABD ve İngiliz
kamuoyu, Bush ve Blairin sahte belge ürettikleri ve yalan söylediklerini
belgeledi.
Şimdi aynı yalanlarla
Irakta yaptıkları işgali İranda tekrarlamak istiyorlar.
3-
ABDNİN ÜSLER STRATEJİSİ
ABD çeşitli ülkelerdeki
askeri üslerini yeniden yapılandırmayı planlamaktadır.
Mevcut üslerini yeniden
yapılandırırken uygun gördüğü ülkelere de yeni üsler kurmayı planlamaktadır.
Yeni üsler daha küçük
hareket kabiliyeti ve vurucu gücü yüksek olacaktır.
Avrupa ülkelerindeki
mevcut üslerini korurken başka Avrupa ülkelerinde (Romanya gibi) ve özellikle
İslâm ülkelerinde bu üsleri tesis etmeye başlamıştır.
4-
TÜRKİYEDE HÜKÜMETİN DURUŞU:
Mevcut AKP hükümeti
Irakın işgali sırasında ABDnin istediği tezkereyi tüm ikna çalışmalarına
rağmen meclisten geçiremeyince ABDye karşı mahcup olmuş hatta 58. AKP
hükümetinin o günkü başbakanı Abdullah GÜL Tezkere çıkmayınca istifa edecektim
ancak kaos olur diye vazgeçtim demiştir.
ABDnin küresel denklemde
bir değişken olmayı amaçlayan AKP hükümeti, tezkereyi geçirememenin mahcubiyeti
içinde ABD ve ABDnin çıkarları için çalışan güç odakları nezdinde özür dileme
turlarına başlamıştır.
ABD yetkilileri hükümeti
kırgın olduklarını hatta Türkiyeyi cezalandırmak gerektiğini her fırsatta
ifade etmişlerdir.
Son günlerde işgal
hedeflerine Suriye ve İranı koyan ABD AKP hükümetine bir fırsat tanıyacağını,
Suriye ve İranla ilgili işgal projelerinde Türkiye hükümeti kayıtsız şartsız
yanlarında olursa, stratejik ortaklığın daha sıcak devam edebileceğini ifade
etmişlerdir.
5-
AKP HÜKÜMETİNİN ABDDEN ÖZÜR DİLEME TURLARI
Davos-Bilderberg-Rotenyanlar-Ayosofyada
konser gibi etkinliklere ilaveten bu günlerde dışişleri müsteşarı Uğur ZİYALi
ABDye ricacı ve özürcü olarak göndereceklerdir.
Hükümetin bu tutum ve
davranışları, Türkiyenin Lider Ülke yerine Model ülke olması dayatmasına
boyun eğmedir. Şahsiyetli dış politika uygulamasını güdümlü dış politika
uygulamasına dönüştürme gafleti ve yanlışıdır.
6-
GERÇEKLER
– CFR
– Perlenin tehdidi
– Ortadoğu yeniden
şekillenirken, dünya gizli devleti olarak da bilinen, CFRın Ankarada
toplanması ehemmiyet arz ediyor.
– Göstermelik olarak
basına açılan kısa bir görüntü alma dışında neler konuşulduğu bilinmiyor.
– Ancak bu toplantının
Ortadoğudaki gelişmelerle ilgili olduğu da biliniyor.
– Ordadoğuda
Filistinlilere rağmen, bir çözüm arayışının barışı getirmeyeceği tecrübe ile
sabit.
– ABD zorla ve tehditle
netice almak istiyor.
– Irak harekatındaki
suni gerekçelere rağmen ABD umursamaz tavrı ile tehditlerini sürdürüyor.
– Bütün bu gelişmelerin
hangi neticeleri doğuracağı az çok belli iken ve esas maksadın İsrailin
güvenliği ve hayallerinin teminat altına alınması olduğu bilinirken AKP
hükümetinin tavrını endişe verici buluyoruz.
7-
TAYYİP ERDOĞANIN ABDNİN GÖNLÜNÜ ALMAK, YENİDEN DEVREYE GİRMEK İÇİN ŞARON VE
ABBASI DAVET ETMESİ ANLAŞILIR GİBİ DEĞİL.
Çünkü;
İsrail ve ABDnin
işbirliği ile, Filistin lideri Yaser Arafat devre dışı bırakılmış, işbirlikçi
Mahmut Abbas, Filistin Başbakanı yapılmıştı.
Şimdi, İsrail, ABD ve
Mahmut Abbas tarafından, İsrail menfaatleri doğrultusunda, Filistin ihtilafına,
bir çözüm getirme çalışmaları yapılmaktadır.
Filistin halkının
aleyhine olacak bu çözüm çalışmalarıyla ilgili olarak, Tayyip Erdoğan
tarafından, Şaron ve Abbasa telefonla, bu çalışmaların, hükümetlerince
desteklendiği ve her türlü yardıma hazır oldukları bildirildi.
Şaron, Barış sürecinde ilerleme ümit ettiklerini,
bunun da terörün durdurulmasına bağlı olduğunu söyledi.
Bu sözlerle, terörün tek
taraflı Filistin tarafından yapıldığı iddia edilmekte, İsrail Devletinin
kurulduğu ilk günden itibaren devlet terörü yaptığı, İsrail devleti
yöneticilerinin neredeyse teröristler olduğu göz ardı edilmektedir.
Tayip Erdoğan bu tavrıyla,
Filistin halkının aleyhine olacak, adaletsiz bir çözüme destek vermektedir.
Biz Saadet Partisi
olarak, Filistinde adil, her iki tarafın menfaatini, eşit şartlarda kollayan
bir barış anlaşmasının sağlanmasını, uzun yıllardan beri mazlum Filistin halkına
uygulanan zulümlerin sona ermesini, İsrail devletinin yayılmacı politikalarına
son vermesini ve haksız olarak işgal ettiği topraklardan çekilmesini
istemekteyiz.
Ancak Şaronun bugüne
kadar ortaya koyduğu uygulamalar, bu temennilerimizin gerçekleşmeyeceğini
göstermektedir.
Nitekim, Barış
müzakerelerinin devam ettiğinin söylendiği bir dönemde, 10 Haziran Salı günü,
İsrail helikopteriyle yapılan füze saldırısıyla, Gazze de biri kadın, biri
çocuk iki kişi öldü, 27 kişi ise yaralandı.
Bu saldırı, Şaronun gerçek
niyetini ortaya koymuştur.
– Şaron, Sabra ve Şatilla
katliamlarının, baş sorumlusu ve bugünkü hadiselerin de tetikleyicisidir.
Birkaç yıl önce Harem-i Şerife baskın gibi üçbin kişi ile girmesi intifadayı
ateşlemiştir.
– Bu insanla ne
konuşulabilir.
– Bu tavrı, mağdur ve
mazlum insanlara nasıl anlatacaksınız
8-
ABDULLAH GÜLÜN DE İSRAİL VE FİLİSTİN DIŞİŞLERİ BAKANLARINI GÖRÜŞMELER İÇİN
TÜRKİYEYE DAVETİ AYNI MAHİYETTEDİR.
– Gözüken o ki, ABDnin
Irak işgalinde tezkereyi Meclisten geçiremeyen Hükümet bir suçluluk psikolojisi
içine girmiştir.
– Hükümet ABDnin gönlünü
yapabilmek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu her vesile ile ifade
etmektedir.
– Bu tavrı yakından takip
eden Bush yönetimi, AKPyi tamamen kendisine rağmedebilmek için tehdit dahil her
yola başvurmaktadır:
– Önce
Wolfovitz Hükümetten tezkereyi Meclisten geçiremediği için özür dilemesini
istemiş, ordumuzu da ithamdan geri durmamıştır.
– Arkasından
Richard Perle, İran ve Suriyeye karşı, ABDye destek verilmez ise, sonucun
daha vahim olacağı tehdidini savunmuştur.
– Bush
yönetimi ısrarla, AKP yöneticilerinin şu sıralarda ABDye gelmesinin doğru
olmayacağını dillendirmiştir. Böylece AKP Hükümeti küçük düşürülmüştür.
– Diğer taraftan IMF
baskılarını artırmaktadır. AKP Hükümeti IMFye tamamen teslim olmuş durumdadır.
– Anlaşılan o ki, tıpkı
TÜSİADın ABDye AKP Hükümeti adına arabulucu ve zemin yoklama maksadı ile
gittiği gibi, CFRde Hükümete ABDnin şartlarını bildirmek için gelmiştir.
– Bu şaşkınlık ve baskı
altında, ABDnin ve İsrailin desteğini almak içinde AKP bütün değerleri ve
ilkeleri bir tarafa iterek, İsraille işbirliğini mümkün mertebe geliştirmeye
çalışıyor.
– Bunun arkasından da,
ABDnin İran ve Suriyeye yapacağı saldırılarda hükümetin desteği istenecektir,
hatta Perlenin ağzından istenmiştir.
– Şimdi Hükümeti
uyarıyoruz.
– Böyle bir tavır
çılgınlık olur.
– Türkiyeyi böyle bir
çılgınlığa sürüklemeye kimsenin gücü yetmez, hakkı da yoktur.
– Böyle bir politika
Türkiyeye yapılacak en büyük kötülük olur.
– Şu anda bizim şahsiyetli
bir dış politikaya ihtiyacımız var.
– Buda baskı altında
şimdilik güçlü gözüken ülkelerin etkisi altında yanlış kararlar vermemeyi
gerektirir.
9-
BURADAN AKP YÖNETİCİLERİNİ UYARIYORUM. ÇOK BÜYÜK YANILGI VE YANLIŞLIK
İÇİNDELER. EĞER, DIŞARIDAN GÜÇ VE MEŞRUİYET ALARAK İÇERDEKİ SORUNLARINI
HALLEDECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORLARSA YANILIYORLAR. BİLSİNLER Kİ, İÇERİDEKİ
SORUNLARIN KAYNAĞI DA DIŞ MİHRAKLARDIR. YOK, BU YAPTIKLARINI İNANARAK
YAPIYORLARSA, YAZIK, KENDİLERİNE DE MİLLETE DE YAZIK.
10-
TAYİP BEYİN ŞARKI SÖYLEYEREK MİLLETİ ALDATMASI MÜMKÜN DEĞİL.
ABDde eski Dışişleri
Bakanı Medlin Alberitein başında bulunduğu bir stratejik araştırma kurumu,
Türkiyede yaptığı bir araştırmada; Türk halkının % 82sinin ABDden
hoşlanmadığını, yine halkın % 70inin ABDyi Türkiye için tehlike gördüğünü
tespit etti.
Yani iktidar dış
mihrakların ABDyi stratejik ortak kabul edip ABDye sadakatini göstermek için
çırpınıyor. Ancak hak dış mihrakları sevmiyor, hatta Türkiye için tehlike
olarak görüyor.
Esasen bu gerçeği Erdoğanın
21.04.2003 tarihli THE WASHINGTON POSTgazetesinde ORTAK STRATEJİK VİZYONbaşlığını taşıyan makalesi içinde kullandığı Türk halkının % 94ü Iraka karşı bir savaşa karşı çıkarken, hükümetim
Iraka giren müttefik kuvvetlerinin Türk hava sahasını kullanmasına izin
çıkarılmasını sağlayabilmiştir. Cümlesi de teyit ve itiraf
etmektedir.
Görüldüğü gibi halkın
işbirlikçilerle beraber olması mümkün değildir.
Bu gerçeği örtbas
edebilmek için Tayyip her gittiği yerde bol bol şarkı söylüyor.
Beraber
yürüdük biz bu yollarda
Beraber
ıslandık yağan yağmurda
Ama nafile, bu
gayretlerle Tayyip beyin milleti aldatması mümkün değil.
Halk onun bu şarkısını
eski Refahlı günlere, yani Milli Görüşe duyduğu hasret olarak yorumluyor.
O günler Refahlı
günlerdi.
O günler işbirlikçi
günler değil, Yeni Bir Dünyakurma idealinin olduğu günlerdi.
Tayyip beyin o günleri
şimdi hasretle anmasından şarkılarda devamlı o günleri terennüm etmesinden
memnun oluyoruz.
İnşallah
bu şarkı, büyüsünün çözülmesine vesile olur.
C)
TÜRKİYE
AKP
yöneticileri kaynak bulamıyorlar.
Çünkü cevherleri eksik,
mayaları yok.
Hükümet işbaşı yapalı 7
ayı geçmiştir.
54. Hükümet, 6 ayda 57
milyar $lık bütçeye 35 milyar $ kaynak ilave etmiştir.
Denk
bütçe yapmış.
Ekonomiyi borç, faiz
sarmalından kurtarmıştır.
Memur,
işçi, emekli, esnaf, köylü, dar gelirliye hiçbir dönemde görülmemiş refah payı
sağlamış idi.
Bunlar şimdi gömleksiz
kaldıkları için, Milli Görüşün hidayet,
dirayet ve ferasetinden mahrum hale düştükleri için ülkenin temel
meselesini çözemiyorlar.
Bütçeleri
ortada; kaynak yok.
Çünkü; 146 katrilyonluk
bütçenin 46 katrilyonu açık, 66 katrilyon faiz, 70 milyonun bütün hizmetlerinin
görülmesi için sadece 20 milyar $, toplanan
bütün vergiler faizlere yetmiyor.
Açmazın içindeler.
Kendileri bu gerçeği acı
acı görmektedirler.
Buna rağmen halkı
aldatabilmek için göz boyamayollarına başvuruyorlar:
1-
FAİZ DIŞI BÜTÇE FAZLASI :
a) Sayıştayın 2001 yılı Hazine İşlemleri Raporu; 2.5 2001 yılında Faiz
Dışı Denge konumunda aynen şöyle söylenmektedir.
– Kayıt dışı bütçe
işlemleri sebebi ile, 2001 yılı faiz dışı denge hesaplarının yeniden yapılması
gerekmiştir.
Hükümetin takdim ettiği
faiz dışı fazla şöyledir.
Bütçe gelirleri
51.5 katrilyon TL
Faiz dışı Bütçe
giderleri
. 39,7 katrilyon TL
Fark (Faiz dışı
fazla)
.. + 11,8 katrilyon TL
Faiz dışı fazlanın milli
gelire oranı % 6,7 olarak bulunmuştur.
Sayıştay raporunda bunun
yanıltıcı olduğu kayıt dışı bütçe işlemleri nazara alındığında
Bütçe gelirleri:
..
56,745 katrilyon TL
Faiz dışı
giderler:
112,236 katrilyon TL
Toplam giderler
157,966 katrilyon TLden
Fark (Faiz dışı
açık
– 55,491
Yani bütçe faiz dışı fazla değil 55,491
katrilyon TL gibi korkunç faiz dışı açık vermiştir. Faiz dışı açığın milli
gelire oranı da % 30,9 olmuştur. Tabii ki 2001 bütçesindeki 45,730 katrilyon TL
nin azaltılması şöyle dursun buna faiz dışı açık ta eklenmek sureti ile (45,730
+ 55,491 = 101,221 katrilyon TL) borçlanılmış olacaktır.
b)
2003 yılında faiz dışı fazla:
AKP hükümeti IMF ile
ilişkilerini aynen muhafaza etmiştir. 5 Nisan 2003 tarihli niyet mektubunda
2003 bütçesinin faiz dışı fazlasının milli gelire oranının % 6,51 olacağı
taahhüt edilmiştir.
Maliye Bakanlığı bütçenin
ilk dört ayında
Bütçe gelirleri:
..
27,6 katrilyon TL
Faiz dışı bütçe
giderleri
20,9 katrilyon TL
Fark (Faiz dışı
fazla)
. 6,7 katrilyon TL olarak ilan etmiştir.
Borçlanmanın bütçe
açığını kapatmak için yapıldığı düşünülürse hazine ilk dört ayda 22,3 katrilyon
TL borçlanmış yani dört aydaki bütçe açığı ilan edildiği gibi 16,4 değil, bunun
5,9 katriyon fazlasıdır. Öyleyse faiz dışı harcamalar 20,9 + 5,9 = 26,8
katrilyon olmuş böylece faiz dışı fazla 27,6-26,8 = 0,8 katrilyon olmuştur.
Yani:
- 2003 yılında yapılması gereken maaş ve
ücret artışı - Yapılması gereken yatırımlar
- Çiftçiye ve esnafa verilmesi gereken
destekler
faiz dışı fazla yı tutturabilmek için yapılmamış, üstelik Ek Vergiler konmuş, ve yok pahasına
stratejik önemi haiz tesisler satılmış buna rağmen faiz dışı fazlalık
sağlanamamıştır.
c)
Gizlenen Devlet Harcamaları Kime Gidiyor
Sayıştay raporu dışında
kaynak olmadığından 2003 yılına ait detaylar yoktur. 2001 harcama rakamları ise
şöyledir: (Bütçeye girmeyen gizli harcamalar)
Görev
zararı
. 22,980 Katrilyon TL
– Bütçe dışı kur farkı
ödemesi
. 23,507 Katrilyon TL
– Bütçe dışı iskonto
ödemesi
1,695 Katrilyon TL
– Bütçeden mahsup
edilerek ödeme
4,039 Katrilyon TL
– Diğer kayıt dışı
giderler
.. 9,294 Katrilyon TL
– Tasarruf mevd. Sigorta
Fonuna devredilen kaynak 13,427 Katrilyon TL
– Diğer kurumlara
kullandırılan
. 2,444 Katrilyon TL
Toplam
.. 77,386 Katrilyon TL
Buradaki kalemler
incelendiğinde gizlenen 77,386 katrilyon harcamanın ulusal ve uluslar arası
bankacılık sistemine 65,6 katrilyon TLsi aktarılmıştır. Denebilir ki görev
zararı olan 22,980 katrilyon çiftçiye gitmiştir yani çiftçi desteklenmiştir.
Durum böyle değildir! Yine Sayıştay raporuna göre:
Çiftçiye
ödenen 1 dolar desteğe mukabil hazine bankalara 38 dolar ödemiştir. Yani bütçe dışı gizli
harcamaları tamamen rantiyeyi besleyen bir mekanizma oluşturmuştur.
d)
IMFnin bu işlemlerden haberi yok mu?
IMF Tasarruf mevduatı
sigorta fonu ve görev zararı ödemeleri ile yakından ilgilenmektedir aktarılan
bu kaynakları detaylı bir şekilde bilmektedir. Gene IMF bütçelerin iddia edilen
faiz dışı fazlayı vermediğini de bilmektedir.
Ancak, aktarılan
kaynakları eğer rantiyeye gidiyorsa buna ses çıkarmamaktadır. Küçük miktarlarda
ücret artışı veya yatırım söz konusu olsa IMF hemen devreye girmekte ve bun
şiddetle karşı çıkmaktadır.
Sonuçta
IMFnin, Türkiyede rantiye dışındaki kesimlere kaynak aktarılmasını önleyen
bir bekçi konumunda olduğu görülmektedir. Faiz dışı fazla da, hükümet ve IMF tarafından oynaması ve
halkı kandırmak için kullanılan en önemli araç durumundadır.
e)
Yüksek Reel Faizlerin Etkisi
Sayıştay raporunda; iç
borçlanmada ortalama % 35 oranında reel faiz ödendiği belirtilmektedir. Böyle
bir ortamda faiz dışı fazla verilse bile bu tamamen yanıltıcı olacaktır.
f)
Faiz harcamalarının aşırı şekilde artması da Faiz dışı fazla vermesine yol
açar. Bu ise borç yükünün azaldığını göstermez. (Sayıştay Raporu)
g)
Bu aldatıcı yollar çıkar yol değildir. Yerli kaynaklarla bütçe gelirlerinin
arttırılarak harcamalardan fazla olmasının sağlanması, böylece borçların
ödenmesi ile bu ekonomik sıkıntıdan kurtulmak mümkündür. Yoksa bütün
imkanlarımızı yok pahasına da satsak, milleti aç şekilde bıraksak ta bu borçtan
kurtulamazsınız.
2-
HIZLI TREN
Hızlı tren ile
Hızlandırılmış Tren Konsepti birbirinden çok farklıdır. Hızlı tren bambaşka bir
şeydir. Tıpkı Otoyol, bölünmüş yoldan nasıl farklı ise, Hızlı trende, mevcut
demiryollarının rehabilitasyonu sonucu, ulaşılacak hızla ortaya çıkan
Hızlandırılmış trenden farklıdır.
Temeli atılan bir şey yok
olsa olsa Hızlandırılmış trenini başlangıç merasimi var.
Hızlı trenleri Japonlar
1970lerin sonunda Shinkanzen adı ile başlatmışlar. Hızları 240 km/saat.
Fransızlar, daha sonra TGV (Tres Grand Vitesse) olarak 270 km/saat hızla
işletmeye açmışlar. Paris-Lyon arası hala çalışıyor (270 km/saat hızla)
Daha sonra Fransızlar 500
km/saat hızı denemişler ve başarılı olmuşlardır. Şimdi 350 km/saat hızla
Paris-Londra arasında çalışıyorlar.
Almanlar 1980lerin
sonunda Magnet (tekerlek ile ray arasında manyetik alan teşekkül ettirerek)
sistemi geliştirmişler. Fren bir hava yastığı üzerinde hareket ediyor.
Teknolojiyi İspanya ve Brezilyada uygulamışlardır. Türkiyeye de teklif
edilmiş, ama Türkiye kabul etmemiş.
Hızlı trende, iniş ve
yokuşlar, belli bir nispetin altındadır virajlar azdır. Bu sebeple yolda çok
fazla tünel ve viyadük vardır. Raylar birbiri ile kaynak edilmiş 1-2 km
uzunluğunda erişmiştir. VAGONLAR ÖZELDİR. Tünele girdiğinde o direnci
karşılayabilmekte, içerde hava basıncı icabında kontrol edilmektedir.
Bizde Hızlı tren için MSP
döneminde 1976 da harekete geçilmiş ve ANKARA-İSTANBUL arasında yeni bir
güzergah seçilerek yatırıma başlanmıştır. Bu güzergah
ANKARA-SİNCAN-ÇAYIRHAN-ARİFİYE-HAYDARPAŞAdır.
76 km tünel bulunuyor.
Hız o zaman için 200 km olarak öngörülmüştür. Daha sonra tashih edilmiştir.
Çayırhana kadar alt yapısı tamamlanmıştır.
Hızlandırılmış tren için
(Ank-İst)da çalışmalara bizim zamanımızda başlanmıştır, o günden bu güne kadar
yer yer çift hata geçerek, yakın geometrik ve Fiziki şartları düzeltilerek daha
yüksek hıza çıkılmıştır. Haydarpaşa Adapazarı gibi. Diğer yandan mevcut
yolların elektrifikasyonu yapılmış. Sinyalizasyon sistemi kurulmuştur.
Şimdi yapılan İş Kurup
(Eğimler) düzeltiliyor. Yer yer rampalar azaltılıyor (Geometrik özellikler),
ray bağlantı sistemleri yenileniyor (Fiziki özellik) ve vagonlarda
(suspansiyon) sistemlerinde değişiklikler yapılıyor. Çift Hata geçiliyor.
Dolayısıyla Hızlar artıyor.
ANKARA-İSTANBUL arasında
Hakiki hızlı Tren olsa süre 2 saat olur. ANKARA-KONYA 1 saat, ANKARA-İZMİR 3
saat, ADANA-MERSİN 1 saat olur. Hızlandırılmışta ise ANKARA-İSTANBUL 3.5 saatin
altına inemez.
Bu
çalışmalar yıllarca evvel başlamış ve kararı alınmış ihalesi de yapılmıştı!
Duble yol göz boyaması da
bunun benzeridir.
3-
DUBLE YOL – BÖLÜNMÜŞ YOL
Bölünmüş yol dört
şeritlidir. İki şeritli yollar trafik yükü ve güvenlik bakımından yetersiz
kalınca iki şerit ilave edilerek bölünmüş haline gelir
Otoyol
olarak isimlendirilen erişim kontrollü yolların maliyeti yüksek olduğu için
bölünmüş yollar tercih edilmektedir. Muhtelif hükümetler zamanında bölünmüş
yollar yapılmıştır. Ankara Gerede, Ankara Sivrihisar ve sair yollar.
Yol
inşaat maliyeti arazinin özelliklerine göre değişir.
Otoyolların
maliyeti
.. 2- 10 milyon $/km
Bölünmüş yol maliyeti
(iki şerit ilavesi)
0,5 2 milyon $/km
Türkiyede,
İl yolları (ilçelerin
yolları)
. 30.000 km.
Devlet yolları (iller
arası yollar)
30.000 km.
Trafik yükleri dikkate
alınarak devlet yollarının belli bir program çerçevesinde bölünmüş yol haline
getirilmesi gerekmektedir. Tüketim ve üretim merkezleri ile limanlar ve hudut
kapıları arasındaki yolların, ana güzergahlarının, öncelikle bölünmüş yol
haline getirilmesi acil olarak ele alınmalıdır. 54. Hükümet döneminde 5.000 km bölünmüş
yol inşası programlanmıştı.
Karayolları
Genel Müdürlüğü bütçesi 1 1,5 milyar $ mertebesindedir. Bu bütçe 60.000 km.
il ve devlet yollarının bakımı ve inşaatı devam eden yollar için yetersiz
kalmaktadır.
AKP hükümeti 15.000 km.
bölünmüş yol inşa etme vaadinde bulunmuştur. Yılda 3.000 km. bölünmüş yol inşa
edilmesi takriben 4 milyar $ harcanması demektir.
Bütçede
bu kaynak yok. Hükümet Karayolları, Köy Hizmetleri ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüklerin inşaat makineleri ile ve taşeronlarla Eskişehir Sivrihisar,
Ankara Aksaray, Kırıkkale Kayseri, Bitlis bölgelerinde bölünmüş yol
inşaatına başlanmıştır.
Bu kuruluşların makine
parkı imkanlarını ve bütçe kaynaklarını bilenler, çalışmaların hedefine
ulaşmasının imkansız olduğunu ifade etmektedirler.
Atılan temel 3 / 4ü
yapılmış olan yolun, şimdi 4 yıl sonra yapılan Temel atma merasiminden ibarettir.
D)
AKP NE YAPIYOR
1-
AYASOYFA
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından
düzenlenen İstanbul Müzik Festivalibu yıl Ayasofyada gerçekleştirildi.
Bilindiği gibi,
İstanbulun fethinin ilk günü, Fatih Sultan Mehmet, mücahitleriyle birlikte
Ayasofyaya gitmiş ve şükür namazı kılmışlardı.
Fatih, cami haline
getirdiği Ayasofyayı vakfederken, vakıf senedinde, vakıf şartlarına uymayacak
olanları telin etmekteydi.
Binlerce yıldan beri
ibadethane olan bu mekanda, kilise müziği kaynaklı, Klasik Batı müziği
ağırlıklı bir konserin verilişi, Ayasofyayı tekrar kilise haline döndürülmesi,
İstanbulda tekrar Bizans ruhunun canlandırılması niyetini ortaya koymaktadır.
AKP hükümetinin, bir
mabede yapılmış olan vahim bir saldırı, hatta hakarete karşı, duyarsız tavrı,
milli ve manevi değerlere yürekten bağlı aziz milletimiz tarafından büyük bir
nefretle karşılanmaktadır.
Bu tip bir gürültülü
konser, Osmanlılar tarafından, ayakta kalabilmesi için her türlü inşaat
tedbirlerinin alındığı Ayasofya için, tehlike ve risk oluşturmaktadır.
Hükümeti ikaz ediyoruz.
Bir avuç mutlu azınlığın, Bizans hayali içinde olanların değil, milletimizin
arzularına uygun hareket ediniz.
2-
ÜNİVERSİTE GİRİŞ İMTİHANI
Bu Pazar 1.5 milyon lise
ve dengi okullarından mezun olan yavrularımız imtihana giriyor. Hepsine
başarılar diliyorum..
Bu sınavlar yine eşit
şartlarda yapılmıyor. Yavrularımıza puanlamalarda da adil davranılmıyor.
Ayrıca İnsan Hakları
ihlal ediliyor. İmtihanı kazananlar bile üniversiteye devam edemeyecekler.
Bu
iki eşitsizlik bir an önce kaldırılmalıdır.
Diğer yandan çok önemli
bir husus öğrencilerimizin burslarıdır. Bugün Başbakanlık bursları
durdurulmuştur, ödenmemektedir.
Biz 54. Hükümet zamanında
Başbakanlık tan 200.000 talebeye burs verdik. Burslar aylık 1 milyon TL. idi.
6 milyon liraya çıkardık. Bu miktar bu günün parasıyla 90 milyon liradır. Bu
bile kafi gelmez. Öğrenci bursları önümüzdeki yıl en az 150 milyon TL.
olmalıdır. Geçmişte burslar bir talebinin yiyecek, giyecek ve ikamet
masraflarını karşılıyordu. O seviyeye yeniden gelinmelidir.
–
Gençlerimizin üniversitelere girişinde iller arası dengesizlikler
giderilmelidir.
–
Bingölde deprem mağduriyeti telafi edilmelidir.
3-
CFR GİZLİ TOPLANTISI
Bu konuda B Bölümünde gereken açıklamayı yaptık.
4-
CUMHURBAŞKANI SAYIN SEZERİN AÇIKLAMASI
ABD haklı, söz verilmiş
Türk-Amerikan Dernekleri
Asamblesi heyetinin geçen hafta başında Cumhurbaşkanı Sezer ile Köşkte
gerçekleştirdiği görüşmede ilginç diyaloglar yaşandı. Heyet üyeleri
Cumhurbaşkanına ilişkilerimiz zor
dönemden geçiyor. Tezkerenin çıkmamasından dolayı ABD ile yaşanan hayal
kırıklığının sonuçlarını yaşıyoruz dedi.
Cumhurbaşkanının da
bunun üzerine ABD haklı. Adamlara
gidip söz verilmiş bu söz de tutulmamış. Bundan dolayı da güven bunalımı
yaşanıyor dediği öğrenildi.
SONUÇ
:
Böylece AKP, gömleksiz
işbirlikçiliğin uygulaması olarak dış mihrakları memnun etmek için içerde
tahribata davam ediyor. Dışarıda da bütün gücüyle onlara yardımcı olmak için
çırpınıyor.
İşte son haftanın
görüntüsü budur.
Biz bu basın
toplantılarını, bir yandan milletimizin saadeti, diğer yandan bütün insanlığın
saadeti için ve AKP yöneticilerinin bir an evvel vahim gidişatlarını terk edip
büyülerinden kurtulmaları için yapıyoruz.
Milletimiz bütün bu
güçlükleri yenecek, en kısa zamanda;
Yaşanabilir
Bir Türkiyeyi
Yeniden
Büyük Türkiyeyi
Yeni
Bir Dünyayı
kuracaktır.
Bu inançla hepinizi
muhabbetle kucaklıyorum.
Başta basın mensupları
olmak üzere, basın toplantımıza gösterdiğiniz yakın ilgiden dolayı hepinize
teşekkür ediyorum.
Bu basın toplantımızın
milletimiz için, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını, ve Saadetler
getirmesini Cenab-ı Allahtan diliyorum.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 18 HAZİRAN 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
18 HAZİRAN 2003
Selam
ve TEŞEKKÜR
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın
mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bugün 18 Haziran 2003
haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs
2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştan sonra bugün 6.
Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda bundan önceki basın toplantılarımızda olduğu gibi;
A)
SAADET PARTİSİNİN FAALİYETLERİ
I-
Büyük kongremizden sonra bir ayda yapılanlar.
Bilindiği gibi Saadet
Partimizin 11 Mayıs 2003te yapmış olduğu muhteşem kongre ile milletimiz 2. şahlanışını başlatmıştır.
Saadet Partimiz bu
şahlanış hedefine ulaşıncaya kadar hamle üzerine hamlelerini her zaman olduğu
gibi heyecanla, aşkla, şevkle sürdürmektedir ve sürdürecektir.
Büyük Kongremizden bugüne
kadar takriben 5 haftalık süre geçmiş bulunuyor.
Bu süre esnasında bir
yandan Genel Merkez Teşkilatımız, büyük oranda gençleştirilen ve yenilenen
Genel İdare Kurulumuz ve Başkanlık Divanımız geceli gündüzlü çalışmaktadır.
Genel Başkan
Yardımcılarının Başkanlığındaki Genel Merkez 12 hizmet ünitesi çalışma
programlarını hazırladılar.
1 ay, 3 ay ve yerel
seçimlere kadar atacakları adımları belirlediler ve her birimin 7 ile 10
kişiden teşekkül eden yürütücülerini seçtiler, görev taksimatını yaptılar.
2.
ŞAHLANIŞ
SAADET
PARTİSİ GENEL MERKEZİ
BİRİMLERİ
VE İCRA PROGRAMLARI
kitabı basıldı ve bütün
teşkilatımıza dağıtıldı.
Bu yıl Saadet Partisi
için çelikleşme yılıdır. Bir
yandan parti teşkilatımız, diğer yandan hanım komisyonları ve gençlik
komisyonları 3 koldan çelikleşiyoruz.
Şimdiden önümüzdeki yerel
seçimler için tam bir seferberlik içine girilmiştir.
II-
Geçtiğimiz hafta yaptığımız önemli hamleler
Bunlardan sadece 3
tanesine birkaç cümle ile değinmekle yetineceğiz.
1- D-8 imza töreninin 6. yıldönümü kutlaması.
–
D-8, 20. asrın 21. asra en önemli hediyesidir.
–
D-8, karanlıktan aydınlığa atılan bir adımdır.
–
D-8, yeni bir dünya hamlesidir.
Yeryüzündeki 6 milyar
insanın barış içinde yaşaması için HAKKI
ÜSTÜN TUTAN temel zihniyetiyle dünyanın yeniden kurulması ve
şekillenmesi hamlesidir.
Bugün, bütün dünyayı
kendisine köle yapmak isteyen, kaba
kuvveti üstün tutan, bütün yeryüzünü baskıyla, savaşla mahveden Dış Mihrakların yeni dünya düzeniyerine,
Bayrağındaki 6 yıldızı
temel esas alan Yeni Bir Dünyanın
kurulması suretiyle 6 milyar insana saadet getirmek için başlatılan hamlenin
adıdır.
Toplam nüfusu 900 milyonu
aşan 8 ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarının 15 Haziran 1997de
İstanbulda Çırağan Sarayında bir araya gelerek D-8lerin Sözleşmesini imzalamaları suretiyle yeni bir dünyanın
çekirdeğini teşkil etmiş ve çalışmaya fiilen başlamıştır.
15
Haziran 2003 günü
İstanbulda Çırağan sarayında Dışişleri Bakanlığımızın ve 8 ülkenin
temsilcileriyle bir araya gelerek yapılan D-8lerin kurulmasının 6.
yıldönümünün kutlanması töreni, kalabalık bir izleyici kitlesinin iştirakiyle
tarihi bir gün olarak yaşanmıştır.
Son dünya olayları, bütün
insanlık için D-8lerin onların 6 temel prensibinin ve G-7lerle yuvarlak bir
masa toplantısı yapmak üzere ilerde akdedecekleri 2. Yalta Konferansının ne kadar zorunlu olduğu ve ne kadar büyük
anlam taşıdığı bugün her zamankinden daha açık bir şekilde görülmekte ve herkes
tarafından idrak edilmektedir.
2-
Gaziantep Merveşehir Konutları Anahtar ve Tapu Teslim Merasimi:
–
Milli Görüşçü belediyeler tekeden bile süt çıkarır.
–
Milli Görüşçü belediyeler Türkiyede büyük bir devrim gerçekleştirmiştir.
Şehremini anlayışı ile
yürütülen Milli Görüşçü Belediye hizmetleri, insan ve çevre için yani bugünkü
nesillerin ve gelecek nesillerin saadeti için her türlü başarıyı
gerçekleştirmişlerdir.
Son 15 yılda
Belediyelerde, başta Büyükşehirler olmak üzere Milli Görüş her türlü güçlüğe ve
engellemeye rağmen bütün milletimizin takdirini kazanan efsanevi hizmetlerini
gerçekleştirmiştir.
14
Haziran 2003 Cumartesi
günü Gaziantep Şehitkamil Belediyemizin Merveşehir Konutları anahtar ve tapu
teslim merasim töreninde bu gerçekleri bir kere daha heyecanla yaşadık.
7 yıl evvel temelini
attığımız Merveşehir konutları ve Başak Konaklarının 2166 adeti bir gece kondu
bölgesinin nasıl modern bir şehir haline getirilebileceğinin en parlak
örneklerinden birisidir.
Şehitkamil Belediyemizin
sayısız hizmetleri arasında bugünkü kıymetiyle takriben 100 milyon $lık bir
değer taşıyan bir hamleyi başarmış, 15 bin kişinin yaşadığı modern bir şehri 7
yılda tamamlayarak ayda 150 milyon TL. ödemek suretiyle vatandaşlarımızı ev
sahibi yapmıştır.
III-
12 Haziran günü saat 23.30da ATVnin Siyaset Meydanı programında sayın Ali
KIRCA ile yaptığımız TV konuşmamız.
Bilindiği gibi AKP
Hükümetinin kurulup güvenoyu aldığı 18 Kasım tarihinden 10 gün sonra bu Hükümet
işe başlarken Kanal-D Arena programında sayın Uğur Dündarla yapmış olduğumuz bir TV
programıyla önemli bir görevi yerine getirdik.
– Türkiyenin durumunu,
– Türkiyenin
meselelerini,
– Bu meselelerin nasıl
çözüleceğini,
– Bu meselelerin
çözülmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini belirtmeye çalıştık.
Ve böylece;
İyi niyetle, milletimizin
meselelerinin çözülmesi için, halkımızın saadet ve mutluluğu için, yeni
Hükümetin başarılı olabilmesi için üzerimize düşen görevi yerine getirdik.
Bu
TV yayınında belirttik ki;
–
Pehlivan mindere çıkışta belli olur.
–
Hükümetlerin ilk 100 günleri mühimdir.
–
Yeni hükümet bugünlerin kıymetini bilmeli ve yapılması gereken hizmetleri
vakit geçirmeden canla başla yapmalıdır.
–
Halkımızın meseleleri çözülürse kim yaparsa yapsın en çok biz bahtiyarlık
duyarız.
–
Bir süre yeni Hükümetin icraatını izleyeceğiz. Bunu takiben kendilerinin
gidişatını, kendilerine göstermek için yeniden bir TV. Programı yapacağız.
12 Haziran günü
televizyon yayınımız işte bu görevi ifa etmek için yerine getirilmiştir.
Takriben 2.5 saatlik bir
yayın ile AKP Hükümetinin 7 aylık gidişatı önemli tespitlerle, belgelerle ve
rakamlarla ortaya konmuştur.
Ve
ne yazık ki bu 7 ay esnasında Türkiyenin 3 temel meselesi :
1)
Ekonomik yangın, işsizlik, açlık, fakirlik, geçim sıkıntısı,
2)
İnsan hakları ihlalleri,
3)
İhtiyaç duyulan şahsiyetli dış politika.
sahalarında meseleleri
çözmek şöyle dursun hepsinde meseleler daha da büyütülmüş, halkımızın
sıkıntıları artmış, ülkemizi ve milletimizi bekleyen tehlikeler daha da artmış
ve insan hakları ihlallerinin giderilmesi bakımından en ufak bir hizmet dahi
yerine getirilmemiştir.
IV-
Önümüzdeki günlerde yeni hamlelerimizi başlatıyoruz.
1-
Çelikleşme programı çerçevesinde bütün Türkiyedeki il ve ilçe başkanlarımızın
Ankarada 3 günlük eğitime tabi tutulmaları.
Haziran ayı içersinde 81
il, 923 ilçe başkanlarımızın her hafta olmak üzere 4 ayrı bölüm halinde 3er
günlük eğitimleri programlanmış, Genel Merkez öğretmenleri tarafından bu eğitim
büyük bir ihtimam ve ciddiyetle yürütülmeye başlanmıştır.
8 Ayrı temel konuda
öğretmenlerin yaptıkları takdimler. İl ve ilçe başkanlarının sorularının
cevaplandırılmaları suretiyle yürütülen çalışmalar son derece yararlı
olmaktadır.
Böylece il ve ilçe
başkanlarımız çelikleşme hamlesi çerçevesinde çalışma esaslarımızı, temel
esaslarımızı, çalışma programlarımızı ve önümüzdeki yerel seçimler
hazırlıklarıyla ilgili konuları gözden geçirmek imkan ve fırsatına
kavuşmuşlardır.
2-
Konferanslar:
Bir yandan eğitim
başkanlığımız, teşkilatımızın en üst düzey elemanlarını eğitmek için yoğun
programlar uygularken, öbür taraftan da Siyasi İşler Başkanlığımız 81 İl ve
önemli ilçelerimizde aziz milletimize Değişen
Dünya ve Türkiye ve Yeni Devir temel konusunu tanıtmak amacıyla 22 üst
düzey konferansçımızın illeri ve ilçeleri ziyaret ederek programlanmış olan
konferansların yürütülmesini planlamış bulunmaktadır.
Bütün milletimize
gerçekleri duyurmak ve tanıtmak için planlanan bu konferans programı 5 Temmuz
tarihinden itibaren başlayacak 81 il ve önemli ilçelerimizi kapsayacaktır.
Böylece milletimiz, Değişen Dünyayı, Yeni Türkiyeyi ve Yeni
Deviri daha şuurlu bir şekilde tanımak ve idrak etmek fırsatına
kavuşmuş olacaktır.
3-
Saadet Partisi yerel seçimler stratejisi hazırlık toplantısı
19-20 Haziran 2003
tarihinde Ilgazda Büyükşehir, il ve büyük ilçelerin belediye başkanları, üst
düzey yöneticilerimiz, uzmanlar ve akil kimselerin iştirakiyle 2 günlük bir Yerel Seçimler Stratejisi konulu
çalışma yapılacaktır.
Bu çalışmalarda
milletimize Niçin Saadet Partili
Belediye konusunun nasıl anlatılacağı, ana hatlarıyla belirlenecektir.
4-
Genel Merkez İl Sorumlularının İl ve İlçe Ziyaretleri
Yukarıdaki yoğun
çalışmalar sürdürülürken, teşkilat başkanlığımızda 81 Genel Merkez İl
Sorumlumuz tarafından Haziran ayı içersinde 10 gün süreyle bütün il ve
ilçelerin ziyaret edilmeleri suretiyle Türkiyenin taranması programı
bulunmaktadır.
Böylece il ve ilçe idare
heyeti üyeleriyle bölgelerinde yapılacak toplantılarda, çalışmaların nasıl
yürütüleceği il ve ilçe idare heyeti üyelerine anlatılacak ve böylece bütün
Türkiye sathında çelikleşme hamlesininçok önemli bir adımı da yerine getirilmiş olacaktır.
B-
DÜNYA OLAYLARI
Saadet Partimiz yukarıda
özet olarak belirttiğimiz yoğun faaliyet ve çalışmaları sürdürürken Dünyada da
olaylar hızla gelişmektedir.
1) Lyndon LaRoucheun 17.06.2003 günü Saadet Partimizi ziyareti.
Lyndon LaRouche, 2004 ABD
Başkanlık seçimleri için DPden aday adayı. 24 Temmuz günü, yani 11 Eylülden
48 gün önce, BMde ve Washingtonda 250 kişi önünde verdiği video-konferansta,
özetle şunları söylüyor:
Mali kriz
içindeyiz. ABD, Carterdan beri kötü yönetiliyor. Sistemimiz, iflas etmiş
durumda. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık sistemlerimizin tamamı, altyapı ve
sanayimiz çöküş halinde. Halkın % 80ini dar gelirliler oluşturuyor ve bunların
durumu 1977dekinden çok daha kötü. IMF ve halihazır politikalar devam ettiği,
Wall Street ve Federal Rezerv sistemi mevcut hakimiyetini sürdürdüğü sürece,
ABDde kimse kendisi için bir tırmanma beklemesin. Böyle giderse, belki Bush
bile, başkanlık süresini tamamlayamadan çekilmek zorunda kalabilir. Çöküş,
kendini birden hissettirmez; kötü politikalar devam eder ve kriz aniden gelir.
II. Dünya
Savaşını aynı maksatla Almanlar çıkardı. Şimdi, ABD ve İngiltere içindeki
güçler, Brzezinski Asyadaki oluşumları engellemek için dünya savaşı çıkarmak
istiyorlar. Ağustos, bunun için en uygun aydır. Bu savaşın adını da Batı ile
İslamın savaşı olarak koyacaklar. Bu savaşı engellemeliyiz; bunun için önce
İsraildeki Şaronu durdurmalıyız. Bu adam savaş sevdalısı, başka bir derdi yok,
onu durdurmalı, Ortadoğuda barışı sağlamalı ve sistemimizi ihya ile,
Rooseveltin usulünce ekonomik kalkınmaya geçmeliyiz.
LeRouch, 24 Temmuzda
bunları söylüyor. 11 Eylül hadisesinden bir hafta sonra ise, kendisi ile
yapılan röportajda şu değerlendirmeleri yapıyor:
11 Eylül
hadisesi, bir makyaj operasyonudur ve tam da uluslar arası mali ve parasal
çöküşün yaşandığı dönemde yapılmıştır. Bunu yapan, katiyen ABD dışındaki güçler
değildir. Başka ülke insanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar, ABD
içindeki güçlerdir. Hedef, ABDde yönetim darbesi yapmak, olur veya olmasa da,
ABDyi bir savaşa sürüklemektir. Bunu yapanların, hedeflerine ulaşmak için
ileri hareketlerine devamla, başka operasyonlar da yapacaklardır. Halk
kışkırtılacak, hükümet savaşa sürüklenecektir. Bunu durdurmalıyız. CNNnin Fox
TV ve benzerlerinin yayınlarına katiyen kapılmayın. Bunlara kapılmak ve ülkeyi
savaşa sürüklemek, operasyonu yapanların maksatlarına alet olmaktır.
Afganistana müdahale gibi şeyleri asla düşünmemeliyiz. Ayrıca, ABD ve daha pek
çok ülke için tehdit oluşturan İsraili durdurmalı ve Ortadoğuda barışı
sağlamalıyız. Çünkü buradaki kriz de, Asyada verilmesi planlanan savaşın bir
parçasıdır.
LAROUCHEUN
ATLANTİK ÖTESİNDEN YAPTIĞI SAPTAMALAR
Bunlar bazılarına abartılı
gelebilir. Ama bütün dünyada böyle konuşuluyor. 2000 yılı öncesinden beri
Batılılar, Türkiye devletinin dağılacağı kehanetinde bulunuyorlar. Hatta Alman
gazetecisi Koydl, Rusya ve Yugoslavyadan sonra sıranın Türkiyeye geldiğini,
birkaç kez açık açık yazmıştı. Şimdi daha çarpıcı olanı, ABD entelektüel
geleneğinin önemli temsilcilerinden ve önümüzdeki başkanlık seçiminde Demokrat
Partiden adaylığını koyacağı belirtilen Lyndon LaRousheun Atlantik ötesinden
yaptığı saptamalardır. Şöyle diyor;
Türkiyeye
yönelik ütopik Anglo-Amerikalının stratejisi, Türkiyenin stratejik
potansiyelini Türkiyenin bir ulus olarak dağılma sürecinde sonuna kadar
kullanmaktır. Türkiyenin bu şekilde hemen kullanılışına ilk örnek Suriye ile
Iraka karşı ve Transkafkasya kanalıyla Orta Asyaya yöneliktir. İsrail nasıl
bugünkü politikalarının devamı sonucu yok olacaksa, Türkiyede Transkafkasya ve
Orta Asyaya yönelik askeri operasyonlarda üzerine görevler yüklenmesi
sürecinde parçalanacaktır. İrana karşı bir harekat, Türkiyenin şimdiki
haliyle bilinen bir millet olarak son nefesi olacaktır. (Yarın, Temmuz 2002)
Partimizi ziyareti
esnasında Lyndon La Rouche D-8lerin
6 temel esasına dayanan Yeni Bir Dünyanın
kurulması için her türlü hizmete, işbirliğine ve yardıma hazır olduğunu ifade
etmiştir.
Bunun 280 milyonluk
Amerikan halkının sömürüden ve iflastan kurtulması için de zorunlu olduğuna
inandığını belirtmiştir.
2)
DÜNYADA SON DURUM
- ABD Bush Yönetimi petrol sahalarını
kontrol etmek ve İsrailin güvenliğini sağlamak maksadı ile, 11 Eylülü
bahane ederek ve dünyaya demokrasi getireceği iddiası ile ülkeleri işgal
etmeye, yeni üsler kurmaya ve zorlamalarla bütün ülkeleri kendisinin
dünyanın tek hakimi olduğunu kabullenmeye zorluyor. - BM Güvenlik Konseyi kararı ile Amerikan
yurttaşlarının uluslar arası ceza mahkemelerinde yargılanmamalarını
teminat altına aldı. Fransa, Almanya, ve Suriye bu karara sadece muhalif
kalabildiler. (EK- 1) (NTV Haberi) - Buna ilaveten ABD Türkiyeyi insan
kaçakçılığını önlemek için yeterli tedbir almamakla suçladı. - ABD ayrıca, kimyasal, biyolojik ve
nükleer silah ticaretini önlemek maksadı ile yabancı ülkelerin limanlarını
denetlemeye hazırlanıyor. Bu limanlar arasında Türk limanları da
bulunuyor. - Bush Yönetimi kendi talebi ve
politikaları istikametinde karar almayan kurumları yok sayacağını,
raportörleri de tanımayacağını ilan ediyor. BM silah denetçisi Hans Blix,
ABDnin arzusu istikametinde rapor hazırlamadığı için istenmeyen adam ilan
edildi
- Bilinen gerçek
şu ki; Irakta kitle imha silahlarının olmadığını ABD ve İngiliz
Hükümetleri önceden biliyorlardı.
- Başkan Bushun
izlediği politikalar ülkelere huzur yerine kaos getirmiş ve bütün dünyayı
bir endişe kaplamıştır. - Artık herkesin
kabullendiği gerçek şu ki, ABDnin bir ülkeye müdahale ederken ileri süreceği
delillere kimse itibar etmeyecektir.
- ABD Afganistana müdahale etmiş, binlerce
insanı, düğün evlerini bile bombalayarak katletmiş, birçoğunun da katline
seyirci kalmıştır. - Şimdi Afganistanda Başkent Kabul dışında
emniyet sağlanamamaktadır. - İddia edildiğine göre, asayişi sağlamak
için, ABD elaltından Talibanla yeniden irtibat kurmaya çalışmaktadır.
- Iraka demokrasi getireceğini vaad eden
ABD, halkın direnişi karşısında katliamlara başlamıştır. Bir günde 97
kişinin öldürülmesini başka türlü tarif etmek mümkün değildir. Bu
öldürülenler arasında kadın ve çocuklar da vardır.
- Dünyaya yeni bir şekil vermek maksadı ile
çizilen yol haritasında İrana müdahale için düğmeye basılmıştır. - ABD Irak müdahalesi için ileri sürülen
iddiaları, İran için de ileri sürmektedir; kitle imha silahları ve
demokrasi gibi. - Tahranda öğrenci hareketlerinin şu
sıralarda başlamasının başka bir izahı yoktur. - Buna ilave olarak bazı Avrupa ülkeleri
İrana ambargo uygulamaya zorlanmaktadır. - Bush Yönetimi bu hususta yapacağı
harekatta Türkiyenin desteğini istemektedir.
- Irakla ilgili
tezkerenin, AKP Hükümetinin bütün çabalarına rağmen meclisten geçmemesi
üzerine bozulan münasebetleri düzeltmenin, ancak İran ve Suriyeye
yapılacak ABD müdahalesine Türkiyenin vereceği desteğe bağlı olduğunu
yetkililer şimdiden ilan etmiştir.
- Hükümeti
uyarıyorum. Böyle bir tehdide boyun eğmek felaket olur. - Türkiye böyle
bir politika ile tam bir yalnızlığa itilir. Silahlar bize çevrildiğinde
dost bulamayız.
- Filistinde İsrail tarafından yürütülen
katliamlar doruk noktasına ulaşmıştır. - Zorbalıkla, insanları yaşamakta oldukları
topraklardan çıkarıp evlerini yıkarak, bu zorbalığa direnenleri
kurşunlayıp, uçak ve helikopterlerle katlederek barışa ulaşılamaz. - Bu zulüm her şeylerini kaybetmiş
insanları çaresizlik sebebi ile, beklenmeyen çarelere başvurmaya iter. - Orta Doğuda
Çözüme ulaşmak aslında çok zor değildir. Adaletli olmak, çifte standart
uygulamasından vazgeçmek, herkese hakkını vermek yeterlidir.
- Buradan Bush
Yönetimine sesleniyorum. Şu söylediklerimi dikkate alarak bir yol haritası
çizin, barışın nekadar kolay sağlanacağını göreceksiniz.
- Güçlüyüm, dilediğimi yaparım, insan
hakları, adalet benim için önemli değildir derseniz bu problemler devam
eder. - Unutmayın,
rüzgar eken fırtına biçer.
- ABD Başkanı Bush, güya bütün dünyada
kötülükleri ortadan kaldıracağını ilan ederken, en büyük haksızlığı
kendisi uygulamaktadır. - Afganistanda esir alınan insanlara
uygulanan insanlık dışı muamele, ABDde bile kınanmaktadır. - ABD, bu insanları Cenevre sözleşmesi
kapsamında görmemekte,, suçu ispat edilmemiş insanları hapsetmekte,
işkenceye tabi tutmaktadır. Burada bulunan 600 den fazla esirden
birçoğunun intihara teşebbüs ettiği gazetelerde yer almıştır. - Bu insanlar kendilerine bir suç isnat
edilmeden, avukatları ve yakınları ile görüştürülmeden, hakim önüne
çıkarılmadan işkenceye tabi tutulmaktadır. - Gerekçe, teröre karışmış olma
ihtimalleri - Ya karışmadı iseler ne olacak? Bunun
cevabı yok
- Son zamanlarda Türk Hükümetinin
Ermenistanla ve ABD deki Ermeni Lobileri ile gizlice temasa geçtiği iddia
edilmektedir. - Bu yaklaşım sözde Ermeni soykırım
iddialarını önlemez. Buna mukabil, toprakları işgal edilen, bir milyondan
fazla insanın mülteci durumuna düştüğü Azerbaycanlı kardeşlerimizi üzer.
- Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğanın Güney
Asya gezisi geç kalmış da olsa bizi memnun etmiştir. - Ancak bu gezinin amacı ABD lehine
arabuluculuk, taşeronluk yapılmaksa, bu kabullenilemez. - Güneydoğu Asyada kurulmasından
bahsedilen NATO muadili bir oluşum, sadece ABD politikalarına hizmet
edecektir.
- Dünyanın, içine
sürüklendiği bu kaostan kurtulması mümkündür. - Bu konuda
Türkiyeye büyük görevler düşmektedir. - Türkiye tarihi
geçmişinin vakarı içinde sorumluluğunu idrak ederek hareket etmelidir. - Bu, şahsiyetli
bir dış politika oluşturmakla sağlanabilir. - Barışçı,
diyalogdan yana, insan halklarına saygılı ve hakkaniyeti gözeten bir
yaklaşım bölgemizde de, dünyada da huzurun şartıdır.
3)
Irak ve Ortadoğu
Iraktan sonra bütün
bölgeyi işgal etmeye hazırlanan, ABD-İngiltere ve İsrail üçlüsü, İran halkına
özgürlük getirmeden söz etmeye başladılar. Afganistan ve Iraka getirdikleri
özgürlük ortada; bırakınız özgürlükleri, Afganistan ve Irakta asgari
güvenlik şartlarını bile sağlamadılar. Sağlamadılar, çünkü böyle bir niyetleri
yok. ABD, işgal ve köleleştirme politikasını bölgenin istikrarını bozma ve
terörizm üzerine kurmuştur.
İran'a yönelik müdahale
hazırlıkları ile Filistin'de uygulanan ABD-İsrail yıkım politikası birbirini
tamamlayan düzenlemeler. Sanıldığı gibi, İran rejiminin özelliğinden ya da Filistin'de
Hamas gibi bir örgütün varolmasından kaynaklanmıyor. Amerika ve İngiltere'nin,
Irak'taki uygulamaları, aslında bütün Ortadoğu için düşündüklerinin aynısı.
Rejim değişikliğinden sonra Irak'ın Iraklılar'ın yönetimine bırakılacağı bir
palavraydı ve bütün bölge bu palavraya inandı. Irak'a Afganistan'da kurdukları
kukla yönetim kadar bile şans vermeyecekler.
Bağımsız bir Irak
devletinin veya bütün bir Irak ülkesinin pek mümkün olmayacağı yavaş yavaş
ortaya çıkıyor. İstila hareketinde ABD ile birlikte hareket eden gruplar ve
kişiler bile, ABD ve İngiltere'nin Irak'a yönelik gerçek planlarını
gördüklerinde büyük hayal kırıklığı yaşayacaklar.
Sıkı işgal yönetimi
uygulamasına maruz kalacak olan Irak'ın kaderi, Amerika-İngiltere-İsrail
üçlüsünün Ortadoğu'nun geneline yönelik politikaları gerçekleşmeden
netleşmeyecek. Zira, bu işgal politikası, hiçbir ülkeyi birbirinden bağımsız
düşünmediği gibi, her ülkenin kaderi bir diğerinin kaderiyle ilişkilendirilerek
tasarlandı. Bu açıdan Türkiye'yi Ortadoğu'nun dışında ve bu tehditten muaf
görmek büyük bir hata olacak. İran'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın ve Filistin'in,
Irak'ın veya Ürdün'ün kaderleri birbirlerinin elinde.
Irakı ne sebeple
parçalayacaklarsa Türkiyeyi de aynı sebeplerle parçalamaya çalışacaklardır.
Başta İsrailin güvenliği olmak bölgede yapmak istedikleri açısından Türkiyeyi
çok büyük ve güçlü görmektedirler; o nedenle Türkiyenin ekonomisini
çökertiyorlar, o nedenle Türkiyeyi parçalama planları yapıyorlar.
Barış planı diye
Filistine dayatılan yol haritasına dikkat etmek gerekir. Bu plan
Filistinlileri köleleştirme planıdır. Başbakan Tayyip Erdoğanın bu planı
desteklemesi büyük bir talihsizliktir ve vahim bir hatadır.
ABD Başkanı George
Bush'un, Hamas'a karşı sert tedbirler alınması çağrısı ve ABD'nin Hamas'ın
tasfiye etmek için bölgeye asker gönderebileceğine dair işaretler, senaryoların
ardındaki gerçek politikayı ortaya koyuyor. Onlar Filistin halkını muhatap
almayacaklar. Sadece Mahmud Abbas gibi “Filistin'in Hamid Karzai'si”
ile iş tutup, bölgeyi İsrail için güvenli hale getirecekler. İran'dan
Filistin'e uzanan ve Suriye ile Lübnan'ı da içine alan kuşaktaki her gelişme
birbiriyle bağlantılı. Artık ne İran'ı, ne Suriye'yi, ne Lübnan'ı ve ne de
Filistin'i çevresinden bağımsız düşünemeyiz. Onlar bizim böyle düşünmemizi,
haritanın tamamını görmememizi sağlamaya çalışıyorlar.
4-
İran
ABD-İngiltere-İsrail
üçlüsünün planları adım adım yürümekte, Irak işgalinin ardından, İran, Suriye,
Lübnan ve Filistin, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye sıralarını beklemektedir.
İşte
CFR karikatürü bu gerçeği dile getiriyor. (EK-2) (Karikatür)
Bu gelişmeler İslâm
tarihinin en büyük yıkımlarından birisini meydana getirecek mahiyettedir. (EK-3) (Ingmar Karlssonun mülakatı.)
Saddam rejiminin
yıkımından sonra, Irakın Iraklıların yönetimine bırakılacağı, Iraka
demokratik bir düzenin getirileceği iddialarının, tam bir yalan olduğu çok kısa
zamanda anlaşıldı.
Şimdi de İranda baskıcı
bir rejim olduğu bahanesiyle İran hedef alınmış durumdadır.
Bugüne kadar olmayan
öğrenci eylemlerinin, birden bire ortaya çıkmasını, Uluslar arası Atom Enerjisi
Ajansı Başkanı Muhammed El Baradeyin, İranın Nükleer Silahların Yayılmasını
Önleme Anlaşmasını ihlâl ettiğini açıklamasını, normal gelişmeler olarak
görmek için çok saf olmak lazım.
Ortadoğuda bu tehlikeli
gelişmeler olurken, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ABDye gitti ve
Grossman ve Wolfowitzle görüştü. Grossmanın yaptığı açıklamadan anlaşılıyor
ki, taraflar İran için uzlaşmış durumdalar.
Nitekim Grossman bir
gazetecinin İrana karşı işbirliğinde nerede duruyorsunuz sorusuna Tam
burada, müsteşarın yanında duruyorum şeklinde cevap verdi. İran konusunda
Ziyal ile görüşme olanağı buldum. İranın nükleer programı G-8 de ve ABde ele
alındığı, bunun ardından yapılan açıklamaların önemi konusunda müsteşar
Ziyalla anlaştık dedi.
Hükümeti ve AKPyi
şimdiden uyarıyoruz. Halkımız Türkiyenin komşu, kardeş İrana yapılacak
saldırılarda tamamen İrana destek verecek bir politika uygulamasını
istemektedir.
C-
TÜRKİYE
Ekonomik
yangın daha kötüye gidiyor.
1- Geçen haftaki basın
toplantısında Sayıştay raporlarını açıklamış, bütçede faiz dışı fazlalık
olmadığını belirtmiştik.
2- Yine geçen hafta dolar
değerinin düşmesinde asıl etkenin Türk Lirasına verilen reel faizin, yüksek
faizin yattığını veya bu durumun bir yandan ihracat ve turizmi engellediğini
bunun sonucu olarak ta dış ödemeler dengesindeki açığın 3.5 milyar $ iken,
revize edilip 6.5 milyar $ çıkartıldığını ve 2000 yılında olduğu gibi bu açığın
10 milyar $a doğru gitme tehlikesine işaret etmiş ve bunun yeni bir vahim
ekonomik krize sebep olması tehlikesine dikkatleri çekmiştik.
Bütün bunlara ilaveten
dün 17 Haziran 2003te, 2003 yılı konsolide bütçe aylık gerçekleşme oranları
ilan edildi.
Bu rakamlar aşağıda da
belirtildiği gibi bir yandan faize gittiğini, diğer yandan ekonominin nasıl
vahim bir yol aldığını açıkça göstermektedir.
3- 5 aylık bütçe uygulaması
Ek tabloda görüldüğü gibi
2003 yılı bütçesinin toplamı 146 katrilyon olup, bunun 46 katrilyon lirası
açıktır.
2003te bütçenin 65.5
Katrilyonu yani % 45i faize gidecektir. (1997 yılında bu oran %28di)
Yatırımlara ayrılan paysa; % 5.5 (1997de bu oran %8)
2 Milyon personele
ayrılan para 28 Katrilyon olup; bütçenin %19udur. (1997de bu oran % 26)
2003 yılında toplanacak
86 katrilyon liralık tüm vergi gelirlerinin %76sı faizlere ödenecektir.
(1997deki oran % 47 idi)
Gelelim
5 aylık Bütçe Uygulamalarına:
İlk 5 ayda toplam bütçe
harcamaları 59 Katrilyon, faizlere ödenen ise; 31,2 katrilyondur. Yani 5 aylık
toplam giderlerin % 52,9u faize gitmiştir. Oysa 2003 yılının sonunda bu oranın
% 45e inmesi öngörülmüştür. 5 Ayda toplanan tüm vergiler ise 30,7 katrilyon,
ödenen faiz 31,2 katrilyon, (Gelirin % 101,3ü faize gitmiş) Diğer bir ifade
ile toplanan vergiler faizi bile karşılamamış.
Yine ilk 5 ayda
yatırımlar için 864 trilyon lira harcanmış Bu oran toplam harcamaların %
1,6sıdır. Bütçede ise % 5,5 öngörülmüştür.
Bütçe açığı ise ilk 5
ayda 21,8 katrilyon, yani toplam harcamaların %37sidir. 2003 yılı bütçesinde
bu oran % 31 olarak öngörülmüştür. Yani bütçe açığı büyümüştür.
Hükümet önümüzdeki bir
yıl içinde enflasyonu % 18-20 öngörüyor. Oysa şimdi ödenen yıllık faizler % 50
civarındadır. Bunun manası reel faizler hala % 30 civarında seyrediyor
demektir. Bu geçmiş dönemlerden hiç farkın olmadığını gösteriyor. 1997
ocak-mart döneminde reel faizler % 5in altına düşmüştü. (EK-4) (2003 Konsolide Bütçe Aylık
Gerçekleşmeler)
4- AKP halkı ve köylüyü ezmeye devam ediyor.
a)
IMFnin ek kaynak talebi,
Sosyal güvenlik
kurumlarındaki açıklar, tarım fiyatları ve çiftçi mazot indirimi karşılığında
700 – 1000 trilyon TL ek kaynak bulunmasını bu hususun hazırlanmakta olan niyet
mektubunda ifade edilmesini istemiştir.
Bu yeni zam ve vergi
demektir.
b) Tarım kredilerinin
yeniden yapılandırılması ile ilgili 06.06.2003 tarih ve 4876 sayılı kanunla
çiftçinin borçlarını tarım TEFEsine göre arttırılarak ve üzerine tarım
kredileri kar payı ekleyerek bulunan miktara göre ödemesi esası getirilmiştir.
1994de 100 lira borç
almış ise 01.05.2003 tarihi itibarı ile bunun değeri 650 lira almakta, buna
ayrıca kredi neması da ilave edilince çok daha yüksek değerler ortaya
çıkmaktadır.
Yıllardır düşük fiyat
pahalı mazot ve gübre ile ezilen çiftçilerin bunu ödemesi mümkün değildir.
Borçların cezaları silinip
ana para dört taksit, dört yılda ödenmelidir.
5-
AKP Memuru da, işçiyi de eziyor.
AKP memura 1.5 kilo kıyma
zammı verecek.
IMF'ye, çalışana
yapılacak zammı düşük tutacağı sözünü veren AKP memura yüzde 5-7 zam yapacak.
Böylece AKP, 440 milyon maaş alan bir memurun cebine sadece 1.5 kilo kıyma
parası koymuş olacak.
SEÇİM öncesi işçi ve
memura yüksek zam vaat eden AKP Hükümeti, çalışanına IMF'nin isteği
doğrultusunda zam yapmaya hazırlanıyor. Beş aylık TÜFE oranı yüzde 12.2
olmasına rağmen hükümetin memura yapacağı zam yüzde 5-7'de kalacak. Yüzde 5'lik
zam aile ve çocuk yardımıyla birlikte en düşük memur maaşında 21 milyon 217 bin
lira artış sağlayacak. Böylece hükümet çalışanının cebine sadece 1.5 kilogram
kıyma parası koymuş olacak. Devlet memurları ile memur emeklilerinin Temmuz
zammı, kamu işçilerinin ise toplu sözleşme zammı konusundaki çalışmalar
sürüyor.
MALİYE
KARŞI ÇIKTI
MALİYE yetkilileri,
mevcut ödeneklere göre, memura ancak yüzde 5 zam yapılabileceğini bildirdi.
Maliyecilere göre, imkanların çok çok zorlanması halinde ise zam oranı en fazla
%7'ye çıkacak. Toplu sözleşme masasında alacakları ücret zammını bekleyen 454
bin işçinin durumu da memurdan farklı değil. Hükümet bugün Türk-İş'le buluşarak
düşündüğü zammı açıklayacak. Ancak 'kaynak yok' diyerek oyalanan hükümetin,
sendika temsilcilerine zam teklifinin yüzde 10'u aşmayacağı belirtiliyor.
Türk-İş yönetimi, daha önce Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin ile görüşerek teklifini sunmuştu.
ÜST
KURULLARA BAKIN
TÜRK-İŞ ücretlere birinci
6 ay, gerçekleşen enflasyon, artı yüzde 10 refah payı zammı, ikinci, üçüncü ve
dördüncü 6 aylar için ise enflasyon, artı yüzde 5 refah payı zammı verilmesini
istemişti. Hükümetin karşı önerisini bekleyen Türk-İş yetkilileri verilecek zam
oranı ile mali disiplinin bozulacağı iddialarına tepki gösterdi. Yetkililer işçiye verilecek zamla mali disiplinin
bozulacağını iddia edenler, üst kurullara baksınlar. Üst kurullarda beş milyar
maaş verilirken disiplinden bahsedilmiyor dedi.
6-
Rantiyeden faiz indirimine fren
Devlete
borç vererek geçinen rantiye, Hazine'nin önümüzdeki haftaki 6,5 katrilyon lira
ödemesini fırsat bilerek ihalede faizin düşmesini engelledi.
Para piyasalarında
faizlerin iniş sürecine girmesinden rahatsız olan faiz lobisi dünkü hazine
ihalesinde faiz indirimine fırsat vermedi. Hazine, bugün piyasaya yapacağı 354
trilyonluk itfa öncesinde, 392 günlük tahvil ihalesi ile, 1,6 katrilyon lira
borçlandı. 7 Temmuz 2004 vadeli tahvil ihalesinde bileşik faiz yüzde 48,4
olurken, ihaleye 3,8 katrilyon liralık teklif geldi. Hazinenin, bugün toplam
839 trilyon liralık iç borç geri ödemesi bulunuyor. Hazine, önümüzdeki hafta
ise 6,5 katrilyon lirayla ayın en büyük iç borç geri ödemesini
gerçekleştirecek.
6,5
katrilyonluk ödeme var
İhale sonuçlarını
değerlendiren Altın ve para piyasaları uzmanları “Bugün piyasalarda da faiz oranı yüzde 48,4 civarındaydı. Biraz
düşüş bekliyorduk ancak bu ay içinde 10 katrilyon lira iç borç ödeyecek olan
Hazine, fazla satış yapabilmek için yukarıdaki teklifleri kabul etmek durumunda
kalmış. Önümüzdeki hafta 6,5 katrilyon lira ödemesi var. Haziran ayının en
yüklü ödemesi. Ona hazırlık yapıyorlar herhalde” demektedirler.
7 Temmuz 2004de, %48.4
faiz ödeyeceğini taahhüt eden bir hükümet, nasıl olurda aynı zamanda enflasyonda
% 15i hedefler. Bunun manası reel faizin % 30 olmasını şimdiden
kabullenmektir. MEMURA, EMEKLİYE,
İŞÇİYE % 5-10 ZAM TEKLİF EDİLİRKEN RANTİYEYE % 30 REEL FAİZ OLARAK PEŞİNEN
VERİLMEKTEDİR.
7-
IMF ile ilişkiler:
Başbakan Erdoğan
Malezyada yaptığı seyahatte, Malezyanın IMFsiz bir ekonomik uygulamasının
başarılı sonuçlarını gördükten sonra, 2004 yılından sonra IMFsiz yürüyeceğiz
açıklamasını yapmış. Hatırlanacağı üzere, Sayın Tayyip Erdoğan seçimlerden önce
hükümet olduktan sonra ısrarla IMF politikalarını uygulayacaklarını söylemişti.
IMFye karşı olanların farklı galaksideyaşadıklarını söylüyordu. Dolayısıyla, bu görüşünden de dönüş yapmış olmasını
normal karşılamak gerekir.
Ancak, 2004 yılından
sonra, AKPnin ekonomik uygulamalarıyla, IMFden kurtulmak mümkün
görülmemektedir. Çünkü, 2003 yılında IMFye Anapara ve faiz olarak. 2,157
milyar dolar ödenecekken, 2004 yılında 9,697 milyar dolar, 2005 yılında ise
10,234 milyar dolar ödeme yapılacaktır.
2004 ve 2005 yılı
ödemelerinin aşırı derecede yüksek oluşu ve AKP hükümetinin yeni kaynak
teminindeki başarısızlıkları sebebiyle, 2004den sonra IMF ile ilişkileri
noktalamak mümkün görülmemektedir.
D-
AKP NE YAPIYOR?
I- Yukarıda Türkiyenin
durumunu belirtirken AKPnin Türkiyenin 3 temel meselesinden biri olan
ekonomik yangın konusunda bir yandan,
Ekonomiyi borç ve faiz
sarmalı içinde daha da çıkmaza ve felakete sürüklerken, öbür yandan da köylü,
işçi, memur, esnaf, emekli ve dar gelirliyi her gün daha da ezdiğini
tespitlerle ve belgelerle ortaya koyduk.
Başbakan Tayyip Erdoğan
Malezyaya gittiği gün Başbakanlıktaki iki vatandaşın yaptığı eylem, geniş halk
kitlelerinin halini göstermektedir.
II-
Üniversite giriş imtihanları yapıldı.
1.5 milyon evladımıza
başarılar diliyoruz.
Ancak ne yazık ki;
–
Meslek okulu mezunlarına yapılan haksızlıklar,
–
Alan kodu uygulamasıyla Anadolu illerimize yapılan haksızlıklar,
–
Sınıf kodu uygulamasıyla Anadolunun başarılı öğrencilerine yapılan
haksızlıkların düzeltilmesi hususunda ve insan haklarına aykırı sayısız
uygulamanın hiçbirini düzeltmemek hususundaki kararlılığı ile kendisine oy
veren bütün kitleleri ve tabanını AKP yöneticilerine karşı öfkelendirmektedir.
III-
AKP yöneticileri şahsiyetli dış politika yerine tamamen dış mihrakları
memnun etme çırpınışlarının içindedirler.
Bunun delillerini
yukarıdaki Dünyada neler oluyor bölümünde belirttik.
Bütün bu konular dikkate
alındında halkımızın nasıl perişan olduğunu ve Türkiyemizin ne büyük
tehlikelere doğru yol aldığını bütün milletimiz açık bir şekilde görüyor.
Her zaman olduğu gibi bu
basın toplantımızı, yine milletimizin en zor şartlar altında dahi kurtuluşu
başardığı ve harikalar meydana getirdiği gerçeğine işaret ederek, noktalıyorum.
Aziz milletimiz önce
önümüzdeki yerel seçimlerde Saadet Partisini en büyük parti yapacak, onu
takiben 1 yıl içersinde yapılacak erken genel seçimlerde de Saadet Partisini
iktidara getirecektir.
Yaşanabilir
Bir Türkiyeyi
Yeniden
Büyük Türkiyeyi
Yeni
Bir Dünyayı
kuracaktır.
Bu inançla hepinizi
muhabbetle kucaklıyorum.
Başta basın mensupları
olmak üzere, basın toplantımıza gösterdiğiniz yakın ilgiden dolayı hepinize
teşekkür ediyorum.
Bu basın toplantımızın
milletimiz için, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını, ve Saadetler
getirmesini Cenab-ı Allahtan diliyorum.
ALLAHA EMANET OLUNUZ
BASIN
TOPLANTISI METNİ 25 HAZİRAN 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
25 HAZİRAN 2003
Selam
ve TEŞEKKÜR
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın
mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bu
basın toplantımızı uydudan canlı olarak izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 25 Haziran 2003 haftalık basın
toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken, her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs
2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştan sonra bugün 7.
Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda da yine ana tasnif olarak,
A-
SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR?
B-
DÜNYA
C-
TÜRKİYE
D-
AKP NE YAPIYOR?
konularıyla ilgili olarak
önemli aktüel olaylar üzerinde kısaca duracağız.
A)
SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR?
Saadet
Partisi 2003 yılını Çelikleşme ve Yerel Seçimlere hazırlık yılı olarak kabul
ettiğinden dolayı, bütün Türkiye sathında bu konularla ilgili yoğun
çalışmalarını sürdürmektedir.
I-
GEÇTİĞİMİZ HAFTA YAPTIĞIMIZ ÖNEMLİ HAMLELER
1)
Ilgaz Yerel Yönetimler Temel Stratejisi Hazırlık Toplantısı
19-20 Haziran 2003
tarihlerinde Ilgazda Büyükşehir, İl ve İlçe Belediye Başkanları, Partimizin
Üst düzey yöneticileri, uzmanlar ve akil kimselerin iştirakiyle 2 günlük Yerel Yönetimler Temel Stratejisi hazırlık toplantısı yapılmıştır.
Bu toplantıda aziz
milletimize Niçin Saadet Partili
Belediye konusunun nasıl anlatılacağı ana hatlarıyla belirlenmiştir.
Bilindiği gibi Milli
Görüş, 1989 yılı Yerel Seçimlerinde büyük başarı göstermiş, Milli Görüş
belediye hizmetleri hamlelerini başlatmış ve ülkemizde belediyecilikte büyük
bir devrim meydana getirmiştir.
Bu başarılar 1994 ve 1999
yerel seçimlerinde Milli Görüşün en büyük parti olması sonuçlarını ortaya
koymuş ve 15 yılda Türkiyemizin Yaşanabilir
Bir Türkiye ve Yeniden Büyük
Türkiye olması için efsanevi hizmetler başlatılmıştır.
Milli
Görüş tekeden bile süt çıkartır sözü bütün milletimizin benimsediği bir söz olmuştur ve
Milli Görüş Şehreminianlayışına sahip bir belediyecilikle, insan
ve çevre için her türlü hizmeti yapan bir belediyecilik ve yerel yönetim
anlayışını hayata geçirmiştir.
Eski dönemlere kıyasla
mukayese edilmeyecek şekilde Büyükşehir, il, ilçe ve belde belediyelerimiz
geniş bulvarlara, büyük yeşil alanlara, temiz ve ucuz su ve taşımacılığa, halk meclislerine,
beyaz masalara Milli Görüşle kavuşmuştur.
Şimdi Saadet Partimiz
Milletimizin 2. Şahlanışınaparalel olarak yerel yönetimlerde yepyeni bir dönemi başlatmanın hazırlığı
içindedir.
Hedef, şehirlerimizi
Avrupadakilerden de daha üstün güzellik ve hizmetlere kavuşmuş şehirler haline
getirmektir.
Bunun için dünyaca
bilinen Milli Görüş Yerel hizmetlerine, şimdi önümüzdeki dönemde Merkezi
Kuruluşlar vasıtasıyla 5 koldan destek verilecektir.
1- Milli Görüş Belediyeleri
arasında en ileri derecede her türlü dayanışmanın sağlanması
2- Milli Görüş
belediyelerine hukuk, mevzuat, bürokrasi ile ilişkiler yönünden uzman merkezi
kuruluş vasıtasıyla her türlü desteğin sağlanması ve Milli Görüş belediyelerine
eğitilmiş uzman elemanların yetiştirilmesi
3- Milli Görüş
belediyelerine merkezi bir teşkilat vasıtasıyla her türlü teknik hizmetlerin
sağlanması
4- Milli Görüş
belediyelerine üstün estetik ve modern görünüşler sağlamak için merkezi bir
teşkilat tarafından her türlü tasarım hizmetlerinin yapılması
5- Milli Görüş
belediyelerinin hamleleri için merkezi bir teşkilat vasıtasıyla finansman
problemlerinin çözülmesi
15 yıldır belediyecilik
hizmetlerinde Milli Görüş farkını gören ve anlayan halkımız, şimdi yeni dönemde
Milli Görüş Belediyeciliğinin kıyaslanamaz üstünlüğünü daha da açık bir şekilde
görecek Yaşanabilir Bir Türkiyeve Yeniden Büyük Türkiyehamlelerini Saadet içinde yaşayacaktır.
2)
İl ve İlçe Başkanlarımızın Eğitimi
Haziran ayı başından
itibaren bütün Türkiyede 81 il ve 923 ilçe Başkanımızın Ankarada 3er günlük
bir eğitim görmeleri çalışması geçtiğimiz 3 hafta boyunca büyük bir ciddiyet,
gayret ve verimlilikle yürütüldüğü gibi, bu 3 günlük çalışma önümüzdeki 3
haftada aynı şekilde sürecektir.
Çelikleşme hamlemizin en
önemli faaliyetlerinden birini teşkil eden bu hamle ile il-ilçe başkanlarımız
Saadet Partimizin 2003 yılı çalışma programının temel esaslarını yakinen gözden
geçirmek imkan ve fırsatı buldukları gibi, önümüzdeki yerel seçimlere nasıl
hazırlanacağı konusunda da uzmanların takdimlerini dinlemektedirler.
3)
Genel Merkez İl Görevlilerinin İllerini ve İlçelerini Taramaları
Bir yandan il ve ilçe
başkanları Ankaraya gelip eğitim görürken, Genel Merkez 81 İl Sorumlusu
Haziran ve Temmuz aylarında sorumlu oldukları il merkezlerini ve illerinin
ilçelerini ziyaret ederek il idare heyeti toplantılarına ve ilçe idare heyeti
toplantılarına iştirak etmek suretiyle il ve ilçe idare heyeti üyelerinin
tamamının çelikleşme hamlesi ve
2003 yılı Çalışma Programı ve Yerel Seçim Hazırlıkları konusunda aydınlatılmaları
sağlanmaktadır.
Geçen hafta başlayan bu
çalışma Temmuz ayında da devam edecektir. Böylece bütün il ve ilçeler ziyaret
edilmiş olacaktır.
II-
BU HAFTA VE ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA YAPILACAK OLAN ÇALIŞMALAR:
26 Haziran 2003 Perşembe
günü Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı yöneticileriyle 81 İlin sorumlusu bütün
Türkiyedeki teşkilatın çelikleştirilmesi çalışmalarını gözden geçireceklerdir.
28 Haziran 2003 Cumartesi
günü İl Başkanları ve İl Müfettişleri toplantısı yapılacak.
29 Haziran 2003 Pazar
günü aylık Genel İdare Kurulu toplantısı yapılacak.
Önümüzdeki hafta 5 Temmuz
2003 Cumartesi günü Konya Belediyemizin yeni büyük eserlerinin açılışları
yapılacak. Ve Milli Görüş Belediye hizmetlerinin canlı örnekleri milletimizin
hizmetlerine sunulacaktır.
B)
DÜNYA
I-
DIŞ MİHRAKLAR;
Dünyanın efendisi biz olacağız, bizim dışımızdakiler bizim kölemiz
olacak
Ebedi dünya hakimiyetine ulaşmak için önce Arz-ı mevuda sahip
olacağız, Arz-ı Mevud İsrailin bayrağındaki 2 mavi çizgi ile de
belirtildiği gibi Fıratla, Nil arasındaki topraklardır. Bundan dolayı Türkiye
dahil, Ortadoğudaki bütün Müslüman ülkeler, hazır tek kutuplu bir dünya
teşekkül etmişken, ve ABD yöneticilerini tam kontrolümüz altına almışken bu
gayeleri artık daha fazla vakit kaybetmeden bir an evvel gerçekleştirmeliyiz
inancıyla, bütün
güçleriyle çalışmalarını sürdürmektedirler.
Bu gayelerine paralel
olarak Türkiyede Refah Partisini bölmek ve AKPyi kendi maksatlarına alet
etmek için kurdukları bütün plânları da dikkat ve itina ile yürütmeye büyük
önem vermektedirler.
Bizleri ve bütün
Türkiyemizi üzen acı hakikat ise şudur:
Geçen haftaki basın
toplantımızda ve 12 Haziran 2003 ATV programında belirttiğimiz gibi eski ABD
Dışişleri Bakanı Medlin Alberitein başında olduğu araştırma kuruluşunun yaptığı
anketlere göre Türkiyede halkın;
– % 82sinin ABDden
hoşlanmadığını,
– % 70inin ABDyi
tehlike gördüğünü tespit ettiğini belirtmiştik.
Yine bu açıklamamızda
Başbakan Tayyip Erdoğanın The Washıngton Post gazetesine yazmış olduğu bir
makalede Türk halkının % 94ü
Iraka karşı bir savaşa karşı çıkarken, hükümetim Iraka giren müttefik
kuvvetlerinin Türk hava sahasını kullanmasına izin çıkarılmasını
sağlayabilmiştir. dediğini belirtmiştik
Bu tespitler gösteriyor
ki, milletimiz dış mihrakların plânlarını biliyor, yapılanları değerlendiriyor
ve AKP yöneticilerinin millete rağmen dış mihrakların gözüne girmek için
çırpınışlarını ibret ve hayretle takip ediyor.
Ne yazık ki geçtiğimiz
hafta esnasındaki bütün Dünya olayları, AKP yöneticilerinin dış mihrakların
gözüne girmek için çırpınışlarını bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Şöyle
ki;
II-
DIŞ POLİTİKADAKİ SON GELİŞMELER :
– Ortadoğudaki son
gelişmeler endişe verici durumun devam ettiğini gösteriyor.
– Baskıcı ve çifte
standart özelliğindeki uygulamaların devam etmesi barış ihtimalini tehlikeye
sokuyor.
– ABD ve İngiltere, Irak
müdahalesinin en mühim gerekçesi olarak, Saddam Hüseyinin kitle imha silahları
bulundurduğunu ileri sürmüştü.
– Bu iddianın gerçekçi
olmadığı ortaya çıkınca, her iki ülkede de Bush ve Blaire karşı tenkitlerin
dozu arttı.
– Tenkitlerden bunalan
Bush, bu silahların komşu ülkelere kaçırılmış olabileceği gibi tutarsız
iddialarına yenilerini eklemekte tereddüt göstermedi.
– Şimdi İrana yapmayı
planladığı müdahalenin gerekçelerini hazırlamakla meşgul. Maalesef, Irak
müdahalesinde olduğu gibi, İran müdahalesi için de Türkiyeden destek
bekleniyor.
– ABD İranın nükleer
tesis kurmasına karşı çıkıyor. ABDnin bu tavrına Türkiyede destek veriyor.
III-
AKP YÖNETİCİLERİ İRANA KARŞI DIŞ MİHRAKLARLA İŞBİRLİĞİ YAPIYOR.
1- Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansının ( UAEA ) yönetim kurulu toplantısında bir konuşma yapan
Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Aydın Şahinbaş, İranı nükleer konularda açık ve şeffaf olmayaçağırıyor. Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması
ve Nükleer Güvence Denetimi
Antlaşması aracılığı ile kurulan uluslarası rejimin muhafaza
edilmesinin önemini vurgulayan Aydın Şahinbaş, Hiçbir ülkenin bu temel karara
karşı şart koşamayacağını ifade ederek İranı tüm nükleer madde ve tesisleri
denetime açan nükleer Güvence Denetimi Antlaşması ek protokolünü imzalamaya
davet ediyor.
2- Sayın Büyükelçi, bütün
bu iddiaları, İrana karşı tavır koyarak, ABDnin gönlünü almak, Ona yaranmak
için yaparken, İsraili hiç gündeme getirmiyor.
3- Ortadoğuda tek nükleer
gücün İsrail olduğu konusunda yaygın bir kanaat olmasına rağmen, bunu hiç
gündeme getirilmemesi çifte standart olarak ortaya çıkıyor.
4- Beşyüz yıla yakın bir
süredir hiçbir sınır ihtilafımız olmayan İrana karşı tavır sergileyen AKP
Hükümetinin, Arz-ı Mevud ideali ile kurulan ve ergeç Türk toprakları üzerinde
hak iddia etmesi kaçınılmaz gözüken İsrailin oluşturduğu nükleer ve
konvansiyonel silah arsenalini hiç kale almaması gelecek için endişe verici görülüyor.
5-
İran Silahlı Kuvvetler komutanından sonra, Cumhurbaşkanı Hateminin Türkiye
ziyaretinin AKP hükümeti tarafından arzu edilmediğine dair basında yer alan
haberler, ABDnin İrana baskılarına giderek daha çok angaje olunduğunu
göstermektedir.
6- Akla gelen ve endişemizi
artıran soru, Dışişleri Müsteşarı Sayın Uğur Ziyalin ABDnin gönlünü almak
için hangi tavizleri verdiğidir.
7- Düne kadar üst düzey
yetkililerin ziyaretlerine sıcak bakmamasına rağmen, Şimdi Sayın Abdullah
Gülün ABD ziyaretini gündeme alması ve Dışişleri yetkililerinin İrana karşı
beyanatları bu endişemizi artırıyor.
8- Daha önceki basın
toplantılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, Hükümetin bu yaklaşımı Türkiye için
bir felaket olur. Hükümet bu tutumunu yeniden gözden geçirmeli, ABDyi memnun
edebilmek için komşularımıza karşı uygulanan yanlış politikalara alet
olmamalıdır.
IV-
AKP ORTADOĞUDA UYGULANAN ZULÜMLERE RAĞMEN DIŞ MİHRAKLARLA İŞBİRLİĞİ YAPIYOR.
1- Filistin;
İsrail devletinin, ABD ve
İngilterenin desteğiyle, Filistin toprakları üzerinde kuruluşunun üzerinden 55
yıl geçti.
Bu 55 yıl boyunca,
Filistin halkı, inanılmaz zulüm ve acılara maruz kaldı.
Bu zulümlerin mertebesini
anlayabilmek için, Şaronun 28 Eylül 2000 tarihinde El Aksa Camiine yaptığı
kışkırtıcı ziyaretinden bu yana yapılan katliam ve tahribata bakmak yeterlidir.
Eylül
2000 ile Mayıs 2003 tarihleri arasında 32 aylık sürede;
– 2287 Filistinli
katledildi. Bunlardan 607si bebek, 316sı öğrenci, 118i ise kadındı.
– Aynı süre içinde 44270
Filistinli yaralandı. Bunlardan 12,174ü bebek ve çocuk, 2170i ise kadındı.
Yaralılardan 5730u sakat kalmıştır.
– Aynı süre içinde 39,225
ev ya yıkılmış, ya da hasar görmüştür.
– Zulme uğrayan sadece
insanlar değildir. 744,741 narenciye, zeytin ve meyve ağaçları da kökünden
sökülmüştür.
Bu zulümler kadar üzücü
ve insanlık ayıbı olan husus, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, bütün
Batılı devlet ve kurumların bu zulümler karşısındaki duyarsızlığıdır.
2-ABDnin
Afganistan ve Irak işgali geri tepmiştir. Her iki ülkede de halk, ABD askerlerini
ülkelerinde görmek istememektedirler.
3- Özellikle Irakta her
gün binlerce insanın katıldığı protesto mitingleri yapılmakta, ABD askerlerine
ve tesislerine saldırılar düzenlenmektedir. Saddamın zulmünden Irak halkını
koruyacağını söyleyen ABD, şimdi bu halka karşı silah kullanmakta, her gün bir
çok sivil tutuklamakta veya açılan ateşle öldürülmektedir.
4- ABDnin Filistin
sorununu çözmek için ortaya attığı yol haritası da bir aldatmacadan ibarettir.
5- Birleşmiş Milletlerin
İsrailin işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngören 242, 338 ve 1397 sayılı
kararlarının nasıl uygulanacağı belli değildir. Bu maddelere yapılan atıflar
çok zayıftır.
6-
Bu yol haritasında esas hedef, İsrail işgaline direnen Filistin halkının
direncini, yine Filistinlilere kırdırmak olarak gözükmektedir.
– Barışı en çok isteyen,
halen savaştan en çok zarar gören Filistin halkıdır.
– Fakat ne pahasına ?
–
Barışın ilk şartı olarak BM kararları gereği İsrailin işgal ettiği
topraklardan çekilmesi öncelikle gerekirken, bunun en sona, 2005 yılına
konulması Filistin tarafını tatminden uzaktır.
– Iraka müdahale için BM
kararlarına uyulmamasını bahane olarak ileri süren ABD burada çifte standart
uygulamaktadır.
7-
Bunları hiç dikkate almayan AKP Hükümetinin barış görüşmelerinin Türkiye de
yapılması için her iki tarafa davetiye çıkarması endişe vericidir.
V-
AKP YÖNETİCİLERİ, ADETA HİÇBİR MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZİ VE MİLLİ
MENFAATLERİMİZİ DİKKATE ALMADAN GÖZÜ YUMUK BİR ŞEKİLDE AVRUPA BİRLİĞİNİN
KOLLARINA ATILMAK İÇİN ÇIRPINIYORLAR.
1- ABnin Selanikte
yapılan zirvesine müşahit olarak katılan Sayın Tayyip Erdoğan ve Sayın Abdullah
Gül, maalesef sığınmacı gibi gözükmüşler, her türlü izzet-ikrama rağmen, bu
seyahat turistik bir ziyaret mahiyetine bürünmüştür.
2-Hatırlanacağı
üzere biz hükümette iken Başbakan olarak bize vaki benzeri bir daveti, yani
toplantılara eşit hakla katılmadan beraberce AB liderleriyle akşam yemeği yeme
davetini izzeti ikbal reddetmiştik.
3- ABnin bazı sözcülerinin
Türkiyeye yönelik yumuşak gibi gözüken ifadelerine rağmen, ABnin siyasi
bütünleşmesinde önemli bir komisyonun başına getirilen eski Fransa
Cumhurbaşkanı Giscard dESTAİNG, BBC deki bir mülakatında Avrupa Birliği ülkelerinin müşterek bir
kültüre ve tarihe sahip olduklarını, Türkiyenin bu birlikte yer almasının bu
yüzden mümkün gözükmediğini, Türkiye ile dosthane münasebetlerin kurulmasının
daha isabetli olacağını ifade
etmiştir.
Bu ifadeler dikkate
alındığında, AB yolunda Türkiyenin vereceği tavizlerin hiçbir fayda
sağlamayacağı anlaşılmaktadır.
Türkiye elbette
demokratikleşmelidir. İnsan haklarının kamil manada uygulandığı bir ülke
olmalıdır. Fakat ABye gireceğiz diye Kıbrıs gibi konularda taviz vermek doğru
bir yaklaşım değildir. Bilinmelidir ki, sadece bu tavizleri vermeye kalkanlar bundan
zarar görür.
Batı alemi son zamanlarda
yanlış bir istikamete girmiştir.
Yapılan bir çok
televizyon programı, İslamı terörizmle eşdeğer göstermeye çalışmaktadır.
Birkaç gün önce CNN de
gösterilen bir dokümanter filmde, İslam = Taliban = Terör, konusu işlenmiştir.
Bu gelişme dünyada
barışın tesisine katkı sağlamayacaktır.
4- AKP yöneticilerinin bu
gerçekleri dikkate alarak şahsiyetli bir dış politika yürütmeleri lazım
gelirken, tam tersine dış mihrakların gözüne girebilmek için gözü yumuk bir
şekilde milli ve manevi değerlerimize, milli menfaatlerimize aykırı bir şekilde
ABye girmek için çırpınmaları ülkemiz ve milletimiz için büyük bir
talihsizliktir.
Nitekim;
VI-
SELANİK ZİRVESİ :
AB Selanik Zirvesi sonuç
bildirisinde Türkiye'ye daha önce verilen müzakere takvimi teyit edildi ve
siyasi kriterlerin yerine gelmesi halinde 2004 sonunda Türkiye ile gecikmeden
müzakerelerin başlatılacağı bir kez daha vurgulandı.
Türkiyenin bu
gelişmelerde herhangi bir talebi olmadı. Tayyip Erdoğan, To Vima gazetesine verdiği
demeçte, Yunanistan, dönem başkanı
olarak, Avrupa Birliği ile ilişkilerimize daha da istikrar kazandırma
gayretlerimize dengeli ve yapıcı bir şekilde yaklaşmıştır dedi.
Dahası; Türkiye olarak ABye şunu
neden yapmadınız sorusunu sordurmamak gerektiğini bildirdi.
Erdoğan, Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili olarak da hedefinin, Ege sorunu dahil
askıda bulunan ikili meseleleri çözmek olduğunu belirtti.
Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül, Türkiyede yapılan değişiklik ve reformlar Birlik içinde heyecanla karşılandı.
Hükümetin siyasi kararlılığının görülmesi orada hayret uyandırdı. Şimdiye kadar
böyle bir ortam oluşmamıştı. Fransa Cumhurbaşkanı, bize çıkarılan reformların
ardından bazı şeylerin daha erkene alınabileceğini söyledi diye konuştu.
Şimdi dikkat ediniz,
heyecan kimlere gelmiş! Zirve sonrası bir basın toplantısı düzenleyen
Papadopulos, Kıbrıs Hükümetinin istediği tüm noktaların bildirgede yer aldığını
açıkladı. Zirvede alınan kararın “Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda
bulunması için Türkiye'ye baskı yapılması yönündeki önlemlerden biri”olduğuna işaret etti. Papadopulos, Kıbrıs'la
ilgili oybirliği ile onaylanan paragrafta olmasını istediğimiz her nokta
bulunuyor” dedi. Papadopulos bildirge metninin bu bölümüne
“itiraz” olmadığını açıkladı.
Erdoğanın
açıklamalarından anladığımız kadarıyla Ege sorununa da Kıbrıs politikası gibi
yaklaşılacak ise milli menfaatlerimiz daha da tehlikeye girecektir.
VII-
AB ANAYASASI :
AB devlet ve hükümet
başkanları, Selanik Zirvesi'nde Avrupa Anayasası taslağını onaylayarak tarihi
bir sürecin yolunu açtılar. Ekim ayındaki hükümetlerarası konferansta son şekli
verilecek olan Anayasa taslak metni, Avrupa Konvansiyonu tarafından 15 aylık
bir çalışma sonucunda hazırlandı. Birliğin amacı, yetki alanları, politikaları,
kurumları. AB liderleri tarafından seçilecek olan Konsey Başkanının görev
süresi 2.5 yıl olacak ve sadece bir dönem daha uzatılabilecek. ABnin en
tepedeki ismi olan Konsey Başkanı, AB zirvelerini de yönetecek. Hükümet
başkanlarının diplomatları ve bakanlıkları yoluyla çözemedikleri sorunların
çözümü için ise Avrupa Konvansiyonu görevlendiriliyor. Bu da hem Egede hem de
Kıbrısda ciddi baskılar geleceğinin işaretidir.
Yeni oluşturulacak
kurumlar arasında AB Dışişleri Bakanlığı da bulunuyor. AB, bu makamla, dış
politikada sonunda tek ses olabilmeyi ve Irak Savaşı öncesi içine düştüğü
karmaşaya bir daha düşmemeyi umuyor.
Türkiye ise bu gelişmeler
sadece izliyor ve teslimiyetçi bir yaklaşımla hareket ediyor. AB Anayasasını
şekillendirecek olan hükümetler arası konferansa Türkiye'nin diğer aday ülkeler
Romanya ve Bulgaristan ile birlikte sadece gözlemci statüsünde katılacağı ifade
edilmiştir.
VIII-
6. UYUM PAKETİ
Medeni ve siyasi haklar ile ilgili sözleşmelerde, Türkiye
Cumhuriyeti her ne kadar Lozan Antlaşmasındaki hükümleri kullanma hakkını saklı
tutar gibi bir ifade kullandıysa da sözleşme metninde kullanılan halklar
ifadesi ve halkların kendi kaderlerini tayin hakkının verilmesi,
Irk, mezhep, tarikat,
cemaat, aşiret vb. toplumsal ve dinsel grupların kendi statülerini belirleme
özgürlüğü tanınması,
Doğal zenginliklerin ve
kaynakların kullanılmasının halklara ve bölgelere verilmesi,
Ve benzeri gibi
ifadelerin iyice incelenip düzeltilmeden meclisten geçirilmesi; ülkemizde ve
bölgemizde her zamankinden daha fazla birlik ve bütünlüğe ihtiyacımız varken
ülkemizdeki yıkıcı ve bölücü faaliyetleri, ve yıkıcı (gizli emelli) misyoner
faaliyetlerini cesaretlendirecek ve hatta teşvik edecektir.
IX-
AVRUPA BİRLİĞİ PAKETTEN MEMNUN :
AB Komisyonu, TBMM
tarafından önceki gün oybirliğiyle onaylanan 6. Uyum Paketi'nden büyük
memnuniyet duyduğunu açıkladı. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi
Günter Verheugen'in sözcüsü Jean Christophe Filori, paketin onaylanmasının
Türkiye'nin reform sürecinde hızlı adımlarla ilerlemekteki kararlılık ve
iradesini yansıttığını söyledi. Filori, bunun Türkiye tarafından verilen net
bir sinyal olduğunu ifade etti. Reform paketinde yer alan bazı unsurların çok
önemli olduğuna dikkat çeken Filori, bunları, şiddet kullanmadan fikir
belirtmek suçundan mahkûm olanların durumunun düzelecek olması, Türkçe
dışındaki dillerde radyo – televizyon yayınlarına izin verilecek olması ve dini
ve kültürel özgürlüklerin gelişecek olması olarak sıraladı. Filori, Komisyon'un
reformların pratik uygulamaları konusunda ısrarlı olacağını kaydetti.
C-
TÜRKİYE :
AKP
Yönetimi halkı ezmeye ve ülke ekonomisini hızla tahribe devam ediyor.
1-
Yoksulluk sınırı 8 ayda % 28.3 arttı, maaş zammı % 0 öngörüldü!
Türk-İş Genel Başkanı,
Hükümet yetkilileri ile görüşme sonrası kamu işçilerine birinci altı ay için %
0, ikinci altı ay için % 7, üçüncü ve altıncı aylar içinse % 5 zam verildiğini
beyan etmiştir. Memurlara teklif edilen zammın ise % 5 olacağı söyleniyor
Oysa ki Türk-İş Araştırma
Merkezinin gıda harcaması ile ilgili yaptığı hesaplamalarda Haziran 2003
itibariyle gıda harcaması tutarı olan açlık sınırı 452.543.000 TL olarak
hesaplanmıştır. Geçen yılın sonunda gıda harcaması için yapılan harcama tutarı
380 Milyon TL göz önüne alındığında, 6 aylık süre sonunda sadece mutfağa gelen
yük 72 Milyon TL olmuştur. Yani % 16 artmıştır. Buna karşılık ücretlerdeki
artış % 0 öngörülmektedir. Diğer taraftan 4 kişilik bir ailenin yapması gereken
sadece gıda harcaması değildir. Giderlerde ulaşım, eğitim, yakacak, giyim,
iletişim gibi masraflar da göz önüne alınmalıdır. Buna göre bir ailenin toplam
harcamaları Haziran 2003 ayında 1 Milyar 376 Milyon TL hesaplanmıştır.
Kasım 2002 seçim sonrası
kurulan AKP hükümetinin iş başında bulunduğu 8 aylık dönemde yoksulluk
sınırındaki artış 308 Milyon TL olmuştur. Yani 8 ayda yoksulluk sınırındaki
artış % 28.3tür. Hal böyleyken sıfır zamda ısrar etmek zaten çoğunluğun gelir
düzeyi yoksulluk sınırı altında olan insanımızı perişan etmektir.
54.
Hükümet zamanında;
Haziran
96da 100 alan işçi Nisan 97de 221 almıştır. Haziran 96da 100 alan memur
Nisan 97de 250 almıştır. Mesela SSK Genel Müdürlüğünde çalışan bir memurun
aldığı net maaş 1996 Mayısında 12 Milyon TL iken, aynı memur Mayıs 97de 39
Milyon TL almıştır. Yani % 312lik bir artış söz konusu olmuştur. Bağ-Kur
emeklileri 96 Haziranında 2.5 Milyon lira alırken biz bir defada 12 Milyon
TLye 10 ay sonra da 20 Milyon TLye çıkardık.
Memurunu,
işçisini, emeklisini, dul ve yetimini düşünmeyen bir hükümet ayakta kalamaz.
Bizim
54. Hükümetimiz zamanında toplu iş sözleşmeleri ise taraflarının rızası ile 3
ay gibi kısa bir sürede grevsiz ve lokavtsız çözümlenmiş ve enflasyonun çok
üzerinde ücret verilerek çalışma hayatında barış tesis edilmiştir.
Şimdi
ise AKP yöneticileri zamanında;
Türkiyede gelir dağılımı
inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Nitekim reel
faizler, % 30 dolayında iken emeği ile geçinenlere % 0 zam teklif etmek onların % 30
civarında gelirlerinin düşmesi demektir. Dolayısıyla mevcut iktidar ülke
kaynaklarını rantiyeci kesime aktarmaktadır. İşçi esnaf ve memur daha da
yoksullaşmaktadır. Yoksulluk arttığı için talep daha da azalmaktadır.
Enflasyonun düşmesi alım olmadığı içindir üretim arttığı için değildir. Bu
şekilde bir enflasyon düşmesi gerçekçi ve doğal olmayan bir enflasyon düşmesidir.
2-
Esnaf Kredi Borçlarını Ödeyemiyor :
Esnaf camiası Kasım 2000
ve Şubat 2001 krizlerinde büyük zarar gördü. Sermayesini kaybetti, borç ve
alacaklarını idare edemez hale geldi.
Kriz sonrası çöken iş
hayatını canlandırmak için hükümet İstanbul Yaklaşımı programını uygulamaya
koydu. Bu çerçevede de borç krizi içindeki büyük şirketlerin borçları,
bankalarla, uzlaşılarak ödenebilir vadelere yayıldı. Takriben üçbuçuk milyar
dolar borç ertelendi. Bu program uygulamanın büyük şirketlerle sınırlı kalması
KOBİlere imkan tanınmaması KOBİlere yapılan büyük haksızlıktır.
57. Ecevit Hükümeti,
esnafın takipteki borçlarını Mart 2002den itibaren, ana paralarının cari faiz
işletilerek 36 aya kadar, faiz borçlarının ise dondurularak faizsiz olarak 18
aya kadar taksitlendirilmesi hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeye rağmen esnaf
borcunu ödeme imkanı bulamamıştır. Yapılması gereken faizlerin silinip ana
paranın taksitlendirilmesidir
AKP hükümeti 31.03.2003
tarihinde sona eren bu uygulamayı 30.06.2003 tarihine kadar uzatmışdır.
Esnaf bu durumdan memnun
değildir. Esnaf odaları durumun düzeltilmesini istemektedir.
3-
AKP Hükümeti Fındık Çiftçisine Uygulanan Yasağı Devam Ettiriyor :
AKP
hükümeti 19 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazetede neşredilen 2003/5495 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı ile fındık tarımına Ecevit hükümetinin getirdiği
yasakların aynen devam edeceğini ifade etmiştir.
Görülüyor ki fındık
yasağı devam ettirilerek fındık çiftçisi ezilmeye devam edilecektir.
Tarımın genelinde olduğu
gibi fındık için uygulanan yanlış politikalarla çiftçinin geliri ve fındık
ihracat geliri azalmıştır.
4-
Öğrenci Harçlarına Yapılacak Zam Dargelirli Ailelere Yük Getirir :
Yüksek öğrenim öğrenci
harçlarına yapılmak istenen zam dar gelirli aileler için eğitim masraflarını
çekilmez hale getirir. Çalışanlara sıfır zam teklif edilirken harçlara
yapılacak zam aileleri büyük sıkıntıya sokar. Bir öğrenci aylık eğitim gideri
asgari 300 milyon lira mertebesindedir. Bazı ailelerde birden fazla eğitim
gören öğrenci bulunmaktadır. Kısmi burs desteğine rağmen her aile okuttuğu
öğrencinin masrafını karşılayamaz durumundadır.
Hükümet öğrenci
harçlarına zam yapmamalıdır.
5- Türkiyenin borç yükü artıyor.
AKP hükümeti kaynak bulup
borçları azaltacağını beyan ediyor. Ancak borçlarda devam ediyor.
Konsolide bütçe toplam
borcu
.. 30 Ekim 2002 – 141 milyar
dolar
31
Mayıs 2003 – 183 milyar dolar
İç borç stoku
.. 30 Ekim 2002 – 144 katrilyon lira
31
Mayıs 2003 – 174 katrilyon lira
Görülüyor
ki AKP hükümeti 8 ayda iç borcu 40 katrilyon lira, toplam borcu 42 milyar dolar
arttırmıştır.
AKP hükümeti faiz ödemelerinde de rekor çizgisini
devamlı yükseltiyor. Mayıs ayı faiz ödemesi 7972 katrilyon lira oldu. Dolar olarak bizim zamanımıza göre ayda 6 kat
fazla faiz ödeniyor.
D-
AKP NE YAPIYOR.
I-
AKP yöneticilerinin IMF ile ilgili birbirini tutmayan sözleri
Başbakan Erdoğan
Malezyada yaptığı seyahatte, Malezyanın IMFsiz bir ekonomik uygulamasının
başarılı sonuçlarını gördükten sonra, 2004 yılından sonra IMFsiz yürüyeceğiz açıklamasını yapmış.
Hatırlanacağı üzere, Sayın Tayyip Erdoğan seçimlerden önce hükümet olduktan
sonra ısrarla IMF politikalarını uygulayacaklarını söylemişti. IMFye karşı
olanların farklı galaksideyaşadıklarını söylüyordu. Dolayısıyla, bu görüşünden de dönüş yapmış olmasını
normal karşılamak gerekir.
Başbakan Sayın Tayyip
Erdoğanın Malezyada yaptığı bu açıklamanın hemen arkasından Sayın Maliye
Bakanı Sayın Tayyip Erdoğanın sözlerini tekzip eder bir mahiyette açıklama
yaparak tevil etmeye çalıştı.
Bu sözlerden kastın
IMFden yeni borç alınmak istenmediği olduğunu, yoksa IMF ile ilişkilerin
hiçbir zaman kesilmeyeceğini ve IMF programlarına uyulacağını ve anlaşmalara
sadık kalınacağını ifade etti.
Yöneticilerin bu
çelişkili ifadeleri halkımıza Dön baba dönelim ata sözünü hazırlatmaktadır.
Niçin, kararlılıkları
yok.
İnandıkları yolda
sadakatle yürüyemiyorlar.
Çünkü;
Milli Görüş gömleğini
çıkartınca hidayetleri kararmış, feraset ve dirayetleri kaybolmuştur.
Halbuki Malezyanın
IMFden kendisini kurtarması hidayet, feraset ve dirayetle gerçekleşmiştir.
Nitekim, Malezya örneği
nedir:
1997 yılında Uzakdoğuda
Yahudi spekülatör George Soros marifetiyle ve de bir takım Çin kökenli
sermayedarın işbirlikçiliği ile Endonezya, Malezya, Tayland, Flipinler,
Singapur ve Kore başta olmak üzere bütün bölge spekülatif para ve borsa
hareketleriyle manipüle edildi.
Ekonomisi düzenli işleyen
borçlarını ödeyen iç borç stoku bulunmayan Malezya bu krizi pek önemsemedi.
Global krizin kendisini etkilemeyeceğini düşünerek rahat davrandı. Hatta kendi
ülkesindeki büyük finans çevrelerinin merkez bankası nezdindeki kredilerini
artırmak suretiyle onları korumayı hedefledi. Ama beklentilerinin aksine ringit (Malezya Para Birimi) her geçen gün
değer kaybetmeye başladı. Spekülatörler Tayland Bahtı düştükçe ringit
de düşer şeklinde bir ön kabulle piyasaları karıştırdılar.
Her
şey kehanet gibi gerçekleşir oldu. Onlar kaybeder dedikçe kaybetti. Hükümet önlem alamadı.
Alınan önlemler hiçbir işe yaramıyordu. 1998 Bütçesindeki bütün yatırımlar
durdurulduğu halde ekonomi kötüye gidiyordu. Aynı durum Endonezyanın da
başında idi. Onlarda ne yapsalar çözüm bulamadılar.
Tam
bu sırada IMF devreye girdi. Önce aracılarla şu programı uygulayın dediler.
Ardından borç verip sizi düzlüğe çıkaracağız dediler.
IMFnin bu iyi niyeti kuşkulu
tavrı Malezya Başbakanı Mahatir Muhammedi rahatsız etti. Öte yandan finans çevreleri paranın değer
kaybetmesinin nedeni olarak kötü yönetimi görmekteydiler ve güveni
yeniden sağlamanın ve paranın değerini telafi etmenin zorunlu olduğunu, bunun
da kötü yönetim yerine iyi yönetimin gelmesiyle mümkün olacağına inanıyorlardı.Bu oynanan oyunun bir parçası idi.
Mahatir bu olaylardan
sonra Ekonomiye el koyduğunu öncelikle ringiti 3,80 olarak dolara
sabitlediğini açıkladı. Ardından Offshore ringit piyasası ortadan kaldırıldı ve
nakit para spekülatörleri ringit fonlarına uzun süre ulaşamadılar. Bu,
Malezyada yaşamayanların dış ringit hesaplarını dondurmak suretiyle yapıldı.
Bir takım önlemlerle 32
maddelik bir tedbirler paketi işleme kondu. Eylül 1998 tarihinde tedbirler
yürürlüğe girdi. Dünya şoka uğradı ve pratik olarak herkes tabii ki büyük ekonomik ve finansal uzmanlar Malezya
ekonomisinde total bir çöküşün olacağı kehanetinde bulundular.
Malezyanın
aldığı tedbirler delilik olarak algılandı. Aynı dönemde Endonezya bu cesareti gösteremedi. IMF yol
haritasını rehber edindi. Ödül olarak kısa dönemde 30 milyar dolar borç
aldılar. Her şeyi düzeltiriz sandılar.
Gelinen
noktada krizlerden kurtulmuş dış borcu olmayan yatırımlarını hızla devam
ettiren büyüme hızını ikiye katlayan bir Malezya ve halen ekonomisini
düzeltemeyen borçla borç ödeyen bir Endonezya var. IMF iyi bir zamanlama ile
attığı oltaya bir kurban düşürebilmişti.
Malezya
direndi ve kazandı. Dirayetli
lideri bu başarının kilit noktası idi.
Kaldı ki; Malezya son 30
yıllık kalkınma hamlesiyle dış ticaret dengesi büyük oranda artı bakiye veren
bir ülkedir. Onun için orada bu hamleyi yapmak kolaydır.
Türkiyenin şartları bu
bakımdan daha güçtür. Onun için Türkiyede bu işi yapmak daha büyük dirayeti
gerektirir.
Halbuki;
2004 yılından sonra,
AKPnin ekonomik uygulamalarıyla, IMFden kurtulmak mümkün görülmemektedir.
Çünkü, 2003 yılında IMFye Anapara ve faiz olarak. 2,157 milyar dolar
ödenecekken, 2004 yılında 9,697 milyar dolar, 2005 yılında ise 10,234 milyar
dolar ödeme yapılacaktır.
2004 ve 2005 yılı
ödemelerinin aşırı derecede yüksek oluşu ve AKP hükümetinin yeni kaynak
teminindeki başarısızlıkları sebebiyle, 2004den sonra IMF ile ilişkileri
noktalamak mümkün görülmemektedir.
İşte bu gerçeği gördüğü içindir
ki, Sayın Maliye Bakanı, Sayın Tayyip Erdoğanın sözlerini ihtiyatlı davranarak
tevil etmeye çalışmaktadır.
II-
KRİZ GELİYOR MU, GELMİYOR MU?
AKP7nin dış ticaretten
sorumlu Devlet Bakanına atfen gazetelerde:
Dolar değerinin gidişatı, yakında bir krizin geleceğinin işaretidir.
dediğini yazdılar.
Bunun üzerine Sayın
Bakan, böyle demediğini, bugünkü dolar değeri yüzünden ihracatçıların zarar
ettiklerini, bu durumda ihracatın yapılamayacağını ve ödemeler dengesinde
zorluklarla karşılaşılacağını ifade etti.
Bu açıklamanın manası
Türkçemizdeki bir atasözünü hatırlatıyor.
Ha
Ali Veli, Ha Veli Ali
Gerçek odur ki, AKP
yönetimi dış mihrakların, onların paralelindeki rantiyecileri memnun etmek için
reel faizleri çok yüksek tutuyorlar. Bundan dolayı sıcak döviz sahipleri
enflasyon ile Türk Lirasına verilen yüksek faizin meydana getirdiği yüksek reel
faizden istifade edebilmek için $ dolar bozduruyorlar. $ dolar düşüyor. Bunun
sonucu olarak ihracat ve turizm sektörü büyük zarar görüyor, yaşayamaz hale geliyor.
Bu gidişatın sonucu dış
ödemeler dengesindeki açık gittikçe artıyor.
Bu gidişat 1999-2000 ve
2001 krizine giden gidişata benzemektedir.
Reel faizler bugün %
30dur.
Biz 54. Hükümette bunu
%5e düşürmüştük.
Gereken tedbirler
başarıyla alınmazsa bu gidişatın sonu krize varır.
Gerçeği gizlemek yerine,
onu görüp tedbir almak ve alabilmek gerekir.
SONUÇ
:
Buraya kadar yaptığımız
açıklamalardan bir kere daha görüyoruz ki; AKP yönetimi ülkenin 3 temel
meselesini çözmek yerine büsbütün ağırlaştırmaktadırlar.
1-
Ekonomik Yangın :
Bu basın toplantımızda
bir kere daha delilleriyle belirttik ki, AKP yönetimi ekonomiyi borç ve faiz
sarmalıyla daha da çıkmaza sürüklemekte, diğer yandan da köylü, işçi, memur,
esnaf, emekli ve dar gelirliyi her gün daha da ezmektedir.
2-
İnsan hakları ihlalleri :
Bu konuda millete verilen
sözlerden hiçbiri yerine getirilmediği gibi, bundan sonrada bu meseleler bizim öncelikli meselemiz değildir denerek, hiçbir
adım atılmayacağı açıkça belirtilmektedir.
3-
Ülkemizin milli menfaatlerini koruyacak şahsiyetli bir dış politika yerine, dış
mihrakların 2. Sevr plânlarına yardımcı olmaya müncer olan bir gidişat
sergilenmektedir.
Bütün bu gerçeklere
rağmen;
Her zaman olduğu gibi bu
basın toplantımızı da, yine milletimizin en zor şartlar altında dahi kurtuluşu
başardığı ve harikalar meydana getirdiği gerçeğine işaret ederek, noktalıyorum.
Aziz milletimiz önce
önümüzdeki yerel seçimlerde Saadet Partisini en büyük parti yapacak, onu
takiben 1 yıl içersinde yapılacak erken genel seçimlerde de Saadet Partisini
iktidara getirecektir.
Yaşanabilir
Bir Türkiyeyi
Yeniden
Büyük Türkiyeyi
Yeni
Bir Dünyayı
kuracaktır.
Bu inançla hepinizi
muhabbetle kucaklıyorum.
Başta basın mensupları
olmak üzere, basın toplantımıza gösterdiğiniz yakın ilgiden dolayı hepinize
teşekkür ediyorum.
Bu basın toplantımızın
milletimiz için, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını, ve Saadetler
getirmesini Cenab-ı Allahtan diliyorum.
ALLAHA EMANET OLUNUZ
BASIN
TOPLANTISI METNİ 02 TEMMUZ 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
02 TEMMUZ 2003
Selam
ve TEŞEKKÜR
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın
mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bu
basın toplantımızı uydudan canlı olarak izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 02 Temmuz 2003 haftalık basın
toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken, her
şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün evlatlarına ve bütün
insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs
2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştan sonra bugün 8.
Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın
toplantımızda da yine ana tasnif olarak,
A)
DÜNYADA NELER OLUYOR
B)
TÜRKİYEDE NELER OLUYOR
C)
AKP YÖNETİCİLERİ NE YAPIYOR
D)
SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR
A)
DÜNYADA NELER OLUYOR.
I-
DIŞ MİHRAKLAR BÜTÜN İNSANLIĞI KENDİLERİNE KÖLE YAPMAK İÇİN BÜTÜN GÜÇLERİYLE
YENİ DÜNYA DÜZENİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞIYORLAR.
1-
Amerika; İran, Suriye ve Koreyi Vurmaya Hazırlanıyor.
Bu
SALDIRGANI KİM DURDURACAK
ABD, Ortadoğudaki işgal
planının sadece Irakla sınırlı kalmayacağının işaretlerini veriyor. Yeni
askeri üsler kuran ve İsrailin güvenliği için katliamlar yapan ABD, tüm
insanlığı tehdit ediyor.
İranı vurmaya hazırız
BUSHun Ulusal Güvenlik
Danışmanı Gondolezza Rice, İranı vurma konusunda bu defa Avrupa ülkelerinin
desteğini beklemeyeceklerini söyleyerek, ABD tek başına hareket etmeye
hazır dedi.
SAVAŞTAN
kaçmak nihai bir hedef değildir. Kimi zaman savaşmak zorunlu olur diyerek
açıkça İranı hedef tahtası yapan Rice, Biz çözüm istiyoruz, hareketsiz kalmak
çözüm değildir diye
konuştu.
ABD Iraka iki üs
kuruyor.
İsrailin güvenliği için
Ortadoğu haritasını değiştirmekte kararlı olan ABD, bölgeye ve yakın çevresine
yeni üsler kuruyor. Önümüzdeki aylarda İrana yönelik bir harekat planlayan
Washington, bir yandan Bulgaristan ve Polonyada askeri üsler kurarken, işgal
ettiği Irakta da iki yeni hareket merkezi oluşturuyor.
ABDnin, işgal ettiği
Iraktan kolay kolay çıkmayacağını net bir şekilde ortaya koyan ve
Washingtonun önümüzdeki dönemde uygulayacağı Ortadoğu politikası hakkında
fikir veren iki üs için, yarım milyar dolardan fazla para ayrıldığı ifade
ediliyor.
2-
ABDnin İran Atağı Sürüyor.
ABD Başkanı George
W.Bushun Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, İran ve Kuzey Korenin
nükleer silah geliştirmesine mani olunması konusunda, Avrupa ülkelerinin
işbirliği göstermemesi halinde ABDnin tek başına hareket etmeye hazır olduğunu
belirtti. Londrada Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde konuşan
Rice, Amerikan yapımı bir çözüm istemiyorsak, o zaman İran ve Kuzey Kore
konularının nasıl çözüleceğini ortaya çıkaralım diye konuştu. Riceın
konuşmasına yer veren İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin yorumunda,
Riceın bu beyanlarının, Irak savaşı öncesindeki sert ifadeleri hatırlattığına
dikkat çekildi. Öte yandan, savaş ihtimalini de dışlamayan Rice, Savaştan kaçınmak,
bizatihi nihai bir hedef değildir. Kimi zaman tiranların hakkından gelmek için
savaşmak zorunlu olur dedi.
3-
Abdden Yeni Barış Gücü Hamlesi
ABDnin BM ve NATO
dışında küresel barış gücü oluşturma hazırlığı içinde olduğu ifade
edilmektedir. Öyle görülüyor ki Bush yönetimi bütün uluslar arası toplumu yok
sayarak bir dünya diktatörlüğüne yönelmiştir. Karşı duran her yeride vahşice
ezecek lejyonlar oluşturmak niyetindedir. Dünya barışı büyük bir tehdit
altındadır. Türkiyenin tavrı bu azgınlığa karşı duracak uluslar arası camia
arasında bulunmak olmalıdır.
II-
IRAK
ABD ve İngilterenin
Iraka müdahale için ileri sürdükleri gerekçelerin aldatmacadan ibaret olduğu
artık kesinleşti.
İngiltere
Avam Kamarasında Irak savaşı ile ilgili soruşturma komisyonunda ifade veren
eski Dışişleri Balkanı Robin Cook, Hükümetin gerekçe olarak gösterdiği raporların
gerçekleri yansıtmadığını ve Irakta kitle imha silahları olduğuna inanmadığınısöyledi.
BBC de İngiliz Hükümetini
gerçekçi olmayan raporlarla halkı ve parlamentoyu aldatmakla suçladı.
Amerikalılar şimdi delil
üretmeye çalışmakla meşgul.
Daha da vahimi, İsrailin
40 yıl önce silah ürettiğini BBCnin belgelerle ispat etmiş olmasına rağmen,
BMlerin ve ABDnin bu konuyu hiç gündeme getirmeyerek, tam bir çifte standart
uygulamasıdır.
Amerika Irakı işgal etti
ama, Iraklıların işgale karşı olan tepkileri her gün artmaktadır.
Her gün Amerikan ve
İngiliz askerleri saldırıya uğruyor.
Irakta
tam bir kaos yaşanıyor.
Halkın
en tabii ihtiyaçları karşılanamıyor.
Elektrik
ve su yok.
Halkın
güvenliğini sağlamaya yönelik hiçbir tedbir alınmıyor.
İşgal
güçleri sadece petrolle ilgileniyor.
Bu şartlar altında Irak
halkı ABD-İngiliz işgaline direniyor ve bunun neticesi olarak, meydana gelen
çatışmalarda, işgal kuvvetleri kayıplar veriyor.
Giderek
ABD ve İngiliz kuvvetlerinin Irak halkına karşı tutumu sertleşiyor, hatta yer
yer katliam boyutlarına ulaşıyor.
Uluslararası
af örgütü, ABDnin insan haklarını sürekli olarak ihlal ettiğini, Cenevre
sözleşmesine uygun davranmadığını, bir raporla dünya kamuoyuna ilan etmiş
bulunuyor.
Rapora göre, binlerce
Iraklı haksız yere tutuklanmış, işkence edilmiş, yakınları ile görüştürülmemiş
ve hakim önüne çıkarılmamıştır.
Irakta artık
demokrasiden, Saddam zulmünden bahsedilmemektedir.
Şimdi ABD çaresizlik
içinde otoriteyi sağlamak ve kendi askerlerinin güvenliğini temin etmek için
uluslararası bir BM gücünün desteğini istemektedir.
Yani
ABD kendisini koruyacak bir bekçi arıyor.
Bu
rolü de Türkiyeye vermek istiyor.
Bu durum karşısında,
Pentagonun aklına Türkiyenin desteğini istemek gelmiş gibi görünüyor. Nitekim
2 gün önceki Washington Post gazetesinde, Pentagonun Türkiyeden asker
istediği yazılmıştı.
AKP Yöneticilerini
şimdiden ikaz ediyoruz. Halkımız Türk askerinin Iraka Amerikan askerlerine
destek için gitmesine kesin olarak karşıdır. Böyle yanlış bir adım, milli
menfaatlerimize aykırıdır.
Türkiyeden
asker mi isteniyor
ABDye gözü kapalı her
türlü tavizi veren AKP yöneticilerinin ABDnin bu talebine evet demesi Türkiye
için bir felaket olur. Yeni bir Vietnam bataklığına ABD ile girilmiş olur. 85
yıl önce Irakı İngiliz İşgaline karşı savunan Mehmetçiğin vatanlarını işgalden
kurtarmak için mücadele eden Iraklılara karşı kullanılması aziz milletimizin
hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir karar olur. AKP yöneticilerini ikaz
ediyoruz.
Aynı ABD, AKPnin bazı
konularda duygusal tutum sergilediğini düşünüyor ve tezkere konusunu buna bir
örnek olarak gösteriyor. Hükümet çevreleri ABDlilere yapacağı mali yardımın 1
milyar $ ile Irakta iş yapacak Türk firmalarına kredi açalım deyince Bu
tür duygusal kararlar almayın, bu paraya ihtiyacınız var, Avrupa Birliğine
hazırlamalısınız diyorlar.
Yani Irakta bizim
askerimiz öleceğine, sizinki ölsün. Ama, Irakın imarında bizim şirketlerimiz
iş yapsın, kazansın.
İkaz
ediyorum, AKP Yöneticileri bu oyuna gelmemelidir. Para karşılığında böyle bir
talebe peki dememelidir.
Türk
ordusuna, haksız bir işgal gücüne bekçilik yaptırılmamalıdır.
III-
FİLİSTİN
Ortadoğuda ABD tarafından
hazırlanan yol haritasının kabul ettirilmesi için büyük bir diplomasi trafiği
yaşandı.
ABD Başaknı Bushun
bölgeyi ziyaretinin arkasından Milli Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice bölgeye
geldi.
Bu yol haritasının adil
bir çözüm getirmemesine, Filistinlileri tatminden uzak olmasına ve Bayan
Riceın Filistinlileri rencide edecek beyanlarına rağmen, Filistin direniş
örgütleri (Hamas, İslami Cihad ve El-Fetih) üç aylık bir ateş kes ilan ettiler.
Bu
karar barış yönünde atılmış çok önemli bir adımdır.
Şimdi
İsrail Hükümetinin Filistinlilere karşı uyguladığı devlet terörüne son vermesi
gerekmektedir.
1948 yılında Filistin
toprağının % 78inde, İsrail devletini kurmalarından bu yana ABD hep İsrailin
yanında olmuştur.
Şu günlerde de Amerika
Yol Haritası diyerek, güya Filistin sorununu çözeceğini iddia etmektedir.
Bushun Ulusal Güvenlik
Danışmanı, Rice, 2 gün önce bu bölgeye gitti, Filistin ve İsrail taraflarını
barış için iknaya çalışacakmış.
Bayan Rice, geçen ay
İsrail gazetelerine verdiği bir demeçte, İsrailin güvenliği yalnız bölge için
değil, tüm dünya için vazgeçilmez temel bir şarttır. Amerika İsrailin bir
Yahudi devleti olarak, Sonsuza dek yaşaması için her şeyi yapacaktırdiyordu.
Şu anda Amerikanın tek
hedefi, Hamas, Hizbullah, Cihad gibi kuruluşların eylemlerine son vermesidir.
Amerika eğer Filistinde,
adil bir barışı samimi olarak istiyorsa, İsrailden 1948de işgal ettikleri
toprakların dışında, 1967de işgal ettiği Filistin topraklardan da
çekilmelerini ve Filistinlilere baskı ve saldırılarını durdurmalarınıistemelidir. O durumda, Filistinli örgütlerin bir mücadele gerekçesi
kalmayacaktır.
Ama, Amerika böyle bir
yolu tercih etmemektedir. Görülüyor ki, İsrailin gücüne, Amerikanın tam
desteğine rağmen, Filistin halkının direnişi kırılamamaktadır.
ABD ve İsrail, terörü engelleyemediği
gerekçesiyle, Filistin lideri Yaser Arafatı devre dışı bırakıp, Filistine
başbakan yaptıkları Mahmut Abbasla masaya oturdular ve yol haritasını müzakere etmeye başladılar.
Asıl maksatları müslümanı
müslümana kırdırmak. Direniş örgütlerini, Filistinin yok etmesini sağlamak,
bilahare dikensiz gülü kolayca yutabilmektir.
Endişemiz, geçmiş
tatbikatlarına bakıldığında, İsrailin üzerine düşeni yapmayacağıdır.
Biz
geçmişte işgale karşı taş ve sapanla karşı çıkan gençlerin kollarının acımasız
ve hunharca nasıl kırıldığını gördük.
Bir
baba oğulun birbirlerine sarılıp bir binanın köşesine sığınırken kurşunlanarak
nasıl öldürüldüğünü gördük.
Filistinli
bir ailenin evinin yıkılmasına mani olmak isteyen genç kız Rashelin buldozerle
nasıl ezilip öldürüldüğünü gördük.
Bu vahşete daha
binlercesini eklemek mümkün.
Düne kadar bu vahşet
dünya kamuoyundan saklanmaya, İsrail lehine uygulanan çifte standartla gözardı
edilmeye çalışılıyordu.
Ama artık bu gerçekler
saklanamıyor.
İşte birkaç misal:
– İsrail uluslararası kurallara aykırı olarak, birçok Filistinliyi
kimsenin bilmediği gizli hapishanelerde tuttuğunu kendisi itiraf etti.
– BBC televizyonu, İsrailin 40 yıldan daha uzun bir zamandır Nükleer
Silah üretimi yaptığını ve bunu dünya kamuoyundan gizlediğini bütün dünyaya
duyurdu.
– Bu üretimi daha önce açıklayan bilim adamı Dr. Vanunu 16 yıldır hapiste
tutuluyor.
– Bu arada nükleer tesiste çalışan yüz civarında insan tehdit altında.
Bütün bunlar göz önünde
iken, ABD Temsilciler Meclisi, büyük bir çoğunlukla İsraili destekleyen
kararlar alabiliyor.
Iraktan sonra İranı nükleer silah üretmeye teşebbüs
etmekle suçlayan ABD, İsrail gelince, sağır ve dilsizleri oynuyor.
Şimdi
AKP Yöneticilerini uyarıyorum komşularımızda kitle imha silahları bulunması,
Türkiye için bir tehdittir nitelemesi geçerliliğini koruyor mu ?
İsrailin
kitle imha silahlarının Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri tarafından
denetlenmesi talebinde bulunacak mısınız ?
–
Yoksa siz de mi sağır ve dilsizleri oynayacak mısınız ?
IV-
İRAN
ABD İrana müdahale için
bahane arıyor.
Halkı yönetime karşı
kışkırtıyor.
En ciddi gerekçesi ise
İranın nükleer enerji politikası.
Bu tesislerin nükleer
silah üretebileceğini, mutlaka BM Silah Denetçilerine kapılarını açmaları
gerektiğini ve bu konudaki uluslararası antlaşmaları imzalamalarını istiyor.
İran Hükümeti kendisine
karşı uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılması koşulu ile bunları
imzalayabileceğini dünya kamuoyuna duyurdu ve Uluslararası Atom Enerjisi
Komisyonu Başkanı Baradeyi İrana davet etti.
Bütün bunlar ABDyi
tatmin etmiyor ve İrana karşı yapacağı bir harekatta Türkiyeden destek
istiyor.
Hem de öyle bir tonla ki
utanç verici bir ifadeyle:
Şimdi
Türkiyenin İran konusundaki tavrını göreceğiz. Eğer yeterli destek verilmez ise
sonu felaket olur. Diyerek.
Şimdi
AKP yöneticilerine soruyorum !
ABD
Hükümetini çifte standart uygulamaktan vazgeçmeye çağıracak mısınız ?
İsrailin
elinde bulundurduğu kitle imha silahlarından arındırılması için uluslar arası
sahada girişimde bulunacak mısınız ?
Bu
tehdit giderilene kadar İsraille münasebetlerinizi askıya alacak mısınız?
Tavrınız
sözlerinizdeki samimiyetin göstergesi olacaktır.
Yoksa,
sağır ve dilsizleri oynamaya devam ederek, ABDnin yanında İrana karşı olmaya
devam edecek misiniz ?
Söz buraya gelmişken, AKP
Yöneticilerinin gizli bir kararname ile üsleri ABDlerine tahsis etmesinin
tehlikeli bir girişim olduğunu ifade etmek isterim.
Bu
tahsis Meclis kararı hiçe sayılarak yapılmıştır.
İrana
karşı olduğu genel kanaati yaygındır.
İnsani
yardım amaçlı olduğu ileri sürülen bir kararnamenin gizli tutulması şüphe
uyandırmaktadır.
Kamuoyunun
kararname hakkında aydınlatılması gerekmektedir.
İran
Türkiyenin tabii müttefikidir.
İranın
içişlerine karışılmamalıdır.
Özellikle
böyle bir konuda Türkiyenin ABDye taşeronluk yapması kabul edilemez.
(M.Kemal ATATÜRK)
24.02.1924 Söylev ve Demeçler Cilt 3 Sayfa 25de;
Almanlarla dost olduk, Almanlar memleketimize, ordumuza ve hükümetimize
kadar girdiler. Fakat Almanlardan bazıları bağımsızlık ve onurumuza karşı tavır
almaya başladıkları dakikada en ince ve hemen hiçbir kayıt ve koşula
bakmaksızın ruhen ve fiziken isyan ettim.
Geçen hafta Salı günü
ABDden 25 30 milyon kişilik topluluğun önderi Prof. Mahmut Ali Çöhreganlı
Atatürk Havaalanına iniyor ve yetkililer bununla birlikte görünmekten
kaçınıyorlar. Bu kişi Bush yönetiminin İran rejim değişikliği gündeme gelince
ilk temasa geçtiği kimse. Beyaz Saray, Penthagon, Dış İşleri onunla uzun
görüşmeler yaptılar ve Türkiyeye geldi. Washingtondan ayrılırken : 20.
yüzyılda İranda dört kez devrim harekatı oldu, hepsini Azeriler başlattı,
yine öyle olacak. İranda Şahtan daha baskıcı olan Molla yönetimine karşı
ayaklanmaya Azeriler öncelik edecek. Demokratik, özgür ve FEDERAL bir İran
kuracağız diyordu.
İranın bölünmesi
isteniyor, Çöhreganlının Türkiyedeki temasları uzuyor, 3 Temmuzdaki Baberk
kalesindeki büyük toplantıyı buradan yönlendirecek.
Bu bilgileri ikiz yasalar
ile değerlendirmek gerekiyor.
4 Haziran 2003 günü
TBMMden geçen : Medeni ve siyasi haklara ilişkin uluslar arası sözleşme ve
ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin uluslar arası sözleşmenin
maddeleri:
a. Bütün halklar kendi
kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi
statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal
gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
b. Bütün halklar uluslar
arası hukuka ve karşılıklı menfaat ilişkisine dayanan uluslar arası ekonomik
işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla doğal kaynakları ve
zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilirler. Bir
halk kendi sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
c. Kendini yönetemeyen ve
vesayet altındaki ülkelerden sorumlu olan devletler de dahil, bu sözleşmeye
taraf olan bütün devletler kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesi için
çaba gösterir ve BM şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.
V-
KIBRIS
ABD Başkanı Bush ile,
Güney Kıbrıs Rum yöneticisi Simitis, şu konularda anlaşmış görünüyorlar.
– Kıbrıs
Cumhuriyeti bir AB üyesidir. Ancak topraklarının bir kısmı işgal altındadır.
– ABDnin
Filistinde uyguladığı Arafatı devre dışı bırakma modelinde olduğu gibi,
Kıbrısta da uzlaşmaya yanaşmayan Rauf Denktaş devre dışı bırakılabilir,
teslimiyetçi bir muhalefet lideriyle masaya oturulabilir.
– Bunun da en
kestirme yolu, KKTCde yapılacak olan seçimlerde, teslimiyetçi parti, sendika
ve kuruluşların işbirliği yapmaları, seçimi kazanmalarından sonra da, Denktaşın
müzakerecilikten uzaklaştırılmasıdır.
Dışişleri Bakanı Sayın
Abdullah GÜLün : Annan planını
öldürmeyeceğiz sözü çok büyük bir tehlikenin işaretidir.
AKP yöneticilerini bu
vahim hataları dolayısıyla şiddetle uyarıyoruz.
B-
TÜRKİYEDE NELER OLUYOR.
I-
ŞEKER PANCARI FİYATLARI AÇIKLANDI
Türkiyede 1.5 milyon
aile şeker pancarı ekimi ile uğraşır. Ve geçiminin önemli bir kaynağı da
pancardır.
Pancar, bir plato bitkisi
olduğu için, iklim ve toprak olarak çok fazla alternatifi de yoktur. Orta
Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesinin vazgeçilmez bir sanayi bitkisidir.
Pancar sadece bizim değil
dünyanın ve özellikle AB ülkelerinin vazgeçemediği bir sanayi bitkisidir.
Sadece şeker elde edilmeyen pancardan aynı zamanda ekmeğimizin mayası, şeker
üretiminin yan ürünü olan melastan yapılır. Ayrıca ispirto ve kimyevi maddeler
çıkarılır. Küspesinden ve yaprağından besicilik yapılır. Ayrıca çok iyi bir
çevre dostudur. Pancarın bir dönümünün havaya verdiği oksijen orman alanının
7.5 dönümünün verdiği oksijen miktarı kadardır. Bütün bunlardan dolayıdır ki
bir Alman bilim adamı: Pancar olmasaydı icat edilmesi gereken bir bitki
olacaktı, demiştir.
Fransa 5 milyon ton şeker
üretir, ve sübvansiyon için ABnin kararlarını dikkate almaz ve çiftçilerine
alabildiğine destek olur. Biz ise ekim alanını daraltıp kotalar koyarız, o
kotaları da başka ülkelerde olamayacak şekilde çiftçinin aleyhine kullanırız.
Mesela adamcağızın 12 dönüm tarlası varsa 10 dönüm için 50 ton kota koyarsan
adam 2 dönüme ne eksin, bu alanı ne yapsın? Ayrıca 50 ton yerine 51 ton pancar
gelse 1 tonu almazsın. Darbe üstüne darbe, bu da yetmez, bir darbeyle de
fiyatlarda vurursun.
İşte bu önemli bitkinin
fiyatları Başbakan Sayın Tayip Erdoğan tarafından alışılmışın dışında bir
zamanda ve üslupla açıklandı. Ve 88.000 TL olarak belirlendi.Tabii buğdayda
yaşandığı gibi yine pancarda da çiftçilerin tepkisini çekti. Geçen yıl 74.000
TL olan pancara, bu yıl % 12 artışla 88.000 TL verildi.
Bu fiyatı Refahyol
Hükümeti fiyatları ile açıklayacak olursak durum şu şekildedir:
Benim
Başbakanı olduğum Refahyol Hükümeti pancarın kilosunu 4.400 TLden 11.500 TLye
çıkardı ve şeker pancarına % 150 zam yaptı. Ve pancar çiftçisi tarihinin en
güzel günlerini yaşadı. Her gittiğimiz yerde, ah nerde o günlerdiyorlar. Nitekim bizim pancara verdiğimiz fiyat ve girdiler
karşılaştırıldığında şu gerçekler ortaya çıkacak:
* 1997 yılında 8.59 kg
şekerpancarı ile bir litre mazotalabilen çiftçi, 2003 yılında 15.62 kg şekerpancarı ile bir litre mazot alabilmekte.
Üreticinin satın alma gücü yarısının da altına inmiş, ve pancarcının alın
terinin karşılığı verilmemiştir.
* 1997 yılında 102 kg
şekerpancarı ile 12 kg'lık bir
tüp gaz alabilen çiftçi, 2003 yılında243.8 kg şekerpancarı ile 12 kg'lık bir tüp gaz alabiliyor.
Satın alma gücü yarısının altına inmiş, ve pancarcının alın terinin karşılığı
verilmemiştir.
* 1997 yılında 168.5 ton
şekerpancarı ile traktöralabilen çiftçi, 2003 yılında 225.2 tonşekerpancarı ile bir traktöralabilmekte. Satın alma gücü % 25azaldı.
* 1997 yılında 9.1 kg
şekerpancarı ile bir kgekmek alabilen çiftçi, 2003 yılında 15
kg şekerpancarı ile bir kgekmek alabilmekte, satın alma gücündeki kayıp yüzde 40tır.
* Pancar üreticisinin
pancarın değerini alamadığının en belirgin ve çarpıcı göstergesi ürettiği pancar
ile bundan elde ettiği şeker arasındaki farktır. Nitekim:
* 1997 yılında 10.6 kg
şekerpancarı ile bir kg şekeralabilen çiftçi, 2003 yılında 18 kg
şekerpancarı ile bir kg şekeralabilmekte. Üreticinin satın alma gücü %
41 azaldı.
* 1997 yılında 1.1 kgşekerpancarı ile bir kg amonyum nitrat
gübresi alabilen çiftçi, 2003yılında 2.6 kg şekerpancarı ile bir kg amonyum nitrat gübresialabiliyor. Üreticinin buradaki kaybı yüzde 60 civarındadır.
Şimdi bir düşünelim!
Buğdaya verme, çaya verme, fındığı söküp attır. Ama faizciye durmadan öde…
Milyonların sıkıntı ve ızdırabı üzerine birkaç bin insanı ihya et…
Bu ne adalettir, ne de
bir çıkar yoldur. Buna biz razı olsak da Allah razı olmaz. Çünkü Allah
Adaletlidir.
II-
Yoksulluk Sınırının 8 Ayda % 28.3 Artmasına Rağmen Hükümet İşçilere Zam
Yapmamakta Israrlı
Bundan bir süre önce Türk
iş Genel Başkanı, Hükümet yetkilileri ile görüşme sonrası kamu işçilerine birinci altı ay için % 0, ikinci altı ay için
% 7, üçüncü ve altıncı aylar içinse % 5 zam verildiğini beyan etmiştir.
Dün de yetkililer tekrar toplanmış ve işçilere % 4 zam verilmesi teklifi yapılmıştır.
Kasım 2002 seçim sonrası
kurulan AKP Yöneticilerinin iş başında bulunduğu 8 aylık dönemde yoksulluk
sınırındaki artış 308 Milyon TL olmuştur. Yani 8 ayda yoksulluk sınırındaki artış % 28.3 oranında olmuştur. Bu gün çalışanların gelir düzeyinin
çoğunluğu yoksulluk sınırının altındadır. Böylece insanımız hala yoksulluk
sınırının altına zorlanmaktadır.
Bizim zamanımızda toplu
sözleşme müzakereleri kısa zamanda sonuçlandırılmıştır. Taraflar birbirlerini
ne lokavtla, ne de grevle tehdit etmiştir. Haziran da 100 alan işçi, Eylülde
210 almış, Nisan 1997de de
artış % 250i bulmuştur.
Haziran
96da 100 alan memur Nisan 97de 230 almıştır.
Bağ-Kur emeklileri 96 Haziranında 100 alırken Nisan 97de 700almıştır.
SSK Genel Müdürlüğünde
çalışan bir memurun aldığı net maaş 12 Milyon 460 Bin TL iken, aynı memur Mayıs
97de 38 Milyon 935 Bin TL almıştır. Yani %312lik bir artış söz konusu
olmuştur.
Memurunu,
işçisini, emeklisini, dul ve yetimini düşünmeyen bir hükümet ayakta kalamaz.
III-
Devlet Borçlanma Faizleri,
Dün Hazine 5.9 katrilyon
lira borçlandı. Bunun 4 katrilyon lirası tahvil, yani 412 günlük ve birleşik
faizi % 50,9dir.
1.9 Katrilyon liralık
Bononun faizi ise % 44,5dür.
Tahvil faizleri
gösteriyor ki uzun vade riskli olduğu için faizler yüksek. Hükümet bir taraftan
enflasyonu önümüzdeki sene % 10a düşüreceğini söylüyor. Diğer taraftan % 50
ile borçlanıyor. Yani öngörülen Reel
faiz % 30un üzerinde olacak. Bu fevkalade yüksek bir faizdir ve ülkenin başka
türlü soyulmasıdır.
Bu aynı zamanda enflasyon
hedeflerinin hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceğini gösterir.
Dolayısıyla bu rakamlar
hükümetin pembe söylemlerinin gerçek olmadığının bir başka ifadesidir.
IV-
Yeni Kaynak İçin Okullarda Satılıyor
Okullar bulundukları
bölgede şehrin mimarisi, tarihi ve nesiller boyu eğitim verdikleri ailelerle
bütünleşmiş mekanlardır. Rantiyeye faiz ödemek için birçok varlığını satan
Türkiyenin okul satışına kadar gelmiş olması acaba daha neler satılacak
sorusunu sorduruyor? Vah Türkiye ne hale düşürüldün.
V-
İmkanlar Gönlümüzden Geçen Zammı Engelliyor.
AKP hükümeti üyesi sayın
bakan bunu beyan etmiş. Ancak memur, işçi ve emekli de soruyor. Rantiyeye ayda 8 katrilyon faiz öderken
imkanı buluyorsunuz da biz çalışanlara gelince mi imkanlar kayboluyor?Bunun cevabı açık. AKP Yöneticileri de öncekiler gibi rantiyeye çalışıyor.
İmkanlar değil,
gömleksizlik, hidayetsizlik, basiretsizlik ve dirayetsizlik zammı engelliyor.
C-
AKP YÖNETİCİLERİ NE YAPIYOR
I-
Yukarıda Dünyada Neler Oluyor ve Türkiyede neler Oluyor Bölümünde
Yaptığımız Açıklamalar 8 Aydan Beri İş Başında Bulunan AKP Yöneticilerinin 3
Temel Mesele Olan:
1) Ekonomik yangın,
işsizlik, geçim sıkıntısı milletin her türlü imkanının alınıp, faiz yoluyla
rantiyeye ve dış güçlere aktarılması. Böylece dış mihrakların planlarına uygun
olarak Türkiyenin güçsüzleştirilmesi.
2) İnsan hakları ihlalleri.
3) Şahsiyetli dış politika
ihtiyacı dış mihrakların planlarına uygun olarak 2. SEVR tehlikesi.
Ana konularında en ufak
bir iyileştirme şöyle dursun, tam bir İŞBİRLİKÇİzihniyetle bütün hızıyla ve güçleriyle milli menfaatlerimizin aleyhine
geliştirmekten başka bir şey yapmadıklarını göstermektedir.
II-
İsrail Yetkililerinin, AKP Yöneticilerini Değerlendirmesi.
Eski başbakan ve İşçi
Partisi Lideri Şimon Perez Ankaraya tayin edilen elçiye Size en kıymetli hazinemizi teslim ediyoruzdiyor.
İsrail Cumhurbaşkanı
Moshe Katsav AKP Yöneticilerini kastederek;
Türk halkının 3 Kasım seçimlerinde en doğru kararı verdiğine inanıyorum.
İki ülkenin bölgede ortak ulusal çıkarları var. Bu açıdan Türkiyeye
güveniyorum
Türkiye
İsrailden önce ABye girecek
diyor.
AKP Yöneticilerinin
İsraille sıkı fıkı politikalarını zaman geçmeden dikkatle değerlendirmesini
tavsiye ederiz. Bu İsrailin Filistindeki zulmüne ortak olmaktır.
III-
AKPNİN İSTİKRARSIZLIĞI Veya Dön Babam Dön!
AKP daha iktidar olduğu
günden beri verdiği sözlerin ve vaatlerin birçoğunun arkasında duramadı. Bu gün
söylediğini bir süre sonra unuttu, veya sözünden döndü.
Ne söylendi, ne yapıldı,
hep beraberce göz atalım.
Daha iktidarının ilk
günlerinde Kıbrıs meselesinde Annan planına sahip çıkıldı. Dünyada hiçbir
devlet yetkilisinin yapmayacağı kadar büyük hata yapılarak, Sayın Denktaşın
aleyhinde bir kampanya başlatıldı, çözümsüzlüğü
çözüm kabul edemeyiz Kıbrısa Annan planı ile çözüm getireceğiz… dediler
Kleridese Yunanistan tam destek verirken biz hukuki haklarımızı da hiçe
sayarak AB sevdası ve ABD aşkı ile tam uçuruma gidiyorduk ki, akıllarını
başlarına topladılar ve ilk gelişmelerden vazgeçtiler. Annan Planı olmaz
dediler. Şimdi bakıyoruz Annan
Planını yabana atamayız diyorlar, dön babam dön.
ABD bizim stratejik
ortağımız vaz geçemeyiz ne derlerse yaparız dedikleri bir anda bir bakanı büyük
bir heyetle Iraka gönderdiler, Arkadan Iraka saldırı için hazırlanan ABDye
üslerin ve limanların modernizasyonu için 1. tezkereyi geçirdiler. ABD
saldırısı için yeşil ışık yaktılar.
2. Tezkere Yüce Meclisin
yerinde ve isabetli bir kararı ile reddedilince bu defa bazı üslerin
kullanımına müsaade ettiler Ama kendilerini affettiremediler, Bush Yönetimine
kendilerini affettirebilmek için bir sürü hakaretlere maruz bırakıldılar,
Bununla da yetinmediler, Meclisin üslerin ve limanların kullanımı için
reddettiği tezkereyi hiçe sayarak kararname ile yetki verdiler. Görüyor musunuz
şu çelişkili kararları ve istikrarsızlığı…
Seçimden evvel IMF programını revize edeceğiz düzelteceğiz dediler seçim olup da iktidara gelince 2-3 ay bu kabadayılıklarını
sürdürebildiler. Arkasından aman
biz hata ettik, görüşelim dediler 4. gözden geçirmeyi 4 gözle
beklediler. IMF ne dediyse kabul ettiler. Arkasından 5. gözden geçirme
başlayınca Sayın Başbakan Malezyaya gitti. Oradan 2004te IMFden çıkacağız
diye beyanat verdi. Bakan Beye İzle, iyi dinle, not al dendi. Ama
hemen arkasından Sayın Başbakan Yardımcısı onu demek istemedi diye
tevil etti. Maliye ve devlet bakanları adeta Başbakanı yalanlarcasına
beyanatlar verdiler .Görüyor musunuz durmadan nasıl döndüklerini…
Daha bitmedi, son olarak
Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosu ile ilgili çelişkili, tutarsız harekete
bakınız:
Hükümet meclise muhtelif
bakanlık ve kuruluşların kadro talepleri ile ilgili bir tasarı gönderiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının 15.000 kişilik ihtiyacına karşılık hükümet 1.600
kişi öngörüyor. Ama bu işin ehemmiyetini idrak eden Plan ve Bütçe Komisyonu,
ihtiyaca binaen 15.000 kadro çıkarıyor ve isabetli bir karar veriyor. Nitekim
benim Başbakan olduğum 1997 yılında diyanetin ihtiyacı olan 16.660 kişilik
kadro için Bakanlar Kurulu karar aldık ve tasarıyı Yüce Meclise gönderdik.
Tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. Genel kurulda görüşüleceği
sırada biz hükümetten ayrıldık. Bizden sonra gelenler de bu çok önemli
meselenin üzerinde durmadılar. Ve o günden bu güne kadar da ihtiyaç daha da
arttı. Ama giderilmedi…
Şimdi bu ihtiyacı bilen
Plan ve Bütçe Komisyonu, hükümet talebini gerçekçi bulmayarak bir önerge ile
15.000 kişilik kadro kabul edildi ve Genel Kurula gönderdi. Gönderildi de ne
oldu? Her zamanki AKP tutarsızlıklarına bir kere daha şahit olduk.
Mesela hiç üzerine
olmadığı halde Dışişleri Bakanı biz
genel kurulda bunu düzeltiriz indiririz dedi. Maliye Bakanı ben bir kişilik kadro bile kullandırmamdedi. Ne zamandan beri Bakanlar Meclisin üzerine çıktı. Bir memur kanunu
uygulamasa ne olur? Ya disiplin kuruluna verilir, ya mahkemeye sevk edilir.
Neticede işinden olur. Peki Maliye Bakanı kanunu uygulamazsa veya
uygulamayacağım derse ne olur? AKPde bir şey olmaz.
Gördünüz mü? Hükümetin
üyelerinin her biri bir telden çalıyor. Dün ak dediğine bu gün kara diyor.
Devamlı tutarsızlık. Bu kadrolar yüce meclisten geçmeli ve hükümet de bunu
uygulamalı. Buraya tayin edilecek ehil din görevlilerinden sadece din
hizmetleri için değil muhtelif okullarımızda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
öğretmeni olarak da istifade edilmelidir.
Öğretmenlerimiz
çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi ile uğraşırken din görevlilerimiz de hem
dini görevlerini, hem çocuklarımızın eğitimini ve öğretimini, hem de
velilerimizin camilerde eğitim ve öğretimiyle uğraşmalıdır. Bu suretle bu
kadrolardan azami derecede istifade edilmelidir.
IV-
AKPnin dış mihraklara yaranmak için gözü yumuk bir şekilde Avrupa Birliğine
girebilmek için yaptığı çırpınışlar :
1) Son zamanlarda, Avrupa
Birliğinde ivme kazanan gelişmeler endişe vericidir.
a) 1Temmuzda AB dönem
başkanlığı İtalyaya geçti. İtalya Başbakanı SİLYİO BARLUSCONİ;
AB
Anayasasına Avrupanın Hıristiyan köklerine atıfta bulunulmalı diyor.
27 Eylül 2001de de Bizim uygarlığımız değerlerimiz İslam
ülkelerinde yok demişti.
İtalya Devlet Bakanı
Rocco Buttiglione: Türkiye AB ye
girmeye hazır değil. Koridorda daha çok bekleyecek çünkü Türkiyede Demokrasi
yoktur diyor.
b) Genişlemeye Fransa ve
Almanya karşı çıkıyor.
c) Valery Gisgard
dEstaingin AB ve Türkiye arasında
kültürel uyuşmazlık olduğu ve bu sebeple Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekçi
olmadığı ifadelerine ilaveten, şimdi Papa da Avrupa Anayasasında
Hıristiyanlığa mutlaka atıfta bulunulmasını istemektedir.
d) Takvim kesin değil,
Alman Dışişleri Bakanı Fischerin Danimarka başbakanına söylediği Türkler asla AB üyesi olmayacaklarcümlesi var. Dışişleri Bakanı Gülde umarım
7. paket son olur diyor. Yani ABnin başka ne isteyeceğinden emin
değil.
AB üyeliği rasyonel
olmayan bir tutku. Şimdi de Kıbrıs ve Egeye odaklandılar. ABnin Türkiyeye
yönelik çifte standardı var. İngiltere Bağdatı bombalıyor. Danimarka ve
Polonya Iraka savaş açıyor. Sorun yok ama, AB Türkiyeye Iraka girersen AB
tam üyeliği unut diyorlar.
e) Bunlar kulak ardı
edilecek ifadeler değildir.
f) Sonuna bakmadan gümrük
birliğine girmemiz gibi, bu duyarsızlık, ilerde telafisi mümkün olmayan
neticeler doğurabilir.
g) Türkiyenin üzerinde
oynanan oyunlar artık aleniyet kazanmıştır.
Bu gerçekleri görmemek
için kör olmak gerekir:
Ermeni soykırım
iddialarının Avrupa ve ABD de artık kesinlik kazanması ve bunun arkasından
ülkemize yöneltilecek talep ve tehditler ciddidir.
Unutmayalım ki,
Ermenistan hala işgal ettiği Karabağdan çekilmemiştir
1984 yılına kadar 46 Dış
İşleri mensubumuz Ermeni tedhiş örgütlerince katledilmiştir.
Avrupa ve ABD başından
beri PKK ya destek vermiştir, vermeye de devam etmektedir.
Irakta bize rağmen
fiziki bir bölünmeye doğru gidiş vardır ve bu Türkiye için bir tehdit
oluşturmaktadır.
Kıbrıs Yunana peşkeş
çekilmekte, kabul görmeyen Annan planı ABD ve ABnin zorlaması ile, AKP
Yöneticilerince yeniden canlandırılmak istenmektedir.
Yunanistanın Megalo
İdeası istikametinde Ege ve İstanbul ciddi gelişmelere gebedir.
İlk defa Ayasofyada
konser verilmiş, AKP Yöneticileri sadece seyretmiştir.
h) Türkiye din turizmi adı
altında ciddi bir Hıristiyanlaştırma tehdidine maruzdur. İmam-hatip Liseleri ve
Kuran Kursları kapatılırken Hıristiyan Misyonerlerin önü açılmaktadır.
Bütün bu gelişmeler
olurken Hükümet aciz, şaşkın ve vurdumduymaz bir tavır sergilemektedir.
Daha da vahim olan, Arz-ı
Mevud hayali ile yaşayan İsrailin planları desteklenmektedir.
2)
Gelişen Dünya şartları sonucunda Türkiye için oluşan halihazır tehditler :
a) Kıbrıs : Sayın Abdullah Gülün Annan planı ölmedi diyerek Kıbrısın Yunanistana ilhakı
kapısını açmaya müncer olan şuursuz davranışları.
b) Kuzey Iraktaki gelişmeler :
ABDnin Kuzey Irakta
teröristleri ağır silahlarla teçhiz etmesi.
Türk ordusunun bu bölgeye
girmesini engellemesi. Bunlar olurken AKPnin üsleri ve limanları açarak TBMM
tarafından 2. Tezkerenin reddedilmesine rağmen ABD askerlerine Türk liman ve
hava limanlarına yerleşmelerine zemin hazırlaması.
3)
Adım adım ilerleyen Ermeni talepleri:
Fransa ve ABDde sözde
soykırım kararlarının alınması, bunlara ve Ermenilerinin Azerbaycanın Karabağ
işgallerine göz yumması ve Sayın Abdullah Gülün bütün bunlar karşısında Niçin Ermenistanla komşu olmayalım. Niçin
aramızda kapı açmayalım sözleri
4) İstanbulun Bizanslaştırılması faaliyetleri
AKPnin Ayasofya
Camisinde Kilise müziği çaldırması.
Bir yandan İHL ve Kuran
Kursları için her türlü engellemenin artırılmasına mukabil, Türkiyede
Hıristiyanlık propagandası ve misyoner faaliyetlerinin hızlandırılmasına
yardımcı olunması, dış mihrakların arzularına uygun olarak bunlara her türlü
teşvik ve desteğin verilmesi.
5) Dış mihraklar ve
İsrailin Ortadoğuda harita değişikliği yaparak, Türkiye dahil Fırat ve Nil
arasını yani Arz-ı Mevudu bir an evvel kontrol altına alma planları,
AKP yöneticilerinin bu
planlara bütün güçleriyle destek olmaları.
6) AKPnin dış mihrakların
Türkiyeyi güçsüzleştirme planlarına destek verecek şekilde Avrupa Birliği ile
ilgili Türkiye Ulusal Programını
bir an evvel yürürlüğe koymak için yaptığı çırpınışlar.
Sonuç
:
Hükumeti
tekrar uyarıyorum.
Bugün
Iraka yapılan saldırı, yarın İran ve Suriyeye karşı yapılacak, öbür gün
Türkiyeyi hedef alacaktır.
Bütün
bunları görmemek gafletten öte dalalet demektir.
Uyanın
! yarın çok geç olabilir.
Kendinize
gelin!
Yaklaşan
tehlikeleri görün!
Gerekli
tedbirleri alın!
D-
SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR :
I-
Yukarıda açıklanan Dünyada ve Türkiyede neler oluyor olaylarının ve AKP yöneticileri
ne yapıyor bölümünde açıkça ortaya konduğu gibi;
Sadece Türkiyede 70
milyon insanın değil, yeryüzündeki 6 milyar insanın huzur, barış ve saadeti,
ancak Türkiyede bir an evvel hali hazır AKP yöneticilerinin işbirlikçi görüşü
yerine, Saadet Partisinin Milli Görüşünün iktidara gelmesiyle
gerçekleşebileceğini apaçık ortaya koymaktadır.
Bundan dolayı Saadet
Partisinin gerek Genel Merkez mensupları ve gerekse bütün Türkiye sathındaki
teşkilatlarının mensupları bu gerçeği görmekte, bilmekte ve bu sorumluluğun
inanç ve şuuruyla 2. Şahlanışıbaşlatıp gece gündüz çalışmaktadırlar.
2003
Çelikleşme yılının çalışma
programı bütün detaylarıyla hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur.
Bir yandan çelikleşme
sahasında her türlü teşkilat, eğitim,
halkla ilişkiler, strateji ile ilgili çalışmalar canla başla
sürdürülürken, diğer yandan çok büyük öneme haiz olan önümüzdeki belediye ve il
genel meclisi seçimine ait hazırlıklar bütün yönleriyle planlanmış, canla başla
yürütülmektedir.
Milli Görüşün 1989-2003
yılları arasındaki 15 yıllık dönemde Türkiyede belediyecilikte yaptığı 1. Şahlanış Dönemi Devrimi, şimdi 2. Şahlanış Döneminin Avrupadan da
üstün şehirler gerçekleştirme hamlesiyle yepyeni bir dönemi milletimize
kazandıracaktır.
Seçime kadar Saadet
Partili Milli Görüşçü Belediyelerin efsanevi hizmetlerinin açılışları bir
birini takiben sürdürülecektir.
Bu meyanda önümüzdeki
Cumartesi günü 5 Temmuz 2003te
Konyamızda Meram Belediyemizin Spor Kompleksinin açılışının, Karatay Belediyemizin 54 dükkanlık yeni çarşı ve otopark açılışıve Konya Büyükşehir Belediyemizin yol
ve köprü açılışları yapılacaktır.
25
Temmuz 2003 Cuma günü Kocaeli – Derince Belediyemizin Çenesuyu
tesislerinin açılışı ve bu münasebetle yapılacak olan festival
gerçekleştirilecektir.
26
Temmuz 2003 Cumartesi
günü Şanlıurfadaki efsanevi
hizmetlerin açılış törenleri yapılacaktır.
Bütün bunlar yapılırken 20 Temmuz 2003 Pazar günü Saadet
Partimizin 2. Kuruluş Yıldönümü
Ankarada ANFAda ve bütün Türkiye sathında İl ve İlçelerde kutlanacak.
Aynı gün, bu güne kadar Milli Görüşe
hizmet eden seçkin zevat Ankarada toplanacak ve ayrıca İl Genel Meclisi üyelerimizintoplantısı yapılacaktır.
Türkiyedeki toplam 1200 Belediye Meclis Üyelerimiz ile
yapılacak toplantı ise, yapılan programa göre önümüzdeki haftalar esnasında Şanlıurfa, Konya, İstanbul, Sivasmerkezlerinde 4 ayrı bölge toplantısı
halinde gerçekleştirilecektir.
Geceli gündüzlü
sürdürülen bütün bu yoğun çalışmalar
Yaşanabilir
Bir Türkiye
Yeniden
Büyük Türkiye
Yeni
Bir Dünya
içindir.
Ve Türkiyedeki 70 milyon
kardeşimizin ve yeryüzündeki 6 milyar insanın hepsinin saadeti için yapılan
çalışmalardır.
Yaptığımız bütün bu
açıklamalar bir yandan Türkiyenin ve insanlığın kurtuluşunun neden Saadet
Partisinin çalışmalarına bağlı olduğunu gösterirken,diğer yandan Sayın Aydın
Menderesin geçen hafta yaptığı bir röportajda Neden dolayı ben Erbakanı Erdoğana tercih ederim dediğinin
sebeplerini ortaya koymak lazım.
Zafer inananlarındır ve
zafer yakındır.
Bu inançla hepinizi
Allaha emanet ediyorum.
Sizleri ve Televizyonları
başında bizleri dinleyen bütün kardeşlerimizi sevgiyle ve muhabbetle
kucaklıyorum. Ve basın mensubu kardeşlerimize ayrıca sevgilerimi ve
teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu basın toplantımızın
milletimiz için, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını, ve Saadetler
getirmesini Cenab-ı Allahtan diliyorum.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 09 TEMMUZ 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
09 TEMMUZ 2003
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime
gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür ediyorum.
Bu basın toplantımızı uydudan
izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün 09 Temmuz
2003 haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken, her şeyden önce bu basın toplantımızın
milletimizin bütün evlatlarına ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı
Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs 2003 günü Saadet Partisi Büyük
Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştansonra bugün 9. Basın Toplantımızıyapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın toplantımızda da yine ana tasnif
olarak,
A) DÜNYADA NELER OLUYOR
B) TÜRKİYEDE NELER OLUYOR
C) AKP YÖNETİCİLERİ NE YAPIYOR
D) SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR
A) DÜNYADA NELER OLUYOR.
I- DIŞ MİHRAKLAR BÜTÜN
İNSANLIĞI KENDİLERİNE KÖLE YAPMAK İÇİN BÜTÜN GÜÇLERİYLE YENİ DÜNYA DÜZENİNİ
GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞIYORLAR.
1- Bushun Afrika Seyahati
a- Son dış olayları gerçek manasıyla kavrayabilmek için sözlerimin başında
ABDnin emekli Büyükelçilerinden Joseph C. Wilsonın bir mülakattaki bazı
ifadelerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
– Bu savaş Saddamın kitle imha silahları için
yapılmadı
– Bu savaş politik sebeplerle, Ortadoğunun
haritasını yeniden çizmek için yapıldı
– Irakın Afrikadan önemli miktarda uranyum
almaya çalıştığı tamamen uydurmadır.
– Bunun böyle olduğu CIAya ve ilgililere
yazılı olarak bildirilmiştir.
–
Bushun Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice, bu bilginin alt kademelerde
olabileceğini, fakat yukarının, bu bilgilerin kendilerine ulaşmadığı ifadesinin
kendisine hatırlatılması üzerine Wilson Böyle bir iddiada bulunan yöneticiler mutlaka bu komplonun içindedir.demiştir.
Ayrıca bu tavır, yöneticilerin daha
hangi konularda yalan söylediği sorusunu akla getirmektedir.demiştir.
–
İngilterede uydurma belgelerin dosyalara eklenmesi ile ilgili iddialar
ise BBC ile Blair Hükümetini kavgalı hale getirmiştir.
b) News Week dergisi şubat ayında ABDnin Büyük Ortadoğu Planını ortaya
koyan bir yazı neşretmiştir.
– Bu
iddiaya göre ABD dünyaya hakim olabilmek ve İsrailin güvenliğini teminat
altına alabilmek için, bu bölgede sınırları yeniden çizecek ve stratejik üsler
kuracaktır.
c) Bushun dün başlayan Afrika
seyahatini bu açıdan değerlendirmek gerekir.
–
Başkanlık seçimleri esnasında, Afrikanın ABD yönünden önemli olmadığı mealinde
bir ifade de bulunan Bush, hem bu sözünü tamir etme, hem de Afrikada müttefik
arama turuna çıkıyor.
– Bu
seyahatin aslında Ocak ayında yapılması planlanmıştı, fakat Irak harbi sebebi
ile ertelenmişti.
– Bush
bu seyahatinde Senegal, Botswana, Güney
Afrika, Nijerya ve Ugandayı
ziyaret edecek ve bu seyahatte Bushu 10 bin kişi koruyacak.
–
Seyahatin maksadı, Afrikanın petrol sahalarına hakim olmak ve üsler kurulması
için anlaşmalar yapmaktır.
–
Bütün bu gelişmeleri münferit olarak ele almak doğru değildir.
–
Fotoğrafın tamamını görmek mecburiyetindeyiz.
d) Bu haritada ne görüyoruz
Bu haritada 4
şey görüyoruz:
1) Arz-ı Mevud daire içerisinde işaret edilmiştir. İsrail bayrağı
üzerindeki iki mavi çizgiden birisi Nili, diğeri Fıratı temsil etmektedir.
Dış mihraklar Fırat
ile Nil arasındaki topraklar, yani arz-ı mevud İsraile katıldığı zaman, ebedi
dünya hakimiyetine ulaşacağız. İnancındadırlar.
–
Bunun başarılması için bu bölgedeki bütün Müslüman ülkelerin ezilmesi hedef
alınmıştır. Nihai hedef Türkiyedir.
–
Türkiye sırtından bıçaklanıncaya kadar önden kendisine güler yüz gösterilecek.
2) Bu operasyonların geciktirilmeden
başarıyla yürütülebilmesi için bu haritada 2. bir şey daha görüyoruz.
O da Yeni Dünya Düzeni kurulurken, ABDnin eski dünya
düzenindeki incirlik v.s. gibi hantal askeri üslerin yerine yeni dinamik, süratli
ve vurucu gücü yüksek, hangi yeni üsler tesis edilecektir.
Bu haritadan görüldüğü gibi bu askeri üsler Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Azerbaycan,
Özbekistan, Irak ve Kıbrısta Dikelyada tesis edilecektir.
Bunun anlamı nedir: Hedef
Türkiyedir.
3) Bütün bu operasyonlar
yapılırken Rusyanın ve Çinin müdahalesini önleyebilmek için Hindistan ve
Uzakdoğu ülkeleri ile ASYA NATOSU kurulması.
4) Bütün dünya sathında her türlü
ikmal ve desteğin sağlanması ve güvenliğin gerçekleştirilebilmesi için bu
haritada belirtilmiş olan 17 ülke;
(Kanada, İngiltere, Polonya,
Irak, İran, Kuzey Kore, Avustralya, Afganistan, Liberya, Fas, Tunus, Senegal,
Uganda, Mali, Cezayir, Cibuti, Afrika sahilleri)
ile ikmal, destek ve üs anlaşmalarının yapılmasının planlanması.
–
İşte Bushun 8 Temmuz 2003 günü başlayan Afrika seyahati ve Senegalde halk
tarafından yapılan protesto gösterileri, bu büyük dünya fotoğrafının basit bir
noktasından ibarettir. Bushun Afrika seyahatini bu geniş fotoğraf içersinde
değerlendirmek gerekir.
–
Her şey Filistini ve Türkiyenin çevresini işaret ediyor.
e) Jeruselam Post gazetesinde
Micheal A. Ledenin ifadeleri gelişmelerin vehametini gözler önüne seriyor.
–
Micheal A. Ledenin yazısında, İranı
kasdederek Mollalarla savaşın tam
zamanı ifadesini
dile getiriyor ve ABDnin vakit geçirmeden İrana saldırması gerektiğini
söylüyor. Çünkü, eğer zaman kaybedilecek olursa bu arada İranın kendisini
savunması için yeni bir takım silah ve imkanlara kavuşması tehlikesinden korkulmaktadır.
–
Halbuki bütün bunlar yapılırken İsrail gizli hapishaneleri ve Filistinlilere
uyguladığı vahşi tavırları ile insan haklarını pervasızca ihlalden çekinmiyor;
İşgal ettiği topraklardan çekilmeyerek ve gizli nükleer silah imalatını pervasızca
yürüterek dünyaya meydan okuyor. ABD
ise Irak ve İran gibi Müslüman Ülkeleri, BMlerin kararlarına uymadıkları için
tehdit edip, işgal ederken, İsraile göz yumuyor.
–
Bu çifte standart kabul edilemez.
f) Nihai hedef 2. Sevri
uygulamaktır.
Dış mihrakların planları ve hedefleri görüldüğü gibi apaçık
ortadadır.
Hal böyle iken AKP yöneticilerinin tam bir işbirlikçi zihniyetle her bakımdan
dış mihraklara destek vermeleri, Türkiye ve insanlık için en büyük
talihsizliktir.
Söz konusu bu planların parçası olan, ABD yöneticilerinin
Irakın haksız işgalinde AKP yöneticilerinin dış mihraklara destek verme
çırpınışları, ikinci tezkere TBMM tarafından reddedildiği halde Anayasa, Meclis
ve Milleti hiçe sayarak Türkiyedeki havaalanlarını ve limanları ABD
askerlerine tahsis etmeleri ve onların gelip buralara yerleşmelerine yardımcı
olmaları, yetmiyormuş gibi, bütün güçleri ile İsrail ile sıkı fıkı olup,
onların Filistindeki zulümlerini artırmalarına destek olmaları da ayrıca
gözler önünde cereyan eden acı bir olaydır.
Bu meyanda buraya kadarki çeşitli kademelerdeki İsrail
yetkililerini Türkiyeye davet etmek yetmiyormuş gibi, Şimdi de eski bir
terörist olan İsrail Cumhurbaşkanı Moshe Katsavı Türkiyeye davet edip,
ağırlamaları İsrailin pervasızca zulümlerini artırmasına yardımcı olmaktan
başka bir mana taşımamaktadır.
AKP yöneticilerinin İsrail Başbakanı Arial Şaronun ve
Filistin halkının meşru temsilcisi Yaser Arafatı devre dışı bırakarak Filistin
Başbakanı Mahmut Abbası müştereken Türkiyeye davet ederek, Gelin Ortadoğu
planlarınızı beraberce Türkiyede tanzim edin demesi de aynı şekilde dış
mihraklara yaranmak için yapılan çırpınışların bir parçasıdır.
g) İşte AKP yöneticileri İsrail
Cumhurbaşkanı Moshe Katsavı Türkiyede ağırlarken, bizim dün Saadet Partisi
olarak Filistin Büyük Elçisi Sayın Fuat Yasini Saadet Partisi Genel Merkezinde
ağırlamamız bu bakımdan anlayanlar için büyük bir anlam taşımaktadır.
h) Bütün bu açıklamaları büyük bir
önemle neden yapıyoruz. Çünkü; Tehlike yaklaşıyor.
– AKP
Yöneticileri bu gelişmelerden ibret almalı,
–
Vakit geçirmeden gerekli tedbirleri almalıdır.
–
Sonra ah-vah etmenin faydası olmaz.
2- ABD tarafından Süleymaniyede
Türk asker ve subaylarının tutuklanması.
a) Hemen belirtelim ki, bu çok
büyük öneme haiz konuyu dünya olaylarından bahsederken 2. sırada ele almamızın
sebebi, bu konunun 2. derecede öneme haiz olmasından değil, tam tersine çok
büyük öneme haiz olmasındandır.
Ve bu çok mühim olayı gerçek ve hakiki manasıyla
değerlendirebilmemiz için, bu olayın yukarıdaki 1. maddede açıkladığımız genel
dünya planlaması içinde değerlendirilmesi lazım geldiğinden dolayıdır.
b) Geçen hafta cereyan eden bu çok
önemli olay şudur.
Kuzey Irakta Amerikalı askerler, geçtiğimiz 4 Temmuz 2003
Cuma günü Süleymaniye kentinde bulunan Türk
İrtibat Bürosunu basarak, 11 Türk askerimizi tutukladılar. Birkaç
Amerikalı askerden oluşan grup, nezaket ziyaretinde bulunmak istediklerini
söyleyerek irtibat bürosuna girdiler. Türk askerlerinin kendilerine çay ve
kahve ikram ettikleri sırada silahlarını çeken Amerikalılar, tutuklamayı
bildirdiler. Hemen ardından binayı kuşatan 100 civarındaki Amerikan askeri
kapıları kırarak içeriye girdiler. Askerlerimizin kafalarına tıpkı Talibanlara
yaptıkları gibi çuval geçirdiler, ellerini de kelepçelediler. Önce Kerküke
sonra Bağdata götürdüler ve çok kötü muamele edip aşağıladılar.
Bu baskında sadece askerlerimiz tutuklanmadı. Bu bürodaki,
Türkiye açısından son derece önemli belge ve bilgilerde ele geçirildi.
İstihbarat çalışmalarının sonuçları, Türkiyenin bölgede kullandığı ajanların listesi, Kuzey Irakta
yapılan çalışmaların belgeleri şu anda Amerikanın elindedir.
Bu baskından Türk
Özel Harekat Timi ne ait askeri uydu sistemi, 80 civarında m-16 ve
Kaleşnikof silah, bunlara ait mühimmat, 106 bin dolar, el telsizleri ve 4 adet
araç da yağmalandı.
Bu irtibat bürosu, 1998 yılından bu yana, Talabaninin
talebi ile orada bulunuyor. Benzer bürolar, Erbil, Köysancak, ve Duhokta da
var. Ve Kuzey Iraktaki bu askeri varlığımız faaliyetlerini bugüne kadar
yapılan açıklamalara göre ABDye verilen bilgilere uygun olarak sürdürüle
gelmiştir. Hal böyle iken ve ortada 5 yıldan beri süregelen bir çalışma varken
şimdi 5 yıl sonra birden bire;
Bu askerler Kerkükteki Valiye suikast yapacaklardı gibi
gülünç ve akılsızca bir zahiri sebep ileri sürülerek bu eylemin yapılmasında,
aslında iki önemli sebep vardır. Ve bu sebepler çok açıktır.
Hiçbir tevil götürmeyecek şekilde ortadadır.
Bu sebeplerden birincisi şudur:
ABD Savunma Bakanlığını ve Pentagonu kontrolü altında tutan
şahin dış mihraklar açıkça ortaya koyuyorlar ki;
Biz 2. Sevri uygulamak için
Kuzey Irakta kendimize bağlı bir kukla devlet kuracağız, bu devlet tamamen
bizim kontrolümüzde olacak, burası bizimdir. Türkiyenin, Türk askerinin burada
işi yoktur. Biz planlarımızı rahatsız edilmeden uygulayacağız.
İkinci sebep ise, TBMMde reddedilen 2.
Tezkereye karşı uyanan hıncın açığa vurulması.
c) Hadisenin öğrenilmesinden sonra ABD
üst düzey yetkilileri ile (Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Dış İşleri Bakanı
Powell) temas kurulmasına rağmen subayların 60 saat sonra bırakılması hadisenin
mevzii olmadığı, Washingtonla irtibatlı olduğu kanaatini doğurmuştur.
Görünüşte ABD Başkan Yardımcısının ve Dış İşleri
Bakanlığının bilgisi yokmuş gözükse de, Savunma Bakanlığının, Pentagonun ve
Ulusal Güvenlik Danışmanının bilgisi, hatta talimatı ile bu baskının
gerçekleştiği kanaati giderek güçlenmektedir.
Bugüne kadar ciddi bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Kerkük
Valisine karşı suikast hazırlığının ciddiyeti yoktur. Daha önce İncirlikte
benzer problemler çıkaran ve cezalandırılmış Albay William Mayvillein öç almak
için böyle bir şeyi yapmış olması ihtimali ise, tutuklanan subayların gecikmesi
sebebiyle geçerliliğini kaybetmiştir.
–
Konuyu incelemek üzere Türk ve ABD yetkililerinden müteşekkil bir heyet
kurulması kararlaştırılmıştır.
–
Süleymaniyeye giden Türk Heyeti çok alt seviyede insanlara muhatap edildikleri
için toplantıya katılmaktan imtina etmişlerdir
d) Bu hadise hafife alınamaz ve
küçük bir hadise imiş gibi geçiştirilemez ve ne yapılırsa yapılsın bu olayın
telafisi mümkün değildir.
–
Tutuklamanın baskın tarzında olması ve subaylarımıza karşı yapılan muamele
düşmancadır.
–
Türkiyeyi rencide edicidir.
–
Dostlukla da, stratejik ortaklıkla da, insanlıkla da bağdaşmamaktadır.
–
Bu saldırı sadece özel timdeki askerlerimize karşı
yapılmamıştır.
–
Türkiyeye karşı bir gözdağı mahiyetindedir.
–
Türkiyeye ve Türk Ordusuna karşı yapılmıştır.
–
Çünkü ABD Kuzey Irakta Türk askerini istememektedir.
–
Bu olay hafife alınacak bir olay değildir.
–
Bu olayı şiddetle kınıyoruz.
e) Geçmişte ABDnin suç dosyası kabarıktır.
Bir tatbikat esnasında ABD gemileri Muavenet gemimizi vurmuş,
bir çok subayımız şehit edilmiştir. Ama bu olay, üzücü bir kaza diye takdim
edildi, ne tazminat ödendi, ne de özür dilendi.
Tamir edilen gemimizin Türkiyeye verilmesi ise
geciktirilmiş; gemilerimizi teslim almaya giden heyet üçer ay bekletilerek iki
kere eli boş dönmüşlerdir.
Hakkaride bir kaymakamımız İngiliz askerlerince tokatlanmış
ve konunun üzerine gidilmemiştir.
Haklı Kıbrıs harekatımız üzerine Türkiyeye yıllarca
ambargo uygulanmıştır.
Çekiç güç yıllarca Kuzey Irakta PKKyı ağır silahlarla
desteklemiştir. En az 30 bin insanımızın hayatına mal olan PKK terörünü
desteklemek için, Amerikan helikopterlerinin dağların tepelerine
helikopterleriyle en ağır silahları teröristlere ulaştırdıklarını, o dönemin
Genel Kurmay Başkanı Sayın Doğan GÜREŞ, müteaddit defalar açıklamıştı.
Jandarma Genel Komutanımız Merhum
Org.Eşref BİTLİSin uçağı da ABDliler tarafından taciz edilmişti.
Birkaç hafta önce bir askeri aracımız, Kerkük Türkmenlerini
silahlandırıyorlar, bahanesi ile durdurulmuş ve bir süre gözaltına alınmıştır.
Son zamanlarda Anadolu Ajansı muhabirleri ve birçok Türk
gazeteci tartaklanmış, kameralarına el konmuş, paraları gasp edilmiştir.
Bütün bunların ifade ettiği mana, ABDnin Türkiyeyi müttefik olarak
görmediğidir.
f) Bütün bu gerçeklere rağmen dış
mihrakların kontrolündeki ABD yöneticileri ne yapıyorlar. AKP yöneticileri ne
yapıyor.
–
Bütün bunlara rağmen AKP hükümeti ABDnin Türkiyenin
stratejik ortağı olduğunu ısrarla ifade etmektedir.
–
Tek taraflı bu ortaklık iddiasındaki
samimiyetini göstermek için, Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Irakta masum
insanları bombalayan ABD askerlerinin salimen evlerine dönmeleri için dua
etmekte, halkın kahir ekseriyetinin karşı çıkmasına rağmen ABDye destek vaat
etmekte, gizli kararnameler neşrederek üslerimizi tahsis etmektedir.
–
Bu ne biçim bir stratejik ortaklıktır ki, ABD ortağı
Türkiyeyi bölebilmek için her çareye başvurmaktadır.
ABDnin Lozan Anlaşmasını kabul
etmemesinin sebepleri bugün daha iyi anlaşılıyor.
Ermeni Soykırım iddiaları, Irak müdahalesi, Kıbrısın
Yunanistana verilmesi, Dikelya üssünün İngilizler tarafından ABDye tahsisi,
Ayasofya ve Fener Patrikhanesinin durumu gibi.
g) Bu olay karşısında Genel Kurmay
Başkanlığı tavrını çok açık bir tarzda ortaya koydu.
–
Amerikada bulunan Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit
Tolon merasimlere katılmadı ve çok sert ifadelerle olayları kınadı.
h) Bu olay karşısında AKP
yöneticileri ne yapıyor.
Kendi kendimizi yıllarca ABDnin stratejik ortağıyız diye kandırdık. Zaten ABD hiçbir
zaman Türkiye için stratejik ortağımız sözünü ağzına almamıştı.
Biz Milli Görüşçüler, çok öncelerden beri hep, Amerikanın stratejik ortağı yoktur. Onunla
işbirliği yapan ülkeler ve o ülkelerdeki işbirlikçiler vardır. İşbirliği ihtiyacı
ortadan kalkan ülkelerin üzerleri çizilir. Bu sebeple Amerikaya güvenilmezdiyorduk. Ümit ediyoruz ki, Amerikayı
en büyük ve en güvenilir müttefik olarak ilan eden Türkiyenin her şeyi ile
Amerikanın yanında olması gerektiğini ısrarla tekrarlayan AKP
iktidarının sorumluları, milli onurumuzu zedeleyen bu küstahça eylem
karşısında, hayal aleminden uyanmışlardır.
Bu onur kırıcı olaydan daha da üzücü olan, AKP hükümetinin
bu olaylar karşısındaki tavrıdır. Gazeteciler Başbakan Erdoğana, bu çirkin olay için ABDye sert bir nota
vermeyi düşünüyor musunuz? diye sorunca, Başbakandan şöyle bir
cevap alıyorlar. Bakın nota
dediğiniz konu, müzik notası değildir. Bunların bir ağırlığı vardı. Aklınıza
esince nota verilmez.
Halkımız haklı olarak sormaktadır. Nota şimdi verilmeyecek de ne zaman verilecek?
Türkiye hiçbir dönemde bu kadar ağır hakarete ve milli
onurun zedelenmesine maruz kalmamıştır.
Buna rağmen bu iktidar hala, bugüne kadar sergilediği
teslimiyetçi ve işbirlikçi tutum ve anlayışından vazgeçmiş görünmemekte, sanki
hiçbir şey olmamış gibi olayın ertesi günü Samsuna, ikinci gün ise Kayseri ve
Ankara kongrelerine giden Başbakanın ağzından, Türkiye Cumhuriyeti ile ABD arasında oluşturulmakta olan olumlu hava
gölgelenmesin denilebilmektedir.
Süleymaniyede yapılan bu küstahça eylemin, oradaki kendini
bilmez birkaç Amerikan askerinin kararıyla oluşturulduğuna inanmak için çok saf
olmak gerekir.
Kamu oyumuzdaki genel kanaat bu işin Washington şahinleri
tarafından organize edilmiş olduğudur.
Hal böyleyken Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 11 Türk askerinin gözaltına alınmasının
Washington komplosu olamayacağını, bunu savaş psikolojisinin getirdiği lokal
bir olay olarak gördüğünü söyleyebilmektedir. Ve olayın ertesi günü
Kayseriye mantı yemeye gitmektedir.
Türkiye bu teslimiyetçi iktidarlarla, olan bitenlerin
hepsini sineye çektikçe ve tepkisiz kaldıkça, buna benzer üzücü ve onur kırıcı
olaylar sürecek gibi görünüyor.
Onun için Türkiye ABD ile ilişkilerini yeniden gözden
geçirmek durumundadır.
Bilinmelidir ki ilişkilerimizi stratejik ortaklık şeklinde
tanımlamamız büyük bir yanlışlıktır.
Bir süre önce hükümet, Meclisi gözardı ederek üslerimiz ve
limanlarımızı ABDnin ve dolayısıyla İsrailin emrine vermişti.
Bu yanlış karar süratle düzeltilmelidir.
Şu anda Türkiyeye düşen, Afganistanda ve Irakta bir
batağa batmakta olan ABDyi kendi haline bırakıp, şerefli tarihine yaraşır
milli ve şahsiyetli bir politika uygulamaktır.
i) Bu olay karşısında yapılması
icap eden nedir. Hükümetin çok ciddi adımlar atması gerekiyor.
–
Sn. Abdullah Gül, ABD seyahatini iptal etmelidir.
–
ABDye üsleri tahsis eden gizli kararname iptal
edilmelidir.
–
İrana yapılması muhtemel ABD saldırısına destek
verilmemelidir ve bu açıkça ilan edilmelidir. Zira, İran bu bölgede
Türkiyenin tabii müttefikidir.
–
ABD ile varlığı iddia edilen stratejik ortaklık gözden
geçirilmelidir.
–
Biz ne kadar iddia etsek de, ABD bizi stratejik ortak
olarak görmemekte ısrarlıdır.
–
Aslında Hükümet, Ortadoğu stratejisini yeniden gözden
geçirmeli, dost ve düşman tanımını yeniden yapmalıdır.
j) Ama, heyhat
böyle bir
uygulamayı bu işbirlikçi zihniyetli AKP yöneticilerinden beklemek hayaldir.
Böyle bir uygulamayı ancak Milli
Görüşçü kadrolar yapar.
3- YAKLAŞAN TEHLİKE BÜYÜKTÜR.
– Türkiyeyi parçalamak ve
2. Sevri uygulamak için büyük bir gayret göze çarpmaktadır.
– Türkiyeyi bölmeye çalışanları
dost görmek veya dostluklarını kazanmaya çalışmak büyük bir gaflet olur.
– Bu sıralarda yapılacak hataların
telafisi ise mümkün olmaz.
B- TÜRKİYEDE NELER OLUYOR.
I- Ekonominin son durumu:
Bilindiği gibi geçen hafta ekonomi ile ilgili iki önemli
gösterge ilan edildi. Bunlardan birisi yılın ilk çeyreğindeki büyüme ve
ikincisinde de haziran ayı enflasyonu…Bu iki göstergeye bakarak Sayın
Başbakan ekonominin iyiye gittiğini, bir taraftan enflasyon düşerken, diğer
taraftan da yüksek bir kalkınma hızına erişildiğini ifade etti.
Önce hemen şunu ifade edeyim ki, büyüme yılın ilk 3 ayına
aittir. İlk 3 ayındaki enflasyon geçen yılın ilk 3 ayındaki enflasyonuna göre
çok daha yüksektir. Sayın Başbakanın düşüyor dediği, enflasyon ise haziran
ayına aittir.
Büyümeyi incelediğimizde dikkati çeken çok önemli bir husus;
büyümenin vatandaşın zenginliğine ve işsizliğine menfi yönde etki etmesidir.
Nitekim bu dönemde işsizlik artmıştır. Üretim
vatandaşa değil stoka gitmiştir. Ayrıca ithalattaki artma sonucu, ithalattaki
alınan vergilerdeki artış da büyümeyi yükseltmiştir. Enflasyon ise
hiç de gerçekleri yansıtmıyor. Mesela İstanbul Ticaret Odasının verilerine
göre haziran ayında perakende fiyatları % 1.4, Toptan Eşya Fiyatları ise % 1.3
artmıştır. Bunun anlamı, bir önceki yılın aynı döneminden bu yana, tüketici
fiyatlarında % 30,5, toptan eşya fiyatlarında % 26,2 artış olmuştur.
Enflasyonun vatandaşın gerçek ihtiyaçları olan mallardan
değil soba borusu, çalı süpürgesi, balık yumurtası, pin pon topu, oto jantı,
flüt gibi vatandaşı ilgilendirmeyen malların fiyatları da dahil ederek
hesaplanıyor. Ama bu gün vatandaşların sıkça kullandığı iletişim ve bilişim
hizmetleri v.b gibi fiyatlara dahil edilmiyor. Diğer taraftan toplumumuzun çok
büyük bir kesimini de oluşturan işçi, memur, emekli, çiftçi ve hele hele
işsizin alım gücü o kadar düşmüştür ki, bu insanların en zaruri ihtiyaçlarını
bile karşılayacak hali kalmamıştır. Dolayısıyla satılmayan malın fiyatı
düşse ne olur, düşmese ne olur?
II- Bu gerçeklere rağmen AKP
yöneticilerinin ve onların rantiyeci destekçilerinin söyledikleri nedir:
Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı açıklamaya göre bu
yılın Haziran ayında, bir önceki aya göre toptan eşya fiyatlarında (TEFE) %
1.9, tüketici fiyatlarında (TÜFE) ise % 0,2 oranında gerileme, düşme oldu. Yani
Haziran ayında eksi enflasyon olduğu iddia ediliyor.
Enflasyonun düşmüş gibi görünmesi reel değildir. Refahın
arttığını göstermez. Çünkü;
1- Enflasyon hesabı: 100den fazla
kalemle yapılmakta ancak bu kalemlerin çoğu zaruri ihtiyaç olarak vatandaş
tarafından kullanılmamaktadır. Lamba fitili, lamba şişesi, soba, gazyağı feneri
gibi.
2- Fakat gerçek hayata bakıldığında durum
hiç de öyle değil.
Özellikle, dar gelirli vatandaş mutfağına, evine giren
malların fiyatına bakar.
Çay, şeker, deterjan, sabun, et, ekmek, yağ, ilaç, şehirler
arası otobüs, hastane ve muayene ücretleri, telefon, köprü, otoyol, okul
ücretleri zamlanırken, eksi enflasyonun olduğuna vatandaş inanabilir mi?
Piyasadaki fiyatlar, hesapla bulunan enflasyonu
doğrulamamaktadır. Piyasa fiyatları hesaplanan enflasyonun çok üzerindedir.
Nitekim
1 kg et 15 milyon sınırına dayanmış
1 kg zeytin 4 milyon lira
1 Ekmek 400.000 T (gramajı eksiltilerek)
3- Alım gücü en büyük faktördür. Vatandaşın alım gücü yoksa talep
azlığından dolayı bazı fiyatlar düşer. Bu durum refahın göstergesi değil. Tam
tersine vatandaşların, imkansızlıktan dolayı ihtiyaçlarını temin edemediğini ve
perişanlığını gösterir. Vatandaşa insanca yaşama imkanı sağlandıktan ve
işsizlik ortadan kalktıktan sonra hakiki hesabı yapılacak enflasyon
düşerse o zaman refahtan bahsedilir.
III- Ekonominin gidişatını bu iki
gösterge ile ifade etmek de doğru değil. Mesela devlet borçlarına bakalım. Borç
yükü AKP Hükümeti döneminde baş döndürücü şekilde artmıştır. Mesela konsülüde
bütçe toplam borcu:
AKP hükümeti kaynak bulup borçları azaltacağını beyan
ediyor, ama borçlanma da devam ediyor.
Konsolide bütçe toplam borcu……………… 30 Ekim 2002 – 141 Milyar $
31 Mayıs 2003 – 183 Milyar $
İç borç stoku………………………………………30 Ekim 2002 – 144 Katrilyon TL
31 Mayıs 2003 – 174 Katrilyon TL
Görülüyor ki AKP hükümeti 8 ayda
iç borcu 40 katrilyon lira,
Toplam borcu 42 milyar dolar
arttırmıştır.
AKP hükümeti faiz
ödemelerinde de rekor çizgisini devamlı yükseltiyor. Mayıs ayı faiz
ödemesi 7.972 Katrilyon TL oldu.
Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ayda ödenen en yüksek meblâğdır. Diğer
yandan ilk 5 ayda toplanan 30 Katrilyon
TLlik vergi bu dönemde 31
katrilyon tutarındaki faizleri bile karşılamamıştır.
Diğer önemli bir husus da enflasyon iniyorken reel faizler
iniyor mu, ona bakmak lazım. Sayın Başbakanın enflasyonun eksiye düştüğünü
beyan ettiği haziran ayında devlet % 51ile borçlanmıştır. Yani reel faizler artmıştır. Sayın Başbakan tüp fiyatlarının24 Milyon TLden, 22 Milyon TLyedüştüğünü söylüyor. Ama sayın Abdullah GÜL Başbakan olduğunda tüpün 19 Milyon TL olduğunu unutuyor. Petrol
fiyatları düştü, dolar büyük değer kaybetti, ama bunlar tüp gaza da, benzine de
mazota da, intikal ettirilmedi.
Bütün bunlar dikkate alındığında, çizilen pembe tabloların
halkın aldatılmasından başka bir şey olmadığını görüyoruz.
C- AKP YÖNETİCİLERİ NE YAPIYOR :
Yukarıdan beri yaptığımız
açıklamalar AKP yönetiminin işbirlikçi zihniyetini açıkça ispat etmektedir.
1) Ve görülmektedir ki; AKP yöneticileri
dış politika konularında millete rağmen dış mihrakların arzularını yerine
getirmek için çırpınmaktadırlar.
2) İç politikada IMFye teslim olmak
suretiyle yine dış mihrakların Türkiyeyi
güçsüzleştirme planlarına alet olmaktadırlar.
3) Fındık :
Önümüzdeki günlerde fındık fiyatları açıklanacak. Fiyatlar
açıklanmadan evvel AKP hükümetini ikaz ediyorum.
Bakın çay ekicisini perişan ettiniz… Buğday fiyatlarını
açıkladınız çiftçinin malına değerinin çok altında fiyat vererek isyan
ettirdiniz 400 Bin TLlik buğdaya 310
Bin TL fiyat verdiniz. Milyonlarca pancar ekicisinin pancarına kota
koyduğunuz yetmiyormuş gibi bir de % 12gibi gülünç bir zam verdiniz. Onları da yokluğa mahkum ettiniz. Tütün
ektirmediniz. Bir de hatalı bir şekilde ürünü destekleyeceğinize boş tarlaya
para vererek bütün tarımı öldürdünüz. Daha önce de hayvancılık ölmüştü.
Bizde böyle iken, acaba diğer ülkelerde durum nedir? AB
ülkelerinin ortak tarım politikası çerçevesinde 2 yıldan beri devam eden
toplantı sonucunda AB bütçesine üretimin desteklenmesi için 50 Milyar Euro
konmasını kabul ettiler. Üretimin desteklenmesi, çalıştırılan işçi sayısı,
arazi durumu ve ithalattaki eşik fiyat dikkate alınarak, taban fiyatı tespit
ediliyor ve bu fiyatın altına düşürülmüyor. ABdeki 350 Milyon nüfusun % 3.5 – 5i, yani 15 Milyon
nüfusu tarımla uğraşır. Dolayısıyla tarımdaki nüfus başına üretim için
verilen destek 4.000 $civarındadır. Üretim desteği dışında 2.000
$ civarında da indirekt olarak sübvansiyon yapılmaktadır. Bu suretle
ABde tarımla uğraşan nüfus başına toplam destek 6000 $ı bulmaktadır. Bizde ise tarımla uğraşan 30 Milyon insanımıza verilen destek 2 Milyar $ yani nüfus başına 60 $dır. Geçen sene ABD Başkanı Bush
ise mevcut desteklere ilave olarak 5 yıl için kongreden 70 Milyar $ ilave destek geçirdi. AB ve ABD tarımı bu kadar
desteklerken, Türkiyede IMF ve diğer güçlerin tarımı yanlış bilgi ve kanunla
yok etmesinin manasını; hükümetin ve milletimizin bir kere daha dikkatlerine
sunuyorum.
Bundan önceki basın toplantılarında da her hafta bunlar dile
getirildi. Ama siz IMFnin
dediğinden başka her şeye kulak tıkıyorsunuz. Ve memleketin tarımını yok
ediyorsunuz. 30 milyon çiftçimizi perişan ediyorsunuz. Şimdi de fındıkta
oynanan oyunu kamu oyunun dikkatine getiriyor ve AKP hükümetini bir kere daha
ikaz ediyoruz.
Fındık ülkemizin önemli bir bölgesinin yegane geçim
kaynağıdır. Ayrıca bütün dünya fındık rekoltesinin % 75i de ülkemizdedir. Bu, bir ülke ve bir ürün için fiyatların
belirlenmesinde, döviz temininde fevkalade büyük bir avantajdır. Eğer
hükümetler akıllı, bilgili ve şuurlu hareket ederlerse, bu ürün ve üreticisi
ülkeye yük değil bilakis bir zenginlik kaynağı olur. Bunun dünyada pek
çok örneklerini görüyoruz. Nitekim benim başkanlığımdaki 1996-1997 Refahyol hükümeti döneminde
bu avantajımız ülkemiz ve çiftçimiz için fevkalade iyi kullanılmıştır. O
zamanki fındığın maliyeti takriben 1.40
kg /$ iken; biz 2.00 kg/$fiyat verdik. Çiftçinin parasını zamanında ödedik. Tabir-i caizse fındığın ve
fındıkçının arkasında durduk. Bunun sonucunda fındığın kilosunu 2.30 $a kadar yükselttik ve ülkemize 1 milyar $ civarında döviz girdisi
sağlandı.
Bilinmesi lazım gelen önemli bir husus da IMF programları ile bizde fındıkçılık
yok edilirken AB, İtalya ve İspanyada fındıkçılığı desteklemekte, Dünya
Bankası da komşumuz Gürcistana fındık ekim alanının genişletilmesi için kredi
vermektedir. Bu da gösteriyor ki; bundan önceki koalisyon hükümetleri ve bu
günkü AKP Hükümeti bir çok konuda olduğu gibi fındık meselesinde de
uluslararası bir komplo ile karşı karşıya olduklarının ya farkında değiller, ya
da gaflet içerisindedirler.
Son olarak geçen hafta hazinenin elinde bulundurduğu 48 Bin ton fındığın tam da
yeni fındık sezonuna girerken bu yılki 2.450.000
TL – 2.750.000lik maliyetin çok altında 1.615 Bin TL – 1750 Bin TL satışa sunması ve bir miktarını da
satması bu bahsettiğimiz oyunun bir parçası olsa gerektir. Bu da gösteriyor ki;
geçen yıllarda mağdur edilen fındık üreticimiz, bu yılda da mağdur
edileceklerdir. Bir taraftan fındık ekim alanını daraltıp diğer taraftan da
çiftçimizin emeğinin karşılığını vermeyip bu zenginlik potansiyelimiz ve
avantajımız yok edeceklerdir. Bu sadece fındıkta değil tütünde, pancarda,
hayvancılıkta ve diğer konuda böyle olmuştur ve olacaktır.
Biz parti olarak fındığın Türkiye ve Karadeniz Bölgemiz için önemini biliyoruz.
Zenginliğimizin farkındayız. Fındık üreticisinin her zaman yanında yer aldık ve
alacağız. Fındıkçılığımızı yok ettirmeyeceğiz. Karadeniz Ziraat Odaları
Birlikleri tarafından hepsi de kamu kurum ve kuruluşlarında görevli 20 kişilik
bir uzmanlar komisyonuna hazırlattırılan rapora göre fındığın bu yılki maliyeti2.450.000 TL – 2.750.000 TL
arasındadır. O halde fındığa 3 milyon
TL fiyat verilmelidir. Bu da bizim Refahyol döneminde verdiğimiz fiyata
tekabül eder.
4) Bir yandan malum çevrelerce, ekonomimiz düzlüğe çıktı, durum çok iyiye
gidiyor propagandası yapılırken, diğer yandan gerçeği gören
ekonomistler, önümüzdeki Ekim ayında bir krizin olabileceği ikazında
bulunmaktadırlar.
İşçi ve memura sıfır zam vermeye niyetlenen hükümet,bu eksi enflasyon masalıyla, enflasyon eksiye düştü, zamma gerek var mıdemeye hazırlanmaktadır.
D-
SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR :
I-
11 Mayıs 2003 tarihli Saadet Partimizin 1. Büyük Kongresiyle 2. Şahlanışı
başlatan milletimiz, onun aslını, özünü, tarihini, kendisini temsil eden Saadet
Partisi ve Saadet Partisinin bütün yurt sathındaki mensupları ve inananları;
Yaşanabilir Bir Türkiye
Yeniden Büyük Türkiye
Yeni Bir Dünya
yı kurmak için heyecanla, azimle
ve gayretle çalışmaktadır.
II-
2003 yılı Saadet Partisi için çelikleşme yılıdır.
Bir yandan bütün Türkiye
sathındaki teşkilatlanma çalışmaları 174.000 sandık bölgesinde,
Parti teşkilatı, hanımlar
komisyonu ve gençlik teşkilatı hamleleriyle canla, başla yürütülmektedir.
III-
Diğer yandan da yine bütün yurt sathında önümüzdeki yerel seçimlere bütün seçim
bölgelerinde canla başla hazırlanılmaktadır.
IV-
Haziran ayı boyunca devam eden il, ilçe başkanları eğitimi 81 il ve 923 ilçe
başkanlarının eğitimi ile önümüzdeki hafta tamamlanacaktır.
V-
Genel Merkez İl Müfettişleri ve İl Sorumluları 81 il ve 923 ilçeyi ziyaret etme
ve böylece bütün Türkiyeyi tarama programını canla, başla yürütmektedirler.
VI-
Saadet Partili Belediyelerin efsanevi hizmetleri canla, başla yürütülüyor.
Hemen her hafta bir belediyemizin büyük atılımlarının kurdeleleri kesiliyor.
5
Temmuz 2003 Cumartesi günü Konyadaki Meram Belediyemizin yeni spor tesisleri,
Karatay Belediyemizin yeni kapalı çarşısı, Büyükşehir Belediyemizin
Kunduracılar çift katlı kavşak tesisleri coşkulu merasimlerle halkın
hizmetine açıldı.
Bunları 25 Temmuz 2003de yapılacak olan Kocaeli Derince belediye hizmetleri ve
festivali ve onları takiben yapılacak olan Şanlıurfa belediyemizin efsanevi hizmetleri açılışları takip
edecektir.
VII-
Stratejik Araştırmalar Başkanlığımız önümüzdeki günlerde 2 günlük toplantı ile
öncelikleri tespit edecektir.
VIII-
Saadet Partisi Genel Merkezinin Büyük Kongreden sonra başta Müslüman ülkeler
büyük elçileri olmak üzere diğer muhalefet partilerinin başkanlarının
ziyaretleri olmak üzere yoğun bir ziyaret programı trafiği yaşamaktadır.
Türkiyemiz, hali hazır
sıkıntıları, zorlukları ve muhtemel tehlikeleri, milletimizin 2. Milli Görüş
Şahlanışıyla Saadet Partimiz camiasının inançla yürüttüğü çalışmalarla
aşacaktır.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 24 EYLÜL 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
24 EYLÜL 2003
Selam ve
TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür
ediyorum.
Bu basın toplantımızı uydudan izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 24 Eylül 2003 haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Sözlerime başlarken, her şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün
evlatlarına ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs 2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2.
Şahlanıştan sonra bugün 13. Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Bugünkü haftalık basın toplantımızda da ana tasnif olarak,
A) DÜNYADA NELER OLUYOR?
B) TÜRKİYEDE NELER OLUYOR, AKP NE YAPIYOR, SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR?
GÜNCEL OLAYLARA GİRMEDEN ÖNCE ÇOK MÜHİM BİR TEMEL ESASI BİLGİLERİNİZE SUNMAKTA
YARAR GÖRÜYORUM.
Hemen hemen en az 100 yıldan beri dünyada cereyan eden olaylarda ve Türkiyede
cereyan eden olaylarda maalesef inisiyatif DIŞ MİHRAKLARIN elinde olup, bunlar
ellerindeki her türlü etkinlik imkanları ile olayları yönlendirmektedirler.
Bunların 5000 yıldan beri gayeleri, inandıkları ve bekledikleri ebedi dünya
hakimiyetini biran evvel kurmaktır.
Cenab-ı Allahın asıl kulları bizleriz, bizim ırkımızdan olmayanlar bize köle
olsun diye yaratılmışlardır.
Cenab-ı Hakkın bize vaadi vardır. Arz-ı Mevuda hakim olacağız ve ebedi dünya
hakimiyetine erişeceğiz.
5000 yıldan beri bu maksat için çalışmaktadırlar. Bunu gerçekleştirmek için
dünyanın her yerine kol salmış güçlü bir alt yapıyı ve organizasyonu
geliştirmişlerdir.
Kominzmin iflası ve Sovyetlerin dağılmasından itibaren 1990 yılından sonra tek
kutuplu dünya meydana gelmiş.
Bu yeni dünyada kutup konumunda bulunan ve maddi gücü eline geçirmiş bulunan
ABD yönetimini DIŞ MİHRAKLAR kontrol altına almışlardır.
Artık ebedi dünya hakimiyetini gerçekleştirmenin vakti gelmiştir diyerek, bu
DIŞ MİHRAKLAR biran evvel büyük İsraili kurmak, onun için İsrailin
etrafındaki bütün Müslüman ülkeleri güçsüzleştirip, parçalayıp, öğüterek yumuşak
lokma haline getirip, yutmayı ana hedef haline getirmişlerdir.
Gayeleri, Afganistandan sonra Irak, bunu takiben Suriye, İran, Suudi
Arabistan, Mısır ve Türkiyeyi bölmek, yutmak ve böylece İsrailin emniyetini
kesin güvence altına almak ve inançlarındaki Arz-ı Mevuda sahip olarak, dünya
hakimiyetine ulaşmak.
İşte yaşadığımız dünya olaylarında asıl etken ve perde arkasındaki müessir güç
DIŞ MİHRAKLAR ve onların bu inanç ve gayeleri yer almaktadır.
21. Asra böylece girilmiştir.
Bu apaçık gerçekler gözler önünde iken, bundan önceki dönemlere ait, sağ-sol
ayrımının yeni dünya şartları karşısında bir kıymeti kalmamıştır.
Bugün önemli olan Adil bir dünya olsun, herkes barış ve adalet içinde yaşasın,
herkes insan haklarına sahip olsun ve mesut olsun düşüncesini temsil eden
Milli Görüşe mi inanıyor ve hizmet ediyorsunuz, yoksa işbirlikçi misiniz? yani
DIŞ MİHRAKLARAMI hizmet ediyorsunuz ayrımıdır.
Bu gerçekleri sembolize etmek üzere bu basın toplantısında size bir fotoğraf
sunuyorum.
Bu fotoğraf DIŞ MİHRAKLARIN yeni dünya düzeni ile ne kastettiklerini açıkça
gösteren bir fotoğraftır.
Bu fotoğrafta bir İsrail tankı önünde ona karşı kendisini taşla savunmaya
çalışan 12 yaşındaki bir Filistinli çocuğu görüyoruz.
Bu tank DIŞ MİHRAKLARI temsil etmektedir ve kendi dışındakilere sadece Ya
öleceksin, köle alacaksın demektedir.
Bu 12 yaşındaki Filistinli çocuk, aslında yeryüzündeki 6 milyar insanın, en az
5 milyarını yani ezilenleri temsil etmektedir.
İnsanlığı bu durumdan kurtarıp, herkese saadet getiren bir barış dünyasının
kurulması, Türkiyenin görevidir ve Milli Görüşün görevidir.
Ne yazık ki, her basın toplantımızda üzülerek, delilleriyle ortaya koyduğumuz
ve ispat ettiğimiz gibi;
AKP yöneticileri Milli Görüş gömleğini çıkartıp, Amerikan çuvalını başlarına geçirdikten
sonra, bütün güçleriyle dış mihraklara hizmet etmektedirler. Onun için
oynadıkları rol, tam bir işbirlikçilik rolüdür ve DIŞ MİHRAKLARA taşeronluk
yapmaktan ibarettir.
Buna mukabil sarsılmadan, inanç ve gayesine azimle bağlı olan, Türkiye ve bütün
insanlığın kurtuluşunu gaye edinen ve onu sağlayacak olan Saadet Partisi ise
Milli Görüşü temsil etmektedir.
İşte haftalık basın toplantılarında ele aldığımız bütün güncel olaylar neticede
bu gerçekleri ispat etmektedir.
DIŞ MİHRAKLAR tarafından her türlü etki imkanları ile desteklenerek 3 Kasımda
işbaşına getirilen AKP yönetimi 3 ayrı koldan DIŞ MİHRAKLARIN plânlarına
yardımcı olmaktadırlar :
1) EKONOMİ
2) SOSYAL YAPI
3) DIŞ POLİTİKA
DIŞ MİHRAKLARIN plân ve arzuları, AKP yöneticilerinin dış politika konularında
onların dünya hakimiyeti planlarına taşeronluk yapmaktadır.
DIŞ MİHRAKLAR AKPyi, sonuç itibariyle Türkiyeyi öğütüp, yutulacak lokma
haline getirmek için, arzuladıkları 2. Sevr uygulamasına alet etmektir.
Yine DIŞ MİHRAKLARIN ekonomik sahada arzuları Türkiyeyi ekonomik bakımdan
güçsüzleştirmek, dışa bağımlı hale getirmektir.
DIŞ MİHRAKLARIN sosyal sahada plânları ve arzuları ise Türkiyenin toplum
yapısını ve manevi yapısını tahrip etmek ve zayıflatmaktır ki, böylece Türkiye
kolay yutulur lokma haline gelsin.
Üzülerek belirtiyorum ki, her hafta basın toplantısında ortaya koyduğumuz bu
gerçekler maalesef bu ana fikirleri bir bir ispat etmektedir.
BUYRUN ŞİMDİ BU AÇIDAN SON GÜNLERİN GÜNCEL OLAYLARINA KISA BİR BAKIŞ YAPALIM.
A) DÜNYADA NELER OLUYOR.
I- IRAK
Yukarıda açıkladığımız DIŞ MİHRAKLARIN plânları mucibince Irak, ABD ve İngiliz
yöneticilerinin uydurdukları yalandan bahanelere dayanılarak haksız olarak
işgal edilmiştir.
Bu işgal esnasında görülmemiş bir vahşet sergilenmiştir.
Iraka özgürlük ve refah getireceğiz uydurma bahanelerinin tam tersine, zulüm,
açlık ve kaos getirilmiştir.
Her vesile ile bir yandan etnik ayrılıklar körüklenmekde, bunun sonucu olarak
Müslüman müslümana kırdırılmaktadır. Diğer yandan da işgalciler tarafından halk
görülmemiş baskı ve tahakküme tabi tutulmaktadır.
Irak halkı işgalcilere karşı direnmekte ve ülkesini savunmakta ve işgalcilere
ağır zayiat verdirmektedir.
DIŞ MİHRAKLAR işgali hedeflerine ulaştıramamışlardır.
Şimdi Türkiyeye de, gelin bize taşeron olun, bizim yerimize burada siz ölün
teklifi yapılmaktadır.
Askerinizi para karşılığında buraya gönderin.
Ama para vermeyeceğiz, zaten ödeyemediğiniz borçları erteleyip sağlama
alacağız ve artıracağız demektedir.
Siz Kuzey Iraka giremezsiniz. Bir koridordan geçip, Bağdatın kuzeyindeki
Tikrit bölgesindeki ölüm üçgeninin içinde vazife göreceksiniz.
Turkish Daily News gazetesinde yayınlanan makaleler de önemli rivayetlerden
bahsedilmektedir.
Bu makalelerin her ne kadar resmi hiçbir açıklamaya dayanmadığı belirtilmekle
beraber, muhtevası açısından büyük tehlikeler gösterdiği görülmektedir:
Söylenenler Şunlar :
1) Çok kısa sürede 1-2 ay içerisinde Kuzey Irakta ABD tarafından bağımsız bir
devlet ilan edilecektir.
2) Bu devletin Cumhurbaşkanının önce Talabani, sonrada Barzaninin olacağı
ifade edilmektedir.
3) Bir yandan bu adımlar atılırken Türkiyenin 3-5 yıl içerisinde federe
sisteme geçeceği ve çeşitli vilayetlerin kendi işlevlerini kendilerinin
göreceği.
4) İlk uygun fırsatta bu federasyonda bu vilayetlerin dış destekler ve iç
oylamalarla bağımsızlığa gidecekleri, böylece 2. Sevrin gerçekleştirileceği.
İfade edilmektedir.
Bütün bu olaylar cereyan ederken, AKP yöneticileri bütün güçleri ile 3. Tezkere
hazırlığı ve psikolojik alt yapıyı oluşturmak için çırpınmaktadırlar.
Sayın Gülün dünkü gazetelere yansıyan ifadesi, aynen: Hükümet karar verir,
meclis onaylar şeklinde olmuştur.
Bu ifade yaklaşmakta olan tehlikeyi ve hükümetin başında olanların demokrasi
anlayışını ve neleri yapmayı plânladıklarını açıkça belirten ifadelerdir.
Zaman daraldıkça hükümet hırçınlaşmakta ve dış mihrakların arzularını en geç
Ekim ayında yerine getirmek için çırpınmaktadırlar.
Diğer yandan dış mihrakların arzularını yerine getirmek için Sayın Tayyip ve
hazineden sorumlu Bakan Dubayiye gittiler ve 8.5 milyar dolarlık borç
ertelemesine ait anlaşmayı imzaladılar ve bu anlaşmada her bir dilimin
Pentagonun Irakta işbirliği arzularının yerine getirilmesi şartıyla serbest
bırakılacağı.
AKP yöneticilerinin bu anlaşmada Iraka asker gönderme şartının bulunmadığını
defaatle açıklamalarına rağmen, Anlaşmada Irakta işbirliğinin yer alması,
gerçeklerin milletten nasıl gizlendiğinin açık bir kanıtıdır.
Bu gerçek ne yazık ki şu 3 söze inanılması gerektiğine yol açıyor.
1) Büyükelçi Edelman: KREDİ TÜRKİYENİN IRAKA ASKER GÖNDERMESİNE BAĞLI sözü.
2) 2 Nisan 2002 de FOX televizyonu Siyaset Analisti DİCK MORRİSin :
TÜRKİYE IRAK OPERASYONUNA DESTEK VERECEK. ÇÜNKÜ TÜRKİYENİN SAHİBİ IMFDİR.
IMF PARASINI VERİP TÜRKİYEYİ SATIN ALDI. Sözü.
3) SOROZun : SİZİN EN İYİ İHRAÇ ÜRÜNÜNÜZ ORDUNUZDUR sözü.
Böylece AKP yöneticileri, millete, AKP milletvekillerine rağmen DIŞ MİHRAKLARIN
emirlerini yerine getirmek için işte böyle çırpınıyorlar.
II- KIBRIS
AKP yöneticileri milli politikamızın zıddına olarak Kıbrısın Yunanistana
verilmesi. Adanın İsraili koruyacak bir üs haline getirilmesi ve Türkiyenin
Kıbrısla alakasının kesilmesi hususundaki DIŞ MİHRAKLARIN bütün plânlarına
destek vermektedirler.
Bunu geçen haftaki basın toplantımızda delilleri ile açıkladık.
AKP yöneticilerinin Annan plânını masanın üzerine çıkaracağız sözleri, Rauf
Denktaşı devre dışı bırakmak için, Rauf Denktaş Anadolu halkını değil, Kıbrıs
halkına arkasına alsın sözlerini gözler önüne koyduk,
Ve Kıbrısta, CTPnin AKP yöneticileri de bizi destekliyor sözleri ile teyit
bulan gerçekleri gözler önüne serdik.
Şimdi birer cümleyle aşağıdaki gerçekleri de gözlerinizin önüne sererek AKP
yöneticilerinin DIŞ MİHRAKLARA nasıl taşeronluk yaptıklarını, bu gerçeklerle de
kısaca belirtmiş ve ispat etmiş olacağız.
1) Sayın Tayip Erdoğan daha Başbakanlık koltuğuna oturmadan TÜSİAD
toplantısında: Kıbrıs meselesini bugüne kadar çözemeyenlere çatmış, Kıbrısta
bugüne kadar sürdürülen haklı Kıbrıs politikasını sürdürmeyeceğiz diyerek bu
politikadan AB için vazgeçeceğini açıklamıştı.
2) Sayın Erdoğan Iraka Türkiye üzerinden asker gönderilmesine izin verilmesi,
Türkiyede 60 bin ABD askerinin konuşlandırılması ve Türk askerinin Iraka
gönderilmesinin, 4 milyar dolar yardım. (24 milyar dolar krediye çevrilebilir)
karşılığında yapılması, Türk askerini Lejyoner duruma düşürüyor tenkitlerine
cevap olsun diye, Meclis dışında Iraka asker gönderilmemesi için gösteri yapan
memurlara, akdedilen grup toplantısında şu sözleri söylemişti: Yarın maaşlar
geciktiği zaman sokaklara siz döküleceksiniz
3) AKPnin önceki Dışişleri Bakanı bu tezkere geçmez ve ölen ABD askerlerin
adedi artarsa ABD bizi affetmez demişti.
4) Sayın Tayip Erdoğan Wall Street Jurnale yazdığı makalede Irakta savaşan
genç ABD askerlerinin salimen memleketlerine dönmeleri için dua ettiğini ifade
etmişti.
5) Şimdi anlaşılan o ki Irak bataklığında ABD askerlerinin çok sayıda ölmeye
başlaması üzerine Sayın Tayyip Erdoğan 8.5 milyar dolar kredi karşılığında ABD
askerleri yerine ölmek üzere Türk askerlerini Iraka göndermeye karar vermiş
bulunuyor.
6) Davosta, Denktaşın Türk Hükümetinden yeterli desteği alamadığı yolundaki
yakınmasına karşılık yaşına hürmeten cevap vermiyorum, yoksa ne söyleyeceğimi
bilirim ifadesi ile izlediği politikanın seviyesini belirlemişti.
7) Dubai gezisinde İMF kararları aynen uygulanacak sözleri, AKPnin bir
ekonomi programı olmadığını, ABDye olan bağımlılığını perçinleyen bir ifade
olmuştur.
8) Sayın Tayyip Erdoğanı kimler destekliyor:
1) Türkiyedeki iş ve medya hayatındaki bir avuç işbirlikçi .
2) İsrailin İstanbul Başkonsolosu Amire Aran bir mülakatta; İsrail, AKP
iktidarından çok memnun. Türkiye ile ilişkilerde AKP iktidara geldikten sonra
hiçbir olumsuz değişiklik hissetmedim, durum sadece iyi değil çok daha iyi
diyor.
3) İtalyada Amrossetti Formunda oturumu yöneten İsrail eski Başbakanı Şimon
Perez, Tayyip Erdoğana hitaben Hepimizde hayranlık uyandırıyorsunuz; sizin bu
kadar reformcu olduğunuzu beklemiyorduk ifadeleri ile övgüler yağdırdı.
4) Daha Başbakanlık koltuğuna oturmadan, her gittiği ülkede kendisine
gösterilen ilgi, Tayyip Erdoğanın zaafını keşfeden ve pohpohlama neticesinde
etki altına alınabileceğini anlayan Batının, kendi politikalarını izletmek
için uyguladıkları basit bir taktiktir.
5) Maalesef Sayın Erdoğan bu oyuna gelmiş, Irak ve Kıbrısta yıllardır
uygulanan şahsiyetli politikaları terketmiş, mazlum Filistin halkının
ızdırabına bigane kalmış, bu yolda İsrailin övgüsünü kazanacak kadar da ileri
gitmiştir.
GERÇEKLERİ İSPAT İÇİN DAHA FAZLA DELİL GETİRMEYE LUZUM VAR MI?
B- TÜRKİYEDE NELER OLUYOR.
AKP NE YAPIYOR, SAADET PARTİSİ NE YAPIYOR?
AKP yöneticileri Türkiyeyi bir yandan dış politikada DIŞ MİHRAKLARIN arzusuna
uygun şekilde 2. Sevre sürüklemeye çalışırken, iç politikada da onların
Türkiyeyi güçsüzleştirme politikalarına bütün gücüyle destek olmaktadır.
Geçen haftaki basın toplantımızda DIŞ MİHRAKLARIN Türkiyeyi güçsüzleştirme
plânlarına AKPnin ekonomide nasıl taşeronluk yaptığını 6 ana başlık altında
belirtmiştik :
1) AKP bütçe uygulamasıyla halkın nesi varsa alıyor, faiz yoluyla DIŞ GÜÇLERE
ve İşbirlikçi rantiyecilere veriyor.
Yatırıma, üretime hiçbir destek yok. Halka hiçbir destek yok.
2) Bu aktarmayı görülmemiş bir insafsızlıkla sürdürüyor. Çünkü reel faizler %
30-35 mertebesinde.
3) Hayvancılıktan sonra Tarımı da yok etmiştir.
4) İşsizlik korkunç bir şekilde artmaktadır. Özelleştirme ile insanlar işsiz
bırakılıyor. Milli müesseseler yok ediliyor.
5) İhracat öldürülüyor. Dış ticaret açığı bir çığ gibi büyüyor. Hergün ihracat
zorlaşıyor. İthalat kolaylaşıyor. (Dolar değerinin düşük olması dolayısıyla)
6) İç ve dış borçlar görülmemiş derecede ve korkunç bir şekilde artıyor.
Bu trendle borç, 2 sene sonra 500 milyar dolar, 4 sene sonra ise 1 trilyon
dolara ulaşacak şekilde bir gidişat uygulanıyor.
Böyle bir gidişle 4 yıl sonra bütün GSMH faize verilse yetmeyecek ve borç
yinede artacak.
BİR FELAKETE DOĞRU HIZLA GİDİLMEKTEDİR.
1) Türkiye Ziraatçılar Odası Başkanı Sayın İbrahim Yetkin, son basın
toplantısında aşağıdaki gerçekleri ortaya koydu.
Partimizin yıllardan beri , benim de yaptığım bütün basın toplantılarında,
hayvancılığın öldüğü ve sıranın tarıma geldiğini adeta haykırarak
söylemekteyiz.Türkiye, Dünyada kendine yeterli 7 tarım ülkesinden biri iken,
bugün maalesef bütün tarım ürünlerinde dışarıya muhtaç hale getirilmiştir.
Türkiyede pancara kota konulmuş,buğdaya değer verilmemiş ve de tütün ekimi
kısıtlanmıştır. Fındık çiftçisi Hasan,Hamburgdaki tüccar Hansın insafına
terkedilmiştir.Sıra diğer ürünlere gelmektedir. Gelişmiş ülkeler tarıma 5-6 bin
dolar sübvansiyon verirken, biz 50 doları çok görüyoruz. Bütün bu ikazlarımız
çiftçi birliklerinde de yankı bulmuş bütün Ziraat Odalarının, Birliklerin
isyanına sebep olmuştur. Nitekim, Türkiye Ziraatçılar Odası TÜRKİYE TARIMDA
HARAKİRİ YAPIYOR diye hükümeti ve bütün kamuoyunu ikaz etmiştir. Bakınız;
Türkiye Ziraatçılar Odası Başkanı Bu yıl ; buğday,arpa, çavdar,yulaf,
nohut,fasulye, mercimek,tütün, şeker pancarı,pamuk, ayçiçeği,fındık,zeytin,çay,soya
gibi bir çok stratejik ürünün üretiminde düşüş olduğunu açıklamıştır.
Ayrıca;Buğday,pamuk,tütün, ayçiçeği ithalatının da artarak devam ettiğini,Türk
çiftçisinin ve ziraatının perişan edildiğini ,BİZ HARAKİRİ YAPIYORUZ.BU
DEHŞET VERİCİ diyerek durumun ciddiyeti gözler önüne serilmiş ve bizim
aylardan beri söylediklerimizi acı bir şekilde teyit etmiştir.
2) Adana Çiftçi Birliği Başkanı Cumali DOĞRU :
– Pamukta ABD çiftçisine 32 Cent, Yunanistan 22 Cent, prim veriyor. Biz ise 4,5
Cent olan primi 2003 de ödeyemedik.
– ABD 0 faiz ile pamuk ihraç ediyor.
– Bugün avans olarak 600 bin TL. veriliyor. Oysa maliyet 800 bin TL. dir.
Bu şartlarda Türk çiftçisi nasıl rekabet edecek?
– Adana çevresinde 2 milyon hektar pamuk ekim alanı varken, 450 bin hektara
indi. Bunlarda başka çaresi olmayıp inadına ekenler.
– Pamukta 500-700 bin ton açığımız var. İthal ediyoruz.
MADEM TARIM ÜRÜNLERİ İTHAL EDİLECEK :
GAPI NEDEN YAPTIK?
TOPRAKLARIMIZ MI VERİMSİZ? ÇİFTÇİMİZ Mİ TEMBEL?
BU İŞTE BİR İŞ VAR.
KENDİ ÇİFTÇİMİZE VERMEDİĞİMİZİ ONLARIN ÇİFTÇİSİNE VERİYORUZ.
PAMUĞU DIŞARDAN ALIYORUZ
TEKSTİL MAKİNALARINI DIŞARIDAN ALIYORUZ
HERŞEY SERBESTÇE GİRİYOR AMA :
ÜRETTİĞİMİZ TEKSTİL ÜRÜNÜNE KOTA KOYUYORLAR.
BİZ Mİ EN LİBERALİZ ? ADINA GLOBALLEŞME DİYORLAR.
Hükümet bütçede Hayvancılığa 176 trilyon ayırmışken 8 ayda 25 trilyon, pamuğa
308 trilyon ayırmışken 66 trilyon harcamış.
TARIMA BÜTÇEDEN AYRILAN PAY KISILIYOR.
YANİ ÇİFTÇİ İŞÇİ MEMURUN hakkı kısılıyor.
3) Biz hükümeti bir kere daha ikaz ediyoruz. IMF programlarına uyarak; memuru,
emekliyi, esnafı, işçiyi, mahvettiniz. Şimdi de tarımımızı yok ediyorsunuz. En
kısa zamanda bu hatanızdan dönüp Tarımda Harakiriyi Bırakınız.
4) 8.5 Milyar Dolar Daha Borcumuz Artıyor, EMİR ALINMAYA DEVAM EDİLİYOR
Türkiye, ABD ile Dubaide iki gün önce 8.5 milyon dolarlık bir borç anlaşması
imzaladı. Ve bunu sanki hibe alıyormuş gibi merasimle Türkiye ve Dünyaya
duyurdu.Bu kredinin yardım şeklinde olduğu ifade edildi.Bu durumun Iraka asker
göndermekle ilgisi olmadığı beyan edildi.1 Milyar dolarlık hibe veya 8.5 milyar
dolarlık kredi; Türkiyenin Iraka asker göndermesi ve ABD askerlerinin
Türkiyeden geçiş izni verilmesi ile ilgili olarak ikinci tezkere ile gündeme
gelmişti. Ancak 2. tezkere meclisten çıkmayınca ABD bu durumu askıya almış ve
bir süredir de Iraka asker gönderme şartına bağlamıştı.Şimdi; Sayın Başbakan
ve Dış İşleri Bakanı da Iraka asker gönderileceği taahhüdünü ABDye
vermişlerdir. Bu kredi de onun bir parçasıdır. Maliye Bakanı bu parayı bütçe
içinde kullanmayacağını ve borçların ödenmesinde, azaltılmasında
kullanılacağını söylemektedir. BORÇ NASIL AZALIR? ABDnin bu parayı verirken,
hem de dünya piyasalarına göre yüksek faizle verirken bunu yardım diye ifade
etmek AKP Hükümetinin halkı aldatmasından başka bir şey değildir. ABD bu borcu
IMFin, Dünya Bankasının ve kendisinin alacaklarının ödenmesi şartıyla
vermiştir. Ve bütçeye dahil edilmesini istememiştir.Ve bu paranın IMF,Dünya
Bankası ve ABDnin alacaklarının vadesi gelince ödenmesi için kenarda yedek
akçe gibi durmasını istemiştir. Ancak Türkiye bunun faizini ödeyecektir. Bu
suretle ABD kendisinin ve IMF ile Dünya Bankasının alacaklarını garanti altına
almış olacaktır. Böylece Türkiye yeni borçla daha çok emir alır hale
gelecektir. BİZ HEP SÖYLÜYORUZ.Türkiyenin bugün başına gelenlerin esas
sebebi; BORCU BORÇLA ÖDEMEK.
Borç yükünü devamlı arttırmak, borç alınanlardan sürekli emir almak;
Türkiyenin bağımsızlığını tehlikeye atmış ve dış politikada başkalarının
emrinin altına girilmesine sebep olmuştur. Dolayısı ile borçları iç
kaynaklardan ödemek yerine, borçları artırarak ödemek marifet değildir.
TÜRKİYENİN GELECEĞİNİ DAHA DA ÇOK İPOTEK ALTINA ALMAKTIR.
IMF, AKP YÖNETİCİLERİNİ TAŞERON OLARAK KULLANIYOR VE TÜRKİYEDEKİ GELİR
DAĞILIMINDAKİ ADALETSİZLİĞİ ARTIRMAYA DEVAM EDİYOR.
Ülkemizde son yıllarda uygulanan IMF patentli politikalar yoksulluk ve
sefaletin boyutlarını artırdığı gibi, gelir dağılımındaki adaletsizliği
dayanılmaz boyutlara ulaştırdı. Nüfusun önemli bir bölümü açlık sınırının
altında hayatını sürdürmeye çalışmaktadır.
Türkiye İşçi Emekliler Derneğinin (TİED) araştırması 9 milyon 600 bin
çalışanın açlık sınırı altında bir maaşla yaşamak zorunda kaldığını ortaya
koydu. Bu sayının 5 milyon 500 bini asgari ücretle, 3 milyon işçi emeklisi, dul
ve yetim,1 milyon 100 bin bağ-kur emeklisi, dul ve yetim açlık sınırı altında
bir gelirle yaşamak zorundadır. DİE nün verilerine göre 2 milyon 500 bin işsiz
bu rakamlara dahil değildir*. İç ve dış borç sarmalındaki ekonomide faiz
mekanizmasıyla kitleler yoksullaşmakta ve ülke kaynakları bir avuç iç ve dış
rantiyeciye aktarılmaktadır. Bu çarpık ve çelişkili mekanizma milletimizi
yoksulluk ve sefalete mahkum etmiştir.
AKP YÖNETİCİLERİ, İÇ VE DIŞ RANTİYECİLERE HİZMET ETMEYE DEVAM EDİYOR
Mevcut İktidar döneminde iç ve dış borç yükü artmaktadır. On ayın içinde toplam
borç miktarı, bütün ödemelere rağmen yaklaşık 44 milyar artmıştır. Hükümet
bütün imkanlarını seferber ederek rantiyecilerin milli gelirdeki payı olan faiz
dışı fazlayı garantilemeye çalışmaktadır. Rantiyeci çevreler Hükümetin bu
alandaki başarısını desteklemek ve alkışlamaktadır.
Son aylarda yurt dışından Türkiyeye sıcak para akışı hızlanmaya başladı. Bu
hız ileride ülkemizi tekrar bir bunalıma sürükleyebilir.
Faiz oranlarında düşme oldu. Fakat reel faiz hala yüksek. Hala Türkiye sıcak
para cenneti olmaya devam etmektedir. Kamu yatırımları nerede ise durma
noktasındadır.
ÜLKEMİZDE YATIRIMCI CEZALANDIRILMAKTADIR
Türkiye, OECD ülkeleri içinde kişi başına geliri en düşük ülkelerden biri
olmasına karşın elektrik, akaryakıt, SSK primi ve vergi yükü kalemlerinde
gelişmiş Batı ülkelerinden de, eski Doğu Bloku ülkelerinden de daha pahalı.
Bir ülkede yatırım ve yeni istihdam alanları açılmadan üretimi artırılamaz.
Türkiyede rantiyeciler tarafından varmış gibi gösterilmeye çalışılan olumlu
hava ekonomi çarklarının rantiyecilerin lehine işlediğini yansıtmaktadır. Bu
hava niçin halka yansımıyor? Çünkü yatırımlar bir çok engelle karşılaşmaktadır.
Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, kişi başına milli gelir açısından son
sıralarda olduğu OECD ülkeleri arasında sanayide kullanılan elektrik ve
akaryakıt fiyatı en pahalı, istihdam vergileri yükü en ağır ülke.
Büyümenin toplumun tüm kesimlerince hissedilmesi ve işsizliğin azalması için
yatırım ve üretimi olumsuz etkileyen yüksek girdi maliyetleri mutlaka rakip
ülkelerdeki seviyelere düşürülmelidir. Bu yüksek maliyetler rekabeti engelliyor
Enerji maliyetleri oldukça yüksektir. Araştırmada, Türk sanayicilerinin Fransız
sanayicilerden yaklaşık 3 kat, Amerikalı sanayicilerden de 2 kat pahalı
elektrik kullandığı kaydedilirken, milli gelirin Türkiye'nin yaklaşık 8 katı
olduğu Kanada'da ticari amaçlı kullanılan mazotun fiyatının Türkiye'nin
yaklaşık yarısı kadar olduğu vurgulandı. Yani Türk sanayicileri Kanadalı
meslektaşlarının 1/8'i kadar milli gelire sahip olmasına karşın aynı miktardaki
mazot tüketimi için onların iki katı fazla bedel ödüyor. Bu yüksek maliyetler
yüzünden yabancı sermaye ülkemize gelmemektedir. Türk yatırımcısı da, maliyeti
düşük yabancı ülkelere yatırım yapmayı tercih etmektedir.Sanayicinin üzerindeki
vergi yükünde Avrupa ile aramızda dev bir uçurum bulunuyor.
SONUÇ :
IMF politikalarıyla AKP yöneticileri bu olumsuzlukları artırmakta ve onların
Türkiyeyi güçsüzleştirme plânlarına sadakatle taşeronluk yapmaktadırlar.
Muhterem Kardeşlerim,
Muhterem Seyirciler.
AKP yöneticilerinin işbirlikçi politikaları sadece dış politikada Türkiyeyi
2. Sevre götürmeye gayret etmekten ve ekonomide Türkiyeyi güçsüzleş-tirmekten
ibaret kalmıyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi aynı zamanda Türkiyemizde
toplum yapımızı da zayıflatmaya ve yıpratmaya bütün gücüyle alet olmaktadırlar.
17 Eylül 2003 tarihli geçen haftaki basın toplantımızda belirttiğimiz gibi;
1) Bilhassa yeni eğitim yılının başlaması dolayısıyla EĞİTİMDEKİ DURUMUMUZ
2) DIŞ GÜÇLERİN MİLLİ VE MANEVİ YAPIMIZI TAHRİP İÇİN YÜRÜTTÜKLERİ PLANLAR
(Mikrop Harbi)
3) MARMARA VE BİNGÖL ZELZELE BÖLGESİNDEKİ SOSYAL DURUM, BURADAKİ
KARDEŞLERİMİZİN DURUMU
Ve BEKLENEN HİZMETLERDEKİ BÜYÜK AKSAMALAR
Konuları üzerinde de önemle durmak bizim için bir vecibedir.
Bugünkü basın toplantımızda bir kere daha;
Dış politika ve ekonomik konular kadar, hatta daha fazla önemli olan bu sosyal
konular üzerinde ileriki basın toplantısında önemle duracağımızı belirtmekle
yetiniyorum.
Muhterem Dinleyenler,
Muhterem Seyirciler,
Her zaman olduğu gibi bu basın toplantımızı da 3 cümle ile kapatıyorum.
1- Kurtuluş Milli Görüştedir ve Saadet Partisindedir.
2- Zafer İnananlarındır.
3- Ve zafer yakındır.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 01 EKİM 2003
Prof. Dr.
|
|
|
BASIN
TOPLANTISI METNİ 12 EKİM 2003
SAADET
PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof.
Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
12 Ekim 2003
Selam ve TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür
ediyorum.
Bu basın toplantımızı uydudan izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 12 Ekim 2003 haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Bu basın toplantımızı Berat Gecesinden 2 gün sonra yapıyoruz.
Hepinizin Berat gecelerini ve 3 aylarını tebrik ederim.
Bu mübarek gecelerin milletimizin Saadetine vesile olmasını Cenab-ı Allahtan
niyaz ederek sözlerime başlıyorum.
Ve yine;
Sözlerime başlarken, her şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün
evlatlarına ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs 2003 günü Saadet Partisi Büyük Kongresiyle başlattığı 2.
Şahlanıştan sonra bugün 16. Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Hatırlanacağı üzere 14. basın toplantımızı 1 Ekim 2003 Çarşamba günü yapmıştık
ve bu basın toplantısında sadece özel bir konuyu ele almıştık.
O da, 29 Eylül 2003 günü Yargıtay tarafından onaylanan 3 Kasım seçimleriyle
ilgili karar üzerine hukuken Yüksek Seçim Kurulunun 3 Kasım seçimlerini iptal
etmek mecburiyetinde olduğunu delilleriyle ve matematik bir kesinlikle ortaya
koyma konusuyla ilgiliydi.
Bugünkü basın toplantımızda da büyük tarihi önemine binaen, diğer konularla
birlikte ele alındığı zaman önemine gölge düşeceği için münhasıran, AKP
yöneticilerinin tarihi, onarılmaz vahim bir hata yaparak 7 Ekim 2003 günü
TBMMden 3. tezkereyi her türlü imkan ve gayeye başvurarak geçirmeleri ve hali
hazır şartlara rağmen Iraka asker göndermek istemeleri,
Konusu üzerinde durmak mecburiyeti ile karşı karşıya bulunuyoruz.
I- IRAKIN DIŞ MİHRAKLAR TARAFINDAN KUVVET KULLANILMAK SURETİYLE ZORLA İŞGALİNE
TEŞEBBÜS EDİLMESİ, GERÇEKTE SADECE ARZ-I MEVUDUN İSRAİLE KATILMASI
SURETİYLE BÜYÜK İSRAİLİN KURULMASI PLÂNININ BİR PARÇASINDAN İBARETTİR.
Bugüne kadar hemen her basın toplantımızda önemine binaen tekrar tekrar
açıkladığımız gibi: Yeryüzünde 6 milyar insan yaşamaktadır. Bunun 1.5 milyarı
müslümandır. Biz Müslümanların inancımızın temeli şefkattir, sevgidir ve gayesi
6 milyar insanın tamamının saadetidir.
Yeryüzünde adil bir düzen kurulması, herkesin barış içinde yaşaması ve mutlu
olmasıdır. Bunun için bütün insanları eşit hakka sahip görürüz ve D-8lerin
bayrağındaki 6 yıldızın ifade ettikleri temel prensiplerin yeryüzünün her
ülkesinde, herkes için uygulanmasını esas alırız.
Bizim bu görüşümüze mukabil ne yazık ki, yeryüzünde 6 milyar insanın içindeki
bazı mihraklar bu görüşte değildir.
Tam tersine bizim bu inanç, görüş ve gayemize mukabil ne yazık ki yeryüzündeki
DIŞ MİHRAKLAR;
Cenab-ı Allahın asıl kulları bizleriz, bizim ırkımızdan olmayanlar bize köle
olsun diye yaratılmışlardır.
Cenab-ı Hakkın bize vaadi vardır. Arz-ı Mevuda hakim olacağız ve ebedi dünya
hakimiyetine erişeceğiz.
İnanç, görüş ve gayesini gütmektedirler.
Bu mihraklar 5000 yıldan beri bu maksatlar için çalışmaktadırlar. Ve 2000li
yıllara girdiğimiz bu dönemde:
Artık ebedi dünya hakimiyetini gerçekleştirmenin vakti gelmiştir. Biran evvel
Arz-ı Mevudu İsraile katarak Büyük İsraili kurmamız, bunun için İsrailin
etrafındaki bütün ülkeleri güçsüzleştirerek, parçalayıp bölerek, yumuşak lokma
haline getirilerek yutulmalarını sağlamalıyız.
İşte, yaşadığımız dünya olaylarında asıl etken ve müessir güç, DIŞ MİHRAKLAR ve
onların bu inanç ve gayeleridir.
İşte Sovyetler Birliğinin dağılması ve komünizmin iflas etmesi ile1992den
sonra SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
12 Ekim 2003
Selam ve TEŞEKKÜR
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür
ediyorum.
Bu basın toplanik bir kesinlikle ortaya koyma konusuyla ilgiliydi.
Bugünkü basın toplantımızda da büyük tarihi önemine binaen, diğer konularla
birlikte ele alındığı zaman önemine gölge düşeceği için münhasıran, AKP
yöneticilerinin tarihi, onarılmaz vahim bir hata yaparak 7 Ekim 2003 günü
TBMMden 3. tezkereyi her türlü imkan ve gayeye başvurarak geçirmeleri ve hali
hazır şartlara rağmen Iraka asker göndermek istemeleri,
Konusu üzerinde durmak mecburiyeti ile karşı karşıya bulunuyoruz.
I- IRAKIN DIŞ MİHRAKLAR TARAFINDAN KUVVET KULLANILMAK SURETİYLE ZORLA İŞGALİNE
TEŞEBBÜS EDİLMESİ, GERÇEKTE SADECE ARZ-I MEVUDUN İSRAİLE KATILMASI
SURETİYLE BÜYÜK İSRAİLİN KURULMASI PLÂNININ BİR PARÇASINDAN İBARETTİR.
Bugüne kadar hemen her basın toplantımızda önemine binaen tekrar tekrar
açıkladığımız gibi: Yeryüzünde 6 milyar insan yaşamaktadır. Bunun 1.5 milyarı
müslümandır. Biz Müslümanların inancımızın temeli şefkattir, sevgidir ve gayesi
6 milyar insanın tamamının saadetidir.
Yeryüzünde adil bir düzen kurulması, herkesin barrlerin geri çekilmesi
konusunda baskı artmaktadır. Özellikle Türkiye ile yaptıkları iddia edilen
fakat bir türlü kamu oyuna sunulmayan, daha doğrusu verilmeyen anlaşmaya göre,
Türk askerleri bu ayın 14ü itibariyle Iraka gönderilmeye başlayacaklardır. 1
ay içerisinde de üstünde anlaşılan sayıda asker Irakta konuşlanmış olacaktır.
Tabii bu tarihlerin ABDde onlar için çok önemli sayılan Thaks Giving ve
Christmasa denk düşmesi veya çok yakın olması herhalde pek te bir tesadüf
eseri değildir. Başkan Bushun askerlerimizi yakında yuvalarına getireceğiz
sözü, şu veya bu şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Onların yerlerini
alacak olanların hazırlanması gerekmektedir.
3- Iraklılar; İşgal güçlerine yardımcı ve onları koruyucu yabancı asker
istemiyor. Türk askerini de işgal güçlerine yardımcı ve koruyucu olacağı için
istemiyor.
a) Türk Askeri İstenmiyor :
ABD tarafından kurulmuş olan Irak Konseyi mensupları ve dış işleri bakanı her
fırsatta Irakta hiçbir ülke askerini istemediklerini ve bunun Irakın iç
işlerine karışmak olarak kabul olunacağını belirtmekte ve açık, açık, Burada
Türk askerini görmek istemiyoruz demektedirler.
b) İşgal güçleri başkanı Bremer, geçici konseyi ikna edemedi. Buna ABD karar
verir diyor! Burada ABDnin geçici konseyinin, ABDye rağmen direnişi makul
görünmüyor. Türklere daha derin bir komplo hazırlandığı hissi uyanıyor.
(Türklere karşı Irakı daha çok bileme gibi)
c) İşgal güçlerini korumak ve onların gayri insani tavırlarını destekleyerek
işgali meşrulaştırmak görüntüsü verecek olan Türklerin, Iraka girişine Irakın
kuzeyinde yeni bir birim oluşturan Barzani ve Talabani gurupları, Bizim iç
işlerimize karışır ve buralara gelirlerse Türkiye içine iç mücadeleyi yayarız,
Karadenize kadar ordumuz TC içinde konuşlanmıştır açıklamasını yapmışlardır.
d) Kuzey Irak yanında, bir çok Iraklının da karşı olduğu gözleniyor.
Bunlar arasında:
– Felluce Belediye Başkanı
– Bazı din adamları ki (Bu durumda Türklerinde işgalci kabul edileceği ve şehit
olmayacakları söyleniyor)
– Halkın kendisi karşı çıkıyor.
– Kamyonlarımıza yapılanlar ve kamyoncularımıza söylenenler gibi
– Nitekim: Haburda Sınır Ticareti durmuş durumda ve hiçbir kamyon Iraka
gitmemektedir.
e) Irakta halk sonuç olarak bütünüyle Iraklılar; İşgal güçlerine yardımcı ve
onları koruyucu yabancı asker istemiyor. Türk askerini de işgal güçlerine
yardımcı ve koruyucu olacağı için istemiyor.
Ve netice itibariyle açıkça ifade ettikleri şudur :
İşgalcilere yardım etmek üzere gelecek olan askerleri boğazlarından kesmek
bizim için vacip olduğu gibi, şayet Türk askerleri de gelecek olursa onları da
enselerinden kesmek vacip olur demektedir.
Çünkü ;
1- ABDnin arzusuyla, ABDnin Irak haksız olarak işgalini meşrulaştırmak ve
onlara yardımcı olmak için Türk askerinin Iraka yollanması, aynen 1918de 1.
Sevr uygulamasını takiben İngiliz ve Fransızlar Anadoluyu işgal ettikten sonra
bu işgali pekiştirmek için Yunanlıları Anadoluya sevk etmişlerdi. Aziz
milletimiz haklı olarak bu işgalcilere ve Yunana karşı savaştı. İstiklal
savaşımızı yaptı ve vatanı kurtardı.
Şimdi aynı inanç ve düşünce ile Irakın Amerikan ve İngilizlerin işgalini
müteakip onlar arzı ettikleri için, onların Irakı işgallerine meşrulaştırmak
ve kendi yerlerine Türk askerlerinin ölmelerini sağlamak maksadıyla Türk
askerlerinin Iraka gitmesi karşısında, ona karşı her türlü direnişi
göstermesini Iraklılar bir vatanseverlik saymaktadırlar.
2- Iraka asker gönderme ahlaki bir meseledir.
ABD ve İngiltere yöneticileri yalnız halkını değil, dünyayı da aldatırlar.
Kimyasal silah, nükleer silah, terörizm diyerek BMye rağmen hile ile IRAKı
işgal ettiler.Şimdi bu gayrı hukuki, gayrı meşru işgallerini meşrulaştırmak
için, yanlarına ne kadar çok devleti alırlarsa o kadar hukukilik
kazandıracaklar. Buna alet olmak AHLAKİ değildir. İlerde bu yolu seçen
devletlere ve yöneticilere yol olur. Ayrıca İslam ülkesinin buna alet olması,
diğer İslam ülkelerinin işgaline yeşil ışık yakmış olur.
3- ABD askeri yerine Türk askeri ölsün diye Iraka asker göndermek milletimizin
tarihi ve inancıyla da bağdaşmayacak bir olaydır.
Sayın Tayyip Erdoğanın The Washinton Post Gazetesine yazdığı makalede yaptığı
açık itiraf şudur.
2. tezkere esnasında bent Türk halkının % 94ünün muhalefetine rağmen Amerika
Türkiye üzerinden Iraka asker sevketmeleri ve Türkiyede asker
konuşlandırılması için bütün gücümle mücadele ettim
bu sözler ve Türkiyenin neresine gidilirse gidilsin, her yerdeki halkımızın
söylediği sözler dikkate alınırsa Türk halkı asla asırlar boyu beraber yaşadığı
ve inanç beraberliğinde kardeş olduğu Irakın işgaline ve İsrail tarafından
yutulmasına yardımcı olmak üzere Iraka gitmesine şiddetle karşıdır.
Amerika ve İsrail için Müslüman Türk askerinin Müslüman Irak halkıyla çatışması
milletimizin inancıyla bağdaşmamaktadır.
4- Türkiyenin bu hatası Türkiyeyi bir kere daha İslam Dünyasından koparır.
Cezayirlilerin Fransızlara karşı mücadelesi sırasında bizim devlet radyomuz
Cezayirliler için ASİ yani İSYAN eden, şimdiki manasıyla teröristler diye yayın
yapıyordu. Birleşmiş Milletlerde aleyhine oy kullandık.İstiklal Harbi ile bütün
mahkum ve esir milletlere önderlik eden Türkiye, harp ettiği vatanını işgal
eden,eski toprağımız Cezayiri işgal eden Fransızlarla bir olması, Türkiyeyi
küçük düşürmüş yalnızlığa itmiştir.
Şimdi de, 85 yıl evvel vatan saydığı İslam toprağını İngilizlere karşı savunan
binlerce şehit verdiği toprağı , şimdi İngiliz ve Amerikalılarla işgal etmesi
Türkiyeyi tam manasıyla perişan eder. Bütün İslam Alemiyle ters düşürür.
Fransız ve Almanya gibi ABDnin tabii müttefikleri bile bu meseleye uzak
dururken TÜRKİYE gibi Müslüman bir ülkenin buraya gitmesi akıl alacak bir şey
değildir.
İkinci tezkereyi reddeden meclis, kendi itibarını ve Türkiyenin itibarını
bütün dünyada hatta işgalci devletlerin halkı nezdinde dahi takdir toplamışken,
şimdi bu tezkerenin meclisten geçmesiyle Türkiyenin ve meclisin itibarını
sarsmayacak mı?
Afganistana asker gönderilmesini içine sindiremeyenlerin o zaman ki iktidarı
haklı olarak alabildiğine tenkit edenlerin, hatta kararın iptali için o zaman
Saadet Partisine destek verip Anayasa Mahkemesine gidenlerin, şu andaki tutum
ve davranışları birer ibret levhasıdır.
Bir zamanlar Milli Görüşçüyüm deyip her türlü haksızlığa karşı çıkanların şimdi
haksızlık ve hukuksuzluğun önderi olmaları ne büyük bir vebaldir.
Daha adil bir dünya düzeni için yola çıkıp Siyonizm ve emperyalizme karşı
mücadele vererek ve bu mücadeleleri ile gelişip neşvunema bulanların iktidar
olduktan sonra mücadele verdiklerinin emrine girmeleri, gücü ve kuvveti
reel,politik sayıp bütün bir geçmişini inkar etmeleri ne büyük bir gaflettir.
IV- TEZKERE TBMMDEN EMRİVAKİ İLE, GERÇEKLERİ TERS GÖSTEREMEYE ÇALIŞAN AÇIKLAMA
VE BEYANLARLA VE HER TÜRLÜ PARTİ İÇİ BASKI KULLANILARAK ÇIKARTILMIŞTIR.
1- Baskın bir toplantı ve oylama taktiği kullanılarak ve daha önce de gayet açık
olarak ifade edilen, uyum sağlamayan ve karşı çıkan zaman içinde tasfiye
edilecektir tehdidi ile 358lik bir evet oyu sağlanmıştır. Böylece içi boş
bir tezkere gizli olarak onaylatılmıştır. İçini doldurmak da hükümete
kalmıştır. Bazı gazeteler bunu kararlılık, cesaret veya risk almak şeklinde
yorumlamışlarsa da, daha büyük bir kısmı, ya şüphe ile karşılamış veya ikinci
günden itibaren bunu tehlikeli bulmaya başladıkları yorumlarıyla ele
almışlardır. Gizli oturum büyük tepkiye ve şüpheye yol açmıştır.
2- Dış işleri bakanı Gülün, hükümet karar verir, meclis onaylar sözü sadece
10 gün önce söylenmiş, hemen arkasından tekzip edilerek, hayır gazeteciler
yanlış anladı, ben bunun tam aksini söyledim denilmiştir. Lakin oylama aynen
Gülün ilk ifade ettiği tarzda gelişmiştir.Yani derler ya, Dervişin fikri ne
ise, zikri de odur diye.Olaylar, aynen öyle olmuş ve adeta baskın basanındır
zihniyeti ile tezkere oylatılmış ve arkasından, yabancı dostlardan büyük övgü
ve takdir alınmıştır.
3- Recep Tayip Erdoğan halka huzur getireceğiz Dışişleri Bakanı da İnsani
yardım için gideceğiz diyor.
Huzur, işgalci güçlerin Irakı terk etmesi halinde olabilir. İşgalcileri
destekleyerek ve masum halka böylece cephe alarak sağlanmaz.
İnsani yardıma gelince; bu asker eliyle değil Kızılay gibi müesseselerle olur.
Komanda asker göndererek ve ABD ile irtibatlı hareket ederek olmaz. ABD
senatosu Türkiye Kuzey Iraka giremez kararı almış.
4- Şu anda AKP milletvekilleri neyi onayladıklarını da tam olarak
bilmemektedirler, ama parti birlik ve beraberliği için; kongreye güçlü gitmek
uğruna ve koltuklarından olmamak isteği ile oylamayı başkanlarının istediği
doğrultusun da yapmışlardır. Türkiyenin prestiji ve geleceği bazı
milletvekillerinin koltuğu ile vicdanı arasına sıkışıp kalmıştır.
5- A.Gül, içerde ve dışarıda yani büyük elçilerle konuşurken Birleşmiş Millet
Güvenlik Konseyinin Irak için almış olduğu 1483 nolu karara atıf yapmaktadır.
Bu eski, yani geçen yıl alınmış olan bir karardır. Gül hiç bunun alınış
zamanına atıf yapmamakta tam aksine, BMlerin yeni bir karar almamış olması
hiçbir şeyi değiştirmez, biz olayların önemine binaen böyle bir karar alıyoruz
şeklinde bir ifade ile kararın dayandığı temeli izah etmeye çalışmıştır.
6- Biz Iraka savaş için değil, istilacının yanında yer almak için değil, biz
oraya güvenliği sağlamaya, komşuda ki yangını söndürmeye ve Irakı yeniden
yapılandırmaya gidiyoruz diyerek kararlarını haklı çıkartmaya ve millet
vekillerini inandırmaya çalışmışlardır. Yani hem kişilerin, hem de halkın
iyilik duyguları istismar edilmiştir.
7- Aynı ifadeler yabancı misyonlara da söylenmiş, hatta olaydan 6 saat önce
onlara haber verilerek adeta özel bir önem atfedilmiş gibi bir hava
yaratılmıştır ve bu operasyonun sadece askeri değil, sivil bir misyon olduğu
ileri sürülmüştür.
8- Bir çok Müslüman ülke ve AB ülkeleri de, askerimizin Iraka gidişini,
bunalan Amerikalı askerlerin yükünü azaltmak ve bu haksız işgali meşrulaştırmak
şeklinde değerlendirirken, Tayyip Erdoğan, Türk askeri oraya bir polis, jandarma
hüviyetiyle gitmiyor. Irak halkının huzuru ve mutluluğu için gidiyor
diyebilmektedir.
Bu beyan üzerine halkımızın büyük çoğunluğu Tayyip Erdoğana soruyor :
Asker gönderme kararını niçin TBMMnin kapalı oturumunda aldınız. Askerimiz
Iraka ne için ve ne karşılığında gidiyor. Askerimiz nereye, hangi süreyle
gitmektedir. Bu soruların cevabı halkımıza açıklanmış değildir.
Siz, milletvekillerinizi, tezkereyi geçirin ki, Amerikalılarla daha güçlü
olarak pazarlık yapalım diyerek ikna ettiniz. Halbuki Amerikalılar ikinci
tezkereden aldıkları dersle, önce tezkereyi geçiriniz, ondan sonra müzakereye
başlayalım şartını ileri sürmüştü.
Tezkere geçti. Bu yüzden Amerikalılara karşı mahkum duruma düştünüz. Amerikaya
bahane olarak ileri sürebileceğiniz hiçbir şey kalmadı. Şimdi Amerika ne derse
onu yapmak, nereye isterlerse askerimizi oraya göndermek zorundasınız.
V- Dış DÜNYADAN TEPKİLER
1- CNN, Türkiyede tezkerenin geçmesi ve TC hükümetinin asker gönderme
hazırlığı içinde olması konusunda konuklar misafir etmiş; BBC ise dünyanın
çeşitli köşelerinden gelen mesajları yayınlamıştır. Orta Doğu ve Avrupa
gazeteleri de bu olaya geniş yer vermişlerdir.
2- ABD çok memnun olduklarını söylemiş ve Gülü ve hükümeti başarılarından
dolayı tebrik etmişlerdir. Lakin aynı saatlerde ABD de ki haberlerde aynen şu
ifadeler kullanılmıştır. Türkiyenin kendi arzusu ile ABDnin hiç bir talebi
olmaksızın, Amerikanın yanında yer almak arzusunu izhar ederek, Iraka asker
göndermeye karar verdiği memnuniyet ile öğrenilmiştir. Başkan Bush
konuşmalarında buna benzer sözler söylemiştir. Yardımcıları da aynen
tekrarlamışlardır. İşin en ilginç yönü de adeta sözleşmişçesine TC hükümetinin
de Biz kendi arzumuzla ve milli çıkarlarımızı gözeterek böyle bir karar almayı
uygun bulduk demeleri hayli dikkat çekicidir. Böylece, ABD tüm sorumluluğu
üstünden attığı gibi, Türkiye de bağımsız ve egemen bir güç olarak kararını
açıklayarak, hükümetin iktidar olduğunu kanıtlamış olmaktadır.
3- Avrupa ilgi ile karşılamıştır. İngiltere övmüştür. Lakin aynı günün
akşamından itibaren CNN de Irak Konseyi sözcülerine, Irak dışişleri bakanına
sözler verilmiş ve hepsi de, Türkiyenin bu kararından rahatsız olduklarını,
Irakta hiçbir yerde Türk askerini istemediklerini, dışarıdan kimsenin de
Konsey kararlarını değiştiremeyeceğini ifade etmişlerdir. BBC ise buna benzer
başka bir programla Avustralyadan Kanadaya, İngiltereden Yunanistan ve
ABDye kadar mektup ve mesaj çekenlerin mesajlarını yayınlamış ve bunların
%90ı Türklerin orada ne işi var? Türkler orayı iyice karıştıracak, Türkleri
istemiyoruz gibisinden ifadeler kullanmışlar ve BBCde bu sözleri Internet
sitesinde yayınlamıştır.
4- Orta Doğu ülkeleri: Olaya büyük ihtiyatla yaklaşmış olup, Türkiyenin orada
olmamasını tercih ettikleri şeklinde yazılar yazmışlardır. Arap birliği
üyeleri, İslam Örgütü üyelerinin hiçbiri Amerikanın davet ve çağrısına olumlu
cevap vermemiş ve Irakta ki durumun kabul olunamaz olduğunu belirtmişlerdir.
Pakistan ise bu her iki örgüt davet etse bile, BMler karar verse bile asker
göndermeyeceğiz diye kesin tavır koymuştur. Hindistan gibi hem ABD ve hem de
İsraille iyi ilişkiler içinde olan bir ülke bile asker göndermeyi red
etmiştir. Dış dünya Türkiyenin davranışının anlamaya çalışmaktadır.
VI- TEZKERE VE AKP YÖNETİCİLERİ
AKP yöneticileri, nihayet muradına erdi: Iraka asker gönderme yetkisini aldı.
Bu kararın neden kaynaklandığını, bizi hangi badirelere sürükleyeceğini bizzat
hükümetin sevk ettiği tezkereden anlamak mümkün.
1- Bu tezkere bir çocuğun dahi başvurmayacağı mantık garabeti ile düzenlemiştir
hükümete göre: Baas rejiminin devrilmesi, Irak halkının bu acı geçmişini
geride bırakarak ümit ve güvenle bakacağı huzurlu bir gelecek inşa etmesi
imkanını beraberinde getirmiştir. (6.10.2003 tarihli tezkere)
AKP yöneticileri, Irakın işgalini, on aydan bu yana işlenen cinayetleri,
insanlık dışı işgal eylemini … huzurlu bir geleceğe gidiş …. olarak
anlamakta, ya da aldığı talimat gereği öyle takdim etmektedir.
AKP yöneticileri hem kendilerine, hem millet vekillerine, hem de milletimize
gerçek dışı beyanlarda bulunmakta gerçekleri gizlemektedir. Bu bakımdan
Türkiyenin milli birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör unsurlarının
Irakta yuvalanmasının önlenmesi Türkiye için birinci öncelikli hayati bir
konudur. Bu amaçla Irakın PKK/KADEK terör unsurlarından temizlenmesinde …
Türkiye kesin kararlıdır… ( Tezkere : 6.10.2003 )
Terör örgütünün tasfiyesine dair hiçbir resmi mutabakat söz konusu değilken,
tezkereyi meclisten geçiren AKP yöneticileri, bu felakete gerekçe ihdas etme
çabasındadır.
Bağlayıcı hiçbir anlaşma yokken tezkereyi meclisten geçiren iktidar, bu suretle
eli mahkum hale gelmiş, emirlere uymaktan başka yol bırakmamıştır.
Kendi tezkeresinde de : PKK/KADEK terör örgütünün Iraktan tasfiyesi ve buradan
kaynaklanan terör tehlikesinin kesin olarak bertaraf edilmesi konusunda ABD ile
resmi görüşmeler başlatılmıştır… (Tezkere : 06.10.2003 ) denildiğine göre…
PKK/KADEKin Kandil dağlarında yuvalandığı; ABD, Barzani, Talabani
yönetimlerinden beslendiği de dikkate alındığında anlaşılır ki, eli mahkum ve
peşin teslim olmuş iktidar müzakerelerde hiç bir etkinlik gösteremeyecektir.
Bütün çabaları; milletvekillerini, meselenin arka planından habersiz insanları
kandırmaktan ibarettir.
Gerçekleri saklamayı AKP yöneticileri meşrep haline getirmiştir.
Silahlı kuvvetlerimiz, ülkedeki işgal durumunun sürdürülmesine yardımcı ve bu
durumun bir aracı bir askeri unsur olarak Iraka gitmeyecek …. (Tezkere :
6.10.2003)
Bir savaş birliğinde bulunması gerekli her türlü araç-gereci beraberinde
götüren, sırf savaşmak için eğitilmiş askeri gücün, savaşmak için gitmediğini
söylemek kadar abes bir takdim olamaz.
Ne söylenirse söylensin, önemli olan Irakın mazlum halkının bu görüntüyü nasıl
algılayacağıdır.
2- Açık, şeffaf, demokrat olacağını, halka ve onun iradesine saygılı ve sahip
olacağını vaat ederek iktidar olanların, hayati önemi haiz her milli meseleyi
kapalı kapılar ardında; gizli oturumlarda konuştukları bilinmektedir. Bu
yüzden, iktidara destek veren kimi yazarlarda seslerini yükseltmeye
başlamışlardır: Kendi yaptırdığı kamuoyu yoklamasından, AKP yönetimi, halkın
bütünüyle Iraka asker gönderme konusunda olumlu düşünmediğini biliyor. Kendi
toplumsal tabanında bu konuda olumlu düşünmediğini biliyor. Kendi toplumsal
tabanı bu konuda da duyarlı. Milletvekilleri serbest iradeleriyle oy
kullanabilselerdi, aralarından Iraka asker gönderme yönünde tavır alacak pek
az kişi çıkardı…
3- Bu tezkerede de iktidar, şartları önceden belli etmemiş; sınırı, mahiyeti,
gereği, kapsamı… belirleme yetkisini eline almıştır. Anayasanın 92., TBMM iç
tüzüğünün 130. maddesinin ruhuna aykırı olan bu karar bu yüzden de hukuken
iptale mahkumdur.
ÇELİŞKİLER :
1) Bu günün AKP yöneticileri, ABDnin de, Türkiyenin de Iraka demokrasi,
özgürlük, huzur, istikrar getireceğini ifade etmektedir.
Halbuki Abdullah Gül, ABDnin istila niyetini çeşitli vesilelerle TBMM
tutanaklarına geçirmişti. Çekiç güç vesilesiyle yaptığı konuşmada; Onlar üç
harf için oradalar (O, I, L), yoksa demokrasi için, şunu bunu kurtarmak için
değil…
Ortadoğunun mazlum ve çilekeş halkı, bir yandan ülkesindeki zalim yönetimler
tarafından inletilirken,, diğer yandan da o zalim kuklaların kuklacısı
emperyalist güçler tarafından katledilmektedir… ( TBMM : 19.12.2002).
Bu günün kuklacıları yeni kuklaları sahneye sürmüşken, dün, kuklalardan ve
kuklacıdan şikayetçi olan Abdullah Gülün ABD istilasını demokrasi, huzur
hareketi… olarak nitelendirmesi ibret vericidir.
2) Halbuki Gül, daha önce: Bugünkü durum şunu apaçık gösteriyor ki, körfez
savaşıyla birlikte Ortadoğu bölgesi fiilen Amerika Birleşik Devletlerinin
kontrolüne girmiş, petrol bölgeleri kontrol altına alınmış ve İsrailin
güvenliği sağlanmıştır. Bu olaylar cereyan ederken, bölgedeki birçok lider,
bilerek veya bilmeyerek kendi halklarının katledilmesi, servetlerinin yağma
edilmesi pahasına bu rollerde, bu senaryoda, üstlerine düşen görevleri
yapmışlardır… (TBMM: 28.12.1993) demek suretiyle, daha o yıllarda kendini ve
AKP yönetimini çok isabetli biçimde tarif etmiştir.
3) AKP yöneticileri, masada yer alma … bölgede söz sahibi olma… kontrolü
ele geçirme… gibi ham hayal ile halkı kandıracağı saplantısından bir türlü
çıkamıyor.
Halbuki Abdullah Gül, aynı bölge ve aynı işgalcileri şöyle değerlendirmiştir :
değerli arkadaşlarım, bu çok tehlikeli gelişmedir. Siz de şüpheleniyorsunuz
bunların bir şeyler çevirdiğinden, bunların bir bela olduğundan. Bunlar
kontrolümüzden giderse, orada kontrolümüz dışında daha büyük şer işler, daha
büyük nifak, daha büyük ayırıcılık, aleyhimizde daha büyük faaliyetlerde
bulunurlar diyorsunuz…
Eğer müttefik güçlerden böyle şüpheleniyorsanız, o zaman, bu ülkelerle bütün
anlaşmaları tekrar gözden geçirmek durumundasınız… (TBMM: 28.12.1993)
O günkü Gül ile bugünkü Gül ne kadar da bir birine zıd iki görüntü.
Kişi refikinden azar… sözünün en çarpıcı delili.
4) Sayın Gülün çuvalla tanışmadığı zamanlarda söylediğine lütfen bir bakın;
Hepimizin bildiği bir geçek var; kimse, milleti yanıltmasın, çekiç güç, insani
nedenlerle burada değildir… (TBMM: 27.6.1995),
Bir avuç çekiç güç insani nedenlerle bulunmuyorken,, istilacı ABDnin
insaniyetinden söz edilebilir mi?.
5) Asker gönderme kararına ne BM, ne AB ve en önemlisi, ne de bölge halkı sıcak
bakmaktadır. Hatta bölge halkı isyan halindedir. Buna rağmen asker sevkini
anlamak mümkün değildir. Hele dışişleri bakanını anlamak ise hiç mümkün
değildir.
Hele hele şu sözlerden sonra; Önemli olan, rejimle değil, önemli olan, o
coğrafyanın halkıyla işbirliğidir, o coğrafyanın halkının gönlünü ve desteğini
kazanmaktır. Maalesef Türkiye, bu hatayı, Ortadoğuda yaptığı için, Ortadoğuya
yakınlaşamamıştır…
Bizler de bu sorumluluğu taşıyoruz ve bu kadar geniş , kapsamı belli olmayan,
sınırı belli olmayan, süresi belli olmayan bir yurtdışına T.S.K gönderilmesini
uygun bulmuyoruz… (TBMM: 10.10.2001)
6) AKP yöneticileri şimdi, o bölgenin halkıyla, yönetimiyle değil, işgalci ABD
ile işbirliği içindedir.
Afganistana asker sevkini dava edenler, şimdi Iraka asker göndermektedir.
Belli ki çuval, AKP yöneticilerinin hidayetleri kararmış, gerçekleri göremez
olmuşlardır.
VII- ABD TÜRK ASKERLERİNİ NİÇİN SURİYE HUDUDUNA YIĞMAK İSTİYOR.
Amerika ise askerimizin, Suriye hududuna paralel bir bölgede, çölde
konuşlanmasını istiyor. Bu durum açıkça gösteriyor ki Amerika, askerimizi
sadece Benim askerim yerine, senin askerin ölsün için istemiyor. Irakın
ardından, Suriyeye yapılacak müdahale öncesinde askerimiz eliyle Suriye ile
Irak arasındaki irtibat imkanlarını da kesmek istiyor.
İsrail birkaç gün önce Şam yakınında bir bölgeyi bombaladı. Aynı dönemde ABD,
Suriyeye ambargo uygulamak için, kongresinde çalışmalara başladı. İsrailin
Suriyeye saldırısıyla, Amerikanın ambargo çalışmalarının aynı dönemde,
paralel bir şekilde ortaya çıkması, yakın bir zamanda, ABD-İsrail-İngiliz
üçlüsünün Suriyeye saldırabileceklerini düşündürüyor. Yani, Türkiye adım adım
bir bataklığa sürüklenmektedir.
VIII- IRAKA ASKER GÖNDERMEK TÜRKİYE AÇISINDAN TEHLİKELİ SONUÇLAR DOĞURACAKTIR.
1- Türk askerlerinin saldırıya uğrama ihtimali büyüktür. Türk askerleri
saldırıya uğradıklarında ister istemez karşılık verecekler, çatışmalarda
karşılıklı kayıplar verilecek, neticede araya kan girmiş olacaktır. Böylece
Türkiyenin sadece Irakla değil, bütün İslam alemi ile arası bozulacaktır.
2- ABD askerleri yerine Türk askerinin Iraktaki tehlikeli bölgeye girmesi,
ABDnin elini boşa çıkaracak, Suriye ve İrana saldırmasına dolaylı olarak
destek verilmiş olacaktır.
3- Böylece İsrailin Arz-ı Mevud hedefine destek verilmiş olacaktır.
4- Türkiyenin bir kısım topraklarının Arz-ı Mevud içinde olduğu düşünülürse,
Türkiye bu hareketle ileride kendisine zarar verecek bir adım atmış olacaktır.
Bunu kabullenmek mümkün değildir ve bu kararın doğuracağı zararların vebali
büyüktür.
5- Kaldı ki, TBMMye sevk edilen ve AKP milletvekillerinin oyları ile kabul
edilen Hükümet Tezkeresinin kapsamı da muğlaktır. Ne kadar asker gönderileceği,
bu askerlerin nerede konuşlandırılacağı, sevkıyatın nasıl yapılacağı ve yol
emniyetinin nasıl sağlanacağı belli değildir.
6- İşin garibi, Iraka gönderilecek birliklerin masraflarının Türkiye
tarafından karşılanacağı anlaşılmaktadır. İlk tahminlere göre bu harekat
Türkiyeye 500 ile bir milyar dolara mal olacaktır.
7- Her ne kadar başlangıçta 5-6 bin askerden söz edilmekte ise de, Iraka
gönderilecek asker adedinin hızla artacağı ve 40-50 bin seviyesine ulaşacağı
tahmin edilmektedir.
Hükümet yetkilileri bu sevkıyatın Iraka yardım için yapıldığını söyleseler de,
işin gerçeği bu sevkıyatın ABDnin talebi üzerine yapıldığıdır. Ve ABD
askerlerine yardım maksadını gütmektedir. Bunun da gerekçesi ABDnin stratejik
müttefikimiz olduğudur.
ABDnin stratejik ortak olmasını anlamak da zordur.
1) ABD hâlâ Lozan Anlaşması ile tespit edilen güney sınırlarımızı tanımamıştır.
2) ABD, geçmişte PKK terörünü desteklemiş, bu husus en üst makamlarca ifade
edilmiştir.
3) ABD, Kuzey Irakta bağımsız bir devlet kurulmasını planlamış, desteklemiş ve
bizim bu konudaki taleplerimize hiç itibar etmemiştir.
4) ABD Türkiyeye ileri teknoloji içeren silah vermemekte ısrarlı ve kararlı
davranmaktadır. Son alınan helikopterlere en son teknolojinin monte
edilmeyeceğine ABD kongresi karar vermiştir.
5) Geçmişte, askeri tatbikatlar esnasında Türk gemileri, vurulmuş; yerine
verilecek gemilerin Türk Subaylarına teslimi aylarca geciktirilmiştir.
6) Çuval.
IX- KURTULUŞ YALNIZ VE ANCAK SAADET PARTİSİNDEDİR.
Milletçe onurumuzu zedeleyen bu yanlış tutumu sadece AKP ve AKP hükümeti
desteklemiyor.
DYP Mecliste, tezkere için olumlu oy kullandı.
ANAP yetkilileri, AKPnin görüşlerine sahip çıkıyor. Görülüyor ki, aziz
milletimizin görüşlerini, milletin kendisi olan Milli Görüşçüler, Saadet
Partisi savunmaktadır.
AKPli bütün milletvekillerine ve AKP hükümetine sesleniyoruz.
Bu yanlış yoldan derhal vazgeçiniz. Milli menfaatlerimize bütünüyle aykırı olan
ve milli onurumuzu ayaklar altına alan bu kararınızı derhal değiştiriniz,
alnınıza bu kara lekeyi sürmeyiniz. Allah muhafaza etsin, bu yanlış kararınızla
, her gün birkaç er cenazesi Türkiyeye gelmeye başlarsa, halkın nefreti
sebebiyle kaçacak yer aramak durumuna düşeceksiniz.
X- SONUÇ VE ÖĞÜT :
Bu karar ümit ederiz ki tatbikata konulmaz. Yetki Hükümette olduğuna ve henüz
asker gönderilmediğine göre bu ihtimal hala mevcuttur, AKP yöneticileri
kamuoyunu ikna ile uğraşacağına, kamuoyundaki tepkileri dikkate alarak ilerde
memleketimize ve bölgemize büyük zararlar açacak böyle bir karardan biran önce
vazgeçmelidir. Aksi taktirde hayatını kaybedecek askerlerimizin ve Irak
halkının vebalinden ve bu karardan doğacak vahim sonuçlardan kendisini
kurtaramayacaktır.
Aziz dinleyenler;
TV.leri başlarında bizi izleyen kıymetli kardeşlerim.
Bugünkü basın toplantımızı burada noktalarken hepinizi bir kere daha hürmetle
selamlıyorum.
Sevgiyle kucaklıyorum.
Bu basın toplantımızın milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz
ederim.
Mübarek Berat gecesinden 2 gün sonra yaptığımız bu basın toplantımızda dilek ve
temennilerimizin bu mübarek gece ve günler vesilesiyle kabul edilmesini Cenab-ı
Allahtan dileyerek hepinizi Allaha emanet ediyorum.
BASIN
TOPLANTISI METNİ 26 Ekim 2003
SAADET PARTİSİ
GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
26 Ekim 2003
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür
ediyorum.
Bu basın toplantımızı uydudan izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 26 Ekim 2003
haftalık basın toplantımızı yapıyoruz.
Bu basın toplantımızı mübarek Ramazan ayından bir gün önce yapıyoruz.
Hepinizin Ramazanlarınızı tebrik ediyorum.
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu kurtuluş
font-family: olan bu mübarek ayın, bütün milletimiz ve İslam alemine hayırlı
olmasını ve bu ayın feyiz ve bereketinin üzerimizde daim olmasını Cenab-ı
Allahtan dileyerek sözlerime başlıyorum.
Sözlerime başlarken, her şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün
evlatlarına ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs 2003 günü Saadet Partisi Büyük ;Kongresiyle başlattığı 2.
Şahlanıştan sonra bugün 17. Basın Toplantımızı yapıyoruz.
Dün Dünyanın başşehri
İstanbulumuzun en büyük meydanında Cenab-ı Hakkın lütfuyla muhteşem İşgale
Hayır mitingini yaptık.
70 milyon ülke evladının inanç, düşünce ve görüşlerine tercüman olarak yapılmış
olan bu mitingde Irakın insanlık dışı bir vahşetle işgaline asla ortak
olunmamasını, Amerikalıların askerleri öleceğine bizim askerlerimiz ölsün, ama
buna mukabil bir kaç tane borç taksidi ertelensin düşüncesiyle, ABD, İsrail ve
Dış mihraklar istiyor diye, Iraka asker gönderilmesinin milli menfaatlerimizle
asla bağdaşmayacağını delilleriyle ortaya koyduk.
Neticede Türkiyeye 2. Sevrin uygulanması gayesini güden DIŞ MİHRAKLARIN büyük
İsraili kurma plânlarına asla alet olunmaması gerektiğini vurguladık ve
milletimiz adına,
İŞGALE HAYIR !
EZMEYE HAYIR !
YUTMAYA HAYIR !
Haykırışını yaparak, tarihi bir görevi ifa ettik.
Ve bu mitingde Sayın Tayyip Erdoğanın aylardan beri 3. tezkereyi Meclisten
geçirebilmek için :
Komşuda yangın varken seyirci kalamayız
Irakın istikrarı bizim için çok mühim, bu istikrarı sağlamalıyız
Masada yerimiz olması için Iraka asker göndermeliyiz
Terör tehlikesini bertaraf etmemiz için BM kararı olmasa dahi, Iraka asker
göndermede milli menfaatlerimiz vardır
Iraka Amerikan askerini korumak, onların yerine ölmek ve jandarmalığını
yapmak için gitmiyoruz
gibi sözler sarf ederek, dış güçlere tam teslimiyetçi ve işbirlikçi zihniyetle
bağımlı hale gelmiş olan Tayyip ; Erdoğanın, halkı ve kendi milletvekillerini
etkilemek maksadıyla söylediği bu sayısız gerçek dışı beyanların arkasından,
şimdi Amerikanın Iraka Türk askerinin gitmesi hususunda tereddüt içine
düşmesini takiben bu sefer;
İstemezlerse gitmeyiz
Biz zaten Iraka ABD istedi diye gidecektik
demiş olmasının nasıl unutulmaz tarihi, siyasi bir skandal olduğunu da dile
getirdik.
Dünkü mitingimiz münhasıran Iraka asker gönderme olayının kesinlikle milli
menfaatlerimizle bağdaşmayacağını ve bundan mutlaka vazgeçilmesi gerektiğini
belirtmek maksadına matuftu.
Bugün bu basın toplantımızda ise ana görevimiz olan:
– Dünyada ve Türkiyede cereyan eden son aktüel olaylar münasebetiyle AKP
yöneticilerinin milletimizi adım adım nasıl bir felakete sürüklediklerini,
çekilen sıkıntı, ızdırap ve muhtemel tehlikelerden ve onarılması mümkün olmayan
vahim sonuçlardan kurtulmak için tek çarenin Saadet Partisi ve Milli Görüş
olduğunu bir kere daha delilleriyle gözler önüne koymak maksadına matuf
olacaktır.
A) DÜNYADA NELER OLUYOR.
I- DIŞ MİHRAKLARIN ARZ-I
MEVUDU İSRAİLE KATMA PLÂNLARININ YENİ ADIMI, SURİYEYİ DE HAKSIZ OLARAK İŞGAL
EDİP, YUMUŞAK LOKMA HALİNE GETİREREK, YUTMAK OLARAK TEMERRÜZ ETMEKTEDİR.
–
Bir süre önce, Amerikan Temsilciler meclisi Suriyeyi Cezalandırma Yasasını
onayladı. Yasa 4e karşı 398 oyla kabul edildi. Dört karşı oy kullanan
temsilciler, Suriye hakkında ileri sürülen iddiaların doğru ve gerçekçi ;
olmadığını savunurken, Yahudi lobisinin etkisinde olan Haçlı-Siyonist
ittifakı, Suriyenin derhal işgal edilmesini istiyordu.
normal”> Irakın işgali için ortaya atılan uydurma, yalan gerçeklerin
benzerleri şimdi Suriye için söylenmektedir. Güya Suriye Filistinli terörist
(!) grupları ve Iraktaki teröristleri destekliyormuş, Suriye, Arapları
Amerikaya karşı kışkırtıyormuş.
Biz Milli Görüşçüler, yıllardan beri Amerikanın İsrailin asırlık hedeflerine
hizmet ettiğini, tek kutuplu bir dünya olmanın imkanlarını kullanarak İsrailin
Arz-ı Mevud politikasının gerçekleştirilmesine yardım ettiğini, Amerikan
müdahalesinin, Filistin, Afganistan, Irakla sınırlı olmadığını, sırada Suriye,
İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiyenin bulunduğunu söylemekteyiz.
Uykuda olanlar veya işbirlikçiler, bu sözlerimizi hep, Komplo teorisi
şeklinde itham ettiler. İşte şimdi Takke düştü, kel göründü
–
AKP hükümeti bu çok yanlış, dış politika anlayışı ve uygulaması sebebiyle,
Müslüman ülkelerde ve öncelikle Arap aleminde, Türkiye aleyhine bir hava
süratle gelişmektedir.
Türkiye, Amerika ve İsraille birlikte, Irakı parçalamak ve bir bölümünü işgal
etmekle, Amerika, İngiliz, İsrail üçlüsünün Ortadoğu planlarına destek olmakla
suçlanıyor. Bugün apaçık ortaya çıkmıştır ki, sözüm ona dost ve müttefik
Amerikalı, İngiliz ve İsrailliler, İslam alemindeki bütün etnik ve mezhep
kesimlerini birbirleri aleyhine kışkırtmaktadırlar. Bu kışkırtmalardan Türkiye
; de hissesini almaktadır.
Bütün bunlar olurken;
Suriye ordusunu alarma geçirdiği halde hiçbir karşılık vermemekte ve olayı
diplomatik yolla çözmeye çalışmaktadır. Sebepler:
– İsrail karşısında güçsüzdür ve yenilmeyi göze alamamaktadır.
– ABDnin bir bahane aradığını bilmekte, bunu da ona vermek istememektedir.
– Irakın akıbetine uğramak istememektedir. Kısacası Kum fırtınası geçene kadar
kendini devesinin altında korumaya çalışmaktadır.
II- DIŞ MİHRAKLAR BİR YANDAN ARZ-I MEVUDU ADIM ADIM İSRAİLE KATMAK İÇİN
ÇALIŞIRKEN, ÖBÜR YANDAN DA TÜRKİYEMİZİ GÜÇSÜZLEŞTİRMEK, MAAZALLAH YUMUŞAK
LOKMA HALİNE GETİRİP BÖLMEK, 2. SEVRİ UYGULAMAK İÇİN ELLERİNDEN GELEN HER
TÜRLÜ GAYRETİ GÖSTERMEKTEDİRLER.
1-
22 Eylül 2003 tarihli Turkish Daily News gazetesinde Mete Belovacıklının
makalesinde yer alan şu açıklamalar büyük önem taşımaktadır.
1) Dağılan veya dağıtılan Iraktan sonra, sıra zaman içinde Türkiyeye de
gelecektir.
2) Kuzey Iraka da Türkler asla girmeyeceklerdir.
3) Toplantılar sırasında, ABDnin ilerde Türkiyenin de bir federasyona, yani
federal bir yapıya dönüşmesi ve bunun 3-5 yıl gibi makul bir süreç içinde
gerçekleşmesi konusunda ki hassasiyeti de ifade edilmiş bulunmaktadır.
2-
Belediyeler arasında birlik oluşturulması :
DIŞ MİHRAKLARIN
hedefi, Türkiyenin parçalanmasıdır. Bunun için bir yandan çeşitli yollardan
etkilerini kullanarak Yerel Yönetimler Yasasında Belediyeler Birliklerinin
kurulması ile ilgili bir takım hesaplar yapılmakta.
Diğer yandan da Türkiyede 28 Mart 2004 seçimlerinde her türlü etkilerini
kullanarak Türkiyenin çeşitli bölgelerinin ayrı ayrı Belediyeler Birlikleri
kurulmak suretiyle federal bir yapının gerçekleştirilmesi için hesaplar
yapılmaktadır.
Bu hesaplara ve plânlara karşı vatanını ve milletini seven insanlar olarak son
derece dikkatli olmalıyız.
3-
Ülkemizdeki misyoner faaliyetlerinin ana gayesi:
Ülkemizde cirit atan misyonerlerin gayesi, Afrika ve benzeri yerlerdeki
Hıristiyanlaştırma hedeflerinden çok farklıdır.
Türkiyede 7 ayrı Hıristiyan mezhebi olduğu ve bunların hepsinin de
kiliselerinin bulunduğu ileri sürülmektedir. Bundan maksat, bu kiliselerin
bulunduğu bölgelerin de Hıristiyanlara ait olduğunu ileri sürerek Türkiye
coğrafyasında hak sahipliği iddiasında bulunmaktır.
4- Uyum Yasaları adı
altında yabancıların Türkiyede toprak satın almalarının ve vakıf kurmalarının
serbestleştirilmesi.
AB
böyle istiyor diyerek atılan bu adımlar, DIŞ MİHRAKLARIN bu yoldan giderek
Anadoluda eski kiliselerin yerlerinin alınması ve buralara yeniden kiliselerin
yapılması plânlarına karşı da vatanını ve milletini seven insanlar olarak
uyanık olmalıyız.
5- Ermenistanla her
türlü münasebetlerin geliştirilmesi tazyikleri.
Bu tazyiklerin altında dahi yine ülkemizin birlik ve bütünlüğü aleyhine güdülen
art maksatları dikkatle takip etmek ve bunlara karşı uyanık olmak
mecburiyetindeyiz.
Bu konuda ABD Büyük Elçişi Edelmanın bir müstemleke komiseri edasıyla :
Ermenistan sınırını açmamızı, yoksa kendilerinin açmak zorunda kalacaklarını
diyebilmesi de üzerinde
durulacak önemli bir konudur.
6- Ve yine yukarıdakilere
paralel olarak son zamanlarda Ilımlı İslam Lıgt İslam Modern Müslüman
tabirlerinin sıkça kullanılmaya başlanmış olması da yine DIŞ MİHRAKLARIN manevi
yapımızı tahrip ederek, Türkiyemizi güçsüzleştirmek plânlarının bir uygulaması
açısından son derece dikkatle takip edilmesi gereken bir konudur.
Bir süreden beri, bir kısım basın Modern Müslümanlığı savunmaktadır. Son
günlerde Tüm kalıplar günümüz şartlarına göre gözden geçirilmeli. Din elbisesi
bu bedene göre yeniden dikilmeli Hazırlayacağımız, Modern Müslüman tipini
anlatacağımız kitaplarda, insanlarımız kendini sorgulayan din ve hayata bakıp
denge kuracaktır görüş ve ifadelerine yine bu bir kısım basında ağırlıkla yer
verilmektedir.
Malum olduğu üzere İslamiyetin kaynağı ve dayanağı Kuran ve Sünnettir. Bundan
dolayı Müslümanlık hakkında fikir yürüten kimselerin : Modern Müslüman lığı
savunma yerine, sadece bu çağa değil, çağlar ötesine de yol gösteren çağlar
üstü ilahi kitabımızı iyi öğrenelim demeleri uygun olur.
Son aylarda, Ilımlı İslam, Light İslam, Modern Müslüman tabirlerinin
sıkça kullanılmasını dikkatle takip etmek ve sorgulamak gerekmektedir.
Bazı ilim adamlarımızın İslamiyetin Protestanlaştırılması diye
isimlendirdiği bu tip faaliyetler, maalesef uzun yıllar Milli Görüş Gömleğini
taşımış kimseler döneminde pervasızca yapılmaktadır.
7- Kıbrıstaki gelişmeler
:
Kıbrısın Türkiye için stratejik önemi her şeyin üstündedir. Buranın Türkiyeyi
bölmek isteyen DIŞ MİHRAKLAR kontrolüne geçmesi, onların plânları açısından ne
kadar önemli ise, tam tersine Türkiyenin savunulması, birlik ve beraberliğinin
korunması açısından o derece önemlidir.
Hal böyle iken;
Kıbrısla ilgili gelişmeler tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Ancak AKP
yöneticileri bu konuda sadece DIŞ MİHRAKLARI memnun etmeyi gaye edinmiş
görünmekte, milli menfaatlerimiz açısından vahim sonuçlar doğuracak hatalar
işlemekte bir beis görmemektedirler. Hala Annan plânının müzakere edilebilir
olduğundan dem vurmaktadırlar.
Asıl maksatlarını milletten saklamak için Her şey tartışılabilir
uydurmacasından medet ummaktadırlar.
Oysa şayet Annan plânı bir esas tema olarak masaya konur da, üstünde
değişiklikler yapılırsa, yine yapılacak bina Batının ve Yunanın şablonuna göre
inşa edilmiş olacaktır.
Annan Plânı Türkleri dönüşü olmayan bir yola sokacak. Türklerin adadan
Türkiyeye göçlerini zorlayacak. Adayı 1974ten önceki katliamlara boğacak ve
sonuçta Simitisin de dediği gibi Enosisin gerçekleşmesine müncer olacaktır.
Hal böyle iken;
Sayın Dışişleri Bakanı hala, sorunları çözüp öyle ABye gereceğiz diyor.
40-50 yılın kritik stratejik sorunlarını uçarken, koşarken, acele ile ve
Batının hoşuna gidecek şekilde çözecekleri intibaını veriyor.
Kıbrısa acilen ve ciddi şekilde destek gerekmektedir.
Çünkü;
Güney Kıbrıs Haziran 2004de AB üyeliğine alınacak, Aralık 2004te de Türkiye
ile ilgili kararda oy sahibi olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu tehlikelerin önlenmesi bakımından KKTCde önümüzdeki Aralık ayında yapılacak
seçimler çok büyük önem taşımaktadır.
Bu seçimlerde KKTCde mevcut uluslararası anlaşmaların taahhüt ettiği bütün
haklara sahip olarak koruyacak bir sonucun ortaya çıkması şarttır.
Kıbrıs konusu AKP yöneticilerinin eline bırakılamayacak kadar çok önemli bir
konudur.
III- MALEZYADA YAPILAN İSLAM KONFERANSI
a) Konferans ve
kararları:
Her üç yılda bir toplanan konferansın 10cusu Malezya da toplanmıştır. 33 devlet
başkanı ve gözlemcilerin yer aldığı toplantı çok ses getirmiştir. Rusyadan
Putin toplantıya katılmış ve konuşma yapmıştır. Çok iyi karşılanmıştır. Diğer
taraftan gözlemci statüsü talep eden Filipinlerin bu talebi kabul olunmamıştır.
Son konuşmalardan bir tanesi de Mahathir tarafından yapılmış ve dünya basınında
geniş yankı bulmuştur.
İslam dünyasında işbirliğinin önemi vurgulanmıştır.
Orta Doğuda ki liderlerin bu konuda pekte başarılı olamadıkları tartışılmıştır
İslamın geleceğinin Asyada olduğu tekrarlanmıştır.
D-8
söylemlerini hatırlatan fikirler ortaya atılmış fakat nasıl uygulanacağı konusu
netlik kazanmamıştır.
Filistin içinde iyi temenni dışında bir somut teklif çıkmamıştır.
Müslüman ülkelerin ilerisi için geçerli ve yapıcı bir vizyon gösteremedikleri
ve bunun gerekliliği vurgulanmıştır.
b) Sn. Mahathir
Muhammedin konuşması:
Başbakanlık ; Dönemi bu ay sona eren Mahathir, Irak konusunda ABDnin tutumunu
yermiş, Filistin sıkıntılarını dile getirmiş ve Tüm dünya basının da belli
gurupların hakim olduğunu ve onların dünyayı idare ettiklerini ve İslamı hedef
aldıklarını dile getirmiştir. Özellikle, ABD, İngiltere, Avustralya gazeteleri
büyük tepki göstermişlerdir. Diğer bazı Batı yayınları ise, bu kadar tepkinin
yersiz olduğunu, aslında pek çok Arap liderin de aynı şekilde düşündüğünü ama
cesaret edip bunu dile getiremediğini, ; değişik fikirlere tolerans gerektiğini
savunmuşlardır.Ama bunların oranı oldukça küçük kalmıştır. Üstüne varılmasına
rağmen Mahathir hiçbir sözünü geri almayacağını belirtmiştir.
c) Sn. Abdullah Gülün
konuşması:
Son derece yumuşak ve barışı savunan bir konuşma yapmış, Herkesi daha
toleranslı olmaya, bu kadar suçlayıcı olmamaya davet etmiştir. Avrupada
Neo-Nazizim artarken, dünyada toleranssızlık sebebi ile kan dökülürken, daha
anlayışlı olunulmalıdır gibisinden konuşma yapmıştır. Özellikle ; yeni dünya
da ki belli gurupların büyük beğeni ve tasvibini kazanmış, onlar hemen bu
konuşmayı türlü değişik Internet programları ile dünyaya yaymışlar,:
Türkiyenin yeni ve uyumlu yüzü olarak tanıtmışlardır. (kendisi için büyük
başarı herhalde!)
d) Sn. Putinin konuşması:
İlk defa bir Rus bu toplantıya katılmış ve özellikle işbirliğini, teknoloji
alış-verişini ve birlikte yeni yüzyıla hazırlanmayı teklif etmiştir. İslam
ülkeleri uzay çalışmalarında yardımcı olunacağını belirtmiş ve ilk Malezyalı
astronotun eğitimi için anlaşmaya varılmıştır. Putinin girişimleri ve
kazandığı siyasi ortam Amerika ve Avrupa devletleri tarafından ilgi ve dikkatle
izlenmiştir. Başkan Bush bu hafta Taylandı ziyaret edecektir.
e) Diğer ilginç
gelişimler:
-Konferans Türkiyenin Iraka asker yollama isteğine olumlu bakmamış ve bunda
bir haklılık payı bulmamıştır. Desteklememiştir.
-Suriye, ordusunu alarma geçirmiş fakat hiçbir askeri harekata emir
vermemiştir. Suriyede gözle görülür bir şekilde dine ilgi ve uygulama artmaya
başlamıştır.
-Iraktan gelen delegasyon, Yahudilerin, Amerikan, Avrupa ve Türk firmaları
ortaklığı ve aracılığı ile Irak pazarına sızdıklarını ve Irakın bundan
rahatsızlık duyduğunu dile getirmiştir.
-Bin Ladin , biri Amerikalılara hitaben (onların ne kadar büyük bir yanlışlık
yaptıklarını anlatan) ve biri de Irak halkına hitaben( direnişe çağıran) 2
vıdeo- kaset yollamıştır.
-İspanya, 500 yıl aradan sonra ilk büyük caminin ; Kordobada inşa edilip
halkın kullanımına açıldığını belirtmiştir.
-ABD Müslümanları, general William Boykini protesto etmişler ve kınamışlardır.
Bu general İslamı küçümseyen ve onlar putlara tapıyor, bizim Tanrımız
onlarınkinden güçlüdür diyen generaldir.
f) Malezyada yapılan
İslam Konferansı bir kere daha D-8lerin ve bizim 35 yıldan beri söylediğimizi
Yeni Bir Dünya ana fikirlerimizin büyük önemini açıkça ortaya koymuştur.
B- TÜRKİYEDE NELER OLUYOR.
I- 2003 YILI BÜTÇESİ :
2003 yılı bütçesinin toplamı 146 katrilyon ; lira ; olup,bunun 46 katrilyon
lirası açıktır.
2003te bütçenin 65.5 Katrilyonu, yani % 45 i faize gidecektir.(1997 yılında
bu oran % 28di).Yatırımlara ayrılan paysa;% 5.5 (1997de bu oran % 8)
2 Milyon personele ayrılan para 28 katrilyon olup;bütçenin %19udur.(1997de bu
oran % 26)
2003 yılında toplanacak 86 katrilyon liralık tüm vergi gelirlerinin % 76sı
faizlere ödenecektir.(1997de bu oran % 47 idi).
II- AKPNİN ; 9 AYLIK
BÜTÇE UYGULAMASI :
İlk 9 ayda toplam bütçe harcamaları 101.6 katrilyon,faizlere ödenen ise; 46.6
katrilyondur. Yani 9 aylık toplam giderlerin % 45.9 u faize gitmiştir.Oysa
2003 yılının sonunda bu oranın % 45e inmesi öngörülmüştür.9 ayda toplanan tüm
vergiler ise 60.1 Katrilyon Lira, ödenen faiz 46.6 Katrilyon lira, (Gelirin %
77.5i faize gitmiş) yıl sonunda bu oranın % 76ya inmesi öngörülmüştür.
Yine ilk 9 ayda yatırımlar için 3.1 Trilyon lira harcanmıştır.Bu oran toplam
harcamaların % 3.05idir.Bütçede ise % 5.5 öngörülmüştür.
Bütçe açığı ise ilk 9 ayda 29.8 Katrilyon Lira yani toplam harcamaların %
29.3dür. 2003 yılı bütçesinde bu oran % 31dir.
Hükümet önümüzdeki bir yıl içerisinde enflasyonu % 10 civarında öngörüyor.Oysa
şimdi ödenen yıllık faizler % 41 civarındadır. Bunun manası reel faizler hala %
28 civarında seyrediyor demektir. Bu geçmiş dönemlerden hiç farkın olmadığını
gösteriyor.1997 ocak-mart döneminde reel faizler % 5in altına düşmüştü.
DIŞ TİCARET AÇIĞI BÜYÜYOR
Ağustos ayında
3 milyar 708 milyon 228 bin dolarlık ihracat, 5 milyar 768 milyon 703 bin
dolarlık da ithalat yapılmıştır. 1 aylık dış ticaret açığı 2 milyar 60 milyon
475 bin dolara yükselmiştir. Ocak-Ağustos döneminde ise Türkiyenin ihracatı,
geçen yılın aynı dönemine göre % 30.4 artarak 29 milyar 325 milyon 237 bin
dolara, ithalatı da % 35.5 artarak 42 milyar 408 milyon 857 bin dolara
yükselmiştir ve sekiz aylık dış ticaret açığı % 40.8 artarak 13 milyar 83
milyon 620 bin dolara ulaşmıştır.
1)
Son on yıla baktığımızda 2000 yılı hariç dış ticaretimiz en büyük açığı
vermiştir.
2)
Ve ithalatta yatırım mallarına ayrılan mal ilk sekiz ayda son on yılın en düşük
seviyesine gelmiştir.
3)
Buna karşılık tüketim malları yüksektir.
4)
Ham madde malları ithalatı ise son on yılın en yüksek seviyelerine ulaşmıştır.
Bunun manası ise sanayinin ithalata bağlı olmasıdır. İhracatın ithalatı
karşılama oranı ise %69.1 e düşmüştür. ;
Biz ; aylardan beri aman dikkat edin! ; doları böyle tutarsanız ithalat
patlar,dış ticaret açığı ve dolayısı ile cari açık yükselir demiştik. Nitekim
de dediğimiz oldu.Bu yüzden ithalatın artması gerek. İthalatın artmaya devam
ettiği bir trendin krizle sonuçlanmaması için bir taraftan kurun ayarlanması
diğer taraftan ihracatın artması için çiftçilerin özellikle enerji fiyatları
düşürülmeli,çeşitli kurumlardaki vergi yükü azaltılmalıdır. Aksi takdirde
1982-1994 ve 2001 yıllarında başımıza gelen ekonomik krizden kurtulamayız. ;
III- TÜTÜN EKİCİSİNİN
DURUMU :
Ülkemizde 400 bin tütün ekicisi aile mevcuttur.
Bu ailelerin büyük bölümü kırsal kesimde yaşamaktadır. Geçimlerini 2-5 dekar
arasında ektikleri tütün mahsullerinden sağlamaktadırlar. Üretim emek yoğundur.
Yani ailenin en küçük çocuğundan, en büyük ferdine kadar yılmadan
çalışmaktadırlar.
Hükümetler yıllarca tütün ekicisini taban fiyatı tespit ederek korumuştur.
Fakir çiftçisini de korumuştur.
Ülkemiz ekonomisinin derin krizlere girmesine sebep olan, TBMMnin iradesini
ortadan kaldıran, IMF dayatması çerçevesindeki Tütün Yasası on beş günde on beş
yasa ile devrin hükümeti tarafından 03.01.2002 tarihinde çıkartılmıştı. Yasa,
bir yıldan beri yürürlüktedir.Ancak; Çiftçiler; ürettikleri üründen umdukları
faydayı sağlayamadılar. Tüccar piyasaya girdi, bir kısım mahsulü istediği
fiyattan alıp çıktı. Bir kısım mahsul çiftçinin elinde kaldı. Tekel üçte bir
düşük fiyat ile tütünü çiftçinin elinden aldı.
– Tütün üst kurulu bu konuda aktif rol üstlenemedi.
– Edinilen bilgiye göre Türk Tütününe piyasada azami 2 milyon 250 bin lira
verildi. Bu da yetmedi komşumuz Yunanistan dan kilosu 3,5 $ dan tütün alındı.
– AKP Hükümeti konuya ciddi olarak eğilmelidir.
– Çiftçilerimiz tek taraflı olarak tüccarın insafına terk edilmemelidir.Yasa da
bazı değişiklikler yapılarak, çiftçilerimizin mağduriyetleri giderilmelidir.
IV- BÜTÇE :
Bütçe : 2003 yılı sonu olarak ifade edilen % 22lik enflasyona mukabil sadece %
11 artış göstererek, bütün hizmetler ve personel için ayrılan ödenekler ve
yatırım 2003ün dahi altında kalmıştır. Ancak bütçede iki kalem büyümüştür.
Bunlar :
– Faiz giderleri ; : 66.6 katrilyon olmuş.
– Bütçe açığı : 46.2 katrilyon olmuş.
Netice :
Çekilen ızdırap, işsizlik, 2004 yılında artarak devam edecektir.
Bütçe gelirleri olması gerekenden fazla hesaplanmış, bu da yeni vergiler
geleceğinin alametidir. Bütçede vatandaştan 1 katrilyon 610 trilyon ceza
alınacağı kabul edilmiş.
V- SICAK PARA :
Döviz ve TL değerleri arasındaki makas hala sıcak parayı muhafaza etmektedir.
Bu makasın biraz daha kapanması krizi yaklaştıracaktır.
Ekonomik düzen, sıcak para gelmesi halinde de, gitmesi halinde de tahrip
olmaktadır ki, bu da ekonominin yurt imkanlarına değil de, yurt dışı ve iç
borca istinat ettiğinden kaynaklanmaktadır.
VI- SİGORTA :
Dışarıya imkan kaydıran başlıca müesseseler içinde sigorta şirketleri de büyük
yer işgal etmektedir.
Şimdi de reasürörler 2004 yılı için sanayi sigortasını % 100 artırmak kararı
almıştır.
VII- ÖDEMELER DENGESİ :
Gittikçe büyümektedir. Bu ise bir krizin yaklaştığının göstergesidir. Dostumuz
AB ve stratejik müttefikimiz istilacı ABDde bu hususta bize hemencecik
yardımcı olup bu kuyuya bizi erken atabilirler!
VIII- BORÇLAR :
İç ve dış borçlar çığ gibi büyümektedir. Hazinenin TMSFdan alacağı 40
katrilyon TLde ezilen vatandaşa yüklenen vergilerden sağlanacaktır. Ancak bu
sadece 40 katrilyon olmayacak, bunlar rantiyeden temin edileceği için rantiyeye
ödenen faiz ve diğer avantajlarda vatandaştan temin edilecektir. İç borç
ihaleleri : Dövize endeksli yapıldığından rantiyeciler doların yükseltilmesi
yönünde şimdiden tedbire başlamış durumdadırlar.
IX- İHRACAT :
– Iraka yapılan ihracat için Türkiyeye getirilecek döviz araba başına 10.000
dolar olarak, istilacı ABD tarafından tahdit ediliyor. Bu büyük bir ambargodur.
Iraka ihracat bundan dolayı ne hedeflenen düzeye gelir, ne de arttırılır. Bu
da istilacıya teslimiyetin neticesidir.
– Tekstil ihracatının girdisi iplik ve bezdir. Bunlarda dışardan geldiği için
iplik ve dokuma fabrikalarımız durma noktasına gelmiştir.
– Önümüzdeki yıl ABD Çine tatbik ettiği tekstil kotasını kaldıracak. Bundan
tekstil ihracatımızın en aşağı % 20 zarar göreceği açıktır. (Bu da stratejik
dostluk gereğidir.) !
– Dengesiz kur ihracatı baltalıyor. Bu sene yapılan ihracatın bağlantıları
geçen seneki doların 1.700.000.-TL. kuruna göredir. Bu sene büyük miktarda
Pazar kaybedilecektir.
X- 8.5 MİLYAR $ HİKAYESİ
:
– Başbakan ;
8.5 milyar için, gökten ne yağar ki yer kabul etmesin diyor!
Gökten rahmet yağar bunu da Allah yağdırır. ABDnin vereceği faizli, şartlı,
teslimiyet karşılığı borç nasıl gökten yağan rahmet kabul edilir.
– Diğer ilgililer, ihtiyacımız yok diyorlar, olursa alırız. Borcumuzun
ertelenmesine aşındırmadık kapı bırakmayan siz değil misiniz?
– Maliye Bakanı bunu ; bütçede nazara almadık diyor.
Halbuki;
– Bu para borcumuzu erteleyecek, elinize verilmeyecek ki bütçeye sokulabilsin.
– Borçlarınız bütçede görünmüyor ki!
Kimi kandırıyorsunuz?
XI- KREDİ KARTI İLE
KULLANIM KREDİLERİ VE TÜKETİM KREDİLERİ ENDİŞE VERİCİ BOYUTLARDADIR.
– Kredi kartı 2002 Eylüle kadar 2,5 katrilyon TL. iken
– Kredi kartı 2003 aynı dönemde 5.6 katrilyon TL. olmuştur.
Ve bu da belli şeylerde talep artışı yapmıştır.
Otomobilde talep artışı : % 142.2
İhtiyaç kredisinde artış : % 130.8
Kredi kartı ile nakit avans tutarı 11 katrilyonu geçmiş.
Memur ve işçi maaşlarında gerileme, esnafta, çiftçide ve diğer bütün gelir
gruplarının gelirlerin de iyileşme olmadığına göre: Borca bu çapta yöneliş:
– İmkansızlığın borçla ötelenmesi.
– İleride ödeme gücünün olamayacağını dolayısı ile büyük bir kaos olacağını
gösterir.
Mevcut feci durumun unutulmaması gerekir.
XII- HAL BÖYLE İKEN AKP
YÖNETİCİLERİNİN HALA ÜÇ KAĞIT OYUNU İLE HALKI ALDATMAYA ÇALIŞMALARI SON DERECE
HAZİN BİR GERÇEKTİR.
AKP yöneticileri halkı
aldatmak için ne diyorlar :
1- Borsa yükseliyor :
– Bunun halkla bir ilgisi yok.
– Dış güçlerin sıcak para ile bedava getirdikleri bir oyundur.
– Daha ziyade spekülatif hareketlerin yansımasından ibarettir.
2- Enflasyonun düşmesi :
– Geniş halk kitlelerinin alım gücü yok edilmiştir.
– Talep azlığı karşısında satıcı yaşayabilmek için zararına satış yapmaktadır.
– Enflasyon hesabının halkın zaruri ihtiyaçları ile bir alakası yoktur.
Zaruri ihtiyaçların bedelleri bir yılda % 150 artış göstermiştir. Et, ekmek,
peynir v.s.
3- Faizler ve döviz
düşüyor :
– Halkın alım kabiliyeti kalmayınca enflasyonun düşmesi sonucu, faizlerin de
düşmesi çok doğaldır. Bu ekonominin sağlığından değil, çürüklüğündendir.
Çünkü, önemli olan reel faizlerdir. Bunlar ise yukarıda ifade edildiği gibi %
20 mertebesindedir ve buna dayanılmaz.
– Dövizin düşmesi sıcak paranın spekülasyonu ile alakalıdır.
2 yıl evvel 1 milyon $ sıcak para getirenin, 2 yıl sonra takriben 4 milyon $
olarak çıkması için oynanan bir oyundur. Ve ithalatı artırıp, ihracatı önlediği
için ülkenin aleyhinedir.
Hiç unutmayalım ki
2000-2001 krizlerinden öncede 1999-2000 yıllarında borsa, enflasyon, faiz ve
dolar değeri de aynen bugünkü gibi idi. Kısa bir süre sonra kriz patlak verdi.
Bilinmesi gerekir ki,
ekonominin gerçek değerleri;
1) Yatırım —————— Yok.
2) Üretim —————— Yok.
3) İşsizlik —————— Dayanılmaz boyutta.
4) Dış ve İç borç —————— 280 milyar $a dayanmış.
5) Reel faiz —————— % 20 dayanılamaz.
6) Bütçe açığı —————— 46 katrilyon.
Ekonomi iyiye gidiyor da,
bu zamlar nedir?
Yeni vergiler nedir?,
Geçici vergilerin kalıcıya çevrilmesi nedir?
Borç alabilmek için yeni
enstrümanların icad edilmesi nedir ?
– Halka ne veriyor sunuz?
– Memur, işçi, esnaf, köylü, emekli, dul, yetim, dar gelirli, özürlü niçin
ağlıyor, niçin sokaklarda?
XIII- SONUÇ ; :
1-
2004 bütçesini açıklayan Maliye Bakanı da durumdan memnun olmadığını konuşma
metnindeki Bütçemiz maalesef bir ileri bir geri saymaktan Gayri Safi Milli
Hasılasında doğru dürüst bir artış son zamanlarda sağlanamamıştır. Cümlesi ile
ifade etmektedir.
2-
(EBSO) yönetim kurulu ile bir araya gelen İzmirin duayen iş adamları arasında
bulunan Şinasi ERTAN :
Türkiye büyük bir borç yükü altındadır. Yatırım ve istihdam sorunu hala
sürüyor. Kur nedeni ile ithalat patladı, ekonomiyi çok dikkatli izlemek
gerekir.
Şeklinde konuşmak suretiyle hakikatleri dile getirmiştir. Ekonomiyi bu hale
getiren ve sömürülerini devem ettirmek için ellerindeki bütün imkanları
kullanan bir avuç rantiyeci istediği kadar ekonominin iyiye gittiğini
pompalasın, durum gayet açıktır. Süratle üretim ekonomisine dönülmelidir. Aksi
halde rantiyenin açtığı ekonomik yaralar gün geçtikçe derinleşmektedir.
C- BÜTÜN BU GERÇEKLERDEN BİR KERE DAHA GÖRÜLÜYOR Kİ KURTULUŞ, HİDAYETİ KARARMIŞ
İŞBİRLİKÇİLERİN YERİNE, MİLLİ GÖRÜŞ ÜN GELMESİNDEDİR. SAADET PARTİSİ
NDEDİR.
28 Mart 2004 Genel
Mahalli Seçimleri kurtuluş için en güzel fırsattır.
Ramazanınızı bir kere daha tebrik eder, Cenab-ı Allahtan milletimizin bütün
evlatlarına, İslam Alemine ve bütün insanlığa SAADETLER getirmesini diler,
hepinizi Allaha emanet ederim.
Esselamü Aleyküm.
BASIN TOPLANTISI METNİ 08 Kasım 2003
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKANIN
BASIN TOPLANTISI METNİ
08 Kasım 2003
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Basın mensubu kardeşlerime gösterdikleri yakın ilgiden dolayı, teşekkür
ediyorum.
Bu basın toplantımızı uydudan izleyen vatandaşlarımızı da sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 08 Kasım 2003;haftalık
basın toplantımızı yapıyoruz.
Bu basın toplantımızı mübarek Ramazan ayında yapıyoruz.
Hepinizin Ramazanlarınızı tebrik ediyorum.
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu
kurtuluş olan bu mübarek ayın, bütün milletimiz ve İslam alemine hayırlı
olmasını ve bu ayın feyiz ve bereketinin üzerimizde daim olmasını Cenab-ı
Allahtan dileyerek sözlerime başlıyorum.
Sözlerime başlarken, her şeyden önce bu basın toplantımızın milletimizin bütün
evlatlarına ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Milletimizin 11 Mayıs 2003 günü Saadet ;Partisi ;Büyük ;Kongresiyle başlattığı 2. Şahlanıştan sonra bugün 18. Basın Toplantımızı yapıyoruz.
TOKATTA MİLLİ GÖRÜŞ BELEDİYECİLİĞİNİN
ÜSTÜN BAŞARILARI
Bundan önce 26 Ekim 2003 günü yaptığımız 17. basın toplantısından sonra bugüne kadar geçen süre esnasında
önemli bir olay; 01 Kasım 2003 günüTokatta Milli Görüş Belediyeciliğinin üstün, başarılı eserlerinden Çekenli İş Merkezi ve Minibüs Terminalinin açılışını büyük
bir halk topluluğunun coşkusuyla yaptık.
Bu tören aziz milletimize TV. Yayınıyla duyurulmuştur.
Bugün basın toplantımızda Tokatta Milli Görüş Belediyeciliğinin 10 yıl içinde
bütün Tokatı yeniden modern bir şehir haline getiren büyük başarıları üzerinde
tekrar duracak değilim.
Sadece şu dört cümleyi söylemekte
iktifa edeceğim.
1- 1989 2004 yılları
arasındaki 15 yıllık dönemde, Milli Görüş Türkiyemizde başta en büyük şehirler
olmak üzere 700 Belediyede efsanevi hizmetler başarmış. Ve Belediye
hizmetlerinde büyük bir devrimi gerçekleştirmiştir.
2- Önümüzdeki yerel seçimleri
takiben Milli Görüş Türkiyemizde yepyeni bir dönem başlatacak ve 2. bir devrimi daha
gerçekleştirecektir.
Bu da şehirlerimizin her türlü imar, altyapı, çevre hizmetlerinin
tamamlanmasını takiben, şehirlerimizin güzelleşmesini sağlayacak olan Kentsel Tasarım atılımlarının
yapılması ve şehirlerimizin Yeniden
Büyük Türkiyenin şehirleri haline getirilmesi devrimidir.
3- Milli Görüşün efsanevi,
sayılamayacak kadar çok hizmetleri arasında Tokatı büyük bir köy olmaktan
çıkartıp, modern bir şehir haline getirmesi, bütün hizmetlerin başarıyla
tamamlanması en başarılı örneklerden birisidir.
4- 10 yıl evvel Milli Görüş,
Tokat Belediyesini devir aldığı zaman, Tokat Belediyesinin bütçesi 100
milyardı. Şimdi 10 yıl sonra 30 misli artarak ;30 trilyona çıkarılmıştır.
Milli Görüş tekeden süt çıkartır.
TOKATTA RAUF DENKTAŞ İLE GÖRÜŞTÜK.
Tokat Belediyemizin 3 trilyon TL.harcayarak 227 dükkan ve 150 minibüslük
minibüs terminalinin açılışı münasebetiyle ki bu meydan eskiden gecekondu ile
doluydu ve köyden gelenlerin merkeplerini bağladıkları bir meydandı. Şimdi
modern bir minibüs terminali oldu.
Bu üstün başarılı eserin açılışı münasebetiyle Tokata gittiğimiz zaman
sevinilecek bir tesadüf olarak KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf DENKTAŞla da
buluşup görüşme fırsatını bulduk.
Bu görüşmemiz esnasında Kıbrısın Türkiye için vazgeçilemez stratejik önemi,
KKTCnin mutlaka var olması ve Türkiye Cumhuriyetinin garantisi ve askeri
koruması altında bulunmasının vazgeçilmez şartlar olduğu hususunda bir kere
daha görüş birliği içersinde olduğumuzu görmekten büyük bahtiyarlık duyduk.
BUGÜNKÜ BASIN TOPLANTIMIZDA;
Her şeyden önce şu gerçeğin üzerinde önemle durmayı görev sayıyorum.
Türkiyemizin nüfusu 72 milyona yaklaşmaktadır ve 75 milyona doğru hızla
gelişmektedir.
Biz ülkemizin nüfusunun artışından büyük memnuniyet duyarız.
Bu, sadece Türkiyemiz açısından değil, barışave adalete dayalı Yeni bir Dünyanın ancak Türkiyenin
öncülüğünde kurulacak olması bütün insanlık için de sevinilecek bir olaydır.
Hepimiz ve herkes bilsin ki, bütün milletimizle birlikte biz 72 milyon insan şu
iki gelişmeye daha fazla seyirci kalamayız:
1) Dünyada DIŞ MİHRAKLAR ın Arz-ı Mevudu İsraile katmak
suretiyle kurmak istedikleri büyük İsrail atılımını biran evvel gerçekleştirmek
için gözlerimizin önünde Afganistan ve Iraktan sonra sırayla, Suriye, İran,
S.Arabistan, Mısır ve Türkiyenin, yani kısacası İsrail Bayrağındaki iki mavi
çizginin ifade ettiği Fıratla Nil arasındaki 1400 yıllık Müslüman
topraklarının bir bir yutulup, yumuşatılıp yumuşak lokma halinde İsraile
katılması plan ve eylemlerine daha fazla seyirci kalamayız.
2) Bu plan ve eylemlerin en
önemli parçası olarak Türkiyenin İşbirlikçi
Zihniyetli AKP yöneticilerinin elinde iktisaden ve manen güçsüzleştirilmesi ve dış politika uygulamalarıyla 2. Sevrin gerçekleştirilmesi ve adım
adım Türkiyenin önce güçsüzleştirilip
parçalanıp, öğütülüp yutulması plan ve eylemlerine daha fazla seyirci
kalamayız.
Halen bu plan ve eylemler adım, adım uygulanmakta, fakat milletimiz bugünkü İşbirlikçi Zihniyetli AKP yönetimi
yerine Milli Görüşçü Saadet Partisini
iktidara getirerek bu plan ve eylemleri geçersiz kılacak ve en kısa zamanda;
– Yaşanabilir Bir Türkiye
– Yeniden Büyük Türkiye
– Yeni Bir Dünya
yı kurmayı başaracaktır. Tarih boyunca
en müşkül şartlar altında bile başardığı tarihi harikalar gibi;
A) DÜNYA OLAYLARI :
I- IRAK :
– ABDNİN YALANA DAYALI İŞGALCİ
POLİTİKALARI İFLAS ETMİŞTİR.
– ABD Iraka Vietnamda oldu gibi tam bir bataklığa saplandı. Yalana
dayalı işgal politikaları çok pahalıya mal oldu. Irakta işgale karşı direniş
giderek artmakta ve ABDnin can kaybı büyük sayılara ulaşmıştır. Batılı çevreler Irakta toplu bir
ayaklanmadan endişelendiklerini açıkça dile getirmeye başlamışlardır.
– ABD işgali, Iraklıların ülkelerinin bağımsızlığı kazanma mücadelesi
artarak devam etmektedir. İşgalci güçler yayılarak büyüyen direniş karşısında
perişan olmuşlardır.
– ABD ve işgal kuvvetleri kayıp vermeye devam ediyor.
– Gözüken o ki zaman geçtikçe organize olan direnişçiler işgalcilere
giderek daha fazla kayıp verdiriyorlar.
– Son on gün içinde iki ABD helikopteri düşürüldü, bu helikopterlerde
yirmiden fazla ABD askeri öldü, bir o kadar da ağır yaralandı.
– Artık işgal güçlerinin karargahları dahi saldırılara muhatap oluyor.
Ve zırhlı araç konvoyları da saldırılardan nasibini alıyor.
– ABD yönetiminin baskıları neticesinde Iraka asker gönderme kararı
alan ve bu kararı TBMMne onaylatan hükümet, Iraklıların topyekün karşı çıkması
ve ABD yönetimini etkilemeleri üzerine , ortada kaldı.
– Komşuda yangın varken eli-kolu bağlı kalamayız; Irak halkı bizi
istiyor; biz Iraka huzur getirmek için gideceğiz; yeni oluşumda bizim de pay
sahibi olmamız için bazı cesur kararları almalıyız diyenler, şimdi şaşkın ve
sus-pus.
– Gözüken o ki, ne Irak halkı, ne de ABDnin kurdurduğu geçici yönetim Irakta
işgalcileri de, onlara destek olacak başkalarını da istemiyor, bu çevreler ABD
üzerinde Türkiyeden daha etkililer.
– Son bilgilere göre Hükümet Iraka asker göndermekten vazgeçmiş
bulunuyor.
– Hemen belirtmek lazım ki, iyi ki Türk askeri Iraka gönderilmiyor.
Zira böyle bir sevkıyat, telafisi çok zor, belki de imkansız yaralar açardı.
Biz bu gelişmeleri, Cenab-ı Hakkın, bu beceriksiz ve hidayeti kararmış
iktidara rağmen, milletimize bir lütfu olarak görüyoruz.
– Bu gelişmeler, ister istemez ABDnin geçmişte yaşadığı Vietnam sendromunu
hatırlatıyor.
– Artan kayıplar neticesinde kendi askerleri yerine ölecek başka askerler bulmakta
zorlanan Bush Yönetimi, yeni takviye birliklerini Iraka gönderme kararı aldı.
60.000 asker ABDde Iraka sevk için hazırlık yapıyor.Bu arada aylardır Irakta
bulunan ve moralman çöken birlikler de peyder pey değiştiriliyor.
– Direnişi El-Kaide ; ve dışardan sızan teröristlerle açıklamaya çalışanlar,
halktan destek görmeyen böyle bir mücadelenin nasıl devam ettirildiğini ve
neden her geçen gün daha da güçlendiğini görmeden gerçekleri anlayamazlar.
– Bu manzara batağa saplanmanın ta kendisidir ve Vietnam senrdromu dediğimiz
budur.
II – İSRAİL :
– Filistindeki vahşet hız kesmeden devam ediyor.
– Utanç duvarı inşaatı, İsrail içinden ve dışından yükselen protesto seslerine
rağmen uzayıp gidiyor.
– İsrail bir yandan da Iraktaki faaliyetlerini artırıyor. Son olarak Bağdatta
İsrail orijinli ; bir bankanın kuruluşu sessiz sedasız gerçekleştirildi.
– Iraktan gelen haberlere göre :
İsrail tarafından özel suretle yetiştirilmiş insanlar son günlerde yerel
kıyafetlerle Irakın her tarafına dağılarak İsrail ve Amerika için oldukça
önemli işler beceriyorlar. Şirketler
kuruyorlar, ithalat-ihracat yapıyorlar, Kerkük, Musul, Bağdat, Erbil,
Süleymaniye ve daha başka yerlerde ofisler açıyorlar, petrol arama ve çıkarma
işlerine bakıyorlar ve en önemlisi Suriye, İran ve Türkiye sınırlarına yakın
bölgelerde arazi alıyorlar ve çeşitli tarımsal, hayvansal, ticari ve daha
başka(!) işletmeler kuruyorlar.
Mossad ve CIA tarafından organize edilen bu insanlar, Kuzey Irakı, Suriye,
İran ve Türkiyeye bağlayan sınır kapılarında bulunmaktadırlar. Mossad
tarafından yetiştirilen Türkçe ve Arapça bilen bu insanların görevleri, sınırda
olup biten her şeyi gözetmek ve Mossada gelen istihbaratların doğru olup
olmadığını ; tespit etmektir.
– Artan vahşet karşısında İsrail Genel Kurmay başkanı bile Şaronun politikalarının İsrailde terörü
arttırdığını ifade ediyor.
ABDNİN STRATEJİK MÜTTEFİKİ İSRAİL,
ORTA DOĞU BARIŞI İÇİN EN BÜYÜK ; TEHDİT
4 Kasım 1995'te, Filistinlilerle barışa karşı olan aşırı sağcı bir Yahudi
tarafından öldürülen eski İsrail Başbakanı İzak Rabin'i anmak üzere düzenlenen
ve 100 bin kişinin katıldığı törende, onbinlerce İsrailli, Filistinlilerle bir
an önce barışın sağlanmasını istedi. İsrailin saldırgan politikaları kınandı.
Avrupa Birliği tarafından yapılan bir
kamuoyu araştırması , Avrupalıların dünya barışı için en büyük tehlike
olarak İsrail'i gördüklerini ortaya koydu. Ankete katılan Avrupalıların yüzde
59'u İsrail'i, dünya barışı için tehdit olarak gördüğünü ifade etti. İsrail'i,
yüzde 53'le İran, Kuzey Kore ve ABD takip etti. Irak'ı tehlike olarak görenler
yüzde 52 olarak gerçekleşirken 'Eurobarometer'diye adlandırılan ankette bu oran Afganistan için yüzde 50, Pakistan için de
yüzde 48 olarak çıktı.
İsrail Başbakanı Ariel Şaron, araştırma sonuçlarını kınadı. ; AB dönem
başkanlığını yürüten İtalya'nın Başbakanı Silvio Berlusconi'nin, Şaron'la
yaptığı telefon görüşmesinde, araştırmanın sonuçlarının yayınlanmasından sonra
duyduğu şaşkınlığı ve öfkeyi dile getirdi.
– İsrail Başbakanı Saronun Rusya ziyaretinden beklediğini bulamaması bu
beklentilerin umutlu olduğuna işaret ediyor.
– Bu gelişmeler karşısında AKP yöneticilerinden ses çıkmıyor. Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül, ifadelerinde devlet terörü uygulayanlar ; ile mazlumları aynı
kefeye koymaya, bitaraflık adı altında devam ediyor.
– Bütün dünyada, AB ve ABDde kitlelerin olup biteni doğru algılamaları, hile
ve yalana dayanan ABD ve İsrail politikalarının gerçek yüzünün anlaşılması Orta
Doğu ve Dünya barışı için sevindirici bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
III – DIŞ MİHRAKLAR
– ; ;Halbuki dünya gerçekleri yavaş da olsa görmeye başladı.
– İslam Konferansı Örgütünde Malezya Başbakanı Mahatırın İslam ülkelerini
uyarma ve ders almaya davet babında söylediği
2. Cihan harbinde Avrupalılar 12
milyon Yahudinin 6 milyonunu katlettiler. Fakat bugün Yahudiler çeşitli
yollardan dünyayı yönetiyor
mealindeki sözleri, başta ABD başkanı Bush olmak üzere bir çok ülkeden tepki
aldı. Mahatır Bushun bilahare kendisinden özür dilediğini açıkladı. Ancak,
aslında tenkitten çok Müslüman ülkeleri ders almaya davet eden bu ifadelerin,
aynı anda ; dünyanın birçok yerinden tepki alması , söylenen sözün ne kadar
isabetli ; olduğunu gösteriyor.
– BM Siyonizmi ırk ayrımcılığı olarak tanımlayan bir karar tasarısını
1970lerde almıştı.
– Şimdi ise, İsrail Knesset ( parlamento ) başkanı bile Dış Mihraklar aleyhinde
ifadeler kullanıyor.
– Enterasan bir gelişme de ; Avustralyada dünya barışına katkı sağlayan
kişilere verilen ; Sydney Peace Prize ; ( Sidney Barış Ödülü )nün ,
Filistinli müzakereci ve Bakan sayın Hannan Aşraviye verilmiş olmasıdır.
– Bu arada, Putinin İslam Konferansı Örgütünün Malezyadaki zirve
toplantısına misafir olarak katılması müspet bir gelişmedir. Ezilen, sömürülen
ve geri bırakılmış ülkelerle Rusya ve Çin gibi ülkelerin diyalog içine
girmesini, haksızlıklara direnme ve dünya barışı yönünden olumlu bir adım
olarak görüyoruz.
– Nüfusu içinde çok büyük bir Müslüman topluluğu barındıran Rusyanın, ; bu
toplulukların haklarına saygı göstermesi, kendi içinde barışı sağlaması ve
kalkınmasında bu Müslüman toplulukların katkısını kazanması ; yönünden de bu
adımın olumlu sonuçlar ; doğuracağını ümit ediyoruz.
DIŞ MİHRAKLAR RUSYADA ÜLKEYİ YÖNETMEYE
KALKIŞTI
Rusyanın son yıllarda hızlıca gelişen YUKOS firmasının yolsuzluklara ve vergi
kaçakçılığına adı karıştığı iddiasıyla ; hisselerine el kondu. Hükümetin bu
tasarrufunun Putinin siyasi kariyerini bitireceği ileri sürülmektedir.
Yukos Firması Rusyanın en büyük petrol şirketidir. Şirketin başında 40 yaşında
olan ve Rusyanın en zengini sayılan Mihail Hodarkovski (Yahudi asıllı)
bulunmaktadır. Kısa zaman içinde 20 milyar dolarlık bir servete sahip olduğu
ileri sürülmektedir. Bu servetini özelleştirilen firmaları değerinin çok
altında satın alarak edindiği bilinmektedir.
Sahtekarlık ve vergi kaçakçılığı suçlarıyla itham edildi ve tutuklandı. Başında
bulunduğu YUKOSun hisselerinin %53üne el kondu. Bu olayın Rusya ekonomisini ;
yeni bir bunalıma iteceğinden endişe duyulmaktadır. Hisse senetleri fiyatındaki
hızlı düşüş bu endişeyi doğrular boyutlara ulaştı. YUKOSun hisselerinde %11,98
ve Rusya Borsa sında ; %8.13 oranında bir düşüş kaydedildi. Bu olayın ülkeden
dışarıya sermaye kaşına yol açacağı ileri sürülmektedir.
ABD'li (Musevi lobisinin en önemli isimlerinden) diplomat Henry Kissinger,
Hadorkovski'nin kurduğu, Londra'daki vakfın mütevelli heyetinde bulunuyor;
dolayısıyla Hadorkovski ile yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. ; Kissinger geçen
haftalarda alelacele Rusya'ya gitti. ; Bu ziyaret ; bir Amerikan petrol şirketi
adına yapılmıştı. Hadorkovski'nin Yukos-Sibneft'teki büyük hissesini ; ABD
petrol devi Exxon-Mobil'e satmak istiyordu. Kissinger aracılık yapmak üzere
Moskovaya gitmişti. Putin, son anda duruma el koyması bu sinsi planın şimdilik
akim kalmasına neden oldu.
Adı bir çok skandala karışan Hodarkovskinin birden bire meşhurlaşacağı ve bu
konumundan faydalanarak Putine karşı muhalefete büyük çapta mali destek
sağladığı ve hatta 2008 yılında yapılacak başkanlık seçimlerinde aday olmak
için şimdiden hazırlanmaya başladığı ileri sürülmektedir. Hodarkovski, açıkça
muhalefeti desteklediğini itiraf etti.
– AVRUPALILAR KORKTU :
Kamuoyuna pek yansımadı ama iki hafta önce Romada Apsen Enstitüsü ile
Neo-Conların proje üretim merkezi American Entreprise Instituteün yan kurluşu
The New Atlantic Initiative tarafından düzenlenen konferansta, Bushun
Şahinleri Avrupalıların kanını donduran vizyonlarını anlattılar. Satır
başlarıyla aktaralım.
– Siz Avrupalılar hem çok zayıf, hem de kendi savunmanızı sağlayacak
ciddiyetten yoksunsunuz. O nedenle sizin reddettiğiniz sorumlulukları biz
üstlenirken, ayağımızın altında pek dolaşmayın.
– Sizden yardım falan istemiyoruz. Sadece biraz anlayışlı olmanızı, dünyanın
tüm demokrasileri için verdiğimiz mücadele için teşekkür etmenizi bekliyoruz, o
kadar.
– Bizim için, iyi ve yararlı olduğuna inandığımız her girişimimiz meşrudur.
Kimseden izin almaya ihtiyacımız yok, çünkü meşruiyetimizin tek kaynağı ABD
Anayasasıdır. Ondan üstün otorite tanımıyoruz.
– Bu açıdan BMyi ve Güvenlik Konseyini ne en üstün meşruiyet kaynağı
olarak kabul edebiliriz, ne de savaş veya barışa karar yetkisini onlara
bırakırız.
– 50 yıldır uluslar arası istikrar korunuyorsa bu, BM ilkeleriyle değil,
ABDnin gücü sayesinde oldu.
– BMyi dinamitlemek niyetimiz yok. Ancak BMnin yanına bir de Demokrasiler
Topluluğu koymak istiyoruz. Buna girebilmek için çok somut ölçüler olacak
Siyasal liberalizm, insan haklarına saygı, hukuk devleti gibi
Bir de Değişen ittifaklar ya
da Gönüllü ittifaklarformülüne daha çok önem vereceğiz. Afganistan ve Irak örnekleri, bunun NATO, BM
gibi kuruluşlardan daha çok işe yaradığını gösterdi.
El Raşid Oteline saldırıdan burnu bile kanamadan kurtulmayı başaran Wolfowitz
bu yeni vizyonun en önemli aktörlerinden.
Yani ölmeye vakit ayıramayacak kadar çok işi var, çoook
IV – ABDDE BUSH YÖNETİMİNE KARŞI
HOŞNUTSUZLUK HIZLICA ARTMAKTADIR
ABD'de Bush'a karşı
muhalefet ilk kez % 51'e yükseldi;
halkın %87'si ise Irak'ta batağa saplanma endişesi taşıyor. ABD'de yapılan son
kamuoyu yoklaması, ABD Başkanı George W. Bush'un Irak politikasına karşı
Amerikan halkının muhalefetinin ilk defa yüzde 51'e yükseldiğini ve halkın
yüzde 87'sinin, ''Irak'ta batağa saplanmaktan endişe ettiğini'' ortaya koydu.
Halbuki Bush'un Irak politikasını destekleyenlerin oranı Nisan 2003 tarihinde yüzde 75 ; olmasına karşın, ;
Washington Post gazetesi ve ABC televizyonu tarafından geçen hafta yaptırılan
ankete göre bu oran 28 puan düşerek
yüzde 47 oldu. Ankete katılanların yüzde 87'si, ABD'nin Irak'ta ''batağa
saplanacağından'' endişe duyduklarını ; söyledi. ; Ankete katılanların ; yüzde
62'si ise, ABD'nin Irak'ta verdiği kayıpların''kabul edilemez düzeyde''
olduğunu kaydetti. Nisan'da Bağdat düştüğü zaman yapılan anketlerde, halkın sadece
yüzde 28'i, Amerikan askeri kayıplarının kabul edilemez olduğunu söylemişti. Bu
anket Fellucede 16 Amerikalının ölümüne yol açan ; helikopterin
düşürülmesinden ; önce yapılmıştır. ; 11 Eylül hadisesinde hemen sonra Bushu
beğenenlerin oranının ABDde yüzde 95 olduğu göz önünde bulundurulur ise, Bush
Yönetimin nasıl hızlıca halkın desteğini kaybettiği görülecektir. Öte yandan
;Bush'un Irak ve Afganistan için ABD Kongresi'nden talep ettiği 87 milyar
dolarlık ek bütçeye karşı da ciddi bir muhalefet olduğu, bu anketle ortaya
konuldu. 87 milyar dolara karşı çıkanların oranı ankette yüzde 64 oldu. ;
Afganistan ve Irak işgali ABDyi dünyanın en riskli ülkesi haline getirdi. Bu
ülkelere demokrasi getireceğini vadeden ABD şuanda anti-demokratik baskıların
ve insan haklarının ihlal edildiği ülke haline geldi. Kısa vadeli çıkarlar için
demokrasiyi feda etmek ABD'yi kötü etkileyecektir.
Washington Post-ABC anketi, 1003 Amerikalı arasında ve California, New Mexico,
Colorado, Wisconsin, Michigan, Pennsylvania, Tennessee ve Florida eyaletlerini
kapsayacak şekilde, 26-29 Ekim tarihleri arasında yapıldı. Ankette, yüzde 3'lük
hata payı bulunuyor.
V- Avrupa Birliği VE KIBRIS : –
Türkiyenin AB üyeliği konusuna ışık tutacak olan rapor yayınlandı.
– Bazı olumlu hususların raporda yer almasına rağmen Kıbrıs konusunun, ; adeta
bir tehdit gibi, ; raporun sonuna eklenmesini AKP yöneticilerine yapılan bir
ihtar olarak görüyoruz.
– Bugüne kadar AKP yöneticilerinin takip ettiği kişiliksiz ve teslimiyetçi
politikaların bir neticesi olarak bu durum meydana gelmektedir.
– Avrupa Birliği ; geçen Çarşamba ; günü, 2003 yılı ilerleme raporunu açıkladı. Bu raporda, Kıbrıs sorununa 2004e kadar çözüm
bulunmaması, Türkiyenin AB beklentileri açısından ciddi bir engel
oluşturabilecektir denilmektedir.
1999 yılında, Bülent Ecevitinde iştirak ettiği Helsinki zirvesinde, Avrupa
Birliği üyesi 15 ülke, Kıbrıs
konusunun Kopenhag kriterleri arasında bulunmadığını resmen kabul
etmiştir.
Ama şimdi ise bu raporda adeta tehdit ve şantaj şeklinde, üyelik için
görüşmelere ; başlamamamızın önünde Kıbrıs konusunun ciddi bir engel
oluşturacağı söylenmektedir.
Bu ilerleme raporu açıkça göstermektedir ki, Avrupa Birliği, objektiflik ve
samimiyet imtihanında sınıfta kalmıştır.
Zaten AB, ta baştan beri, ; Türkiyeye hep çifte standart uygulamıştır.
Komisyon bu gün de, Kıbrıs sorunu için sadece Türkiye ve KKTCye çağrı da
bulunmaktadır. AB, Kıbrıs Rum Yönetimine, hiçbir dönemde, gidin Kıbrıs sorununu Türklerle çözündemedi. Rumlar Annan planına hep karşı çıktığı ve Türklerle herhangi bir
uzlaşmaya yanaşmadıkları ; halde, Rum kesimini ABya aldılar. Rumların AB
üyeliği mayıs 2004 de fiilen başlayacaktır.
Bu durumda Rum tarafı, Türk tarafının taleplerini niçin ciddiye alacaktır.
Dolayısıyla şu anda taviz sadece KKTC den ve adeta yalvarırcasına ABye ;
girmek isteyen AKP yöneticilerinden istenmektedir.
AKP yöneticileri, her vesileyle, Avrupa Birliğine ; tam üyelik çalışmalarının
çok iyi gitmekte olduğunu söylüyor ; ve iyimser bir hava yayıyordu. Ama bu
ilerleme raporu, bu propagandaların gerçek dışı olduğunu açıkça ortaya koydu.
Hükümet Kıbrıs konusunda
hep yalpalama içinde olmuştur. Hükümet üyelerinin özellikle Tayyip Erdoğanla
Abdullah Gülün bu konudaki beyanları hep birbirleriyle çelişmiştir.
– Türkiye ile KKTC arasında Gümrük
Birliği Anlaşmasını imzaladılar. Ama AB bu anlaşmayı reddetti.
– Annan planı açıklandığında Sayın Denktaşı yalnız bıraktılar, hatta DENKTAŞa
nezaket ölçülerini de aşarak karşı çıktılar.
– Dünyanın pek çok yerinde, çatışma, kan ve gözyaşı varken, 1974 Barış Harekatından sonra bir barış
adası haline gelen, iki toplumlu, huzurlu bir Kıbrıs üzerinde, BM, AB ve ABD
niçin bu kadar büyük ilgi duymaktadır. Çünkü ABD ve AB için Kıbrıs sadece,
Türkiye ve Yunanistan arasında bir sorun değildir. Sorun, Kıbrıs ; üzerinden
Doğu Akdenizi kontrol etmek, Ortadoğuya hakim olmak ve İsrailin emniyetini
sağlamaktır.
– Dışişleri Bakanı sayın Abdullah Gül bu gelişmeleri yine makul olarak görüyor;
;bu tavır yaklaşan tehlikeden ya bihaber, ya da çoktan Kıbrısın gözden
çıkarıldığının işareti olarak algılanıyor.
– Hükümeti ikaz ediyoruz. Kıbrıs
Türkiyenin geleceği bakımından hayati önem taşımaktır. Bugüne kadar ki
teslimiyetçi ve işbirlikçi politikalarınızı terk ediniz.
– Daha da dikkat çekici gelişmelere işaret olarak, AB anayasa taslağında Avrupanın Hıristiyan geçmişine atıfta
bulunma girişimleridir. AKP Hükumeti bu gelişmelere karşı lakayt tavrını
maalesef sürdürmektedir.
– Giderek Avrupa ülkelerinde güçlenen muhafazakarların iktidara gelmeleri
halinde, ki bu yakın gelecekte pekte uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor, bu
girişimin başarılı olacağı ihtimalini güçlendiriyor.
– Şimdi Türkiyenin önüne konulan seçeneğe bir bakalım:
Kıbrısı Yunanistana terketmiş,
Egedeki hakları bütünüyle kısıtlanmış, ; yani Yunan ; Denizi haline gelmiş bir
Ege ve
Hıristiyan geçmişini vurgulayan bir AB içinde kendi insanının hakları
kısıtlanmış, halkı Müslüman bir Türkiye.
– ABnin bugüne kadar takip ettiği çifte stantart göz önünde bulundurulursa, gelecek
sene Türkiyeyi bölmeye götürecek yeni şartların istenmesi kaçınılmaz gibi
gözüküyor.
– Geçmişte, Türkiyeyi bu cesameti ile (artan nüfusu ve toprak bütünlüğü ile )
; AB için çok büyük görenler, Türkiyeyi bölünmeye götürecek şartları da empoze
etmekten kaçınmayacaklardır.
– Kanaatimiz odur ki:
– Bu gelişmeler dikkate alındığında ABnin bu şartlarda ısrarlı davranması
halinde, Türkiye için makul olan yaklaşım, AB kararını yeniden masaya
yatırmaktır.
– Onuru zedelenmiş, bölünme şartları zorla empoze edilmiş, Kıbrısı Yunana
terk etmiş bir Türkiyenin AB üyesi olması sadece felaket demek olur.
– Bu şartlarda AB ile özel ilişkiler tesis eden, bütünlüğünü ve onurunu koruyan
bir ülke olarak kalmak esas tercihimiz olmalıdır.
– Bunların sağlanabilmesi için bu Hükümetin Türkiyenin Ankaradaki ABD
Büyükelçiliğinden yönetiliyor intibaından kurtulması ön şarttır.
B) TÜRKİYEDE DURUM :
I- AKP yönetiminin bir yılı neyi
gösteriyor :
Tayyip Erdoğan Acil Eylem Planında ne
dedi, bir yılda ne oldu:
- Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştik.
– Planımızın periyodu önceliklerimize göre bir ay, 3 ay 6 ay ve 1 yıl olarak
belirlenmiştir.
– Acil eylem programımız sadece bir yıl içermektedir.
– Herhangi bir yatırıma adım atarken önce takvimimizi belirliyorduk.
– Bu geleneğimizi Türkiye ölçeğinde de hayata geçireceğiz.
– Burada yapacaklarımızın sadece bir kısmını ifade ediyoruz.
Şimdi bir yıl sonra;
Biz de bu bir kısmının bir kısmını ele alıp, yapılıp yapılamadığını
göstereceğiz ve böylece TAKVİM meselesinin maalesef yakınından bile
geçmediğini, eski ile yeni farkının Milli Görüş gömleği ile Amerikan çuvalı
arasındaki fark olduğunu açıkça ortaya koyacağız. Milli Görüş ;gömleğini
çıkardıktan sonra hiçbir başarı beklenemez.
ABD çuvalını başıma geçirdim demek manasına gelen;kemale erdim sözünün ise hiçdemek olduğunu açıkça ortaya koyacağız.
BUYURUNUZ :
1- Allaha hamdolsun ki,
şimdiye kadar verdiğimiz sözlerin hepsinde durduk. Bu geleneğimizi Türkiye
ölçeğinde de hayata geçireceğiz
. Planımız bir ay, üç ay, altı ay, bir yıl da
yapılacak hizmetlerin bir kısmını gösteren sadece ilk bir yılı içermektedir.
AKP iktidarında :
* Ekonomik istikrarı sağlamış,
* Sürdürülebilir bir kalkınma ortamını yakalamış,
* Bunun nimetini adil şekilde dağıtan,
* Özgür ve müreffeh insanların barış içinde yaşadığı,
* Çağdaş dünya ile entegre olmuş,
itibarlı, demokratik, doğu ve batının bir arada hayat bulduğu bir Türkiye
vizyonu hayata geçirilecektir. Deniyor.
– Ne istikrar, ne kalkınma ne adil bölüşüm sağlanmamış, dış itibarımız
zedelenmiştir. Çuval ve kelepçeye ses çıkarmayan bir hale getirilmiştir.
2- Seçim sistemi ve Siyasi
Partiler Kanunundaki tüm engeller ; kalkacak.
– Hiç biri yapılmadı.
3- IMF ile müzakerelerde;
reel sektör, sosyal politikalar ve tarım politikalarında farklı çözümler temel
çatıyı bozmadan dile getirilecektir.
– IMFnin emirleri dışına hiç çıkılmamıştır.
4- Özelleştirmede, her
KİTe uygun özelleştirme stratejisi ve takvimi belirlenecektir. Bu
uygulamalarda yurtdışında çalışan kişilerin katılımı teşvik edilecektir.
– Hiçbir şey olmadı.
5- Reel sektör için acil
önlemler alınacak, yatırım seferberliği için gerekli ortam oluşturulacaktır.
– Bunlarda hayata geçmemiş temenni olarak kağıtta kalmıştır.
6- İlk üç ay içinde teşvik
belgesi almadan yatırımları destekleyen bir yapı oluşturulacak. İlk altı ay
içinde yeni yatırımların gerçekleşmesi yönünde tedbirler alınacaktır.
– Hiçbir şey yok.
7- KOBİleri destekleyecek
tedbirler alınacak Exımbankın etkinliği arttırılacak.
– Rantiyeyi desteklemekten KOBİlere sıra ve imkan kalmadı.
8- İhracatçı firmaların
girdi maliyetlerini düşürmeğe yönelik çalışmalar yapılacak.
– Yok.
9- Enerji ucuzlatılacak, TRT
payı kaldırılacak, fiyatların üzerindeki yükler kaldırılacak.
– Yok.
10- 15.000 km.lik duble yol
yapımı çalışmalarına ilk 6 aylık süre içinde başlanacaktır.
– Eski yollar yeni gibi takdim edildi.
– 5.5 katrilyon ödenek istendiği halde 2004 bütçesine ancak bunun yedide biri
kondu. Yani bu işe 30 sene süre biçildi.
11- Boğaz Demiryolu Tüp
Geçişi ve Gebze Halkalı banliyö hattı projeleri gibi yeni projeler devreye
sokulacaktır.
12- Ülkemizin temel gıda
ürünleri açısından kendi kendine yeterli olması, verimli tarım arazilerinin
sürekli işlenir hale getirilmesi, verimliliğin arttırılması, hayvancılığın
desteklenmesi sağlanacaktır.
– Tarımın içinde bulunduğu durum ortadadır. Bunlar edebiyattır. 2003ün
doğrudan tarım desteği paralarının tamamı daha bir çok bölgede ödenememiş,
teşvikler IMF emriyle kalkınmış bazı ürün sahalarına tahdit getirilmiştir!
Diğer hususların hiçbirisi yerine getirilmemiştir.
13- Üç ay içinde hayvancılık
için acil tedbirler alınacaktır.
– Böyle tedbirler yok.
14- Güçlü bir Ekonomi
Bakanlığı kurulacaktır.
15- Göreve alma ve yükselmede
objektif kriterler getirilecektir.
– Göreve alma şöyle dursun herkes acaba işten ne zaman kovulurum diye endişe
eder hale gelmiştir.
16- Temel hak ve
özgürlüklerle ilgili düzenlemeler evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve
normlar ile AB kriterleri çerçevesinde süratle yapılacaktır.
– Bu nasıl sürattir ki:
* Başörtüsü zulmü,
* Üniversiteye giriş zulmü,
* Üniversiteye girişte çifte standart,
* Kamu alanı indi tarifleri gibi her zulüm yerinde duruyor.
17- Gelir dağılımındaki
adaletin sağlanması için her türlü tedbirler alınacak.
Acilen açlık sınırı altındaki aileler belirlenecek. Ve üç ay içinde bu ailelere
etkin yardım programları başlatılacak, yoksul aile çocuklarına temel eğitim ve
sağlık yardımları yapılacaktır.
– Açlık ve yoksulluk sınırı altındaki aileler çığ gibi çoğalmaktadır. Sadece
son bir yılda yoksulluk sınırı altındaki nüfusla % 28 artış olmuştur. Rantiyeyi
beslemekten bu kesime imkan kalmıyor ki.
18- YÖK yeniden
yapılandırılacaktır.
– Böyle bir yapılandırma şöyle dursun bu mevzuda YÖK ve hükümet arasında
oynanan tiyatro ortadadır. Bu durum düşündürücü ve ibret vericidir.
19- Sağlık alanında :
– Genel sağlık sigortası sistemi kurulacak.
– Aile hekimliği uygulanmasına geçilecek ve sağlam bir sevk zinciri
oluşturulacaktır.
– Koruyucu hekimlik yaygınlaştırılacak.
– Özel sektörün sağlık alanına yatırım yapması özendirilecek.
– Hiçbiri yok.
20- Türkiyenin en acil
meselesinin işsizlik olduğunu hepimiz biliyoruz. Kurulacak hükümetimizin EN
ÖNCELİKLİ MESELESİNİN işsizliğe çözüm olacağını meydanlarda haykırdığımız gibi
bu gün de aynı kararlılıkla bu gerçeğin altını bir kez daha çiziyorum. Bu
meyanda 15 bin km. yol yapmamıza ilave olarak ilk altı ay içinde konut
seferberliğini de başlatmış olacağımızı bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
– Maalesef imkanlar rantiyeye gidiyor. Memleket imkanlarından istifade
edilmiyor, işsizlik ; çığ gibi büyüyor. Bu iş ciddidir, edebiyatla
geçiştirilemez.
21- Hazine tek hesabı
yaygınlaştırılacak, etkin hale getirilecektir.
– Tek hesabı yaygınlaştırmak şöyle dursun bizzat Maliye Bakanı imzası ile
mükelleflere yazı yazılmış borçlarını bankalara yatırmaları ve bu hususta
sistemin işlemesine yardımcı olmalarını rica etmiş. Böylece tek hesabın
sağlayacağı imkanlar rantiyeye aktarılmış bu imkanlar yerine rantiyeden borç
alınarak bu borçlar ile faizleri vatandaşa yüklenmiştir.
22- Böylece bizi,
taahhütlerimizi, süresi içinde yerine getirip getirmediğimizi sürekli
izleyebilirsiniz.
İlk günden başlayarak çetele tutabilir vaatlerimizi takip edebilirsiniz.
Bu metni yayınlayarak kendimizi bağladığımızı, yasama ve yürütmeyi
oluşturacak arkadaşlarımızı tek tek taahhüt altına tuttuğumuzu biliyorum. Bu
tavrının siyaseten ne kadar riskli olduğunun da farkındayım.
diyor.
Yukarıda vaatlerin bir kısmı yazıldı, hiçbiri yerine gelmemiş olduğuna göre,
herhalde bu taahhütleri kemale
ermeden yaptı. Bunun arkasından ABD çuvalını giyince, yani kemale erdikten sonra ;taahhütlerin
yerinde sadece yeller esti.
II – 2004 BÜTÇESİ 2003ÜN AYNISI. AYNI TAS AYNI HAMAM
Bütçe, hükümetin yıl içinde ne kadar harcama yapacağını, bu harcamaları; hangi
gelirlerle karşılayacağını, gelirler; harcamayı karşılamıyor ise aradaki açığın
nasıl kapanacağını gösterir. Harcama demek; hizmet”font-weight:
normal”> demektir. Gelir demek; vergi demektir. Açık demek; vergiler
artacak , iç borç artacak demektir.
Bütçeler hükümetlerin ekonomik politikalarının da göstergeleridir. Hükümetler
bütçelerini hizmet bütçesi olarak hazırlamak mecburiyetindedir. Eskiden hep
böyle olurdu. Son 5-6 yıldır artık bütçeler bir formaliteyi yerine getirmek
için hazırlanıyor. Rakamlar bol olunca halkımız neyin ne olduğunu fark
edemiyor.
Ülkemizde istikrar tedbirleri uygulanıyor. Para yok. Olmayana nasıl
verelim?,Gözünüzü kara toprak doyursun veya Şu kadar işsiz var. Sizin
aldıklarınız neyinize yetmiyor? deniliyor. Yıllardır yatırım
yapılmıyor.Ekonomiye canlılık getirecek kamu yatırımı yok. Dolayısı ile
istihdam yok. İşsiz çok. Nitekim 1997 de bütçenin % 8i yatırıma giderken,
2003 ve 2004de bu oran % 4.7 dir.
2004 yılı bütçesi TBMMde görüşülmeye
başlandı.
AKP yöneticileri ;bir yılını tamamlamış olarak ikinci bütçesini hazırladı.
2003 yılı bütçesi hazırlık ve
uygulaması safhasında şikayetlere karşı hükümet 2003 yılının sıkıntılı
olacağını, 2004 yılında rahatlama olacağını ifade etmişti. Sıkıntılı
geçen 2003 yılının sonuna gelindi. 2003 yılını sıkıntı içinde geçiren halkımız, çiftçiler, köylüler, emekli, memur,
işçi ve esnaf, 2004 yılını nasıl geçirecek. Ufukta aydınlık görülmüyor. Hükümet 2004 yılında da rahatlamaolmayacağını ifade ediyor.
2004 yılı bütçe rakamları umut vermiyor. Her yerden kısılıp yine rantiyeye 66 katrilyon faiz ödenecek. Bütçe
büyüklüklerine göre günlük faiz
ödemeleri 181, yatırım ödemeleri
20 trilyon liradır. Yatırım bütçesi 2003 yılına göre yüzde 16
azaltılarak 7550 trilyon liraya düşürülmüştür. Yatırımlar için ayrılan ödenek
42 günlük faiz giderine eşittir. Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi 70 günlük,
Sağlık Bakanlığı bütçesi 26 günlük faiz gideri karşılığıdır.
2004 yılında bütçeden kişi başına
ödenecek faiz 936 milyon liradır. Beş kişilik bir ailenin yıllık faiz
ödemesi 4860 milyon liradır. Milyonlarca işsizi olan, milyonlarca çalışanı da
asgari ücret alan Türkiyede aile
başına ayda ödenen faiz takriben asgari ücretin iki katıdır.
AKP yöneticileri kamu çalışanlarını ücret adaletsizliği ile ezmeye devam
ediyor. Sağlık, teknik ve diğer sahalarda çalışan memurlar ücret
yetersizliğine, geçim zorluğuna isyan halindedirler. Grevler başlamıştır.
Doktor 800, ; öğretmen 600, mühendis, teknisyen 600 ve memur 500 milyon aylık
ücretle nasıl geçinsin. Asgari ücretliler ise çok daha kötü durumda. Kamu
çalışanları ve emekliler REFAHYOL hükümeti dönemindeki bereketli günleri
arıyorlar.
AKP yöneticileri topladığı vergileri
faize ödediği, ek kaynak bulamadığı için yatırımlara ve hizmete para
ayıramıyor. 2004 bütçesi hazırlanırken, ilgili kuruluşlar bölünmüş yol
inşaatı için beş buçuk katrilyon lira istemiş, verilen 799 trilyon, otoyol
inşaatı için 2 katrilyon 300 trilyon lira istenmiş verilen 484 trilyon lira,
Devlet Su İşleri sulama projeleri için 4 katrilyon 725 trilyon lira istemiş
verilen 685 trilyon lira, enerji yatırımları için 3 katrilyon 565 trilyon lira
istemiş, verilen 816 ; trilyon lira. Sağlık Bakanlığı yatırımları için 2 katrilyon
839 trilyon lira istemiş verilen sadece 463 trilyon lira. Netice olarak insana
yol, tarıma su, hastaya sağlık tesisi getirmek için ilgili yatırımcı kuruluşlar
100 istemiş, buna karşılık yüzde 15 ile 20 verilmiştir. Beş istenmiş bir
verilmiş.
Çiftçi tarlasına su bekliyor. İller, ilçeler yol bekliyor. İnsanlar daha iyi
eğitim, daha iyi sağlık hizmeti bekliyor. Emekli, yetim, dul, çalışanlar, dar
gelirliler ve işsizler geçim kolaylığı, iş ve aş arıyorlar.
İnsanlar her seçimde bir umutla bir tarafa yöneliyor. Her yöneliş bir hüsranla
son buluyor. Neden? Neden bu çile bitmiyor? Sebep yönetimdir. Yönetim
düzelmeden bu çile bitmez. Yönetim ise Milli Görüşle düzelir.
54. Milli Görüş ;hükümeti ile faiz ödemeleri azalmış idi. Devam etse idi bu yük
kalkacaktı. 54. Milli Görüş ;hükümetinden sonraki 75 ayda ödenen toplam faiz 192 milyar dolar yani 288 katrilyon liradır.
Türkiyede 14 milyon aile olduğunu düşünürsek aile başına ödenen faiz 20 milyar
571 milyon liradır. Bu her aile için mütevazi bir ev bedelidir.
Bir milletin emeği, alın teri kendine hizmet yerine rantiyeye faiz olarak
ödeniyorsa bunun neticesi sefalet, açlık, işsizlik ve uluslar arası sermaye
tekellerine bağımlılık olur.
Tarıma yeterli destek verilmiyor. Gelişmiş ülkelerin verdiği destek karşısında
tarım sektörü rekabet gücünü kaybediyor. Tarım ve hayvancılık çöküyor. Çiftçi
tarlasına gübre traktörüne mazot alamıyor. Tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale
geliyoruz. Yeterli ödenek ayırmak bir tarafa 2003 bütçesinde ayrılan çok az
destek primleri ve hayvancılık için ayrılan ödenekler dahi çiftçiye
kullandırılmadı.
Anadolu her geçen gün fakirleşiyor. İş ve aş bulmak için büyük şehirlere
koşuyor. Şimdi bunu da yasaklayacaklar. Büyükşehirlere girişe vize
koyacaklarmış. Şu akla bakın. Anadoluya yatırım yapmayacaksın, iş arayanı da
yasak koyup gelişmiş illere sokmayacaksın. Bunun adı ayrımcılıktır.
Elli yıldır yabancı sermaye gelsin kalkınalım diye uğraşıyoruz. Her türlü
mevzuat çıkarıldı. Yabancı sermaye geliyor fakat yatırıma değil, spekülatif
kazanç için sıcak döviz olarak geliyor. Türkiye ise kıt kaynaklarından yılda 40
milyar dolar faiz ödüyor. AKP yöneticilerinin bu çarpıklığı görüp bu soygunu
önlemesi ve milli kaynaklara dayalı bir kalkınma politikası uygulaması gerekir.
AKP yöneticileri desteğini aldığı seçmenin temel hak ve hürriyetler sahasında
beklediklerini karşılayabilmiş midir?
– YÖK uygulamalarından kaynaklanan
haksızlıklar kaldırıldı mı? Muadiliyet ; Meselesi.
– İmam- Hatip Liselerinin orta kısmı
açılabildi mi?
– Sekiz yıl kesintisiz eğitim kesintili,
beş artı üç, oldu mu?
– Çıraklık okullarının önü açıldı mı?
– Başörtüsü sebebi ile eğitim hakkı
engellenenlerin durumu düzeldi mi?
– Dini eğitim üzerinde 57. Hükümetin
getirdiği engeller kalktı mı?
– Başörtüsü zulmü artıyor mu, azalıyor
mu?
– AKP yöneticileri ;çalışmalarını IMFden gelen isteklere göre yürütüyor.
Erzurumdan Edirneye halktan gelen talepleri devamlı erteliyor veya görmüyor.
Hükümetlerin birinci önceliği halkın taleplerini karşılamak, değerlerini
korumaktır. Yıllardır ezilmiş, horlanmış, yoksul bırakılmış insanların
taleplerini egemen çevrelerin baskısına
feda edemezsiniz. Bu hakka adalete ve siyasete de ters olur. Halk partilerin
ötesinde siyasetten de umudunu kaybeder, baskı rejimlerinin yolu açılır.
C) SONUÇ :
Sevgili dinleyenler,
Sevgili TV.lerinin başında bizi izleyenler,
GÖRÜLÜYOR Kİ, AKP YÖNETİCİLERİ 1
SENELİK İCRAATLARIYLA SÖNMÜŞLERDİR. HER TÜRLÜ PRESTİJLERİNİ KAYBETMİŞLERDİR.
Her teşebbüslerinin arkasından hemen geri dönmeleri iktidar olamayacaklarını,
Türkiyeyi yönetemeyeceklerini, hiçbir sözlerinin ve vaatlerinin bir değeri
olmadığını açıkça ortaya koymuş, bir yılda harcanıp bitmişlerdir.
İşte bütün bu açıklamalarımız bir kere daha ne gösteriyor :
Basın toplantımızın başında belirttiğimiz gibi Dünyadaki ve Türkiyedeki
olayların gidişatına aziz milletimiz daha fazla seyirci kalamaz.
Çünkü;
Buraya kadarki açıklamalarımızda bir kere daha ortaya koyduk ki;
Dünyadaki gidişat şudur;
1) Dünyada DIŞ MİHRAKLAR Arz-ı
Mevudu İsraile katmak suretiyle kurmak istedikleri büyük İsrail atılımını
biran evvel gerçekleştirmek için gözlerimizin önünde Afganistan ve Iraktan
sonra sırayla, Suriye, İran, S.Arabistan, Mısır ve Türkiyenin yani kısacası
İsrail Bayrağındaki iki mavi çizginin ifade ettiği Fıratla Nil arasındaki 1400
yıllık Müslüman topraklarının bir bir yutulup, yumuşatılıp yumuşak lokma
halinde İsraile katılması plan ve eylemlerine daha fazla seyirci kalamayız.
2) Bu palan ve eylemlerin en
önemli parçası olarak Türkiyenin İşbirlikçi Zihniyetli AKP yöneticilerinin
elinde iktisaden ve manen güçsüzleştirilmesi ve dış politika uygulamalarıyla 2.
Sevrin gerçekleştirilmesi ve adım adım Türkiyenin önce güçsüzleştirilip
parçalanıp, öğütülüp yutulması plan ve eylemlerine daha fazla seyirci
kalamayız.
Halen bu plan ve eylemler adım, adım uygulanmakta ve fakat milletimiz bugünkü İşbirlikçi Zihniyetli AKP yönetimi
yerine Milli Görüşçü Saadet Partisini
iktidara getirerek bu plan ve eylemleri geçersiz kılacak ve en kısa zamanda;
– Yaşanabilir Bir Türkiye
– Yeniden Büyük Türkiye
– Yeni Bir Dünya
yı kurmayı başaracaktır. Tarih boyunca en müşkül şartlar altında bile başardığı
tarihi harikalar gibi; İşbirlikçi AKP
yöneticileri yüzünden Türkiyedeki gidişat:
Bir yıllık uygulama açıkça göstermektedir ki, işbirlikçi AKP yöneticileriyle Türkiyenin herhangi bir meselesi
çözülmesi şöyle dursun her şey gittikçe onarılması daha da zorlaşan menfi bir
istikamette ilerlemektedir.
Çekilen ızdıraplardan;
Açlık, işsizlik, ekonomik güçsüzleştirme, gittikçe ağırlaştırılan vergilerle
halktan toplanıp DIŞ MİHRAKLARAve onların işbirlikçilerine imkanların aktarılması, halka bir vermek için,
dışarıya 2 verme zihniyetinden kurtulunabilmesinin tek çaresi;
En kısa zamanda demokratik yoldan, vakit kaybetmeden, işbirlikçi AKP yöneticilerinin zihniyeti yerine;
– Yaşanabilir Bir Türkiye
– Yeniden Büyük Türkiye
– Yeni Bir Dünya
yı kurmak için;
Milli Görüş zihniyetinin, yani Saadet Partisinin biran evvel
işbaşına getirilmesinden başka çare yoktur.
Önümüzdeki mahalli seçimler ve onun hemen arkasından yapılacak Genel Seçimler
bunun için bir fırsattır.
Tarihi boyunca en büyük müşkül şartlarda bile büyük başarılar gösteren
milletimizin bunu başaracağına inanıyoruz.
Bu inanç ve düşüncelerle Ramazanınızı bir kere daha tebrik eder, gelecek
Ramazanların Saadetler içinde
kutlanmasını diler, şimdilik sizleri Allaha emanet ederim.
Esselamüaleyküm .