TSK’YA; AKP+CEMAAT KUMPASI!
Erbakan’ın niçin devre dışı bırakıldığını, AKP’nin ne maksatla iktidara taşındığını ve Cemaat-Hükümet kapışmasının perde arkasını Ruşen Çakır şöyle yorumluyor, daha doğrusu, “Amerikan komplosunu” şöyle itiraf edip ağzından kaçırıyordu: “(Cemaat-Hükümet kapışması) olayını şöyle özetlemek mümkün: Aslında birbirlerine pek güvenmeyen iki taraf, ortak bir düşmana (TSK’ya) karşı güçlerini birleştirip O’nu alt ettiler; bunun sonucunda Hükümet de Cemaat de kazandı (ve karlı çıktı, ama) ortak düşman kalmayınca da aralarında iktidar savaşı başladı.”[1] İşte bu gerçek tespitleri şöyle okumak gerekiyordu:
Amerika’ya yön veren, ABD ve AB’yi kullanıp dünyaya hükmeden Siyonist Yahudi Lobilerince, merkez üsleri ve Arz-ı Mev’ud ülkesi saydıkları Ortadoğu’da kendilerince en ciddi engel olarak TSK görülüyordu. TSK’yı bir tehdit ve tehlike olmaktan çıkarmak için de AKP+Cemaat ittifakı oluşturulup iktidara taşınıyor, CIA ve MOSSAD talimat ve tertibatlarıyla Orduya kumpaslar kuruluyor, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ABD karşıtı paşalar ve kurmay subaylar içeri tıkılıyor (Gerçekten suçlu ve sorumlu olanlar da mazeret ve meşruiyet kılıfı olarak kullanılıyor), onurları ve burunları kırılıyor ve halkın gözünden düşürülüyordu. Bu amacına ulaşan Siyonist odaklar, şimdi kiralık kuklalarını kapıştırıp, her ikisinden de kurtulmaya çalışıyordu!
Fetullahçı Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı: “PKK Kürdistan’ı kurmak için geri sayıma başladı. Güneydoğu’da bölge halkına 20 bin silah dağıtıldı. Yerel seçimlerde ilk adımın atılması, genel seçimlerde nihai hedefe varılması kararlaştırıldı. Böylece, çok fazla kan dökmeden, bir halk ayaklanmasıyla Kürdistan’ı ilan etme hazırlığı adım adım uygulanmaktaydı. Bu kalkışmada korucular, kendilerine verilen silahları devlete karşı kullanacaktı”[2] diyerek AKP iktidarının ve Erdoğan’ın aymazlığına ve vurdumduymazlığına dikkat çekiyordu. İyi de düne kadar Cemaat ve Hükümet el ele ve koro halinde “PKK ile barış sürecinin Türkiye’yi şaha kaldıracağını” yazıp duruyordu!? Ve hele her iki takım da “Darbecilerden hesap sorma bahanesiyle, Orduyu hizaya sokma ve intikam alma!?” girişimlerini birlikte tezgahlayıp birlikte alkışlıyordu!?
Bu tezgâhın “içeriden maşaları!”
Bu sinsi ve sistematik tezgâhın işlemesi için, TSK içinden “demokratik paşalar” da bulunuyordu. Örneğin, TSK’nın küçültülüp daraltılması, Genelkurmayın Savunma Bakanlığına bağlanması, “Zorunlu Askerlik”in ya kaldırılması yahut çok kısaltılması ve bunlara direnen subayların başına çuval takılması gibi onurlu(!) ve olumlu(!) girişimler nedense hep E. GKB Hilmi Özkök döneminde başlatılıyordu.. TSK mensuplarına yönelik girişimlerle ilgili Vatan Gazetesi’nden Güngör Mengi’ye[3] konuşan Hilmi Özkök, “Ne yani bazı şeyleri vaktinde açıklasaydım arkadaşlarımız kurtulacak mıydı? Hayır.. Birileri, döverek aslan terbiye ediyorlar sanki. Asker dövmek moda oldu! Onun bahanesi yaratılıyor bu şekilde…” ifadelerini kullanıp, devran tersine dönünce, bu sefer günah çıkarmaya uğraşıyordu.
..
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ…