Peki, TSKnın Suriye müdahalesinden Oğuzhan Asiltürk niye gocunuyordu?
TSKnın başlattığı ve başarılı sonuçlar alıp takdir kazandığı, emperyalizmin kukla şebekeleri PKK ve IŞİDin kesinlikle engel olmaya çalıştığı ama patronları ABD ve İsrailin bile mani olamayıp güya desteklemek zorunda kaldığı Suriye-Cerablus operasyonuna, ne hikmetse Oğuzhan Asiltürk de şiddetle karşı çıkıyordu!
Bu olay, Türkiyenin Amerikayla, İsraille birlikte Üçüncü Dünya Savaşına girecek bir olayın içine fiilen karışmasıdır. Çok uzun bir sınır vardır, girilen sadece bir noktasıdır. Efendim bir koridor açılacakmış, ona mani olacağız! boş laftır Bunun Türkiyeye ne getireceğini sonradan herkes de görüp anlayacaktır… Bizim bu ortamda tarafsız ama kendimizi koruyacak bir strateji takip etmemiz lazımdır. Efendim Şey, havan mermisi düşüyor filan. Hâlbuki bunlar Türkiyeyi tehdit etmiyor, hiçbir şey de yok. Gereken de yapılıyor ve karşılık da veriliyor. Yani, milletle Yav, çok büyük bir tehlike altındayız demek yanlıştır… Öyle paldır küldür Efendim biz şunları şöyle halledeceğiz diye bir başka ülkenin sınırlarına böyle fiili müdahale kolay bir karar olmamalıdır, bu yanlıştır Bu işi yani çocuğa söyleseniz kabul etmez. Türkiyenin şu andaki durumu çok kritik bir durumdur. Ortadoğuda, Amik Ovasında Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerinin bildirdiği bir büyük çatışmaya gidiliyor. Türkiye burada ne kadar kendini koruyacak şekilde hareket ederse o Türkiye lehine olur[1] diyen Oğuzhan Asiltürk hem gerçekleri çarpıtıyor, hem de tehlikeyi hafife alıyordu.
Oysa Suriye ve Irak sınırımızda ortalık duruluncaya ve taşlar yerine oturuncaya kadar, TSKnın 10-15 kilometre derinlikte bir Güvenli Bölge oluşturmasıyla; Türk askerinin ABDnin keyfi için Suriye içlerine kaydırılması çok farklıdır. Yıllardır yazıp uyardığımız gibi, birincisi mutlaka lazımdır, ihtiyaçtır; ama ikincisi batağa saplanmaktır, Haçlıya hizmetkârlıktır. Oğuzhan Asiltürk bu iki yaklaşımın farkını anlamayacak kadar feraset mahrumu değilse, neyin endişesini duymaktadır?
Yukarıdaki talihsiz sözleriyle Oğuzhan Asiltürk hem bu operasyonların perde arkasını ve amaçlarını kavrayamamakta, hem de bazı olayları kasten çarpıtmaktaydı. Çünkü asıl ve acil tehlike Kuzey Irak Kürt Bölgesinden Akdenize ulaşacak yeni bir Kürt koridoru oluşturmaktı, bu Güneydoğumuzun da oraya iltihakıyla sonuçlanacaktı. İşte TSK bu sinsi ve Siyonist planı bozmak zorundaydı, ve hamdolsun başarmıştı. Üstelik Hazreti Peygamberimizin Amik Ovasında geçeceğini haber verdiği Armegeddon Savaşının hedef tahtasında resmen ve fiilen Türkiye vardı. Böyle kaçmakla kurtulamazdı, tarihi hesaplaşma kaçınılmazdı. Yoksa Oğuzhan Asiltürk Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin, bu savaşı müminlerin ve Türkiyenin kazanacağı müjdesine ve Aziz Erbakan Hocamızın Siyonist-Haçlı güçlerinin silah sistemlerini etkisiz hale getirecek teknoloji harikası projelerine halâ inanmamış mıydı? Oysa Türkiye bu son Suriye operasyonuyla doğal savunma refleksleri istikametinde, ahlaki ve insani sorumluluklarından da taviz vermeden, prestijli harekâtlara girişebileceğini göstermişti. Çünkü doğru zamanlama ve uygun planlama ile girişilen sürpriz hamlelerle, tarihi ve talihli neticeler üretmek mümkün hale gelmekteydi. Bu harekât göründüğünden daha değerli ve gerekliydi, zira operasyonun teknik başarısının ötesinde siyasi ve diplomatik risk analizleri de titizlikle hesap edilmişti; böylece bölgede geleceğe yönelik kalıcı ve yapıcı bir aktör olma fırsatı da ele geçirilmişti. Demek ki hem iç hem dış politikada ilkesel ve kimliksel gereklerin birbirini beslemesi halinde Türkiye gibi potansiyeli yüksek ülkelerin hiç beklenmedik seferler ve zaferler kazanması içten bile değildir. Artık anlaşıldı ki, her konuda özellikle Milli Savunma hususunda, cesaretli ve haysiyetli, ama elbette dikkatli ve tedbirli davranmak, ama yüksek bir siyaset ve strateji uygulayıp, küresel ve bölgesel denklemin güç aktörleriyle uyuşur görünüp kendi çıkarlarını kollamak ve sağlamak; rakiplerin çıkar çatışmalarından ve aralarındaki çatlaklardan iyi yararlanıp kendi pazarlık gücünü artırmak mümkündür ve münasiptir. Amerika ve Rusyadan, hiç birisine bağımlı olmadan, ama milli çıkarlar doğrultusunda mevcut bağlarını da koparmadan Ve yine İranla da bu tarihi ve stratejik yakınlık ve alâkadarlığını bozmadan; ve tabi bizi biz yapan, farklı ve şanslı kılan İslami ve insani özellik ve yükümlülüklerimizi de asla unutmadan atılacak her akıllı ve kararlı adım, mutlaka mutlu ve onurlu meyveler verecektir.
Oysa 27 Ağustos 2016 tarihli Milli Gazete 10. sahifesinde:Cerablusta Fırat Kalkanı; IŞİDE de PYDye de Göz Açtırmıyor!manşetini atıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriyenin Halep kentine bağlı Cerablus ilçesinin IŞİDden temizlenmesine yönelik başlattığı Fırat Kalkanı harekatı üçüncü günde de tüm hızıyla devam ediyordu. Askeri harekatta tüm gelişmelerin en yakından hissedildiği Gaziantepin sınır ilçesi Karkamışta ise halk antepfıstığı hasadı yapıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri, son zamanlarda atılan havan mermilerinin hedefi olan Gaziantepin Karkamış ilçesinin karşısındaki Suriyenin Halep kentine bağlı Cerablus ilçesinin IŞİDden temizlenmesi için askeri harekat başlatmıştı. Sınırı geçen zırhlı birliklerin de katıldığı harekatta Özgür Suriye Ordusu mensupları aynı gün akşam saatlerinde Cerablusun kontrolünü ele geçiriyordu. Cerablus ilçe merkezi ve batı ile güneyindeki çok sayıda köyün kontrolünü ele geçiren ÖSO mensupları, ilerleyişini sürdürmeye devam ediyordu. Bu arada sınırın Suriye tarafında olan ve gelişmeleri takip eden Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları ise bir süre önce IŞİDden arındırılan Menbiç bölgesinden Cerablusa 6 kilometre uzaklıkta terör örgütü PKKnın Suriye uzantısı PYDnin silahlı kanadı YPG militanları bulunduğunu İnsansız Hava Araçları ile tespit ediyordu. Bunun üzerine harekatta yer alan zırhlı birlikler tarafından Fırtına obüsleriyle ateş altına alınan bölgedeki YPGliler etkisiz hale getiriliyordu!
Ve yine Milli Gazete 7. sayfasında ise: ABDnin Fırat Oyunu!başlığı dikkat çekiyordu!
Sinsi ABD yönetiminin tam destek verdiği PYD için Fıratın doğusuna çekilecekler sözüne rağmen terör örgütü yeni alanlar kazanmayı çabalıyordu. PYD, ÖSOnun Cerablus operasyonu sırasında DAEŞ militanlarının kaçışından istifade ederek 7 köyü ele geçiriyordu. ABD yönetimi Suriyede PKK uzantısı terör örgütü PYDyi güya Fıratın doğusuna geri gönderme güvencesi vermesine rağmen örgüt yeni hakimiyet alanları kazanmaya çalışıyor. PYDnin hamlelerine Türk Silahlı Kuvvetleri top atışlarıyla karşılık veriyordu. ABDnin tam desteğiyle 27 Aralık 2015ten itibaren Fırat Nehrinin batısında terör örgütü DAEŞle mücadele bahanesiyle hakimiyet alanını genişleten terörist PYD, bölgedeki işgalci varlığını güçlendirmeye çalışıyordu. Bazı Arap savaşçılarla birlikte ve ABDnin hava desteği sayesinde Münbiç ilçesini 12 Ağustos 2016da DAEŞten alan terörist örgüt, ABDnin Türkiyeye verdiği güvencelere rağmen ilçenin kuzey kesimlerine genişlemişti. ÖSOnun Cerablustaki ilerleyişi ve DAEŞ militanlarının çekilmesi esnasında, PYD yeniden harekete geçiyordu. Örgüt, Sacu Nehrinin kuzeyine tekrar geçerek dün Münbiçin kuzeyindeki Amerinah, Mağara ve Balaban köyleri ile Şamaklı ve Çakmaklı tepelerine ulaşıyordu. Terör örgütü dün de aynı yönde Cerablusun güneyine doğru ilerleyerek Cub el-Kusa, Debisah ve Ayn Beyda köyleri üzerinden Fırat Nehri kıyısındaki Amarina köyüne ulaşıyor, PYD böylece, dünden bu yana 7 köyü ele geçirmiş oluyordu.
İşte bu gelişmeler üzerine Rus ajansı TSKnın YPGyi vurduğunu duyuruyordu!
Rus ajansı Sputnik Türkiyenin savaş uçaklarıyla Cerablus güneyindeki YPG mevzilerini bombaladığını açıklıyordu. TSKnın Cerablusa bağlı Tilemarne köyündeki YPG güçlerini toplarla ve savaş uçaklarıyla vurduğu ve terör çetelerinin panikleyip savrulduğu anlaşılıyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kilis sınır hattında konuşlu birliklerinden Fırtına obüsleriyle, Halepe bağlı Azez ilçesindeki PYD hedeflerine gerçekleştirilen top atışları devam ediyorken savaş uçaklarımız da ABD destekli YPG mevzilerini dağıtıyordu. Böylece Milli Gazete de Oğuzhan Asiltürkten farklı ve tutarlı bir yaklaşım sergiliyordu!