TARİH BOYUNCA HAYIRLI HAREKETLERİN İÇİNDEKİ “ŞERLİLER”, ASLA EKSİK OLMAMIŞTIR.
İslami devrim ve değişimlere öncülük yapan hareketlerin, dışarıda görünen açık düşmanları kadar, içeride görünmeyen gizli münafıkları da vardı. Örneğin, Hz.İsa (as) İnsanları, Yahudilerce yozlaştırılan Tevrat’ın asıl hükümlerine uymaya ve İncil vasıtasıyla kendisine vahyedilen Hak dinin prensiplerini yaymaya başlayınca, özellikle “Saduki’ler” denen ve Yahudiliği uhrevi ve ahlaki temellerinden uzaklaştırıp, dünyevi ve ırki batıl bir sistem haline getiren “haham, kahin ve yazarların” hışmına ve hücumuna uğradı. Bunların etkisinde ve nefsi arzularının peşinde olan halk tabakası da Hz. İsa’yı yalanladı.
Bunun üzerine Hz. İsa onlardaki inkarı sezince, dedi ki; “Allah için bana yardım edecekler kimdir?” Havariler “Allah’ın yardımcıları biziz. Biz Allah’a inandık, (Ey İsa) Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol” dediler.[1]
Bu “Havariler” on iki kişiydiler. Ama içlerinden birisi, Yahuda İskariyot münafıktı.
Bu Yahuda, bütün havarilerin vekil harcı ve Hz. İsa’nın başyardımcısıydı.[2]
Ama makam ve menfaat düşkünü, dünya ehli, fıtratı bozuk bir insandı. Görünüşteki dindarlığına ve Hz. İsa’ya yakınlığına rağmen, dinini ve ahiretini satacak bir karakter taşımaktaydı. Ne diğer insanlar ne de havariler, kendisini ele verinceye kadar, onun gerçek kimliğini ve karakterini tanıyamamıştı.
Sonunda bu münafık Yahuda, o dönemde Filistin’e hakim Romalı yönetici ve yetkililere… Ve o devrin savcıları ve yargıçları konumundaki baş rahiplere gidip: “Bu İsa, Allah’ın oğlu olduğunu söyleyip, saf insanları etrafında toplayarak bir güç oluşturmak ve isyana kalkışmak niyetindedir. Bana otuz dinar verirseniz, onların saklandığı yeri sizlere söylerim” diyerek, onları kışkırttı.
“İsa havarilerine sohbet etmekte iken, on ikilerden biri olan Yahuda geldi… Yanında baş kahinler ve kavmin büyükleri tarafından (toplanan) kılıçlar ve sopalarla (gelmiş) büyük bir kalabalık vardı. Ve Onu (Hz. İsa’yı) ele veren (münafık Yahuda, baş kahinlere gizlice) “Ben kimi öpersem, İsa odur, hemen tutup yakalayın” diye işaret vermişti”[3]
Yani Hz İsa’ya ve havarilerine hıyanet edip, öldürülmek üzere onları ele verirken bile, hala samimiyet ve teslimiyet rolünü devam ettiriyor ve Hz. İsa’yı, sahte bir hürmet ve muhabbetle öperek düşmanlara işaret veriyordu…
Ama Cenabı Hak Hz. İsa’yı göklere yükseltiyor ve o anda vücut ve yüz hatları Allah Tarafından Hz. İsa’ya benzetilen münafık Yahuda, azgın askerlerce yakalanıyor ve işkence ile öldürülüyordu.[4]
Hz.İsa AS. Havarilerin vekil harcı ve baş yardımcısı konumundaki Yahuda İskariyot’un münafık olduğunu biliyor, hıyanet edeceğini seziyor ve zaman zaman etrafındakilere bu gerçeği ima yoluyla haber veriyordu. Ama birçok hikmetlerle onu açıkça dile getirmiyor ve dışlamıyordu.
“Ey Rabbim Bu nasıl şeydir. Ben on iki tane havari seçtim. İçlerinden biri şeytandır”[5] diyordu.
Ve Hz. İsa, etrafını açık kafirlerden ziyade, münafık kimselerden sakındırıyor ve onların şeytani karakterlerini tanıtmaya çalışıyordu:
“İnsanlar kendilerini görsün ve övsün diye iyi iş yapanlar münafıktır. Halbuki insanların görmediği yerlerde ve hallerde ne kötü işler yapmakta ve kalplerinde ne şeytani planlar kurmaktadır. Bunlar ibadetlerini ve dini hizmetlerini bile, halkı soymak için bir gelir vasıtası yapan şeytanın çocuklarıdır.”[6]
“Ey kör kılavuzlar Siz (takva numarasıyla, yemeğe düşmüş) küçük sineği (bu benim hakkım değil, haramdır diye) süzüp ayırırsınız, ama (fırsat bulunca) deveyi (hamuduyla) yutarsınız.”[7]
“Ey münafıklar Fahişeler ve vergi mültezimleri bile sizden şereflidir ve onlar Allah’ın melekutuna sizden önce girecektir.”[8]
Ve yine bir sept günü (Yahudilerce, dünyevi işlerin terk edildiği kutsal tatil günü), Hz. İsa, doğuştan kambur bir kadına acımış ve Allah’ın izniyle onun düzelmesini sağlamıştı. Bunu gören bir baş kahin: “Bu adam peygamber olamaz. Çünkü kutsal sept gününde, sakat birini iyileştiriyor” diyerek Hz. İsa’ya sataşmıştı. Bu tavır ve tepki, münafıkların ortak fıtratını ve bozuk ahlakını yansıtmaktaydı.
Hz. İsa’nın ona cevabı oldukça anlamlı ve çarpıcıydı:
“Ey Münafık Sept günü dünyevi amaçlar ve nefsi arzular için iş yapılmaz. Çünkü bugün ibadet ve hayırlı hizmet günüdür. Bu sakat ve zavallı kadını iyileştirmem, dünyalık bir kazanç karşılığı olsaydı, ayıplayabilirdin. Ama sadece iyilik etmek ve sevap işlemek niyetiyle yapılan bir hayırlı işi kınamak ancak münafıkların ahlakıdır. Sizin durumunuz, karıncalardan korkup kaçarken, kurtların ağzına düşen ahmaklardan farksızdır..”[9]
Şimdi, Hz.İsa (as) gibi peygamberlerin bile en yakınlarına kadar yükselip uzun zaman onların sağ kolu görünen ve kendilerini gizleyen nice hain münafıkların çıktığı bir dünyada, Milli siyaset ve Mehdiyet hareketinin münafıkları ve gizli marazlıları niye olmasın?..
Ve zaten, şeytanın en görkemli ve en sistemli saltanatı olan Siyonizmin, kendi zulüm ve sömürü düzenini yıkmak üzere yola çıkan rahmani bir hareketin merkezine sızmak veya içeriden birilerini satın almak üzere herhangi bir girişimleri bulunmaması düşünülemez..
Bu tipler, her haklı davanın üst makamlarına ve liderin en yakınlarına kadar çıkabilirler.
Bunlar, kendilerini ele vermeden, uzun zaman, dava kurmayı ve hizmet kahramanı olarak geçinebilirler…
Çıbanları deşilip fark edilinceye kadar, sadece özel bir feraset ve basiret ehli olanlar, bunları tanıyabilirler… Hatta açıkça davaya hıyanet ve hakaret amacı taşıyan eylem ve söylemlerine bile, saf ve sade insanlar, nice hikmet ve mazeretler uydurabilirler..
Cemaatın ve teşkilatın başına bela olacak kalitesiz ve karaktersiz tipleri, öne çıkartan ve şımartan bu münafıklardır…
Bu tipleri yeni oluşumlara kaymaları ve kaytarmaları için kışkırtan ve ardından “işte bunlar da sahtekar çıktı, sadık ve sağlam kalan sadece bizleriz” havası atan bunlardır…
Bilgili, becerikli ve bereketli kimseleri sürekli dışlayan, suçlayan ve hizmetlerine yasaklar koyan bunlardır..
Özellikle, kendilerinin asıl niyetini ve gizli mahiyetini fark eden hizmet ve feraset erbabına açıkça savaş açan, bunlardır..
Topluluklar ve teşkilat mensupları karşısında, hep ağlayarak konuşan… Dudakları dua-zikir tekrarlayarak kımıldayan… Sürekli ayet, hadis okumakla ve ihlas edebiyatı yapmakla meşgul olan… Takva ve teslimiyet rolüyle herkesi hayran bırakan…
Ama ellerine büyük imkan ve fırsatlar verildiğinde ve önemli makamlara geldiklerinde dava garibanlarını unutup, şahsi servet ve şehvetleri peşinde koşan… Masum insanlara çeşitli ve çirkin iftiralar atan… Hak etmedikleri ganimetleri top top yutan… Seviyesiz ve samimiyetsiz insanları önemli makamlara atayan da, yine bunlardır.
“Lidere yakınlık ve ona bağlılık“ görüntüsünü devamlı istismar ve suistimal ederek, yetkilerini kötüye kullanan… Ve özellikle davanın gerçeğini ve geleceğini… Liderin yüksek şahsiyet ve marifetlerini çok iyi bilen ve camiayı bilinçlendiren kimseleri körletmeye ve kösteklemeye çalışan da bunlardır.
Mevcut kanunlar karşısında Lideri suçlu duruma sokacak yanlışlıkları, kasıtlı olarak ve kahramanlık rolü yaparak işleyen ve hareketi yozlaştırmak isteyen bunlardır… Tabanın ve taraftarların merkezi teşkilata şüphe ile bakmasını ve hizmetten uzaklaşmasını sağlayan bunlardır.
Havarilerin Yahuda İskariyot’ları, Sahabilerin İbni Sebe’leri ne ise, bunlar da aynıdır. Tanınmaları güç, tahribatları büyük olmaktadır.
Ama eninde sonunda, foyaları anlaşılacak, nifak boyaları dökülüp gerçek kimlikleri ve kirlilikleri ortaya çıkacaktır.
Ve bu işin en ibretli tarafı, yüksek siyaset ve strateji sahibi büyük liderlerin… Kendi hareketini ve hizmetlerini sabote etmek veya sahiplenip sömürmek isteyen bu münafık tiplere uzun zaman sabretmeleri ve bunları kendi amaçları doğrultusunda bir araç olarak kullanmayı ve sonunda etkisiz kılmayı başarmalarıdır. Ve bunun en güzel ve en mükemmel örneğini de, elbette Hz. Mehdi ortaya koyacak… Vücuttaki mikroplar gibi, teşkilattaki münafıklardan bile, hayır ve hizmet yolunda yararlanacaktır.
Zaten bu dünya imtihanının sırrı da buradadır. Cenabı Hak, hep zıt kutupları ve karşıtları bir arada, iç içe bulundurmaktadır.
“Rahman suretinde yaratılan” Adem’in karşısına şeytanı çıkarmakla kalmamış, içine de nefsani duyguları bırakmıştır.
Bunun gibi, İslami hareket ve hizmetlerin karşısında da sadece şeytani güçler bulunmamış, bir de içlerinde münafık ve marazlı tipler zuhur ederek sürekli fesat çıkarmışlardır. Yani içerideki münafıklar ve marazlılar, hayırlı hareketlerin Nefs-i Emmaresi konumundadır.
Şeytanlar ve münafıklar, zahiren şerli ve zararlı varlıklar olmakla beraber, hikmet açısından “sadıkların ve sağlamların pişip yetişmesine, sahtekarların ve hastalıkların elenip dökülmesine yarayan” birer süzgeç konumundadır. Çünkü hiç kimse ve hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Ve Cenabı Hak hikmetsiz ve hedefsiz iş yapmaktan uzaktır.
[1] Al-i İmran:52
[2] Bak. Meydan Larausse
[3] Kitabı Mukaddes. Matta.Bab:26 Sh.31
[4] Bak.Barnabas İncili.Bab:216-217
[5] Bak. Barnabas İncili 19.Bab
[6] Barnabas İncili 45.Bab
[7] Kitabı Mukaddes. Matta.23.Bab:23
[8] Matta:23Bab:21
[9] Bak:Barnabas İncili.46.Bab