SPNİN YENİ BAŞKANI VE VİTRİN DEĞİŞİKLİĞİ BEKLEYENLERİN ŞAŞKINLIĞI
Şimdi Sn. Recai Kutan Beyden asıl sorumuz şu olacaktı: Erbakan Hocanın vefatından sonra kendileri tarafından Çok yakında ve noter huzurunda açıklanacağıvurgulanan Hocanın Vasiyeti bunca yıldır niye hala açıklanmamıştı? Bu durum Erbakan Hocaya vefasızlık, Onun emanetine hıyanet ve haksızlık mıydı, yoksa başka önemli gerekçeleri mi vardı? Evet bu vasiyet nerede kalmıştı ve niye rafa kaldırılmıştı? Ayrıca çocukları ve başta Fatih Erbakan, niye bu vasiyetin gizlenmesi üzerinde durmamışlardı? Yoksa karşılıklı gizli bir anlaşma mı yapılmıştı? Bu konudaki sorumluluklarımız Bakara Suresi 180-181. ayetlerinde şöyle hatırlatılmıştı:
Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır(lı mal ve diğer imkânlar) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya (ve alakalı olanlara) bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı (farz kılındı).
(Artık) Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten (ve kesinliğini bildikten) sonra değiştirirse, (veya gizlerse) günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah Semi (her şeyi duyan) ve Alim (olan)dır.
Seksene yaklaşmış yaşına ve hakkında birçok şaibeler dolaşmasına rağmen 1941 Maraş doğumlu ve Üzeyir oğlu Temel Karamollaoğlu SPye Genel Başkan yapıldı. Böylece aslı ve amacı malum Oğuzhan Asiltürkün Partideki görüntü değişikliği dediği şeyin, Mustafa Kamalakın yerine Temel Beyi oturtmak olduğu anlaşıldı. Sn. Kamalak biraz cesaretli ve metanetli olsaydı ve birlikte rahat çalışacağı bir liste ile seçime katılsaydı kazanacaktı, ama maalesef bunu yapamayacak kadar dirayet ve direnç fukarasıydı.
Temel Karamollaoğlunun karanlık tarafları!
Bizim Temel Bey üzerindeki şüphelerimiz oğlunun ve kızının 28 Şubat sürecinin figüranlarından sahte şeyh Ali Kalkancıya mürit olmaları ve onun vakfının Ankara temsilciliğini açıp fedakârane hizmetlere koşturmaları üzerine yoğunlaşmıştı. Öyle ya, Milli Görüş sayesinde 3 dönem milletvekilliği, iki dönem Sivas Belediye reisliği kazandığı halde; ●MGV gibi partimizin gençlik teşkilatlarında ve diğer yan kuruluşlarımızda hiçbir gayretlerine rastlanmayan, ●Bir tek gün bir Milli Gazete alıp bir yere bıraktıklarına ve abone çalışması yaptıklarına şahit olunmayan, ●Partinin Miting ve konferanslarında, hatta babasının seçim çalışmalarında hiçbir faaliyete katılmayan ve görev almayan bu Zahid Karamollaoğlu ve Zeynep Karamollaoğlu, Ali Kalkancı gibi bir tarikat istismarcısı sahtekârın, ne maksatla ve hangi vasıtalarla sadık ve fedakâr müritleri olup çıkmışlardı? SPye Genel Başkan olan bu muhterem ve mücahit insan öz evlatlarına nasıl bir şuur aşılamıştı ve kendi öz çocuklarına sahip olamayan birinden camiamız ne fayda sağlayacaktı? Yoksa 28 Şubat sürecinde Erbakanın aleyhinde kullanılmak üzere hazırlanan senaryolardan birisi olan Ali Kalkancı tezgâhında bilerek ve isteyerek ve ailelerin de izni ve bilgisi dahilinde ve tabi Erbakana zarar vermek ve Milli Görüşe fatura edilmek üzere, kasıtlı olarak mı görev almışlardı?
Karamollaoğlunun: Kızım bir-iki kez gitti ama oğlum Ali Kalkancının müridiydi itirafı!
O Süreçte RP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, Ali Kalkancı’nın dergâhına kızının birkaç defa arkadaşlarının telkiniyle gittiğini hatırlatmıştı. Karamollaoğlu’nun, RP Grup toplantısından sonra yaptığı yazılı açıklamada:
“Son günlerde Ali Kalkancı isimli bir şahısla ilgili olarak basın ve televizyonlarda yapılan yayınlarda, benim ve çocuklarımın da ismi geçmeye başlamıştır. Mezkûr şahısla ilgili hiçbir özel alakam yoktur. Bildiğime göre, çocuklarımın da dergâh tabir edilen bu yere birkaç defa (arkadaşlarının telkiniyle) gitmekten başka ilgileri olmamıştır” dese de; yakın çevresine iddialarla ilgili bilgi sunan Temel Karamollaoğlu’nun “Kızım birkaç kez gittiama oğlum mürididir” dediği ortaya çıkmıştı.[1]
Erbakanı karalama ve yıkma amaçlı 28 Şubat sürecinde Fadime Şahin, gazeteler için güzel malzeme yapılmıştı. Fadime Şahin başından geçenleri basın mensuplarına şöyle anlatmıştı: “Dindardım, liseyi bitirince, Fatih’teki Ali Kalkancı Hocanın dergâhına gittim. Kalkancı güzel bulduğu kızları nikâhına alıyor. Beni de zorla nikâhına aldı. Müslüm Gündüz’ü 4 ay önce ablamın evinde gördüm. Bana, bir sahtekâra rast gelmişsin dedikten sonra, üzerimdeki büyüyü çözmemiz için nikâh yapmamızı istedi.”
Fadime Şahin’in bu açıklamalarından sonra dikkatler Ali Kalkancı üzerine yoğunlaşmıştı. Fatih’te dergâh açan ve “Cinci Ali Hoca” olarak adlandırılan Ali Kalkancı, gazete manşetlerine tırmanmıştı. Ali Kalkancı’nın 8 şirket sahibi bir işadamı olduğu ortaya çıkmıştı. Kalkancı’yı polis yakalamış; sakalını kesip bırakmıştı. Kalkancı, “Biz seyidiz, şeyh değiliz. Bu hanım belki sohbetlerimize katılmıştır ama kendisini tanımıyorum”şeklinde yalanlara sığınmıştı. Tabiî Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı sebebiyle, gazeteler, tarikatların iç yüzünü ve şeyhlerin sömürüsünü yazmaya ve bu bahaneyle Refah-Yol iktidarına sataşmaya başlamıştı. Fadime Şahin de konuştukça coşmaktaydı. O bir tarikat kurbanıydı. Ali Kalkancı kendisiyle ilişki kurarken, onu “Sen artık Hz. Fatıma oldun” diye kandırmıştı. Fadime Şahin, TV’deki şok itiraflarıyla Türkiye’yi esir almıştı. Ağlıyor, kızıyor, bağırıyor, zaman zaman oturduğu masayı yumrukluyordu. Ve tabi bu fırsatı kaçırmayan CHP’li kadınlar ona sahip çıkmıştı.
Bu sırada birdenbire ortaya Ali Kalkancı’nın eşi Emire Ersoy Kalkancıçıkmış ve Refah Partili Belediye Başkanı Tayyip Erdoğanın da, Ali Kalkancı’ya ihale torpili yaptığını ortaya atmıştı. Tayyip Erdoğan ise, Ali Kalkancı ile sadece birkaç kez görüştüğünü açıklamıştı. Emire Kalkancı, Tayyip Erdoğan’ı yalancılıkla suçlamış, Tayyip Erdoğan’ı Ali Kalkancı’ya ruhsatsız benzin istasyonu açmasına göz yumduklarını, Halk Ekmek’in un ihalesi ve belediye personelinin gömlek ihalesini kocasına aktardıklarını hatırlatmıştı. Emire Kalkancı’nın üslûbu da yenir yutulur gibi değildi ve aynen şunları vurgulamıştı:
“Bakın Recep Bey. Sizinle görüştüğü kadar hiçbir politikacıyla görüşme yapmamıştır. 65 milyonun gözünün içine baka baka yalan söylüyor, 10 yaşında bir çocuk gibi davranıyorsunuz. Tuncay Küpeoğlu ile Kalkancı’nın ortak bir benzin istasyonları vardır. Bunu belediyeden izinsiz açmışlardı. Ve sizin zabıta müdürünüz, ruhsatsız olduğu için kapatmak istiyordu. Zabıta müdürünüzü tehdit ettiniz ve Bu insanlar benim torpilli adamlarımdır. Buraya dokunulmayacak diye uyardınız. Kalkancı’ya Halk Ekmeğin ununun bütün ihalesini verdiniz ve bunun için akitleştiniz. Bu yüzden Babaeski’den un fabrikası satın aldı. Ayrıca Kalkancı’nın gömlek fabrikasına, İstanbul Belediyesi’nin bütün gömlek işini siz verdiniz. Önünüze ne ihale çıkarsa, Ali Kalkancı’ya pas etmeye söz verdiniz. Bu görüşmelerinizde, sürekli (Temel Karamollaoğlunun oğlu) Zahid Karamollaoğlu da yanınızdaydı. Başka şahitler de var. Siz yaptığınızdan utanacaksınız.”
Temel Karamollaoğlu Kim Olmaktadır?
1941 yılında dünyaya gelen Temel Karamollaoğlu (Üzeyir ve Münirenin çocukları olup) aslen Sivasın Gürün kazasındandır. Manchester Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü mezunu olan Temel Karamollaoğlu aynı üniversitede yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Bir süre DPT Uzmanlığı, Sanayi Bakanlığı Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Müsteşar Muavinliği yapan Temel Karamollaoğlu Refah Partisi Belediye Başkanlığı döneminde yaşanan Sivas Katliamı sırasındaki tavrından dolayı yoğun eleştirilere maruz kalmış ancak hakkında hiçbir dava açılmamıştır. Daha sonra ise Refah Partisinden milletvekili seçilip Meclise taşınmıştır. Son olarak büyük kongrede tek aday gösterilerek Saadet Partisine Genel Başkan yapılmıştır. Onunla ilgili bütün biyografi yazılarında her nedense çok kısa ve kapalı bilgiler yer almakta, sanki bazı sırlar ve sorular toplumdan gizlenmeye çalışılmaktadır.
Örneğin:
Ortaokul ve Liseyi nerede tamamlamıştır?
İngiltere Manchester Üniversitesine hangi bursla, hangi iltimasla ve ne maksatla yollanmıştır?
Orada İngiliz asıllı eşiyle nasıl tanışmış ve yuva kurmuşlardır?
Başka hangi kardeşleri vardır? Tamer Karamollaoğlu (Ülkerin eski ağır topu) nesi olmaktadır? Bursa Eski Emniyet Müdürlerinden, sonra 1975 CHP Bursa senatörlerinden Şebip Karamullaoğlu gibi dayıları ve diğer yakın akrabaları niye özenle saklanmaktadır?
Çocukları ve yakınları AKP iktidarıyla hangi tür irtibat ve ittifaklar kurmuşlardır?
Erbakan Hocayla kimlerin vasıtasıyla tanışmış ve Milli Görüşe nasıl katılmışlardı?
Manchesterdaki bazı Yahudi ailelerle münasebetlerini kim sağlamıştır?
Neden Karamollaoğlu ailesinin 400 yıllık soyağacı tutulmaktadır? Oysa Müslüman Türklerde böyle şecere tutmak adetine pek rastlamamakta ve buna ihtiyaç duyulmamaktadır. Sadece Yahudi ve Ermeni dönmelerinde ve ailelerinde bu soyağacı kütükleri yazılmakta, 7 değil 77 sülalelerinin kaydı tutulmaktadır.
Bir de Seyyid= Hz. Peygamber Efendimizin Torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (Şerif) neslinin kısmen kaydı vardır; ama bunu da Bağdat, Musul ve Halepten kaçıp gelen ve Arapça bilen bazı gözü açık Yahudi ve Kürt aileler uyduruk şecerelerle kendilerini Seyyid gösterip dindar ve Ehli Beyte hürmetkâr halkımızı istismara kalkışmışlardır. Öyle ise acaba Karamollaoğullarının ta 1500lere ulaşan şecereleri, acaba ne maksatla yazılmış, saklanmış ve günümüze taşınmıştır?
Temel Karamollaoğlunun Manchester macerası!
Manchester İngilterenin bir üniversite eğitim şehri olarak tanınır. 2011/12 akademik yılında Manchester’da bulunan yüksek eğitim kurumları olan Manchester Üniversitesi, Manchester Metropolitan Üniversitesi ve Kraliyet Northern Müzik Koleji’nde diploma öğrencisi ve diploma üstü eğitim öğrencisi olarak 76,095 öğrenci bulunmaktadır.
2001 Nüfus Sayımı ile 2011 Nüfus Sayımı arasından kendilerini Hıristiyan dinsel inancı olduğunu kabul edenlerin sayısı toplam nüfusta %63’ten 54’e düşmüş durumdadır. Kendini hiçbir dine inanmadığını kabul edenlerin toplam nüfusa yüzdesi %16’dan %26ya çıkmıştır. Kendini Müslüman olarak kabul edenlerin toplam nüfusa göre oranı %9.1den %15.8e yükselmiş bulunmaktadır. “Büyük Manchester”da bulunan Yahudi inançlı kişiler Londra dışında en yüksek oranda Manchesterda yaşamaktadır.
Manchester’da İngilterenin tümüne nispetle daha büyük oranda “gay ve lezbiyen” cinsel yönelimi olan kişiler barınmaktadır. 2011’de İngiltere’nin tümünde aynı cinsten sivil törenle evlenmiş çiftler oranı toplama göre %0.16 iken Manchester’da bu oranın %0.23 olduğu saptanmıştır. 1260taki Moğol istilasında Maraş, Antep, Halep ve Suriye Yahudilerinin çoğunun Manchestera göç ettiği tarihi belgelerde kayıtlıdır!
Şehir mimarlık, kültür, müzik sahnesi, medya, bilimsel çalışmalar, Mühendislik, spor kulüpleri ve sosyal etkinlikler gibi alanlarda başarıları ile tanınmaktadır. Manchester bilimsel bakımdan çok ileri konumdadır. Atomun parçalandığı ilk yerdir burası ve dünyadaki ilk demiryolu burada yapılmıştır. Ayrıca Birleşik Krallık da kapitalizmin ve komünizmin başlatıldığı mekândır. Karl Marx ve Friedrich Engels Komünist Beyannamesi adlı kitaplarını İngilizce konuşan ülkeler arasında en tarihî mekân olan Chatham Kütüphanesi’nde yazmışlardır.
Siyonist Yahudi güdümlü Komünizmin de Kapitalizmin de doğuş kenti Manchester olması bir tesadüf sanılmamalıdır!
Evet Temel Bey Manchester Üniversitesi UMIST Tekstil Mühendisliği Bölümü’nü tamamlayıp, aynı Üniversitede yüksek lisans yapmıştır. Bu Üniversitenin en dikkat çekici özelliği Siyonist baronlar tarafından İngilterede kurulan ilk üniversitelerden birisi olmasıdır! Bazı azılı Siyonist önderleri eğitimlerini Manchester Üniversitesinde almıştır. Bu Siyonistlerden en önemlisi ise İsrailin ilk Cumhurbaşkanı olan Chaim Weizmanndır! Chaim Weizmann uzunca bir süre Manchester Üniversitesi’nde kimya profesörlüğü yapmıştır. Ayrıca 1920-31 ve 1935-46 yılları arasında Dünya Siyonist Hareket Başkanlığını yürüten insandır. Weizmann, 1948 yılında İsrail Cumhurbaşkanlığına taşınmıştır. “Biz Yahudiler 20. yüzyılda Ortadoğu’da yıkılmaz denen devleti yıkıp 2 tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem inşa ettik ki Türkler bize Filistin’i vermeyen Abdülhamit’e en az 200 sene daha söverler! sözlerini Chaim Weizmann kusmuşlardır. Bugün koyu AKP yandaşları da küstahça bir Abdülhamit Han düşmanlığına başlamışlardır.
Aynı zamanda İsrailin ilk Cumhurbaşkanı olan Chaim Weizmannnın da yeğeni olan Ezer Weizman ise İsrailin 7. Cumhurbaşkanıdır. İsrail devletine Cumhurbaşkanı olacak kadar önemli Siyonistleri yetiştirmiş olan Manchester Üniversitesi mezunlarından birisinin de Temel Karamollaoğlu olması önemli bir ayrıntıdır.
Tekoğlu (Karamollaoğlu) Ailesinin Tarihi Soyağaçları
Karamolla – (1644 – 1744)
Karamollaoğlu (1674 1754)
Karamollaoğlu Abdulhalim Efendi (1726-1803)
Karamollaoğlu Karacamolla Ömer Efendi (1776 1867)
Karamollaoğlu Mehmet Efendi (1823 1843)
Karamollaoğlu İsmail Efendi (1840 1916)
Karamollaoğlu Ömer Efendi (1878 1911)
Mehmet Efendi (Tekoğlu) (1909 1991)
Temel Karamollaoğlu ailesi, Sivas ili Gürün Kazası Fazlıağa Köyü nüfusuna kayıtlıdır. Doğu Anadolu haritasına baktığınızda, Kemaliye (Erzincan Eğin), Hekimhan (Malatya) ve Gürün Darende (Sivas) ilçelerinin birbirlerine yakın olduğu ve aynı bölgede bulunduğu anlaşılacaktır. Bu yörelerde Pakradunilerin (Kafkaslardan, Suriye ve Iraktan Anadoluya gelip, Ermeniliğe giren, sonra da Müslüman görünen Yahudiler) yoğun olarak yaşamışlardır. Babasının adı Üzeyir olup bu isim Müslümanlardan ziyade İbraniler arasında yaygındır. Eşi Ayşe Yasemin Hanım İngiltere Manchester doğumlu olup annesiMarjoriye, babası Thomas Henry ismini taşımaktadır. Partiye girdiği ilk günden beri her konuda ve her durumda Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürkle birlikte davranan Temel Bey, bunlarla kız alıp vermek suretiyle akrabalık da kurmuşlardır.
Bir ara Şevket Kazan Numan Kurtulmuş olayı beni çok yıprattı, artık kılıcım kesmez, bundan böyle Oğuzhan Beyin kılıcı kesecek buyurmuşlardı. Dediğini yaptı, kendi sahne gerisine çekilerek Oğuzhan Asiltürkü öne çıkardı.Cihat paralarını mala yatırıp üstüne tapuladı, bunları da çocuklarına bıraktı iftiraları ve Fatih Erbakana karşı tavırları da O. Asiltürkü bayağı yıprattı. Artık onun da kılıcı paslanmıştı ki kendi yerine Temel Karamollaoğlunu Genel Başkanlığa taşıdı. Çünkü bunların gizli ve sinsi görevi; Milli Görüş zihniyet ve hareketinin kökünü kurutmaktı.
Son uyarı: Saadet Partisini AKPnin payandası yapamazsınız, yapamayacaksınız!
2015 Eylülünde Partisinin İstanbul İl Divanında konuşan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlunun: Biz bu seçime giderken kendimize yeni politikalar çizmek zorundayız. Ankarada geniş istişare toplantıları yapacağız ve bir hafta içinde kararı açıklayacağız sözleri 1 Kasım 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olsun diye AKPye payanda olacağız, birkaç kişinin milletvekili olma hevesine AKPnin günah ve tahribatlarını sırtlayacağız mesajıydı. Ama Milli Çözümün camiayı uyarmasıyla vazgeçmek zorunda kalmışlardı.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Birol Aydının, Saadet Partisi sadece bizim partimiz değil, Saadet Partisine oy vermeyenlerin de partisidir. Saadet Partisi; AKPye, MHPye ve CHPye oy verenlerin de partisidir sözleri de buna hazırlık mıydı?
Temel Karamollaoğlunun: Saadet Partisi kadroları Mecliste bulunmadan faydalı çalışmaların çıkması imkânsızdır. Partiler ülkenin problemlerini çözmek için vardır. Bölgemiz yanıyor. Etrafımızda bizimle dost olan kalmadı. Her yerde kan ve gözyaşı var. Dünya ayrı bir gerginliğin içine sürükleniyor. Buna durun diyecek bir sese ihtiyaç vardır ifadeleri AKP ile gizli ve kirli pazarlıkların bir kılıfı mıydı? Teşkilat ve tabanımızın samimiyet ve teslimiyetini defalarca istismar eden bu kafalara hatırlatmak lazımdı: Bu gerçek dışı gerekçelerle AKPnin tahribatına ve tek başına iktidarına ortak olmaya kalkışırsanız, yanınızda birkaç dalkavuk dışında tek bir sadık Milli Görüşçü bulamayacaksınız. Şahsi hesaplarınız ve çıkarlarınız için bu davayı ve camiayı satamayacaksınız! Zerre vicdanı ve izanı olan hiç kimseyi Saadet amblemi dışında ve hele zulüm ve günah odağı AKP altına mühür bastırmaya muvaffak olamayacaksınız. Öyle biat, itaat, teşkilat gibi kavramları kullanıp, bu şuurlu ve onurlu camiayı şahsi heves ve hedeflerinizin peşinde koşturamayacaksınız Ama elbette, çaresi yok, Allah içinizi dışa kusturacak ve gerçek niyetinizi ve mahiyetinizi de ortaya koyacaksınız! Çıkışları hamdolsun geri adım attırmıştı, çünkü bu konuda Genel Merkeze büyük tepkiler yağmıştı.
Bugün halâ SPyi AKPye payanda yapma, önümüzdeki seçim ortamında ve Başkanlık referandumunda, bazı şahsi çıkarları ve sinsi Siyonist amaçları uğruna, Milli Görüş oylarını bir dış proje olan AKPye aktarıp, fikren ve fiilen ortadan kaldırma operasyonlarına hazırlık yapılmaktadır ve Temel Karamollaoğlunun Genel Başkanlığına bu açıdan bakılmalıdır.
Peki Hoca niye bunları partiye almış ve hep yanında tutmuşlardı?
Daha önce defalarca açıkladık, tekrar hatırlatalım. Kendileri için asıl tehlikenin Erbakan olduğunu anlayan Siyonist odaklar Amerikadan özel bir temsilcilerini Hocaya gönderip:
1- Siyonizm ve İsrail aleyhtarlığını bırakmasını,
2- Parti Tüzüğünden Masonlar üye olamaz kaydının çıkartılmasını,
3- Kendi adamları olan ama mücahit ve muttaki Müslüman rolü oynayan şahısların teşkilata alınıp önemli görevlere atanmasını
Bunlar yapılmadığı takdirde partisinin kapatılacağı uyarısında bulunmuşlardı. Erbakan Hoca bu teklif ve tehditleri kabul etmediğini söyleyip adamı eli boş yollamış, ancak kısa bir süre sonra Milli Nizam Partisi aleyhine Yargıtay Baş Savcılığınca kapatma davası açılmıştı. Bu olay 3. Maddedeki teklif hariç Süleyman Arif Emrenin Siyasette 35 yıl kitabında da aynen aktarılmaktadır.
Ancak yeni kurulan Milli Selamet Partisine Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan ve ekipleri alınmış Erbakanın en yakın ve sadık adamları rolüyle pek çok tahribatlar yapmışlardı, Hocamız da bunlara katlanmışlardı. Ancak ülkemizde ve İslam Aleminde Milli Görüş davasını tanıtmak, tarihi inkılabın alt yapısını hazırlamak, Adil Düzen programlarının ve İslam Birliği kurumlarının temellerini atmak üzere, partinin yeterli bir süre açık tutulması, seçimlere katılması, Belediye Başkanlıkları kazanması ve nihayet 1. parti olup Refah-Yol iktidarını kurarak Havuz Sistemi ve D-8ler gibi tarihi projeleri uygulama fırsatı kazanmıştı. Yani bu ekibi partiye alıp önemli yetkiler sağlaması bazı tahribatlara yol açsa da, sonuçta Hoca çok daha kârlı çıkmıştı.
Aşağıdaki yazı neredeyse on yıl önce yazılmış ve haber3.comda yayınlanmıştı. (Elektronik kopyası haber3.com arşivlerinde duruyor. 4 Aralık 2002).
İlk önce anekdot: Ben ve Erhan (Göksel), Fazilet Partisinin Maltepedeki binasına sıcak bir Temmuz ayında, elimizde büyük büyük kartonlarla bir öğleden hemen sonra ulaştık. Elimizdeki kartonlarda, ben ve Erhanın stratejisini ve copylerini hazırladığımız; Panajansın Yaratıcı Direktörü Ali Haydar Kurtun da grafik çalışmalarını yaptığı, Fazilet ABye Nasıl Bakıyor? konulu bir Kamusal-Politik İletişim Kampanyasının taslakları vardı. Fazilet Partisi Genel İdare Kurulunun birkaç eksiği ile hazır olduğu salona alındık. İçerde, Recai Kutan, Veysel Candan, Cevat Ayhan, Temel Karamollaoğlu gibi Faziletin ağır topları ve şu anda AKPye geçmiş bulunan, adlarını pek çıkaramadığım 15 kadar Faziletli üst düzey yöneticisi bulunmaktaydı. Yıl 2000. Sunuşu yaptık. Kampanya, Anadolu Kaplanlarının ve Fazilet tabanının önemli bir kısmının zaten Avrupalı olduğunu; ve Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında, 2023de, Türkiyenin Avrupalı olarak durumunu Fazilet açısından anlatıyordu. (Bu kampanya Erbakana rağmen yapılıyordu ve Onun rızası alınmıyordu.)
Salondaki, şu anda Saadet Partisinde kalmış (Erbakan dışındaki) olan tüm yöneticiler, Kampanyamızı hararetle destekleyip tebrik ediyordu. Temel Karamollaoğlu, eşinin yabancı olmasının verdiği bir güvenle, doğru biz zaten Avrupa ile akrabayız bile diyerek espri yapıyordu. Şu anda AKPye geçmiş bulunan tüm üyeler ise, Bu AB işini, biz tabanımıza anlatamayız diyerek o zaman kampanyaya karşı çıkıyordu. Ama şimdi hepsi koyu haçlı AB hayranı kesiliyordu.
Faziletin ABD ziyaretini Erbakan Hoca planlamamıştı. Ancak Recai Kutan ve ekibi ısrarlı davranınca Hoca da karşı çıkmamıştı.
Fazilet Partisi’nin Genel Başkanı Recai Kutan’la birlikte FP milletvekillerinden oluşan 7 kişilik bir heyet ABD ziyaretine çıkmıştı. FP heyetinin 30 Ekim 1999 tarihinde başlayan ABD ziyareti 6 Kasım 1999 tarihinde son bulacaktı. Heyet Genel Başkan Recai Kutan’la birlikte milletvekilleri Abdullah Gül, Ali Coşkun, Temel Karamollaoğlu, Oya Akgönenç, Ertan Yülek ve Nazlı Ilıcak’tan oluşmaktaydı. Fazilet’in Amerika’ya “Buzları kırma seferi” yapılmaktaydı.
FP’liler sabah kahvaltısında kaldıkları Pentagon City’deki Ritz Carlton otelinde, Milli Güvenlik Kurulu (NSC)’nin Avrupa Direktörü Nicholas Kass ile bir araya toplanmıştı. Amerika’da Milli Güvenlik Kurulu, Başkan’ın “danışmanlar kurulu” konumundaydı ve başkanlık sistemi geçerli olduğu için neredeyse hükümet kadar önemli sayılmaktaydı. Türkiye, Kass’ın sorumluluk alanındaydı.
Resmi programda yer almayan sabah toplantısının ardından, Recai Kutan başkanlığındaki FP heyeti, Amerika’nın İnsan Hakları’ndan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Harold Koh ile görüşme yapmışlardı. Amerikan Yönetimi’nin bu üst düzey iki yetkilisiyle görüşmelerin ardından Recai Kutan, Wilson Center adlı Washington’daki en itibarlı “entelektüel forum”lardan birinde, “Biz Kimiz: İslamcı mı, Demokrat mı?” başlıklı bir konferans sunmuşlardı. Amerikan başkentindeki siyaset ve fikir çevrelerinden çok sayıda kişinin izlediği konferansta, Kutan, partisinin “demokrat kimliği”ne vurgu yapmış ve “Amerika’daki laikliğin aynısının Türkiye’de uygulanmasından yana olduklarını” hatırlatmıştı.
Bu temasların dışında, Kutan, Karamollaoğlu ve arkadaşları, Amerika’nın Avrupa ve Kanada’dan sorumlu ve Türkiye ile yakından ilgili Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman, ayrıca “ambassador-at-large” sıfatı ile dünyadaki din özgürlüklerin uygulamasını izleyen ve Amerikan yönetimine rapor sunmakla görevli bulunan Robert Seiple ile de görüşmeye katılacaklardı. FP heyeti, daha sonra New York’a geçerek orada Amerika’nın en nüfuzlu dış politika kuruluşu olan Council on Foreign Relations’da (Dış İlişkiler Konseyi-CFR) ve ayrıca Foreign Policy Association’da (Dış Politika Derneği) konferanslar sunmuşlardı.
New York temaslarının Fazilet Partisi ve Türkiye’deki İslami çevreler açısından en ilginç ayağında, Türkevi’nde Amerikan Yahudi kuruluşlarıyla yapılacak görüşme vardı. Bu görüşmede, American Jewish Committee, Bna’i Brith, Presidents of Conference of American Jewish Organizations ve resmi İsrail lobi kuruluşu AIPAC (American-Israeli Public Affairs Committee) temsilcileri bulunmuşlardı. Böylece, Türkiye’de İslami kökenlere sahip bir siyasi örgüt ile etkili Amerikan Yahudi kuruluşları arasında ilk kez doğrudan bir temas sağlanmıştı.[2] Yani Erbakansız Fazilet Partisi falso yapmaya başlamıştı.
Sn. Recai Kutan, Amerika gezisi dönüşünde havaalanında yaptığı konuşmada: “Şu Musevi düşmanlığına artık bir son vermeliyiz” buyurmuşlardı. Bu imalı sözleriyle dolaylı olarak Erbakan Hocayı Musevi düşmanlığıyla suçlamışlardı. Oysa Erbakan Hoca ve Milli Görüş camiası Musevilere değil, Siyonist Yahudilerin zulümlerine karşıydı. Recai Kutan Beyin bunu bilmiyor olması şaşırtıcıydı. Yoksa Amerikalı Rockefeller gibi Siyonist Yahudilerin etkisinde mi kalmışlardı? Dünyanın en zengin adamlarından Rockefeller, Recai Kutana İran, Refah, Erbakan, Çiller ve Kışlalı suikastını sormuşlardı. FPlilerin ABDde Sheraton Otelindeki kahvaltıda yükselen kahkahaları gazetecileri meraklandırmıştı. FP lideri Recai Kutanın, dünyanın en zengin adamlarından ve ABD Dış İlişkiler Konseyi Şeref Başkanı David Rockefeller ve arkadaşlarına verdiği kahvaltı, konukların isteği üzerine yapılmıştı. Gülüşme ise Sivas Milletvekilliği Temel Karamollaoğlunun tercümeyi üslenerek, Türkçe değil de İngilizceyi, İngilizce açıklamasına karşıydı.
Şimdi Sn. Recai Kutan Beyden asıl sorumuz şu olacaktı: Erbakan Hocanın vefatından sonra kendileri tarafından Çok yakında ve noter huzurunda açıklanacağı vurgulanan Hocanın Vasiyeti bunca yıldır niye halâ açıklanmamıştı? Bu durum Erbakan Hocaya vefasızlık, Onun emanetine hıyanet ve haksızlık mıydı, yoksa başka önemli gerekçeleri mi vardı? Evet bu vasiyet nerede kalmıştı ve niye rafa kaldırılmıştı? Ayrıca çocukları ve başta Fatih Erbakan, niye bu vasiyetin gizlenmesi üzerinde durmamışlardı? Yoksa karşılıklı gizli bir anlaşma mı yapılmıştı? Bu konudaki sorumluluklarımız Bakara Suresi 180-181. ayetlerinde şöyle hatırlatılmıştı:
Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır(lı mal ve diğer imkânlar) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya (ve alakalı olanlara) bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı (farz kılındı).
(Artık) Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten (ve kesinliğini bildikten) sonra değiştirirse, (veya gizlerse) günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah Semi (her şeyi duyan) ve Alim (olan)dır.
Fatih Erbakan Temel Beyin yardımcısı olacak mıydı?
Bu arada Fatih Erbakanın Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla Temel Beyin ekibinde yer alması, umarız hayırlara vesile olacaktır. Yıllardır savunageldiği icraatların yapılmasına ve özellikle Aziz Hocamıza yönelik Oğuzhan Asiltürk kaynaklı iftiraların açığa çıkarılıp camiamızın rahatlatılmasına çaba harcayacak ve inşallah başaracaklardır. Aksi halde bu sinsi ve mekirli çarkın içerisinde kendisini körletmeye ve kirletmeye çalışacaklardır. Partide Milli Görüş kurallarını ve Adil Düzen programlarını gündeme taşıma ve camiamıza yeni bir şuur ve heyecan aşılama açısından bunu önemli bir fırsat olarak değerlendirmeyip, basit hevesler ve fasit (nefsi) hedefler peşinde koşulması ise; kendisi için de ümit besleyenler için de bir kayıp olacaktır ve yazıktır. Çünkü bu durumda kendisi de töhmet altında kalacak ve Erbakan cihat paralarını mala çevirip üstüne tapuladı ve hepsini çocuklarına bıraktı iftirasının suç ortağı gibi algılanacaktır. Üstelik Haber 7nin yazdığına göre, Temel Karamollaoğlunun adaylığını tebrike giden ve göreve hazır olduğunu söyleyen de bizzat kendisi olmuşlardı.
Ama maalesef kongreye sunulan listede Fatih Beyin ismine rastlanmamıştı. Ya haber 7nin yazdıkları uydurmaydı, veya bizzat kendileri Temel Beye gidip barış elini uzatmasına ve birlikte çalışma arzularını hatırlatmasına rağmen dışlanmıştı.
10 Ekim 2016 Tarihinde gördüğümüz ilginç bir rüya.
Erbakan Hocam Saadet Partisinin bugünkü yöneticileri ile bir toplantı yapıyor. SPden sadece Temel Karamollaoğlunu hatırlıyorum diğerleri bugünkü Genel Merkez yöneticileri. Toplantıda Ahmet Hocam, Nail Kızılkan ve ben bulunuyoruz. Biz toplantıyı sadece izliyoruz. Erbakan Hocam SP yöneticileri ile muhatap oluyor ve bir konuyu tartışıyorlar (tartışılan konuyu hatırlamıyorum) ve Hocamdan o konuda bir şey yapmasını istiyorlar. Hocam bize doğru dönerek ve onların bu isteğine cevap olarak: Bu konuda Ahmet bir yazı yazar, Milli Çözümde Osman adına yayınlar diyor. Ben; Hocam Milli Gazete demedi, demek ki Milli Görüşün yayın organı artık tamamen Milli Çözüm olmuş. Bana da ilk defa ismimle hitap etti diye seviniyorum.
Toplantıdan ayrılıyoruz Ahmet Hocam; Ben bu konuda bir yazı hazırlayacağım ama o konuyu bir yazı ile daha takviye etmemiz lazım, sizlere iki yazıyı da ayarlayıp göndereceğim, sizler de son şeklini verip Erbakan Hocama götürürsünüz diyor. Ben Erbakan Hocama gideceğiz diye, bir takım elbise almışım ve Orhan Atay ile beraber Ankaraya Hocama yazıları elden teslim etmek için yola çıkacakmışız. O ara Ali Çağıl geliyor, Abi elbise çok yakışmış deyip elbiseyi inceliyor. Elbise koyu gri ve siyah ince çizgili renkte ve kırmızı-bordo karışımı bir gömlek var üzerimde. Elbise meşhur bir markanınmış ve fiyatı yüksekmiş. (Normalde benim bir elbiseyi o parayı verip almayacağım miktarda) Etiketine bakıyoruz 140 TL. yazıyor ama fiyatı 4-5 defa indirime girmiş normalde elbise çok daha pahalı imiş. Sonra Orhanla Ankaraya yola çıkıyoruz ve Erbakan Hocamın Balgattaki evinin önünde oluyoruz ve yazıları bizzat Hocama elden teslim etmemiz gerekiyor, ben Orhana; bak şimdi içerden biri çıkar, siz yazıları bize verin Hocamız müsait değil, biz kendisine iletiriz der, vermeyeceğiz o şekilde. Bizzat Hocamla görüşmek istiyoruz diyeceğiz ve gerekirse birkaç gün bekleyeceğiz diyorum ve o şekilde uyandım.
Not: Bu Rüya Görüldükten 14 Gün Sonra;
24.10.2016 Tarihinde Orhan Atay ve Nail Kızılkanla Ankaraya Bir Darbe Analizi kitabımızı önemli makamlara takdim etmek üzere yola çıktığımız sabah, arabamla buluşma yerine giderken sola dönmek için ışıklarda durduğumda ve camların açık olduğu sırada yanımdan geçen bir araba orada birikmiş çamurlu suyu arabama doğru fırlattı ve açık olan camdan içeriye giren su beyaz gömleğimi tamamen kirletti. Gömleği değiştirmek için geri dönüp eve gitmek zaman kaybı olacağından gömlek istemek için Naili aradım ama Evden çıktım yolda bekliyorum deyince, (Nailin de eve gidip gelmesi) zaman kaybı olur düşüncesi ile otoban kenarında bulunan bir yerden gömlek alırız deyip yola koyulduk. Otobanda Berceste denilen yerde KIĞILI çadır mağaza açmış. Ya burada da gömlek fiyatları 100-150 TL. ama bakalım dedik. İndirimden dolayı 49 TLye gömlek aldık. Çıkarken mağaza çalışanı abi burada satış fiyatı 400 küsur TL. olan montlar (yarım pardösü ve mont karışımı bir model) var yazlık ve kışlık giyilebilir deyip montu gösterdi. Ama bakın aynısını defolu diye ayırdık 140 TL. arasanız bile defosunu bulamazsınız bir bakın deyip giymemizi istedi. İstediğim rengi giydik ve tam üzerimize göreydi. Ve montun bir alt ve üst bedeni de defolu olarak yoktu. (140 TL. olan mont vade farkı olmadan 140 / 6 = 23,33 TL. taksitle idi) İstediğin rengin (bana olmaması halinde) alt ve üst bedeni olanlar ise 400 küsur TL. civarındaydı. Montu ve gömleği alıp yola çıktık. Ve hayret, tam da o gün Temel Karamollaoğlunun SPye Genel Başkan adaylığı açıklanmıştı. İşte bu yazının hazırlanmasına bu rüya bir işaret sayılmıştı.
[1] Arşiv.sabah.com.tr/199701/08/f01.html
[2]Amerika ile barışma gezisi / 02 11 1999 / Sabah
http://www.millicozum.com/mc/aralik-2016/spnin-yeni-baskani-ve-v