SİYONİZM LE YAHUDİLİK
AYRIDIR
Lübnandaki bir toplantıya katılan Yahudi din
adamları, İsrail işgal
devletidir itirafında bulundular:
Siyonist olmayan
Yahudiler de vardır İşte bunlarla iyi ilişkiler kurmak ve tüm haklarına saygı
duymak, inancımızın ve insanlığımızın icabıdır.
“Filistinli
Göçmenlerin Yurtlarına Geri Dönme Hakkı” konulu toplantıda konuşan New
York`lu Yahudiler, bütün insanlığı Yahudilerin kölesi olarak gören Siyonist
anlayışın yanlışlığını dile getirerek “Gün geçtikçe Siyonizm ile
Yahudiliğin ayrı şeyler olduğunu görenlerin ve Siyonist ideolojisini
bırakanların sayısının arttığını görüyoruz. Bu da bizi sevindiriyor. Biz de
Siyonist olmayan Yahudilerdeniz” şeklinde konuştular.
* Beyrutun Güneyinde
ikinci kez düzenlenen “Filistinli Göçmenlerin Yurtlarına Geri Dönme
Hakkı” başlıklı toplantıya New Yorktan Yahudi din adamları da katıldı.
Toplantıyı düzenleyen Lübnan İslami Hareketi, davetlilere bir de akşam yemeği
verdi.
Yemekte konuşan Yahudi
din adamları el- Mecelle dergisine demeç verdi. İsrailin aslında Yahudilikte
kutsal bir mekân olmadığı, kitapları Talmudun Kudüsü İsrailin başkenti
olarak görmediği gibi konular hakkında önemli açıklamalarda bulunan New Yorklu
iki Yahudi ile yapılan mülakatı dikkatinize sunuyoruz:
* Siz kimsiniz, nereden
geldiniz. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
– Ben Rabi Yesrail David
Vayis, sağımda New Yorktan Fedman Bek, solumda NeMoşe Dof Bek yer alıyor…
Bizler New Yorktan geldik. Sivil toplum hareketi içerisinde yer alıyoruz. Bu
hareketin merkezi New Yorkta bulunuyor. Başta Londra olmak üzere birçok Avrupa
ülkesi başkentinde bürosu bulunuyor.
* Bu hareketin temel
savunusu ve esasları neler?
– Hareketimiz, hakikati
açıklamak için barışçı bir yolu savunuyor, şiddeti reddediyor. Kudüsü
İsrailin başkenti olarak kabul etmiyor. Ve İsrailin başkalarına ait olan bir
yerde işgal ve zor kullanarak bulunmasına karşı çıkıyor. Kitabımız Tevrat ve
Talmudun öğretileri gereği olarak bunları savunuyoruz. Kitabımızda İsrailin
kutsal bir mekân olduğuna dair hiç bir açık ifade yok. Hele de Yahudilere ait
bir devlet kurulması için başkalarına ait toprakları işgal etmeye icazet veren
hiçbir ifade yer almıyor.
* İsrail devletine nasıl
bakıyorsunuz?
– Biz Siyonist olmayan
Yahudilerdeniz. Gün geçtikçe de Siyonizm ile Yahudiliğin ayrı şeyler olduğunu
görenlerin ve Siyonist ideolojisini bırakanların sayısının arttığını görüyoruz.
Bu da bizi sevindiriyor. Bizim hareketimiz İsrail diye bir devletin Ortadoğuda
inşa edilirken ABDye böyle bir devleti tanımayacağımızı bir mektupla
iletmişti. Katliamla devlet kurmaya icazet yok.
* Neden Yahudilere ait
bir vatanın olmasına karşı çıkıyorsunuz? Böyle bir şey sizi de memnun etmez mi?
– Biz Tevrat inananları
olarak, katliam, soykırım, işgal gibi şeyleri araç edinerek bir devlet
kurulmasına karşıyız. Böyle bir devletin kurulması bizim inandığımız ne
Tevrata, ne de Talmuda uygun düşmüyor. Onların bayraklaştırdığı birçok şey de
aslında Tevratta yer almıyor. İsrail dini görünümde olan katı ideolojik bir
devlettir. Bugün yaşadıklarımız da bizim inancımıza göre kıyamet alametidir.
* Kabullenmediğinizi
söylediğiniz bu gidişe karşı neden yeterince karşı koymadınız?
– Biz bu konudaki
tutumumuzu açıkladık. Mazlum Filistin halkının yanında yer aldığımızı söyledik.
Yaptığımız gösterilerle, basılı ve görsel yayınlarla bu itirazlarımızı dile
getirdik. Biz hem Yahudi milletine, hem de İslam âlemine Siyonizme direnen
Yahudilerin olduğunu göstermeye çalıştık.
* İslam âlemi ve
Yahudiler arasında ne gibi bir diyaloğun olabileceğini tahmin ediyorsunuz?
– Biz Yahudiler, bizim
dışımızdaki insanlarla da iyi geçinmek istiyoruz. Yahudiler hakkında kafalarda
oluşmuş kötü imajı silmek istiyoruz. Açıkçası, bundan da rahatsızız. Bizim için
Rabbin memleketi mukaddes, halk önemlidir. Siyonizm ise ne yapmış; Yahudileri
Filistin halkına karşı düşmanlık göstermeye ve şiddet uygulamaya itmiş. Bu
yapılanlarla hem Filistin halkı, hem de İslam âlemi aralarında kurulacak
yakınlaşmanın önüne büyük engel getirilmiştir. Böylelikle iki kesimin birbirine
barışçı bir şekilde yaklaşmasına engel olunmuştur.
* Hıristiyanlığa nasıl
bakıyorsunuz?
– Biz Hz. İsanın
kıyamete yakın geleceğine ve dünyada barışı tesis edeceğine inanıyoruz. İsa
Hıristiyanların olduğu kadar bizim de peygamberimiz. Hıristiyanlarla birlikte
İsanın yapacağı çağrıyı bekliyoruz.
* Elhasedik diye
isimlendirdiğiniz hareketinizin bütün üyeleri, Siyonizme karşı mı?
– Evet, bizim
hareketimize gönül verenlerin tamamı İsrail diye bir devleti tanımıyorlar.
Talmudun 613. tavsiyesine göre hareket ediyoruz. Ruhani bir hayat sürüyoruz.
Hertzelin Yahudilerin kurtuluşunun sadece Siyonizmle olacağı, tek çıkış
yolunun bu olduğu şeklindeki savına katılmıyoruz. Zaten birçok dindar Yahudi,
Tevratın öğretilerini çiğneyen bu siyasi teşekküllenmeye karşı bir duruş
sergilemişlerdir.
Arap âlemi tanımaz ise
biz de tanımayız
* Ortadoğuda tehli bir
gidişat var. Kan ve gözyaşı durmak bilmiyor. Sizce İsrail ve Filistin diye iki
ayrı bağımsız devlet olarak kurulması bölgede kan akmasının önüne geçer mi?
Böyle bir şeye inancınız var mı?
– Kesinlikle hayır,
böyle bir şeye inancım yok. Arap âlemi, İsrail diye bir devleti tanımadıkça biz
de İsrail diye bir devleti tanımayız. Arap âlemi tanımadığı sürece de bölgede
kalıcı barışın sağlanacağına inanmıyoruz.
* Filistinlilerin
düzenledikleri intihar saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Filistinin içişlerine
karışmak ve onların maslahatına yönelik izledikleri siyasete müdahil olacak
yorumlarda bulunmak istemiyoruz. İsrail işgal ile ve güç kullanarak burada
bulunurken, bizim Filistinlilerin yaptıklarına yorum getirmek haddimize olmaz,
yakışık almaz. Bizim inandığımız dinimiz, kaba kuvvet kullanarak ve işgalle bir
devlet kurulmasına onay vermez. Biz böyle inanıyoruz.
Nazik davetlere açığız
* Lübnan dışında başka
bir İslam ve Arap ülkesini ziyaret ettiniz mi?
– Tabii ki, Lübnan
dışında İran ve Yemene ziyaretlerimiz oldu. Burada yaşayan Yahudilerle iyi
ilişkilerimiz var. İran Tahran Üniversitesinde de bir konferans verdik. Burada
yaşayan Yahudilere de İran anayasasına saygılı olmaları ve başka din ve
inançlara saygılı olmaları tavsiyelerinde bulunduk. Bizi davet etme nezaketi
gösteren hangi İslam ve Arap ülkesi olursa olsun hiç ayrım yapmadan davetlerine
icabet ederiz.[1]
Küresel kuşatma ve
tarihi hesaplaşma:
Sovyet Rus İmparatorluğunun çöküşünden sonra
başta Amerika olmak üzere küresel güçlerin akıl almaz hegemonya mücadelesini
adım adım izleyen İbrahim Karagül, Yüzyıllık Kuşatma adlı eserinde 11
Eylülü, Afganistan ve Irakın işgalini ele alıyor.
Dünya medyasında olduğu
kadar Türk medyasında da yeni küresel sistemi belirleyecek güçlerin savaşını
terörle mücadele olarak görenler var. ABDnin ve İsrailin paylaştıkları
planlar, sadece görüşlerden ibaret değil, haritalara sıçrayan ve Ortadoğuyu
olduğu kadar pek çok bölgeyi de kapsayacak genişleme içinde oldukları görülüyor
ve biliniyor. Ateşin önce komşularımızı yakması, bizim seyirciliğimizin uzun
süreceği anlamına gelmiyor. Bunu belirginleştiren bir örnek de artık ABD
medyasında, küresel güce yakın duranların isim vererek Türk medyasını ve Türk
halkını işaretlemeleri oldu. Türkiye, kurulan tüm planların içinde ve etkin bir
şekilde yer alıyor. Peki, bu yüzyıllık kuşatmanın asıl amacı ne?
İbrahim Karagül, Yeni
Şafakta 11 Eylül saldırılarından itibaren pek çok yazı kaleme aldı. Bu yazılar
ABD elçiliğini rahatsız etti ve ardından hedef gösteren açıklamalar okyanus
ötesinden geldi. Güncel gözlem ve değerlendirmelere dayanan yazılar Fide
Yayınları tarafından kitap haline getirildi. Karagül bu yazıları bir nevi
günlük olarak değerlendirebileceğimiz söylüyor ve ekliyor: Burada terör ve
İslam tehdidinden 11 Eylül saldırılarına, Afganistan ve Irakın işgalinden
ABD-İngiliz-İsrail cephesinin hedeflerine, küresel sistemin aktörleri
arasındaki rekabetten örtülü operasyonlara, Ebu Gureybdeki işkencelerden
Türkiyenin ABD ve AB ile ilişkilerine, ABDnin Büyük Ortadoğu Projesinden
ABnin Ortadoğu planlarına, Türk-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerilimden
Irakın parçalanmasına kadar birçok konuda yazılar yazdım. Yazılardaki ortak
özellik; her gelişmenin kendi özel şartlarıyla sınırlı tutulmaması, birçok
gelişmeyle bağlantısının da sorgulanmasıdır. Birbirinden bağımsız gibi
görünen/gösterilen gelişmeler arasındaki ilişkinin, daha doğrusu haritanın
tamamının ortaya çıkarılması için çaba harcanmasıdır.
İslam dünyasına yönelik
hesaplar
Soğuk Savaşın sona
ermesinden sonra başlayan yeni küresel sistem arayışı, 11 Eylül 2001
saldırılarından sonra küresel iktidarın, kaynakların ve pazarların
paylaşılmasına yönelik açık savaşa dönüştürüldü. Amerika ve İngilterenin
İsraille birlikte tek taraflı bir küresel düzen inşa etme planları, Latin
Amerikadan Orta Afrikaya, Ortadoğudan Hazar/Orta Asyaya ve Güney/Güneydoğu
Asyaya uzanan yeryüzünün orta kuşağında derin sarsıntılara neden oluyor.
Afganistan işgaliyle Orta Asyaya ve Hazar çevresine yerleşen, Irak işgaliyle
Ortadoğuyu yeniden denetim altına alma sürecini başlatan, Kızıldeniz, Doğu
Akdeniz, Basra Körfezi gibi 21. yüzyılın enerji kavşaklarını askeri üslerle
donatan Anglo-Amerikan cephe, bir yandan bütün bu bölgelerde istila ve etnik
gerilimlerle savaşın cephesini genişletirken, diğer yandan yeryüzünün
kaynaklarını ve ticaret yollarını denetim altına alıyor. Yeni küresel sistemi
belirleyecek güçler, kendi aralarında keskin bir paylaşım mücadelesi yürütürken,
İslamın ve İslam dünyasının yeni yüzyıla dönük bütün hesaplar için tehdit
oluşturduğu konusunda hemfikir. Bu nedenle, terörizmle savaş adı altında
yürütülen ve asıl amacı hedef alınan bölgelerin direnç noktalarını kırmak olan
operasyonlarda ortak hareket ediyorlar.
Dördüncü şok dalgası
geliyor
ABD, İngiltere ve
İsrailin istila senaryolarının Yahudi/Hıristiyan Siyonizminden geniş ölçüde
destek bulduğunu da artık herkes biliyor: İslamın kontrol altına alınması
gibi bir amaç güdülüyor. Bu açıdan Müslüman coğrafya, Haçlı savaşları, Moğol
istilası ve Osmanlı siyasal otoritesini yok edip bütün bölgeyi sömürgeleştiren
Birinci Dünya Savaşından sonra dördüncü şok dalgasıyla karşı karşıya
bulunuyor..[2]
[1] 24.03.2005
/ Milli Gazete
[2] Milli
Gazete / 24.Mart.2005