Anasayfa » Rusya’nın Suriye Macerası, Ankara Saldırısı ve TSK’NIN STRATEJİK MANEVRASI

Rusya’nın Suriye Macerası, Ankara Saldırısı ve TSK’NIN STRATEJİK MANEVRASI

Yazar: yonetici
0 Yorum 184 Görüntüleyen

Rusya’nın Suriye Macerası, Ankara
Saldırısı ve TSK’NIN STRATEJİK MANEVRASI


Yahudi cıfıtlar her tarafı sarmıştı!.

Milli Gazetede yazılmıştı:

“1990’ların başıydı. Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 150 kişilik bir heyetle birlikte bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerine büyük bir çıkarma yapmıştı. Heyette gazeteci olarak ben de vardım. Erbakan Hoca’nın amacı, bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin liderlerine Milli Görüş’ü anlatmak ve komünist Rusya’nın boyunduruğundan kurtulan bu ülkelerin kapitalist Batı’nın ve Amerika’nın yörüngesine girmelerine engel olmaktı. O gezide bir şey dikkatten kaçmamıştı. Bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri liderlerinin yanında, sağında, solunda ilginç kılıklı birileri bulunmaktaydı. “Kim bunlar?” diye sordum. Aldığım cevap beni fazlasıyla şaşırtmıştı;“Bunlar özel görevli Yahudi danışmanlardı!”

1917 yılı Ekim'inde Rusya'da komünist ihtilal yaşanmış, yüzbinlerce insanın canına kıyılmıştı. Yeni kurulan Sovyet teşekküllerinde tabloda adları görülen şahıslar dikkati çekiyorlardı:


 


_________________________________________________________________

Tablo İşte Bu Kadar Net ve açıktı!

1) Bugünkü Rusya’nın temellerini oluşturan Sovyetler Birliği’nin kurulmasında en etkili olan güç Yahudiler ve Siyonizm’dir.

2) Rus savaş uçaklarının Suriye’de bombardımana başladıktan ve sivillerin ölümüne neden olmasının ardından Türkiye sınırını ihlal ederek Ortadoğu’daki “karanlık senaryoya” dâhil olması sadece ve sadece İsrail’in işine yaramaktadır. Büyük İsrail’in kurulmasının önündeki bir engel Rusya tarafından kaldırılmak istenmekte, dünya baronları bu ateşe bir odunun da Rusya’nın taşımasını talep etmektedir.

3) Ortadoğu’nun çıbanbaşı devleti İsrail’in bölgedeki pervasızca manevraları karşısında Rusya’nın bugüne kadar şöyle esaslı bir duruş sergilediği hiç görülmemiştir.

4) Rusya’nın bölgede “aniden” ortaya çıkışı ve “oyun”a katılması aslında tesadüf değildir! Bu inisiyatiften Amerika’nın bihaber olması mümkün müdür? Her zamanki “dünya bölüşümü” senaryosu bir kez daha sahneye konmakta, ABD kendisi sahnede gözükmek istemediği zamanlarda “son derece gizli partneri” Rusya’yı piyasaya sürmektedir. Bu kadar nettir.”[1]

Derin haber alan kaynaklara göre, Siyonist Lobilerin hazırladığı ve Rusya’nın başrolde oynadığı yeni bir planı devreye sokmuşlardı. Bu plana göre, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi, Almanya'yı da aralarına alacak, İran ile Irak da bu oluşuma katılacaktı. Bu grup, Suriye'de sözde demokratikleşmenin sağlanması ve çarpışmaların durması yönünde çalışacaklardı. Görülen amaç, Suriyeli göçmenleri örnek alan, tüm İslam âleminden, Avrupa'ya akan göç belasından kurtulmaktı. Gizlenen amaç ise Suriye’yi parçalayıp Büyük İsrail’e zemin hazırlamaktı. Rusya, hava kuvvetlerini devreye sokarak, bu planı uygulamaya başlamıştı. İran, Irak, Suriye ile birlikte, IŞİD ve El Nusra gibi teröristlerle, yalnız havadan değil, karadan da mücadele edecekleri konuşulmaktaydı. Belki, bu anlaşma daha da genişletilerek, Suudi Arabistan ve Mısır da, bu ittifaka alınacaktı. Bu konuda, ilk açıklama, Haziran ayında Washington'da Council of Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) adındaki kurumda konuşan, Suudlu ve İsrailli yetkililer tarafından yapılmıştı. Üstelik bu ikili, en büyük projelerinin, bölgede Amerika'nın yeni müttefiki, Büyük Kürdistan olduğunu açıklamışlardı. Yani amaç; ABD'nin, Orta Doğu planlarını etkin hale getirmek için, iki yakın müttefik İsrail ile Suudi Arabistan'ın devreye sokulması için, masaya oturmalarıydı. Sonuç olarak; Amerika ve Rusya'nın, bölgede bir Kürdistan devleti kurulması konusunda, uzlaştıkları gerçeği ortaya çıkmış bulunmaktadır” yorumları haklıdır ve yeterince uyarıcıdır. Evet Türkiye tarihi bir yol ayrımındadır. Özetle Siyonist odaklar, Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek için bu planı tezgâhlamışlardı. Ama Türkiye’deki devlet aklı, bu komploya kapılmamış, tam aksine NATO (Amerika–Avrupa) ile Rusya’yı birbiriyle uğraştırmayı başarmıştı. Ankara Garındaki vahşi bombalı katliamın da MOSSAD–CIA tarzı olduğu açıktı. Bu ileri teknoloji tertipli bombayı IŞİD gibi örgütlerin hazırlaması imkânsızdı. Türkiye’yi PKK ile masaya oturtmaya ve ülkemizin bölünmesiyle sonuçlanacak çözüm sürecini yeniden başlatmaya bizi mecbur bırakmayı amaçlamıştı. Mevcut AKP iktidarının bunları anlamasını ve gerekli önlemleri almasını beklemek saflıktı. Bu nedenle aylardır savunduğumuz bir Milli Mutabakat Hükümeti kurulması kaçınılmazdı. “Terörün hedefinde hem devlet hem HDP var” diye başlık atan ve hala sivil PKK olan HDP’yi meşrulaştırmaya çalışan yandaş yazar Mehmet Barlas gibi aslı ve astarı malum yorumcuların bu katliamın AKP’yi yıpratmayı ve askeri vesayeti hortlatmayı amaçladığını”söyleyecek kadar hedef saptırmaya, İsrail ve ABD’yi aklamaya uğraşmaları da dikkate alınmalıydı!.?

Aşağıdaki tespitler oldukça önemli ve anlamlıydı:

“Şu konu çok iyi kavranmalıdır ki; Rusya, Suriye’deki çıkarlarının dostudur ancak İsrail’in düşmanı değildir, olmamıştır, olmayacaktır! Suriye ve İsrail, Rus terazisinde eşit ağırlıkta iki kefe konumundadır. Tarihin farklı evrelerinde ve dönemin şartlarına uygun olarak, Suriye kefesi diğerine oranla bazen daha ağır basmıştır. Ancak bu ağırlık, İsrail’in top yekûn güvenliğini tehdit edecek bir boyut kazanmamıştır. İçinde Yahudi kökenli şahsiyetlerin de yer aldığı Sovyet Devriminin, sözde “Emperyalizm ve Siyonizm” karşıtı ideolojik iddialarına rağmen Sovyet Rusya, İsrail’in kurulmasını destekleyen ülkeler arasında yer almıştır. Hindistan bile Dünya Siyonist hareketinin rüşvet ve baskılarına rağmen, “bu oylama Filistin için zulümdür” diyerek İsrail’in kuruluşuna “hayır” oyu kullanmıştır. Sovyet Rusya ve eski Varşova Paktı’nın en önemli üyeleri ise, ABD ile birlikte hareket etmiş ve “taksime” evet diyerek İsrail’in yanında yer almıştır. 33 ülkenin evet, 13 ülkenin hayır ve 10 ülkenin çekimser oyu ile Filistin trajedisi yazılmıştır.

Sovyet Rusya, Yahudi devletinin kurulmasıyla Arap ve İslam âleminde ama özellikle İsrail’e komşu Mısır ve Suriye’de büyük infiallerin ortaya çıkacağını ve bu sürecin daimi kavga ve savaşlara sebebiyet vereceğini öngörmüş ve ona göre tavır almıştı. Tabiatıyla, İsrail ile siyasi-askeri savaşlarında Arap ülkelerin sığınacakları liman Moskova olacaktı. Böylece Rusya, gücü ve çıkarlarını dünyanın en önemli bölgesine taşımada asli vesile oluşturan İsrail ve Suriye konusunda hep ikili oynamış, yani Suriye’nin yanında görünüp İsrail’in işine yaramıştır. İsrail’de yüz binlerce Rus asıllı Yahudi yaşarken, binlerce Ortodoks Hristiyan Rus kadını Suriye’de evli bulunmaktadır. Ayrıca binlerce Suriyeli Rus üniversitelerinden mezun olmuşlardır. Rus Yahudiler, Rusya’nın cüzdanına hitap ederken, Rus Ortodoks kadınları ve Rus diplomalı Suriyeliler Moskova’nın vicdanına sığınmaktadır. Rusya’da, hem nalına hem mıhına misali hem cüzdana hem de vicdana yatırım yapmaktadır. Moskova’da gerçekleşen Netanyahu-Putin görüşmesi esnasında, Putin’in ifade ettiği, “Rusya, Orta-Doğu’da sorumlu davranacak” vurgusu, Moskova’nın İsrail politikasının özünü ve özetini yansıtmaktadır.

Bir gazetenin birinci sayfa başköşeden verdiği şu haber “Amerika ile Rusya’nın ortak amacının, bölgedeki teröristlerini Türkiye sınırına yığıp başımızı ağrıtmak” olduğunu açığa vurmaktaydı.

“Rusya’nın Suriye’deki terör gruplarına operasyonu teröristleri Türkiye sınırına doğru kaçmak zorunda bırakmıştı. Bombardıman sonrası terör gruplarının Hatay ili sınırlarından ülkemize girdiği öğrenilirken, 3 Ekim cumartesi gecesi 18 kişilik bir terörist grubunun Türkiye’ye girdikten sonra Hatay’ın Harbiye semtinden kaza yaptığı ortaya çıkmıştı. Teröristler, halkın tepkisi nedeniyle kaçarak bir okula sığınmışlardı.”[2]

Türkiye’den Rusya’ya “Ortak çalışalım” teklifi!

İnterfax Ajansı’nın haberine göre Türkiye’den Rusya’ya operasyonlarda “ortak çalışma grubu kurulması” teklifi tarihi bir adımdı. Rusya Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırılan haberde “Rusya’nın Suriye’deki hava operasyonları sırasında koordinasyonu sağlamak için Türkiye, Moskova’ya ‘ortak çalışma grubu kurulması’ teklifi yapılmıştı.

NATO Kışkırtması

Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlali üzerinden NATO, iki ülkeyi karşı karşıya getirmeye çalışmıştı. John Kerry’nin kışkırtıcı açıklamasından sonra NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de ‘İhlal kaza gibi görünmüyor’ diyerek Türkiye’yi kışkırtmaktaydı. NATO, 3 Ekim’de yaşanan hava sahası ihlali üzerinden Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirme çabasındaydı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Rusya’nın Türkiye’nin hava sahasını ihlali kaza gibi görünmüyor. Rusya bu konuda gerçek bir açıklama yapmadı” ifadelerini kullanmıştı. Anlaşılan Siyonist ve emperyalist merkezler Suriye bahanesiyle Türkiye ile Rusya’yı boğuşturmak ve böylece İsrail’i rahatlatmak amacındaydı!

 Siyonist sömürü sermayesi timsahın alt ve üst çeneleri olan ABD ve Rusya malesef hep birbirinin düşmanı olarak tanıtıldı. Olayların sadece gösterileni ile yetinenlerde gerçeğin böyle olduğunu sandı. Kimileri Rusya’nın kimileri de ABD’nin safında yer aldı. Bir diğer ifadeyle bazı ülkeler ABD’nin, bazıları da Rusya’nın kanatları altına sığınmaya mecbur bırakıldı. Hâlbuki sömürgecinin adı ne olursa olsun yaptığı aynıydı. Meseleye Irak ve Suriye açısından baktığımızda da bu iki sömürgecinin işbirliği halinde olduğunu rahatlıkla anlaşılırdı. ABD ve müttefikleri Irak’ı işgal ederken Rusya’nın sözlü açıklamaların dışında ciddi bir tepkisi olmamıştı. Suriye’de yaşananlar karşısında da Rusya’dan bir takım açıklamalar dışında ciddi bir tepki duyulmamıştı. Rusya’nın Suriye’de hava operasyonuna başlamış olmasının iki sömürgecinin çatıştığı anlamına gelmediğini artık görmek lazımdı. Bakınız Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin Moskova yönetiminden talep ettiği silahları Irak hükümeti aracılığıyla ulaştırdıklarını açıklamıştı. PYD’nin Suriye’de ABD tarafından partner kabul edildiği düşünülürse PYD konusunda da ABD ile Rusya birlikte hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Türkiye’nin PYD ve YPG’yi PKK’nın Suriye’deki kolu olduğunu ısrarla açıkladığı halde YPG’nin ABD eliyle güçlendirilmesi, Rusya eliyle de silahlandırılması Türkiye’yi ortaklaşa kuşattıklarının ispatıdır. Daha önce Suriye’nin parçalanmasının uygulamaya konulduğunu, parçalanma sonucunda Rusya’nın payına düşen bölgede hâkimiyet kurmak üzere Rusya’nın hava operasyonunu ABD ile varılan mutabakat sonucu başlattığını hatırladığımızda bize karşı çıkanlar şimdi telefon açıp haklılığımızı vurgulamaktadır.

Yeni Mendereslerin Suriye Macerası!

Adnan Menderes, “Küçük Amerika” olma hülyasıyla Türkiye’nin iradesini ve güvenliğini ABD’ye teslim etmişti. Bu öyle bir teslimiyetti ki, henüz NATO üyesi olmadan, ABD’nin talebi üzerine Eylül 1950’de binlerce askerimizi Kore’ye savaşa gönderdik. Menderes hükümetine, ABD Kongresi tarafından “Mümtaz Birlik Nişanı ve Beratı” verildi. Menderes “mümtaz bir memur” olduğunu ispat etmişti. Menderes iktidarının Suriye sahasında ilk imtihanı 1957’de test edilmişti. NATO üyesiydi. Arkasındaki Anglo-Amerikan kuvvetlerine güvenmekteydi. Dünya Siyonist sermayesinin kanatları altındaydı. Türkiye’yi üs cennetine dönüştürmüş vaziyetteydi. Suriye; İsrail’i ve ABD’yi rahatsız ediyordu ve Suriye terbiye edilmeliydi. Bu görev hamasi ve tamahkâr Menderes’e havale edildi. “Mademki kraldan daha çok kralcısın, o zaman tekerimize çomak sokan Suriye’yi hizaya getir” diye talimat verildi. Suriye “krizi” süresince dönemin ABD Başkanı Eisenhower, İngiliz Başbakanı MacMillan’a hitaben, “Suriye’nin işgal edilmesi lazım. Bir an önce bunu yapalım. Arkasından İran gelir. Bu, bir CIA-MI6 operasyonu olacak. Önceleri de bazı örtülü operasyonlar yapacağız. Ama biz görünmeyelim. Suriye’nin komşusu Türkiye bu işi yapsın” diyecektir. Gönüllü devşirme Menderes görevi kabul etmiştir. “Dost ve kardeş Suriye” o andan itibaren “zalim, diktatör, medeniyet düşmanı, halkını ezen şer ülke” ilan edilir. Askerlikten nasibini almamış ABD tercümanı Bakan Egemen Bağış’ın “dahiyane” sözü “Halep’ten girer Şam’dan çıkarız” nakaratları o zaman da gündeme gelir. Bağdat, Beyrut ve Filistin, Suriye’nin yanında Menderes’e karşı savaşa hazır olduğunu ilan etmiştir. Moskova ve bütün Bağlantısızlar Hareketi üye devletler Menderes’i kınar. Moskova İstanbul’u nükleer silahla vuracağını söylemektedir. Ancak NATO, BM Güvenlik Konseyi, ABD ve Batı, Menderes’e “Kes artık” zılgıtı çekecektir. Menderes “dünya savaşına sebebiyet verecek manyak” olarak değerlendirilip Batı’nın “dostu ve memuru” Menderes terk edilecektir.

Menderes, mecburen Moskova ile ilişkilerini düzeltmeye yönelir. Batı’ya mesajlar verir. İç kamuoyuna, “faiz lobisi, Yahudi sermayesi, Batı’nın projesi” demesi de netice vermeyecektir. Şimdi Sn. Davutoğlu ve Sn. Cumhurbaşkanı Rus uçaklarının Türkiye’nin hava sahasını iki kez ihlal etmesinin ardından NATO’yu göreve davet etmişlerdir. Bu zevatın NATO’nun Menderes’i, son merhalede nasıl yalnız bıraktığından halen ders çıkarmamış olduğu görülmektedir”  diyen Mehmet Yuva haklı olarak AKP iktidarını uyarmakta, ama aynı günkü gazetesinin 1. sh. Başköşesinde “Rusya ve Amerika’nın ortak hedefinin Suriye’deki terörist grupları Türkiye sınırına yığmak ve ülkemizin başına yeni belalar sarmak olduğunu” belirten haberi ve Maoist-Komünist kalıntıların halâ platonik Rusya muhabbeti üzerinde nedense durmamaktaydı.

İran, ABD ve Rusya kol kola mı?

Suriye’de 3. Dünya Savaşını başlatacak gelişmeler yaşanmaktaydı. Rusya Esad cephesinden savaşa havadan katılmıştı. Arka arkaya bombardımanlar yaparken Reuters haber ajansı ise İran ile ilgili bomba bir gelişmeyi gündeme taşımıştı. Reuters'in iddiasına göre İran karadan Suriye'ye girme hazırlığındaydı. Bu arada Rusya, Suriye’deki bombardımanı giderek yoğunlaştırmaktaydı. Tepkilere nispet edercesine Şam yakınlarını bombalamaya başlamıştı. Suriye'de Rusya'nın hava operasyonun ardından Reuters haber ajansına konuşan Lübnanlı kaynaklar, Lübnan Hizbullah'ı, İranlı askerler ve Suriye ordusunun ülkenin kuzeyinde kara harekâtına başlama hazırlığında olduğunu açıklamışlardı.

Rusya'nın aktif bir şekilde Suriye savaşına dâhil olmasına ABD ciddi bir tepki koymamıştı. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Rusya IŞİD'i ve El Kaide ile bağlantılı grupları hedef aldığı sürece askeri operasyonlara karşı çıkmayacaklarını vurgulamıştı. İran karadan Suriye'ye girmeye hazırlanırken Rusya ise havadan aktif bir şekilde savaşmaktaydı. Arka arkaya bombardıman yapan Rusya uçakları Türkiye sınırındaki İdlib kentini de vurmuşlar, iki sefer hava sınırımızı ihlale kalkışmışlardı. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 7 ülkenin 'vurma' ihtarına aldırmayan Rusya yeni saldırılar başlatmıştı. Bu kez Rus uçaklarının Şam yakınlarındaki bölgelerde bombardıman yaptığı anlaşılmıştı.

Siyonist Brezinski’den şeytani mesaj: Amerika ile Rusya Suriye’de ortak davranmalı!

ABD’nin Ortadoğu’da hamle şansı azalmıştı. Eski ABD ulusal güvenlik danışmanlarından Yahudi Zbigniew Brzezinski’ye göre Amerika Rusya ile müşterek davranmaktaydı.

Eski ABD Başkanlarından Jimmy Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinde bulunan Siyonist Yahudi Stratejist Zbigniew Brzezinski, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için tek şansı kaldığını hatırlatmıştı. ABD’li uzmana göre, Washington, Rusya’yı ya Suriye’deki operasyonlarından vazgeçirip durdurmalı ya da Rusya’yla birlikte hareket etmeye başlamalıydı! Financial Times gazetesindeki makalesinde Suriye’deki son durumu değerlendiren Brzezinski, Rusya’nın Suriye operasyonlarıyla ABD’nin Ortadoğu’daki otoritesini tehdit ettiğini vurgulamıştı. Bölgenin geleceği kadar ABD’nin Ortadoğu’daki otoritesinin de önemli olduğunu ifade eden ABD’li uzman, bunun için Washington’un Moskova’yı operasyonları durdurmaya ikna etmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Brzezinski, Rusya’nın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı destekleme hakkına sahip olduğunu belirterek: “Fakat Suriye’de son günlerde yaşananlar tekrarlanırsa, ABD karşı önlemler almalı. Bu önlemlerden biri, Suriye’deki Rus hava ve deniz birliklerini ‘silahsızlandırmak’ veya ortak harekete razı olmaktır.”

Rus heyeti İsrail’de ne aramaktaydı?

İsrail ve Rus yetkililerin, Suriye’deki Rus askeri varlığı ve iki ülke güçleri arasında çıkabilecek şiddet olaylarının önlenmesi gibi konuları görüşeceği bildirildi. İsrail devlet radyosunda yayınlanan haberde, Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Nikolay Bogdanovskiy başkanlığındaki Rus heyeti ile İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan başkanlığındaki yetkililerin, Suriye topraklarında iki ülke güçleri arasında çıkabilecek şiddet olaylarının önlenmesinin yollarını görüşeceği açıklanmıştı. Haberde ayrıca Rus heyetinin İsrail ziyaretinin iki gün süreceği açıklanmıştı.

Rusya’nın Suriye manevrası doğru okunmalıydı!

“Batı emperyalizmi Ukrayna sorunu nedeniyle tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Rusya’yı kuşatacak askeri adımlar atmaya başlamıştı. ABD’nin kukla örgütü NATO öne çıkarılmıştı! Açılan enerji ve finans savaşları sonrasında altı ayda Rus rublesi yüzde 50 değer kaybına uğramıştı. Rusya’nın Akdeniz’deki yegâne askeri üssü Suriye’de bulunmaktaydı. Rusya açısından Suriye herhangi bir ülke sayılamazdı! Ortadoğu güç mücadelesinin merkezi konumundaydı! Terör örgütleri palazlandırılarak Suriye’yi darmadağın eden kirli bir savaş başlatılmıştı… Grekoromen müsabakasında Batı ve yardakçıları kendilerini 5’e karşı 4 üstün görüyorlardı! Ama gardını düşürdüklerini sandıkları Rusya beklenmedik bir ters salto atarak ABD’nin sırtını mindere yapıştırmış ve süreci tersine çevirmeyi başarmıştı!” sananlar yanılmaktaydı. Çünkü ABD ve Rusya aynı senaryoda karşıt rol alan figüranlardı.

Doğru; IŞİD zaten ABD ve İsrail’in, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte yarattığı bir canavardı… CIA ve MOSSAD’ın ortak ürünü olan IŞİD’in finansmanını Amerikan kuklası ülkeler sağlamaktaydı. Ne hikmetse radikal İslamcı olduğunu ileri süren IŞİD, İsrail’i bir kez bile hedef almamıştı! BM’nin resmi raporlarında bile İsrail ile IŞİD arasındaki yardımlaşma yer almıştı. IŞİD ne zaman zora düşse İsrail uçakları Suriye ve Hizbullah mevzilerini bombalamaktaydı! IŞİD, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üzerinden silahlandırılmıştı! ÖSO’ya giden silah ve cephanenin büyük bir bölümünün IŞİD’in eline geçmesi sağlandı! Bu bir analiz ya da değerlendirme değil! ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı’nın (DIA) resmi raporuyla da kanıtlanmıştı. “Obama admits US trains ISIL! (Obama ABD’nin IŞİD’i eğittiğini itiraf ediyor!)” yazarak Google’a girin! Karşınıza bir youtube videosu çıkacaktır! Obama’nın kendi ağzından şu sözleri bizzat kendiniz dinleyin: “With the additional staff I ordered last month, we are speeding up training of ISIL forces including volunteer Sunni tribes in Anbar province! (Görevlendirdiğim ilave ekiple IŞİD’in, gönüllü Sünni aşiretlerle birlikte Irak’ın Anbar eyaletindeki eğitim faaliyetlerine hız verdik!)” Dikkatinizi çekerim, Başkan Obama, “IŞİD’in eğitimine başladık!” demiyor; “Eğitimi hızlandırdık!” itirafında bulunmaktaydı.

Süreç Türkiye’nin lehine sonuçlanacaktır!

ABD ve İsrail, çevirdikleri dolapların gün yüzüne çıkmaması için karada PKK/PYD’den başka bir gücün bulunmasına fırsat tanımamıştı! 60 küsur ülke sadece hava gücüne ve lojistik faaliyetlere destek çıktı. ÖSO ise Amerikan vergi mükelleflerini aldatarak IŞİD’i silahlandırmanın bir vasıtasıydı. Bütün bu gerçeklerin farkında olan Rusya, birkaç basit soru sorarak dünya kamuoyunu ikna etmeyi başardı. Hem ahlaki hem psikolojik hem de durum üstünlüğünü kesin bir şekilde sağladı. Bugünden itibaren süreç hem Suriye’nin hem de Türkiye’nin lehine olacaktır. Kendini bölmek isteyen ülkelerle birlikte Rusya karşıtı bildiriye imza atan AKP hükümetine rağmen! Batı emperyalizminin gözüne girmek için bütün milli vasıflarını terk eden CHP’ye rağmen! Türkiye bu güdümlü partilerle, ancak yangın sonrasındaki hasarın kontrolünü yapabilir! Jeopolitiğin dilinden bihaber bu ayak bağlarından kurtulmadıkça, Ortadoğu’da oyun kurarak çıkarlarımızı savunamayız”  diyen Amiral Soner Polat bu tespit ve temennilerinde haklıydı. Ama, Siyonizm gerçeğini ve bu zalim dünya düzenini etkisiz bırakacak Erbakan reçetelerini kavramadan ve “ABD+AB yerine Rusya’ya sığınalım” gafletinden kurtulmadan ne ülkemiz ne de bölgemiz özlenen huzura kavuşamayacaktı. Ancak Rusya ile stratejik irtibatlar elbette kurulmalıydı…

Bunlar “Mao ceketini” bile kutsayan zavallılardı!

“Diplomatik görüşmelerde, özellikle Soğuk Savaş yıllarında, yöresel kıyafet ya da asker üniforması bir kimlik meselesinden daha öte bir anlam taşır. Öyle ki, bir lider önemli bir liderle yaptığı görüşmesinde giydiği kıyafetle karşı tarafa bir mesaj ulaştırır. Eski Çin lideri Sun Yat-Sen’in ilk olarak giydiği ancak Çin’in devrimci lideri Mao Zedung tarafından ünlenen ceket de “anlam” taşıyan kıyafetlerden birisi sayılmaktadır.  “Mao ceketi” olarak bilinen, vücuda oturan dar yakalı ceketi, Çin liderlerinin üzerinde yeniden görmeye başlanması anlamlıdır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesi ABD Başkanı Barack Obama ile görüşen Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping MAO ceketiyle karşısına çıkmıştır. Şi’nin, “ABD ile çatışma yaşarsak, dünya büyük zarara uğrar” ifadelerini söylerken de üzerinde Mao ceketi vardı. Şi, Obama’ya sadece sözleriyle değil, “üniformasıyla” da mesaj vermekten sakınmamıştı. Şi bu görüşmede, Mao’nun “Politika kan dökülmeden yapılan savaştır” sözünü uygulamaya geçirmişti anlaşılan.”[3] T arihin kaydettiği en zalim katillerden MAO’nun sapkın ve azgın fikirlerinden öte onun ceketine bile uyduruk anlamlar yükleyen ve tapınma alametleri sergileyen, ama bizi şerefli millet yapan değerlerimize ve İslami düşünceye her fırsatta hücum eden bu sözde ulusalcı mantığı ve zavallılığı ile asla yol alınamazdı ve hiçbir yere varılamazdı!..

Her şeye rağmen devlet, başta TSK bütün temel kurum ve kadrolarıyla oldukça stratejik bir tavır takınarak şimdilik dengeleri gözetleyip durmakta, ama tarihi hamleyi yapacağı fırsatları kollamaktaydı. Türkiye Bir NATO üyesi olarak hem sorumluluklarını kuşanmakta, hem de avantajlarını kullanmaktaydı. Ülkenin bütünlük ve bekasını koruma konusunda hem oldukça kararlıydı, ama kasıtlı kışkırtmalarla kendisini ucuza harcatmayacak kadar da vakarlıydı. Milli çıkarlarımıza sahip çıkma noktasında yeterince duyarlıydı, ama his ve heyecanlarıyla değil, devlet aklıyla hareket edecek kadar da tutarlıydı. İşte devletin bu stratejik sabrı ve soğukkanlılığı, Siyonist odaklarda ve müttefik(!) düşmanlarımızda çok derin bir endişeye yol açmıştı. İran’la uzlaşıp kucaklaşmak zorunda kalmaları, Rusya’yı Suriye’ye sokmaları, Türkiye’ye karşı küresel bir şer cephesi oluşturma hesabıydı. Ama derin ve engin devletin bir elinin Rusya’da bir elinin İran’da olduğunu da biliyorlardı. Ve tüm şeytani kurgularının, sonunda kendi başlarına dolanmasının telaşı yaşanmaktaydı. Yedi düvelin desteklediği PKK ile üç cephede (Kandil’de, Suriye’de ve ülke içinde) savaşıp destanlar yazan, yüksek başarılarıyla Amerika, Avrupa ve Rusya başta tüm dünyayı şaşkınlığa uğratan ve tabi haklı bir hayret ve hayranlık uyandıran kahraman ordumuzun açık bir düşman saldırısı karşısında neler yapacağını çok iyi bilen odakların, PKK’nın Suriye kanadı PYD’ye açıkça sahip çıkmaya mecbur kalmaları, aslında tükenip tıkandıklarının bir alameti sayılmalıydı. Ama bütün bunların böyle devam etmesi imkânsızdı ve tarihi hesaplaşma kaçınılmazdı. Amerika’nın bir hezimetle hizaya sokulacağı ve İsrail çıbanının deşilip dağılacağı günler yakındı. Amerikan taparların Darwinist-Maoist sosyalist saparların akıllarına yatmasa da kutlu bir inkılap yaşanacak ve Kur’an merkezli bir adalet ve bereket medeniyeti mutlaka kurulacaktır!..

 


[1] Adnan Öksüz / Milli Gazete

[2] Aydıncık / 7 Ekim 2015

[3] 7 Ekim 2015 / Aydınlık / Erdem Atay Haberi

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi