Anasayfa » RUH GERÇEĞİ VE RUH’UN HAKİKATI VE GİZLİ HAZİNESİ

RUH GERÇEĞİ VE RUH’UN HAKİKATI VE GİZLİ HAZİNESİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 148 Görüntüleyen

RUH GERÇEĞİ

 

Ruh;
bedenlere “can” kazandıran hayat kanunudur. Ruh; Allah’ın Adem’e üflediği
manevi ve daimi (ölümsüz) bir nurdur.

Ruh;
insanın öz benliğini oluşturan ve Rabbıyla münasebetini sağlayan gerçek
şuurdur.

İnsanda
gören, duyan, hisseden, üzülen, sevinen işte bu “ruh”tur. Bütün bunların
beyinle ve sinir sistemiyle ilgili olduğunu zannetmek, yaygın bir yanılgıdan
ibarettir.

İmam-ı
Gazali, İbn-i Kayyim El-Cevziyye gibi alimler, Kur’an ve sünnette geçen “Nefs,
Ruh, Akıl ve Kalp” gibi kelimelerin, aynı hakikatı ifade eden farklı kavramlar
ve durumlar olduğu görüşündedirler.[1]

Ruh,
insanda idrak edici, bilici ve seçici olan latifedir.

Akıl
ise, anlama ve kavrama melekesidir, ki kalbin ta kendisi demektir. “Cenab-ı
Hakkın ilk yarattığı nesne akıldır” hadisi de bu gerçeğe işarettir.[2]  Suyun bahar, sıvı, kar ve buz hallerine
dönüşmesi ve yine elektriğin buzdolabında dondurucu, fırında yakıp kavurucu,
klimada soğutucu haline girmesi gibi “nefis, kalp ve akıl” da ruhun farklı
yoğunluktaki durumları görünümündedir.

Bazı
alimlerin, 1- İnsani ruh ve 2- Hayvani ruhtan bahsetmeleri, ruhun gaflet ve
hayvaniyete yönelmesi ve günahlarla kirlenip körlenmesi sonucu “nefs-i
emmare”ye (kötülükleri emreden nefse) dönüşmesine işarettir. Yoksa, ruh taşıyan
tek canlı, insandır.

Zaten
“Ruh Allah’ın emrindendir”[3]ayetindeki “emr” kelimesi, hem “hikmetli iş ve takdir” manasına geldiği gibi,
“emretmek ve yönlendirmek” manasını da içerir. Bu nedenle, normalde hayatımızı
idare eden ve hayra yönlendiren “emredici ruh” küfür ve kötülüklerle kararırsa
“emredici nefis” derecesine düşmektedir. Yani ruh ve nefis, insanına öz
benliğinin ve gerçek kimliğinin iki yüzü gibidir.

Evet,
“ruh insanın gerçek benliği ve manevi bedenidir” insanın zahiri bedeni, doğar,
büyür, yaşlanır ve ölür. Ama ruhumuz ve manevi bedenimiz ölümsüzdür. Maddi
ölümden ve mezara gömüldükten sonra da, bu manevi bedenimizle ruhumuzun hayatı
devam eder.

İnsana
hayat kazandıran, araştıran, anlayan, gören, duyan ve duygulanan beyin ve zihin
değil, ruhumuzdur. Ayet ve hadislerde övülen “akıl” da ruhla alakalıdır. Ancak,
ruhlar, iman, ibadet, iyilik, istikamet ve ihlasla beslenir ve yükselir.
“kalpler (ruhlar) ancak, zikrullah ile (Kur’an nuruyla ve Allah’ı anmakla)
huzura kavuşur”[4]ayeti bunu göstermektedir. Ama günah ve kötülük ise, kalpleri paslandırır ve
ruhları karartır[5]ayeti de bu tehlikeye dikkat çekmektedir. Böylesine gaflet ve rezalet sonucu
katılaşan kalplerin[6]basiret ve maneviyat penceresi perdelenmektedir.[7] Ve
bu dünyada ruhları kirlenen ve kalpleri körlenenler, ahirette yani ölüm
ötesinde de kördürler.[8]

“Herhangi
bir kimse bir günah işlediğinde ondan bir daha dönmemek üzere bir  “akıl” ayrılıp gider.”[9]hadisi de günah ve kötülüklerin, ruhların akıl ve anlayış yeteneklerini
azalttığını bildirmektedir. Buna karşılık zikir, fikir ve şükür ehli olanların
ruhen yükseleceklerini şu hadisi şerif haber vermektedir. “Müferridün olanlar
yarışı kazandılar. Bunlar o kimselerdir ki, bütün varlıklarıyla Allah’ın
zikrine (Kur’an’ın hükmüne, ibadet disiplinine, devamlı Allah’ı düşünmek ve
çağırmak zevkine) dalmışlardır. Allah’tan gayrısını kalplerinden
çıkarmışlardır. Bu durum onların (gaflet ve nefsaniyet) yüklerini
azaltmışlardır. Ve bu manevi hafiflik (ve huzurla muradına ve Mevlasına
kavuşmuşlardır.

“Bundan
sonra Ben, yüzümle onlara yönelir ve hakikat nurunu onların kalbine atarım.
Böylece, Ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da Benden haber vermeye
başlarlar.”[10]Bu ilahi nurla ruh aynası parlayan ve gönül ekranı çalışmaya başlayan insanlar
“Allah’ın rahmet kokularını ve hikmet dalgalarını yakalamaya ve hakikat
sırlarını anlamaya” ulaşırlar.[11]

Velhasıl,
bu bedenimiz imtihan için (eğitilmek, yetişmek ve elenmek üzere) geldiğimiz bu
dünya hayatında, ruhlarımızın binekleridir. Maddidir ve fanidir. Devamlı
değişmekte ve eskimektedir. Bir gün kabre girecek ve çürüyecektir. Ama
ruhlarımız manevidir ve (ölümsüz) ebedidir. Cesetlerimiz ölüp kabre girdikten
sonra, ruhlarımız “manevi ve ruhani bedenleriyle” yaşamaya devam edecektir.
Hatta manevi bedenleriyle yaşamını sürdüren bu ruhlar, dünyada kalanların
seslerini duyacak, manevi hediyelerini alacak ve sevineceklerdir.[12]

Mümin
ve mutlu ruhlar, kabir berzah ve ahiret aleminde de tanışıp buluşacak ve
dünyadaki yakınlarını ziyarete bile geleceklerdir.[13]Münkir, münafık ve marazlı ruhlar ise hapsedilecek ve kimse ile
görüşemeyeceklerdir.

Henüz
dünya hayatını yaşayan müminlerin, rüyada bazı peygamberleri ve salih kimseleri
görmeleri de yine ruhların bir buluşması ve haberleşmesidir. Zaten uyku halinde
ruhların bedenden ayrıldığı ve manevi cesediyle dolaştığı, hem ayette haber
verilen hem de bilinen bir gerçektir.[14]Hatta şehitlerin ve velilerin “yeşil cennet kuşları” biçiminde ve bünyesinde
gezeceklerini ve zevkleneceklerini bildiren hadis-i şeriflere uygun olarak,
Rahmetli Şeyhim Hacı Haydar Baba Hazretleri, ağır hastalığına ve vefatından
sonraki yokluğuna çok üzüldüğüm bir sırada, bana “Üzülme Allah sevdiği ve
seçtiği kullarına ölümünden sonra güvercin suretinde, dostlarını dolaşıp
ziyaret imkanı verir, böylece hasret giderirler” demişti. Gerçekten vefatından
altı ay kadar sonra, yaz döneminde ve bir köyde bulunduğum sırada, ikindi–akşam
arası evin kapısı açık salonda çalışırken, bir güvercinin iki sefer gelip
başıma konduğunu, sonra uçup gittiğini ve buna bir mana veremediğimi, ancak biraz
sonra üçüncü sefer yine salona girip başıma konduğunda, Rahmetli Şeyhimin
sözlerini hatırlayıp ağlayarak o güvercin suretindeki ruhaniyetine sarıldığım
bir olayı, buna şahit olan eşimle birlikte bizzat yaşadık. Bu konuda İbn-i
Kayyim El-Cevziyyenin kitabında yüzlerce delil vardır.[15]

Kur’an
da anlatılan 1- Nefsi emmare (kötülükleri emreden aşağı ve bayağı mertebe),
2-Nefs-i levvame (kusurlarından dolayı kendini suçlayan ve sorgulayan mertebe),
3- Nefs-i mülhime (iyilik ve ibadete yöneldiğinden, hayır ve şer kendisine
ilham ve ikaz olunan mertebe), 4- Nefs-i mutmainne (iman olgunluğuna, kulluk
şuuruna ve teslimiyet huzuruna ulaşılan mertebe), 5- Nefs-i Radiye (Allah’ın
her hükmüne razı ve hazır olan mertebe), 6- Nefs-i mardiye (Allah’ın
kendisinden hoşnut ve mutlu kıldığı mertebe) gibi dereceler, aslında ruhun
terakki ve tasaffi ettiğini (geliştiğini ve saflaşıp yüceldiğini) gösteren
merhalelerdir.

Ve
yine Nakşi tarikatında sol göğüsteki yürek çevresinde ifade edilen kalp, ruh,
sır, hafi, ahfa, nefis, letaif-i kül (manevi beden) gibi latifeler yine
bunların ruhun farklı mertebeleri olduğunu göstermektedir.

1-
Kalbin nuru ve manevi zuhuru: Kırmızı, 2- Ruh’un, sarı, 3-Sırr’ın, beyaz, 4-
Hafi’nin yeşil, 5- Ahfa’nın siyah, 6- Nefs’in turuncu, 7- Letaif-i küll (ruhi
bedenin) mavi renkte görünmesi de aynen, sarı renkte seyredilen güneşin farklı
renklere ayrışması gibidir. Ve zaten “Biz insanı en güzel biçimde (Ahsen-i
takvimde) halk ettik. Sonra onu aşağıların aşağısına  (esfel-es-safiline) çevirdik”[16]ayeti de inkâr ve isyan sonucu ruhların giderek çirkinleşmesine ve aşağı
derecelere düşmesine işarettir.

 

RUH’UN HAKİKATİ VE GİZLİ HAZİNESİ

 

“Kuranda ruh kavramı hiç
bir ayette insan ile ilgili olarak geçmez. Ruh kavramı vahyin diğer bir adıdır.
Dolayısıyla kuranda ruh; vahiy ve vahyi taşıyan Cibril hakkındadır”
iddiaları mesnetsiz ve geçersizdir. “(insana)
Ona bir biçim verdiğimde ve Ona ruhumdan üflediğimde…”
(Hicr:29- Secde:9
ve Sad:72) ayetleri açık ve kesindir. “Biz her insanın kuşunu boynuna doladık”(İsra:13) ayetindeki “taire-kuş” ruh anlamına gelir. Ve tabi bu ayetlerde geçen
“nefhetmek, üfürmek” tabiri bir teşbihtir. Yoksa Cenabı Hak hâşâ bir balona
veya zurnaya üfürür gibi nefes vermiş değildir. Buradaki “nefhetme” insana can
verme, hayat sırrını bahşetme anlamına gelen bir benzetmedir.

Cibril’e isnaden ruh kavramının geçtiği ayetler

Bakara..87- Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı
verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya
apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size
nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı
tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir
kısmını da öldürecek misiniz?

 Bakara..253- O işaret olunan resuller yok mu,
biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah,
kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem
oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler,
kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat
ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi,
birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.

Meryem 17- Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde
koymuştu. Biz ona ruhumuzu gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü

.Bu ayetlerde vahyi taşıyan
meleğe yani Cibril’e RUHUL KUDÜS =KUTSAL RUH ifadesi kullanılmıştır. Bizlerde
aynı ifadeleri kullanırız.

Mesela bir tarih
profesörüne, AYAKLI TARİH ifadesini kullanırız. Aynı şekilde Son
peygamber Hz Muhammed’e (sav) de: CANLI KURAN, AYAKLI KURAN dediğimiz
gibi.

VAHYİ TAŞIYAN CİBRİLE
İSNADEN SADECE RUH KAVRAMI GEÇEN AYETLER

Nebe 38- O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar.
Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu
söyler

Kadr 4- Melekler ve Ruh o gece Rablerinin izniyle, her
iş için inerler

Mearic 3- O, derece ve makamlar Allah'tandır.

Mearic 4- Melekler ve Ruh miktarı elli bin yıl süren
bir gün içinde ona çıkar.

Bu ayetteki “İleyi= ona”
zamiri dil bilim ve gramer kurallarına göre bir önceki kelimeye atfetmek
gerekir ki oda, önceki ayetteki son kelime olan “meariç”tir. Dolayısıyla
buradaki ona zamirini kalkıp ta Allaha atfetmenin ona mekân isnadı anlamına
gelir ki, böyle bir düşünce tevhide uygun değildir.

Meariç; miraç kelimesinin
çoğuludur. Miraç’ın ise gerçek anlamda ne olduğu kesin olarak bilinmemekle
beraber “Manevi yüksek makamlara çıkmak ve asansör misali insanı yükseklere
taşıyan araç” anlamı uygun düşmektedir. Biz mahiyetini sadece Allahın bildiği,
meleklere ve yüksek ruhaniyet sahiplerine ait derece veya makamlar olduğunu
söylemekle yetinmeyi uygun görüyoruz. En doğrusunu Allah bilir.

 Ruh kavramının,
vahiy anlamında olduğu ile ilgili ayetler

 İsra..82- Biz Kur'ân'dan, iman edenler için
bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak
zararını artırır.

İsra..83- Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı
anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.

İsra..84- De ki: “Herkes bulunduğu hal ve
niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha
iyi bilir.

“İsra..85- Sana ruhtan soruyorlar. De ki:
“Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey
verilmiştir.”

İsra..86- Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi
ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.

 İsra..88- Ey Muhammed! De ki: “Yemin
olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere
toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini
meydana getiremeyeceklerdir.”

“Ayetler grubu dikkate
alındığında görüldüğü gibi İsra 85 teki ruhtan maksat vahiydir. Bulunduğu
toplumda insanlara Allah’ın elçisi olduğunu ve Allah’tan vahiy aldığını
söyleyen peygambere bir takım insanlar vahyin mahiyeti hakkında sorular
sordukları görülmektedir. Onların bu sorusuna ise Allah cevap vermiştir”
kanaatinde doğruluk payı bulunsa bile, bunlar,
insanın ruh sahibi bulunduğu gerçeğini ve insanda asıl bakan, duyan, konuşan,
koklayan, anlayan hakikatin RUH olduğu hakikatini değiştirmeyecektir.

“ANAHTAR KELİME; “ALLAHIN EMRİ”. ALLAHIN EMRİ İSE ŞÜPHESİZ VAHİYDİR” iddiası da temelsizdir.
Çünkü ayetle geçen “emr”, bizim kullandığımız talimat ve emir anlamına değil
“Allah’ın vahdet, kudret ve hikmet işlerinden” manasına gelmektedir.

Kendi içlerinde 40 yıl
yaşamış ve onlara göre sıradan bir insan olan Hz Muhammed günün birinde aniden
Allah’ın resulü olduğunu ve Allah’tan vahiyler aldığını ve bunlara uymazlarsa
onları ahiret azabıyla korkutuyordu. Dolayısıyla bu insanlar Hz Muhammed’in bu
konuda güvenilir olduğunu tespit amacıyla vahyin mahiyeti (ruhtan)hakkında
sorular soruyorlardı. Yoksa bu kişilerin insanın ruhu var mıdır yok mudur gibi
bir dertleri ve sıkıntıları yoktu.

Ruh kavramının vahiy
anlamında kullanıldığı ile ilgili diğer ayetler

Mümin..15- O dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah,
o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği
kimseye emrinden Ruh indiriyor.

 Nahl 2- Kendi emrinden Ruh ile melekleri,
kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin,
buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.

Nahl 102 Onlara de ki: “, iman edenlere sebat
vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbin Ruhu katından
hak olarak indirdi.

Mücadele 22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir
milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve
Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki
Allah kalplerine iman yazmış ve onları bir Ruh ile desteklemiştir. Onları,
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın
hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar,
Allah'ın hizbidir.

RUHTAN ÜFLEME

Enbiya 91- Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş,
onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.

Hicr 28..Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla:
“Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan
yaratacağım.”

Hicr..29- Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona
ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

Secde 7- Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı
yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur.

Secde..8- Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden,
değersiz bir sudan yaratmıştır.

Secde..9- Sonra onu düzenli bir şekle sokup, ruhundan
üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az
şükrediyorsunuz!

Sad 71- Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben
çamurdan bir insan yaratmaktayım.”

Sad 72- “Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan
ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.”

Tahrim 12- Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem'i de
Allah örnek gösterdi. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve
kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi.

Ruhtan üfleme ne anlama
gelir?

Suda boğulmuş bir insana canlılıkkazandırmak için, suni teneffüs yapılıp hava üflenir. Aynı şeklide
sıcakların etkisinde bunalan insanlar serin yeller estiğinde, üflediğinde'' oh
be hayat varmış'' denir. Yüce Allah’ın ise yarattığı bir varlığa
canlılık kazandırması, hayat vermesi için bizim anladığımız biçimde bir
üflemeye, püflemeye ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla üfleme ifadesi tamamen
mecazidir. Ama bu ayetler ruhun olmadığına ve insanların ruh taşımadığına
değil, tam aksine ruhun varlığına ve her insanın Allah’ın emrinden (sırlı
hakikatinden) bir ruh taşıdığına delildir.

Yasin 81- Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini
yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her
şeyi bilendir.

82- O'nun
emri, bir şeyi dileyince ona sadece “Ol!” demektir. O da hemen
oluverir.

En,am 73 O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır.
“Ol!” dediği gün her şey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sur'a
üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet
sahibidir, her şeyden haberdardır

Gerçeği Çarpıtma ve
Sapkınlık:

“Allah ol der, olur” yani
vahyeder. İşte Allahın ruhundan üfürmesi demek, yarattığı varlığa vahyederek CANLANDIRMASI anlamındadır ki şu ayet
açıkça buna delalet etmektedir

Ali İmran..59- Doğrusu
Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu
topraktan yarattı, sonra ona “ol!”
dedi, o da oluverdi.

Buraya kadar gördük ki
kuranda insanın ruhu olduğuna dair tek bir ayet yoktur. İnsan ölünce ruhu çıkar
diyorlar. Peki olmayan bir ruh nasıl çıkıyor. Kuran insanı NEFS olarak tanıtır.
İnsan hayata gelmeden nasıl mutlak bir yokluk idi ise ölüm olayında da bir
bütün olarak yok olmaktadır. İnsandan çıkan herhangi bir şey yoktur. İnsan bir
bütündür. Bir bütün olarak dünyaya gelmekte ve bir bütün olarak ölüm olayı ile
yok olmaktadır. Dolayısıyla insanlar yaratılmadan önce ruhlarını yaratıldığı ve
Allah’ın bu bedensiz hayaletlere ruhlar âleminde soru sorduğu kalu bela ilgili
ayetin tamamen yunan patentli ruh anlayışına göre yorumlanmasından
kaynaklanmaktadır. Allah insanları taksit taksit yaratmadığı gibi taksit taksit
öldürmesi düşünülemez. Eski yunan mitolojisine göre insan; beden ve ruhtan
meydana gelen bir varlıktır. Ölüm olayında ise beden yok olmakta ruh ise
ölümsüz olduğundan başka âlemlerde hayatını sürdürmektedir. Hatta başka bir
insanın bedenine girip bu şekilde de yaşamına devam edebilmektedir.
Reenkarnasyon bu demektir.

Bakara ..28- Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü
idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek,
sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.

Bu ayeti kerimede Allahu
Teâlâ yaratılış öncesini ölüm olarak tarif etmektedir (ve küntüm emvaten) işte
ölüm olayı da aynen bunun gibi salt bir yokluktur.”

İddiaları bütünüyle
çarpıklık ve sapıklık alametidir. Ahreti, kıyameti, hesap vermeyi, cennet ve
cehennemi inkâra yönelik ifadelerdir. Tam bir maddeci ve materyalist zihniyeti
aksettirmektedir. Bu batıl düşünce İslam’ın temeline dinamit yerleştirmektir.
Öyle ya, madem insanda ruh yoksa ve hayat bu dünyadan ve vücudumuzdan ibaretse,
insanlar ruhları ve enerji bedenleriyle yeniden dirilmeyecek ve hesaba çekilip
hak ettiği karşılığı görmeyecekse; o zaman Dinin, ahlaki prensiplerin, hak ve
adalet ölçülerinin, ulvi ve manevi hedeflerin hiçbir anlamı ve önemi kalmıyor
demektir.

Yaratılış ve dirilişle ilgili diğer ayetler:

Yasin 78- Yaratılışını unutarak bize bir de mesel
fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi.

79- De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve
o her yaratmayı bilir.”

Hac 66- Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek
olan, sonra da yeniden diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.

Araf 172- “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik
demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini
çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil
miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.”

ayetleri, açık, net ve
kesindir.

 Hac 5- “..Ey insanlar, eğer, tekrar
diriltileceğinizden bir şüpheniz varsa size açıkça gösterelim diye sizi
topraktan yarattık, sonra spermden, sonra embriyodan, sonra da yaratılışı belli
belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar
rahimlerde tutar ve sizi bebek olarak çıkarırız. Sonra siz yetişip, erginlik
çağına gelirsiniz. Kiminizin canı alınır, kiminiz de bildiği şeyleri bilmez
olsun diye ömrünün en düşkün dönemine ulaştırılır. Yeryüzünü kupkuru görürsün
de biz ona su indirince harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiyi çift
çift bitirir ya… “

Allah’a verdiğimiz bu misak
ise, yani “galu bela” insan
doğduktan sonra ve iyiyi ve kötüyü ayır edebilme çağına ulaştığında
gerçekleşmektedir. Her insan yanlışı ve doğruyu anlayabilecek bir özellikte var
edilmiştir.

Şems: 8- “Fe elhemeha fucuraha ve takvaha''“..(Nefse) isyankarlığını ve iyiliğini ilham edenin hakkı için''

Zariyat: 56- “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet
etsinler diye yarattım.”

Rum: 30 “..Öyleyse sen yüzünü bir
hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına
çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiç bir
değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların
çoğu bilmezler.”

 Her insan belli bir
yaşa geldiğinde çevresini ve etrafındaki kültürü Allah’ın kendine vermiş olduğu
bu özelikten esinlenerek sorgular. Kâinattaki bu muhteşem düzeni, yaratılış
harikasını idrak ettiğinde, yaratıcısı Allah’ı sanki görüyormuş gibi, bütün
benliğiyle GALU BELA; EVET DER. Evet “yarabbi her şeyi sonsuz kudretinle
yaratan SENSİN SEN” der.

İyi de bu yorum ve
yaklaşımlarda haklılık payı bulunsa bile, bunlar insan Ruh’unu inkâr etmeyi
gerektirmemektedir. Ruh’un inkârı; ahretin, yeniden dirilip hesaba çekilmenin,
cennet ve cehennem gibi iki sonsuz hayata erişmenin yalan olduğu kanaatini
yerleştirmektedir.

Bir insanın çevresindeki
iman ve İslam birikimi ve evrendeki Allah’ın ayetlerini tefekkür ederek dünya
hayatında “galu bela” ya ulaşmasını
Hz İbrahim’le ilgili şu ayetlerde daha da net görebilmekteyiz

 Enam: 75- “Böylece
biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını)
gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.”

76- “Üzerine gece
bastırınca, bir yıldız gördü:”Rabb'im budur” dedi. Yıldız batınca da:
“Ben batanları sevmem” dedi.”

77- “Ay'ı doğarken gördü:
“Rabb'im budur” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim
bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan
olurdum” dedi.”

78- “Güneş'i doğarken
görünce: “Rabb'im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi
ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım”.

79- “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan
var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim
“.

İşte dünya hayatında
gerçekleşen “galu bela” ve Hz
İbrahim’in çevresindeki taklitçi ve gelenekçi kültürü sorgulaması; bize
aklımızı ve vicdanımızı kullanarak, Kur’an’ın haberlerini ve Resulüllahın
hadislerini rehber tutarak, kâinattaki Allah’ın ayetlerini okuyup anlamamız ve
rabbimizin rızasını kazanmak için çalışmamış gerektiğini öğretmektedir.

 

Allah'ın Varlığının ve İnsanın Yaratılışının
Delillerinden:

RUH’UN HAKİKATİ

 

1. Materyalistler Ruhun Kaynağını Neden
Açıklamaktan Acizdir?

 Allah'ın varlığını ve canlıların
yaratılışını inkâr eden materyalist felsefe, insanın ruhuna ait özelliklerin
kaynağını asla açıklayamaz.

Çünkü, materyalist felsefede sadece maddenin
varlığına inanılır. Materyalistler, madde dışındaki tüm varlıkları reddettikleri
için ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu
nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye çalışırlar.
Bunun için kullandıkları temel varsayım, “organize
olmuş madde
” kavramıdır. Yani sözde insana bilinç kazandıran etken,
beynin içindeki nöronların arasında çok iyi bağlantılar olmasıdır. Bu nöronlar
arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, “benlik” dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia ederler.
Materyalist bilim adamlarından biri olan Francis Crick, bu mantık dışı
materyalist iddiayı şöyle özetlemiştir:

Sevinçleriniz,
üzüntüleriniz, hatıralarınız ve tutkularınız, kişiliğinizle ilgili hisleriniz
ve iradeniz, aslında çok sayıda sinir hücresinin ve onlara bağlı moleküllerin
birarada gerçekleştirdiği hareketlerden başka bir şey değildir
.[17]

Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan
savunulabilecek bir iddiadır. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere
böyle bir açıklama getirmelerini zorunlu kılan, onların maddeci ön yargılarıdır.
Maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için,
insan zihnini maddeye “indirgemeye
çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara
yönelmektedirler.

Oysa ki, özellikle 20. yüzyılın sonlarında
yaşanan bazı gelişmeler, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyeceğini,
maddenin ötesinde bir gerçeğin var olduğunu ortaya koymuştur. Amerikalı felsefe
ve matematik doktoru William A. Dembski, Converting Matter into Mind (Maddeyi
Zihne Çevirmek) adlı bir makalesinde, insan beynindeki nöronların biyokimyasal
işleyişinin anlaşıldığını ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili
olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Ama buna rağmen, karar vermek,
istemek, akıl yürütmek gibi özelliklerin “maddeye indirgenemediğini”
ve bilinci araştıran uzmanların bu indirgemeciliğin hatasını gördüklerini
açıklamıştır:

… Bilinç bilimcilerinin bu olguyu (bilinci)
nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiş oldukları görülür…
Materyalizme olan bağlılık sürse de, insan aklını nöron düzeyinde açıklama
ümidi artık ciddi bir düşünce değildir.[18]

İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı
yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı
gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu
öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır.  Materyalistler, bu konu
üzerinde samimi olarak düşünürlerse, kendilerinin de, diğer tüm insanların da
nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı varlıklar olduğunu
kavrayacaklardır. Beyin uzmanı Wolf Singer, bir materyalist olmasına rağmen,
karşı karşıya kaldığı bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:

Evrenin bu en karmaşık maddesinde kendisini
Ben” olarak algılayan bir
şey” var.[19]

Allah'ın
varlığını inkâr eden materyalist düşünceye en büyük darbeyi vuran,
materyalistlerin düşünmekten ve konuşmaktan en çok çekindikleri konu, ruhun
varlığıdır. Çünkü ruh, Allah'ın varlığının ve insanın yaratılışının açık
delillerinden biridir.

2. Gören, İşiten, Hisseden Kimdir?

Günümüzde bilimsel gelişmeler göstermektedir ki,
dışarda var olan maddesel dünyaya ulaşmamız imkânsızdır. Beynimizde muhatap
olduğumuz tüm nesneler dışarda var olanların kendisi değil, onların bir
yansıması olan gerçekte görme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından
ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız
boyunca maddenin bizim dışımızdaki “aslı
ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları
dışımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, içinde
oturduğunuz oda, önünüzdeki bütün görüntüler gerçekte beyninizin içinde
görülmektedir. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir? Beyninizin
içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu derginin görüntüsünü gören, gördüklerini
anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyne ulaşan
elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en
sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu
algıladıkları ile düşünen, sevinen, üzülen, heyecanlanan varlık, protein ve
yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi? Bu sorular üzerinde düşünen bir
insan şuurlu olarak gören, işiten ve hisseden varlığın madde ötesinde bir
varlık olduğunu hemen fark edecektir. İşte
bu varlık “ruh”tur.

Tek mutlak varlığın madde olduğunu iddia eden,
insan bilincinin de yalnızca beyindeki kimyasal olayların bir sonucu olduğunu
zanneden materyalist düşünce bu konuda çıkmaz içindedir. Bunu görmek için,
herhangi bir materyaliste şu soruları sorabilirsiniz: Görüntü beynimizde
oluşuyor, ama bu görüntüyü beynimizde kim seyrediyor? Şu anda yanınızda
bulunmayan alt kat komşunuzu gözünüzün önüne getirin. Onu bütün netliği ile
görüyorsunuz. Kıyafetinin detayları, yüzündeki çizgiler, saçlarındaki beyazlar,
sesinin tonu, konuşma üslubu, yürüyüşü ile hayalinizde çok net olarak
canlandırdığınız bu insanı kim izliyor?

İşte bu ve benzeri soruları materyalistlere
sorduğunuzda hiçbir cevap alamazsınız. Çünkü bu soruların tek cevabı, Allah'ın
insana vermiş olduğu ruhtur.

3. Ruhun Gerçek Kaynağı Nedir?

Bu
sorunun cevabını bize veren kaynak Kur’an'dır.
Allah Kur’an’da insanı önce bedenen
yarattığını, sonra da ona “ruhundan üfürdüğünü” şöyle bildirmiştir:

Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş
bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan
üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”
[20]

“Sonra
onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak,
gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”
[21]

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhun
kaynağında Allah'ın Kendi ruhu vardır.
Allah'ın insana vermiş olduğu ruh
sayesinde insan, kendi varlığının şuurunda olan ve “ben, benim” diyen
bir varlık olabilmiştir.  İnsan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen,
kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır. Akıl ve
vicdan sahibi her insan, hayatı boyunca yaşadığı her olayı beyninin içindeki
ekranda izleyen varlığın, ruhu olduğunu hemen anlayacaktır.

4. Görüntüleri Ruhumuza İzlettiren Rabbimizdir!

 Bizim
“dış dünya” olarak izlediğimiz görüntüler, yalnızca Allah'ın bizim
için yarattığı özel görüntülerdir.
Gerçekte dış dünyanın aslı ile hiçbir
zaman muhatap olamayız. Gördüğü görüntüden dolayı heyecanlanan, sevinen,
üzülen, endişelenen ruhtur. Bize her şeyi seyrettiren, üstün ilim sahibi
Allah'tır. Ruhumuz, beynimizde oluşan görüntüleri izlemektedir. Allah bu
şekilde bizim için bir dünya hayatı yaratmakta ve bizleri imtihan etmektedir.

Allah, dünya olarak algıladığımız görüntülerin
belirli bir hikmet ve ilimle ruh dediğimiz varlık tarafından algılanmasını
sağlar. Allah bize dilediği görüntüleri gösterdiği sürece biz hiç farkına
varmadan olaylara tepki veririz, halbuki biz ruh ve ruhun seyrettikleri dışında
bir dış dünya ile muhatap değilizdir.

5. Ruhun Varlığı Neyi İsbat Etmektedir?

Ruhun varlığı, Yaratılışın kanıtıdır. Ruh ve ruha ait özellikler, evrim teorisinin
tesadüf dogmasıyla ya da materyalist felsefenin “organize olmuş
madde” iddiasıyla asla açıklanamaz. Nöronlar ve onları oluşturan atomlar
düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat
hislerini bilemezler. Tek mutlak varlık olan Yüce Allah, içinde bulunan tüm
canlılarla birlikte kainatı yaratmıştır ve her an yaratmaya devam etmektedir.
İnsanı insan yapan vasıf, Allah'ın insana verdiği ruhtur. Her insan kendisi
için önceden tespit edilmiş ecel vakti geldiğinde ruhunu yine Allah'a teslim
edecek ve dünya hayatındaki yaşamı son bulacaktır. Ruh ise, ahiretteki sonsuz
yaşamında varlığını devam ettirecektir.

Kapkaranlık beynimizin içinde, ışıklı,
rengarenk, aydınlık, gölgeli görüntüleri oluşturan, elektrik sinyallerinden,
küçücük bir mekânda koskoca bir dünyayı meydana getiren beyin olabilir mi?
Beyin, proteinlerden ve yağdan oluşan kıvrımlı bir et parçasıdır. Böyle bir et
parçası, en ileri teknoloji ile üretilmiş televizyonlardan daha net, renkleri
son derece canlı olan kusursuz bir görüntü oluşturabilir mi? Bir et parçasının
üzerinde bu kalitede bir görüntü meydana gelebilir mi? Veya bu et parçası, en
gelişmiş müzik setinden daha kaliteli, daha net, stereo bir ses meydana
getirebilir mi? Yaklaşık 1.5 kilo ağırlığındaki bir et parçasının kendi kendine
bu kadar kusursuz algılar oluşturabilmesi elbette imkânsızdır. O zaman ruhumuza
bu görüntüleri gösteren, ona gerçeğiyle aynı netlikte görüntü ve algılarla bir
hayat yaşatan, üstelik bu görüntüleri kesintisiz olarak devam ettiren kimdir?

Ruhumuza, bütün görüntüleri gösteren, tüm
sesleri duyuran, ruhumuzun zevk alması için tatları ve kokuları yaratan, tüm
alemlerin Rabbi, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.

6. Materyalistlerin Ruhun Varlığını İnkâr Etmek
İçin Kullandıkları Sözde Deliller Geçersizdir!

Materyalistlerin, ruhun varlığını inkâr etmek
için öne sürdükleri sözde destek evrim teorisidir.
Darwinizm'in sapkın iddialarına göre, insan bir
hayvan türüdür. Bu akıl ve bilim dışı iddiaya kananlar da, insanın tüm
özelliklerinin sözde “hayvan ataları”ndan miras kaldığını öne
sürerler. Bu ise, bir insanın kendisine ve diğer insanlara bakış açısı üzerinde
çok tehlikeli etkiler yapar. İnsan, bir hayvan türü olarak gördüğü diğer
insanlara değer vermez, onların düşüncelerini önemsemez, hayatlarını değersiz
görür. Büyük savaşlara, acımasız eylemlere, kitle katliamlarına, vefasızlık,
sevgisizlik ve umursuzluğa sebep olan; Darwinizm'in beraberinde getirdiği işte
bu korkunç bakış açısıdır.

Darwinizm
insanı bir hayvan türü olarak gördüğü için insanlara değer vermeyen korkunç bir
bakış açısı oluşturur.

Oysa insan, Allah'ın ruhuna sahiptir. Bu ruh ile
akla, iradeye, vicdana, sağduyuya, doğruyu yanlıştan ayırma anlayışına da sahip
olur, bu ruh ile düşünebilir, karar verebilir, yargılayabilir, yaşadıklarından
ders çıkarabilir. İnsanın ruhu, Allah'ın dünyada yarattığı imtihana tabidir. Bu
özelliklerin hiçbiri diğer canlılarda bulunmamaktadır ve bulunamaz da. Çünkü
bunlar insanın fiziksel yapısı ile, genleri ile ilgili özellikleri değildir.
Tüm bunlar insanın ruhuna ait özelliklerdir. Dolayısıyla Darwinizm'in iddiası
geçersizdir, aldatıcıdır. “Mutlak madde” kavramına inanan Darwinizm,
ruhun var olduğu gerçeği karşısında açıklamasızdır. İnkâr edilemeyecek bir
gerçek olan, “insana ait benliği” görmekte ancak bunun maddesel
karşılığını aramakta ve bulamamaktadır. Kuşkusuz bulması da imkânsızdır, çünkü
ruh, tüm maddesel kavramlardan bağımsızdır. Öyleyse, akıl sahibi olan insan bu
gerçeği hissetmeli, ona göre onurlu, iradeli ve vicdanına uygun bir yaşam
sürmelidir.

7. Ruh Kavramı Kur’an’da Ne Şekilde Geçmektedir?

“Ruh”
kavramı;
hayat, idrak ve hareketin kaynağı, manevi varlık, vahiy, Allah kelamı,
Kur’an-ı Kerim, kuvvet, vahiy meleği, Cebrail (as), his, duygu ve benzeri
manalar için kullanılır
.[22]Ruh kelimesi Kur’an'da birkaç yerde geçmekte ve değişik manalara gelmektedir.

1) Allah, Hz. Adem'i topraktan şekillendirdikten
sonra ona Kendi ruhundan üflemiş ve böylece Hz. Adem hayat kazanmıştır.
Yine insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona Kendi ruhundan üflemiş ve onu
ruh sahibi bir insan haline getirmiştir. Bu, ayetlerde şöyle haber
verilmektedir:

Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben, çamurdan
bir beşer yaratacağım” demişti. “Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan
üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”[23]

2) Ruh kelimesi Kur’an'da,
“Ruhu'l-Kudüs” ve “Ruhu'l-Emin” kavramları ile Cebrail (as)
için kullanılmıştır.

Ruhu'l-Kudüs kavramı, Kur’an'da dört yerde
geçmektedir:

Andolsun,
Biz Musa'ya Kitab'ı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu
İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail)'le teyid ettik
.[24]

İşte bu
elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle
konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler
verdik ve Onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik.
[25]

Allah şöyle diyecek: “Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni
Ruhu'l-Kudüs ile destekledim…”
[26]

De ki:
“İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak
üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir.”
[27]

Ruhu'l-Kudüs, “ruh” ve “kudüs
kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. “Kudüs” kelimesinin aslı “kuds“dür ve “mukaddes,
mübarek
” anlamlarına gelir.  Ruhu’l-Kudüs, “herhangi bir şaibe ile lekelenme ihtimali olmayan, mukaddes ve
temiz ruh, vahiy meleği, Cebrail”
demektir.[28]

Ruhu'l-Emin de, Ruhu'l-Kudüs ile eş anlamlıdır.
Kur’an'da yalnız bir ayette geçmektedir:

“Gerçekten
o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. Onu Ruhu'l-Emin indirdi.”
[29]

3) Ruh kelimesi ile Yüce Allah'ın vahyini bir
başka deyişle ayetleri ifade edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden
olan ruh ile indirir: “Benden başka
İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”[30]

Ruh“un
gerçek manasını ise, Allah'tan başka kimse bilmez. Çünkü bu husus, Yüce Allah
tarafından şöyle haber verilmiştir:

Sana Ruh'tan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size
ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.”[31]

8. İnsan Ruhuna İlişkin Kur’an’da Haber Verilen
Diğer Konular da Önemlidir!

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim'de insanlara ruh
hakkında az bir bilgi verildiğini haber vermiştir. Bununla birlikte insan
ruhuyla ilişkili bazı konularda da Kendi kanunlarını insanlara bildirmiştir.
Örneğin Kur’an'da          “…
Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur”[32]
ayetiyle haber verilen konu insan ruhuna ilişkin önemli bir sırdır. Ayette
bildirildiğine göre, ruhun gerçek sahibi olan ve kalplerin Yaratıcısı Yüce
Allah, yarattığı sistemlerin işleyişini de açıkça haber vermektedir. Buna göre
insanın yapması gereken, yaratılışına uygun olan yaşam ve davranış şeklini
sergilemektir. Bir başka deyişle insan, yaratılışının amacı olan Allah'a kulluk
etme görevine uygun şekilde hareket etmelidir.

İnsan, iman ettiğinde, güzel ahlak sahibi
olduğunda, Allah'ı yücelttiğinde, tevekküllü ve şükredici bir tavır
sergilediğinde hem ruhen hem bedenen sağlıklı ve huzurlu olacaktır. Allah'a
inanan, O'na dua eden, O'na güvenen insanların, diğerlerinden hem ruhsal hem de
fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının nedeni, yaratılışlarına uygun
davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına aykırı olan felsefe ve sistemler ise,
insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım getirmektedir. Allah'ın haber
verdiği bu kanuna uyulmadığında mutluluk ve huzur bulmak kesinlikle mümkün
değildir.

İnancın sağlıklı yaşam üzerindeki etkileri
hangileridir?

İman ile insan ruhu arasındaki özel ilişki, tıp
dünyasında da çeşitli araştırmaların da konusu olmuştur.

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr.
Herbert Benson'ın dini inanç ve bedensel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen
kapsamlı araştırmaları, bu konuda dikkat çekici sonuçlar vermiştir. Benson,
inançsız bir kişi olmasına rağmen, Allah'a olan inancın ve ibadetlerin insan
sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki
meydana getirdiği sonucuna varmıştır. Benson, “diğer hiçbir inancın,
Allah'a olan inanç gibi zihne huzur vermediği sonucuna”
vardığını
açıklamaktadır.[33]

Seküler bir araştırmacı olan Benson'ın vardığı
sonuç, kendi ifadesiyle, insan bedeninin ve zihninin “Allah'a iman etmeye göre
ayarlı”
olduğudur.[34]

İmanın olgunlaşmasının insana kazandıracakları
nelerdir?

İnsan ruhuna ilişkin Kur’an'da haber verilen bir
başka gerçek ise, ruhun dünya nimetlerinden alacağı zevkin değişken olabileceği
ve bu zevkin imanın olgunlaşmasına paralel olarak artış göstereceğidir.

Allah insanın ruhunda, güzelliğe karşı bir
duyarlılık hissi yaratmıştır. Ancak, bu estetik anlayışının açığa çıkması ve
gelişmesi, insanın imanı sonucunda kazandığı akıl ile doğrudan ilişkilidir. Bir
kişinin imanının olgunlaşması ve cennete duyduğu özlem, Allahın izniyle
güzelliklerden alacağı zevki de artırır.

Allah Kur’an’da, samimi iman sahibi mü’minlere
vaat edilen cennet ortamındaki güzellik ve estetik anlayışını detaylı bir
şekilde bildirmiştir. Ayetlerde haber verildiği üzere Yüce Allah, cenneti insan
ruhunun en hoşlanacağı ve en etkileneceği nimetlerle donatmıştır. İnsanı en
güzel surette var eden Allah, onu her türlü güzellikten, estetikten ve sanattan
zevk alacak fıtratta yaratmıştır. Mü’min de dünyada, cennetteki ortamların
benzerlerini gördüğünde büyük bir zevk alır ve bu nimetler için Allaha
şükreder.

İnsan,
iman ettiğinde, güzel ahlak sahibi olduğunda, Allah'ı yücelttiğinde, tevekküllü
ve şükredici bir tavır sergilediğinde hem ruhen hem bedenen sağlıklı ve huzurlu
olacaktır.

Allah'a
inanan, O'na dua eden, O'na güvenen insanların, diğerlerinden hem ruhsal hem de
fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının nedeni, yaratılışlarına uygun davranmalarıdır.

9. İslam Alimleri Ruh Hakkında Açıklamalar
Getirmişlerdir?

İnsanı canlı kılan ruhun mahiyeti, insanın
bedeninde gördüğü fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve bağlantısı
Allah'tan başka hiç bir kimse tarafından bilinemez[35]

Ruh, yüce, nurani ve hayat sahibi bir varlıktır.
Ancak, duyu organlarıyla hissedilebilecek cisimler gibi değildir. Bir anlamda,
suyun gül içinde dolaşması gibidir. Bedende dolaştığı müddetçe ona bağlı olarak
tüm organlara hayat verir.[36]

Allah Teala, kıyamet gününe kadar Adem (as)'dan
olacakların tamamını  huzurunda toplamış, önce onları ruh haline getirmiş,
sonra onlara şekil vermiş ve de onları kendi nefisleri  üzerine şahit
tutarak “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştu.[37]

İlim erbabı (bilgili kişiler) ruhların bedenlerden
önce olduğu ve Allah'ın onları konuşturup şahit kıldığı hususunda ittifak
etmişlerdir. (hemfikirdirler)[38]

Ölüm meleği tarafından ruh kabzolunur, (tutulur)
bedenden  geri alınır, kıyamet gününe kadar geçici olarak kalacağı alemde
“Berzah Alemi” alıkonulur. Dünya ile ahiret arasında bir geçiş olan
Berzah Alemi'nin mahiyetini ancak Allah Teala bilmektedir. Ancak, Berzah
Alemi'nde ceza veya mükafat ruhlar üzerinde etkili olur. Kabir ya Cennet
bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.[39]

Ruhlar bedenlerden daha net birbirinden
ayrılırlar. Bedenlerin birbirine benzemesi, ruhların birbirine benzemesinden
daha fazladır. Yüce ruhlar, melekler bir beden içinde bulunmadan birbirinden
ayırt edildiğine, cinler de yine birbirinden farklı olduğuna göre; bir beden
içinde gelişen insan ruhları da elbette  birbirinden farklıdır ve ayırt
edici özelliklerini korurlar.[40]

Ruh, kabirde cesede girecektir. Yalnız bu bedene
hayat verme şeklinde değildir. Kabirde ruhun cesetle irtibatı, uykuda bedenle
irtibatı gibidir.[41]

Ruh, zîhayat, (hayat sahibi) zîşuur, (şuur
sahibi) nûrânî, vücud-u harici giydirilmiş; (fiziksel olmayan) camî, (birçok
özelliği olan) hakikatdar, (gerçek) külliyet kesbetmeye müstaid (sonsuz olmaya
uygun) bir kanun-u emrîdir. (Allahın bir kanunudur) (Bediüzzaman Said Nursi).[42]



[1]  İbn-i Cevziye kitab’ur-Ruh 20. Mesele

[2]  İhya-i Ulum. Muhlikat Bölümü

[3]  İsra: 85

[4]  Rad: 28

[5]  Mutaffifin: 14

[6]  Bakara: 74

[7]  Hac: 46

[8] İsra: 72

[9] İhya-i Ulum

[10] Müslim -Hakim

[11] Müslim Buhari

[12] Nesai- İbn-i Mace

[13] Nisa: 69 ve ilgili
mürsel hadisler

[14] Zümer: 42

[15] Kitab’ur ruh: 19.
Mesele

[16]  Tin: 4-5

[17] Kaynak: John Horgan,
The Undiscovered Mind: How the Human Brain Defies Replication, Medication, and
Explanation , New York:Free Press, 1999, s. 258-259

[18] Kaynak: William A.
Dembski, Converting Matter into Mind, 1998, www.arn.org

[19] Kaynak: Cumhuriyet
Bilim Teknik Dergisi, 7 Temmuz 2001, sayı 746, s. 18; DerSpiegel, 1/2001,
Nilgün Özbaşaran Dede

[20] Hicr: 28 – 29

[21] Secde: 9

[22] Raşid el-İsfahânî,
el-Müfredât) Garibil-Kur'ân, Mısır 1961, “ruh” md.

[23] Sad: 71-72

[24] Bakara: 87

[25] Bakara: 253

[26] Maide: 110

[27] Nahl: 102

[28] Elmalılı Hamdi Yazır,
Hak Dini Kur'ân Dili, V, 3125

[29] Şuara: 192-193

[30] Nahl: 2

[31] İsra: 85

[32] Rad: 28

[33] M. Grant Gross,
Oceanography, A View of Earth, 6. baskı, Englewood Cliffs, Prentice-Hall Inc.,
1993, s. 205

[34] Rod R. Seeley, Trent
D. Stephens, Philip Tate, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. baskı,
Mosby-Year Book Inc., St. Louis, 1996, s. 211; Charles R. Noback, N. L.
Strominger, R. J. Demarest, The Human Nervous System, Introduction and Review,
4. baskı, Lea & Febiger, Philadelphia, 1991, ss. 410-411

[35] Kurtubi

[36] Alusi ve Ibn Kayyım el-Cezviyye

[37] İbni Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim
Tefsiri

[38] (Ebu Hureyre r.a.)

[39] Tirmizi

[40] İbn Kayyım el-Cezviyye

[41] El-Cevahir fi Tefsiril Kur’an

[42] Kaynak: İlmi Mercek – Şubat 2007


KAYNAK:    
ESER ADI:  RUHLAR VE SIRLAR

YAZARI   :  AHMET AKGÜL















BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi