ONE MINUTE TEZGAH MIYDI?!!!
İsraile van
münit, çektin
lakin derinden
Stratejik
ilişki, hiç kaymadı yerinden
Filistinli
mazlumlar, kahrolsun kederinden
Biz
istismar ederiz, çün halkımız çok saftır!
Ömer Çelik: “Kuşkusuz İsrail Devleti ve halkı dostumuzdur”
Erdoğan: İsrail'e ihtiyacımız var:
Erdoğan : One
Minüt Kesinlikle Moderatöredir Diyor:
GAZ
SU, İSRAİL
Avrupa Birliği, Türkiye üzerinden
taşınacak İsrail gazıyla rahatlarken, İsrail de AB eliyle Türkiye üzerinden su
kaynaklarına kavuşacak…
Türkiye ile
Mavi Marmara katili İsrailin pazarlık masasının üzerinde bulunan şartların
tamamına yakını İsrailin taleplerini içerirken yeni bir tehlike ise
eşikte bekliyor. Bir taraftan Türkiye üzerinden geçecek İsrail doğalgaz hattı
ile Avrupanın doğalgaz ihtiyacı karşılanırken, diğer taraftan İsrailin bu
kıyağı karşısında Avrupa Birliği de boş durmayacak… AB tarafından 2009da
Türkiyeye dayatılan ve bugüne kadar buzdolabında bekletilen Fırat ve Dicle
suyu projesi, sayesinde Türkiyenin su kaynakları İsraile akıtılacak. Böylece
İsrail hem elindeki doğalgazı Avrupaya satacak hem de su ihtiyacını
Türkiyeden karşılamış olacak.
Türkiye AB
baskısıyla en önemli iki su kaynağını Akdenizden İsraile pompalamak zorunda
kalacak.
IRAK VE
SURİYE İLE ZATEN PAYLAŞIYORUZ
Saadet
Partisi GİK Üyesi Prof. Dr. Oya Akgönenç konuyla alakalı Millî Gazeteye
yaptığı açıklamada, 2004 yılında Avrupa Birliği tarafından bizim su
kaynaklarımız hakkında garip şartlar öne sürüldü. Hâlihazırda Irak ve Suriye
ile paylaştığımız Fırat ve Dicle suları üzerinde Avrupa Birliğinin de
tasarrufunu öngören bu şartlar Türkiyenin dikkatle üzerine eğilmesi gereken
hususlardır. Biz bu suları zaten Irak ve Suriye ile paylaşıyoruz. Bir de buna
İsraili eklersek bu suyu lüzumundan fazla kullanmış oluruz dedi.
İSRAİLİN
FIRAT VE DİCLE İLE NE İLGİSİ VAR?
Fırat ve
Dicle nehirleri Türkiyeden doğup Suriye ve Irak topraklarından akıp Basra
Körfezine dökülüyor. AB bu akarsuları denetlemek istiyor ve bunun için baskı
yapıyor. AB bunu yaparken bölgedeki en büyük ortağı İsraili de bu işe dahil
ediyor. Normal şartlarda İsrailin bu su kaynaklarından yararlanması imkansız.
Hem bunlar üzerinde bir hak iddia edebilecek durumda değil, hem de konumu buna
müsait değil. Peki, tüm bu şartlara rağmen neden İsrailin Fırat ve Dicle
konusuna müdahil olması dayatılıyor? Geleceği su savaşları üzerinden tasarlama
plânları kuran Batı, ileride Ortadoğuda yaşanabilecek bir su probleminde, bu
problemi geçmişte yıkım ile, kan ile, gözyaşı ile çözen bir İsraile ihtiyaç
duyuyor.
SU HIRSIZI
SİYONİST
ÜRDÜN
Havzasındaki su kaynaklarının çekişme konusu oluşu İsrailin kuruluş dönemine
kadar uzanıyor. İsrail yıllardır iki ana nehir olan Ürdün ve Yarmuk
nehirlerinin sularından yararlanılmasını çatışma konusu olarak kullanıyor. 1967
Savaşından sonra bu gerilim daha da yükselmişti. Çünkü Golan Tepelerini ele
geçirip Ürdün sularını Galile Denizinden Necef Çölüne çevirerek bu nehrin
suları üzerinde mutlak egemenlik kuruyordu. Ürdünün kayıpları Yarmuk Nehrinde
de ortaya çıkıyor. O sıralarda inşa edilmekte oklan Mukeyba Barajı ve Doğu Gor
Kanalı da İsrail ordusu tarafından yıkılıyordu. Bunların yeniden yapımı için
gerekli olan yardımlar da Dünya Bankasında İsrail tarafından engelleniyordu.
FIRAT VE
DİCLE ELDEN GİDİYOR
Türkiye, AB
uğruna verdiği tavizlerin belki de en önemlilerinden biri su konusu. 2009
yılında Çevre faslının açılması şartıyla Türkiyenin su kaynaklarını ABnin
ve İsrailin kontrolüne bırakan Türkiye, etkileri ileri ki yıllarda hissedilecek
olan bir faciaya da imza atmış oldu. İsrailin dost olarak nitelendirildiği
ve ikili ilişkilerin kuvvetlendirilmeye çalışıldığı şu günlerde önemini
arttıran bir husus olan su konusu, Türkiyenin egemenlik haklarının bir parçası
olan Fırat ve Diclenin altın tepside Siyonistlere teslim edilmesini öngörüyor.
TÜRKİYENİN
sınırı aşan su kaynaklarından Fırat ve Dicle Avrupa Birliği kıskacında. Avrupa
Birliği uğruna İsrailin de dâhil olduğu uluslararası bir kurula devredilmek
istenen Fırat ve Dicle, gerekli önlemler alınmazsa elimizden kayıp gidecek.
İSRAİL İLE
SU İŞBİRLİĞİ
Türkiye
10-11 Aralık 2009da gerçekleştirilen AB Zirvesinde Çevre faslında
müzakerelere başlama konusunda AB ile uzlaşırken, önemli sonuçlar doğuracak bir
kriterini de kabul etti. Bu kritere göre, Türkiyenin Çevre başlığında
müzakereleri tamamlamasının ardından, ABnin Fırat ve Dicle havzasının yönetimi
konusunda doğrudan müdahale hakkı bulunacaktı. AB bu konuya ilk kez 6 Ekim 2004
yılında yayımladığı ve Türkiye için müktesebat olan Etki Raporunda yer
vermişti. Raporun sekizinci sayfasında, üyelik halinde Fırat ve Dicle nehirleri
ile bunlar üzerindeki barajların ve sulama planlarının idaresinin uluslararası
yönetime bırakılmasının ve bu konuda komşular ve İsrail ile işbirliği yapılmasının
Türkiyeden isteneceğine yer verilmişti.
SU KONUSUNDA
İSRAİL VURGUSU
AB
Komisyonunun 6 Ekim 2004 tarihli Etki Değerlendirme Çalışmasında, Orta Doğuda
su sorununun gelecek yıllarda giderek önemi artan bir konu olarak ABnin
gündeminde önemli bir yere sahip olacağı kaydedilmişti. İşte o çalışmanın bir
bölümünde İsraile can suyu olacak Türkiye plânı şu şekilde özetlenmişti. Orta
Doğuda su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline
gelecektir. Türkiyenin ABye katılımıyla beraber su kaynakları ve
altyapılarının (Fırat ve Dicle nehirleri havzaları üzerindeki barajlar ve
sulama sistemleri, İsrail ve komşu ülkeleri arasında su alanında sınır ötesi
işbirliği) uluslararası yönetiminin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.
ifadesi yer almıştır. Belgede yer alan su kaynakları ve alt yapılarının
uluslararası yönetimi ibaresiyle Fırat ve Dicle havzalarında sınır aşan boyutta
entegre havza yönetimine gidilmesi gerektiği savunulmakta, ayrıca Türkiyenin
kabulün aksine Dicle ve Fırat nehirleri ayrı havzalar olarak gösteriliyor.
Türkiyenin bu su havzalarına göz diken Avrupa Birliği, Ortadoğuda yakın
dönemde yaşanması muhtemel bir su kıtlığında İsraili garantiye almak
istiyor.
MANAVGAT
YETMEDİ
Türkiye,
Akdeniz Havzası ve Ortadoğuda su sıkıntısı çeken ülkelerin ihtiyacını
karşılamak amacıyla Manavgat nehri üzerinde 1997 yılında bir arıtma ve dolum
tesisi kurdu. Arıtma tesisi yılda 90 milyon m3 arıtılmış, 90 milyon m3 ham su
olmak üzere toplam 180 milyon m3 su kapasitesine sahip. İsraile Manavgat
tesisinden su satışını öngören bir anlaşma 4 Mart 2004 tarihinde imzalandı.
Anlaşma uyarınca, Manavgat Nehrinden yılda 50 milyon m3 arıtılmış suyun 20 yıl
süre ile İsraile satışı ve suyun İsraile deniz yoluyla tankerlerle taşınması
öngörülmüştü. Eğer Fırat ver Dicle nehirlerinin yönetiminde İsrail söz sahibi
olursa, Manavgat örneğinde olduğu gibi İsraile su sevkıyatının önü açılacak.
İsrail bu şekilde su ihtiyacını karşılarken, Avrupa Birliği de İsrail üzerinden
Türkiyenin su kaynaklarını kontrol edecek.
HANGİ SINIR
HAKKI İLE İSRAİL BU MESELEYE DÂHİL EDİLMİŞTİR?
Saadet
Partisi GİK üyesi ve Ufuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Oya Akgönenç konuyla alakalı Millî Gazeteye yaptığı açıklamada,
2004 yılında Avrupa Birliği tarafından bizim su kaynaklarımız hakkında garip
şartlar öne sürüldü. Hâlihazırda Irak ve Suriye ile paylaştığımız Fırat ve
Dicle suları üzerinde Avrupa Birliğinin de tasarrufunu öngören bu şartlar
Türkiyenin dikkatle üzerine eğilmesi gereken hususlardır. Bu şartlar arasında
İsrailin bu su kaynakları üzerinde hak sahibi olması vardır ki, hangi sınır
hakkı ile İsrail bu meseleye dâhil edilmiştir? İsrailden önce Irak var, Suriye
var. Ki zaten onlarla bu konularda anlaşmalarımız mevcut. Onlardan sonra Ürdün
var, sonra İsrail var. Bu su kaynakları üzerinde herhangi bir sınır bağlantısı
da bulunmuyor diye konuştu.
İSRAİLİN
FIRAT VE DİCLE İLE NE İLGİSİ VAR?
Fırat ve
Dicle nehirleri Türkiyeden doğup Suriye ve Irak topraklarından akıp Basra
Körfezine dökülüyor. AB bu akarsuları denetlemek istiyor ve bunun için baskı
yapıyor. AB bunu yaparken bölgedeki en büyük ortağı İsraili de bu işe dahil
ediyor. Normal şartlarda İsrailin bu su kaynaklarından yararlanması olanaksız.
Hem bunlar üzerinde bir hak iddia edebilecek durumda değil, hem de konumu buna
müsait değil. Peki, tüm bu şartlara rağmen neden İsrailin Fırat ve Dicle
konusuna müdahil olması dayatılıyor? Geleceği su savaşları üzerinden tasarlama
plânları kuran Batı, ileride Ortadoğuda yaşanabilecek bir su probleminde, bu
problemi geçmişte yıkım ile, kan ile, gözyaşı ile çözen bir İsraile ihtiyaç
duyuyor.
TEHLİKELİ
MADDELER VAR
Akgönenç,
Şuan su konusuna dokunmak için müsait bir ortamın oluşması bekleniyor. Küresel
ısınma artıyor ve su konusu daha da önem arz eden bir duruma geliyor. Türkiye
olarak öncelikle kendi çıkarlarımızı düşünerek hareket etmeliyiz. Biz bu suları
zaten Irak ve Suriye ile paylaşıyoruz. Bir de buna İsraili eklersek bu suyu
lüzumundan fazla kullanmış oluruz. Bu da bölge ülkeleri için sıkıntı olabilir.
Söz konusu maddeler Türkiye için çok tehlikeli maddeler. Bu konularda dikkatli
olunmalı şeklinde konuştu.
SU HIRSIZI
İSRAİL
İsrail
tarihi, su konusunda da, diğer konularda olduğu gibi kanlı. Ürdün Havzasındaki
su kaynaklarının çekişme konusu oluşu İsrailin kuruluş dönemine kadar
uzanıyor. İsrail yıllardır iki ana nehir olan Ürdün ve Yarmuk nehirlerinin
sularından yararlanılmasını çatışma konusu olarak kullanıyor. 1967 Savaşından
sonra bu gerilim daha da yükselmişti.. Çünkü Golan Tepelerini ele geçirip Ürdün
sularını Galile Denizinden Necef Çölüne çevirerek bu nehrin suları üzerinde
mutlak egemenlik kuruyordu. Ürdünün kayıpları Yarmuk Nehrinde de ortaya
çıkıyor. O sıralarda inşa edilmekte oklan Mukeyba Barajı ve Doğu Gor Kanalı da
İsrail ordusu tarafından yıkılıyordu. Bunların yeniden yapımı için gerekli olan
yardımlar da Dünya Bankasında İsrail tarafından engelleniyordu. Öte yandan,
İsrail Yarmuk Nehrinin sularını da kendi büyük kanalına pompalayarak
çalıyordu.
TÜRKİYEDEN
YANLIŞ ANLAŞILIYOR, DÜZELTİN UYARISI
ABnin bu
açıklamasının ardından o dönemde harekete geçen Türkiye, Avrupa Birliği Daimi
Temsilciliği tarafından AB Komisyonu nezdinde yapılan çeşitli girişimlerde,
ABnin Türkiyenin sınırı aşan sular meselesi ile Fırat ve Dicle Nehirleri
konusuna ilgisinin ve yaklaşımının yanlış anlamaya neden olmayacak bir
çerçeveye oturtulması istenmiştir. YaAni Türkiye Avrupa Birliğinin Fırat ve
Dicleye İsrailin rahatı için göz diktiğini fark etmiş fakat bunu ABye
yakıştıramamış, yanlış anlamış ve düzeltilmesini talep etmiş. Bunun üzerine
9 Kasım 2005 tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise sınırı aşan
sular konusunda işbirliğinin AB Su Çerçeve Direktifi ve Avrupa Birliğinin
taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde geliştirilmesine devam
edilmesi yönünde bir ifade kullanılmıştır.
AVRUPANIN
İSRAİL ENDİŞESİ
6 Kasım 2007
tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise, özellikle yatay ve
çerçeve düzenlemelerde, sınırı aşan boyutunu da kapsayan çevresel etki
değerlendirmesi ve idari kapasite güçlendirilmesi konularının geliştirilmesine
devam edilmesi belirtiliyor. Avrupa Komisyonu tarafından Türkiyeye ilişkin
olarak açıklanan 2006 yılı İlerleme Raporunda AB su mevzuatına uyumu da içeren
Çevre faslı, Çok sınırlı ilerleme kaydedilen fasıllar arasında sayılıyor.
Raporda ayrıca, müktesebatla ilgili yatırımların gerçekleşmesini teminen Su
Çerçeve Direktifine uyum sağlanmasına ve bu bağlamda Türkiyenin sınır aşan
sular konusunda özellikle üye ülkelerle işbirliğinin artırılmasına yönelik
adımların atılmadığı vurgulanırken, yatay mevzuatta ise özellikle halka
danışılması ve sınır aşan konulardaki ilerleme eksikliğinin giderek artan bir
endişe kaynağı olduğu kaydedildi.
KAYNAK: http://www.milligazete.com.tr/haber/Gaz_su_Israil/389383#.VpDsUMaLSM8
Siyoniste yardım vergiden düşüyor
ABDde faaliyet gösteren 150 sivil
toplum kuruluşunun son 20 yılda İsraile 280 milyar dolar yardım gönderdiği,
yardımların gelir vergilerinden düşüldüğü gerekçesiyle ABD Hazine Bakanlığı
aleyhine dav
ABDde
faaliyet gösteren 150 sivil toplum kuruluşunun son 20 yılda İsraile 280 milyar
dolar yardım gönderdiği, yardımların gelir vergilerinden düşüldüğü gerekçesiyle
ABD Hazine Bakanlığı aleyhine dava açıldığı bildirildi. Haber kuruluşu El
Cezirenin bildirdiğine göre, açılan dava Amerikalı sivil toplum kuruluşlarının
yardım yapılan İsrail ordusunu ve Filistin topraklarında yasa dışı inşa edilen
yerleşim yerlerinin desteklenmesini durdurmayı hedefliyor.
ABD dış
politikasına zarar veriyor
İsraile
yardım gönderen sivil toplum kuruluşlarının ABD Gelir Yasasında 501(c)(3)
koduyla tanımlandığı ve bağışçıların İsraile yaptıkları yardımları vergiden
düştüğü belirtildi. Dava dilekçesinde, sivil toplum kuruluşlarının İsraile
yardım ederek ABD yasaları ile uluslararası hukuku ihlal ettiği, ABD dış
politikasına zarar verdiği ve Filistinlileri hedef alan sayısız suç ve insan
hakları ihlaline katkıda bulunduğu savunuldu. Hazine Bakanlığı yetkilileri ise
devam etmekte olan bir dava üzerine yorum yapmak istemediklerini belirterek
konu hakkında soruları yanıtsız bıraktı. Davayı açanlardan Filistin kökenli
Amerikalı yazar ve insan hakları savunucusu Susan Abulhawa, yardım gönderen
sivil toplum kuruluşlarının İsrail tarafından mağdur edilenlerin haklarını geri
vermeye zorlanması gerektiğini söyledi.
Vergi
Muafiyeti Sonlandırlmalı
Davanın
avukatı Martin McMahon da Hazine Bakanlığının yardımda bulunan sivil toplum
kuruluşlarının sadece vergi muafiyetini sonlandırmamasını, aynı zamanda yüz
milyonlarca dolar değerindeki geçmiş vergilerin de bu kuruluşlara tekrar
uygulanması gerektiğini belirtti.
Ülke
İçerisinde Büyük Tartışmalara Neden Oluyor
Hazine
Bakanlığının 21 Aralıkta açılan davaya cevap vermesi için 60 gün süresi
bulunuyor. ABD yasalarına göre, bazı ülkelere yapılan yardımlar vergiden
düşürülebiliyor. İsrail de bu ülkeler arasında yer alıyor ancak bağışı yapan
kişi ya da kuruluşun yardım yapıldığı yıl içerisinde İsrailden bir geliri
olması gerekiyor ve bu gelirden yapılan yardımın sadece bir bölümünü vergiden
düşebiliyor. ABDnin yabancı ülkelere yaptığı yardım ülke içerisinde büyük tartışmalara sebep
oluyor. Obama yönetiminin 2015 yılında İsraile 3,7 milyar dolarlık askeri
yardımda bulunduğu belirtiliyor.
KAYNAK: http://www.milligazete.com.tr/haber/Siyoniste_yardim_vergiden_dusuyor/390217#.VpDsPMaLSM8
İsrail
gazına yol yapılıyor!
DEVLETİN
AJANSINDAN YİNE BİR İSRAİL GAZI HABERİ
ZORLU Enerji Genel Müdürü Sinan Ak,
son gelişmelerin Türkiye ve İsrail arasında hem hükümetler arası hem de
şirketler arası görüşmelerin daha da artacağını gösterdiğini söyledi.
ZORLU Enerji
Genel Müdürü Sinan Ak, son gelişmelerin Türkiye ve İsrail arasında hem
hükümetler arası hem de şirketler arası görüşmelerin daha da artacağını
gösterdiğini söyledi.
Doğu
Akdenizde İsrail açıklarında keşfedilen zengin doğalgaz kaynaklarının
Türkiyeye iletilmesi konusunu da değerlendiren Ak, şöyle konuştu:
İsrail
gazının Türkiyeye taşınmasında özel şirketlerin anlaşması daha kolay olur,
konsorsiyum oluşturmak gerekebilir. Bu ideal çözüm olarak görünüyor,
gelişmeleri yakından izliyoruz.
Bu arada,
Turcas Petrol Üst Yöneticisi Batu Aksoy ise katıldığı bir toplantıda, İsrail
gazının Türkiyeye taşınması konusunda birçok şirketle konsorsiyum görüşmesi
yaptıklarını ifade ederek, EnerjiSa ile işbirliği yapıyoruz, Zorlu da
konsorsiyumla ilgilenen bir grup. Çok olumlu görüşmeler var. Bu uluslararası,
mega bir proje demişti.
ZORLU
ENERJİ, İSRAİLDE İKİNCİ SANTRALİNİ AÇTI
Zorlu Enerji
Grubundan yapılan yazılı açıklamada, grubun yüzde 42.15ine sahip olduğu
Ezotech Electric Limited Şirketi tarafından inşa edilen Ashdod Doğalgaz
Kojenerasyon Santralinin, 20 aralık2ta devreye alındığı belirtildi. Santralin,
55 megavatlık kurulu güce sahip olduğu belirtildi.
İsrailin
Ashdod şehrinin kuzey bölgesinde yaklaşık 110 milyon dolarlık bir yatırımla
devreye alınan santral, grubun İsraildeki ikinci enerji santrali konumunda
bulunuyor. Grup, İsrailli ortakları ile birlikte geçen yıl Dorad Doğalgaz
Çevrim Santralini devreye almıştı.
KAYNAK: http://m.milligazete.com.tr/haber_detay.php?id=389363
DIŞ PROJE İKRAMI
DİNDAR AKP İKTİDARI
Duruma göre davran; Dün dündür, bugün bugün
Anı kurtarmaya bak, şeref onur boş laftır!..
Yalan söyle hava at, hem namaz kıl beş öğün
Çevresine öğüdü: Din bağı bir zaaftır!
İsraile van münit, çektin lakin derinden
Stratejik ilişki, hiç kaymadı yerinden
Filistinli mazlumlar, kahrolsun kederinden
Biz istismar ederiz, çün halkımız çok saftır!
Her herzeye bin hikmet, uydurur dalkavuklar
Sarık cübbe kuşanmış, kof kafada kavuklar
Kendin horoz sanıyor, köhnemiş kel tavuklar
Ötmeye kalkışınca, yumurtladığı gaftır!
Erbakanın devamı, diyor halâ soytarı
Kendini doktor sanır, oysa sığır baytarı
Her gün fikir değişir, zoru görse kaytarır
Bunlarda asalet yok, sözleri hep caf caftır!
İsraille uzlaşmak, tarihi bir adımdır
Siyonizme yaranmak, siyasi muradımdır
Boş ver dava ve mizan, dünya ağız tadımdır
Halâ Kuran diyorlar, ya hu bunlar israftır!
Unutmayın AKP, bir dış projesidir
Hocaya hıyanetin, güdümlü objesidir
İsraile dost imiş, Şeytan penceresidir
Ömer Çelik buyurmuş; çün Siyon kutlu Kaftır!
Fetullah ve PKK, hep bizi aldattılar!..
Safdirik bulmuşlardı, tükürüp yalattılar
Ters köşeye yatırıp, sürekli gol attılar
Şükür asker el koydu, hakkın vermek insaftır!
Utanmazsan rastgele, konuş diyor Peygamber
Faiz fuhuş keneftir, soysuza miskü amber
İsraille AKP, bak Arzu ile Kamber
Mason piramidinde, alttan birinci raftır!
Zahir Dini parlatıp, alttan özün oymayın
D-8ler yerine, siz AByi koymayın
Dünya için Din satıp, kazancıyla doymayın
Batıla giden berbat, mümin Hakka taraftır!
İman küfür bağdaşmaz, kör tarafgir cahiller
Milleti menfaate, feda eden bahiller
Satıldı fabrikalar, limanlar ve sahiller
Zalimler hoş görülmez, çün vicdandan muaftır!
Çözüm diye yıllarca, teröre yol verdiniz
Eşkıya muhatap mı, nedir sizin derdiniz
Şimdi yüzler canımız, böyle yere serdiniz
Gaflet mi hıyanet mi, tavrınız çok tuhaftır!
Yakındır yıkılmanız, bu devran ters dönecek
İsrail gazı yanan, ampulünüz sönecek
Allahın vadi haktır, kim kader önleyecek
Durduğun yere bir bak; Hak-Batıl, hangi saftır?