OĞUZHAN ASİLTÜRK TANIK SIFATI İLE SAVCILIKTA İFADE VERİYOR;
ERBAKAN AİLESİYLE İLGİLİ BÜTÜN TÜKÜRDÜKLERİNİ YALIYORDU!?
SP Genel İdare Kurulu üyesi Oğuzhan Asiltürk de 12 Nisanda tanık sıfatıyla savcılıkta ifade veriyordu. Erbakanı 1954ten bu yana tanıdığı için ailesini de yakından bildiğini belirten Asiltürk, Zeynep Erbakanın dilekçe verdiğinden haberi olduğunu anlatıyordu. Çünkü zaten Onu kendisi kışkırtıyordu. Zeynep Erbakanın dilekçesinin ardından Yüksek İstişare Kurulunu toplayıp Mehmet Altınöz ile Fatih Erbakanı çağırdıklarını, Erbakanın gelmediğini, Altınöze ise yalıyı sorduklarını belirten Asiltürk, Kendisi ailesinin tasarrufları ile aldığını, zengin bir aileyi mensup olduğunu söyledi diyerek, aylarca Erbakan cihat paralarını, mala çevirip üstüne tapuladı ve bunları çocuklarına miras bıraktı iddialarının birer iftira olduğunu böylece itiraf ediyordu.
Şirketlerin ve mal varlığının merhum Erbakana ait olduğu konusunda bilgisi olmadığını belirten Asiltürk, Tam tersine bu şirketlerin hissedarlarının kendilerine ait malları olduğunu biliyorum. Bu şirketlerin ortakları partimizin faaliyetleri sırasında ihtiyaç duyulduğu zaman maddi yardımda bulunan insanlardır. Sürekli partiye yardım ettikleri için Zeynep Erbakan tarafından bu husus yanlış değerlendirilmiş ve şirketlerin mallarının babasına ait olduğu şeklinde bir kanaate varmıştır ( milliyet.com.tr 22 Mayıs 2012 ) diye konuşuyor, tam bir fesatçı ve fırsatçı tavrıyla, aylarca Erbakan Hocanın ve çocuklarının töhmet altında kalmasına yol açan yalanlarından, savcı huzurunda vazgeçiyor ve MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİnin haklılığı bir kez daha ispatlanıyordu. Bakalım yalancı ve iftiracı Oğuzhanın yandaşları şimdi onun bu fitneliğine hangi mazeret ve kerametileri uydurmayı düşünüyordu? Rahmetli Erbakan Hocamız gibi aziz ve tertemiz bir şahsiyete değil, sade ve sıradan bir kimseye ve ailesine bile bu tür yalan isnatlarda bulunmanın ağır vebali ve kepazeliği ortada iken, şimdi zoru görünce kustuklarını yalamaktan sakınmayan bir kişiye; hala rağbet ve hürmet edenlerin, onlardan daha bayağı duruma düştüğüne tarih şahitlik ediyordu!
________________________________
Asiltürk'ün ERBAKAN ve Ailesine İftirası ve Protesto Edilişi:
İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ:
21/02/2012 Konya Ticaret Odasında Saadet Partisi Tarafından Düzenlenen ERBAKAN Haftası Etkinliklerine Katılan O. Asiltürkü Protesto
*** Katılımcının Sorusu: 11 Eylül 2011 Pazar Günü SP Bursa İl Teşkilatında Düzenlediği toplantıda “Erbakan Bey, zeki bir kişiydi, borçlarının evlatlarına kalacağını bildiği için davaya ait bütün taşınmazları oğlunun ve damadının üzerine kaydetti.” diyorsunuz. Burada ise Erbakan'ın Üstün meziyetlerinden bahsediyorsunuz bu yaptığınız çift yüzlülük değil mi ve sahtekarlık değil mi? Manasında bir soru soruyor.
*** O. Asiltürk'ün Cevabı: O söylediğimde gerçek bu söylediğimde gerçek
*** Farklı bir Katılımcı: O söylediğinin neresi gerçek! Cihat malını zimmetine mi geçirdi Hoca?
*** O. Asiltürkün Cevabı: Hoca değil çocukları zimmetine geçirdi. (diyerek bir önceki sözünü inkar ediyor. ERBAKAN Ailesi üzerinden de ERBAKAN Hocamız hayatta iken cihat paralarını ailesi üzerinden zimmetine geçirdi iftirasında bulunarak, Ailesine ve Erbakan hocamıza tarihin en büyük iftirasını atmış oluyor.)
Bir Katılımcı Tarafından Çekilen Video:
Konuya Dair Aydınlatıcı Makale:
OĞUZHAN ASİLTÜRK ÜN ERBAKAN A İFTİRALARI
11 Eylül 2011 Pazar Günü SP Bursa İl teşkilatının düzenlediği toplantıya katılan Oğuzhan Asiltürk; önce çocukluktan itibaren bütün üstün meziyet ve marifetlerini anlatıp kendisini övüyor, ardından da:
Beni Milli Görüş liderliğine Ezher Hocaları seçti. Çünkü Benden daha layıkı yok idi diyor ve toplantı çıkışında da kapıda bekleyip biat alacağını söylüyor. Tabi katılanların sadece üçte biri bu çağrıya uyuyor.
O toplantıda şunlar da konuşuluyor:
Erbakan Bey, zeki bir kişiydi, borçlarının evlatlarına kalacağını bildiği için davaya ait bütün taşınmazları oğlunun ve damadının üzerine kaydetti.
Ben de vefatından sonra damadı Mehmet Altınözü çağırıp bu borçları ödemeleri söyledim.
Çünkü istihbarattan bana gelen bilgilere dayanarak, hangi bankada ne kadar hesapları olduğunu belirttim. Bu olaya Recai Kutan, Ahmet Tekdal ve Fehim Adakta şahitlerimdir.
Biz daha çok şeyler biliyoruz, ama bunları şimdilik saklıyoruz. Siz yine de bu konuları dışarıda konuşmayınız.
Oysa bu toplantının hemen ardından Ayşegül Tekdal aracılığıyla ulaşılan Sn. Ahmet Tekdal, böyle bir olaydan asla haberi olmadığını beyan ediyor.
Oğuzhan Asiltürk ayrıca, Bursa il başkanına da: Hocanın dava için toplanan paraları zimmetine geçirdiğini ima ederek: 1996 yılında Erbakan Bey, Başbakan olmadan önce mecburi mal beyanında bulundu ve 140 kg. altını olduğu ortaya çıktı. Ogün bugündür bu 140 kg altının karşılığı olan paralar nereye gitti, çocukları bunları gizliyor! iddiasında bulunuyor.
Ve yine şimdi AKPye geçen eski RP Mudanya İlçe başkanına:
Erbakanın bana da şahsi 30 bin dolar borcu vardı. Onu da ödemiyorlar diye yakınıyor.
Belirtilen salon toplantısında, bu konuları anlatmasına zemin hazırlansın diye de, parti teşkilatından genç birisine, Oğuzhan Beye, Fatih Erbakan ve damadı, Hocanın trilyonluk borcunu ödemekten niye kaçınıyor? diye bir soru yöneltmesi telkin edildiğini, bu kişi kendisi itiraf ediyor.
Duyumlarımıza göre: salonda bulunan Hocamızın damadı Mehmet Altınözün kardeşi ve SP GİK üyesi Orhan Altınöze durumu Sn. Fatih Erbakana mesajla iletiyor ve kendisine:
Karşı çıkıp ortalığı karıştırmayın, bırakın içindekileri kussun! yanıtı veriliyor.
Tabi Oğuzhan Asiltürk, kendisine biat etmeyen fatih ve Elif Erbakan için: Allah onlara hidayet versin diyerek, sapıtıp yoldan çıktıklarını da ima ediyor.
Şimdi Bay Oğuzhan Asiltürk soruyoruz ve yanıtlarını bekliyoruz.
S1: Sen bu bildiklerini, Hocamızın sağlığında niye açıklamadın? Vefat buyuran ve kendisini savunma imkanı bulunmayan, Erbakan gibi bir zata iftira atmaktan utanmaz mısın?
S2: Üstelik bunlar doğruysa, niye vaktinde Hocamızı ve camiamızı uyarmadın? Oysa son ana kadar sürekli Erbakanın yüksek şahsiyet ve kerametlerini anlatırdın. Yoksa o zamanda mı riyakarlık ve sahtekarlık yapmaktaydın?
S3: Rahmetli Hocamız Kayıp trilyon davası diye bilinen haksız ve dayanaksız mahkeme ve mağduriyete şahsi çıkar hesapları için değil, davası yüzünden uğramıştı. Öyleyse bunun külfetini de partinin ve cemaatinizin üstlenmesi lazımdı. Şimdi kalkıp bu yükü sadece çocuklarının sırtına vurmak, hangi vicdanla bağdaşırdı?
Bu tavrınız değil dava kurmaylığına, değil Müslümanlığa, hatta insanlığa bile sığmazdı. Ya hu, siz nasıl bir varlıktınız?
S4: Bay Asiltürk! Hocanın çocukları üzerine yatırdığını iddia ettiğin bankalardaki çok özel ve gizli mevduatları, devlet bile saklarken, sana hangi istihbarat örgütleri sızdırmıştı? MİT mi, MOSSAD mı?
S5: İftira ve uydurmalarınıza şahit gösterdiğin Sn. Ahmet Tekdal sizi yalanlamış ve böyle bir olaya kesinlikle şahit olmadığını açıklamıştı. BU durum, diğer bütün iddialarınızın da sadece kasıtlı bir iftira olduğunun ispatıydı.
S6: Ezher Hocalarının seni Milli Görüş Lideri seçtiği iddiaları gülünç bir uydurmaydı.
Şimdi Milli Görüş davasına yıllarını vermiş sadıkların ve Hocamızın Yüksek İstişare Kurulu üyesi yaptığı zevatın değil de, Mısırdaki ilgisiz şahısların, sizi Lider seçmesi, sırıtan bir sahtekarlıktı. Çünkü bizim sorduğumuz, Milli Görüşü bilen ve takip eden Ezher Hocaları, böyle bir şeyden asla haberdar olmadıklarını, şayet bir iki kişinin şahsi hürmet ve iltifatı olmuşsa, onunda binlerce mensubu bulunan Ezher ulemasını bağlamayacağını beyan edip, bu iddiaları çocukça ve gülünç bulmuşlardı.
Şimdi Ey Oğuzhan Asiltürk ve yalakaları! Şu sizi seçip biat eden Ezher Hocalarının isim ve sıfatlarını derhal açıklamazsanız bir kere daha suçüstü yakalanacaksınız.
S7: Yüzlerce kişinin katıldığı ve kimin ve maksatla girdiğinin araştırılmadığı herkese açık bir toplantıda bu gibi uydurma ve iftira sırların konuşulması, yoksa Erbakan Hocaya ve Milli Görü davasına duyulan haklı muhabbet ve teslimiyeti bozmak ve camiamızın kafasını karıştırmak amaçlı mıydı?
Milli Çözüm ekibinin, yıllardır dikkat çektiği gibi, Ey Oğuzhan ve avanesi! Siz eğer bu camiaya çok özel olarak sızdırılmış, sinsi görevli ve yüksek rütbeli bir ajan değilseniz, bu denli fırsatçılık ve fırsatçılık başka hangi nedenle yapılırdı?
Ve de ey Milli Görüşçüler!
Böylesine yalancı, iftiracı, Hocamıza ve çocuklarına çamur atıcı ve sürekli camiamızı karıştırıcı bir adamın, hala ayarını ve amacını anlamayacak ve peşine takılıp kalacak olursanız, Siz nasıl iseniz, öyle idare edileceksiniz hadisinin tehdidine uğrayacaksınız!
Mikail YILMAZ
_________________________________________________________
Türkiye Nerede Asiltürk-Kazan Nerede!
________________________________________
MİLLİ GÖRÜŞÜN BAŞBELALARI VE SORUMLULUKLARIMIZ
Hayat bir imtihandır ve her birimizin imtihan şartlarını bizzat Cenabı Hak hazırlamaktadır. Nefsimizle, ailemizle, yakın ve uzak çevremizle, mevcut sistem ve devlet düzeniyle imtihan edildiğimiz gibi, hizmet teşkilatımız ve dava mensuplarımızla da imtihanımız vardır. Hz. Ömer (RA) Halifeliğe atanınca çevresine söylediği: Allah sizi benimle, beni de sizinle imtihan buyurmaktadır. Sizin imtihanınız; Ben hakka bağlı kaldıkça, içtihat ve icraatlarımda hatalı da davransam bana itaat ve ahdimize sadakat göstermeniz, haksız ve İslama aykırı davranış ve kararlarımda ise beni uyarmanızdır. Benim imtihanım ise, yakınlarımı ve yağcılık yapanları değil, ehil ve layık olanları yetkili görevlere atamam, Kuranın hükmünü ve Resulüllahın öğüdünü esas ve ölçü almamdır tavsiyeleri bizim de düsturumuz olmalıdır.
Ve hele, davamızı ve camiamızı istismar girişimine, yetki ve görev emanetine hıyanet ettiğine şahit olduğumuz üst kademedeki insanların bu tahribatlarına karşı önce kendilerini, dinlemiyorlarsa dava kardeşlerimizi uyarmak, Allaha ve davamıza karşı sorumluluğumuzun bir parçasıdır. Dışlanırım, suçlanırım, makam ve menfaatlerden mahrum bırakılırım endişesiyle böylesi yamukluklara göz yuman bir ekibin zafere ulaşması ve Allahın rızasını kazanması imkânsızdır. Nasıl olursanız öyle idarecilere kavuşursunuz hadisi şerifi, sadece ülkeler için değil, partiler ve ekipler için de geçerli bir kuraldır.
Hz. Peygamber Aleyhisselatüvesselam Efendimizin çok özel sırdaşı ve münafıkların isimlerinin kendisine anlatıldığı Sahabe-i Kiramdan HUZAYFE BİN YEMAN, dedelerinin aslen Yemenli olduğu söylenir. Kabilesi olan Ben-i ABS, Hayber ile Teyma arasındaki bölgede yerleşmiş ve İran Kisrası Nuşirevan döneminde Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Bedir harbinden önce Hz. Huzayfe ve ihtiyar babası (RA) Medineye gelip Peygamber Efendimizin huzurunda İslama girmişlerdi. Efendimiz Huzayfeyi Ammar Bin Yasirle kardeş ilan etmişlerdi. Sırası ile Uhud, Hendek, Ben-i Kureyza ve Hayber gazvelerine katılmış, ardından Mekke Fethinde, Huneyn ve Taifte, Tebük seferinde ve veda Haccında hazır bulunmuş seçkin bir sahabe idi. Babası, Uhud savaşında müşrik sanılarak yanlışlıkla öldürülünce, verilen diyetin hepsini sadaka olarak dağıtıvermişti. Hz. Huzayfe yüz kadar Hadis-i Şerif rivayet etmiş, Hz. Osmanın şehadetinden sonra Hz. Aliye biat ettikten kırk gün sonra çocuklarına Hz. Aliden ayrılmamalarını özellikle vasiyet edip ebedi âleme göçmüşlerdir. Hz. Ebubekir (RA) döneminde ordu komutanlığına, Hz. Ömer döneminde valilik makamına getirilmiştir.
Münafıklar ve Hz. Ömerin (RA) Endişesi
Kalben teslime ve tevhide ulaşmadıkları halde, makam ve menfaat beklentisi ve İslamın nimet ve faziletlerinden yararlanma düşüncesiyle, hatta bir kısmı da hıyanet ve fesatlık gayesiyle Müslüman görünün kimselere MÜNAFIK denilmektedir.
Hz. Peygamberimize Münafıkların cenaze namazını kılmasının yasaklanması[1]üzerine, marazlı ve garazlı insanların kimler olduğu konusu daha bir merak edilmiş, hatta ileri gelen sahabeler bile, acaba biz de Münafık mıyız? diye ciddi bir endişe içine düşmüşlerdi.[2]
Münafıkların bazıları deşifre edilmiş ve kendilerini bir şekilde ele vermiş olsa da, önemli bir kısmı Efendimizce gizlenmiş, sadece bunların isimleri Hz. Huzayfeye sır olarak bildirilmişti. Hz. Ömer Halife olunca bunların kimler olduğunu öğrenmek için Hz. Huzayfeye çok ısrar etmişse de, kendisine söylenmemiş; sadece valilerinden birisinin alametleri haber verilmiş, o da tespit edilip görevine son verilmişti.[3]
Ancak Hz. Ömer (RA), Münafıkların cenaze namazını kılmak Peygamberimize yasaklanınca, Hz. Huzayfenin de Münafık bildiği kimselerin cenazesine katılmayacağını düşünerek, Medinede olduğu halde, Hz. Huzayfenin kimlerin cenaze namazına katılmadığını öğrenmek üzere, bazılarını görevlendirmişti. Bu takip sonucu, herkesçe zahiren çok makbul bilinen öyle şahısların gerçekte Münafık oldukları kanaati belirmişti ki, artık Hz. Ömer kendisinden bile şüphe ederek, çok ciddi ve endişeli bir şekilde:
Ya Huzayfe, Allah Peygamber aşkına doğru söyle, ben de Münafıklar listesinde miyim? diye sormaya ve kuşku duymaya mecbur hale gelmişti. Hâşâ, Hz. Ömer Efendimizin bunu, riyakârlık olsun diye veya şaka niyetiyle yapmadığı, mübarek ve muhterem bir mümin bilinen ve hıyanetlerine asla ihtimal verilmeyen nice zevatın: Hz. Huzayfe tarafından ve hiçbir mazereti bulunmadan, cenaze namazlarının kılınmadığını görünce hakikaten sarsılıp korkuya kapıldığı kesindi.
Bütün bunlardan anlıyoruz ki:
1- Şeytani merkezler ve Siyonist Yahudi çevreler, en iyi Müslüman ve mücahit rolü oynayan ve hatta Hz. Ömer gibileri tarafından bile hıyanetinin farkına varılmayan çok sinsi ve tehlikeli elemanlarını, o gün Hz. Peygamberin çevresine yerleştirmişlerse, bugün Milli Görüş içerisine niye yerleştirmesinlerdi?
2- Zaten batıl kafalı ve Siyonizmin farklı kolları olan partiler yerine, asıl Milli Görüşü kontrol etmek, sadık ve sağlam kişileri saf dışına itmek üzere; Erbakanın partisine çöreklenmek gerekmez miydi? Hatta Milli Görüşün hizmetlerine fırsat verilmesi için bazı şahsiyetleri Hocanın yakınına konuşlandırmayı pazarlık konusu bile etmişlerdi.[4]
3- Erbakan Hocanın, partisine girip, müttaki ve mücahit dava adamı rolü üstlenen ve tövbe edip sadıkane dönmüş gibi hareket eden kötü niyetli kimseleri elbette bildiği, ama Hz. Peygamberimizin sadece Hz Huzayfeye söylemesi örneği, birçok hikmet ve hedeflerle bunları ölünceye kadar deşifre etmediği de mümkün ve münasipti.
4- Ama bu tiyniyetsiz tipleri sezdirip izlettiği, çok özel yöntemlerle öğretip eğittiği kimselerin varlığı da bir gerçekti ve zaten gerekliydi.
5- Ve işte, o çok muhterem ve mübarek geçinen bu sinsi ve hain kişiler, kendilerinin gizli mahiyetini ve kirli marifetlerini çok iyi bilen bu sadıkları suçlamak ve dışlamakla ömür geçirmişlerdi. Ama Yüce Allah, imhal eder, ama ihmal etmezdi. Yani zalim ve hainlere mühlet verip, yularını uzatabilirdi, ama asla ihmal etmez, adaleti ilahiyesinin gereğini mutlaka yerine getirirdi.
Oğuzhan Asiltürk Artık Elini Çekmelidir!
İslam coğrafyası dirilip diktatör krallarını ve çağdaş firavunlarını yıkarken, biz Milli Görüş camiası olarak hala kurmay geçinen bazı karanlık kafaları bile sorgulayamazsak, nasıl felah bulacağız? Bizim karşı çıktığımız: takdir buyrulan bu seçim sonuçları değil, potansiyel imkân ve şartların hazır olmasına rağmen davamızın amaçlanıp arzulanan neticeye varmasına engel çıkaran ve kısırlaştıran bazı şahısların şüpheli ve şaibeli durumlarıdır. Her zararda neticede bir hayır saklıdır, belki de hezimetle sonuçlanan bu seçimlerin en önemli kârı partimize çöreklenen bu takımdan artık kurtulmamız olacaktır. Hocamızın sağlığında yaptırılan ve Milli Gazetede yayımlanan anket sonuçlarında %7ye yaklaşan ve Hocamızın vefatının oluşturduğu heyecan ve hayranlıkla ikiye katlanan gelişmelere ve potansiyele rağmen ve sadık Milli Görüşçülerle gençlerimiz bütün gücüyle çalıştıkları halde seçimlerden bu neticenin alınmasının vebali Ş. Kazan ve O. Asiltürkün omuzlarındadır.
%10 barajını rahatlıkla aşacak fırsatları kasıtlı manevra ve manipülasyonlarla heba eden ve oy oranımızı en zor şartlardaki bir önceki seçim sonuçlarının bile yarısından aşağı indiren ve maalesef SPyi %1lere düşüren özellikle OĞUZHAN ASİLTÜRKün, YİK Başkanlığından derhal istifa etmesi ve artık elini Milli Görüşten çekmesi lazımdır. En azından BBP Genel Başkanı Yalçın Topçunun istifa etmekle gösterdiği vicdani bir hassasiyeti SP yetkililerinden de beklemek hakkımızdır. Bu arada; Erbakan Hocamızın vefatının hemen ardından, masonik mahfillerde konuşulan bir konuyu gündeme taşıdığı sırıtacak şekilde, Zaman Yazarı Mustafa Ünalın:
Hocanın vefatıyla artık Erbakan dönemi kapanmıştır. Bunun anlamı ve nasıl olacağını merak edenler Oğuzhan Asiltürkü izlemeye başlamalıdır sözlerini bir daha irdeleyip Oğuzhan Asiltürkün mahiyetini ve marifetini mutlaka çözmek şarttır.
Partide etkili ve yetkili pek çok zevat da bu durumun farkındadır ve rahatsızdır; ama hatır gönül belasına fitne çıkmasın kuşkusuyla susmaktadır. Ama unutmayalım ki, Davamızın hatırı, İslamın ve insanımızın çıkarı ve Aziz Hocamızın manevi mirası her şeyin ve herkesin üstünde tutulmalıdır.
Bu ikilinin; oluşturdukları makam-menfaat şebekesi eliyle yürüttükleri bu tahribatları ne maksatla yaptıkları, sinsi ve gizli hesaplar taşıyıp taşımadıkları soruları bir tarafa, işte davamız ve camiamız için acı sonuçları ortadadır.
Erbakanın sağlığında da, bu ikili defalarca ve farklı zamanlarda:
Ahmet Akgül, Liderimiz tarafından yasaklanmıştır diye iftira attıkları halde, örneğin Bursada ve onlarca şahidin huzurunda olduğu gibi, bu konu kendilerine sorulduğunda bizzat Aziz Hocamız, hem de bunların yüzüne karşı:
Öyle şey olmaz… Hem Şevket Bey böyle şeyler konuşmaz!.. Selam söyleyin Ahmet ve ekibi çalışmalarına devam etsinler buyurmuşlardır.
Ve yine; İsrail Büyükelçiliği, Fetullah Gülen şebekesi ve AKPlilerce hazırlanan ve üç günde kofluğu anlaşılıp boşa çıkan bir tezgâhla, Milli Çözümü Ergenekona bulaştırma çabalarına Oğuzhan ve Şevket Beylerin, hemen bu iftirayı destekler mahiyette aleyhimize tavır almasını da Aziz Hocamızın:Bu kardeşlerimize suizan ediliyor, çok acele rastgele karalayıcı kararlar veriliyor diyerek kınadığını, SP eski GİK üyesi ve Milli Gazete yazarı Sn. Alaattin Köksal bizzat açıklamışlardı.
Kaldı ki, Erbakan Hocamızın da defalarca hatırlattıkları gibi Biz siyaseti ibadet niyetiyle yapıyoruz. Yani dünyevi heves ve hesaplarla değil, milli ve manevi bir hizmet ve mesuliyet düşüncesiyle biz Milli Görüşün gayretini çekiyoruz. O nedenle, makamı ne olursa olsun, hiç kimsenin bize Namaz kılmayın, oruç tutmayın! gibi bir talimat veremeyeceği, verse de dinlenmeyeceği gibi, yine Hakkı tebliğ ve ikame hizmeti olan ve her mümine farz kılınan bir hizmet ve gayretten de hiç kimse bizi engelleyemeyeceğine, bu konudaki talimatlarının yerine getirilemeyeceğine inanıyoruz.
Yetkililer, bize resmi görev, etiket ve yetki vermeyebilir, bu onların takdirindedir ve niyetlerine göre muamele göreceklerdir. Ama; Milli Görüşü anlatmayın, batıl düşünceleri tanıtmayın, Saadet Partisine güç katacak çalışmalar yapmayın, manevi ve siyasi temel esaslarımızı ve sorumluluklarımızı hatırlatan yazılar yazmayın, dağıtmayın diye yasaklar koyanların gerçek niyetini ve karakterini artık sezmek ve ona göre değerlendirmekte Milli Görüşçülere düşmektedir.
İzmir Kemalpaşa E.Belediye Başkanı Sn. Mehmet Ali Özüdoğrunun Milli Gazetede anlattığı gibi;
Ziyaretimize gelen bir General Sizi tebrik ediyorum, Kemalpaşayı sanki yıkıp yeniden yapmışsınız… Bu çok şerefli bir başarıdır. Ama sizin bundan daha büyük şerefiniz, Erbakan Hocaya sadık kalmanız, kaytarıp kaçanlara katılmamanızdır itiraf ve iltifatlarına rağmen ve Aziz Hocamızın Kahraman ordumuzla ilgili samimi tavrı ortadayken, bazı yöneticilerin demokratikleşme teranesiyle TSKyı töhmet altında bırakıcı yaklaşımları ne ile izah edilecektir?
Tekrar sormamız ve ısrarla üzerinde durmamız gerekirdi:
a- Zaman yazarı Mustafa Ünal (6 Mart 2011) Erbakan dönemi artık kapanmıştır. Bunu anlamak isteyenler Oğuzhan Asiltürkü izlemeye almalıdır.
Saptama ve yorumları niye yanıtsız bırakılmıştır? Oğuzhan Bey, Erbakan dönemini nasıl ve niçin kapatacaktır?
b- Erbakan Hocanın vasiyetine rağmen DP ile seçim ittifakıyla görevli Şevket Kazan, bu görevi savsaklayıp sekteye mi uğratmıştır? Başka nedenler ve engeller varsa, camiamıza niye açıklanmamıştır?
c- Fatih Erbakan Beyin, Mart ayında Anadolu Oteldeki: Hocamızın vasiyet ve tavsiyelerine aykırı olarak, gerekli istişare edilmeden ve parti kurullarında görüşülmeden, bazılarının kendilerini YİK Başkanı ve Erbakanın halifesi ilan etmesi yanlıştır ve düzeltilmesi lazımdıranlamındaki uyarıları niye hesaba katılmamış ve üzeri kapatılmıştır?
d- Ve yine: Adayları ve kurmayları gölgede bırakıyor ve çok fazla rağbet görüyor gibi gülünç ve düşündürücü bir gerekçe ile, Fatih Erbakan Beyin seçim dönemi birçok miting ve konferanslara katılmasına niçin sıcak bakılmamıştır? Fatihin Erbakanı hatırlatması bazılarını neden gocundurmaktadır?
Fatihsiz Fetih Mitingi yüreklerimizi yaralayıvermişti!
Ve hele evvelki sene İzmitteki Fetih mitingine, kısa bir süre öncede Gebzedeki Hz. Peygambere sevgi mitingine Fatih Erbakan Niye gelmemişti? Muhterem Hocamızın saygın evladı ve canlı hatırası olması nedeniyle, sadece isminin anons edilmesi ve bir selam vermesi bile gönülleri ferahlandırıp heyecanlandırmaya yeterli iken, bu safi mutluluk Milli Görüşçülerden niye esirgenmişti? Fetih şöleninin Fatihsiz geçmesi için hangi engeller ve çengeller tertiplenmişti? Ve Fatih Bey niye bu basit ayak oyunlarına aldırmayıp Gebze mitingine katılma gayreti göstermemişti? Haydi marazlı münafıklar, Erbakan Hocayı hatırlatmasın diye Fatihi davet etmemişlerdi!? İyi de, Gebzede kendisi hatırına sevgi mitingi düzenlenen Hz. Peygamber (S.A.V) hepimizin efendisi değil miydi? Bunu tertipleyen Saadet Partisi hepimizin hizmet adresi değil miydi? Aziz Hocamız hayatta olsalardı, sedye ile bile olsa bu toplantıya teşrif etmezler miydi? Beni davet etmediler demek ne kadar çiğ ve geçersiz bir mazeretti. Ezan okunduktan sonra, artık herkese ayrı ayrı davetiye çıkarmak mı gerekirdi?!
Bu mesuliyet ve gayretle, Gebzeye gelinseydi, kim kendilerinin kürsüye çıkıp sadıkları selamlamasını ve konuşma yapmasını engelleyebilirdi? Onun konuşması, Aziz Hocamızın hatırasını canlandırıp, katılımcıları coşturmaya yetmez miydi? Düzcedeki birkaç yüz kişi yerine, onbinlerin duasını ve alkışını hak etmez miydi?Abdüllatif Şener gibi davamıza ve hocamıza defalarca hıyanet ve hakaret eden bir döneği ve talebeliğinden beri Şevket Kazanın özel yetiştirmesini Gebze mitingine getirtip SPnin yeni genel başkan adayı gibi alkışlatanlar, acaba Fatih beyden sırf Erbakan soyadından dolayı mı böylesine endişeliydi?
Ve yine hatırlayınız Şevket Kazan, Fetih mitingi için Bursadan İzmite niye teşrif etmemişti? Oğuzhan Asiltürkle Şevket Kazan arasındaki liderlik ve enaniyet rekabeti, artık gizlenemeyecek ve birbirlerini görmeye tahammül edemeyecek boyutlara mı erişmişti, yoksa başka bir hesap peşinde miydi?
Oğuzhan Asiltürk, Fatih Erbakan Beyin Mart ayında Anadolu Otelde vurguladığı gibi, Yüksek İstişare üyesi zevatı ve partinin yetkili kurullarını baypas edip, bir oldubitti ile kendisini YİK Başkanı ilan ettirmiş ise, Şevket Kazan niye camiamızı ve teşkilatlarımızı bilgilendirmemiş ve bu haksız ve hileli yetki gaspına itiraz etmemişti?
Sn. Fatih Erbakanın safiyet ve iyi niyetinden yararlanıp, kendi şahsi kapris ve rekabetleri uğruna Onu kösteklemeye çalışanlar nasıl hesap vereceklerdi?
Ama maalesef, umarız ki, Fatih Bey davamızın ve Hocamızın hatırına, bütün bu istismar ve suistimalleri deşifre edip Milli Görüşün önünü açacak ve camiamızı rahatlandıracak gayret ve cesarete sahiptir ve bu konuda tarihi bir misyon ve mesuliyet yüklenmiştir beklentileri de sönüvermekteydi.
e-Pek çok il ve ilçeden samimi talepler gelmesine ve olumlu etkilerin görülmesine rağmen Milli Çözüm yazarları ve Ahmet Akgül ne maksatla dışlanmış ve suçlanmıştır?
f- Başta AKPlilerin ve diğer batıl kafalı partilerce ciddi rahatsızlık duyulan, okuyan herkesin aklını ve vicdanını harekete geçirip, oy sorumluluğunu hatırlatan ve Saadete kaydıran, bir sayfalık Oy Emanettir, Oyuna Gelme! yazısının, hem de parti amblemiyle dağıtılmasına neden şiddetle karşı çıkılmış ve yasaklanmıştır?Kaldı ki her türlü kısıtlamaya rağmen Milli Çözüm ekibi Gebze ve İzmit bölgesinde çalışmış, Oy Emanettir yazısını dağıtmış ve SP bu bölgede en yüksek oy oranına ulaşmıştır. Bir Milli Görüşçünün böyle davranması, aklen ve ahlaken mümkün olmadığına, yani partisine oy kazandıracak ve davasını herkese ulaştıracak bir gayrete hiç kimsenin engel çıkaramayacağına göre, kurmay bilinen bazı kişiler kimlerin ve hangi karanlık hedeflerin hesabına çalışmaktadır?
g-Bu yazıda; hukuka, ahlaka, parti yararına aykırı tek bir cümle gösterene saygı ve şükranlarımızı sunacağız. Ama biz en az kırk (40) faydasını saymaya hazırız.
EL AZİZcilerin AKP Hizmetçiliği
Seçim sonucu parti balkonunda yaptığı teşekkür konuşmasında ve kendisini cumhurbaşkanlığına hazırlama provasında: Adnan Menderes ve arkadaşlarını ve Turgut Özalı minnet ve şükranla andığı; ama Onun sayesinde adam sınıfına katılıp İstanbul Belediye Başkanı yapıldığı ve ardından Ona hıyanetin rüşveti olarak iktidara taşındığı halde, tapındığı Yahudi Lobileri korkusundan ve yalakalığından dolayı Erbakan Hocayı ağzına bile almayacak kadar vefasız ve vicdansız birisini Milli Görüşün devamı ve Hocanın en sadık adamı diye övmekten, ama geçen kongrede, istismar ve riyakârlık için Erbakanın devamıyız dediği için keramet yüklemekten daha doğrusu AKPnin gözüne girme gayretkeşliğinden utanmayan Elazizciler, seçim sürecinde şunları yazmıştı:
Muhtemel seçim sonuçları karşısında halkın oylarını etkileyen çok önemli bir diğer husus da 13 Haziran 2011 sabahı ortaya çıkacak tablodan nasıl bir iktidarın çıkabileceği hususunun şimdiden herkesi düşündürmesidir. AKP iktidara tek başına gelmediği takdirde CHP-MHP koalisyonu yeterli çoğunluğu sağlayamazsa ne olacak? AKP, millet bize muhalefet görevi verdi diyerek herhangi bir koalisyonda asla yer almak istemezse CHP-MHP-BDP koalisyonu kurulabilecek mi? Kurulursa bile BDP olanca şımarıklığı, sorumsuzluğu ile hükümeti rehin almaya kalkışıp her türlü isteklerini küstahça dayatmaya kalkarsa ne olacak? Bir koalisyon hükümeti kurulamadığı ya da sağlıklı yürütülemediği takdirde bir erken seçim kaçınılmaz hale gelirse o takdirde nasıl bir sonuç ya da siyasi tablo ortaya çıkar?
Bütün bu durumlarda başta terör belası olmak üzere bölgesel çalkantılarla başı dertte olan Türkiye bir istikrar adası olmaktan çıkıp iç ve dış sorunlar yumağı içerisinde yeniden 2001deki gibi siyasi kaos ve ekonomik krizler içerisine sürüklenirse ne olacak; yeniden başa mı dönülecek? AKPnin tek başına iktidar olmaması halinde bütün bu olumsuzlukların ve daha birçok riskin yüksek ihtimal dâhilinde olduğu orta yerde dururken; sağduyulu hareket ettiği hemen tüm seçimlerde gözlemlenen milletimizin bir maceraya yol açacak siyasi tercihler doğrultusunda oy kullanmasını beklemek rasyonel bir düşüncenin eseri olabilir mi? Ancak milletvekilliği engellenen Tayip Erdoğan ABD desteği ile Başbakan olamayınca o da yön değiştirip 12 Eylül çizgisine girdi. İki dönem iktidarında tıpkı Turgut Özal gibi 12 Eylül çizgisinde politikalar izleyen Başbakan Tayip Erdoğana da yine aynı çevrelerce karalama ve yıpratma kampanyaları yürütülüyor. Ancak bu zihniyet giderek gücünü yitiriyor ve Türkiye büyük bir değişime doğru hızla yol alıyor. Kısacası CHP zihniyeti ile mücadele eden Millî Görüş (AKP ve Tayyip Erdoğan eliyle) İttihatçı zihniyetten ülkeyi kurtardı ve şimdi Yeniden Büyük Türkiye yolunda hızla ilerliyor.[5]
Şeklindeki palavralarla gerçekleri çarpıtan ve halkı yanıltan bir tavırla AKPnin tek başına ve Anayasayı değiştirecek orandaki iktidara getirilmesi, aksi takdirde Türkiyenin kaos ve kavga ortamına sürükleneceği tehdidi ile Erbakan Hocayı haşa yalancı çıkaran marazlı bir mantıkla, AKP reklamcılığı ve Recep Erdoğan şakşakçılığı yapan ve yerel televizyonlarda Saadet Partisini ağzına almayıp sürekli AKPnin kerametlerini anlatan ve konuya Zaten SP barajı kesinlikle aşamaz diye başlayan ELAZİZ ekibiyle SP Genel Başkan yardımcınız ve teşkilatınız kol kola sarmaş dolaş olurken, MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİNİ hala AKPci Elazizcilerle birlikte gösteren ve çalışmalarına yasak getiren iftiracı ve Erbakan istismarcısı tipler, acaba kimlerin temsilcisiydi?
Şevket Kazanın, Şevki Yılmazı Kollayıp Gözetmesi!
Muhittin Yıldırım, SP Genel Merkezindeki ilgililerden ve Avrupa Milli Görüş yetkililerinden bizzat dinlediği ve birçoğuna kendisi de şahitlik ettiği şu bilgilerle; katıldığı Trabzon Kaçkar TV.deki söyleşide (5 Haziran 2011de İnternete yüklendi) Şevki Yılmazın gerçek ayarını deşifre ediyordu:
a)Şevki Yılmaz, Diyanet İşlerinde sıradan bir memur iken, Şevket Kazan bunu alıp 1982 yılında Avusturya Milli Görüş teşkilatına yetkili bir pozisyonla görevlendiriyor.. Ama Din ve dava istismarıyla, teşkilatın önemli miktardaki parasını cebe aktardığı anlaşılıyor ve tabi dışlanıyor.
b)Avusturyadaki bu usulsüzlük ve huysuzlukları yüzünden kovulan Şevki Yılmaza, Şevket Kazan abisi biraz kızıyor ve çıkışıyor ama, bu sefer Onu taltif ve terfi ettirircesine, eline yazılı ve imzalı referans belgesi verip, Almanya Milli Görüş teşkilatına, hem de üst düzey bir yetkilendirme ile gönderiyor!? Oradaki tahribatlarının ve nefsanî tertibatlarının ayyuka çıkması da gecikmiyor.. Ve Muhittin Yıldırım, halen Avrupa Milli Görüş Genel Başkan yardımcısı Değerli Hasan Damar beyi de bu anlattıklarına şahit gösteriyor.
c)Rahmetli Erbakan Hocamız, bu Şevki Yılmazın, çoğu asılsız ve abartılı ve sadece ucuz kahramanlık havalı konuşma kasetlerinin ve
Bize 16lık top mermisi lazımken, tutup dengesiz ve disiplinsiz şekilde 32lik mermiler üreterek, zaman ve imkân israfına ve Mili Görüş davasının yanlış anlaşılmasına ve haksız yere hücuma uğramasına sebebiyet veren
Gereksiz sözlerinin aleyhimize kullanılacağı için, bunların dağıtılmasını zararlı bulduğu halde, Genel Merkezdeki malum kişilerin izni ve desteği ile, el altından çoğaltılıp yaygınlaştırılıyor.
d)Bütün bunlar bilinip dururken, Şevket Kazan ağabeyi Şevki Yılmaz çömezini bu sefer Rize Belediye Başkanı yapıyor, yetmiyor ardından Milletvekili olarak Meclise taşıyor
Belediye başkanlığı forsunu kullanıp 4(dört) ilin başarılı ve sağlam il başkanını değiştiriyor ve nedense Oğuzhan Asiltürk hiç bunlara engel olmuyor.
e)Bu Şevki Yılmaza ayrıca: 28 Şubattan sonra çok mağdur oldum, mahkeme masraflarını ve ailemin geçim harcamalarını karşılayamıyorum acındırmalarıyla, her ay Milli Görüşten 2-3 bin Euro maaşla, 7-8 yılda toplam 200(iki yüz) bin Euroyu aşkın para akıtılıyor. Doymuyor 50 bin kitap bastırıp parasını da yine cebine atıyor!
f)Sonrası malum: Şevki Yılmaz yalaması, Erbakan Hocamıza ve davamıza en çiğ ve çirkin hakaretlerle saldırmaya başlıyor ve şimdi de, Elazizcilerle aynı marazlı mantık ve mazeretlerle: Bunlar Erbakanın devamıdır, samimi ve seçkin kadrolardır diyerek BOP Eşbaşkanlığı ve Siyonizm hizmetkarı Recep T. Erdoğan Beyi hararetle destekliyor; Dinimize ve devletimize yönelik hakaret ve hezimetlerine keramet kılıfı uydurmaya devam ediyor..
g)Şimdi izan ve vicdan sahibi Milli Görüşçülerin artık şu sorunun cevabını bulması kaçınılmaz hale gelmişti:
Ayarını ve arsızlığını defalarca kanıtlayan Şevki Yılmaz gibileri, bütün tahribatlarına ve Aziz Hocamızın olumsuz tavrına rağmen; en yetkili noktalara taşınırken, hatta kabahati arttıkça daha yüksek makamlara atanırken: aynı süreçte Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk eliyle, davamıza hizmetten, Hocamıza sadakatten ve bu yamuklukları dile getirmekten başka suçu bulunmayan Ahmet Akgülü ve Mili Çözüm ekibini iftiralarla yasaklamaları; acaba sadece şahsi bir kızgınlık eseri mi, yoksa davamızın dibine dinamit koymayı amaçlayan derin ve sinsi bir karanlık görev gereği mi? yapılıyordu!?
Konya Milli Çözüm Ekibinin Erbakan Hocaya sundukları mektubunun içeriği!
Bismillahirrahmanirrahim Aziz ve Muhterem Hocamız!
1- Milli Görüşteki hizmet ve hareketimizi lüzumsuz gösterip, Mehdi diye hayali bir kurtarıcı bekleyenlere:
Biz kulluk ve imtihan gereği, cihatla mükellefiz
Bizim Mehdimiz de mesuliyetimiz de Milli Görüştür. Hocamız da bizim hizmet ve hidayet rehberimizdir diyoruz ve böyle inanıyoruz.
2- Bir zatı Mehdi bilmenin itikadımıza bir zararı olmadığını âlimlerimiz söylüyor. Ve Hocamızın tensip ve tavsiye ettiği Harun Yahya eserleri de, Mehdiyet müjdesinin muhatapları olduğumuzu bildiriyor. Ve zaten Zatı Âliniz de, 1971 MNP Diyarbakır İl Kongresinde: Bizim itikadımıza göre Mehdi aleyhisselamın geleceğini ve daha önce ona zemin ve hazırlık olacak dönemlerin geçeceğini ve Milli Nizamın da Mehdiyet müjdesine basamak teşkil edeceğini ifade buyurmuştunuz.
3- Biz Ahmet Akgül Hocamızdan, dinimize teslimiyet, davamıza hizmet ve gayret ve Hocamıza muhabbetten başka bir şey öğrenmedik.
Elaziz Gazetesiyle hiçbir ilişkisi ve tasvibi olmadığını da yakinen biliyoruz. Ama Elaziz Gazetesini çıkaranların ise, ilk dönemlerde özellikle bu yazıların Ahmet Hoca tarafından hazırlandığı imajı uyansın diye davrandıklarını da fark ediyoruz. Hâlbuki başından beri en yakın dostlarına, bu gazetenin yanlış yaptığını ve Hocamıza rağmen çıkarıldığını, bizzat Ahmet Hocanın bizlere söylediğine şahitlik ediyoruz.
4- Bu davaya ve Hocamıza, defalarca hakaret ve hıyanet edenlere, Şevket Bey ve Oğuzhan Beylerin ve MGV yetkililerinin gösterdikleri müsamahanın binde birini, Ahmet Hocaya ve bizlere göstermemelerinin sebebini anlamakta zorlanıyoruz.
5- Sanki Erbakan gerçeği unutturulmaya, Onu hatırlatan Fatih Erbakanı bile konuşturmamaya, Davamızı ve hocamızı öğreten ve sevdiren Ahmet Akgül yasaklanmaya çalışılıyor
Ve artık camiamız bu gerçeği görüyor ve sorguluyor ve rahatsızlık duyuyor.
6- Refah-Yol yıkılırken Şevket Kazan Beyin, Televizyondan;
Beş bin kadroyu bıraktım gidiyorum sözlerini duyan herkes hayret ediyor, beş bin garibanın hakkı niye verilmedi? diye soruyor, ama suç bizim oluyor.
7- Yeni Şafakta, Taha Kıvanç AKPlilerin ABD diplomatlarınca ikna edildiği özel restoranda Erbakana Recai Kutandan daha yakın birisiyle ABDli Siyonist diplomatı baş başa gördüğünü yazıyor.[6] Bunlar hala bizim yakamıza yapışıyor.
8- Aziz Hocamızın duasını almak ve o manevi atmosferi yaşamak için Cuma namazına gidiyoruz.
Bu ekip aylardır, bizi bu gayretten geri bırakmak için çırpınıyor. Ve Hocamız adına bize yanlış talimat ve tehditler savruluyor.
9- Milli Görüşün anlamını ve amacını, siyasi cihadımızın şartlarını ve dayanaklarını, Adil Düzenin, esaslarını ve faziletli farkını; biz ve tüm teşkilat mensuplarımız, Hocamızdan sonra en doğru ve doyurucu biçimde Ahmet Akgülün konferans ve kitaplarından öğreniyoruz. Bu kitaplarda bir yanlışlık varsa, yetkililerin düzeltip bize açıklamasını bekliyoruz
10- Davamıza ve Hocamıza açıkça hakaret ve hıyanet eden Abdurrahman Dilipak, Mustafa İslamoğlu gibi yazarlar, bizzat MGV yetkililerince, konferansçı listesine alınıp bizlere tavsiye edildiği halde, Ahmet Akgüle ve bizlere yapılan bu engellemelerin perde arkasını merak ediyoruz.
11- Biz Hocamıza ve davamıza, inancımızın emrettiği ölçüler içinde bağlı kalmaya çalışıyor ve Allahın rızasına ulaşmayı amaçlıyoruz.
12- Bizler, gayesiz, gayretsiz ve mesuliyetsiz oturup bir kurtarıcı Mehdi bekleyenlerden değiliz, ama Mehdiyet müjdesini Hak biliyoruz. Ve bu müjde bizim moral ve metanetimizi artırdığı ve ümitlerimizi canlandırdığı için seviniyoruz.
Biz Milli Görüşün şahsi manevisinden, Mehdiyete daha layık ve müstahak hiçbir hareket ve şahsiyet görmüyoruz.
Bu arada bazı ağabeylerin, arkadaşlarımızı çağırıp; Mehdiyet haktır ve şimdi Onun zamanıdır. Ama bu Milli Görüş değildir. Biz O zatın yaşını ve yerini biliyoruz demelerini ise hayretle karşılıyor ve niçin gidip o zata katılmadıklarına bir anlam veremiyoruz. Ve davamıza kasıtlı hakaret ve hıyanet edenlerle değil de, samimi muhabbet edenlerle uğraşmalarını havsalalarımıza sığdıramıyoruz.
Saygı ve sadakatle Aziz Hocamızın ellerini öpüyor, dua ve emirlerini bekliyoruz.
[1] Tevbe: 84
[2] Buhari. İman bahsi no: 36
[3] TDV İslam Ansiklopedisi. C.18 Sh. 434
[4] Süleyman Arif Emre. Siyasette 35 yıl. Keşif yy. 2002 IST. Sh. 201-202
[5] Elaziz / 11 Mayıs / 2011 / sh. 3 / Seçim Rehin Alınıyor.
[6] Taha Kıvanç / Yeni Şafak / 16 Mart 2003
http://www.millicozum.com/mc/kasim-2012/milli-gorusun-basbelalari-ve-sorumluluklarimiz