Anasayfa » ÖĞREN DE KONUŞ

ÖĞREN DE KONUŞ

Yazar: yonetici
0 Yorum 105 Görüntüleyen

Öğren de Konuş

 

Maliye Bakanı'nın bilmediği REFAHYOL Hükümeti tarafından gerçekleştirilen icraatlardan bazıları şöyle:

İşte REFAHYOL döneminde gerçekleştirilen icraatlardan bazıları:

1- Memurlar İçin Yapılanlar:

Temmuz 96: Maaşlara yüzde 50 zam

Her Ay: Aylık enflasyon oranında maaş artışı

Ocak 97: Maaşlara Yüzde 30 zam

Bir yılda toplam yüzde 130 zam (Yani Erbakan geldiğinde 100 alan memur bir yıl sonra 230 alır oldu.)

2- İşçiler İçin Yapılanlar

Temmuz 96: Asgari ücrette yüzde 101 artış sağlandı.

Üç ay gibi rekor bir sürede Toplu İş görüşmelerinin işçinin istediği gibi neticelenmesi ile maaşlara yüzde 102 artış gerçekleştirildi.

Eşel-Mobil Sistemi ile enflasyon oranında yılık maaş artışı sağlandı.

Zorunlu tasarruf kesintileri kaldırıldı.

3- Çiftçiler İçin Yapılanlar

Bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan fon yüzde 150 artırıldı

Buğday, fındık, pancar, tütün ve tüm taban fiyatlarda yüzde 312'ye varan artışlar yapıldı

Gübre desteğinde yüzde 100 artış sağlandı.

Yapılan tarımsal alımların bedelleri çiftçiye kısa vadede ödendi

4- Esnaf ve KOBİ'ler İçin yapılanlar

Memur, işçi, emekli ve çiftçinin cebi para gördü ve esnafın yüzü güldü.

Esnaf kredi limitleri iki katına çıkarıldı.

Prim borçlarına (şimdiki gibi değil; üzerine faiz eklemeden) ödeme kolaylığı getirildi.

Bavul ticaretinin önündeki bürokratik engeller kaldırıldı.

Sanayi üretimi yüzde 30'dan yüzde 90'a çıkarıldı.

Sınır ticareti geliştirildi.

5- Emekliler İçin Yapılanlar

Temmuz 96: Maaşlara yüzde 50 zam yapıldı.

Ocak 97: Maaşlara yüzde 30 ilave zam yapıldı.

Aylık ek zamlar ile alım gücü artırıldı.

Memur emeklilerine bir yılda yüzde 116 reel zam yapılmış oldu.

İşçi emeklilerine bir yılda yüzde 121 reel zam gerçekleştirildi.

Bağ-Kur emeklilerine bir yılda yüzde 221 reel maaş zammı verildi.

6- Yoksullar İçin Yapılanlar

Ramazan ve kurban bayramlarında yoksul ailelere 20 milyon Dolar değerinde gıda ve giyecek yardımı sağlandı.

Ayda 400 bin aileye hitap eden aşevleri kuruldu.

15 bin sokak çocuğu için “Aileye Dönüş Projesi” başlatıldı.

Şehit ailelerine iş, maaş, ev ve arsa temini çalışmaları başlatıldı.

Fak-Fuk-Fon (Fakir Fukara Fonu) tarihinde ilk defa tamamen amacına yönelik olarak kullanıldı. Daha önceki hükümetler ve şimdiki AKP ise bu fondaki paranın yüzde 78'ini bütçe açıklarına, yüzde 11'ini fiyat istihdam fonuna dağıtırken sadece yüzde 11'ini amacına yönelik kullandılar.

7- Özürlüler İçin Yapılanlar

Başbakanlık özürlüler idaresi başkanlığı kuruldu.

Dünya Özürlüler Günü'ne Türkiye olarak katılım ilk defa talep edildi.

Özürlü insanımız için 1 Milyar Dolar ayrıldı ki bu para ile rehabilitasyon merkezleri inşaatları başlatıldı.

8- Üniversite Öğrencileri İçin Yapılanlar

Burs verilen öğrenci sayısı iki katına çıkarıldı. 200 bin öğrenci bu burslardan faydalandı.

Burs yardım miktarı yüzde 300'lük artışla aylık 40'ar dolara çıkarıldı.

9- Yurt Dışındaki İşçiler İçin Yapılanlar

Gümrük kapılarında çileye son vermek için “Alo Gümrük” hattı kuruldu.

Çifte vatandaşlık izinleri çıkarıldı.

Pasaport süreleri on yıla çıkarıldı.

Yabancı ülkelerde işçi olarak çalışan ve o ülke tarafından ailelerinin yanından alınan çocuklar ailelerine teslim edildi.[3]

 

KAYNAK MAKALENİN TAMAMI:

 RECEP BEY’İN HAÇLI HİZMETÇİLİĞİ VE MUHALEFETİN DOLAYLI DESTEĞİ

İNSAFLI BİR BİLİM ADAMININ ERBAKAN TESPİTLERİ!

Savaşı Göze Alacak Kadar Vatanına ve Davasına Bağlıydı

Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan'ın kendine özgü birçok nitelik ve erdemleriyle unutulmayacağını söyleyerek, özellikle Kıbrıs davasına olan bağlılığını, “Erbakan, ulusalcı görüşüyle, haklı ve güçlü olduğuna inanılan öyle bir davaya sonuna kadar bağlı kalmış, hatta savaşı göze almakta ısrarcı olmuş” ifadeleriyle dile getirmişti.

Erbakan unutulmayacak

Erbakan'a ilişkin görüşlerini açıklayan Prof. Soysal; inancının derinliği, azminin sürekliliği, zekâsının keskinliği, mücadele dayanıklılığı, bilgi sağlamlığı, ağır sanayi tutkunluğu, teknoloji yatkınlığı, üslup renkliliği, nezaket inceliği, kısacası onu o yapan kendine özgü bir yığın özelliğiyle Erbakan'ın unutulmayacağını belirtmişti.

Erbakan Hoca ise, AKP'nin Türkiye'yi ve 22 İslam ülkesini parçalamak isteyen ırkçı emperyalizmin işbirlikçisi olduğunu defalarca söylemişti.

Recep T. Erdoğan'ın Barzani'ye Devlet statüsü kazandıran Irak ziyaretini ve bağrımıza fitne tohumları serpilsin diye AKP'nin tahribat girişimlerini görünce şu fıkrayı hatırlamıştık.

Temel askere gitmiştir.

Yaklaşık 5 ay sonra Fadime'den Temel'e mektup gelir. “Temel öküzümüz öldü, sabanı çekip tarlayı sürecek başka öküzümüz olmadığından bu sene, ekin ekemeyeceğiz haberin ola” demektedir.

Er mektuplarının okunduğunu bilen Temel Fadime'ye şu cevabı gönderir: “Fadime tarlayı kazmadığın iyi olmuş. Benim Rusya'dan getirdiğim kaçak silahları o tarlaya gömmüştüm. Sen onların nereye gömüldüğünü bilmediğinden, kazarken onları açığa çıkartırdın. Bu sene tarlanın kazılmaması iyi oldu.”

Temel'in mektubunu okuyan komutanları sessizce Jandarmaya durumu ihbar etmişlerdir. Ertesi gün Temel'in tarlasının her tarafı kaçak silahları bulacağız diye kazılıvermiştir.

Bir müddet aradan sonra Fadime'den Temel'e bir mektup daha gelir. “Temel tarlaya Jandarma geldi ve her tarafı kazıp gitti. Hiçbir şey çıkmadı, şimdi ne yapayım?

Temel Fadime'ye cevap olarak; “Fadime hazır kazılan tarlanın yarısına mısır, diğer yarısına patates ek” şeklinde öğüt vermektedir.

 

ERBAKAN İÇİN VATİKAN'DA ÇANLAR MI ÇALDI?

27 Şubat 2011, Pazar günü hayata gözlerini yuman ve 1 Mart 2011 günü milyonların uğurlaması ile toprağa verilen Eski Başbakan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Merhum Necmettin Erbakan Hoca için Vatikan'da çan çalındığı ortaya çıkmıştı.

16yildiz.com haber sitesinin haberine göre, Milli Görüş lideri Merhum Necmeddin Erbakan'ın vefat haberinin hemen ardından, rutinin dışında, Vatikan'da 3 dakika kadar çan sesleri yayılmış; ahalinin dikkatini çeken bu olay sonrası, çanların neden çalındığını soranlara, Vatikan'ın ilgili biriminin “zangoçların çanları tamir ettiği” bilgisinin verildiği açıklanmıştı.

Fatih Sultan Mehmet'in Vefatında da Sevinç Çanları Çalmıştı

Haber sitesi; Osmanlı Devleti'nin müjdelenmiş padişahı Fatih Sultan Mehmet Han'ın vefat etmesi üzerine Vatikan'da sevinç çanları çaldığını ve Vatikan'ın Türkiye'deki, Orta Doğu'daki ve Asya'daki misyonerlik faaliyetleri ve Haçlı hedefleri için, Merhum Necmeddin Erbakan Hoca'yı büyük engel olarak gördüğünü hatırlatmıştı.[1] Bazı Hocalara destek çıkan ve ödül takan Haçlı Vatikan'ın, Erbakan Hoca'nın vefatını bayram havası içinde karşılayıp sevinç çanları çaldırtması, artık bazı kesimlerin gözlerini açmalıydı.

Öyle ya, Fetullah Gülen'e ve AKP hükümetine sahip çıkan Vatikan Erbakan'ın ölümüne niye bu kadar sevinmiş ve rahatlamıştı?

 

İŞTE AKP'NİN ÇAKMA PROFESÖRLERİ

ATO, usulsüz yoldan Prof. olan 51 isim açıkladı. Profesörlüğünü hemşirelik okulundan alan genel cerrah ve ürolog, sağlık meslek okulundan alan kadın doğum uzmanı var.

Ankara Tabip Odası (ATO), doçentlikte 5 yılını tamamlayan çeşitli hastanelerden 51 hekim yeni kurulan üniversitelere atanıp bir günde profesör yapıldıklarını iddia ederek, bu kişilerin isim listelerini ve görev yaptıkları hastanelerin adlarını açıkladı

ATO Başkanı Dr. Beyazıt İlhan, yaptığı basın toplantısında, bu yöntemi doçent unvanıyla klinik şefliği yapan birçok hekimin kullanmış durumda olduğunu vurguladı.

“Sayıları 100'ün üzerinde”

Beyazıt İlhan, son 5 yılda bu şekilde profesör olan kişi sayısının 100'ün üzerinde olduğunu düşündüklerini ancak kendilerinin henüz 51 ismi tespit ettiklerini hatırlattı.


BAHÇELİNİN SÖZLERİ AMERİKANCI ÜLKÜCÜLERİ AYAĞA KALDIRDI

“Gülen, hayallerimizi gerçekleştirdi, Alparslan Türkeş Fetullah Hoca'yı takdir ederdi!”

 

Yalçın TOPÇU (BBP Genel Başkanı):

Bahçeli'nin sözlerinden üzüntü duydum. İdeolojik düşmanlık ürünü senaryoları millet görüyor. Bunlara itibar etmemiz söz konusu olamaz.

Mümtazaer TÜRKÖNE (Siyaset Bilimci):

Bahçeli'nin seçim öncesi Ergenekon taktiklerini kullanması MHP'ye oy kaybettirir. Bunlar referandumdaki yanlış politikanın devamı.

Ökkeş ŞENDİLLER (Eski Kahramanmaraş Milletvekili):

MHP lideri, CHP gibi mi düşünüyor? Cemaati bir siyasi parti gibi mi görüyor da böyle bir telkinde bulunuyor? Bunlar MHP'nin konusu olmaz. Talihsizlik.

Musa Serdar ÇELEBİ (Avrupa Türk İslam Birliği Kurucu Genel Bşk.):

Adını bile telaffuz edemediğimiz ülkelerde bayrağımız dalgalanıyor. Çalışmalarını durdurmak istemek mantık dışıdır. Hizmetler kesintisiz sürmeli.

Baki KARABIÇAK (Bağımsız Ülkücü Hareket Platformu Genel Başkanı):

Türk okulları, milliyetçi hareketin en büyük hedeflerindendi. Bahçeli, Türk milletinin dünyaya açılan penceresini kapatmaya çalışıyor. Buna hakkı yok.

Ahmet AYDIN (Eski MHP Samsun Milletvekili):

Bahçeli'nin CHP'li İsa Gök ile aynı seviyeye düşmesi birçoklarını şaşırtır ama beni şaşırtmadı. Artık niyetlerini gizleyemez duruma geldiler.

 

Bazı eski ülkücüler, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Fetullah Gülen hakkında yaptığı açıklamalarına sert çıkmıştı. Bahçeli'nin “Cemaat, faaliyetlerini durdursun.” sözlerine çok kırılmışlardı.

“Hoca efendi'nin yaptıkları, MHP'nin ve biz ülkücülerin yapmak isteyip de yapamadıklarıdır. O, bizim hayallerimizi gerçekleştiriyor.” görüşü dile getirilirken, iddiaların MHP misyonuyla çeliştiği vurgulanmıştı. Ülkücülerin efsane isimlerinden Avrupa Türk İslam Birliği Kurucu Genel Başkanı Musa Serdar Çelebi, faaliyetlerin durdurulması çağrısını mantık dışı bularak “Adını bile telaffuz edemediğimiz ülkelerde okullar sayesinde bayrağımız dalgalanıyor” açıklamasını yapmıştı. BBP lideri Yalçın Topçu da üzüntüsünü, “Sayın Gülen'in devlete ve millete bağlılığını bütün ülkücüler bilir.” sözleriyle aktarmıştı. 12 Eylül döneminde Adana Ülkü Ocakları başkanlığı yapan Şahin Bilgiç ise Bahçeli'ye “Gülen, okullardaki İstiklal Marşı'nı mı durdursun?” diye sormaktaydı!

Acaba, Devlet Bahçeli'nin Fetullah Gülen'e teklifi; bazı Amerikancı Ülkücüleri niye bu denli telaşlandırmıştı?


SİYASETTE TACİZ SKANDALLARI

Bizde, 1979 yılında eski İçişleri Bakanı CHP'li Hasan Fehmi Güneş, sinema oyuncusu Aynur Aydan'ın evine girerken gazetecilere yakalanmıştı ve hatırlarsanız Güneş bakanlıktan istifa etmişti.

Meclisin bağımsız vekili Kamer Genç'in de buna benzer “yaramazlıkları” gündemi uzun süre meşgul etmişti.

CHP'den bir dönem milletvekili seçilen daha sonra kendi partisini kuran Yaşar Nuri Öztürk'ün adı danışmanı olan bir bayanla anılmış ve eşi ekran ekran dolaşarak bunu doğrulamıştı.

“1960'larda Gladio'nun önemli isimlerinden İtalyan askeri istihbarat generali De Lorenzo, görevi boyunca parlamenterlerin düzenli veya düzensiz olarak kadın veya erkek fahişelerle girdikleri ilişkileri veya skandal temasları fotoğraflatmış ve kayda almış, elindeki bu 'istihbari hazine'yle parlamenterleri dilediği gibi idare etmiştir. Tam 157.000 kişiyi…”

Ne kadar “bizim yöntem”e benziyor değil mi?

Bir örnek ABD'den:

“ABD'nin en hayati ve mahrem kurumlarından biri olan FBI'ın 'efsane' başkanı Edgar Hoover'in 48 yıl süreyle başkanlık yapabilmesinin tek sebebi önemli isimlerin 'skandal' potansiyeli taşıyan seks maceralarının kayıtlarını tutmasıdır. Hoover, ABD Başkanlık koltuğunda Calvin Coolidge oturuyorken başlıyor ve sonraki başkanlar Robert Hoover, Franklin D. Roosevelt, Henry Truman, Dwight Eisenhower, John F. Keneddy, Lyndon Johnson ve Richard Nixon döneminde bile hala FBI Başkanı olarak görevini sürdürüyor. Babaların babası Meyer Lansky ise aynı yöntemle FBI başkanı Hoover'in mafyayla mücadelesini durdurmuştu. Nasıl? FBI Başkanı Hoover'in kadın elbiseleriyle girdiği homoseksüel ilişkileri fotoğraflayarak.” (Gültekin Avcı)

Ancak Beyaz Saray “yasak ilişkiler skandallarından” kendini kurtaramamıştır. Başkan Truman'dan, Eisenhower'e… Başkan John F. Kennedy'den Bill Clinton'a kadar birçok başkan ya taciz etmiş yahut uçkurunu tutamamıştır.

Ya İtalyan Başbakanı Silvio Berlusconi'nin kadınlara olan ilgisine ne demeli? 18 yaşından küçük bir kızla yaşadığı gönül macerası tüm İtalya'yı şok etti. Hatta Berlusconi'nin genç kızı polisin elinden kurtarmak için Hüsnü Mabarek'in kızı olduğunu söylemesi skandala ayrı bir boyut kattı.

Fransa'da aynı örnekler var. Nicholas Sarkozy demek skandal demek. Aşk mektuplarından, müstehcen fotoğraflara, elle tacizden aldatmalara kadar ne ararsanız Sarkozy'de var.

İngiltere'yi “es” geçmemek lazım. Hatta onlar “skandallara” kabinece imza atıyor. Eşini aldatan Başbakan Yardımcısı John Prescott, eski Başbakanlardan John Major'a kadar şu an adını yazsak bile bu sütunların alamayacağı kadar siyasilerin olduğunu söylemek mübalağa olmaz… Belki de 16'ncı yüzyılda İngiltere Kralı 8'inci Henry'nin altı evlilik ve 8'inci Edward'ın Walls Simpson ile yaşadığı skandallar genlerine işlemiş olabilir.[2]


 

SN. ABDULLAH GÜL'ÜN İSRAİL AŞKI VE İSLAMCI MÜNAFIKLARIN ŞAŞKINLIĞI!

Katil teröristbaşı Şimon Peres'i BM'nin 9-13 Mayısta İstanbul'da yapacağı toplantıya davetiye çıkarması ve yine Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in İsrail parlamento Başkanı Reuven Rivlin'i aynı toplantı için Türkiye'ye çağırması; Davos'taki “Van Münit” horozlanmasının nedenli kof olduğunu, Mavi Marmara katliamının ne çabuk unutulduğunu ve şu AKP'lilerin İsrail'e kulluğunu açıkça ortaya koyuyordu.

İsrail'in Siyonist ve terörist liderlerini Türkiye'de ağırlama hazırlıkları çerçevesinde, biliyorsunuz daha önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ta Ankara Büyükelçisi Gabby Levi ile gizlice buluşuyordu.

Sizi gibi Siyonist uşakları ve gâvur âşıkları!


 

İNGİLİZ MEHMET ŞİMŞEK'İN ŞAŞKINLIĞI

Maliye Bakanı Mehmet Şimsek, 5. bölgesel Kamu Alımları Konferansı’nda Milli Görüş iktidarının koalisyon ortağı olarak gerçekleştirdiklerinin “Hayal” olduğunu ileri sürerek yüzde 50 zam verilemeyeceğini iddia etmişti.

Şimşek, “Saadet Partisi biz geldiğimizde işçi ve memura yüzde 50 zam yapacağız” demiş. “Bu ilginç bir şey tabii” diye konuşurken, merhum Erbakan'ın Başbakan olduğu 54. Hükümet'in icraatlarından tamamen habersiz olduğunu göstermişti.

Öğren de Konuş

Maliye Bakanı'nın bilmediği REFAHYOL Hükümeti tarafından gerçekleştirilen icraatlardan bazıları şöyle:

İşte REFAHYOL döneminde gerçekleştirilen icraatlardan bazıları:

1- Memurlar İçin Yapılanlar:

Temmuz 96: Maaşlara yüzde 50 zam

Her Ay: Aylık enflasyon oranında maaş artışı

Ocak 97: Maaşlara Yüzde 30 zam

Bir yılda toplam yüzde 130 zam (Yani Erbakan geldiğinde 100 alan memur bir yıl sonra 230 alır oldu.)

2- İşçiler İçin Yapılanlar

Temmuz 96: Asgari ücrette yüzde 101 artış sağlandı.

Üç ay gibi rekor bir sürede Toplu İş görüşmelerinin işçinin istediği gibi neticelenmesi ile maaşlara yüzde 102 artış gerçekleştirildi.

Eşel-Mobil Sistemi ile enflasyon oranında yılık maaş artışı sağlandı.

Zorunlu tasarruf kesintileri kaldırıldı.

3- Çiftçiler İçin Yapılanlar

Bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan fon yüzde 150 artırıldı

Buğday, fındık, pancar, tütün ve tüm taban fiyatlarda yüzde 312'ye varan artışlar yapıldı

Gübre desteğinde yüzde 100 artış sağlandı.

Yapılan tarımsal alımların bedelleri çiftçiye kısa vadede ödendi

4- Esnaf ve KOBİ'ler İçin yapılanlar

Memur, işçi, emekli ve çiftçinin cebi para gördü ve esnafın yüzü güldü.

Esnaf kredi limitleri iki katına çıkarıldı.

Prim borçlarına (şimdiki gibi değil; üzerine faiz eklemeden) ödeme kolaylığı getirildi.

Bavul ticaretinin önündeki bürokratik engeller kaldırıldı.

Sanayi üretimi yüzde 30'dan yüzde 90'a çıkarıldı.

Sınır ticareti geliştirildi.

5- Emekliler İçin Yapılanlar

Temmuz 96: Maaşlara yüzde 50 zam yapıldı.

Ocak 97: Maaşlara yüzde 30 ilave zam yapıldı.

Aylık ek zamlar ile alım gücü artırıldı.

Memur emeklilerine bir yılda yüzde 116 reel zam yapılmış oldu.

İşçi emeklilerine bir yılda yüzde 121 reel zam gerçekleştirildi.

Bağ-Kur emeklilerine bir yılda yüzde 221 reel maaş zammı verildi.

6- Yoksullar İçin Yapılanlar

Ramazan ve kurban bayramlarında yoksul ailelere 20 milyon Dolar değerinde gıda ve giyecek yardımı sağlandı.

Ayda 400 bin aileye hitap eden aşevleri kuruldu.

15 bin sokak çocuğu için “Aileye Dönüş Projesi” başlatıldı.

Şehit ailelerine iş, maaş, ev ve arsa temini çalışmaları başlatıldı.

Fak-Fuk-Fon (Fakir Fukara Fonu) tarihinde ilk defa tamamen amacına yönelik olarak kullanıldı. Daha önceki hükümetler ve şimdiki AKP ise bu fondaki paranın yüzde 78'ini bütçe açıklarına, yüzde 11'ini fiyat istihdam fonuna dağıtırken sadece yüzde 11'ini amacına yönelik kullandılar.

7- Özürlüler İçin Yapılanlar

Başbakanlık özürlüler idaresi başkanlığı kuruldu.

Dünya Özürlüler Günü'ne Türkiye olarak katılım ilk defa talep edildi.

Özürlü insanımız için 1 Milyar Dolar ayrıldı ki bu para ile rehabilitasyon merkezleri inşaatları başlatıldı.

8- Üniversite Öğrencileri İçin Yapılanlar

Burs verilen öğrenci sayısı iki katına çıkarıldı. 200 bin öğrenci bu burslardan faydalandı.

Burs yardım miktarı yüzde 300'lük artışla aylık 40'ar dolara çıkarıldı.

9- Yurt Dışındaki İşçiler İçin Yapılanlar

Gümrük kapılarında çileye son vermek için “Alo Gümrük” hattı kuruldu.

Çifte vatandaşlık izinleri çıkarıldı.

Pasaport süreleri on yıla çıkarıldı.

Yabancı ülkelerde işçi olarak çalışan ve o ülke tarafından ailelerinin yanından alınan çocuklar ailelerine teslim edildi.[3]


 

Sn. ABDULLAH GÜL DIŞİŞLERİ BAKANI İKEN, ABD DIŞİŞLERİ BAKANI POWEL'LA İMZALADIĞI 9 MADDELİK ANLAŞMAYI HALKIMIZDAN GİZLİYOR MUYDU?

Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı ilken, 2 Nisan 2003 günü, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile “2 sayfa 9 maddelik” bir anlaşma yapmıştı. 2 ay sonra 24 Mayıs 2003 günü, Vatan Gazetesi'nden Sedat Sertoğlu'na itiraf edip açıklamıştı. Vatan Gazetesi bu röportajı “Ortadoğu'da bütün rejimler değişecek” manşetiyle duyurmuştu. (24 Mayıs 2003)

Bazı kaynaklara göre o 9 madde:

  1. “Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekâtına son verilecek ve PKK'ya askeri harekât için ABD'den izin istenecek.”
  2. “TSK, PKK'ya karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa ABD hükümeti, Kürt halkına karşı şiddet kullandığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD, gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askeri yaptırımları gündeme getirecek.”
  3. “Türkiye, ABD'nin İran'a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askeri harekâtlara, ABD'nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askeri birlik verecek.”
  4. “Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD'nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek. Türkiye'de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecek.”
  5. “Irak'ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınıp kabul edilecek. Türkiye'nin, kukla devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları değiştirilecek.”
  6. “PKK elemanlarına geniş kapsamlı af gündeme getirilecek. Etnik grupların siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller giderilecek.”
  7. “Güneydoğu belediyelerine özerklik verilecek ve federasyona geçilecek. Kamu reformu Yasası ve yeni yerel yönetim yasaları hızla meclisten geçirilecek”
  8. “Kıbrıs'ta Annan Planı küçük değişikliklerle yürütülecek ve Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tavır gösterilecek.”
  9. “Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacak, Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek.”

Şimdi ey en yetkili ve en rütbeli Sn. Şahsiyetler! Bu maddeler gerçekse ve hala yürürlükteyse soruyoruz: Türkiye'yi Türkler mi, yoksa ABD'mi yönetiyordu?


 

FETULLAHÇILARIN FIRSATCILIĞINI HATIRLATANLAR İMANSIZ MI?

Hüseyin Gülerce Anlatıyor.

“Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendi'nin bir haftadır misafiriyim. “Ben, sizin üzerinize gelenlere, komplolar kuranlara bile dua ediyorum. 'Onların kalbine de iman koy (niye imansızlar mı?) Allah'ım' diyorum. Sabrederseniz, dişinizi sıkar, centilmenlikten vazgeçmezseniz, siz kazanırsınız… Yapılan her güzel şeyi ille de sorgulamanın, her meselede tenkit etmenin, objektif görünmek için aleyhte konuşmanın da mantığı yoktur. Bu tavırların, dinle telif etme yanı da yoktur. Bu meselenin bir izahı varsa, o da o şahısların enaniyetiyle alakalıdır. Onların bencillikleriyle, egoizmalarıyla alakalıdır.”[4] 

Yani Fetullah Gülen, kendilerini eleştirenleri “imansız” görüyor ki, onların kalbine iman koyması için Allah’a dua ediyor. Ne hoşgörü mantığı!?

 

ERMENİ KÖKENLİ ABD VATANDAŞINA BÜYÜKELÇİLİK TEKLİFİ!

Zaman gazetesinin övgüyle anlattığına göre:

AKP Türkiye’si, gayrimüslim vatandaşlarını üst düzey devlet görevlerine atama konusunda son dönemlerde önemli adımlar atıyordu.

Ermeni kökenli Leo Süren Halepli'nin Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne uzman olarak alınmasının ardından Amerikan üniversitesi MIT'de de ekonomi profesörü olarak görev yapan İstanbul doğumlu, Ermeni asıllı Amerikan vatandaşı Dr. Daron Acemoğlu'na büyükelçilik teklif ediliyordu. Ancak 44 yaşındaki başarılı akademisyen bilim hayatına devam etmek istediğini belirterek teklifi nazikçe geri çeviriyordu. Teklifi doğrulayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, profesöre Türkiye'nin Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Nezdindeki Daimi Temsilcilik görevi önerdiklerini söylüyordu.[5]

 

CHP'YE, 'EMRİNİZDEYİM' DİYEN CİNDORUK MORRİSON SÜLEYMAN’IN KALFASIDIR

12 Haziran seçimleri yaklaşırken Demokrat Parti'de (DP) ilginç gelişmeler yaşanıyor. Eski Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret edip, “Emrinizdeyim.” dedi. Yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmede, Cindoruk'un, “Partinizin gönüllü görevlisiyim. Merkez sağ seçmenin CHP'ye oy vermesi için kapı kapı dolaşmaya hazırım.” dediği belirtilmişti. Bu açıklamalar, DP'nin eski lideri Süleyman Soylu'nun tepkisini çekti. Soylu, Cindoruk'un tavrını, “Yıllarca saklandıkları maskelerinin altında milletimizi oyaladılar. Şimdi de maskeleri düştü. Bunlar geçmiş dönemlerde DP'nin içindeki kötü huylu habislerdir. Artık yuvalarına dönüyorlar. Zaten bunların temel hedefleri DP'yi CHP'ye monte etmekti. Foyaları ve niyetleri çabuk ortaya çıktı.” sözleriyle değerlendirmişti.[6]

Ve işte Nurcular, Süleymancılar ve Fetullahçılar yıllar boyu Nurlu Süleyman dedikleri bir masonun ve onun çırağı Cindoruk’un peşinden gitmişlerdi.

 

AYDINLIK’IN DİN GICIKLIĞI

“Liseliyi “Dini” dar yapacaklar” mış!?

“MEB’in liselerde uygulamaya koyduğu “Değerler Eğitimi Projesi” öğretmenleri adeta vaizlik yapmaya zorluyor. Öğretmenler öğrencilere Allah yolunda savaşmanın ayrıntılarını anlatacak.” Diyen Aydınlık, karanlık bir yaklaşım sergilemişti.

“Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), liselerde uygulamaya koyduğu “Değerler Eğitimi Projesi” ile öğretmenleri adeta “Vaizlik” yapmaya zorladığı ortaya çıkıyor. Her ay belirlenen bir değerin okullarda tartışılmasını öngören projede, her konu din ekseninde ele alınıyor. Önümüzdeki ay işlenmesi öngörülen “sevgi” konusunda Milli Eğitim Müdürlüğü’nce derste anlatılmak üzere öğretmenlere gönderilen dokümanlarda, adeta vaaza benzeyen ifadeler yer alıyor. “Hepiniz birer çatlak kovayız.” Adlı etkinlikte, amaç “kendini sevme” olarak belirtilmiş. Etkinlik planına göre, öğretmen sınıfa “Çatlak kova” adlı bir hikâye ve “Yeryüzünün Yaratılış, Yaşamın Var Oluş sebebidir Sevgi” adlı bir deneme okuyor. Çatlak kova hikâyesinde, “Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Unutmayın ki hiç kimse kusursuz değildir” ifadesi yer alıyor. MEB’dan gönderilen deneme yazısında ise öğrencilere adeta cihat çağrısı yapılıyor. “Yaratıcının sevgisinin ahretteki adı cennet olmuş” denilen denemede öğrencilere Allah için canlarını vermekten çekinmemeleri gerektiği öğütleniyor.” Sözleriyle, aslında AKP ile değil İSLAM’la savaştıklarını belli etmişlerdi.


 

CEM BOYNER: ÖZGÜRLÜK BÖLÜNMEDEN ÖNEMLİ!

TÜSİAD’ın eski başkanlarından Cem Boyner, insanların hak ve özgürlüklerinin ülkenin bölünmesinden ve devletin kendisinden daha önemli olduğunu belirterek, şöyle konuşmuştu: “Evrensel doğrular ve kurumlar tamam da, bunlar bize uyar mı?” Bunca özgürlükler bizi bozmaz mı? İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca dillerinde eğitim veren okullar var, ama Kürtlere yok. Kim onlar? Kendi vatandaşın. Niye verilmez? Türkiye bölünürmüş!? ‘İnsanların onuru ülkenin bölünmesinden daha önemlidir’ diyebiliyorsanız, doğru yoldayız, bu işin sonunda güzel bir şey çıkar. Eğer, ‘Bu bize fazla gelir diyorsanız’ benim tavsiyem, bu işi kısa yoldan kesin, altından kalkamazsınız.”[7]

Evet, Sabataist ve kapitalist TÜSİAD’çılar Türkiye’nin bölünmesine çoktan hazırlanmış görünüyor.


 

FETULLAHCI ZAMAN YAZARI BEJAN MATUR, CEM BOYNER’İ ŞÖYLE DESTEKLİYORDU:

Türkiye'nin seçimi

“Kaliteden anlayan bir toplumun, birinci sınıf bir demokrasiyi, en doğru ölçülerle inşa edeceği bir yasama organına kalıyor iş. Önümüzdeki seçim bunun seçimi olacak. TÜSİAD toplantısında Cem Boyner'in onur ve özgürlüğe yaptığı vurguyu bile doğru anlamaktan aciz olanların itirazına rağmen, yeni Türkiye'nin değişim isteyen sesi baskın geliyor. Kabul edin etmeyin, TÜSİAD'ın anayasa tartışmaları ile ilgili olarak koyduğu demokratik standart, hâlihazırda Türkiye'deki tüm siyasi partileri zorlayacak nitelikte.” Yani bu seçimler Türkiye’yi bölme seçimi olacak!.


 

İŞTE, ABD BELGELERİNDE FETULLAH GÜLEN

Gizli yazışmalarında, Gülen için “Türk devletine karşı açık ve yakın bir tehlike değil” diyen ABD yine de uyarıyor: “Nihai niyeti kuşkulu, bu nedenle kontrol altında tutulmalı. Gülenciler, laik düzeni dramatik biçimde yıkmak istemiyorlar, onlar içeriden değişim peşinde. Tedrici yaklaşımıyla Gülen, Devlete karşı açık tehlike değil.”

Gülen'in ABD'de oturma izni alabilmesi için devreye giren 3 üst düzey polis FBI'dan temiz kâğıdı istemiş.

Amerikan gizli yazışmalarında Gülencilerin Türk Polis Teşkilatı'na egemen olduğu izlenimi aktarılıyor. 2005 tarihli bir belgeden: Üç üst düzey polis İstanbul'daki FBI temsilcisiyle görüşüp, Gülen hakkındaki olumsuz raporun değişmesi için temiz kâğıdı talep etti.” Deniyor.

Üzeyir Garih ve Georges Marovitch’in Gülen’i Papa ile buluşturma gayreti de belgelerde yer alıyor.

ABD eski büyükelçisi Jeffrey, Aralık 2009`da merkezini uyarmış. “Cumhurbaşkanı hakkında herkes Gülenci diyor ama Erdoğan öyle görünmüyor. Hatta Başbakan Gülenci cephenin o kadar dışında ki, Gülenciler onu bir yük olarak görüyor.”

 

 

ABD’NİN YENİ KÖLELEŞTİRME MANTIĞI!

Bugün tarih kitaplarında ve ülkelerin anayasalarında “kölelik“ yasaklanmış yazılmaktadır. Oysa günümüzde kölelik “insan ticaretine” ve ülke işgaline dönüşmüş bulunmaktadır.

ABD’nin 44. Başkanı olan Barac Obama, ABD’nin ilk “siyahi” devlet başkanıdır. Obama bu devlet başkanlığını, ABD’nin 16. Başkanı olan ve köleliği 1863’te “resmen” kaldıran Abraham Lincoln’a borçludur.

Lincoln köleliğin ismen ve resmen kaldırılması ama demokratik bir statü kazanması için büyük çaba göstermiş ABD’nin Yahudi bir devlet başkanı olarak tanınmaktadır.

1926 yılında, Cemiyeti Akvam (1945’te dağılmış ve yerini Birleşmiş Milletler almıştır) bütün dünyada köleliği sözde yasaklamıştır. Ama Amerika’nın, Irak’ta, Afganistan’da ve şimdi Libya’da yaptığı çağdaş köleleştirme operasyonlarıdır.

 

 

YALOVA/TAŞKÖPRÜ'DE VOPAK'IN KURACAĞI DÜNYANIN EN BÜYÜK TEHLİKELİ ATIK DEPOLAMA TESİSİNE, HİÇBİR RUHSAT VE İZNİ OLMADIĞI HALDE, BAŞBAKAN ERDOĞAN “OLUR” VERDİ Mİ?

CIA'nın paravan örgütü Regus aracılığıyla Türkiye'ye gelen Royal Vopak firmasının Yalova/Taşköprü'de kuracağı tehlikeli kimyasal atık tesisiyle ilgili gelişmeler kamuoyundan gizleniyor. Hiç bir ruhsat ve izni olmadığı halde sondaj çalışmalarının başladığı tesise, Başbakan Tayyip? Erdoğan’ın “olur” verilmesini emrettiği konuşuluyor. Erdoğan bu konudaki talimatını Sanayi ve Çevre bakanlıkları ile AKP'li Taşköprü Belediye Başkanı Şaban Ertan'a ilettiği söyleniyor. Öte yandan Erdoğan 9 Eylül 2010’da yasal tesis olması için gereken hiçbir belge ve izne sahip olmayan Aksa’ya ait Karbon Elyafı tesisinin açılışını yapmıştı. Karbon Elyafı'nın içinde yer alan Termik santralin çalışmalarına ise, kaçak inşaat olduğu mahkemece saptanıp yıkılmasına karar verilmesine rağmen göz yumuluyor. Bu tesis dolayısıyla Taşköprü Belediye Başkanı ile fabrikanın eski genel müdürü Mustafa Yılmaz hakkında kamu davası açılmıştı.

Japonya benzeri bir felaket olabilir!

Tesis 26 dönüm arazide kurulacak. 150 adet büyük depolama tankı inşa edilecek. Tesiste sadece Türkiye'den değil, bütün dünyadan, özellikle gelişmiş ülkelerden, onların kurtulmak istediği tehlikeli kimyasal atıklar depolanacak. Royal Vopak firması sözcüleri, tesis için 300 milyon Avro yatırım yapılacağı ve 80 kişiye iş imkânı sağlanacağını öne sürerek Yalovalıları ikna etmeye çalıştı.

Ancak, gerek Royal Vopak'ın, gerekse AKP'li belediyenin üzerinde durmak istemediği bir konu var: Tesisin kurulacağı arazinin altından aktif fay hattı geçiyor. Yani 2030'a kadar olacağına kesin gözüyle bakılan Marmara depremi burayı da vuracak. Bütün Marmara bölgesi büyük bir kimyasal tehdit altına girecek. Bu ihtimal yüzünden 19 Ekim 2010 yılında ilk ÇED toplantısı yapılmasına rağmen, raporu hâlâ çıkmadı. Zira ilgili kuruluşlar bu büyük riskin sorumluluğunu almakta gönülsüz davranıyor. Depremin yaratacağı tehlike için somut bir örnek var. 1999 Gölcük depreminde, Vopak'ın bitişiğinde bulunan Aksa'nın siyanür tanklarından binlerce litre siyanür toprağa ve denize sızdı. Bu çevre felaketi üzerine 189 kişi Aksa aleyhine dava açıp tazminat kazandı. Bu davalarda Taşköprülülerin avukatlığını yapan Ayşe Aydemir, şu uyarıda bulundu: “Bir deprem halinde bütün Marmara Bölgesi, Japonya benzeri bir felaketle karşı karşıya kalabilir.”

 

 

GÜLEN DESTEKLİ “ASYA DİL”, CIA’CI REGUS’A BAĞLI YATIRIMCILARIN TERCÜME İHTİYACINI KARŞILIYOR!

Regus Group, yurt dışında ofis açmak isteyen şirketlere ofis alanları, Telekom, internet ve asistanlık hizmetleri sunuyor. Firmaların uluslararası alanda yürüttüğü faaliyet gereği doküman, sözleşme, ihracat mektuplarının çeviri işini ise Asya Dil ve Eğitim Hizmetleri Ltd Şti üstleniyor. Aynı zamanda Regus'un uluslararası konferans, kongre, seminer ve birçok önemli çalıştayında da görev alan Asya Dil; Başbakanlık, KOBİ İdaresi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul, Marmara üniversitelerinin de tercümanlık faaliyetlerini yürütüyor.

Kurucu, AKP'den ödül almıştı

CIA bağlantısı ortaya çıkan Regus ile ortak paydada buluşan Asya Dil ve Eğitim Hizmetleri'nin kurucusu ise Fetullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen Halil Çalışkan çıktı. 1982 Van Erciş doğumlu Çalışkan, referandum sürecinde AKP'nin düzenlediği 'Işığı Yak' isimli yarışmada, 'Neden Evet Diyoruz' başlıklı yazısı ile birinci olmuştu. “Acılarımız ortak. Yarınlarımız ortak. Daha güzel yarınlar için cevabımız da ortak olsun” diyerek yarışmayı kazanan Çalışkan, CIA bağlantısıyla Amerikan çıkarlarına ortaklaştığını göstermiş oldu.

 

KAHRAMAN RECEB’İN LİBYA TUTARSIZLIĞI!

“Yok, eğer Libya operasyonunun başını Sarkozy gibi birinin çekmesinden rahatsızsanız, o zaman da “sen niye başı çekmedin” diye sorarlar adama. Eğer Türkiye gibi “hem Müslümanlıkta hem demokratlıkta” iddialı bir ülke, Kaddafi'yi değil de gerçekten Libya halkını düşünüp, dünyaya “katliamı durduralım, Kaddafi'den petrol alacağız diye bu faciaya sessiz kalamazsınız” diye seslenseydi, bunu becerebilseydi, bugün yeryüzünün ve “ezilen” insanların gerçek yıldızı olurdu. Doğu da, Batı da saygıyla selamlardı Türkiye'yi. Ezileni değil ezeni tuttuk. Putin gibi birinin “haçlı seferleri” lafının peşine takıldık.

Ne oldu peki sonunda? Daha teskere Meclis'ten geçmeden NATO, Türkiye'nin Libya'ya uygulanan deniz ambargosuna altı gemiyle katılacağını açıkladı.

Tayyip Erdoğan, dünya liderlerinden biri olacak karizmaya sahip ama İsrail zulmüne karşı gösterdiği cesur ve kararlı tavrı “Müslüman” diktatörlere karşı gösteremiyor, eğer bu “dindaşlık gayretinden” kaynaklanıyorsa, danışmanlarının ona, “sadece diktatörlerin değil, o diktatörlerin öldürdüğü insanların da Müslüman olduğunu” hatırlatması gerek. Sadece “ezenlerle” mi dindaşız, “ezilenler” dindaşımız değil mi?

Bu ülkenin dindarları ellerini vicdanlarına koyup cevap versinler, Libya'nın Müslüman halkını öldüren Kaddafi, Yahudi ya da Hıristiyan olsaydı böyle mi davranırlardı? Erdoğan ve onun medyadaki yakınları her türlü eleştiriyi “art niyetli bir düşmanlık” olarak değerlendiriyor. Böyle bir inanç ancak “Erdoğan'ın her yaptığı doğrudur” diyen bir anlayıştan kaynaklanır. Erdoğan'ın her yaptığı doğru değil, özellikle seçimler yaklaşırken çok hata yapıyor. Bir bakın, bugün Libya konusunda Sarkozy'nin, bedelli askerlik konusunda Kılıçdaroğlu'nun, anayasa konusunda İse TÜSİAD'ın gerisinde kalmış bir lider görüntüsü veriyor. İstediği bu mu? Çok yakın bir zamana kadar Erdoğan, “mazlumlar” konusunda Sarkozy'den, askerlik konusunda Kılıçdaroğlu'ndan, anayasa konusunda TÜSİAD'dan çok ilerdeydi. Yeminli Erdoğan düşmanlarını bir kenara bırakın ama haklı olduğu her yerde Erdoğan'ı desteklemiş olan insanlar bugün Erdoğan'ı eleştiriyorsa, bunun nedeni, onun eski haline dönmesini istemelerindendir.” Diyen Ahmet Altan acaba neyi anlatmaya çalışıyordu?

 

FETULLAH MÜSLÜMANLIĞI!

Emperyalistler Kaddafi bahanesiyle Libya’da masum insanlara bomba yağdırırken Müslüman geçinen gazeteler Haçlıların sözcülüğünü üstlenmişti.

BOP kapsamında ABD ve AB Libya’yı işgal planını devreye sokarken Türkiye’de Müslüman geçinen gazeteler de bu planın destekleyiciliğini üstlendi. 2003’te ABD’nin kitle imha silahlarını bahane göstererek Irak’ı işgaline alkış tutan Fetullahcı yandaş basın bugün de benzer yayınları Libya’daki işgal üzerine yapıyor. ABD’nin Irak’ın işgalinde bu gazeteler, Batı Kuklası Saddam Hüseyin’i “Diktatör” ilan etmiş, masum insanların üzerine yağan bombaları görmezden gelerek emperyalist güçlerin planlarını haklı göstermeye çalışmıştı. Fetullahcılara hatırlatmak lazımdı: Mavi Marmara’daki yardım gönüllülerinin İsrail otoritesini hesaba katmaması GÜNAH, ama Haçlı NATO’nun Libya’daki otoriteyi yıkması MÜBAH mıydı?

 

 

İRAN UÇAĞINI DEĞİL, İNCİRLİK HAVAALANINI ARAYIN!

Gizli tanık ifadeleriyle ve CIA-MOSSAD-MİT işbirliği ile elde edilen istihbarata göre, İran uçağında Saddam Hüseyin’in “Cehennem Topları” bulunduğu zırvası AKP’yi harekete geçiriyordu. Gizli tanıklar ise uçağa Tahran’da nükleer silahlı denizaltıların yüklendiğini söylüyordu. Suriye limanlarından açılıp Akdeniz’i havaya uçuracaklarmış. Artık ihbar mektupları ve gizli tanık ifadeleriyle yalnız evler aranmıyor; uçaklar da aranıyordu.. İran uçağının bir “ihbar” üzerine iki F-16 tarafından Diyarbakır havaalanına indirilmesi İran’ı açıkça kışkırtmayı amaçlıyordu. AKP iktidarı, BOP Eşbaşkanlığı sıfatıyla, ABD’ye taşeronluk yapıyordu. Nükleer silah arayanlar, niçin İran uçağını indiriyordu? Havada aradıkları nükleer silah; Adana İncirlik’te yatıyordu!

 

 

YAHUDİLERİN ETKİN OLDUĞU DOKUZ ÜLKEDE DİNLER YOK OLUYOR

BBC'nin haberine göre, yeni bir araştırma, gelecek yıllarda din kavramının dokuz ayrı ülkede ortadan kalkacağını ortaya koyuyordu. Dokuz ülkenin nüfus sayım verileri kullanılarak yapılan araştırmanın sonucu, buralarda din'in yok olmaya yüz tuttuğunu gösteriyordu. American Physical Society'nin Dallas'taki toplantısında açıklanan raporda, söz konusu ülkelerin tümünde, 'herhangi bir dine mensup olanlar'ın yok olmaya yüz tuttuğu belirtiliyordu..

İddiaya göre, dindarların yok olacağı ülkeler: Avustralya, Avusturya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, İrlanda, Hollanda, Yeni Zelanda ve İsviçre oluyordu. Yaklaşık yüz yıllık verilere dayanılarak yapılan araştırmayı gerçekleştiren ekipten Northwestem Üniversitesi öğretim üyesi Daniel Abrams. Kendisi bir Yahudi’ydi ve dinsizleşen ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatında Yahudilerin etkin olduğunu nedense gizliyordu!


 

LİBYA’YA KARŞI OMUZ OMUZA

Libya operasyonunun “sivil” bilançosu yüzlerce ölü, binlerce yaralı… “Haçlı düşman”ın saldırısı sürerken AKP’nin bombalamayı meşru gören tezkeresine CHP’den ve MHP’den onay geliyordu.

CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Libya’ya yönelik operasyonla ilgili Erdoğan ile aynı çizgide buluşmuştu. Türkiye’nin operasyona yönelik tavrının yanlış olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “BM eğer böyle bir karar aldıysa’ bu olay uluslararası meşruiyet kazanmış’ demektir” diyordu. Daha sonra AKP, CHP ve MHP Libya tezkeresini meclisten geçiriyordu.


 

BAHREYN DÜŞERSE, SUUDİLER DE GİDER

Katar'da görevli Yrd. Doç. Dr. Birol Başkan: “ABD, zaten Arap dünyasının ne olacağını kestiremiyor. Bahreyn giderse Suudi Arabistan'daki Şiilerin, 'Biz niye otonomi istemiyoruz?” diyeceklerini belirtmişti.

Georgetown Üniversitesinden Birol Başkan, küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen Bahreyn'de iktidarın el değiştirmesinin bütün bölgede köklü değişikliklere ve ABD'nin kaybına yol açacağını söylemişti. Üniversitenin Katar Kampüsü Siyaset Bilimi bölümü öğretim üyesi olan Başkan, Şiilerin nüfusun yüzde 70'ini oluşturduğu Bahreyn'de kaynakların Sünnilere aktığını dolayısıyla Şiilerin çok fakir, Sünnilerin çok daha zengin yaşadığını hatırlatıp şunları eklemişti:

Suudi petrolü Şii bölgesinde

“Bahreyn çok küçük bir ada, küçük bir ülke. Önemsiz gibi gözüküyor, ama aslında çok çok önemli. Bahreyn, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hatta ABD için Tunus'tan da, Mısır'dan da, Libya'dan da önemli. Bahreyn'de krallık yıkılırsa çok büyük siyasi depremler meydana gelecektir. Suudi Arabistan'ın doğusunda petrol yataklarının olduğu kısmın büyük oranda Şiilerin yaşadığı bölgelerdir. “Bunlar aynı Bahreyn'deki gibi Suudi Arabistan'ın zenginliğinden istifade edemeyen Şiilerdir. Dolayısıyla Bahreyn'deki isyanın başarıya ulaşması buradakileri de etkileyecektir. Ayrıca Bahreyn'de monarşinin yıkılması, diğer monarşilerin de sorgulanmasını beraberinde getirecektir. .

ABD'nin kaybı olur

ABD'nin Bahreyn'de deniz üssü bulunduğunu hatırlatan Başkan, Bahreyn'de Şiilerin zaferinin ABD'nin İran’a karşı bir kaybı olarak kabul edileceğini belirtmişti.

“Suudi Arabistan ABD'nin çok önemli bir müttefiki. Suudi Arabistan'daki bir karışıklık, dünya petrol fiyatlarını çok çok artıracak. ABD, zaten Arap dünyasının ne olacağını kestiremiyor. Mısır'da Hüsnü Mübarek'le mutlulardı. İsrail'le sorun olmuyordu. Şimdi ne olacağını kimse kestiremiyor. Bahreyn giderse peşinden ne gelecek? Ardından Yemen'deki Şiiler, 'Bunlar yaptı biz niye yapmıyoruz' diyecekler. Suudi Arabistan'ın doğusundaki Şiiler, 'Biz niye otonomi istemiyoruz, niye petrolden pay almıyoruz' diyecekler ve bütün taşların yerinden oynaması ihtimali doğacak. Bahreyn küçüktür, ama aslında bu anlamda büyüktür. Körfez'in mihenk taşıdır. Orası bir sallandığı zaman ciddi anlamda dengeler sarsılır.”


 

AKP’LİLER CAMİLERİ KİLİSEYE BENZETİYOR!

Gurbetçi bir işadamı, Giresun'un Keşap İlçesi'ne bağlı Tepeköy'de hayır için bir cami dikmişti.

Baytemur Camii bittikten sonra ortaya çıkan görüntü müftüleri karşı karşıya getirmişti. Trabzon Müftüsü Veysel Çakı, modern mimari eseri camiler için, 'Çok şık bulmuyorum' demişti. Çakı şöyle konuştu; Selçuklu'dan, Osmanlı'dan gelen mimariyle yapılan camilerimiz her açıdan görkemli. Bu tarz yeni mimari kullanılmasından rahatsızız. Üzerinde yazı ve hoparlör yoksa camii olduğunu bile anlayamazsınız. Cami, cami gibi olmalı.' Giresun Müftüsü Necati Akkuş da klasik İslami mimarinin çok özel ve önemli olduğunu belirtirken, yeniliklere de açık olmak gerektiğinin altını çizmişti.

İlginç bir sentez

Caminin mimarı Giresun Mimarlar Odası eski Başkanı Mimar Ahmet Yusuf Ağaoğlu’nun 'Herkesin cesaret edemeyeceği bir durum olduğunu biliyordum. Benimki bir sentezdir, daha çağdaş bir cami olmasını istedim. Üstelik hesaplı ve planlı bir tercihtir.”

Açıklama ilginçti. Yani Ilımlı İslamcı AKP’liler Dinlerarası diyalog safsatasıyla Hem Kiliseye, hem Havraya benzeyen ama adına Cami denilen yeni bir mimari geliştirmekteydi. Aynı tarz bir Caminin Gebze Çayırova sanayi girişine yapılması da dikkat çekiciydi.


 

TAYYİP'E KRİTİK SORULAR!

CHP'li Muharrem İnce, Başbakan Erdoğan'a soruyor: “Soner Yalçın, oğlunuz Burak'ın şirketi için satın alınan lüks villa haberinden dolayı mı tutuklandı?”

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Aydınlık'a yaptığı açıklamada, Soner Yalçın ve yanında çalışan iki gazetecinin tutuklanması ile ilgili olarak, “Başbakan Erdoğan bir konuşmasında 'Oda TV yargılananları yazdıklarından değil, başka bir eylemden dolayı takip altındadır' demişti. Acaba bu tutuklamalar Akyan Sokak 10 numara ile ilgili olabilir mi?” diye sormuştu.

'Bir milyon 700 bin dolar ödendi'

Oda TV'de, 17 Şubat 2009 tarihinde yayınlanan haberde, “İstanbul, Reşit Paşa, Akyan Sk. 10 numarada güzel bir villa vardır. Bir genç adam, bir gün villayı gezer ve beğenir. Bir süre sonra bir başka adam gelir ve sahibine 'kaça satarsınız?' denildiğini kaydeden İnce şunları aktarıyordu:

“Villanın sahibi bir Avustralyalıdır. Mülkünü satmak istemediği için uçuk bir fiyat söyler. “Bir milyon yedi yüz bin dolara satarım.” Alıcı hiç pazarlık yapmaz, “tamam” der. 500 bin dolar nakit bir ödeme yapar. Devir esnasında bakiyesi, yani bir milyon 200 bin dolar ödenir. Dikkat edin ödemeler hep nakit yapılmaktadır! Genç adam çok mutlu olur ve ortağı olduğu şirket, villaya taşınır. Bu genç adam Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet Burak'tır. Villanın satın alınma hikâyesini muhatabından yani Ahmet Burak Erdoğan'dan teyit etme imkânımız olmadı ancak kaynaklar güvenilirdir. Ahmet Burak Erdoğan'ın ortağı olduğu şirket Akyan Sk. 10 numaraya taşınır. Şirketin adı: Bumerz Denizcilik ve Ticaret Anomin Şirketi. İstanbul Ticaret odası kayıtlarında Ahmet Burak Erdoğan bu şirketin yönetim kurulu üyesi. Şimdi ben Başbakan'a soruyorum:

•  Yalçın ve arkadaşları, bu villa için yazdıkları yazıdan dolayı mı tutuklandılar?

•  Eğer, bu villa oğlunuza ait değilse, Ahmet Burak Erdoğan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu bu şirket, burada kaç lira kira ödeyerek oturuyor?”



BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi