MÜLKİYELİLER BİRLİĞİNDE
Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan`ın 1990 yılında Ankara Mülkiyeliler Birliği`nde yaptığı “Körfez Krizi” konulu konferans.
Muhterem Başkan, çok aziz ve muhterem kardeşlerim, kıymetli basın mensupları; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, önce, Mülkiyeliler Birliği`ne huzurlarınızda teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Milleti temsil eden kimselerin konuşabilmeleri için, milletin sesinin duyulması için, daha bundan kırk gün önce Türkiye`nin çok önemli, kritik bir noktada bulunduğu sırada böyle kıymetli bir toplantıyı tertip etmişlerdi. Ondan sonra, o toplantının yapılması için, hakkı aramak için mücadele ettiler, bugün bu toplantıya zemin hazırladılar. Bütün bu gayretli çalışmalarından dolayı kendilerine bilhassa hem teşekkürlerimi hem de tebriklerimi sunuyorum.
Yine, sözlerime başlarken, bu toplantıya vesile olan Ankara 3. İdari Mahkemesi`nin kıymetli hâkimlerine de huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir vazife sayıyorum ve tabiî, bu toplantıya teşrif etmiş olan kıymetli liderlere, kıymetli kardeşlerimize, Ankara`nın, milletimizin seçkin evlatları olarak hepinize teşekkürlerimi arz e-diyorum. Bu toplantının milletimiz ve bütün insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
Muhterem arkadaşlarım, konumuz, bu harp bizim harbimiz değildi. Niçin değildi; asıl bunun üzerinde durmak istiyorum ve arkadaşlarımızın yaptıkları kıymetli konuşmalardan biraz da derine inerek, köke inerek, biz kimiz, harp nedir, niçin yapılmıştır; asıl bunun temelini açıklamaya Önem vermek istiyorum. Neden; çünkü, Sayın Demirel arkadaşımız biraz Önce “Önce, yasakçı kafa kalkmalıdır” buyurdular. Bu memlekette yasakçı kafanın kalkması için, bu memleketi yasakçı kafanın içinde tutan dış güçleri, emperyalizmi tanımak mecburiyetindeyiz.
Biz bu yasakçı kafa içinde değiliz ki. Bakın, burada 3 tane parti var. Herkes biliyor ki, bu 3 tane parti Türkiye`nin yandan çoğu. Burada millet var, hangi hesabı yaparsanız yapın. Peki, şimdi, biz üçümüz şurada 141, 142, 163, şu andan itibaren kalkmıştır diye bir kâğıt imzalasak ne ifade ediyor; hiçbir şey. Neden; çünkü, acaba, dışarıdaki beyler müsaade edecek mi?.
Bir latife olsun diye söyleyeyim; Sayın Demirel kırk senelik arkadaşım, kardeşimdir. Demin Erzurum`dan hayvan pazarından bahsettiler. Ben de, Sayın Demirel`in Başbakanlığı sırasında, Eskişehir`de Odun pazarında bahsettim. İnşallah, bir gün, bunları sahiden konuşmamışsa, sahiden düzeltiriz; temennim budur.
Şimdi, şu hale bakın, kendileri, yine haklı olarak, TRT`den şikâyet ettiler, buradaki kıymetli kardeşlerimizden değil tabiî. Peki, ya biz ne yapalım? Şimdi, şu ülkenin haline bakın. Bugün akşamleyin baştan söylüyorum. Her iki arkadaşımızın konuşmaları gösterilecek, bize gelince, biz yokuz.
İşte, medeniyetin hali… Neden böyleyiz; bence, en ö-nemli konu, bunun temeline inmektedir. Temele indiğimiz zaman ne görüyoruz? Muhterem arkadaşlarım, her zaman belirtmeye mecbur olduğumuz temel şart şudur: Hak var, batıl var. Bu gördüğümüz Körfez Harbi, hak ve batıl mücadelesinin parçalarından biridir.
Hak nedir, batıl nedir? Firavunlar insanlara zulüm yaparken, biz zulüm yapıyoruz diye yapmadılar, bu bizim hakkımızdır dediler. Onun için, hak ve batıl arasındaki fark, hak anlayışından doğuyor. Firavunların hak anlayışına göre, dört sebepten hak doğuyor. Bir, kuvvetten hak doğar diye inanıyor, onların düşüncesi budur. İkincisi, çoğunluğu hak sebebi sayıyor. Ben kuvvetliyim, benim emrime uyacaksın, çoğunluğa uyacaksın. Eğer çoğunluk bir hak sebebi olsaydı, çok insan, çok affederseniz, ineğe tapması lazım gelir; çünkü, 700 milyon Hintli ineğe tapıyor. Büyük bir grup, çoğunluk bir grup. Ayrı ayrı parçalar halinde düşünseniz, belki bu kadar büyük çokluğu aynı inanç içinde bulamayabilirsiniz. Çoğunluk elbette hak sebebi olamaz. Kuvvet elbette hak sebebi olamaz. İmtiyazı hak sebebi sayıyor. Firavunlar, biz imtiyazlıyız derlerdi, Romalılar böyle derdi. Şimdi Amerika`da beyazlar aynı şeyi söylüyor; biz beyazız, siz siyahsınız. Ne olacak; benim arabamı sen iteceksin. Düşünce, eğitim, onların yetişme tarzları böyle. Bir diğer dördüncü hak sebebi de çıkar, menfaat. Benim çıkarım var efendim buradaki petrolde. Bana ne senin çıkarından, sen kendi Teksas petrolüne git bakalım. Ne arıyorsun Kuveyt`te diyecek, asıl hakka inanmış zihniyetler yeryüzüne hâkim olmalı ki, insanlık huzur bulsun.
Hakkın 4 Temel Kaynağı Vardır
Hakiki hakka gelince, hakiki hakta da, hak dört sebepten çıkar. Bunlardan bir tanesi, temel insan haklarıdır. Bu, Ce-ıabı Hak`kın bütün insanlara eşit olarak verdiği insan hakkıdır. Beş ane temel haktır. Bir tanesi, yaşama hakkı; herkesin, hangi dil, nangi din, hangi mezhepten olursa olsun. İkincisi, mülkiyet hakkı; çalışmış, helal kazanmış, kendinindir. Bunu elinden alamazsınız; hangi inançtan insan olursa olsun, hangi ırktan, ister siyah ister beyaz olsun. Üçüncüsü, neslin muhafazası, ırz ve namusun muhafazası bütün insanların temel hakkıdır. Dördüncüsü, aklın muhafazası hakkı. Beşincisi ise, inancın muhafazası hakkıdır. Kimse inancından zorla dışarıya çıkarılamaz. Herkesin inancını koruması kendisinin en tabiî hakkıdır. İşte, bu beş tane hak, bütün insanların temel haklarıdır. Bundan başka bir hak sebebi, hakiki hak anlayışına göre, emek bir hak sahibidir. Ben çalışmışım, başkasının nimetinin artmasına sebep olmuşum veya azalmasına; bu, bana hakkı verir.
Üçüncü bir hak sebebi, karşılıklı, serbest iradeyle yapılan mukaveleler, anlaşmalar; kabul etmişim, bunun içindeki vecibelere ve haklara riayet etmek lazım gelir.
Dördüncü bir hak sebebi, adalet gereği hak doğar. Ben üç insan çalıştırmışım, aynı işi yaptırmışım, ikisine 100 bin lira aylık yevmiye vermişim, üçüncüye de 100 bin lira yevmiye vermeye mecburum. Neden; adalet böyle gerektirir de onun için, adalet de bir hak sebebidir.
Hak bu dört sebepten doğar, başka da hiçbir sebepten doğmaz. Ne kuvvet ne çoğunluk ne imtiyaz ne de çıkar hak sebebi olamaz. İşte insanlık tarihindeki bütün mücadeleler buradan meydana geliyor. Bugün, Batı, şu Körfez Harbi`nde gelip gözleriniz önünde şu vahşeti yapan Batı, kendilerinin de itiraf ettikleri gibi “Eski Roma bizim medeniyetimizin temelidir” diyorlar. Eski Roma medeniyetinin temeli eski Yunandır. Eski Yunanın temeli eski Mısırdır. Yani, bunların medeniyetlerinin kökü firavunlara dayanmaktadır. Bunlar kuvveti üstün tutan bir zihniyetin yetiştirdiği insanlardır. Bunların ehlileştirilmesi lazım, Bush dediğimiz insanların. Böyle yetişmiş adam, farkında değil, rodeo- yapıyorlar, bunlar rodeonun üstünde değil, altındakilere benziyor, oraya buraya saldırıyor, bir körfezi. Niye; kuvvete güveniyor. Kuvvet hak sebebi o-lamaz. Ama, bunu anlatmak için, bütün bunların bildiklerini sileceksiniz, yeniden öğreteceksiniz; başka çare yok. İnsanlık hep bunun ıstırabını çekiyor. Bu sebepten dolayıdır ki, işte, hak ve batılın mücadelesini yaşıyoruz.
Bu batıl, günümüzde, emperyalizm, onun da temeli siyonizmdir. Siyonistler, Tevrat`ı elleriyle değiştirdiler. Bu gerçekleri bilmeden, ne Körfez Harbi`ni ne dünya meselelerini ne hatta Türkiye`de cereyan eden meseleleri anlamak, yerli yerine oturtmak mümkün değildir. Cenabı Hak`kın asıl kullan biziz diyor. Hemen şunu belirteyim ki, Yahudilik bir dindir, bu tenkitlerim din ve inançla alakalı değil, ben bir ideolojiden, bir siyasî cereyandan bahsediyorum. Siyonizm diye bir güç var. Bu güç, kendisinin kuvvetini Tevrat`tan aldığını söylüyor. Tevrat`ı elleriyle değiştirdiler
“Cenabı Hak`kın asıl kullan biziz, başka kullar bize köle olmak için yaratılmıştır” diyorlar. “Cenabı Hak`kın vaadi var, biz dünyaya hâkim olacağız ve böylece, diğer insanları sömüreceğiz” diyorlar. İnançları budur. Bugün, Mescidi Aksa`dan çıkan bir çocuğa İsrail askerî kurşun atıp, çocuğun kemiğini kırarken, ibadet diye yapıyor bu işi. Niçin; iç dünyası budur, inancı budur da onun için. Bu gerçeği, bu vakayı bilmek mecburiyetindeyiz. İşte, bu emperyalizm, Rusya meselesini kendine göre halletti. Ben dünyada tek devlet olacağım, herkes benim emrime itaat edecek. Kim emrimi dinlemezse, hizaya getiririm. Gördüğünüz Körfez olayı budur. Bugün, emperyalizmin ne demek olduğunu, insan, her zamandan çok daha açık bir şekilde görmeye başladı.
Siyonizmin Hedefi
Siyonizm`in planım 1897`de yapmıştır. Sultan Hamit`in huzurundan kovulan Theodor Herzl, Basel`de Siyonist konferansını topladı. Yüz seneden beri dünya olaylarındaki temel plan budur. Üç adımda dünya hâkimiyetini elde edeceksiniz. Birinci adım, İsrail`i kuracaksınız. İkinci adım, büyük İsrail`i kuracaksınız. Üçüncü adım ise, yeryüzünde Müslümanlığı kaldıracaksınız ve siyonizmi dünyaya hâkim kılacaksınız. Neden Siyonizm Müslümanlık inanışını istemiyor; çünkü, Müslümanlık inanışı, kuvveti değil, hakkı üstün tutuyor, herkese hakkının verilmesini istiyor ve sömürüye müsaade etmiyor. Ben sizi sömüreceğim diyen zihniyet, bu sebepten dolayıdır ki, Müslümanlığı ortadan kaldırmayı hedef sayıyor. Bu zihniyet ortadan kalkmadıkça, ben kendi gayeme ulaşa-mam diyor. İşte mücadelelerin temelinde bu yatıyor. Yoksa, emperyalizm, mesela, Türkiye`de bazı hanımların başörtüsü örtmesinde, bu bir buçuk metrelik bezden korkuyor, neden korkuyor bunlar; bugün başını örter, yarın namaz kılar, öbür gün Müslümanlığın ne olduğunu anlar, hakkı üstün tutmaya başlar, benim sömürüm yürümez. Başörtüsünü, o, hakkı üstün tutma zihniyetine giden bir işaret taşı olarak gördüğü için, bu zihniyeti baştan yok etmek için buna karşı düşmanlık yapıyor; yoksa, başını örtse ne olur, örtmese ne olur. Niçin Müslümanlardan hoşlanmıyor Siyonistler, emperyalistler; Müslümanlar daha çok namaz kılmasından mı, oruç tutmasından mı; bu, Siyonist`i hiç ilgilendirmez. Böyle başlar, ya Müslümanlığın ne olduğunu öğrenirse, demek ki, hakkı üstün tutmak lazımmış diye inanırsa, o zaman, ben, Siyonist planını yürü-temem. İşte, bunun için dünyada Doğu-Batı mücadelesi kalkınca, yerini şimdi emperyalizm ve karşısında Müslümanlık inanışı bulmuştur. Kim ne derse desin, bu gerçekleri değiştirmenin imkânı yoktur, bu gerçekleri bilmek mecburiyetindeyiz.
Siyonizmin planının birinci adımı elli senede atıldı. İsrail`i kurdular Basel planından sonra. Sultan Hamit`i tahtında indirdiler, Osmanlı Devleti`ni harbe soktular, yıktılar. Hitler`i yendiler, elli senede birinci adımlar atıldı. Şimdi yüzüncü sene geliyor, ikinci adımlarını atmanın gayreti içindeler. Bu ikinci adımı atarken, Türkiye`yi Ortak Pazar`a sokmak istiyorlar. İşte, bu, Siyonist planının bir parçasıdır. Her iki kardeşime de haber veriyorum, çünkü, kardeşleriyim, çünkü bu oyuna gelmesinler. Neden; Ortak Pazar demek, tek devlet olmak demektir, bunu inkâr eden var mı? Peki, neredeyse, İsrail sabırsızlık yapacak, bizden önce Avrupa Ortak Pazarına girecek. Biz girdiğimizin ertesi günü, Allah muhafaza etsin, inşallah, girmeyeceğiz, ertesi günü İsrail girecek. Ne olacak; Türkiye ve İsrail tek devlet olacak. Bu, zaten Theodor Herzl`in planının ikinci adımıdır. Onlar kendi planlarını yürütüyor, biz de bu planları bilmek mecburiyetindeyiz. Ondan sonra da üçüncü a-dımlarını atacaklardır.
Şimdi, Rusya meselesini hallettikten sonra, ikinci ve ü-çüncü adımı atmanın hamlelerini yapıyorlar. Hadise açıktır. Hadise, hakikaten, emperyalizm ile Müslümanlık inanışı arasında bir çarpışma olduğu, Thatcher`in geçen sene Viyana`da yaptığı NATO toplantısındaki açıklamalarıyla da sabit. Bakınız, hemen baştan şunu belirtiyorum, bütün bunlar tuzaktır. Buna mukabil, Müslüman ülkelerde bir uyanış vardır. 1897`den beri yüz sene takriben geçiyor. Bu yüz senenin ilk yirmi beş senesi bir Müslüman devlet olan Osmanlı Devleti`ni yıkmakla geçmiştir, 1897-1922. İkinci bir yirmi beş senelik devre, Müslüman ülkeleri emperyalizmin işgal altında tutması dönemidir. Bütün Müslüman ülkeleri işgal ettiler tam yirmi beş sene. 1947`ye geldiği zaman İkinci Cihan Harbi bitti, Müslüman ülkeler bir bir istiklal kazanmaya başladılar. Ama, bu sefer, emperyalizm, modern müstemlekecilik yolunu seçti. Modern müstemlekecilik ne demek; umumî valiyi o ülkeden seçmek demektir, dışarıdan göndermenize lüzum yok. İkinci Cihan Harbin`den önce müstemlekelerin umumî valileri ana ülkeden gönderilirdi; İngiltere gönderirdi, Fransa gönderirdi… Halbuki, İkinci Cihan Harbin`den sonra Rusya ve Amerika anlaştılar. Biz ülkeleri aramızda taksim edip sömürelim ve bu sömürmeyi daha akıllıca yapalım. O ülkenin halkından öyle insanlar işbaşına getirelim ki, bize, bizim insanımızdan daha fazla yardımcı olsun. İşte, modern müstemlekecilik dediğimiz budur. Müslüman ülkelerde yirmi beş yıl İkinci Cihan Harbin`den sonra, istiklaline kavuştuktan sonra bunu tatbik etmek istediler. Öyle mekanizmalar kurdular, kendi adamlarını işbaşına getirdiler. Ancak ne oldu; işte, yirmi beş yıllık bir devre sonunda bugün 10 tane Müslüman ülke açıkça Amerika`yı kabul etmiyor, meydan okuyor, ben senin emir erin değilim diyor. Kim bunlar; İ-ran, Irak, Ürdün, Libya, Cezayir, Sudan, Yemen, Senegal, Moritanya. Bu ülkeler ve şimdi yeni Afganistan, Bu 10 tane Müslüman ülke; hayır, senin köleliğini kabul etmiyorum diye açıkça, resmî yönetimiyle. Geriye kalan birtakım Müslüman ülkelerde yönetimler hep emperyalizme işbirliği içinde gözüküyorlarsa da, Türkiye, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan vesair gibi ülkeler, ama, görüyoruz ki, bu ülkelerde millet uyanmıştır, emperyalizmi tanıyor ve emperyalizme karşı, hayır, bugün şu milletin yüzde 88`i, hayır, biz köle olmayacağız, bu harp bizim harbimiz değildir diyorsa, bu, Türkiye`nin uyanışıdır; aynı şekilde, diğer Müslüman ülkelerde de uyanış vardır. Bu açıklamayı niçin yapıyorum; emperyalizm, işte 100 bin çıkış yaptı, tonlarla bomba yağdırdı; ama, inanınız ki, bu, emperyalizmin gelişmesi değil, çöküşüdür. Bu kadar kaba kuvvete müracaat ettiği halde dahi, Müslüman ülkelerdeki uyanışı önleyemeyecektir. Neden; çünkü, nasıl Komünizm çöktüyse, Kapitalizm de çökmektedir. Bugün, bütün dünyayı sömürdüğü halde, ayakta duracak hali yok. Amerika`nın, hepimiz biliyoruz ki, içborcu 6 trilyon dolar, dışborcu 600 milyar dolar. Amerika`da 600 köprünün ki, bunlar 40-50 yaştan fazladır, hepsinin, 40`nın tamir edilmesi lazım. 100`üne tamir parası ayırıyorsa 100`üne ayıramıyor ve her gün 3 tane, 5 tane köprü çöküyor Amerika`da. Köprüsünü tamir etmekten acizdir.
Bundan başka, tabiî, Batı`da korkunç bir ahlak çöküşü var. Teferruata girmiyorum. Bütün bu gerçekler göz önündedir. Hemen belirteyim ki, şimdi bu cumartesi, pazar günü tam 20 tane Batılı en seçkin profesörlerle Adil Düzen`in münakaşasını yapacağız Almanya`da. Birleşmiş Milletler`in yeni düzen komisyonu başkanı Profesör Lazlovz Nobel ödülü sahibidir, bu toplantıya gelecek. Almanya`nın iktisadî nizamlar kürsüsü profesörü Linhouse bu toplantıya gelecek. Bugünkü Almanya`nın mimarı sayılan, iki Almanya`nın birleştiği zaman meydana gelen problemlerini çözmekte, Kohl`e müşavirlik yapan Lingerouth bu toplantıya gelecek. İsimlerini saymaya devam etmeyeceğim. Bunlarla, Adil Düzeni… Niçin; çünkü, Batı`mn bütün bu ilerlemiş alimleri, komünizm nasıl çöktüyse, kapitalizm de insanlığa zulümden başka şey getirmiyor, yeni bir düzen arıyoruz diyorlar. İşte, insanlık böyle bir noktada bulunduğu için, kesinlikle inanarak haber veriyorum ki, Bağdat`ın bombalan, bu Körfez Harbi, aslında, kuvvete dayanan bir medeniyetin çöküşü, yeniden hakka dayanan bir medeniyetin doğum sancısından başka bir şey değildir. Neden; çünkü, insanlık tarihini incelediğimiz zaman şu gerçekleri açıkça görüyoruz. Bakınız, tarih yazıyla başlıyor. Eski devri bırakalım. İlk defa yazı Mezopotamya`da… Mezopotamya`dan şöyle doğru incelediğimiz zaman, İbrahim Aleyhisselam gelmiş, hakkı üstün tutan bir medeniyet kurmuş, Bu medeniyet yıllarca yaşamış. Bunun arkasından, Mısırlılar bu medeniyetin etkisi altında kalmış; fakat, firavunlar tarafından kuvveti üstün tutan bir medeniyet dünyaya hâkim olmuş. Bunun karşısına Musa Aleyhisselam gelmiş, yeniden Ortadoğu`da hakkı üstün tutan bir medeniyet kurmuş Mısır`a karşı. Ondan sonra, eski Yunan gelmiş, bunlar da, Musa Aleyhisselam`ın kurduğu hakkı üstün tutan medeniyet yerine yeniden dejenere etmişler, kuvveti üstün tutan bir medeniyet kurmuşlardır. Yunana karşı İsa Aleyhisselam gelmiş, yeniden hakkı üstün tutan bir medeniyet kurmuş, Romalılar biz de Hıristiyanız diyerek, alıp bunu dejenere etmişlerdir, kuvveti üstün tutan bir medeniyet kurmuşlardır. Bunun üzerine İslamiyet gelmiştir.
İslamiyet, bin yıl hakkı üstün tutan bir medeniyetle bütün insanlığa yol gösterdi. İslamiyetin en güçlü olduğu bir an Viya-nalar muhasara edilirken birinci, ikinci defa, Avrupa`da Rönesans başladı, yavaş yavaş Batı`mn İslamiyet etkisinden kalarak, İslamiyet`ten aldığı değerleri dejenere ederek, kuvveti üstün tutan bugünkü Batı medeniyeti kuruldu. Üç yüz, dört yüz seneden beri insanlık o kuvveti üstün tutan Batı medeniyetinin sancılarını çekiyor. Bu bombalar, aslında, Batı medeniyetinin başka çare bulamadığının, güçsüzlüğünün, çöküşünün alametidir, yeniden hakkı üstün tutan bir medeniyetin doğuşunun doğum sancılarıdır; çünkü, insanlık tarihi hep gece ile gündüz gibi bir hakkı tutan medeniyete sahip olmuş, bir kuvveti, bir hakkı, bir kuvveti… Kuvveti tutan medeniyet, bugün, ister Komünizm şekliyle olsun, bunlar temelde aynıdır, ezen ve ezilen rejimidir. Komünizm ile kapitalizm tek farkı, birinde ezen siyasî güçtür, Öbüründe ezen ekonomik güçtür. İste bu ezen, ezilen zulüm medeniyeti çöküyor, bütün dünyayı sömürdüğü halde çöküyor.
Neden Amerika Ortadoğu`ya geldi; bu petrolden dolayı. Ne yapacak bu petrolü bu Amerika, hayır yoluna mı kullanacak? İşte, bize ne yaptığını görüyoruz. Suudi Arabistan ve Kuveyt`in petrollerinin 700 milyar doları vardır Amerika`daki ve Avrupa`daki Siyonist bankalarda. Biz satanın kendini dinledik. Satan, ben, Kuveyt petrollerini Kuveytlilerden teslim almadım, Amerikalılar`dan teslim aldım diyor; çünkü, Müslüman ülkelerindeki bu petrol şirketler Amerikalı şirketlerdi. Onlar, oranın yöneticilerine bir pusula koyarlar, şu kadar sattık, senin payın bu kadardır, bu kadarını kullanacaksın, bu kadarı bizim bankada duracak derler. Böyle yönetiliyor Müslüman ülkeler. 700 milyar dolan kendilerinde tutmuşlar. Kimin bu para; bizim kardeşimiz Suudi Arabistan`ın. 50 milyar dolarını bize vermiş, senede 8,5 milyar dolar faiz alıyor. İki ay önce Mısırlı parlamenterlerle beraberdik. Bizim de 50 milyar dış borcumuz var diyor, bizden de 7 milyar dolar faiz ödetiyor diyor. Onlara biraz daha insaflı davranmışlar. Şimdi ne yapacak, bu petrolü ben alacağım, 300 milyon Rusya`yı kapitalist nizama çevireceğim. Onlara borç vereceğim, onları da sömüreceğim. Emperyalizmin istediği budur. Sayın Demirel arkadaşım, kardeşim, demin burada dediler ki, Amerika prestij özelliği üzerine kuruludur; hayır, Amerika sömürü üzerine kuruludur, Amerika kuvveti üstün tutan bir zihniyet üzerine kuruludur.
İşte, şimdi, bütün dünyada insanlık, bu kuvveti üstün tutan zihniyet ile hakkı üstün tutan zihniyetin mücadelesi içindedir. Körfez Harbi bunun basit bir tatbikatından ibarettir. Bush o gece ne diyor; “Efendim, biz Irak`ı milletler ailesinin barışsever üyesi yapacağız.” Ne demek bu; bizim emrinizi dinleyen köle yapacağız •demektir. Bunların lisanını bilmeyen insan mı kaldı? Bir yüzbaşı geldi bana “Bu Saddam`ı durdurun, eline kuvvet geçer, başka yeri işgal ederse dünyanın hali ne olur” diyor. Doğru söylüyor; ya, demek sen böyle eline kuvvet geçiren, haksızlığa bu kadar hassas bir kimsesin öyle mi; kırk seneden beri neredesin be adam, bu İsrail her tarafı yakıp yıkmadı mi? Saddam sözünde ne adam… Peki, ya bu İsrail`in başındaki İzak Şamir, bu, söz dinleyen bir a-dam mı? Size kaldırmayın diyen mi var; gelmiş, bir mikrop gibi, Ortadoğu`da, geldiği günden beri huzur bırakmamışlardır. Neden; çünkü, bunlar kendi planını yürütüyor. Çünkü, bunlar Türkiye`yi, Suriye`yi, Irak`ı, Mısır`ı kendilerine vilayet yapmayı imanları sayıyor. Planları ellerinde, bütün faaliyetler bundan ibarettir. Bush cumhurbaşkanı olmadan önce, İsrail`e geliyor. Bu projelere sadık kalacağına söz verdiği için cumhurbaşkanı olmasına müsaade edilmiştir.
HARBİN AMACI MÜSLÜMAN ÜLKELERİ EZMEKTİR
Şimdi, size birer cümleyle şu yapılan harbin asla Kuveyt`i kurtarma harbi değil; ya, bu planlar mucibince bir Müslüman ülkeyi ezme harbi olduğunu tam 16 tane delilini, 16 saniye sürmeden açıklayacağım; çünkü, herkesin bildiği gerçeklerdir. Birinci delil, Haziran 1990`da bendeniz Bağdat Konferansında bulundum. Bu konferans iki gün sürdü. 40`tan fazla Müslüman ülkenin binden fazla devlet adamı, siyaset adamı davet edilmiş idi. Saddam birinci gün geldi, seramoniye bir açılış yaptı; ama, ikinci gün bir daha geldi. Dedi ki, kusura bakmayın, vaktinizi alıyorum, dün geldim bugün bir daha gelmemem gerekirdi; ancak, gündüz .burada toplandığımız sırada Amerika`da da Yahudi lobisi aynı gün toplantı yaptı. Onların aldığı kararları benim istihbarat teşkilatım dün gece bana getirdi. Hazır siz buradayken size duyurmayı vazife saydım. İşte kararlan budur. Ne diyor Yahudi lobisi; diyor ki, bu Irak mutlaka ezilmelidir; çünkü, Ortadoğu`da denge değişmiştir, başka türlü İsrail`in güvenliğini sağlayamayız. Bunlar İran`la sekiz sene harp edip tecrübe kazandı. 100 milyar dolardan fazla modern silahlar aldı. İki yıldır askerini terhis etmiyor, 1 milyon askeri silah altına aldı. Bu ezilmelidir. İşte kararlan budur dedi. O vakit Millî Gazete de bu kararları bütün milletimize duyurdu, tarihî bir vesij kadir. Daha Irak, Kuveyt`e girmeden iki ay Önce oluyor bu iş. Sim-di, onlar ne yapıp yapıp, zaten Irak`ı ezeceklerdi. Niçin; İsrail`in güvenliği için. Bu karar alınmıştı. İran`a karşı Irak`ı kullanan aynı emperyalizmdir; çünkü, İran, Humeyni bir İslam devrimiyle orta yere çıktı. Bunun arkası hakkı üstün tutmaya gider, bizim sömürümüze mâni olur; öyleyse, bunu önlemeliyiz. Emperyalizm Hu-meyni`den niye hoşlanmıyor. Namaz kılıyor diye mi; hayır, ya, o biliyor Müslümanlık inanışının ne olduğunu. Müslümanlık inanışı sömürüye müsaade etmez. Bunu ben kökünden kazıyım diyor; o sırada bin bir türlü eski yollan var, Saddam`ı Irak`a onlar gönderdiler. Sen hücum etmezsen o sana hücum edecek, devrimini bu tarafa ihraç edecek dediler. Aynen onun gibi, demin Sayın İnönü`nün de açıkladıkları gibi, Saddam`ı Kuveyt`e Amerikalılar göndermiştir. Elçiler niçin gitmiyorsun dedi; 25 Şubatta yapılmış olan televizyon konuşmasında Baker`i sıkıştırdıkları zaman, o da itiraf etti. Sayın Demirel bile işaret etti. Hepsi biliyorlar. Onlar teşvik ettiler. Niçin; İsrail karşısında Irak kuvvetini ezmek için. Barış görüşmelerini Amerika engelliyor. Hepiniz biliyorsunuz, biz 5,5 ay aman Müslüman ülkeler arasında çıkmasın diye bu planlan yaptık diye gece gündüz çalıştık; ama, Amerika bizden daha çok çalıştı ve Suudi A-rabistan Kralı ile Saddam Trablus`ta buluşacaklardı, söz verdi. 24 saat önce Kral Halit gelemeyeceğini bildirdi. Neden; Bush istemiyor dedi ve böylece, 350 Batılı gazeteci Trablus`ta, 2 Müslüman ülke liderinin uyuşmasına şahit olacağız diye beklerken, bu toplantı yapılamadı; çünkü, yaptırılmadı. Birleşmiş…
…Saat 1`de emir verdim diyor. 24 saati geçtikten sonra bombardıman başladı. 100 bin çıkış yaptılar. Nereye; Irak`a. Birleşmiş MiUetler`in karan ne; Kuveyt`i kurtarmak. Bütün askerî uzmanlar her zaman ifade etmişlerdir ve çok iyi bilinmektedir ki, Kuveyt`in kurtarılması operasyonu son yüz saatlik çalışmadır. İşte onu baştan yapsaydı, Kuveyt böyle kurtarılacaktı. Yani, siz, Kuveyt`i kurtarmaksa maksadınız, Kuveyt ile Irak`ın arasını keseceksiniz, Kuveyt`teki kuvvetleri tesirsiz hale getireceksiniz. Birleşmiş Milletlerin aldığı karar bu; hayır, böyle yapılmadı, Irak`ta taş üzerinde taş kalmayacak, niçin; Yahudi lobisinin emri böyle de, onun için.
Tekrar ifade ediyorum. Yani, Amerika`da bu lobiye Ya-ludi lobisi dendiği için söylüyorum, kesinlikle tenkitlerim din inanışına değildir, herkesin inanma hakkı vardır sözünü söyleyerek konuşmaya başladım. Bundan maksadım, Siyonizm ideoloji, bir cereyan var insanlara zulmetmek isteyen, hep onu kastediyorum. Bakınız, nasıl başladılar harekâta. İsrail`e yönelmiş füzeleri önce yok ederek işe başladılar. “Bizim için bir numaralı mesele, İsrail`in emniyetidir” diyor. Taş üzerine taş bırakmadılar, sığınakları delen bombalar attılar ve işte, gazetelerde gördük, tarihin en büyük vahşeti. 18 yaşında bir kız çocuğu evlenme çağına gelmiş. Bush`un uçağı gelmiş, bu kız çocuğunun bacağını kopartmış. İşte, harp budur, işte yaptıkları budur. Iraklılar ile kendileri arasında savaş olurken, Amerikan deniz piyadelerini, Fransız, İngiliz askerlerini çektiler, Suudlular ile Iraklıları karsı karşıya bıraktılar ve o esnada gelen Amerikan uçakları iki tarafı da bombaladı. Niçin; 3 Müslüman fazla Ölürse kâr sayıyorlar da onun için. Suudi Arabistan`daki Amerikalıların yerleştiği barakalar dört beş sene önce zaten böyle bir plan için vaktinde yapılmıştı. O barakalar nasıl oldu da hazır bir şekilde bulundu. Bütün bu olaylar… Bakınız, ben çekileceğim dediği halde, hayır diyor. Yine son günlerde ağır bombardıman yapıyor. Şu anda dahi Irak`ı karıştırıp, bir bir harp etmek tamamen İsrail karşısında hiçbir güç kalmasın diye de ne gelirse yapılmaktadır.
İşte, bütün bu saydığımız deliller ve saymadığımız deliller, emperyalizm nedir; bunu gösteriyor. Bu harekât, asla, Kuveyt`in kurtarılması harekâtı değildir; bu harekât, Siyonist planın bir adımıdır, emperyalizmin bir adımıdır. Bir Müslüman ülkeyi yok etmek ve bütün dünyadaki ülkeleri tek bir zihniyetin, emperyalizmin emri altında tutmak ve petrolü almak.
Şimdi, sözde barış planı yapıyor. Elli sene, Irak`ın Kuveyt`in ve Suudi Arabistan`ın petrollerini Amerika kullanacak, hesabı bu. Neden; Irak`a hak tazimatı vereceksin diye alıyor. Suudi Arabistan ve Kuveyt`e de harp masrafı, ben senin için harp ettim diyor. Elli sene petrolü bunlar kullanacak; işte, emperyalizm budur. Şu Müslüman ülkelere, halimize bakınız, bu Amerika`daki Siyonist silah fabrikaları Müslüman ülkelere hurdaları satıyor. Halbuki, Özal, bize silah geldi 1 milyar dolar…. Bunlar ne; bunları biz çöplük olarak kullanmak demek. Avrupa`da kuvvet dengesinden indirmiş, demode silahları atacak yer yok, Avrupalılar böyle şeyleri istemiyor, çöplük hurdalık ise. O hurdaları bize göndermişler. Bu, bize yardım oluyor. Yani, hurdaları Müslüman ülkelere satıyorlar. Bak, şimdi, şu Özal`ın öncülüğüyle F-16 oyunu var ya şurada; bunun adı uçan tabuttur. Bu F-16`lar `bu insanların, Avrupalıların ordularına yasak ettiği uçak. Bunlar 26,5 milyon dolara 1 tanesini alıyorlar; halbuki, Japonya, F-16X`i alıyor 21 milyon dolara, en modernlerini alıyor. Savunma Bakanı Vuralhan Bey`e sordular, dediler ki, niye bu hurdaları yapıyorsunuz, efendim, 1994 anlaşmamız bitecek, ondan sonra yenilerini yapmaya çalışırız; işte, Türkiye`nin hali. Ne anlatmak istiyorum; bunlar, Müslüman ülkelerin ellerindeki doları alıyor, hurdaları satıyor. O hurdalarla kazandığı parayla kendisi modernini geliştiriyor, o modern silahı da bizim tepemizde kullanıyor; işte halimiz bu. Bu gerçekleri görmek mecburiyetindeyiz.
Muhterem kardeşlerim, şimdi, Körfez Harbin`de, tabiî, en acıklı nokta, muhterem arkadaşlarımızın da işaret ettikleri gibi, asıl bunlar oluyor da, Türkiye`deki yönetim, Özal ve ANAP ne yapıyor? Arkadaşlarımız temas ettiler; ama, insan ne kadar konuşsa yetmez. ANAP`ın, Özal`ın ne yaptığını müsaade ederseniz birkaç cümleyle özetleyelim.
Önce, ilk günden beri hep emperyalizm safında yer almıştır. İlk işi Bush`a telefon koymak oldu. Kaldırıyor, numarayla çevirmiyorsun. Biz, bunu Kıbrıs Harbi`nden biliriz. Sayın Ecevit de Kissinger`le böyle bir telefon kurmuştu. İlk günden beri, tamamen onların safında yer almıştır. Yani, söylediğim hak-batıl mücadelesinde batılın en samimi askeri olarak hareket etmiştir tam yedi aydan beri. Şimdi, kendisinin ikinci önemli hususu, arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, yedi aydan beri hep harp istedi. Niye; Bush da istiyor, İsrail de istiyor, Siyonizm de istiyor da onun için. İlk günden beri söylemediğini bırakmadı, şimdi de aynı şeyleri söylüyor “Bush`u ben ikna ettim” diyor. Keşke biz onu ülkeden gönderseydik en aşağı diyor. Millete “Siz harpten mi korkuyorsunuz” diyor. Bunun, bütün meydan mitinglerinde, bütün toplantılarında cevabını vermeye çalıştık. Bu millet harpten korkmaz; ama, bu millet akılsızlıktan ve İsrail`e uşak olmaktan korkuyor.
İkinci cephenin açılmamasında iki önemli faktör olmuştur. Bir tanesi İran gelmiştir, eğer siz buradan müdahale ederseniz, biz de İrak`ın yanında size karşı silahla çarpışacağız demişlerdir kesinlikle. Ve tabiî, bu, Bush`a iletildiği zaman, Bush, durun bakalım demiştir. İkincisi de, Sayın İnönü`ye hak veriyorum, milletin gösterdiği büyük dirençtir. Her türlü baskıya rağmen, milletimiz, hayır, biz bu harbi istemiyoruz, bu harp bizim harbimiz değildir demiştir. Bakınız, biz, Refah Partisi olarak, tam 73 ilde miting istedik. Ankara Valisi gerçekleri yazmıyor, hiç gerçekle alakası yok. SHP bir miting yapacakmış da, Refah Partisi de ona karşı miting yapacakmış; bunları unutmasın. Hiç alakası yok. Her iki muhterem liderler bilirler ki, biz, Refah Partisi olarak, gelin, beraber çıkalım meydanlara, 2 milyon, 3 milyon insanı bir meydanda toplayalım, millet harp istemiyor, gösterelim, böyle bir felaketten, böyle bir çılgınlıktan ülkeyi koruyalım; yoksa, Özal, onlar yapamıyor, ben yapayım diye en büyük tahrikleri gösterdi. Bush buna dedi ki, biraz dur, niye; İran girer, genişlerse olmaz, sonra sen farkında değilsin; ama, senin halkın bunu istemiyor. İşte, bu bizim milletimizin bunu istemediğinin alametleri, 73 ilde miting istiyorum. Bunların hiçbiri de açık hava mitingine müsaade etmediler. Sadece bu toplantıya değil, telsizle emir verdi, hiçbir tanesine, mitinglere müsaade edilmeyecek. Sayın Demirel`in söylediği, bu, milletin en tabiî hakkıdır. Millet sesini nasıl gösterecek? Mutlaka demokraside yasalar içerisinde milletin bir meselede sesini göstereceğinin mekanizması olması lazım. Bu mekanizmayı kapatırsanız, meydana gelecek olaylardan siz mesul olursunuz. Bunlara müsaade etmediler; ama, bununla beraber, biz, 60 hatiple 50 vilayette spor salonlarında kapalı toplantılar yaptık. Fevkalade hal bölgelerinde ona da müsaade etmiyoruz dedikleri zaman, parti toplantıları, basın toplantılarıyla tam 73 ilde toplantı yaptık. Bu toplantının yasak edildiğinden bugüne kadar geçen bir ay esnası, ben, bugünkü toplantıyı asla gecikmiş bir toplantı saymıyorum ve Sayın Mülkiyeliler Birliği yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bu toplantı, çok mühim bir toplantıdır. Neden; bugün 3 parti milletin çoğunluğunu temsil ediyor, biz asla harp istemiyoruz diyor. Şu anda harp tehsi geçmiş değildir; çünkü, Amerika Irak`ın içini karıştırıyor. Hadi gidin siz de buradaki Türkmenlere sahip olun demesi tehsi her an vardır. Amerika, her an Müslümanlar birbirlerini öldürsün istiyor. İşte, bugün bu münasebetle huzurlarınızda sesleniyor, hiçbir şekil, biz kendi ülkemizin kalkınmasıyla uğraşmalıyız. Amerika`nın, İsrail`in jandarması olmamalıyız, Siyonist planların aleti olmamalıyız. Bu sebepten dolayıdır ki, şu anda bu teh geçmiş değildir. Irak`ın içini karıştırmak için, yine Türkiye`den istifade etmeye kalkabilirler. Millet olarak, Amerika`ya da, Özal`a da sesleniyoruz ki, bak, biz, milleti temsil ediyoruz, asla Amerika`nın böyle bir oyununa alet olunmasını istemiyoruz.
Bu yedi ay esnasında ne anayasa ne kanun dinlenmemiştir. Sayın Özal, Körfez kriz masasını Çankaya`da kurdu. Kıbrıs Har-bi`ni biz yaptık. Bu harbi Bakanlar Kurulu yaptı. Çünkü, Anaya-sa`da devletin güvenliğinden Bakanlar Kurulu sorumludur temel maddesi vardır. Her ne kadar sonradan Anayasa değiştiyse de, bu genel maddelerde bir değişiklik yok. Dışişleri Bakanı, Irak`a alınan kararları basın toplantısında duydu ve bir müddet sonra da istifaya mecbur kaldı. Çünkü, yetkisinin kullanılması sabahleyin saat 10`da Amerikan televizyonu açıkladı, İncirlik`i kullanacağız dedi, öğleden sonra saat 3`de Millet Meclisi`ne bunun için dilekçe geldi, beş saat arkadan dilekçe geliyor. Ama, ne hikmetse, bu Bush keramet sahibi bir adam galiba, Millet Meclisi`nden ne çıkacağını beş saat önceden biliyor. Keramet telefonda, Bush`da filan değil. İşte, Türkiye böyle yönetilmiştir ve alınan karar da Anayasa`ya aykırıdır. Anayasa`da, İncirlik Üssü`nün yabancı kuvvetler tarafından kullanılmasına müsaade edecek bir madde yoktur. 92.nci maddede iki türlü geçiyor. Bir, yabancı kuvvetlerin Türkiye`ye gelmesi. İki, Türk kuvvetlerinin yurtdışına çıkmasına izin verilmesi; ama, hiçbir zaman yabancı kuvvetler gelip de bizim toprağımızı kendi toprağı gibi kullanıp buradan başka ülkeye taarruz etsin; böyle bir hak, yetki yoktur. Böyle bir yetki zaten olamaz; çünkü, bu, müstemleke olmayı resmen kabul etmek manası taşır. Şu kullanılan yetki haksızdır. Yarın ülke meselesi çıktığı zaman, bunun hesabı verilemeyecektir. Aynı zamanda, bu, üslerin kuruluş statüsüne de aykırıdır. Sayın Demirel çok iyi hatırlayacaklar, üsleri biz Ecevit Hükümeti zamanında kapattık, ambargo koydukları zaman. Amerikalılar sonradan açmak istediler; ama, üslerin açılması esaslarını biz müşterek aynı hükümette hazırladık. Bu üsler Komünizme karşı kullanılacak, savunma için kullanılacak, hiçbir Müslüman ülkeye karşı kullanılmayacak. Türk komutanların kontrolünde olacak. Ne giriyor, ne çıkıyor, belli olacak. Günlerce Bakanlar Kurulu`nda bunları bir bir hazırlamışız. Ondan sonra, bu esaslar dahilinde açıldı; ama, tatbikata bu esaslar hiçbirisi gidemiyor. Komünizme karşı mı, savunma için mi, hayır. Yapılan işler baştan sona kadar Anayasa`ya, devlet düzenine aykırı olarak yürütülmüştür.
Körfez Savaşı`nın Türkiye`ye Zararları
Bundan başka, Sayın Özal bu şahsî politikasıyla Türkiye`yi büyük zararlara sokmuştur ve kalıcı yaralar verdi. İlk gün aldığı kararlarla meydana getirdiği zarar 5 milyar dolardır. Yedi aydaki zarar takriben 30 milyar dolardır. 30 bin kamyon güneydoğuda çürümeye terk edilmiştir. Bir tane bakkal satış yapmıyor. Memleket felce uğratılmıştır. Bu zararlar maddî zararlar. Öbür taraftan, üç tane kalıcı yara almıştır. Bir tanesi, boru hattının tek yanlı olarak kapatılması. Kimse Türkiye`ye yatırım yapmaz. Niye; yarın siz şu tesirler, bu tesirle anlaşmanın dışına çıkarsınız. Bu boru hattının anlaşmasına muhaliftir. Şu veya bu tesirle siz bir boru hattını kapatamazsınız. Efendim, ben kapatmasaydım, bak, Baker geldi dedi ki, biz size zorla kapattırırdık diyor. Bu sözün söylenmesi de büyük bir talihsizlik. Biz, müstemleke miyiz?. Baker niye aynı sözü Almanya`ya söyleyemiyor. Eğer emrini dinlemezsen Hamburg`a ambargo koyarım diyebilir mu? Ne hikmetse, herkes bize gelip istediğini söylüyor. Biz, bağımsız bir ülkeyiz. Adam diyor ki, 2 milyar dolar borcum var. Şu borcuna karşılık sana bedava petrol vereceğim; hayır, almam. Niye; Bush oradan kaşını kaldırmış da onun için. Boru hattının kapatılması kalıcı yara yaratır, kimse Türkiye`ye güvenemez.
İkinci bir kalıcı yara, tabiî, İncirlik Üssü`nün Müslüman Ülkelere karşı kullanılmasıdır. Arkadaşlarım da işaret ettiler, yıllarca bunun acısı çekilecektir. Bu, tıpkı İsrail`i ilk önce tanımak, Cezayir`i en sona tanımak gibi kalıcı facialardan biridir.
Bundan başka üçüncü bir yara da, ilaç ve mama gönderilmemesine karar alınmasıdır. Birleşmiş Milletler beynelmilel anlaşmalarda ambargolar var; ama, ilaç ve mamaya ambargo koyamazsın. Halbuki, Türkiye bu tatbikata bunları da koymuştur. Bunlar kalıcı yaralardır.
Bu yedi aylık tatbikat, ANAP bakımından ve Özal bakımından ayrıca şu gerçeği ortaya koymuştur ki, Türkiye`nin yönetimi fevkalade akılsızca yürütülmüştür. Bırakın bütün tezatları, çelişkileri, bir başka devlet başkanına karşı bir daha yüzüne bakılamayacak şekilde ağır sözleri yedi aydan beri duya duya fevkalade, millet olarak, milletçe tabiî tedirgin olduk. Ancak, şu gerçeği 60 milyon insan da, bütün dünya da biliyor. Önce ambargo kararına baş üstüne dediler, sonra gittiler Körfez`den, Amerika`dan para istedi. Mübarek ne yaptı; ben Suudi Arabistan`a asker mi göndereceğim, şu 7 milyar dolar dış borcumu sil bakayım, ondan sonra göndereyim dedi. Adam 7 milyar doları sil, sonra göndereyim dedi. Bunlar önce baş üstüne diyor, sonra arkadan ücretini istiyor; ondan sonra da diyor ki, gök gürledi; ama, yağmur yağmıyor.
Öbür taraftan, aynı şekilde, İncirlik Üssü`nü Önce kullandırdı, sonra NATO`ya gitti, bizi destekleyin. Ne dedi NATO; ne münasebet, ne münasebet, NATO anlaşmasının esasları var, NATO bir savunmadır, siz taarruz ettiniz. NATO, Komünizm`e karşı, siz bizim hudutlarımızın dışına başka bir ülkeye taarruz ettiniz, asla sizin yanınızda olmayacağız. Önce, Almanya`da Sosyal Demokrat Parti Willy Brand buna karşı çıktı, sonra Kohl`un partisi de Dışişleri Komisyonu`nun Başkanı, Kohl`un partisinden, o da. evet, muhalefet doğru söylüyor, biz de aynı kanaatteyiz. Bu durum karşısında Türkiye`nin yanında olmayız dedi. Onun için, 32.nci Günde öyle konuşurken, o acılardan dolayı, diyor ki, Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir, orada birtakım angajmanlara girebilir; ama, oradaki operasyonları bizim NATO`yu bağlamaz diyor. Neden; çünkü, NATO, asla sizin bu hücumunuz karşısında biz sizin yanınızda yer almayacağız dediği odur. Almanya`nın takındığı tavır zaten ibret alınacak bir tavırdır. Uçakları Malatya`ya koyuyor, Alfa-Jet talim uçağı gönderiyor. Niye Malatya`ya koyuyor; teknik olarak bilmiyor ki diyor ki, bu uçaklar hududa kadar uçacak menzile sahip değil, sembolik gönderiyor. Ben sizin taarruzunuza karışmam diyor. İşte, böylece, önce bu emelleri yerine getirdiler, ondan sonra, arkasından, bizi koruyun dediler. Bunların hepsi, görüldüğü gibi, memleketin ne kadar akılsızca yönetildiğini açıkça göstermektedir. Kahi-re`de toplantı yapıldı, Türkiye`yi içine almıyor. Gorbacov sulh çalışmasına Tahran`a soruyor, Türkiye`ye sormuyor. Sayın İnönü biraz önce söyledikleri gibi, bunlara hiçbir yerde yer vermedikleri i-çin, şimdi bunlar ortalıkta dolaşıyorlar, peki, biz ne yapacağız diyorlar
En Önemlisi, ANAP`ın bu davranışlarının en acıklı yönü, Türkiye`nin savunma bakımından ne kadar zayıf hale getirildiğidir. Evet, bizim ordumuzun imanı, her zaman her görevi yapacak şekildedir; ancak, biz, millet olarak, mutlaka bu ordumuzu en modern silahlarla teçhiz etmemiz, her türlü savunma imkanlarına sahip olmamız lazırn gelir. Bu Körfez Harbi neyi gösterdi; kırk seneden beri bu NATO`ya biz hep bekçilik yaptık, hiçbir şey vermemişler bize. Patriotlar geliyor, başında onların askerî. Asıl savaşacak uçaklar geliyor, onların emrinde. Peki, biz, nasıl kendimizi savunacak idik. Katiyen ciddî bir kalkınma yapılmamıştır. Biz, neden elimize fırsat geçer geçmez ağır sanayie başladık, neden uçağımızı, tankımızı kendimiz yapacağız dedik; böyle bir duruma düşmemek için. Biz, Erzurum`da elektronik sanayii, Aydın`da elektronik sanayii niçin; uçağın, tankın devre elemanlarım kendimiz yapalım. Diyarbakır`da TEMSAN`ı niçin kurduk biz; jet motorları, çünkü, o-rası gaz türbinleri, su türbinleri fabrikasıdır. Beş büyük ünitedir. Jet motorlarını ülkemizde yapalım diye. Başka türlü bağımsızlık olmaz. Bunlar bizim bu fabrikalarımızın hepsini sattılar, gittiler Antalya`ya otel yaptılar. Niçin; Amerikalı asker gelsin de, orada dinlensin.
5 milyon memleket evladını kahvehanelerde çürütüyor, iş istersen, git Amerikalının içki masasını temizle diyor. Memleketi bu hale getirmişlerdir. Bak, Siyonizm, Irak`ı yok ediyor. Bunlara gelince, bu ANAP`ın şöyle yüzüne bir bakıyor, olsa olsa, bundan İsrail`e jandarma çıkar diyor. Bize bu nasipmiş. Yaptıkları muhalefet de zaten bu gerçekleri açıkça gösteriyor.
Buna mukabil, Türkiye`de muhalefet partileri büyük hizmet yapmışlardır, açıkça gerçeklen orta yere koymuşlardır. Her iki muhalefet partisinin lideri arkadaşımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Eğer bugün Türkiye bu harbin içerisine bulaştırılmamış ise, bu muhalefet partilerinin gayretiyle olmuştur. Tabiî ülkedeki bütün uyanık, aydın vatansever, şuurlu insanların top ye kûn bir hizmetidir bu. Ama, bu teh, tekrar işaret ediyorum henüz geçmemiştir ve her an bu teh olabilir.
Biz Refah Partisi olarak ne yaptık? İki kelimeyle bum söyleyip, konuşmamı toplayacağım. Bakınız, biz, baştan beri, hak ki üstün tutan zihniyetin yanında olmaya çalıştık. Yani, biz, Müs lüman ülkelerin hepsi arasında ayırım yapmadan, onlarla kardeşli havasını yürütüp, buna mukabil, İsrail`in, Amerika`nın, emperyc lizmin haksız tecavüzlerinin karşısında olduk. Müslüman ülkeleri kiye bölünmüş saymadık; çünkü, bu olaylar gelir geçer. Suudi Arabistan da bizim kardeşimizdir, Kuveyt kardeşimiz, Irak da karde- l simiz. Biz, yeryüzünde hakkı hâkim kılmak için, onların hepsiyle beraber çalışacağız.
İkincisi, baştan beri hep barış istedik; çünkü, akıllı insan barış ister, bütün bu memleketin akıllı evlatları gibi. Önce barış, harp başlar başlamaz ateş kesilsin dedik, şimdi de aynı şekilde kalıcı bir barışın kurulması için, hakikaten gereken köklü tedbirlerin alınması için çalışıyoruz. Bu yaşadığımız olaylar, bizim, Millî Görüş olarak yıllardan beri neden ağır sanayii bir an evvel kurmamız lazım gelir zihniyetinin isabetini artırmıştır, ehemmiyetini göstermiştir.
Yine, bizim yıllardan beri, yirmi bir yıldan beri söylediğimiz, Müslüman ülkeler arasındaki beş adımın atılması zaruretini bir kere daha orta yere koymuştur. Bunların önlenmesinin ilacı budur. Müslüman ülkeler kendi birleşmiş milletler teşkilatını kurmalıdır. Bu, öbür Birleşmiş Milletler Teşkilatı`nı lağvetmek manasını taşımaz; ancak, kendi yardımlaşmaları, kendi siyaset ve 46 Müslüman ülke ve 40 başka ülkenin altında yaşayan Müslüman topluluklar, bunların hepsi kendi birleşmiş milletlerini kurmalıdır.
İkincisi, Müslüman ülkeler kendi askerî savunma teşkilatını kurmalıdır, yani, kendi NATO`sunu kurmalıdır. Kendi silahlarını standardize etmelidir. Uçağını, tankını, füzesini kendisi yapmalıdır. Türkiye`nin 1,5 milyarlık İslam âleminin silahını yapıp teslim ettiğini düşününüz. Güçlenme böyle olur, kalkınma böyle olur, işsizlik böyle önlenir. Bütün bunları bırakıp da, Amerikan askerlerine garsonluğa sahip olursak, sonunda uşak oluruz. Bu sebepten dolayıdır ki, bir an evvel, hem Türkiye`de ağır sanayii kurmalıyız hem de bu Müslüman ülkeleri birliğe çağırmalıyız.
Diğer yandan, Müslüman ülkeler kendi ortak pazarını kurmalı, kendi müşterek para birimine geçmeli ve kendi kültür işbirliği teşkilatını kurmalıdır. Hakkı üstün tutan insanlar, ülkeler bir araya gelmeliler ki, bu tecavüzler karşısında kendilerini elbirliğiyle savunabilsinler. Eğer bu birlik yapılmayacak olursa, bugün Filistin, öbür gün Afganistan, öbür gün Keşmir, öbür gün Körfez, Allah muhafaza etsin, daha 40 tane mesele başımıza gelir; çünkü, yeryüzünde emperyalizm var. Çünkü, yeryüzünde bir Siyonizm var. Bunlar insanı sömürmek için dolaşıyorlar. Amerikan halkını da bunlar somürüyor. İşte, bu sebepten dolayı, bunlara karşı korunmak için bu tedbirlerin alınması lazım gelir. Halbuki şu anda emperyalizm tam tersini düşünüyor. Bunların barış planlan karşısında fevkalade uyanık olmak lazım. Bunlar ne istiyor; Türkiye, İsrail`in suyunu versin. Petrol`den İsrail`e hak verilsin karşılıksız olarak, parasız olarak. İsrail`in güvenliği teminat altına alınsın. İsrail`in dışında hiçbir ülkenin gücü kalmasın. Müslüman ülkelerin bu petrolü emperyalizmin ve Siyonizm`in elli sene emrinde kalsın. Sonra, Ortadoğu`da. Bakınız, hepinize haber veriyorum, hiçbir ülkede emperyalist ülkeler ile İsrail aleyhinde okullarda ders kitabı yazılamaya-cak. Hiçbir ülkede İsrail aleyhinde konuşulamayacak. Onun için, şimdi ne kadar konuşacaksak konuşalım ha, yarın bunlara da sınır getirecek.
Planlan bu. Bu planlar Mısır`da tatbik ediliyor. Biliyor musunuz ki, Mısır`da okul kitaplarında Medine-i Münevvere yazılmıyor, ya, Yesrip yazılıyor. İslam`dan önce burası Yesrip adi bir Yahudi şehridir zihniyetine uyarak, Mısır gibi Müslüman bir ülkede böyle yazılıyor. Halk toplulukları gidip de Mübarek`e sordukları zaman, kusura bakmayın, matbaa hatası olmuş. İşte, Müslüman ülkelere getirilmek istenen rejim budur. Elbette, bu rejim karşısında uyanık olmak mecburiyetindeyiz. Sayın Özal`ın Senatc Bird`e yazmış olduğu mektuba dikkatlerinizi çekiyorum. Aralık sonunda yazılan bu mektup Cumhuriyet Gazetesi`nde neşredildi, biz oradan gördük. Şimdi görev istiyor ya, bana Balkanlar`ı, Ortadoğu`yu ve Rusya`daki Müslümanları verin. Ne olacak; ben, bu Müslümanları sizin istediğiniz hale getireceğim diyor. Mektubun özeti bu. Sizin istediğiniz hale getireceğim. Böyle bir görev istiyor. Onlar da ne dediler; sen şimdi Balkanlar`ı, Ortadoğu`yu, Rusya`yı bırak da, önce şu kendi partinde başla, onu benim istediğim hale getir bakalım dediler. İşte bu son kongrede bu büyük fotoğrafın bir parçası olarak, Allahualem yürüyor.
Allah`a şükürler olsun, bütün Müslüman ülkeler uyanıyor, Türkiye de uyanıyor. Bak, muhterem arkadaşlarımız da buradalar. Mülkiyeliler Birliği`ne bir kere daha teşekkür ediyorum. Geliniz, şu Türkiye`de, kim emperyalizmden yana, kim şuna karşı, şunun bir haritasını çıkarsın. Açık ve net bir şekilde, herkes bunu söylesin. Çünkü, bugün bunun harbi yapılıyor. Şu emperyalizme karşı olanlar, ben inanıyorum ki, bu memlekette, memleketin bütününü teşkil edecektir, yeter ki meseleler kendilerine anlatılsın. İşte, bu kabil toplantıların en büyük faydası, milletimizin şurlanmasım, gerçeklen görmesini ve milletin sesine vesile hazırlamasını sağlamasıdır.
Bir kere daha Mülkiyeliler Birliği yöneticilerine, muhterem lider arkadaşlarımıza, bütün teşrif eden kıymetli kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Cenabı Hak`tan insanlığa hakkın hâkim kılındığı bir düzeni en kısa zamanda nasip etsin inşallah.