Anasayfa » Milli Türkiye’nin Hazırlıkları NATO’yu Neden Huzursuz Ediyordu?

Milli Türkiye’nin Hazırlıkları NATO’yu Neden Huzursuz Ediyordu?

Yazar: yonetici
0 Yorum 43 Görüntüleyen


MİLLİ TÜRKİYE'NİN HAZIRLIKLARI NATO'YU NEDEN HUZURSUZ EDİYORDU?!!!

Türkiye'nin satın almayı düşündüğü Çin yapımı füze savunma sistemine bir uyarı da NATO Başkomutanı General Philip Breedlove'dan geliyordu. Breedlove, Ankara'dan NATO ile uyumlu kullanabileceği bir sistem tercih etmesini talep ediyordu. Askeri tatbikatlar için gittiği Letonya'da dün gazetecilerle konuşan Breedlove, “Türk askeri yetkilileriyle konuşmalarıma göre, önemli olan tümüyle ortak çalışan ve NATO şebekelerine bağlanmaya uygun bulunan sistemlere sahip olmamızdır” diyerek sızlanıyordu. Kararın Türkiye'ye ait olduğunu vurgulayan ABD'li General Breedlove, “Tüm NATO üyeleri, ittifakın kolektif savunma sistemine katkı yapacak kararlar alınmasını ve diğer NATO sistemleriyle uyumlu çalışacak sistemler seçtiklerini görmek istiyor” şeklinde konuşuyordu. Breedlove “uygun” tanımıyla neyi kastettiğini açıklamıyor, ancak bazı NATO diplomatları Çin yapımı füze savunma sisteminin, NATO sistemlerine bağlanmasınınsiber güvenlik sorunlarına yol açabileceğini söylüyordu. NATO üyesi Türkiye alacağı füze savunma sistemi için Rus, ABD ve Avrupalı firmaların tekliflerini değil, Çin CPMIEC şirketinin FD-2000 sistemini tercih ettiğini açıklıyordu. Ankara, füze savunma sistemiyle ilgili kararının henüz kesinleşmediğini de belirtmişti.

“Çin’e verilen füze ihalesiyle, Ankara kirli Amerika’yı dize mi getiriyordu?”

 “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Peşmerge Bakanlığı, ilk defa NATO tarafından düzenlenen uluslararası bir konferansa davet edilmişti.” Kaynaklar, konferans ile ilgili planlamanın yapılış safhasında NATO’nun siyasi kanadından Ankara’ya bilgi verildiğini ve Hükümetten de buna herhangi bir itirazın Brüksel’e iletilmediğini kaydetmişti.

Geçen aylar Diyarbakır’da gerçekleşecek Mesud Barzani-Tayyip Erdoğan düeti arifesinde yaşanan bu gelişme, terörist Abdullah Öcalan’ın  “müzakere süreci”nde Hükümete 4 ay daha opsiyon tanıması ve iktidarın bebek katili ile “akil adamlara”, gazetecilere görüşme imkanı sağlayacağı sinyalleri. Kafamı kurcalayan soru işaretlerine biraz yanıt bulabilir miyim diye son İmralı görüşmesine giden heyette bulunan HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile görüştüm.  “Öcalan’ın, Barzani-Erdoğan buluşmasından haberi var mıydı” diye sordum,  “hayır yoktu” dedi. Terörist başının hükümete verdiği 4 aylık opsiyonun detaylarını öğrenmek istediğimi belirtince de,  “Pazartesi günü geniş bir açıklama yapacağını”  kaydetmişti. Barzani-Erdoğan görüşmesi için değerlendirmeyi de aynı güne bıraktı. Önder, gazeteci ve “akil adamlar”ın Öcalan ile görüştürüleceğine dair hükümetten  “henüz” somut bir işaret almadıklarını da sözlerine eklemişti. Yandaş medyada her gün; “ABD’li şirketler Patriot için tekliflerini yenileme kararı aldı. Türkiye’nin şartlarına uygun yeni teklif sunacaklar” haberlerine yer vermekteydi. Akbabalar gibi Ankara’nın üstüne çökmüşlerdi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı çevrelerinden edindiğim bilgilere göre zaten ihalenin Amerika’ya verilmesine teşne olan hükümete Türk görünümlü iş adamlarının da sıkça gidip gelmekteydi. Füze ihalesinin Çin’e verilmesinde en büyük etken olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki son nabzı tutmaya çalıştım. TSK’dan yükselen ortak görüşü şöyle özetleyebilirim;

“Çin füzesi Türkiye açısından büyük bir açılım. Savunma sanayii açısından da. Amerikalı şirketler bu aşamadan sonra bedavaya bile vermeye kalkabilirler. Türkiye, Çin’den bu teknolojiyi tam olarak alıp uygulayamasın diye. ABD’nin ‘vereceğiz vereceğiz’ dese de, bunların tam olarak bize bu teknolojiyi verebileceklerine inanmak güç. İleriki aşamalarda mutlaka belli pürüzler, çıkarıp buna engel olacaklar. Türkiye’nin NATO entegrasyonu; bunların hepsi hikâye. Türkiye bu teknolojiyi aldığı anda Çin’den çok daha ileriye götürebilecek insan kapasitesine haiz. Ve bundan çok çekiniyorlar ama onlar diyorlar ki; ‘Çin’in önüne geçip bunu engelleyebilirsek ileriki aşamalarda belli pürüzler çıkartarak Türkiye’nin ürettiği sistemlerin Arap ülkelerine ve diğer ülkelere satılmasını engelleriz.’ Çünkü Çin, buna olur veriyor. Üretilmesine müteakip satışına da. Bu konularda belli pürüzler yaratarak Türkiye’nin bu konuda ileri gitmesini engellemek istiyorlar. ANKA insansız hava aracında çok büyük problemler yaşandı. Bu proje çok muhteşem bir proje oldu. Üçüncü ülkeyiz şu anda üretim aşamasına geçmiş ülke kapsamında İsrail ve ABD’den sonra. Ve bu adamlar diyorlar ki, ‘Türkler bir şey yapmaya başladıktan sonra çok daha iyisini yapıyorlar.’ Şu anda Heron’lardan çok çok daha ileri teknoloji ile ve çok daha imkan kabiliyetleri fazla şekilde üretime geçiliyor. Bütün korkuları da bu. Bu gerçekleştikten sonra da Türk dünyası zaten hazır. Amerikalıların bütün korkusu Orta Doğu’yu ve Orta Asya’yı Batı’nın ve ABD’nin ve özellikle İsrail’in kaybetme korkusu. Türkiye’nin bu açılımı bu şekilde sürdürmesi lazım Doğu’ya doğru.”

“Ankara’ya çöreklenen malum Amerikan lobisi işi iyice azıttı. Recep Erdoğan’ın beli kırılmış, zaten kımıldayacak hali yok. İbrahim Tatlıses-Şivan Perver düetinde sizlere yine tatlı ninniler söylenecekti”[3]

Çin'den alınacağı için krize yol açan füze sistemine ASELSAN talip oluyordu!

ABD, 2014 savunma bütçesine bir madde ekleyerek Türkiye'nin Çin'den alacağı füze sisteminin NATO'ya entegre edilmesinde Amerikan fonlarının kullanımını engelliyordu. ABD ve NATO'nun art arda gelen tepkilerine karşın yurt içinden çarpıcı bir öneri geliyordu. ASELSAN Genel Müdürü Cengiz Ergeneman, “Fırsat verilirse biz de yaparız” diyerek herkesi şaşırtıyordu. TSK için üretilecek füze savunma sisteminin ihalesinde birinci gelen Çinli üretici CPMIEC'nin, alt yüklenici sözleşmesi imzalamak üzere görüştüğü Türk şirketleri arasında ASELSAN da yer alıyordu.

'Füze milli olsun, alt yapımız var' çıkışı kimleri şaşırtıyordu?

ASELSAN'ın fabrika açılışı için Kazakistan'da bulunan Genel Müdür Cengiz Ergeneman, basın mensuplarının sorularını yanıtlarken şunları söylüyordu: “Türkiye'ye sunulan teklifleri bize büyük altyapı kazandıracak yeterlilikte görmedik. Üretilecek sistemin 'milli' olması gerektiğini düşünüyoruz ve 'biz yaparız' diyoruz. Alçak ve orta irtifalı füze sistemlerinde elde ettiğimiz bilgi birikimiyle yüksek irtifa – uzun menzile gidebiliriz. Üretmiş olduğumuz çok amaçlı radarın menzili bir hayli yüksek. Hava savunma radarı için de bunu yaparız. İlgili makamlara arz ettik. Dünyada bu tip dört sistem var. Ama her biri belirli bilgileri paylaşmıyor. Biz her şeyine hakim olmak istiyorsak milli olarak yapmalıyız. Yeni bir süreç başlayabilir ya da mevcut süreç devam edip bizim önerimiz ilave bir süreç olarak başlayabilir. Sadece radarı yapmakla kalmayacağız. Galyum nitrat teknolojisi için 8-9 yıldır Bilkent ile birlikte çalışıyoruz. Radar üretiminde çok önemli bu kimyasal teknolojisine de artık sahibiz.”

Ankara'da halen iki fabrikası bulunan ASELSAN, Gölbaşı'nda kurduğu radar fabrikasını martta hizmete açmaya hazırlanıyordu. Temelli'de satın alınan 400 dönümlük arazi üzerinde de hava savunma sistemi imalat ve test merkezi kuruluyordu. ASELSAN'ın önerisi kabul görürse, füze savunma sisteminin roket patlayıcı ve itki sistemi Roketsan tarafından üretileceği, ASELSAN’da radar, güdüm başlığı, komuta kontrol ve haberleşme sistemlerini geliştireceği belirtiliyordu.

Bu vahim gidişatı hala okuyamayanlara ve kafasını kuma sokanlara tekrar sesleniyoruz: Bir Milli Çözüm Onarım Hükümeti kurulmak üzere derhal istifa ediniz!

Birinci yolsuzluk dalgasında faiz lobisinin Türkiye ayaklarının başında gelen Koç’a 67 trilyonluk ceza kesilmişti. Bu nedenle mi ikinci yolsuzluk dalgasını engellemişlerdi? Bakınız Danıştay; Oferlerin, Koçların, Albayrakların elinden, millet kesesinden peşkeş çekilerek unutturulan Eti Alüminyum, Kuşadası ve Çeşme limanları, SEKA ve TÜPRAŞ satışlarını iptal etti. Ardından sessiz ve derinden bir dalga geldi. ATV ile Sabah’ı satın alan şirketin, BİM’in sahiplerinin,  Türk TELEKOM’un ortağının, Kalyoncu’ların, Aktürk’lerin, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, kurulan örgüte üye olmak, ihaleye fesat karıştırmak, nüfuz ticareti, rüşvet, kamu malına zarar verme” suçlarından bütün mal varlıklarına tedbir getirildi! Yani artık milli merkezler devreye girmişti ve hiçbir güç bu tarihi değişimi engelleyemezdi!

Ankara, Batı’dan gelen ağır itirazlara işin hep teknik boyutlarıyla yanıt veriyordu. Çin füzesinin seçilmesinde kullanılan parametreler; maliyet, teknoloji paylaşımı, ortak üretim, süre gibi itiraz edilemez üstünlüklerdi ve Türkiye ne istediğini işin başında “katılımcılar”a söylemişti. Açıkçası, Patriotları önceden Türkiye’ye yerleştiren Avrupa ve ABD bunları önemsememişti! Türkiye, bu tercihin politik bir dil barındırdığını, reaksiyonların olacağını da biliyordu. Milli Türkiye bir akıl kuruyordu ve ipuçları-görenler-için kamuoyuna yansımıştı. 23 Eylül 2013, Yeni Şafak; “Yerli füzeye yerli yakıt!” TÜBİTAK, ithal edilen füze yakıtını yerli imkânlarla üretmeyi başardı. Sanayi Bakanı Nihat Ergün, geliştirilen füze yakıtının dünyada üretilen en iyi füze yakıtlarından birisi olduğunu ve dünyada birkaç gelişmiş ülke tarafından üretildiğini açıklayan Ergün, 'Stratejik bir ürün olan füze yakıtı kolay temin edilemiyor. Satan ülkeler bazı şartlar ve kısıtlar koyabiliyor. Bu nedenle füze yakıtını üretmemiz çok önemli' dedi. Milli Türkiye’nin istikametini gösteren başka haberler de “sessizce” basında yerini aldı: 9 Ekim 2013-Hürriyet, “Çin füzeleri uzay için yerli adım olacak”başlıklı haberin son paragrafında füzeleri Türkiye’ye “kimin” taşıyacağını söylüyordu; “Edinilen bilgiye göre Çin’den alınacak füze sisteminin nakliyesi de yine Türkiye’nin üretim ortağı olduğu Airbus A400M askeri nakliye uçağı ile yapılacak. Türk Hava Kuvvetleri’nde Koca Yusuf adıyla hizmete girecek uçak, füze sistemini Çin’den alarak Türkiye’ye getirecek.” Hesap bu kadar önceden ve detaylı yapılmıştı!

Çin istihbarat ve ulusal güvenliği ne diyordu?

Aylarca tartışılan çok ülkeli füze tartışmalarının en sessiz başrol oyuncusu Beijing’oluyordu. Çin, bu dönemde “araya hiç girmiyor” ve tartışmaların “başında ve sonunda”  iki kısa açıklama yapıyordu. 28 Eylül’de yani Ankara’nın tercihinden hemen sonra; “Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcülerinden Hong Lei, ülkesinin askeri ihracatının ilgili bölgelerdeki barış, güvenlik ve istikrara zarar vermediğini söylüyor; ‘Çin hükümeti, dikkatli ve sorumlu bir şekilde savunma ticari işbirliği yürütmektedir. Çin ve Türkiye arasındaki savunma ticari işbirliği normal şartlar altında gerçekleşiyor” diyordu. 25 Ekim’de ise; “Çin, NATO üyesi Türkiye'nin Çinli bir şirketten füze alımının siyasileştirilmemesi gerektiğini açıklıyordu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, füze alımının 'normal bir silah ticareti işbirliği' teşkil ettiğini söylüyor; “Konu tarafsız ve akılcı biçimde değerlendirilmeli. Bu tür ticari rekabetin siyasileştirilmemesi önemlidir” diye uyarıyordu. Görüldüğü gibi her iki açıklama da aradan geçen bol spekülasyonlu zamana rağmen paralel ve sakin bir duruşu hem barındırıyor hem vazediyordu. İki açıklamaya özellikle yerleştirilmiş bulunan bir de kelime vardı: “normal”! Tek fark, ikinci açıklamanın ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin gazetecilere, “Türkiye ile ABD'deki yasal düzenlemelere göre yaptırım altında bulunan Çinli bir firma arasında varılması muhtemel anlaşma konusunda büyük endişe duyduğumuz sır değil” demesinin hemen ertesine denk gelmesi dikkat çekiyordu!






BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi