Anasayfa » Mevlana Kutlamalarına Milli Çözüm-Ahmet Akgül MÜHRÜ!…

Mevlana Kutlamalarına Milli Çözüm-Ahmet Akgül MÜHRÜ!…

Yazar: yonetici
0 Yorum 63 Görüntüleyen

MEVLANA KUTLAMALARINA MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL MÜHRÜ!

 

Hz.Mevlana'nın “742.
Vuslat Yıldönümü ” vesilesiyle gazetelerin her sene özel sayı olarak
çıkardıkları dergilerin bu yılki sayılarına adeta Milli Çözüm ve Ahmet AKGÜL
mührü vuruldu. İşte Değerli Üstadımız Ahmet AKGÜL 'ün yayınlanan yazıları; 



Ahmet AKGÜL Üstadımızın Manevi dünyamızı Mevlanaca aydınlatan yazılarını
sizler için yayınlıyoruz;

1)         Memleket Gazetesinin Şeb-i ARUS Dergisinde
“NEFSİN HİZAYA SOKULMASI” (Makale)


     NEFSİN
HİZAYA SOKULMASI

“(Ya Rab) Biz ancak Sana ibadet eder ve
yalnızca Sen’den yardım dileriz
”[1]

Rab; Kendisine ibadet ve hizmet edilen ve her türlü nimet ve medet
sadece kendisinden beklenen Zat anlamına gelmektedir. Şimdi sen, Ey nefsim!..
İnsanları Allah’a ibadet ve teslimiyetleri ölçüsünde… Yani O’nun dinine ve
davasına olan himmet ve gayretleri kadar değil de; Sana olan hizmet ve
hürmetleri kadar seviyor ve önemsiyorsan… Ve yine, yakınlarının ve
tanıdıklarının, maddi ve manevi her türlü nimet ve faziletlere, hep senin
elinle ulaşmalarını istiyor ve bu havayı veriyorsan, Sen kendini “ilah” yerine
koyuyorsun demektir.

“Şimdi sen, kendi (nefs-ü) hevasını
ilah edinen kimseyi gördün mü? Ki Allah onu bir ilim üzere saptırmış (yani bazı
bilgi ve becerilerine kibirlenerek, onları yanlış tefsir ve tatbik ederek ve
kendisini herkesten üstün görerek azıtmış), kulağına ve kalbine mühür basmış
(nasihat dinlemez ve ilahi hükmü kabullenmez şekilde hidayeti kararmış) ve
gözleri üstüne bir perde asılmış (Artık gerçekleri göremez şekilde feraseti
alınmış)tır.”[2]
ayeti
senin gibi bu duruma düşenleri haber vermektedir.

Egoistlik, basitliktir. Bunlar bencil ve beleşçi tiplerdir. Riskli ve
çetrefilli işlere arkadaşlarım girsin, ben yıpranmayayım. Zahmetli ve tehlikeli
işleri yakınlarım yüklensin, ben yorulmayayım. Ben kıymetliyim, kerametliyim,
aman hedef olmayayım, yaralanmayayım… Herkesi kullanayım… Herkesten
yararlanayım… Başkasının sırtından yaşayayım düşüncesinde olanların, zahiri
sıfat ve statüleri ne olursa olsun, aslında yaptıkları egoistliktir,
nefisperesliktir ve tabi teresliktir. “İnsanların hayırlısı, başkalarına faydası
dokunandır”.
Hep başkalarından yararlanmaya çalışanlar ise hayırsız ve
ayarsız kimselerdir. Bunlar sürekli riyakar ve sahtekar bir tutum içindedir. Çevresindekilerden
yararlanmak için onlara yaranmaya ve “herkesin iyiliğine çalışan” biri
oldukları havasını uyandırmaya gayret etmekte ve samimiyetsiz bir tavır
sergilemektedir. Bunlar her an anlaşılma ve yalnız bırakılma endişesi
içindedir. Vicdani ayarları giderek bozulmakta ve ahlaki değerleri
çürümektedir.

Ey
nefsim! Makbul olmak için, kulluğa özenmelisin… Oysa sen krallık
peşindesin… Unutma krallık; başkanlık arzusuyla başlar ama sonunda tanrılık
davasına kadar gidersin… Velhasıl, bu bencillik ve birincilik hevesiyle
giderek fenalaşmaya ve Firavunlaşmaya sürükleneceksin. Kur’an’da kafirler,
zalimler, nankörler ve müşriklerle ilgili ayetleri… Münafıkları ve fasıkları
anlatan hakikatleri kendi özüne hitaben okursan… Nefsine dost değil, düşman
nazarıyla bakarsan; ancak o zaman iğrenç hatalarını ve gizli hastalıklarını
fark edeceksin. Yalancılık sende, yaramazlık sende, yalakalık sende… Ve ömrün
giderek tükenmekte, Ey nefsim, ne zaman düzeleceksin?!.. İbadeti ticarete
çevirdin!.. Ahiret hazırlığını dünya azığına alet ettin!.. Ebedi saadetini fani
servetlere değiştin… İşte bunun için dünyayı sevmekte, ölümden ürkmektesin…

Çünkü,
servetin nerede ise sevgin oradadır. Yerin neresi ise, yüreğin oradadır.
Dileğin ne ise, dilin oradadır. Gözün nerede ise, gönlün oradadır. Aşkın nerede
ise, aklın oradadır. Görmez misin, çoğu leylanın, azı Mevlanın peşindedir.
Kimisi saltanat ve servetin, bazısı da vuslat ve cennetin derdindedir. Bütün
yatırımını Mardin’e yapan, Mersin’de rahat edebilir mi? Onun gözü Mardin’dedir.

Ey nefsim!.. Servet, şöhret ve etiket gibi engellerin çoğaldıkça,
Allah’ın egemenliğine girmen güçleşecektir.. Öyle ise, kendini aş ki, Rabbine
ulaşasın… Benliği bırak ki, “bir” ile buluşasın!.. Muhabbetin de, nefretin de
sadece Allah için olasın… Bütün mahlukata şefkat ve merhamet duyasın…

Unutma!
Elinle, dilinle ve kalbinle, kime, neyi ve hangi ölçüde verirsen, o nispette
sana dönecektir. Hayır veren hayra erecek… Zarar veren zarara girecek…
Seven sevilecek, öven övülecek, söven sövülecektir!.. Gönül ekranını tertemiz
edebilenler ise, bir ayna gibi olacak, artık herkes onda kendisini görecektir.
Sadece “iyilik edene iyilik, kötülük edene kötülük etmek” evcil mahluk
mertebesidir. İyiliğe kötülük ise, canavarlık halidir. İnsanlığa yakışan;
senden esirgeyene vermek, gelmeyene gitmek ve kötülük edene iyilik etmektir.

Ey
nefsim! Hangi yolu tutarsan, elbette onun sonuna varılacaktı… Kimi Mekke’ye,
kimi Moskova’ya… Hangi kapıyı zorlarsan, o açılacaktı. Kimi saraya, kimi
zindana… Kim, neyi ararsa, onu bulacaktı. Bazısı belasına, bazısı Mevlasına
ulaşacaktı… Ey nefsim! Benim bildiğim gizli kötülüklerini ve kirli
niyetlerini başka insanlar da bilseydi, en yakınların dahil kimse yüzüne
bakmayacak ve her yerden kovacaklardı…

Ama bu halinle bile sana merhamet eden, tövbe edip düzelir diye mühlet
veren Rabbine karşı, artık edepli ve dikkatli olman gerekmez mi? Saygı ve
samimiyetle Allah’a yönelmen ve kendinle mücadele etmen gerekmez mi?

Ey
nefsim!
Hani iman etmiştin?.. “Hayır da şer de Allah’tandır… Rahmet de zahmet
de O’ndandır… Nimet de musibet de Hüdadandır” demiştin!.. Hani; “Sevindirip
güldüren de, ağlatıp üzüntü veren de O’dur. Yüceltip aziz eden de, zelil ve
aciz eden de O’dur”
bilmiştin…

Hani, sebepleri, vesileleri geçecektin? Hani sana iyilik ve hürmet
edenin de, kötülük ve hakaret edenin de arkasında Allah’ı görecektin? Hani
O’nun her türlü tayin ve taksimine rıza gösterecektin? Hani, O’nun her işinin
adaletli, hikmetli ve isabetli olduğuna… Asla O’na itiraz ve isyana kalkışmayacağına
söz vermiştin? Hani, her konuda kulluk görevini ve sorumluluklarının gereğini
yerine getirdikten… En güzele ve en mükemmele ulaşmak için tüm gayretini
gösterdikten ve hayat boyu bu mücadeleyi kesintisiz sürdürdükten sonra, O’nun
senin için takdir ettiğine üzülmeyecektin? Hani başkalarının elindekine göz
dikmeyecektin? Hani senin gibi aciz ve çaresiz kullardan bir şey
dilenmeyecektin?

Hani
hilekarlık, sahtekarlık ve riyakarlık etmeyecektin? Hani, yalanın, haramın ve
hakkın olmayan menfaat ve makamın peşine düşmeyecektin? Hani, hasetten,
hıyanetten ve gücün yettiğine hakaretten vazgeçecektin? Hani, kibirden,
kebairden, başkalarıyla alay edip aşağı görmekten tövbe etmiştin?

Ey
nefsim, doğru söyle! İman bu ise, inkar nedir? İslam bu ise, isyan nedir? İhlas
bu ise, nifak nedir? İhsan bu ise, tuğyan nedir? İrfan bu ise, küfran nedir? Ey
nefsim, bil ki; Huzur hevada değil, Hüda’dadır. Kurtuluş boş iddialarda değil,
ibadet, hizmet ve duadadır. Şeref ve onur, malda makamda değil, kutsal
davadadır. Gerçek mutluluk, hayali senaryolarda değil, hakikat sevdasındadır.

 



[1] Fatiha:4

[2] Casiye:23

                        ***************

2) Konya Takip Gazetesi
ŞEB-İ ARUS Özel Ekinde “VUSLAT YANGINI”(Şiir)


            VUSLAT
YANGINI!


Gönlüme
bir ateş düştü, Ya Rab aşkın zerresinden

Alevlendi
bütün alem; şimdi dünyalar yanıyor!

Masivayı
mahveden nur, damlar iman zirvesinden

Tutuşturur
mahlukatı; dağlar, deryalar yanıyor!

  

Sanki
bil cümle kainat, kağıda çizilmiş resim

Bak,
cayır cayır yanıyor; yatak, yastık ve nevresim

Bir
bir yanıp kayboluyor; yer, gök, ay, güneş, dört mevsim

“Külli
şey'in halik, illa; vecheh” rüyalar yanıyor!.



Layık
mı tevhit ehline; ki, müşrik gibi, “ben” desin

Sadece
bir gölgesin, hem sahibine “bende”sin

İkilikten
kurtulunca; ben sendeyim, sen bendesin…

Bu
hakikat hatırına; hayat hülyalar yanıyor!…



Yangın
biter, kıyamettir; her şey döner toz dumana

“Limenil
mülkül yevm” der; yanıt veren yok Sultana

Erimeden
erişilmez, yanmayan varmaz Yezdan'a

Bu aşk
ateşinde nice, Mecnun, Leylalar yanıyor!



Bülbül
de yanar, benlik de; alev bağın güllerinden

Teslisten
tevhide çıkar, hep kurtulur kirlerinden

Hasret
biter, vuslat doğar; bu ateşin küllerinden

Bir
sevda uğruna, ey Can; bahca meyvalar yanıyor!



İlim
hakikat kaynağı, Allah Resulü, Kur'andır.

Bütün
nefsani tutkular, insan boynunda urgandır

Ahmet
Ahed'e müştaksa, abdi Rabbine kurbandır

Didar
arayan gözlerde, yaşlar damlalar yanıyor!

                             ***************

3) Anadolu'da Bugün
Gazetesinin ANADOLU'DA MEVLANA isimli özel sayıda “AŞK YA DA HAZZI
AZİM” (Makale)

 

AŞK YA DA HAZZI AZİM

Hazz; Miktarı belirlenen pay, hisse; takdir edilen nasip manasına
gelip;

“…Erkeğe kadının payının iki katını” (Nisa: 11) “Kendilerine hatırlatılan şeyden pay
(hisse-öğüt) almayı unuttular”
 (Maide: 14) ayetlerinde bu anlamda
kullanılmıştır.

Ancak;

“Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve:
“Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?”,
“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü)
uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan
kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir”, “Bu (kutlu akıbete Allah için)
sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Ve buna HAZZ-I AZİM (büyük manevi haz ve
huzur) sahibi olanlardan başkası kavuşturulmaz”
 (Fussilet: 33-35) ayetlerindeki
“HAZZ”dan: Allah yolunda ve sadece Onun rızası hatırına uğranılan sıkıntı ve
sarsıntılara sabredip göğüs germekten, şahsi rahatından ve menfaatinden feragat
ve fedakârlık göstermekten duyulan yüksek manevi lezzet ve ruhani zevk
kastedildiği açıktır. “Hazz- Azim” denen bu ulvi duygulardan ve vicdani olgunluktan,
muhabbeti Muhammedi ve aşkı ilahi doğmaktadır. Ve zaten İnsanlar, ya nefsi
arzularına ve dünyevi çıkarlarına tutkun olan Şeytanın uşakları, veya Rabbinin
rızasına ve vicdani hazzına vurgun olan Rahmanın aşıklarıdır.

“İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün,
(onlara şöyle denir:) “Siz dünya hayatınızda bütün 'güzelliklerinizi ve
zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte
yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan
dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız”
(Ahkaf: 20) ayeti, dünya ile tatmin olan, fani ve fena zevklerine
tapınan kimselerin durumunu anlatmaktadır. Bütün şehvani ve şeytani tutkular,
nefsanî ve hayvani duygular ve hele haramlar ve günahlar geçici ve aldatıcı bir
zevkin arkasından insanı daha korkunç bir boşluğa ve doyumsuzluğa atmakta,
hatta vicdan azabı ve ruhi bunalım içinde kıvrandırmaktadır. Oysa Allah’ın
rızasına ulaşmak ve huzuruna kavuşmak için, pek çok bela ve musibetlere
katlananlar, din ve dava yolunda“dertleri zevk edinip”
 çilelerden manevi lezzet alanlar daha dünyada iken bir
nevi cennet hayatı yaşamaktadır. Oysa ahirete inanmayan, hazırlanmayan ve
hayatı bu dünyadan ibaret sanan kâfirler veya bildikleri halde dünyayı ahirete
tercih ederek din satıp dünya alan gafiller “Hazz-ı azimi” Karun gibi servet
yığmakta aramaktadır.

“Bu servet ve fazilet, benim özel bilgim ve
gayretim sayesinde bana verilmiştir” diyerek (gururlanan ve Allah’ı unutan)
Karun, böylece kendi ihtişamlı ve göz alıcı haliyle kavminin karşısına
çıktığında, (sonsuz ahiret yurdunu ve huzurunu unutup) geçici dünya hayatını
arzulayanlar:
 “Ah keşke Karun'a
verilenlerin bir benzeri bizim de olsaydı, gerçekten o, “Hazz-ı azim-büyük
talih ve paye sahibidir” demişti”
 (Kasas: 79) ayeti ulvi duygulardan nasipsiz olanların süfli
arzulara kapıldıklarını anlatmaktadır.

“Hiç kimse, benim Allah yolunda uğradığım eza
ve cefayı çekmemiştir”
 (Camius Sağir)buyuran Hz. Peygamber Aleyhisselam
Efendimiz, işte hazzı azimle bütün bu zorluklara dayanmıştır.

Hz. İbrahim (A.S) bu büyük teslimiyet huzuru
ve hazzıyla Nemrut’un ateşine atlamış, İsmail’ini Rabbine kurban için yere
yatırmış, en yakın yerleşim merkezinin bin km. olduğu ıssız susuz ve kavurucu
Mekke vadisine hanımını ve evladını gönül rahatlığıyla bırakıp ayrılmıştır.

Dedi ki: “Ben, dayanılmaz kahrımı ve
üzüntümü yalnızca Allah'a şikâyet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak)
sizin bilmediğinizi de biliyorum”
 (Yusuf: 86) diyen Hz. Yakup (A.S), işte bu manevi
haz ve huzurdan dolayı kınanmış ve öz oğulları ve yakınlarınca“bunamışlık ve
şaşkınlıkla”
 suçlanmıştı. Bu durum:

“Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı
zaman, babaları dedi ki: “Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un
kokusunu (burnumda tüter) buluyorum” “Allah adına, hayret”
dediler. “Sen hâlâ geçmişteki şaşkınlık ve yanlışlığındasın.”
( Yusuf: 94-95) ayetiyle
anlatılmaktaydı.

Bu yüce hazz’lar, beşeri arzulara
ve şehevi duygulara dönüşünce, Züleyha’da Yusuf Aşkına ve “Şeğefe-bağrını yakan
ve aklını başından alan ve hayâ damarlarını çatlatan sevda tutkusuna” yol
açmıştır.
 (Bak: Yusuf 30)

Üveysi Karni’yi metin, Bilali Habeşi’yi
çetin, Gavsi Geylani’yi yetişkin kılan ise bu ilahi aşktır ve ulvi hazz’dır.

Cenâb-ı Hak Musa -aleyhisselâm-’ı Firavun’a
gönderdiği zaman ona
 “Firavun’a git; çünkü o
iyice azdı…”
 (Tâhâ, 24) buyurmuşlardı.

Musa –aleyhisselâm ise “O’nun kendisine hakaret ve zulüm yapmasından korktuğundan ve
aile efradını ve davarlarını zahirde emanet edeceği bir kimse olmadığından”
 çekingen davranınca, Cenab-ı Hak ona: Seni Ben-i İsrail’in yeni doğan bütün erkek
çocuklarını öldüren Firavun askerlerinden kim sakladı? Anan seni denize attığı
zaman seni kim kurtardı? Ardından tekrar Annenin şefkatli kucağına kim
ulaştırdı? Hani, sen birini kaza ile öldürmüştün de Firavun seni aramaya
koyulmuş ve öldürmeye azmetmişti; o vakit seni ondan kim korumuş ve kahrından uzaklaştırmıştı?..”
 diye sorunca Hz. Musa “SEN, SEN, SEN Y RABBÎ!..” diyerek huzura
ve gönül hazzına kavuşmuşlardır.

Elbette ki Musa -aleyhisselâm- bütün
peygamberler gibi teslimiyetin zirvesinde bulunmaktaydı. Ancak peygamberler
insanlara birer örnek şahsiyet olduğundan Cenâb-ı Hak, bizler için önemli ve
gerekli olan bazı hususları onlar üzerinde tecelli ettirip böyle durumlarda
nasıl davranacağımızı öğretip aktarmaktadır. Nitekim bu kıssada da anlatılmak
istenen,
 bütün âlemlerin sahibi ve
Rabbi olan Allah Teâlâ’nın emirleri karşısında hiçbir beşerî mazeretin geçerli
olmayacağını beyandır
. Çünkü onun emrini yerine getirmeye azmedenlerin ihtiyaç duyacağı
her türlü yardım ve ihsan sahibi Cenab-ı Hak’tır.
 “Dediler ki: “Rabbimiz, gerçekten, Onun (Firavunun) bize
karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın davranmasından'
korkuyoruz” Dedi ki: “Korkmayın, çünkü ben sizinle birlikteyim;
işitiyorum ve görüyorum”
 (Taha: 45-46)

Muhyiddini
Arabi Hz.leri meşhur “Futuhat” kitabında:

İnsanların aslında yüce yaratıcıya olan fıtri
meyil ve muhabbetle, Onun tecelli ettiği yaratılmışlara bağlandığını; anneye,
babaya, evlada, hanıma, kocaya, canlı ve cansız varlıklara, hayvanlara,
ağaçlara, bütün eşyaya, mala ve makama olan sevginin aslında Allah sevgisinden
kaynaklandığını, ancak bu geçici ve gölge varlıklara duyulan muhabbetin asıl
sahibine yönelmesi, yani “aşkı mecazi”den “aşkı hakiki”ye dönülmesi halinde
insanın gerçek hazza ve huzura kavuşacağını anlatmaktadır.

Din ve dava yolunda ve Allah’a
kavuşmak uğrunda çekilen kahırlar ve verilen kavgalar, başka ücret ve
ganimetlere ulaşmak için değildir. Çünkü zaten çekilen mihnet ve zahmetteki o
manevi zevkin ve hazzı azimin kendisi bizzat en büyük mükâfattır. Hatta değil
dünyalık beklentileri, cennet nimetlerini bile asıl gaye ve hedef edinip bu
maksatla hizmet ve ibadet dahi Gavsi Geylani gibi zatlarca hoş
karşılanmamıştır.
 “Gerçekten Ben, Ben
senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan
Tuva'dasın.”
 (Taha: 12)ayetinde Allah’ın huzuruna kabul için
çıkarılması ve geride bırakılması emredilen “iki nalın-iki ayakkabı”nın birinin
dünya zevkleri, diğerinin nefis hesabına istenen ahiret nimetleri olduğu
şeklinde yorumlanmıştır.

Dini hizmet ve gayret
karşılığında, insanlardan dünyevi ücret ve rağbet bekleyen kimseler; hanımına
ve kızına sarkıntılık edenlere karşı namusunu müdafaa ve mücadele eden
birisinin, eşinin ailesine, hatta mahalle kahvesine gidip:
 “Benim paramı verin ve zararımı
ödeyin, çünkü kızınıza sahip çıktım ve onun yüzünden başımı belaya soktum!”
 diyen kişilerden çok daha aşağı
ve bayağı konumdadır. Çünkü namusunu ve ailesinin onurunu korumak ve gerekirse
bu uğurda rahatını ve hayatını ortaya koymak, özel bir fedakârlık ve
kahramanlık sayılmaz; bu fıtri (doğal) bir farzdır ve asgari insanlık tavrıdır.

“Ben bu (hizmet ve
gayretlere) karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız)
dışında, sizden (başka bir) ücret istemiyorum”
(Furkan:
56) ayeti bu gerçeği öğretip bizleri
uyarmaktadır.

Rabbimiz Hadisi Kutside “Ey kulum ben cennet ve cehennemi
yaratmamış olsaydım bile, yine de ibadet ve muhabbete ve uğrunda fedakârlık
etmeye layık ve müstahak değil miydim?”
 buyurmaktadır.

Güllerin ve çiçeklerin
güzelliklerini seyretmek ve kokularını hissetmek için has bahçeye uçuşan
bülbülleri gören keçilerin, Onların otlamaya ve karınlarını doyurmaya gittiğini
söylemesine şaşmamalıdır. Çünkü bazıları karınlarının ve karılarının hizmetkârı
olma konumlarını hala aşamamıştır. Bu nedenle nura ve huzura duydukları hasret
duygusuyla, kelebeklerin pervane olup ateşe atılmalarını ve ışık saçan kızgın
lambalara sarılmalarını cahiller intihar sanmaktadır.

Oysa: “(Gerçekten ve bilinçle) iman eden ve
(samimiyet ve istikametle) salih ameller işleyen kimseler için, Rahman (olan
Allah bütün mahlukat, maddi ve manevi varlıklar yanında) onlara karşı bir
“vüdd” (sevgi, sahiplenme ve destek duygusu) kılacaktır”
(Meryem:
96)

Kur’an’da
zevk kavramı:

“Bir şeyin tadılması, lezzetine varılması ve
bizzat yaşanıp anlaşılması”
 manalarına gelen “zevk” kavramı Kur’an’da azab ve ızdırab için
de kullanılmıştır.

 





                           ***********************


4) Anadolu Telgraf Gazetesinin  Şeb-i ARUS Özel sayısında “YÜCE HAKİKAT
” (Şiir)


          YÜCE HAKİKAT

Tüm mevcudatın madeni, ol
“kün” emrinde saklıdır

Her şeyde aşikâr olan;
Batın Sensin, Zahir Sensin

Hayır ve şer takdirindir,
hain Hak’tan yasaklıdır

Nezirin yok, vezirin yok;
Evvel Sensin, Ahir Sensin!

 

Garip şaşkın âşık ruhum,
ilahi vuslatın arar

Tevfikin olmazsa ey Yar,
tedbirlerim neye yarar

Vahdet İklimi saadet,
ikilik şirk küfür zarar

Hidayet ve inayet kıl, hem
Kerim hem Kahir Sensin!

 

Âlem nuruna pervane, rasat
Cemale doğrudur

Kâinat fabrikasında, hasat
Kemale doğrudur

Her şey planlı maksatlı,
fesat zevale doğrudur

Sen, eya Rabbül-âlemin; her
sanatta Mahir Sensin!

 

Her şey başka bir harika,
hepsi hikmet eseridir

Kudretinin meyvesidir,
rahmetinin Kevseridir

En mükemmel tecelliyse, gül
Muhammet cevheridir

Noksanlıktan münezzehsin,
her kusurdan Tahir Sensin!

 

Hepsi gerçeğin gölgesi,
âlem hayal hakikat Sen

Binler Birin tecellisi,
kurda kuşa kol kanat Sen

Hak arayan Müminlere;
şeriat Sen, tarikat Sen

Övülen sevilen Rabbim,
âlemlerde Fahir Sensin!

 

Her kürre ayrı bir devran,
her hücre başka bir âlem

Her insan farklı bir dünya,
ayrı lezzet ayrı elem

Hak-Batıl ayrı kutuplar,
hep aynı kudretten kalem

İlmü hikmetin sonsuzdur,
hiç tükenmez bahir Sensin!

 

Gönlüm dünyaya bağlanmaz,
bu handa misafir diye

Sahte boncuk satsa idim,
alırlardı safir diye

Aşikâr etsem aşkımı, damgalarlar
kâfir diye

Dostlar bile hücum eder;
“Numaracı sahir Sensin”!

 

Hâşâ yanlışın olur mu, her
hükmün hak, hepsi güzel

Hem Adilsin hem Kerimsin,
her takdirin en mükemmel

Ey Can, Hâkimi mutlaksın;
tek Sultansın, Ebed Ezel

Pür nihan içre ayansın, hep
dillerde şahir Sensin!

 

 

Cismim karıncadan zelil,
ruhum kâinattan aziz

Hayalim cennetten yüce,
halim kelebekten aciz

Ahmak insan dünya için, hak
davadan verir taviz

Zi şuur neye yalvarsa;
içyüzünde zamir Sensin!

 

Hikmet ile hoş görsem de,
şeraitle boş veremem

Zalimlere buğz etmesem, Hak
rızasına eremem

Mihnetle tohum ekmeden,
nimet güllerin deremem

Ey Sahibü Kevnü zaman;
Kuvvet Senin, Kadir Sensin!

 

Zerrelerde kürrelerde; hem
hücrede hem Herkül’de

Atomlarda kuantumda;
elementte molekülde

Göz kulak, dil ve beyinde;
gonca gülde yanan külde

Celal Cemal sıfatınla, ayan
olan Ğafir Sensin!

 

“Kelime-i tevhit” demek;
“hakikatte birlik” demek

Rab: Batın, Muhammed:
Zahir; bunu bilmek bütün emek

Cümle felek, insü melek;
havada kuş, suda semek

Muhammed’in hizmetinde;
Kur’an hükmün, amir Sensin!

 

Dikkat kesil Ahmet Hoca,
her zuhurda ayrı mana

Binbir yüzle tecellide,
herkesi salmış gümana

Bir yüz ile görünseydin,
kâfir de gelir imana

Âlem teşhir sahnesinde,
Malikü Musavvir Sensin!

 

·        Sahir: Sihir
yapan, göz boyayan

·        Fahir: İzzet
ve şeref sahibi, övülüp yüceltilen

·        Şahir: Şan ve
şöhret bulan, meşhur olan

·        Bahir: Büyük
Okyanus, Derya, Deniz

·        Safir: Çok
kıymetli bir mücevher taş

·        Tahir: Tertemiz,
saf ve yüce

·        Zamir: Her
şeyin iç yüzü, özü, sırrı gizli benliği

·        Tevhit: Birleştirme,
farklı görünenleri bir etme, her şeyi bir görme

·        Vahdet: Teklik,
birlik, benlikten geçip Allah’a erişmelik

·        Musavvir: Tasvir
eden, suret ve biçim veren, kâinattaki tüm varlıkların dengeli ve sistemli
projelerini üreten

·        Teşhir: Sergi,
gösterim merkezi, yüksek sanat eserlerinin galerisi

·        Semek: Balık
çeşitleri, deniz ürünleri

·        Kevn: Yaratılan
bütün varlıklar, kâinat

·        Güman: Kesin-yakin
kazanmamış tahmini umutlar ve bakış açıları

 





                            *******


5) Yeni Haber Gazetesinin
Konya Literatür Dergisinin Şeb-i ARUS Özel sayısında “GAFiL İNSAN!”(Şiir)

     GAFİL İNSAN!

 

Vazgeç
artık, boş hevadan

Kur’an’a
uymadın gitti!

Ey
gönül, zevku sefadan

Bir
türlü doymadın gitti!

  

Hafta
her gün karnın toktur

Seherlerde
secden yoktur

Amel
zayıf, bilgin çoktur

Nefsini
oymadın gitti!

  

Âlem
bilmez, Allah Habir

Beden
ölü ruha kabir

Yalan
haram, gurur kibir

Libasın
soymadın gitti!

  

Riyanı
da sevap sayıp

Boşa
geçen yıllar kayıp

Meylin
günah, seyrin ayıp

Bir
nokta koymadın gitti!

  

Mahşerde
divan kurula

Ettiğin
yüzen vurula

Tek
tek hesabın sorula

Hak
yola kaymadın gitti!

  

Neye
güvendin de azdın

Nice
bin tevbeni bozdun

Gururunla
esip tozdun

Günahın
saymadın gitti!

  

“Hak
dostu”, sanırlar güya

Tüm
heves hayalin dünya

Yakında
biter bu rüya

Uyanıp
aymadın gitti!

  

Halktan
utanırsın amma

Haktan
da saklarım sanma

“Sakın ha Şeytana kanma!”

İkazın
duymadın gitti!

 

                    **********************

6) Konya Postası
Gazetesinin Objektif isimli Şeb-i ARUS Özel sayısında
“MAVİ GECELER “(Şiir) “KURTARAMAZ PUTLARIN” (Şiir)


     MAVİ
GECELER

 

“Yükselir semaya doğru ellerim

Mavi gecelerin seher vaktinde.

Hakka kanat açar hep amellerim

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Dosta sığınırım, O’dur penahım

Gözümden yaş olup akar günahım

Bana daha yakın olur Allahım

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Aşkım hasretiyle yanar tutuşur

Parlarken semada bir ilahi nur

Lisanı hal ile herşey konuşur

Mavi gecelerin seher vaktinde.”[1]

 

Mavi geceler ki, sessiz ve serin

Vuslat saatinde vakti seherin

Kulluk seccadesin dergaha serin

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Seher yeli kokar misk ile amber

Duy ki ötelerden haber var haber

Gönül ikliminde Hak’la beraber

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Her gün bin günaha batana yazık

Ameline riya katana yazık

Gaflet döşeğinde yatana yazık

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Teheccüt ehline özenmek gerek

Takva libasıyla bezenmek gerek

Gönül bahçesinde gezinmek gerek

 Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Boş beleş hevesler pirine ermez

İlham perisinin mihrine ermez

Kalkmayan sırrına, sihrine ermez

Mavi gecelerin seher vaktinde.

  

Cümlenin Mevlası, sana mecburum

Gönlümün leylası, sana mecnunum

Zikrinle yoğrulur fikir macunum

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Damlanı kattığın deryalar çoşar

Namazlar, niyazlar, dualar çoşar

İçimdeki alemler, dünyalar çoşar

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Zalimden gayrıya bulunmaz kini

Hürmet ve rahmettir müslüman dini

Gel açmaya çalış kalb kilidini

Mavi gecelerin seher vaktinde.

 

Ahmedim sehersiz marifet olmaz

Gözyaşı dökmeden mağfiret olmaz

Gayret etmeyene merhamet olmaz

Mavi gecelerin seher vaktinde



[1] Bu üç kıta Ladikli
Ahmet Ağaya (Rh.A.) aittir

      KURTARAMAZ PUTLARIN


Bugün, dünün
meyvesi, yarının çekirdeği

Son menzile
dönüyor, ömrünün tekerleği

Can çırpınır,
istemez bedenden çekilmeyi

Kalp sıkışır,
ruh çıkar, tükenir umutların

Azrail'den
alamaz, seni bütün putların!

  

Hepsi geride
kaldı, yalılar ve villalar

Teneşire
konunca, başlıyor vaveylalar

Başka sevgili
bulur, Ajdalar ve Leylalar

Faydası yok
forsların, katırların, kurtların

Yalnız bırakır,
batıl partilerin putların!



O kirli
paraların, saklı gizli kasada

Ve viski
şişelerin, yarım kaldı masada

Elbisen kefen
bezi, modaya uymasa da

Çürüyecek,
cilalı cevizden tabutların

Haydi kurtarsın
seni, kurtarıcı putların!



Şeytana hayran
iken, sen İslama düşmandın

Okulunu
kapattın, Kur'andan hoşlanmazdın

Faydası olmaz
amma, can verirken pişmandın

Sen kölesi
olmuştun, hep barbar tağutların

Şimdi sahip
çıkmıyor, pek sevdiğin putların!



Bil ki karanlık
kabrin, bulunmaz kapıları

Ne banka
şubeleri, ne kredi kartları

Mirasçılar
paylaşır, yatları ve katları

Dağılacak
elbette; yuvaların, yurtların

Hiç boşuna
bekleme, gelmeyecek putların!



Bu daracık
mezarda, şimdi hesap başlıyor

Günahkâr
zalimleri, çetin azap haşlıyor

Bak hala şu
zavallı, başörtüsü taşlıyor

Toprak atıp
dağılır, tüm yalancı dostların

Seni hep terk
ederler, tapındığın putların!



Put ki:
arzularındır, yücelttiğin; taptığın

Çıkarların
uğrunda, her haksızlık yaptığın

Ön yargın,
saplantındır, inat edip saptığın

Silkin artık
dökülsün, içindeki kurtların

Seni
mahvedecekler, o mukaddes putların



Ahireti
unuttun, Allah'tan korkmuyordun

Kur'anın
kapağını, açıp ta bakmıyordun

Hak ve hizmet
ehlini; meclise sokmuyordun

Piyonu olmuştun,
siyonist haydutların

Şimdi kurtarsın
seni, güvendiğin putların!



Kaçamak
yaptığınız, o karılar, kocalar

Şimdi herkesler
kendi, pisliğinde bocalar

Ne masonik
localar, ne münafık hocalar

Bak faydası
olmuyor, o sahte mabutların

Söyle seni
kurtarsın, bu zavallı putların!



Şehvete ve
şöhrete, böyle kul oldun gittin

Hem servet
peşinde; niye pul oldun gittin

Sonunda
cehenneme, yazık kül oldun gittin

Gördün ya
kuruntuymuş, bütün bu tabuların

Seni yalnız
bıraktı, güvendiğin putların!



Kimilerin
partisi, kimin locası puttur

Birilerinin
şeyhi; veya hocası puttur

Çoklarının
karısı, bazı kocası puttur

Kimi kölesi
olmuş, çulların çaputların

Gel Allah'a
yönel ki, faydası yok putların!



Bayram anla,
Hak Nebi, hakikat temsilidir

Fikir aklın,
zikir kalbin; cilası, tespihidir

Hazırlan, kabir
suali, bir kimlik tespitidir

Gayesiz ve
gayretsiz; boş hayal tutkuların

Gel Hakk'a
gönül ver ki, faydası yok putların!

 

 












BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi