Anasayfa » KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ

KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ

Yazar: yonetici
0 Yorum 164 Görüntüleyen

KUR’AN’DA İNSAN TİPLERİ

        

Hem kendi durumumuzu ve değerimizi ölçebilmek, hem de başkalarını kolay tanıyıp daha olumlu ve ılımlı ilişkiler geliştirebilmek için, Kur’an insanların ortak tabiat ve tavırlarını tanıtmak üzerinde önemle durmaktadır. Bu nedenle Kur’an’a göre insanlar:

A- İman bakımından:

1- Mü’min: Tam ve sağlam iman sahibi olan,

2- Münkir (Kâfir): Açıkça inkâr eden ve inanmayan,

3- Münafık: İnanmış görünüp itiraz ve ifsat eden ve ikiyüzlü davranan kimseler olabilir.

B- Amel Bakımından:

1- Muttaki: Farzları yapan, haram ve haksızlıktan sakınan,

2- Fasık: Günahlara dalan, kötü ve çirkin davranışları bulunan,

3- Facir: Hem itikadı hem de istikameti bozuk olan kimseler olabilir.

C- Niyet bakımından:

1- Salih: İbadet ve hizmet ehli olup kulluk düşüncesi üzerinde, emir ve yasaklar çerçevesinde hareket eden ve her halini düzelten.

2- Muhlis: Yaptıklarını gösterişten uzak, Allah rızası için iyi niyet ve samimiyetle yerine getiren.

3- Muhsin: Hayatının her anını Allah’ın murakabesi altında bulunuyor olmanın huzuru, özellikle İslam davasına hizmet ve teşkilatla ilgili kendi görevini en iyi şekilde başarmanın şuuru içinde davranabilen kimseler olabilir. Ayrıca:

4- Müfrit: İfrata (aşırılığa) yönelen, taşkınlığa ve azgınlığa düşen, ölçüsüz ve dengesiz hareket eden…

5- Müfsit: İfsat eden, fitne ve fesatlık yürütenler de sıkça rastlanan insan tipleridir. Kur’an-ı Kerim insanları böylece çeşitli özel sınıf ve seviyelere ayırması yanında, onların genelde ortak oldukları birtakım “zaafiyet”lerini ve temel psikolojik özelliklerini de haber verip açıklamaktadır.

“Çünkü zaten insan zayıf yaratılmış (birtakım zaafiyetlere müptela kılınmış)tır. Bu nedenle Allah (C.C) (ağır yükleri ve İlahi teklifleri) hafifletmeyi irade buyurmaktadır.”[1]

 Öyle ise insanları ibadet ve hizmetlerde zora koşmak ve ağır yüklerin altına sokmak, talim ve terbiyede tahammülü aşmak yanlış ve yararsızdır. Bununla beraber “İnsanlar aşırı rahatlık ve bolluk ortamında şaşırıp şımarmaya, sıkıntı ve zorluk zamanında da Allah’ı hatırlamaya”[2] başlamaktadır. Bu nedenle insanların ve özellikle elimiz ve emrimiz altında olanların, daha rahat hareket etmelerini ve kendi kabiliyet ve karakterlerini geliştirmelerini sağlayabilmeleri için hatalarına göz yummak ve rahat bırakmak gerekli ve yararlı olsa da, onları tamamen başıboş bırakmak azıp sapmalarına yol açacaktır.

“İnsanoğlu kendisine verilen (sıhhat, servet, fazilet ve çeşitli nimetler gibi bir) rahmetin elinden alınması durumunda hemen umutsuzluğa düşer ve nankörlüğe başlar. Bu sıkıntı ve zararın arkasından tekrar sağlık ve selamete, nimet ve fazilete kavuşturulursa, yine sevinmeye ve öğünmeye başlar.”[3] Bu nedenle çevremizdeki ve cemaatimizdeki insanlar, bizim vesilemizle ulaştıkları birtakım nimet ve faziletlerin ellerinden alınacağı kanaatine kapılınca, bizden ümitlerini kesecek ve dağılacaklardır. O halde kimsenin ümidini kırmamak lazımdır.

“İnsanların (birçoğunun) çok zalim ve nankör olduğu”[4] asla unutulmamalıdır.

“İnsan kendisini (cemaat ve şöhret yönünden, servet ve etiket yüzünden) zengin ve müstağni görmeye başlarsa azgınlaşmaya ve baş kaldırmaya”[5] müsait bir yaratılıştadır.

“Kendisini bir damla meniden yaratmış olan Rabbine karşı bile hasım ve rakip olmaya kalkışmaktadır.”[6] Bu bakımdan talebelerimizden, teşkilat üyelerimizden biraz göz dolduran ve başarılı olan tiplerin, şeytanın gururlandırması ve şartların kışkırtması ile bize hasım olabileceği de hesaba katılmalıdır. Hayır ve hizmet yarışına rehber olmalı, ilim ve hikmet artışına zemin hazırlamalı, ama tefrika ve tecavüze karşı tedbir alınmalıdır.

“Zira insan pek acelecidir. Ve peşin olan dünya nimetlerini ahirete tercih etmekte ve her istediğine hemen kavuşmak istemektedir.”[7] Bu aceleci ve peşinci yapısı yüzünden haram ve hilelere bile düşebilmektedir.

Öyle ise insanların birtakım arzularını tatmin edecek ve ileriye doğru ümitlendirecek şekilde davranmak gerekmektedir. Bazı ham karakterli insanların, bizden ümidinin kesildiği ve menfaatinin bittiği anda, maalesef eski iyiliklerimizin unutulacağı ve hatta karşı tavır takınılacağı hesap edilmelidir. Çünkü “gerçekten insanoğlu nankörlüğe müsaittir.”[8]

Herkesi kendi karakter ve kabiliyetlerine uygun işlerde kullanmak da çok önemlidir. Zaten “herkes ancak kendi mizaç ve meşrebine göre hareket edecektir.”[9] Kimileri cömertlik gerektiren işlerde, kimileri cesaret isteyen yerlerde, kimileri sadakat isteyen hizmetlerde, kimileri de takva ve nefse muhalefet gerektiren faaliyetlerde ve hatta kimileri de safiyet ve teslimiyet gerektiren bazı işlerde tercih edilmelidir.

Bu arada facir ve fasık olduğu halde bazı yararlı marifet ve meziyet sahiplerini bile asla israf etmeyip, uygun yerlerde değerlendirmesini bilmeli, bazı yetenek ve yetkilerini toplumun hizmetine katabilmelidir.

Çünkü “Hayırda israf, israfta da hayır yoktur.” Ve ne yazık ki insanların çoğu cimri ve bencildir. “Allah’ın rahmet hazineleri elinde olsa, yine harcamaktan çekinecektir.”[10] Bu nedenle herkesten maddi yardım ve fedakârlık beklenmemeli, istense bile ısrar edilmemelidir. Bu cimrilikleri yüzünden kaçıp gitmeleri muhtemeldir.

İnsanlarla istişare edilmeli, fikir üretmelerine ve yeni teklif ve tasarılar getirmelerine fırsat verilmeli, onlar konuşurken hürmet ve dikkatle dinlenmeli, ama asla onlarla münakaşa ve mücadeleye girişilmemelidir. Edep ve hikmet ölçüleri içindeki ilmi ve seviyeli münazaralar faydalı olsa da, horoz dövüşüne dönüşen münakaşa ve tartışmalar, devamlı husumet ve hasaret getirmektedir. Ama buna rağmen “İnsanoğlunun mücadele ve münakaşaya her şeyden daha çok düşkün”[11] olduğu da bir gerçektir.

İnsanoğlunun sınırsız ve doyumsuz arzularına bu dünyada kavuşmayı umması boşunadır. Çünkü burası hizmet ve ibadet yeridir. Her türlü rahmet ve nimet evi ise cennettir. Bu gerçek bilindiği halde kanaat ve şükür ehli az görülmektedir. Ve “Doğrusu insanoğlu hırslı ve huysuz bir yaratılışa”[12] sahiptir.

Velhâsıl insanoğlunda haset (kıskançlık) vardır. Hatta bu haset damarı, Kabil’de ve Hz. Yusuf’un kardeşlerinde olduğu gibi, bazen hakaret ve hıyanete bile yol açmaktadır. İnsanoğlu sabırsız ve dayanıksızdır. Bu nedenle onların tahammül gücünü zorlamamalıdır. Kıskançlık damarlarını kabartacak davranışlardan sakınmalıdır.

Ve işte bütün bu gerçeklerden şu neticeler ortaya çıkmaktadır:

A- İnsanlar çoğunlukla:

1- Akıl ve mantıklarını kullanmazlar,

2- Vicdani kanaatlerine kulak asmazlar,

3- Sorumlu ve şuurlu davranmazlar.

B- Genellikle insanlar:

1- His ve heyecanlarının peşinde giderler,

2- Ümit ve arzularına göre hareket ederler,

3- Kolay kolay endişe ve korkularından vazgeçemezler,

4- Saplantılarının ve alışkanlıklarının esiridirler,

5- Nefsanî duygularının güdümündedirler,

6- Peşin lezzet ve menfaatlerinin hizmetindedirler.

C- Öyle ise:

1- Hem insanlara bazı gerçekleri tebliğ ederken olsun,

2- Hem onlara hizmet ve mesuliyetlerini teklif ederken olsun,

3- Hem de onları fedakârlık isteyen bazı hedeflere teşvik ederken olsun, sadece ve devamlı insanların akıl ve mantıklarına hitap etmek “aklına yatarsa peşimden gelir ve sözümü yerine getirir” zannetmek yanlıştır ve yanıltıcıdır.

Hâlbuki insanların akıllarına ve vicdanlarına seslenmek yanında, onların;

• His ve heyecanlarına,

• Ümit ve arzularına,

• Endişe ve korkularına ve meşru dairede birtakım zevk ve alışkanlıklarına da hitap etmek ve onları böylece harekete geçirmek lazımdır.

Tarih boyunca bütün peygamberlerin, başarılı olmuş siyasi ve askeri liderlerin, mürşidi kâmillerin ve ilim ve hikmet ehlinin hepsinin, insan psikolojisini bilerek ve bu prensiplere dikkat ederek çeşitli karakter ve kabiliyetteki insanları çok iyi tanıdıkları ve herkesi kendi ayarında idare edip kullandıkları ve özellikle münafıkların şerrinden sakındıkları anlaşılmaktadır.

Münafıklar ve Nifak Tohumları

Münafık: İçi dışına uymayan ve ikiyüzlü davranan kimse demektir. İslam’a bütünüyle inanmadıkları halde inanmış gibi görünenlerdir.[13] Genel vasıfları yalancılık, fesatçılık, hilekârlık ve riyakârlıktır.[14]

Münafıklığı:

1- Ameli münafıklık,

2- İtikadi münafıklık,

Olarak ikiye ayırmak daha münasiptir. Ameli münafıklık; sahih hadislerde haber verildiği gibi “Konuşunca yalan katmak, söz verip de durmamak, emanete hıyanette bulunmak ve husumet ettiği zaman hırçınlaşmak” gibi davranışlardır.

Asıl tehlikeli olan ise itikadi ve imanî münafıklıktır. Bunun da iki önemli alâmeti vardır:

……………….

MAKALENİN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN


















BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi