Kıbrıs Elden Gidiyor
KIBRIS'I SATAN HOYRAT
KAFA!…
Kıbrıs Elden Gidiyor
Eski KKTC Ankara Büyükelçisi Dr. Ahmet
Zeki Bulunç, yürütülmekte olan Kıbrıs müzakerelerinin perde arkasını anlattı ve
çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Eski KKTC
Ankara Büyükelçisi Dr. Ahmet Zeki Bulunç, yürütülmekte olan Kıbrıs
müzakerelerinin perde arkasını anlattı ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Görüşmelerin saklı tutulduğunu belirten Bulunç, garantörlüğün feshedilmesi,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Adadan gönderilmesi, fır hatları ve deniz yetki
alanlarının yeniden dizaynına kadar varacak maddelerin masada olduğuna dikkat
çekti. Bulunç, aynen Annan Planında olduğu gibi önümüze aniden
belgelerin konabileceğinin altını çizdi
ABD ELÇİSİ UZLAŞMANIN
NASIL OLACAĞINI ORTAYA KOYDU
Türkiyeyi
kıyısı olan ama denizi olmayan bir konuma getirmeye çalıştıklarının altını
çizen eski KKTC Ankara Büyükelçisi Dr. Ahmet Zeki Bulunç, Bize elma şekeri
olarak sunulmaya çalışılan bir unsurdur. 11 Şubat 2011 yılında tarafların
görüşmelerine geçilmeden önce ABDnin Kıbrıs Büyükelçisi nasıl bir uzlaşma
olacağını ortaya koymuştu. Türkiyeyi kıyısı olan ama denizi olmayan konuma
getirecek strateji uyguladılar şeklinde konuştu.
FIR HATLARI
VE DENİZ YETKİ ALANLARI KORUNMALI
Akdenizde
oluşacak dengelerde KKTCnin rolünün büyük olduğuna dikkat çeken Bulunç, Barış
Harekâtı sonrası belirlenmiş olan Ercan Tavsiyeli Hava Sahasını mutlaka
koruyacak politika izlenmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları kaydetti:
Oluşacak dengelerde KKTCnin rolü etkindir. Federal Kıbrıs, eyaletciklermiş,
bunların oluşturacağı bir Kıbrıs bizim ulusal çıkarlarımız açısından kabul
edilecek bir gelişme değildir. KKTCnin ortadan kalktığı noktada Türkiye çok
önemli güç alanını kaybetmiş olacaktır dedi.
ADADA SİNSİ
PLAN
Türkiyenin
garantörlüğü feshedilecek.
TSK, Adadan
gönderilecek.
Fır hatları
ve deniz yetki alanları yeniden dizayn edilecek.
Türk
bölgesine yüzde 20 oranında Rum yerleşecek.
Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinde birçok bölge Rum Yönetimine geçecek.
Türkiye,
kıyısı olan ama denizi olmayan Akdeniz haline getirilecek.
Kıbrıs
tamamen anavatandan kopartılıp, Rumlar güçlendirilerek Akdenizdeki dengeler
Türkiyenin aleyhine şekillenecek.
ESAM
Çarşamba Konferanslarının bu haftaki konuğu Ortadoğudaki Değişen Dengelerde
KKTCnin (Kıbrıs) Rolü konusuyla KKTC Eski Ankara Büyükelçisi Dr. Ahmet Zeki
Bulunç oldu. Bulunç, KKTC ve Güney Kıbrıs ile yapılan müzakerelerin perde
arkasını anlattı. KKTC ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında çok ciddi
müzakereler yaptığına dikkat çeken Bulunç, Bu müzakerelerin içeriği tam olarak
bilinmemektedir. Ne KKTCdeki kamuoyu ne de Türkiyedeki kamuoyu bu
gelişmelerden habersiz. Aynen Annan Planında olduğu gibi aniden önümüze
belgeler konabilir. Bunun üzerine toplantıların yoğun olarak yapılması gerekir.
Bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir. Gazeteler ve medya grupları
Kıbrıs konusunu gündeme taşımıyorlar. Taşınan konular düzenlenmek istenen altyapıya
yöneliktir diye konuştu.
ABD
BÜYÜKELÇİSİ UZLAŞMANIN NASIL OLACAĞINI ORTAYA KOYDU
Türkiyeyi
kıyısı olan ama denizi olmayan bir konuma getirmeye çalıştıklarının altını
çizen Bulunç, Bize elma şekeri olarak sunulmaya çalışılan bir unsurdur. 11
Şubat 2011 yılında tafraların görüşmelerine geçilmeden önce ABDnın Kıbrıs
Büyükelçisi nasıl bir uzlaşma olacağını ortaya koymuştu. Türkiyeyi
kıyısı olan ama denizi olmayan konuma getirecek strateji uyguladılar.
Doğu Akdenizde Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail arasında denge oluşumu
vardır. Bu ülkeler aralarında protokollerini de imzaladılar. Yunanistan, Güney
Kıbrıs ve İsraili bir araya getirecek oluşum yapılmaya çalışılıyor. Bununla
Türkiyeyi olumsuz etkileyecek yapıyı oluşturmaya çalışıyorlar. Bizim Mısırla
olan ilişkilerimizin bozulması yeni bir stratejik bozukluk meydana getirdi
şeklinde konuştu.
MÜLKİYET
HAKKI ÖNCELİKLE RUMLARA VERİLECEK
KKTC
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum lider Nikos Anastasiadis tarafından
yürütülen müzakerelerin perde arkasını anlatan Bulunç, öncelikle mal varlıkları
meselesine vurgu yaptı. KKTCde harekâttan önce taşınmaz mal bırakmış
olan Rumlara öncelik verileceğini söyleyen Bulunç, Rum tarafı taşınmaz mal
konusunda ise KKTCde taşınmaz mal bırakmış olan bütün Rumlara mülkiyet
hakkının kullanımında ilk söz hakkının verilmesini, Kıbrıslı Türklerin 41
yıllık kullanımından doğan mülkiyet haklarının ise ikinci derece geçerliliğe
sahip olmasını ileri sürmektedir. Başka bir ifade ile Kıbrıslı Türklerin 41
yıllık kullanımdan doğan, mülkiyet üzerindeki öncelikli söz hakkının
ortadan kalkmasını talep etmektedirler dedi.
ADADA TÜRK
SİLAHLI KUVVETLERİNİN VARLIĞI TARTIŞILIYOR
Müzakerelerde
görüşülen bir konunun da Türk Silahlı Kuvvetlerinin Adadaki varlığı olduğunu
dile getiren Bulunç, Türk tarafı çevreyi pembe gözlüklerle izlerken Rum tarafı
başka telden çalıyor, kara gözlüklerle bakıyor. Gerçekte görüşmelerde
hangi nokta bulunulduğunu Rum-Yunan yetkililerinin açıklamaları ve basın
haberleri ortaya koyuyor. Yunan Dışişleri Bakanı Kotzias yaptığı bir açıklamada
kalıcı bir çözüm için Türk ordusunun Adadan gitmesi gerekir, Kıbrıs sorunu
gösterilmek istendiği gibi Adadaki doğalgaz kaynaklarının paylaşılması
meselesi değil. Her şeyden önce bir işgal meselesidir. İşgal güçleri varlığını
sürdükçe Kıbrıs sorunu için çözüm olamaz görüşünü savunmuştur.
Kotziasın bu görüşüne rağmen Türkiye ve KKTCde toplumlararası
görüşme/müzakerelerin iyi gittiği, yılsonuna kadar anlaşma, Martta ya da
Mayısta referandum yapılacağı beklentisi yaratılıyor şeklinde konuştu.
GARANTİLER
SİSTEMİNİN TASFİYESİ GÜNDEMDE
Tartışılan
en önemli konunun Garantörler meselesi olduğunu kaydeden Bulunç, garantörler
meselesinin tavsiyesinin konuşulduğunu ifade ederek, Kıbrıs Türk tarafı,
sunduğu belgede, konunun en son ve bir beşli konferans çerçevesinde
göğüslenmesi gerektiğine inanıyor. Kıbrıs Rum tarafı garantiler sisteminin
tasfiyesini savunuyor, BM temsilcisi bütün tarafları AB, BM ve NATO mekanizması
aracılığıyla tatmin etmenin yolunu arıyor. Toprak konusunda ise sunulan
kriterler dışında hiçbir görüşme yapılmadığı açıklandı. Toprak başlığında ise
Güzelyurt anahtar niteliğinde görünüyor. Türk tarafının yeni insani sorunlar
yaratılmaması için kentin ve bölgesinin iadesini görüşmediği ifade ediliyor.
Kıbrıs Rum tarafı 100 bin Rumun Kıbrıs Rum oluşturucu devletçiğinden geri
dönmesini istiyor. Federal Devlete tabi olacak özel bölgeler (Maronitler,
arkeolojik ve dini alanlar, Karpaz) yani kantonlar oluşturulması konusu da
henüz müzakere edilmemiş olan Rum önerileri arasında yer alıyor
değerlendirmesinde bulundu.
MARAŞ
BÖLGESİ MÜZAKERELER DIŞINDA VERİLECEK
Toprak
konusunda temel anlaşmazlıkların gerçekte sadece Güzelyurt olmadığını bildiren
Bulunç, Maraş bölgesinin de müzakere süreci dışında verilmesinin talep edildiğini
söyledi. AB sürecinde Türkiyeye uygulanan vetonun müzakerelerde görüşülen bazı
başlıklar için kaldırılabileceğinin koz olarak kullanıldığına dikkat çeken
Bulunç, GKRYnin talep ettiği torak düzenlemeleri ve nüfus hareketleri sonunda
Federe Rum devletçiği tamamen Rum halkından oluşurken; Federe Türk devletçiği
önce 100 bin Rumu içine alacak, bu Rumlar kendi eski evlerine, askerden
boşalacak yerlere yerleşecekler sonra da Türk bölgesindeki Maronitler ve
Karpaz, arkeolojik ve dini alanlar da Federal Devletin kontrolüne
devredilecek dedi.
PROJE İLK
ERBAKAN DÖNEMİNDE ORTAYA ATILDI
TÜRKİYENİN
asrın projesi olarak tanıttı, KKTCye su götürülmesi projesinde de büyük
sıkıntılar olduğuna işaret eden Bulunç, Yıllarca mücadele verdi. Rahmetle
anmak istiyorum Başbakanlığı döneminde Erbakan Hocamızın girişimleriyle ön
palana çıkarılmış olan su projesi vardı. O su projesi sarktı ve günümüze kadar
vardı. Çeşitli makamlar bu projeyi görünmez el önlüyor diyorlardı. Bu su
projesini hayata geçirdik. Rumlar bu projenin engellenmesi için korkunç
mücadeleler verdiler. Su projesi Doğu Akdenizde gelişen dengelerin oluşmasında
önemli bir denge unsurudur. Bu projeyi şimdi biz ne yaptık. Özel şirkete
verileceği iddiası ile çalışmıyor proje. Ciddi sorunlar yaşanıyor. KKTCdeki
belediyelerin ortaya koyduğu tavır nedeniyle anlaşma yapılamıyor. İstedikleri
buradan giden suyun kontrolü değil, KKTCnin bütün suların kontrolü. Uluslar
arası alanda böyle bir şey olabilir mi? Biz kendi egemenlik hakkını reddedip
bir şirketi devletin üzerine çıkarıyoruz. KKTCde maaşlar ödenmiyor. Bu
anlaşmalar yapıldıktan sonra ödenecekmiş. Biz kendi çıkarmalarımızı
göremiyoruz şeklinde konuştu.
FIR HATLARI
VE DENİZ YETKİ ALANLARI KORUNMALI
Akdenizde
oluşacak dengelerde KKTCnin rolünün büyük olduğuna dikkat çeken Bulunç, Barış
Harekatı sonrası belirlenmiş olan Ercan Tavsiyeli Hava Sahasını mutlaka
koruyacak politika izlenmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları kaydetti:
Oluşacak dengelerde KKTCnin rolü etkindir. Federal Kıbrıs, eyaletçiklermiş
bunların oluşturacağı bir Kıbrıs bizim ulusal çıkarlarımız açısından kabul
edilecek bir gelişme değildir. KKTCnin ortadan kalktığı noktada Türkiye çok
önemli güç alanını kaybetmiş olacaktır. Yapılması gereken hususlardan
biri Türkiyenin deniz hukuku, devletler hukuku uluslararası mahkeme ve
hakemlik kararları ışında diniz yetki alanını ilan etmesidir. Hava sahası
bakımından da Kıbrıs büyük stratejik öneme sahiptir. Burada da KKTCnin
varlığının önemi ortaya çıkmaktadır. Türkiyede deniz alanlarıyla ilgili
olarak bu uygulamaları ve önlemleri yaparken hava sahası ve FIR hattı
konularını da dikkate almalıdır. Bunun için de Erbakan Hocamı rahmetle
anıyorum. 1974 Barış Harekatı ile belirlenmiş olan Ercan Tavsiyeli Hava
Sahasını mutlaka koruyacak bir politika izlemeli. Bu politika ve stratejini
gereği de KKTCni devam ettirecek bir uzlaşmayı esas almalıdır.
MUHTEREM ERBAKAN HOCAMIZ ANLATIYOR:'' KIBRIS ZAFERİNİN NASIL KAZANILDIĞINI''
KIBRIS NEDİR?!
Bir uçak gemisi
düşünün. Dünyanın en büyüğü olsun. Üzerine onlarca değil, gerekirse yüzlerce,
binlerce uçak yerleştirilebilsin. Bir kaç yüz asker değil, on binlercesi bir
anda bu gemide olsun. Başta taze gıda olmak üzere, iğneden ipliğe ihtiyaç
duyulabilecek birçok şey on yıllarca karaya çıkılmadan yine bu geminin sunduğu
imkânlarla karşılanabilsin. Üstelik herhangi bir saldırı ile batırılma, denizin
dibini boylama gibi bir korkunuz da olmasın. Yani, dünyanın en büyük, konforlu,
güvenli, sağlam ve ekonomik uçak gemisi olsun. Ve siz bu uçak gemisiyle
Cebelitarık, Boğazlar (İstanbul-Çanakkale) ve Süveyş “Su Yolları
Üçgeni” üzerinden dünyanın en stratejik geçiş noktalarını kontrol
edebilme, Akdeniz-Karadeniz-Hazar-Basra-Kızıldeniz “Beşgen Havzası”na
en az maliyetle, her an çok daha etkin güç projeksiyonu yapabilme imkân ve
inisiyatifine sahip olun. Üstelik bu uçak gemisine sahip olma, size bölgedeki
enerji güvenliği ve çevreleme politikalarında da iktisadi-ticari çıkarlarınızı
her an savunabilecek birer sabit askeri ve ticari üs boyutlarıyla da büyük bir
avantaj sağlasın.
Sanırım dünyanın en büyük uçak gemisinin
doğudan batıya doğru birer mızrak ucu gibi uzanan ve Avrasya merkezli
“Yeni Büyük Oyun”da önemi her geçen gün daha da artan Kıbrıs adası
olduğunu anlamışsınızdır. Anlamışsınızdır diye özellikle belirtiyorum, çünkü bu
uçak gemisinin öneminin halen farkında olmayan ve AB aşkına Kıbrısı feda
etmeye hazırlanan önemli bir kesim vardır. Rahmetli Erbakan Hocanın, Kıbrıs
bütünüyle elimizden çıkmak üzereyken 1974 Şanlı Barış harekâtıyla Kuzey
Kıbrısı kurtarma çabalarının asıl nedeni, dış güçleri ve işbirlikçileri niye
bu denli rahatsız ettiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır!
Türkiyenin Kıbrısa ulaştırdığı suyun, Ortadoğuda kuraklıkla boğuşan
İsraile nefes aldırabilecek kapasitede olması
Geçmiş dönemlerde yapılan sinsi
ve şeytani planları hatırlatmıştı!
Geçtiğimiz
aylarda hayata geçirilen KKTCye su temin projesinin Türkiye ile KKTC
arasındaki anlaşmaya göre Türkiyenin KKTCdeki suyu başka ülkelere
de satabilecek olması İsrail endişesini de gündeme taşımıştı. Öte yandan KKTC
Dışişleri Bakanının geçtiğimiz yıl İsraildeki bir konferansta, Türkiyeden
Kuzey Kıbrısa içme ve tarım suyu ile elektrik taşıması hedeflenen denizaltı su
temin projesinden ortak yararlanma gibi diğer alanlarda işbirliğine yol
açabilir sözlerini ağzından kaçırması da İsrail endişesinin
yersiz olmadığını ortaya koymaktaydı! Geçen yıl Kasım ayında Tel-Avive
düzenlenen ABD ve İsrailli üst düzey yetkililerin yanı sıra dev petrol
şirketlerinin CEOlarının yer aldığı toplantıda konuşan KKTCli Bakan Özdil
Nami İsrail ile işbirliğinin önemine değinerek suyun İsraile de satılabileceğini
şu sözlerle ağzından kaçırmıştı: Bu hususta atılan olumlu adımlar,
Türkiyeden Kuzey Kıbrısa içme ve tarım suyu ile elektrik taşıması hedeflenen
denizaltı su temin projesinden ortak yararlanma gibi diğer alanlarda
işbirliğine yol açabilir.
Türkiye ile İsrail arasında özellikle su konusunda bir de protokol olduğu
yetkililer tarafından açıklanmış ancak gündeme taşınmamıştı. Dragon Çayı ile
ilgili fizibilite çalışmasını yürüten Alarko firması İsrail ile ilgili de
projeyi de kendilerinin üstlenebileceğini söylediği bir haberin detayında
dönemin Enerji Müsteşarı olan Doç. Dr. Sami Demirbilek, bu protokolü onaylayan
açıklamalar yapmıştı.
Peki, KKTC, ABye alınırsa ne olacaktı?
KKTCye Dragon Çayı üzerinden verilen su ile ilgili bir diğer konu ise
KKTCnin ABye alınıp alınmaması ile alakalıydı. KKTC ile Rumların anlaşması
sonucunda eğer ada toptan ABye dahil edilirse bu konuda da uluslararası bir
sorun yaşanacaktı. Türkiyenin KKTC ile yaptığı anlaşmalar geçerliliğini
yitireceğinden KKTCye verilen su üzerindeki tasarrufunu da kaybetmiş olacaktı.
“Türk askeri Kıbrıstan çekilmeli” küstahlığı!
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocas, Kıbrıs sorununda Türkiyeyi
sorumlu tutarak, meselenin uluslararası hukuk ihlali ve işgal sorunu olduğunu
açıklamıştı. Rum kesiminde resmi temaslar yapan Yunanistan Dışişleri Bakanı,
Ada'nın iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon çatısı altında birleşmesini
desteklediklerini ancak bunun için Türk askerinin Kıbrıstan çekilmesi
gerektiğini savunmaktaydı. Adada asker bulunduran Yunanistanın,
garantörlükten vazgeçme kararını hatırlatan Kocas, Türk askerinin Kıbrıstan
çekilmesiyle Türkiye, İngiltere ve Yunanistanın dahil olduğu 3lü garantörlük
sisteminin sona erdirilebileceğini vurgulamıştı. Rum Dışişleri Bakanı Yoannis
Kasulidis ise, Türkiye'nin AB müzakerelerinde yeni fasıllar açılması
konusundaki baskılara işaret ederek 2016'da bu konuyla yüzleşmek zorunda
kalacaklarını söyleyerek Toplumumuzu ilgilendiren hayati bir konuda bizden
adım atmamız istenecekse Türkiye de harekete geçmelidir. Kıbrıs sorununa yön
veren ülkeler, Türkiyenin görüşlerini değiştirmesine yardımcı olmalıdır
tehditlerini sıralamıştı.
Gizli Kıbrıs pazarlıkları, hıyanet ortaklığıdır!
Bir uçak gemisi düşünün. Dünyanın en
büyüğü olsun. Üzerine onlarca değil, gerekirse yüzlerce, binlerce uçak
yerleştirilebilsin. Bir kaç yüz asker değil, on binlercesi bir anda bu gemide
olsun. Başta taze gıda olmak üzere, iğneden ipliğe ihtiyaç duyulabilecek birçok
şey on yıllarca karaya çıkılmadan yine bu geminin sunduğu imkânlarla
karşılanabilsin. Üstelik herhangi bir saldırı ile batırılma, denizin dibini
boylama gibi bir korkunuz da olmasın. Yani, dünyanın en büyük, konforlu,
güvenli, sağlam ve ekonomik uçak gemisi olsun. Ve siz bu uçak gemisiyle
Cebelitarık, Boğazlar (İstanbul-Çanakkale) ve Süveyş “Su Yolları
Üçgeni” üzerinden dünyanın en stratejik geçiş noktalarını kontrol
edebilme, Akdeniz-Karadeniz-Hazar-Basra-Kızıldeniz “Beşgen Havzası”na
en az maliyetle, her an çok daha etkin güç projeksiyonu yapabilme imkân ve inisiyatifine
sahip olun. Üstelik bu uçak gemisine sahip olma, size bölgedeki enerji
güvenliği ve çevreleme politikalarında da iktisadi-ticari çıkarlarınızı her an
savunabilecek birer sabit askeri ve ticari üs boyutlarıyla da büyük bir avantaj
sağlasın.
Sanırım dünyanın en büyük uçak gemisinin doğudan batıya doğru birer mızrak
ucu gibi uzanan ve Avrasya merkezli “Yeni Büyük Oyun”da önemi her
geçen gün daha da artan Kıbrıs adası olduğunu anlamışsınızdır. Anlamışsınızdır
diye özellikle belirtiyorum, çünkü bu uçak gemisinin öneminin halen farkında
olmayan ve AB aşkına Kıbrısı feda etmeye hazırlanan önemli bir kesim vardır.
Rahmetli Erbakan Hocanın, Kıbrıs bütünüyle elimizden çıkmak üzereyken 1974
Şanlı Barış harekâtıyla Kuzey Kıbrısı kurtarma çabalarının asıl nedeni, dış
güçleri ve işbirlikçileri niye bu denli rahatsız ettiği şimdi daha iyi
anlaşılmaktadır!
Oysa
adanın jeopolitiğinde çok hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişimi
görenler, “Uzaktaki Yakın Çevreler Politikası” anlayışı çerçevesinde
bölgeye değişik gerekçeleri göstererek yerleşmeye başlamış durumdalar. Örneğin,
düne kadar bölgede Türkiye ve Yunanistan ikilisi arasında ön plana çıkan,
ABD'nin ise doğrudan müdahil olmaktan çekindiği Kıbrıs sorununda bugün Avrupa
Birliği (AB), Rusya, İsrail, Çin ve hatta Suriye-Lübnan boyutuyla İran'ın da
“ben varım” dediği yeni bir mücadeleyle karşı karşıyayız. ABD'nin BOP
projesi ve tek başına uygulamada karşı karşıya kaldığı sıkıntılar sonucu ortaya
çıkan güç zafiyeti ve bunun bölgede yol açtığı güç boşluğunu doldurma
girişimleri yatıyor. ABD, Doğu Akdeniz merkezli bölgesel hegemonyasında ilk
defa bu kapsamda bir meydan okuma ile karşı karşıyadır. Bunun dışında, Doğu
Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynakları, enerji güzergâhlarının güvenliği,
su, Suriye'de dip yapan Arap Baharı ve bunun yol açtığı çok boyutlu güvenlik
sorunları, AB'nin Annan'ı telafi girişimleri ve Büyük İsrail Projesini de göz
önünde bulundurmak lazımdır. Bu değişim ve girişimleri görmemek gaflet, önem
vermemek hıyanet sayılır. Türkiye açısından bakıldığında, “Kıbrıs
Gemisi”nin ciddi anlamda su almaya başladığı anlaşılacaktır. Arka planda
büyük ölçüde ABD'nin destek verdiği AB'nin Kıbrıs'a yönelik yumuşak güç
politikası büyük ölçüde etkisini göstermeye başlamıştır. AB'nin Kıbrıs sorununu
“siyaseten çözüm” adı altında başlattığı Türkiye'yi adadan
“AB'ye üyelik vaadiyle” sıfırlamaya çalıştığı, Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin adadan tamamen ya da büyük ölçüde çekilmesini amaçladığı, bu
kapsamda Kıbrıs Türklerine yönelik “duygusal kopuş” hedefli
“Kılcal Damarlar Operasyonu” ile de Türkiye ile KKTC arasında derin
bariyerler oluşturmaya başladığı politikada Haçlı Batı çok önemli mesafeler
almış durumdadır[2]uyarıları ciddiyet ve aciliyetle dikkate alınmalıdır.
Devamı
için:http://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/akp-mi-yoksa-turkiye-mi-korunmalidir