Anasayfa » JÖN TÜRKLER VE MARİFETLERİ Kirli ve Gizli Derin Güçler

JÖN TÜRKLER VE MARİFETLERİ Kirli ve Gizli Derin Güçler

Yazar: yonetici
0 Yorum 50 Görüntüleyen

JÖN TÜRKLER VE MARİFETLERİ Kirli ve Gizli Derin
Güçler

Marazlı Basın ve Yayın,
Osmanlı’nın yıkılışında ve Cumhuriyetin kuruluşunda çok sinsi ve Siyonist
hevesli roller üstlenen Yahudi ve dönmelerle ilgili bütün iddiaları; “komplo
teorisi” gösterme ve geçiştirme konusunda oldukça başarılıdır.

Ancak “milli derin cephe”nin
tarihi ve talihli girişim ve gayretleri sonucu karanlık dünümüz ve günümüz
aydınlanmaya başlamıştır.

“Akrep arar gibi, her taşın
altında Yahudi aramak saplantısından… Her suçu ve sorumluluğu üstüne yıkacak
bir şeytan şebekesi uydurmak safsatasından vazgeçin..” diyenlere, bir Nasrettin
hoca fıkrası hatırlatmakta fayda vardır.

Hoca efendi, çevresine
saldıran ve insanları kovalayıp korkutan şımarık komşusunun kılıcını emanet
olarak ister… Birkaç gün sonra, bu komşusu kılıcını geri almaya gediğinde ise
inkar eder… Hoca, böylece onun, başkalarına zarar vermesini önlemeyi hedefler.

Adam gidip Hoca’yı şikâyet
eder… Mahkemeye çağrılan Hoca, kendisinden davacı olan komşusuna: Şehre
inebilmesi için binecek katıra ve giyecek birer şalvar ve kaftana ihtiyacı
olduğunu, bunları emaneten verebilirse, mahkemeye gidebileceğini söyler… Adam
kılıcını kurtarmak için buna da razı olur.

Derken, kadı Efendi huzuruna
çıkan Nasrettin Hoca’ya sorar: Sen bu adamın kılıcını emanet olarak alıp
vermemişsin, doğru mu?

Hoca: ”Siz bakmayın kadı
efendi… Bu adam kimde hoşuna giden bir şey görse, benimdir geri ver diye
tutturur… Böyle bir huyu vardır. Şimdi üzerimdeki şalvar ve kaftanın, hatta
binip geldiğim katırın bile kendisinin olduğunu söyler? Deyince, adam hemen
atılıp:

“Evet tabii ki bunlarda
benim, ya kimin?.. şeklinde telaşlı bir tepki verince, kadıya adamın “ruh
hastası ve sahiplenme hastası” olduğu kanaati gelir, Hoca’ya hak verir ve
serbest bırakır.”

İşte 1920 yılında Londra’da
yayınlanan, The Morning Post editörü H. A. Gwynne’nin Derin İhtilal kitabında;

a-       Jön
Türkleri Yahudi dönmelerinin oluşturduklarını,

b-       Siyonizm
ve masonlukla iç içe bulunduklarını

c-       Kendi
güdümlerindeki İttihat ve Terakki partisini kullanarak yaptıkları ihtilallerle
hükümeti ele geçirdiklerini ve Osmanlı Devletinin sonunu hazırladıklarını
belirttikten sonra:

d-       Bu
Jön Türk denen Yahudi dönmelerinin nihai hedef olarak:

Osmanlı İmparatorluğundaki
diğer bütün milletleri kendi boyundurukları altına alacak Yahudi-Türk devleti
kurmayı amaçladıklarını, aynı dönemleri yaşayan çok önemli bir tarihçi-gazeteci
olarak, tarafsız ve ön yargısız biçimde ortaya koymaktadır.

RUS İhtilali modern
zamanların diğer bütün ihtilallerinin en çaplısı ve en kanlısıydı. Bütün tarihi
kanıtlar ihtilali gerçekleştirenlerin ezici çoğunluğunun Yahudi olduklarını ve
kampanya planlarını “kıdemli bilge siyonların” işaret ettiği yönde
hazırladıklarını ortaya koymaktadır. Şimdi geriye, günümüzün diğer ihtilalci
hareketlerini, ortak belirleyici nitelikleriyle ajanlarını ve Mos­kova`yı
dünyanın ihtilal merkezi yapan, Lenin ile Troçki`yi Kremlin’e taşıyan Siyonist
örgütlerin, daha başka ülkelerdeki etkilerini tartışmak kaldı.

Savaş öncesi ve sonrası
Türkiye, Portekiz, Prusya, Bavyera ve Macaristan` da ihtilaller veya ciddi
ayaklanmalar yaşan­dı. Ayrıca Hollanda, İsviçre, Fransa Danimarka`da ciddi
komplolar meydana geldi. Bütün bunlarda dış etkiler ve Yahudiler dikkate değer
rol oynadı. Bu noktada ortaya çıkan soru şu: Eğer dış etkiler olmasaydı,
ihtilaller başarılı veya gerekli olur muydu? Çünkü ihtilal gerçekleşirken, bunu
gerektiğine ve ne getireceğine bakılmıyor. Virüsün “sağlıksız” bedene
saldırışı ben­zetmesi buraya tam oturur. Devletzayıflar, yozlaşma ve güvensizlik
derken, ihtilal virüsü zayıf düşen organizmaya akın eder ve parçalanma sürecini
başlatır. Bazı devletlerde, özellikle Bavyera ve Macaristan`da ihtilallerin
ömrü kısa oldu ve virüs kısa sürede vücuttan atıldı. Ama diğerinde, Türkiye ve
Portekiz`de kalıcı oldu. Portekiz`de virüs saldırısının ülkenin menfaatine olup
olmadığı bazılarına göre tartışmalı bir nokta. Ama Türki­ye`de buna hiç şüphe
yok. Konstantinapol`u (İstanbul) ele geçirip,  Abdülhamit’i
tahttan indiren ihtilalciler, ülkelerini Almanlar`a köle olarak sattı. Enver
Paşa, Talat Paşa ve diğerleri Bieberstein ve Wangenheim’ın gönüllü maşalarıydı.
Türk İhtilali Türk imparatorluğunun ölüm çanı oldu. Türkiye örneği bize,
ihtilalin acı veren sert bir süreç yaşanmadan sağlıklı olmayaca­ğını
hatırlatıyor.

Türk ihtilali üzerine
bastıra bastıra söylenebilir ki, tama­men Masonik-Yahudi komplosunun işiydi
çoğunluk olarak Yahudi, Yunan ve Ermeniler’den oluşan Genç Türkler (Jön
Türkler) başlangıçta planlarında başarıya ulaşamadı, ta ki Kıtasal Masonlukla
irtibata geçene kadar. Tanınmış Fransız Masonik dergisi Acacia`dan (Ekim 1908,
No 70) yapılan şu alıntı, o sırada neler yaşandığını özetliyor:

“Gizli bir Genç Türk
Komitesi kuruldu. Hareketin tamamı Avrupa`da en büyük Yahudi nüfusa sahip (110
bin nüfusun 70 bini) Selanik`ten yönetiliyordu. Bunun yanı sıra Selanik`te
devrimcilerin rahatça çalışma ortamı bulduğu Mason loca­ları vardı. Localar,
Avrupa diplomasinin koruması altınday­dı. Sultan ise bunlara karşı
savunmasızdı, tahttan indirilişini bile engelleyemedi.”

Aslında biraz ileri gidip,
İttihat ve Terakki Cemiyeti`nin, Selanik Yahudisi Emmanuele Carasso tarafından
kurulan “Make­donya Risorta” Mason locasında doğduğu söylenebilir. Aynı
dergi, 1907`deki sayısında, Türkiye`de masonluk yasak olduğu için Selanik`te,
İtalyan Grand Orient`e bağlı iki locadan bahse­diyordu. Biri yukarıda
değindiğimiz Makedonya Risorta, diğeri Labor et Lux… Carasso`nun Abdülhamid’i
deviren komisyonun bir parçasını oluşturması ise ilginç bir not.

İhtilalde mason locaların
oynadığı role yönelik daha fazla bilgi, ittihat ve Terakki Cemiyeti`nin önde
gelen üyelerinden Refik Bey`in Paris Temps`in 20 Ağustos 1908 tarihli sayısına
ver­diği demeçte bulunuyor. Temps muhabiri, Refik Bey `e ihtilalde (II.
Meşrutiyet) masonların oynadığı rolü sordu ve yanıt şu oldu.

“Masonluktan, özellikle
İtalyan masonluğundan destek gördüğümüz doğrudur. İki İtalyan locası, Makedonya
Risorta ve Labor et Lux, bize gerçekten yardım sağladı ve iltica tek­lifinde
bulundu. Orada masonlar olarak buluştuk; gerçi bir­çoğumuzu masondu ama aslında
kendimizi örgütlemek için buluşmuştuk. Bunun yanı sıra, yoldaşlarımızın büyük
kısmı­nı bu localardan seçtik. Seçtiğimiz yoldaşlar, bireylerle ilgili
yaptıkları araştırmalar nedeniyle elek makinesi işlevi gördü. Konstantinapol`de
(İstanbul) Selanik`teki gizli çalışma dik­kat çekti ve Emniyet İstihbaratı bir
giriş elde etmek için boşu­na uğraştı. Ayrıca bu localar gerekli olduğu zamanda
İtalyan Büyükelçiliği`nin müdahale edeceği sözünü veren İtalya Grand Orient`e
başvurdu.”

İttihat ve Terakki Cemiyeti,
II. Meşrutiyet`in Masonik ve çoğunluk Yahudi özelliğinden dolayı ihtilalden
sonra dağılmadı. Masonik ve Yahudi etkiye örnek olarak, Meclis Başkanı Ahmed
Rıza Bey’in yemin ederken, anayasada öngörülen Allah kelimesini kullanmamasını
gösterebiliriz. Tıpkı Portekiz`de pozitivist Senhor Machado`nun yaptığı gibi.
Şimdi burada ihtilalci Porte­kiz ile ihtilalci Türkiye arasında merak uyandıran
bir bağ var. Ardından 1909`da karşı devrim geldi.

13 Nisan`da Abdülhamid`e
yönelik İttihat ve Terakki`nin ger­çekleştirdiği isyan, Selanik Yahudisi ve
Mason Albay Remzi Bey`in kumandasındaki Selanik Komitesi`ne bağlı askerler
tarafından yapıldı. Karşı devrimin yıkımından hemen sonra İttihat ve Terakki
Cemiyeti`nin Yahudi unsurları daha fazla önem ka­zandı. Cavid Bey Maliye
Bakanı; Talat Bey Cemiyet Partisi Başkanı ki o, Türkiye`nin Almanya`ya teslim
edilip enkaza dönüştürülmesinde belki de herkesten daha fazla sorumlu; Cahid
Bey, Tanin Editörü. Bunların hepsi masondu ve Cavid Beyde bir Yahudi`ydi.
Siyasi mason locaları İstanbul`da mantar gibi her yere yayıldı. 1 Nisan 1909`da
45 Türk locasının temsilcileri İs­tanbul`da buluştu ve “Grand Orient
Ottoman”ı kurdu (Osman­lı Büyük Doğu). Mahomed Orphi (Mahmud Örfi) Paşa
büyük üstad seçildi ve ardından gelen Türkler(I) yüksek derecelere
yerleştirildi: Dayid Corıen, Raphaelo Ricci, Nicholas Forte, Marchione, Jacob
Souhami, George Sursock. Sonradan Türk Maliye Bakanı olan Yahudi Cavid Bey ise
İstanbul localarından…

Terörizm ve göz korkutmayla,
İstanbul kendini Moskova ve Budapeşte`ye bağlantılandırdı. Polis Bakanlığı
(Zaptiye Nezareti) kaldırıldı, yerine Mason Halid Bey`in emrinde Fransız Cum­huriyetçi
çizgilerde Kamu Güvenliği Departmanı kuruldu. Fransız ihtilali`nin birçok
yönden Jön Türklerce taklit edilmesi ihtilalci zincirde ilginç bir halka olarak
not edilebilir. Örneğin Komite Senatörü, “tebaa” kelimesinin
kaldırılıp yerine Fransa “citoyen” kelimesinin getirilmesini teklif
ederken, ilk Jön Türk madeni paralarının üzerinde “Uberte, Egalite,
Fraternite” (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) yazıyordu.

İşte şimdi burada Tutanak
(Siyonist protokolleri) 1`den bir alıntı:

“Çok eski zamanlarda
halk yığınlarının arasından “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” kelimelerini ilk
haykıran biz olduk… Dünya­nın her köşesinde, kör (bilinçsiz) ajanlarımız
sayesinde, özgür­lük, eşitlik, kardeşlik kelimeleri üyelerimize taşındı,
lejyonları­mız bayraklarımızı coşkuya boğdu. Bütün zamanlarda bu keli­meler
pamukçuk kurdu gibi işbaşındaydı ve refah içindeki gay­rı Yahudileri
kemiriyordu. Her yerde barış, sessizlik ve birliğe son veriyor, gayrı Yahudi
ülkelerin kurumlarını imha ediyordu. Sonradan göreceğiniz gibi bu, zafer
kazanmamıza yardım etti, master card`ı elimize alıp imtiyazlıları, başka
deyişle bize karşı tek savunma gücü ve ülkeleri olan gayrı Yahudilerin
aristokrasisini yıkma imkânı verdi. Gayrı Yahudilerin doğal ve kalıtımsal
aristokrasisinin enkazı üzerine para aristokrasisi liderliğindeki kendi
eğitilmiş sınıfımızın aristokrasisini kurduk. Kurduğumuz aristokrasi refahta
bize bağlı; bilgideyse Kıdemli Bilgeler`imizin bize sağladığı güdücü
kuvvete…”

Dahası iç basın
“Directeur de la Presse Anterieur” denilen Necip Fazlı Bey`e, dış
basın ise bir başka yahudiye devredilmişti. Maliye Bakanı Cavid Bey`in kabine
şefi, bir Yahudi Masonu olan Messim Russo`ydu. Ayrıca Meclis`te ittihat ve
Terakki partisinin, Talat`ın direktifleri doğrultusunda oy kullanan 90 masonu
bu­lunuyordu. Kabine içinde Talat, Cavid, Şeyhülislam, Musa, Kazım ve
Denizcilik Bakanı Mahmud Muhtar Bey`den oluşan İç mason kabinesi oluşmuştu.
Tutanaklar gerek hükmedici güç olan iç veya Yahudi masonluk ile dış veya şüphe
etmediği yolun gösterdiği yolda körlemesine ilerleyen gayrı Yahudi masonluk­tan
bahseder.

Başkaldırma sinyalleri veren
Büyük Vezir Hilmi Paşa bir anda ortadan kayboldu ve yerine Hakkı Paşa
getirildi. Hakkı Paşa`nın Yahudi bir özel sekreteri vardı. Sekreterin
kayınbiraderi, Maliye Bakanı Cavid Bey`le, Paris`teki Bernhard Dreyfus grup­tan
borç almak için görüşmeler yapan ve diğer mali işlerde köp­rü vazifesi gören
Jaques Menashe`ydi. Kısaca söylemek gerekir­se, loca ve kulüp ağları
oluşturarak gücünü kentlere yayan Yahudi-Masonik örgüt Türkiye`yi ele
geçirmişti.

Türk ihtilaliyle bağlantılı
bir iki noktayı daha not düşmeye değer. Abdülhamid devrilir devrilmez
İstanbul`da iki gazete yayınlanmaya başladı. Biri Alman Yahudisi Dr. Moritz
Grunwald`m editörlüğünü yaptığı Alman-Yahudi yayın organı Osmanicher Lloyd,
diğeri Eşkenazi Mason Sami Hoşberg`in sahibi olduğu Jeune Turc`tü. Her ikisi de
Türk Masonluğu ve Siyonizmin destekçisiydi. Jeune Turc açıkça Türk
imparatorluğundaki diğer milletleri boyunduruk altına alan Yahudi-Türk
Devletini amaçlıyordu.”

O dönemde, bir süre Sir W.
Willcocks`un misyoner ekibinde yer alan Santo Remo adlı bir Yahudi,
İstanbul`da, Selanik`te ve diğer yerlerde konferanslar vererek, Mezopotamya`da
İngiliz olan her şeye karşı Türklerin beynini zehirlemeye çalıştı. Salih Guirgi
isimli Bağdat Yahudisi tarafından idare edilen “Türk” resmi ajansı “Agence
Ottomane” da aynı oyunla meşguldü.

Bu kombinasyonun Almanlar`a
nasıl bağlandığını tekrar vurgulamak gereksiz. Ancak Morning Post Selanik
muhabirinin 19 Mayıs 1911`de yayınlanan haberinden bir alıntı yapılabilir.
Muhabir şöyle diyordu:

“Ordu subayları ve Türkler,
gerçek Türk olmayanların (Yahudiler ve Dönmeler) önem kazanmasından dolayı uzun
süredir hoşnutsuzdu. Bu kişilerin Avrupa Yahudileriyle olan bağlantıları
siyonizme yardım olarak değerlendiriliyordu. Türkler, Siyonizmin Asya`da bir
Yahudi devleti kurmayı amaçladığına inanıyordu. Siyonistlerin Suriye ve Filistin’e
yerleştirdiği kolonilerin, dış güçlerin özellikle Alman Yahudilerin etkisindeki
hıyanet merkezleri olacağından şüphe duyuyordu. Türkler uzun süredir
Yahudilerle ilgili sinsi ve tehli gelişmelerin farkındaydı. Bu faktör, özelikle
Eşkenazi veya Rus-Leh-Alman Yahudilerin hepsinin Alman imparatorluğunun
partizanları olmasıydı.”

“Bunlar aslında
geleceğin okunmasıyla Alman halkı; Siyonist devletin kurulmasını Alman bakış
açısından onaylayan makaleler bulacaklardır. Eklenecek bir gelişme daha kaldı.
Tutanaklar`dan birisi şöy­le der:

“İstanbul, Kudüs`e giden
yolda 8. ve son basamaktır.”

 Londra`dan alınan
Moscow Pravda`nın son sayılarından bi­rinde, Moskova Politeknik müzesinin Great
Hall`unda yapılan toplantıyla ilgili bir haber vardı. Toplantıda Sovyet Halk
Komiser­leri adına konuşan Bukharin, Bolşevikler`in, İstanbul Boğazı`nı ele
geçirmeden yaşayamayacaklarını, büyük ve güçlü sosyalist Rusya`yı yeniden
kurmayı amaçladıklarını açıkladı.

Çünkü, siyon protokollerine
göre: “İstanbul Kudüs’e giden yolda 8. ve son basamaktı.”[1]

Geçmişte; sadece önümüzdeki
hendekleri atlamak üzere hızlanmak için biraz geriye gitmek cinsinden bakılıp
incelenmelidir.

Yoksa belli kesimleri
suçlayıp karalamak ve bilgiçlik taslamak için geçmişi karıştırmak bize bir şey
kazandıracak değildir.

Şimdi bize düşen
milletimizin geleceğini ve güvenliğini tehdit eden tehli gelişmelere karşı
ciddiyet ve cesaretle “bu ülke sahipsiz değildir” mesajını verebilmektir…

Bizim safımız İsrail siyonizminin
güdümündeki ABD ve AB emperyalizmi değil, Rusya, Çin, Hindistan’ında katılacağı
Asya cephesi ve İslam Birliğidir.

Aklın ve vicdanının değil,
hissi ve heyecanlarının etkisiyle, topluma ve teşkilatına hava basıp “Avrupa’yı
iç işlerimize müdahale ettirmeyiz… Biz Türk milletinin emrindeyiz…” diye
çıkışan… Ama zoru görünce ve kulağı çekilince hemen ertesi gün Brüksel’e koşup
yalvaran ve yılışan kafalarla; Süt dökmüş kedi ürkekliği ile basının karşısına
geçip, Avrupalı efendilerinin huzurunda:

“Biz dersimizi çok iyi
çalıştık… Verilen ödevlerin hepsini yaptık… Hiçbir eksik bırakmadık.” Diyerek
milli haysiyetimizi böylesine ucuz harcayan sahte kahramanlarla…

“Kıbrıs’tan elinizi ve
askerlerinizi çekin… Kürtlere özerklik verin… Alevileri dini azınlık kabul edin…”
diyen gâvurların kapısında kurtuluş arayanlarla özlenen huzur ve hürriyete
ulaşmak hayaldir.

İstanbul Üniversitesi`nde
Konferans: Türkiye-Rusya-Çin-İran Yakınlaşması Ve Avrasya

Barış için Avrasya ittifakı,
tek seçenek

“Türkiye`nin ulusal
çıkarları Avrasya`dadır. Türkiye-Rusya-İran-Çin yakınlaşması, Amerika`nın dünya
hakimiyet planlarını bozacaktır. Avrasya ittifakı sadece Amerika`nın değil
ileride tüm yayılmacı ülkelerin de önünü kesecek bir zemin sağlayacaktır. Kuzey
Osetya`daki bombalar, Türk-Rus ilişkilerine atılmıştır.”

İstanbul Üniversitesi
Stratejik Araştırmalar Merkezi, 3 Eylül Cuma günü “Avrasya ekseninde
Türkiye, Rusya, Çin ve İran ilişkileri” konulu bir açıkoturum düzenledi.
Konferansta, İran Büyükelçisi Firouz Devletadabi, Rusya Federasyonu Olağanüstü
ve Tam Yetkili Büyükelçisi Albert Çernişev, CHP Genel Başkan Yardımcısı,
Milletvekili ve emekli Büyükelçi Onur Öymen, eski MGK Genel Sekreteri emekli
Orgeneral Tuncer Kılınç ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek birer
konuşma yaptılar. Türkiye`nin en seçkin isimleri, 1500 kişilik İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi Konferans Salonu`nu doldurdu. İzleyiciler arasında,
Mısır Arap Cumhuriyeti Büyükelçiliği Baş Kâtibi, Hindistan Başkonsolosu, İran
Başkonsolosu, Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanı Kıdemli Deniz
Kurmay Albay Ömer Halil Aksu, İstanbul Vali Yardımcısı Dündar Gültekin
bulunuyordu.

Devletadabi “Genelkurmay
Düzeyinde İşbirliği”

İran Büyükelçisi
Devletadabi, Avrasya siyasetinin ABD`nin dünya hakimiyetine karşı oluştuğunu
ifade etti ve özellikle Türkiye, İran, Rusya ile Çin ekseninde gelişeceğini
vurguladı. İran`ın atom enerjisini caydırma ve barış amaçlı kullandığını
belirten Büyükelçi, ABD`nin İran`ın nükleer silahlanması konusunda yalan söylediğini,
bölgenin barış ve istikrarı için bu dört ülkenin silahlı kuvvetler başkanları
düzeyinde temaslar, güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği ve siyasi kurumlar
arası görüş alışverişleri olması gerektiğini ifade etti.

Çernişev: “AB`ye
İhtiyacımız Yok”

Rusya’nın eski Ankara
Büyükelçi’si olan ve Erbakan’dan Adil Düzen seminerleri alan Çernişev, önemli
birisidir.

Rusya Federasyonu Olağanüstü
ve Tam Yetkili Büyükelçisi Albert Çernişev, konuşmasında Kuzey Osetya`da
yaşanan terör olaylarına değindi. Terörizmin derin siyasi ve ekonomik sorunlar
temelinde yaşandığını belirten Çernişev, bu zeminin ortadan kalkması için
Avrasya İttifakı`nın şart olduğunun altını çizdi. Türk-Rus ilişkilerinin iyiye
doğru gittiğini belirten Çernişev, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 10
milyar dolar olmasına dikkat çekti. Ülkesindeki terör olayları nedeniyle
Türkiye temaslarını ertelemek zorunda kalan Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin`in en geç yılsonuna doğru bu ziyaretini gerçekleştireceğini söyleyen
Çernişev, imzalanacak olan çok planlı işbirliği belgesinin hazır beklediğini de
sözlerine ekledi. Türk-Rus ilişkilerinin sadece dostluk değil aynı zamanda
partnerlik ve ortaklık olduğuna da değinen Çernişev, Türkiye bu stratejik
ortaklığı kabul ettiğini söyledi.

Rusya`nın İran`la ilişkisinin
de olumlu olduğunu belirten Rus büyükelçisi aradaki ticaret hacminin Türkiye
ile olan seviyeye gelmesini istediğini ifade etti. Rusya`yı İran`a nükleer
silah sağladığı konusunda suçlayanların yanıldığını vurgulayan Çernişev, bunun
hiçbir dayanağı olmadığının belirtti.

Tuncer Kılınç Paşa:
“Avrasya İttifakı Dünya Barışına Katkı Sağlar”

Eski MGK Genel Sekreteri
emekli Orgeneral Kılınç, dünya hakimiyetine soyunan güçlerin kaynakların dörtte
üçünü elinde tutan Avrasya`ya egemen olmak isteyeceğini söyleyerek, ABD`nin
bölgeye daha da yayılmak isteyeceğini belirtti. Kılınç, dünyada ABD dışındaki
tüm ülkelerin barış istediğini söyledi. Kılınç`ın bu sözleri salonu dolduran
izleyicilerden büyük alkış aldı.

Avrasya İttifakı`nda yer
almanın Türkiye açısından ulusal çıkarlarını korumak anlamına geldiğini ifade
eden Kılınç, ittifakın dünya barışına da büyük katkı sağlayacağını söyledi.
İttifakın, bölgedeki kökten dinci faaliyetleri ve etnik terörü engelleyeceğini
vurgulayan Kılınç, Avrasya ittifakının sadece ABD`nin değil ileride tüm
yayılmacı ülkelerinin de önünü kesecek bir zemin sağlayacağını ifade etti.

Doğu Perinçek: “Bomba,
Türk-Rus İlişkilerine Atıldı”

İşçi Partisi Genel Başkanı
terörden sanki bir hayalet gibi söz edildiğini ancak terörün kaynağının belli olduğunu
ifade etti. Perinçek, “Adres devletler katında da bilinmiyor. Ancak şunu
tespit etmek gerekir ki, Osetya`daki eylemler Türk-Rus ilişkilerine karşıdır.
Bombalar, Türkiye-İran-Rusya`nın arasına atıldı. Bu eylemler ruhlar tarafından
yapılmadı, büyük devletler dışında adres aramak cahilcedir” dedi.

Türkiye, Rusya ve Çin`in
kader ortağı olduğunu ve terörün kaynağı ABD`nin bu güçten korktuğunu belirtti.
ABD`nin ve Asya`nın terör tanımlarının çatıştığına işaret eden Perinçek, bunun
kutuplaşmanın bir göstergesi olduğunun altını çizdi. CIA`nın 2000 yılında
yayımladığı ve 2020`ye kadar geçerli bir süreyi kapsayan rapordaki
“Türkiye`nin yeri, İran, Rusya ve Çin`in yanıdır. Türkiye tabiatıyla Asya
ittifakına kaymaktadır ve buna engel olunmalıdır.” ifadesine dikkat
çekerek, Avrasya`nın Türkiye`nin doğru ve doğal yeri olduğunu vurguladı.

“Türkiye`nin Yaşaması
İçin Biricik Çözüm”

Avrasya`nın Türkiye için bir
dış politika seçeneği değil, yaşayabilmesi için bir zorunluluk ve biricik çözüm
olduğunu söyledi. Türkiye`de rejiminin ABD tarafından değiştirildiğini
belirterek buna kanıt olarak “Vatandaşlık” ders kitabını gösterdi.
Kapağında Amerika Özgürlük Anıtı yer alan kitap, açıkoturumu izleyenlerden de
büyük tepki aldı. Perinçek, Çin Halk Cumhuriyeti`nde 8. sınıfta okutulan Dünya
Yakın Çağ Tarihi ders kitabının iç kapağında Atatürk resmini göstererek, bunun
Çin`i ilerleten anlayışın ürünü olduğunu kaydetti.[2]

 



[1] Derin
İhtilal / F.A.Gwynne (The Morning Post editörü. Londra. 1920) / Selis
Kitapları-İst.2003 / Sh:101-106 – 10. Bölüm

[2] Aydınlık


BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi