Anasayfa » İSTANBUL MİTİNGİ VE ÇUVALLAYAN TV

İSTANBUL MİTİNGİ VE ÇUVALLAYAN TV

Yazar: yonetici
0 Yorum 74 Görüntüleyen

İSTANBUL MİTİNGİ VE

ÇUVALLAYAN TV

29 Kasım 2004 Pazartesi
saat 20 Ana Haber Bülteninde, bir TV’nin sulu sunucusu Milli Görüş’ün Çağlayan
Mitingi’ni yorumluyor:

“20–30 bin kişinin
katıldığı bu miting, artık iyice yıpranan ve gözden çıkarılan AKP’nin yerine
derin devletin yeniden Erbakan’ı gündeme ve umut haline getirme girişimidir.
Emekli Necati Özgen Paşa’nın: “Başörtüsü için Cuma namazı sonrası meydanlara
taşanlar, hani nerede, şimdi niye Irak vahşeti ve Felluce felaketi için
harekete geçmiyorlar?” sözlerinin hemen ardından geçen Cuma gösterileri ve
arkasından Erbakan’ın Çağlayan Mitingi, herhalde bir tesadüf değildir.

Avrupa Birliği de,
Türkiye’yi rencide eden ve AKP’yi zor duruma düşüren tavırları ve raporlarıyla,
sanki bizim derin devletle işbirliği içindeymiş gibidir.

AKP’yi bölecek ve derin
devletin istediği yeni bir oluşumu gerçekleştirecek en etkili isim olarak da
elbette Erbakan hatıra gelmektedir?”

Bu televizyonun sulu
sunucusu, böylece kimlerin borazanı olduklarını da ifşa etmişlerdir.

Önce çağlayanda 20–30
bin değil en az 100 bin kişi katılıp tek vücut haline gelmişti ve bunlar öyle
toplama taşıma insanlar değil, “Yürekleri deryalar kadar derin ve büyük; azim
ve iradeleri dağlar ve granit kayalar gibi sağlam ve güçlü” Kuvay-ı
Milliyecilerdi…

Hem, derin devlet, bir
tane değil, iki tanedir:

1-                      AKP’nin ve sizlerin yani tüm AB’cilerin,
ABD’cilerin, IMF’cilerin güdümüne girdikleri, siyonist ve masonik merkezlerin
ve dış güçlerin içimizdeki işbirlikçileri olan KİRLİ HAİN DERİN DEVLET.

2-                      Ülkenin birlik ve dirliğine, milli ve manevi
değerlere sahip çıkan, Kuvay-ı Milliye ruhunu ve şanlı tarih şuurunu taşıyan,
temel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına sadık ve saygılı yeni bir
dünyadan, köle ve kuyruk değil, lider ve lokomotif bir Türkiye davasından yana
olan MİLLİ ve HAYSİYETLİ DERİN DEVLET..

Ve fırsatçı fesatlar
böylece Erbakan’a bir iftira atarken, bir itirafta da bulunmuş oldular;

Erbakan ve Milli
Görüşçüler her zaman olduğu gibi, bugün de, hain ve kirli cephede değil, milli
ve asaletli çizgidedir.

AKP ise, siyonist ve
emperyalist zalimlerin işbirlikçisidir.

Fetullah Gülen’in
medyaya yansıyan, “AKP hükümetiyle, Türkiye’de her şey iyiye giderken, bazı
mahfiller yeniden bu huzur ortamını karıştıracak eylemlere girebilirler”
şeklinde siyonist merkezlerin, milli cephe karşısındaki telaş ve
tedirginliklerine tercüman olan sözlerine, daha doğrusu ihbarcılığa soyunma
heveslerine, şimdi kiralık medya da, başka bir açıdan destek vermektedir.

Ortak kuşku ve korkuları
şudur:

AKP hükümetine ve onun
temsil ettiği batıcı ve batırıcı zihniyet, Avrupa hatırına ülkemizi
parçalamaya, layt İslamla dinimizi yozlaştırmaya çalışan kesimlere karşı, artık
her an milli bir hareket olabilir..

Hitler ve Musolini gibi
gaddar ve barbar bir faşist olan Fransa Kralı Franko, kendi sapık saltanatı
uğruna 600 bin İspanyol vatandaşını katletmiş ve hatta Nazilerin yeni ürettiği
zehirli gaz silahlarının canlı deneme alanı olsun diye bir İspanyol kasabasını,
yaptığı yardımlara karşılık Hitlere hediye etmiş ve burası Alman uçaklarının
bıraktığı bombalar ve kimyasal silahlarla, halkıyla birlikte tarihten
silinmişti. Şimdi, sabetaist dönmeler ve hain mason işbirlikçiler ve AKP
hükümeti, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde işaret ettiği gibi: “Kendi siyasi
emellerini istilacı ve İsrailci müstevlilerin şeytani hedefleriyle
birleştirmiş” ve Franko gibi sadece bir ilçeyi değil, bütün Türkiye’yi feda
etmeye ve rüşvet vermeye yeltenmişlerdir.

Ve elbette buna fırsat
verilmeyecektir.

“Aman ha, bu AKP’yi biz
de sevmiyoruz ve istemiyoruz amma, Erbakan geleceğine, bunlara katlanmak ve
arka çıkmak gerektiğine inanıyoruz” şeklinde doğrudan değil ama dolaylı yoldan
bu hükümete ve bu zihniyete destek verenlerin, bunların suçlarına ve
sorumluluklarına ortak oldukları da unutulmamalıdır.

Ve yine yeri gelmişken
hatırlatalım ki, Necati Özgen Paşalar, NATO kafalılar gibi yüzden değil, “öz”
den konuşmaktadır.

Yılışık yorumcu;
Türkiye’ye, diğer aday ülkelerden farklı, daha sert ve daha ters bir tavır
takındıkları ve Haçlı damarıyla gerçek ayarlarını ortaya koyup, Türk halkını
uyandırdıkları için, AB yetkililerini de “Milli Derin Devlete destek vermek”le
suçlayıp saldırmaktadır.

Sn. Sunucunun (haber
spikerinin) bütün bu incelikleri kavrama kabiliyeti olmadığına göre,
anlaşılıyor ki, gizli ve kirli derin devletin kulağına üfürdüğü noktalara uygun
bir ses çıkarmaktadır.

Bre gafiller

Siz birkaç ay
öncelerinde “Biz bu Annan planına “evet” desek de, yine batıya (Amerika ve
Avrupa’ya) yaranamayacağız. Onlar bizi tarih boyunca sürekli aldatmış, taviz koparmış,
ama sonunda arkadan bıçaklamıştır. Göreceksiniz, AKP iktidarı, Kıbrıs halkı,
Avrupa’dan umduğumuzu bulamayacağız” anlamındaki haklı uyarıları yüzünden Sn.
Rauf Denktaş’a yaptığınız hakaretleri ne çabuk unuttunuz..

Hani Annan’ın şeytani
planına “Evet” dersek, Türk kesimine uygulanan ambargolar kaldırılacaktı?

Hani hava alanları
açılacaktı?

Hani Kuzey Kıbrıs’a
yardımlar yağacaktı?

Hani Avrupa, kendilerini
takmayan ve Annan planına karşı çıkan Rum Kıbrıs’ı hizaya sokacaktı?

Hayır, hayır..

Bu arsız ve tutarsız
tavır gaflet değil, bilinçli hıyanettir

Bu soysuz ve sorumsuz
yaklaşımlar Türkiye’ye hizmet değil, kasıtlı bir hakarettir.

Bu marazlı ve münafık
davranışlar, huzur ve hürriyet değil, esaret, sefalet ve felaket davetiyesidir.

Bir avuç dönmenin ve
işbirlikçi döneklerin şahsi saltanatları için koca bir milletin feda
edilmesidir

Fehmi Koru ise,
Çağlayan’da çağlayanlara dönüşen Milli Görüş Mitingi’nden, SP’den, Erbakan’ın
sözlerinden ve özellikle ABD ile işbirlikçi AKP’ye yönelik tepkilerden tek
kelime bahsetmeden:

“Aşırılık sergilemeye
müsait pek çok eğilimi, böylesine disiplin ve düzen içinde tutabilen örnek
tavrı” övüyordu.

Kimbilir, belki de, bazı
mahfillere “Bu güce ve gerçeğe dikkat edin. Her an oyunlarınızı ve planlarınızı
bozabilir” mesajları veriyor ve şöyle yazıyordu:

“Miting, ülkemizin
demokratik bir olgunluğa sahip olduğunu ve sınırlarımız ötesinde olup-bitenlere
duyarlı kitlelerin tepkilerini efendice verebildiklerini bir kez daha gösterdi.
Mitinge katılanların kararlılık ve coşkusu da, umarız, siyasilerden toplumun
iradesine ters politikalar bekleyenlere boş hayallere kapılmamaları uyarısı
yerine geçmiştir. Türkiye kimsenin, hiçbir ülkenin yalnızca kan ve gözyaşı vaat
ettiği iyice ortaya çıkmış projeleri içinde yer alamaz.

Kitle etkinlikleri
disipline fazla açık değildir; Pazar günkü miting, pek çok eğilimden insanın,
aşırılık sergilemeye müsait çok hassas bir konuda, kendilerini efendice ifade
etme disiplinine sahip olduklarını ortaya koyması bakımından da önemliydi.
Bazen bir tek olay ne kadar öğretici olabiliyor… (30.11.2004 Fehmi Koru-Yeni
Şafak)

Ama Çağlayan Mitingi’ni
“SP’ye Teşekkür” başlığıyla, tarafsız ve tutarlı bir tavırla yansıtan Şakir
Suter gibi, milli ve yerli yazarlar da vardı.

Akşam’daki köşesinde
şöyle sesleniyordu:

“SP’ye Teşekkür
İstanbul’da Saadet Partisi’nin düzenlediği mitingi, gazetelerin büyük bölümü ya
ıskaladı ya da kasten görmezden geldi. Oysa önceki gün İstanbul’da yapılan bu
miting, son yılların en büyük kalabalığı idi. “Zalimlere lanet” denilerek,
Felluce Katliamı kınandı. ABD’ye karşı büyük öfke vardı mitingde… Verilen
mesajlar da son derece anlamlıydı; dileriz adreslerine ulaşmıştır Acaba mitingi
SP yaptı ve tepkileri Erbakan ile Recai Kutan seslendirdiği için mi görmezden
geliniyor? Oysa o mitingi kimin düzenlediği ve kimin ne söylediği değil önemli
olan… Söylenenler doğru mu değil mi? Bizce büyük bölümü doğru; Hatta geç bile
kalınmış bir miting. Yine de, “koyun gibi millet” olmadığımızı gösterdikleri
için SP’ye teşekkür ediyoruz.[1]

Mitingi seyreden bir
ağabeyimizin ağzından dökülen şu cümlelerle gönüllerimize tercüman oluyordu:

Ey siyonist ve
emperyalist malum ve melun merkezler…

Ey içimizdeki hainler ve
zalimlerle işbirlikçiler…

Ey ABD’ciler, AB’ciler,
IMF’ciler…

Bu muhteşem manzarayı
görün ve aslınıza dönün

İşte evlad-ı vatan… İşte
ahfad-ı Fatihan… İşte ehli Kur’an… İşte ashabı Vicdan…

İşte meydan, işte
Erbakan…

 

 Çağlayan Mitingi ve Dilipak’ın Tepkisi

  Çağlayan
mitingi bir kez daha herkesin ayarını ve miyarını ortaya çıkardı. Kimileri bu
yüz binlerin koşup katıldığı, coşup çağladığı şuurlu ve huzurlu mitinge
gözlerini ve kulaklarını kökten kapadı. Kör ve sağır davrandı. Önce SP Genel
Başkanı Sn. Recai Kutan’ın ardından Erbakan Hoca’nın, tarihi ve hayati
çağrıları, çağdaş Ebu Cehillerde yankı bulmadı. Ama kimileri de, bahsetmek
zorundaydı. Aksi halde sırıtacaktı. Ama bunlar da, bu muhteşem miting
vesilesiyle, yine kinlerini kusmadan duramadı.

  İşte
Vakit’ten Abdurrahman Dilipak ve Hüseyin Öztürk de bu malum marazlılardandı… 30
Kasım 2004 tarihli Vakit’te Yavuz Bahadıroğlu, Sami Özey gibi insaflı ve
itidalli yazarlar, mitingin muhteşemliğini, disiplin ve düzenini, katılım
zenginliğini ve Erbakan Hoca’nın veciz ve etkileyici sözlerini dile getirip takdir
ve tebrik ederken…

  Hatta Yavuz
Bahadıroğlu: “SP’nin bu organizasyonu ‘Haksızlıklar karşısında susan dilsiz
şeytandır’ (Hadis) hükmünün muhatabı olmaktan da kurtarmıştır” anlamında irfan
ve vicdan ehline yakışan bir itirafta bulunurken…

  Maalesef A.
Dilipak ve H. Öztürk hem gerçekleri ters yüz eden hem de kendi yazarlarıyla
çelişen bir tavır ortaya koydular.

  Dilipak
böyle bir mitingi SP yerine, niye AKP yapamamış diye kahrından kan kusuyor ve
hırsını alamayıp karnından konuşuyor: “Peki o zaman AKP’liler nerede? O zaman
bu zulme karşı neden tepki vermiyorlar? İşaret mi bekliyorlar? Ya da her şeyi
partilerinden ve liderlerinden mi bekliyorlar? Peki beklentileri olmazsa ne
yapacaklar, ne zamana kadar bekleyecekler” diye soruyor ve adeta burnundan soluyor
Dilipak, AKP’nin ABD ve İsrail aleyhine miting yapamayacağını, herkesten iyi
biliyor. Ama, adamın sıkıntısı; Siyonistler dışarıdan, kendisi gibi basitler
içeriden vurdukları halde, hala Erbakan’ı ve Hak davayı yıkamadıklarından
kaynaklanıyor.. Gazeteleriyle, dergileriyle ve dernekleriyle Çağlayan
Mitingi’ne katılımı artıracak en küçük bir gayreti bile göstermeyenler, bir de
utanmadan soruyor: “Madem SP’nin bu kadar kitlesi var, daha önce savaş karşıtı
grupların ortak mitinginde neredeydiniz?”

  “Teşekkürler
SP, ama bir şartla. Şimdi aynı kitleyi, biz tüm savaş karşıtı eylemlerde de
görmek istiyoruz” yani, ABD’nin ve Yahudi Lobileri, IMF gibi siyonist
merkezlerin emireri olan AKP’yi aklamak, toplumun ve tabanın tepkisini atlatmak
için, gelip bizim gibi figüranlık yapın, demeye getiriyor.

Abdurrahman Dilipak, 12
Eylül darbesine gerekçe gösterilen ve kasıtlı olarak tertip ve tahrik edilen
kiralık gruplara benzer; karıştırıcı ve kışkırtıcı sloganlar, itici ve
tetikleyici pankartlarla miting alanına girmek isteyen provakatörlere fırsat
verilmemesine de çok içerlemiş, “tertip heyetinin belirlediği dışında slogan ve
pankarta izin vermemek ne demekmiş” Yoksa bunları kendileri mi göndermiş?..

  Ve acaba bu
tür hizmetlerin karşılığı mı, ABD özel vize kolaylığı ve pek çok gazetede
yayınlandığı ve hala cevapsız bırakıldığı gibi “Ara sıra dolar cinsinden cep
harçlığı” lütfedermiş?

  Hüseyin
Öztürk de, sanki 3 kişinin katılımını da kendisi sağlamış gibi “Bu Mitingin
Saadet Partisi Mitingine dönüşmesini” bir türlü hazmedemiyor. Konuşmalar
esnasında “Mücahit Erbakan” sloganlarını bir türlü sindiremiyor

  “Amerika ve
uşağı ülkelerin lanetlenmesi gerekirken AKP’ye yüklenilmesini hiç anlayamıyor”

  “Herkes
çoluk çocuk oradayken, otobüsün üstündekiler acaba aile boyu katılmışlar mı,
katılmamışlar mı” diye sorguluyor Ve de hızını alamıyor, “AKP’ye bu kadar
yükleniyorsunuz da, Refah-Yol döneminde ne yaptınız, neyi başardınız” diye
sitem ediyor.

  Bay Hüseyin
Öztürk:

  Refah-Yol’un
ve Erbakan’ın neler yaptığını, sen git 28 Şubat’ı hazırlayan Yahudi
Lobilerinden ve onların madalya taktığı şimdi ortak çalıştırdığı Çevik Bir ve
Tayyip Erdoğan’dan sor…

  Kusun beyler
kusun. Kusun ki, herkes içinizi okusun…

 

Erbakan Hoca’nın
Çağlayan Mitingi’nde okuduğu ayetler:

 

Allahın laneti zalimlerin ve hainlerin üzerinedir

“(Yahudiler ve
Hıristiyan siyonistler, Allah tarafından seçilmiş ve kendilerine dünya
hakimiyeti vaat edilmiş insanlardır. Bu amaçları için her şey onlara mübahtır,
diyerek ve şahsi makam ve menfaat için bunları destekleyip, hıyanetlerine,
İslami ve insani mazeretler geçirerek) Allah’a karşı yalan uydurup iftira
atandan daha zalim kimdir? İşte bunlar (Hesap günü huzura getirilip) Rablerine
arzedilerek, şahitler şöyle diyecektir: Rableri üzerine yalan söyleyenler,
(Dinlerini ve Allah’ın ayetlerini eğip bükenler) işte bunlardır Haberiniz
olsun; Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.”

“(Çünkü) bunlar
(insanları) Allah’ın yolundan engelleyenler (İslam adaletinin ve ibadetlerin
yapılmasına yasak getirenler) ve onda (Allah’ın hak yolunda) çarpıklık aramak
(ve eğriltmeye çalışmak) isteyenlerdir. Onlar (dindar görünse de gerçekte)
ahirete inanmayan (ve dünya hayatına tapınan) kimselerdir”

“(Ancak) Bunlar, yeryüzünde
(asla Allah’ı) aciz bırakacak (ve zulüm saltanatlarını sürekli ayakta tutacak)
değildir ve Allah‘tan başka dost (ve destekçi sandıkları kesimlerden de hiçbir
yardım ve yarar)ları yoktur. (Hem dünyada, hem ahirette) Azap, onlar için kat
kat artırılacaktır.”[2]

“Allahın mescitlerinde,
O’nun isminin anılmasına (camilerde ezan ve Kur’an okunmasına, zikir ve dua
yapılmasına) engel olan ve bunların yıkılması için çaba harcayan (İslam
mekanlarına ve kutsal makamlara hücuma kalkışan ve bunlara destek sağlayan
saygısızlardan) daha zalim kim olabilir? (Halbuki o mescit ve makamlara
yaklaşan) onların içlerine, korku ve saygıyla girmekten başkası değildir.
(Mescitleri ve İslamiyet’i yıkmaya çalışan zalimler ve onlara destek veren
hainler, evet) onlar için dünyada (büyük bir hezimet ve zillet ve) aşağılanma,
ahirette ise korkunç bir azap vardır”[3]

“Kim bir mümini kasıtlı
olarak (öldürmeyi planlayarak) katlederse (bunun) cezası, ebediyyen içinde
kalmak üzere, cehennemdir. Allah o kimselere (suçsuz ve savunmasız bir mümini
öldürenlere) gazaplanmış onları lanetlenmiş ve on(lar)a büyük bir azap
hazırlamıştır.”[4]

“Bu nedenle;
İsrailoğullarına da yazmıştık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen)
veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen)
olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları
öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını
sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir.”[5]

“(Öyle ise) Ey iman
edenler (cami, ezan, ramazan, bayram, başörtüsü gibi) Allah’ın şiarlarına
(İslam’ın sembollerine), haram olan (ve saygı duyulan) ay’a, kurbanlık
hayvanlara ve (Kurbanlık nişanı ve ibadet heyecanıyla bunlara takılan) boyun
bağlarına ve Allah’ın fazlını ve rızasını umarak hacca gelen (Müslümanlara)
sakın, hürmetsizlik (haksızlık ve saygısızlık) etmeyiniz. (Hac farizasını
bitirip) ihramdan çıktıktan sonra artık avlanabilirsiniz. (Daha önce) sizi
Mescidi Haramdan alıkoydukları (Kabe’yi ziyaretinize ve Mekke’ye girmenize mani
oldukları) için, bundan dolayı bir topluluğa olan bir hırsınız ve hıncınız,
sakın sizi haddi aşmaya (taşkınlık ve azgınlık yapmaya) sürüklemesin. (Ey iman
edenler) iyilik ve takvada (hayırlı hizmet yapmak ve başkalarını kötülükten
sakındırmak konusunda) yardımlaşın. (Ama sakın) Günah (işleyip kötülük yapmak,
sapkınlık ve saldırganlıkla) haddi aşmak hususunda yardımlaşmayın. (zalim ve
kafirlere yandaşlık yapmayın) (herhalde ve her meselede mutlaka) Allah’tan
korkup-sakının. Gerçekten Allah, (zalim ve hainlere bir müddet fırsat verse de,
en acı ve alçaltıcı bir ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”[6]

“(Cehennem) İçinde onlar
şöyle çığlık atıp yalvarırlar: Rabbimiz (ne olur) bizi (buradan) çıkar, (ki)
yaptığımız (küfür ve kötülüklerden uzak durup) başka salih amellerde bulunalım
(onlara sorulur) Size orada (dünyada söz dinlemeyip ve hayırlı amel işlemeye
kabiliyetli ve karakterli olanların) öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?
(Halbuki) size korkutup uyarıcı (Resuller) de gelmişti. Öyle ise (şimdi hak
ettiğiniz) azabı tadın. Artık zalimler için bir yardımcı (cehennemin sonsuz ve
korkunç zahmet ve zilletinden sizi kurtaracak bir güç odağı asla) yoktur.”[7]

Aynı konuları anlatıp açıklayan
başka ayetler de vardır:

“Her kim Allah ile
birlikte başka bir ilaha dua edip yalvarırsa (Ben de Müslüman’ım, Allah’a
inanmışım, ama filan kişi ve kesimlerin gücünü ve kudretini de kabul etmek ve
onların himayesine girmek lazım diyerek, bazı şahısları veya güç odaklarını
tanrılaştırıp tapınırsa) ki -bunu (haklı gösterecek) hiçbir bürhanı ve bahanesi
geçerli değildir- o kimsenin hesabı (sorgulanıp cezalandırılması) ancak
Rabbinin katındadır.

Şurası Muhakkak ki
(gizli veya açık) inkar edenler asla iflah olmayacaktır.”[8]

“Bir kısım (korkak ve
münafık) insanlar, (sadık ve sağlam müminlere:) kesinlikle (kuvvetli ve tehli
düşman) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha,
onlardan korkun (ve uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız
imkansızdır.) dediklerinde bu (tehdit ve teklifler sadık mümin ve mücahitlerin)
imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmış) ve “Allah bize yeter.
O ne güzel (ve en mükemmel) vekildir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber
olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar
veremeyecektir).”

“İşte o şeytan (ve
şeytanlaşmış insanlar) ancak kendi dostlarını (tabi olanlarını) korkutabilir.
Öyle ise, eğer gerçekten iman etmiş kimseler iseniz, onlardan korkmayın,
(sadece ve yalnız Rabbinizden) Benden korkun.”[9]

“(Bu uyarılarımıza
rağmen kalbi hastalıklı) onlardan öylesi var ki: (ben ticaret ve memuriyet
ehliyim. Çoluk çocuk sahibiyim. Beni deşifre etmeyin) bana müsaade edin, izin
verin. Beni fitneye düşürmeyin. (siyasi kavga ve kargaşanın içine çekmeyin)
derler: Oysa bilesiniz ki onlar, (iman zayıflıkları ve Allah’a itimatsızlıkları
yüzünden, hizmet ve mesuliyetten kaçıp kurtulmaları sebebiyle) zaten fitneye
kapılmış (ve şeytanın tuzağına takılmış) lardır.

(Ahirette de) cehennem,
bu tür inkârcıları (ve münafıkları) mutlaka kuşatacaktır.”[10]

“(O münafıklar, hala)
kesinlikle sizden olduklarına (zahiren düşmanlarla görünseler de, içten davaya
bağlılıklarına dair) Allah’a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir.
(Aslında) Ancak korkak (ve hak davadan ayrılıp kaçak) bir kesimdirler.”[11]

“Ey (seçkin ve şerefli)
Nebi (ve ey O’nun sadık ümmeti) Kafirlere ve münafıklara karşı (Hak ve adalet
hakim olsun ve insanlık zulümden kurtulsun diye) cehdü gayretine devam et ve
onlara karşı sert (net ve mert) davran. (Tiyniyetleri ve niyetleri bozuk
olduğundan, sizin yumuşak yaklaşımınızı, saldırgan kâfir ve münafıklar,
yağcılık ve zayıflık zannedebilir.)”[12]

“İşte, Allah’a
verdikleri sözden döndükleri (dünyalık makam ve menfaat hatırına, hak davadan
yüz çevirdikleri) ve (kendilerini mazur ve makul göstermek üzere de hala) yalan
söyledikleri içindir ki, Allah kendisiyle karşılaşacakları (hesap) gününe kadar
onların kalbine nifak (döneklik ve tedirginlik hastalığı) soktu. (Bu nedenle
hep kararsız, tutarsız ve huzursuzdurlar.)”[13]

“(Fırsat buldukça
yanınıza sokulup, kendilerine inanmanız ve) onlardan razı ve hoşnut olmanız
için size yemin edecekler. (Oysa insanların değil, Allah’ın rızasını aramaları
ve bunun gereğini yapmaları beklenir.) Ve eğer (İslam’a hıyanet ve hakaretlerine
çeşitli hikmet ve mazeretler uydurursanız) bile, Allah (Haktan sapan ve
satılan) fasıklar topluluğundan asla razı olacak değildir.”[14]

“Herhangi bir sure
indirildiği (Çeşitli konularla ilgili, Allah’ın ayetleri hatırlatılıp delil
gösterildiği) zaman (Müslüman, muhterem ve muttaki geçinen fasık ve
münafıkların) bir kısmı (müminlerle ve sadık dava ehliyle alay ederek): Bu
(sure ve ayetler) sizlerin hanginizin imanını artırdı? (Dünyanın realitelerini
bırakıp bu ayetlerle kendinizi avutuyorsunuz” derler.

İman edenlere gelince;
(evet Kur’anî sureler ve ayetler) onların imanını (izanını, irfanını) artırır…
Ve (ilahi gerçeklerle) sevinir, (müjdelenir, umutlanır ve ferahlanırlar)”[15]

“(Ama) Kalplerinde
hastalık (inkârcılık, münafıklık, yalancılık ve menfaatlik) olanlara gelince:

(Bu sure ve ayetler,
Kur’anî mesaj ve müjdeler) Onların murdarlığına murdarlık katar. (Döneklikleri,
ödleklikleri ve çeşitli kötülükleri sebebiyle manevi pislik ve necislik
yuvasına dönmüş ruhlarının hastalık ve husumeti artar) Ve artık bunlar (iflah
olmayıp), kâfir olarak ölürler”[16]



[1] Akşam
/  30.11.2004 / Şakir Suter

[2] Hud:18-19-20

[3] Bakara:114

[4] Nisa:93

[5] Maide:32

[6] Maide:2

[7] Fatr:37

[8] Muminin:117

[9] Ali
İmran:173-175

[10] Tevbe:49

[11] Tevbe:56

[12] Tevbe:73

[13] Tevbe:77

[14] Tevbe:96

[15] Tevbe:124

[16] Tevbe:125

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi