İSLAMLA UĞRAŞAN,
HALKIMIZLA UZLAŞAMAZDI!
Bu Aydınlıkçı
Ulusalcıların Komünistlik, Kemalistlik ve Sosyalistlik kılıfının altında asıl
ideolojileri olarak İSLAM DÜŞMANLIĞI yatmaktaydı. Hatta İslamiyetin,
Türkleri bozup yozlaştırdığına inandıklarından, çoğu Sabataist ve mason olan
ittihatçılar dışında bütünüyle Selçuklu ve Osmanlıdan bile gıcık alırlardı.
Başları sıkışınca topluma yaranmak ve taraftar toplamak için, sadece istismar
ve suiistimal amacı ile dini örnekler vermeleri ise tam bir riyakârlıktı.
Özellikle Kuranı şeriat disiplini, Resulüllah’ı hayat rehberi edinen,
kapitalist ve komünist sistemleri reddeden şuurlu ve onurlu Müslümanlara karşı
daha derin bir kinleri vardı. Örneğin Erbakana nefretleri ve Ona yönelik 28
Şubata tarafgirlikleri Haçlı Batılılarla, Siyonist Weizmanlarla ve Mason
Süleymanlarla aynıydı. Hatırlanacağı gibi, HABİTAT toplantıları için o süreçte
Türkiyeye gelen katil ve Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman,
ayrılırken bir soru üzerine:
Cumhurbaşkanı Sn.
Demirel çok yakın dostumdur, Onu çok iyi tanıyor ve güveniyorum. Refah Partisinin
iktidarına fırsat vermeyeceğine inanıyorum. Ve zaten Ordunun da Erbakana sıcak
bakmadığını biliyorum.
anlamında küstahça
laflar etmiş ve bunları bir talimat telakki eden Morrison Süleyman, Erbakana
karşı 28 Şubatçıların yanında yer almıştı. Yani İsrailin terörist başı Weizman
da 28 Şubatçıydı, Mason Demirel de 28 Şubatçıydı, Ulusalcı takımı da 28
Şubatçıydı. Bir zamanlar Amerikanın kuklası, kapitalizmin kâhyası
diye karşı çıktıkları Süleyman Demirelle şimdi aynı safta olmaları ve biri birine
sarılmaları bunların gerçek ayarını ortaya koymaktaydı.
Oysa 28 Şubatta
figüran olarak kullanılan Çevik Bir gibi Paşalar da, Süleyman Demirel gibi
Masonlar da, Fetullah Gülen gibi Hocalar da, TÜSİAD gibi sermaye baronları da,
hepsi aynı Yahudi lobilerinin maşalarıydı.
Doğu Perinçekin:
Aydınlıkın 17 Nisan
2012 günlü Durun Siz Kardeşsiniz başlığı altında Tayyip Erdoğan ve Abdullah
Gül ile Çevik Biri aynı kefeye koyan başlığı bugünün gerçeğini örtüyor.
Bir zamanlar üçü de
Yahudi JİNSA madalyası almışlardır, doğrudur. Ama bugün Tayyip Erdoğan-Abdullah
Gül ikilisi, Org. Çevik Biri hapse atıyor. Geçmişteki mevzilenmeler değiştiği
zaman, hala o geçmiş mevzilenmenin içinde kalmak, zamanı şaşırmaktır ve siyasal
mücadele kişinin kendi mevzilerine ateş etmesine yol açar[1]
uyarıları; Aman
ha, Çevik Birin de, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin de aynı Yahudi
JİNSAdan ödüllü figüranlar olduklarını, Erbakandan kurtulmak için kiralanıp
kullanıldıklarını ve 28 Şubatın Amerikada tezgahlandığını yazıp, baltayı
ayağımıza vurmayalım; bizim de Erbakanın şahsında İslam düşmanı ve Siyonist
Yahudi sermayesi uşağı olduğumuzu ortaya koymayalım telaşıydı
.
Bundan bir gün sonra;
ABD ve İsrail, 28
Şubatın neresindeydi? 28 Şubat Çelik Harekâtıyla başladı.
28 Şubat, aslında Mart
1995te Çelik Harekâtıyla başladı. Türk Ordusu, Kuzey Iraka ABDnin egemenlik
alanına girdi.
Arkasından 1996 Eylül
ayında Genelkurmayın Saddam Hüseyin ile işbirliği geldi. 3.000 CIA Peşmergesi
Guam adasına postalandı. ABDli kurmaylar, Vietnam savaşından sonraki en büyük
yenilgiyi aldık dediler ve Türk generallerinin hizadan çıktığını dünyaya
ilan ettiler.[2]
diyen Doğu Perinçek, o
tarihte Erbakanın Başbakan koltuğunda oturduğunu, Hocanın haysiyetli
politikaları ve cesaretli talimatlarıyla Ordumuzun sağlam duruşu sonucu 3.000
CIA Peşmergesinin ve Çekiç Güç çetesinin Irakı terk etmeye mecbur
bırakıldıklarını
Ve işte bu nedenlerle aleyhinde ABD menşeli 28 Şubat
tezgâhının hazırlandığını saklamakta ve kendi aklınca okurlarını aldatacağını
sanmaktaydı.
Hızını alamayan Doğu
Perinçek: Refah Partisinin
Bosna operasyonundaki misyonu başlığıyla;
Erbakana gelince,
Bosna operasyonunda ABDnin tam aradığı liderdi. O operasyon, ancak Erbakan ve
Abdullah Güllerin işbirliğiyle yürütülebilirdi. Hem ABD harekâtına katıldılar;
hem de Bosnaya yardım diye toplananları özel mülklerine geçirdiler. Bizzat
Saadet Partisi yöneticileri cihat için toplanan trilyonlara el konulduğunu
açıkladılar. Kayıp denen trilyonların adresi bulundu.
sözleriyle hırsını ve
hıncını kusmaktaydı. Oysa Rahmetli Erbakanın miras bıraktığı bütün mal
varlığı, 1995 yılında açıkladığı mal beyanıyla aynıydı. Bosnalı mazlum
Müslümanların en doğal hakları olan emniyet ve hürriyet mücadelesi için, tüm
barbar batılılara karşı yürüttükleri ve bizim kurtuluş savaşımızdaki hedefleri
güttükleri o şanlı direniş sırasında; hem Haçlı saldırganlarla savaşmış, hem
her türlü ihtiyaçlarını karşılamış hem de 3 tane silah fabrikası kurmuşlardı
Bu yüz milyonlarca liralık masrafları ayarlayan ve ulaştıran gizli kahraman ise
Rahmetli Erbakandı ve Avrupa Milli Görüşten toplanan yardımlar bunların binde
birini bile tutmazdı. Zaten emperyalist ve Siyonist odakların Erbakan
karşıtlığının bir nedeni de, Bosnada, Çeçenistanda, Doğu Türkistanda ve
Filistin topraklarındaki Milli ve İslami direniş hareketlerine en ciddi desteği
sağlamasıydı. Şimdi Rahmetli Erbakanı töhmet altında tutan iddiaların sahibi
Oğuzhan Asiltürk ise zaten Sabataistlerin kendi adamlarıydı.
Ve tabi bu İslam
düşmanı Ulusalcılar;
Bosnada, Müslüman
oldukları için Boşnakların değil, zalim ve kâfir Sırpların ve Haçlı barbarların
yanındaydı.
Rusyada, Müslüman
oldukları için Çeçenlerin değil, despot ve saldırgan Moskofların safındaydı
Doğu Türkistanda,
Müslüman oldukları için mağdur ve mazlum Sincan Türklerinin değil, Çinli
Komünist gâvurların tarafındaydı.
28 Şubatçılara Millet
değil, illet sahip çıkmıştı!
Bir de kalkıp28
Şubatın bir halk harekâtı olduğunu savunurlardı
Yahu hangi halk?
İşte rakamlar; halkın
%51i sözde 28 Şubat karşıtı AKPye oy atmıştı. Diğer %25, 28 Şubatı niye
yargılamıyorsunuz? diye iktidara yol gösteren ve gaz veren Kemal
Kılıçdaroğlunun CHPsine destek çıkmıştı. Eee her halde, Erbakan hükümetine
karşı MHPliler de sokaklara çıkmamışlardı
Yani kala kala, 28 Şubata destek
olanların toplamı %1i bulmamaktaydı. İşte hepsi bu kadardı
Yoksa
Ulusalcıların, sadece bu %1lik azınlığı mı halk sayılmaktaydı? Aslında
Müslüman halkımız, bu %1lik din düşmanı zihniyetin inadına ve bir nevi
mecburiyet adına AKP ve CHP gibi partilere sahip çıkmaktaydı. Evet, 28 Şubat
dayatmalarına ve din düşmanlığına %99 Müslüman Millet değil sadece %1lik
illet taraf olmaktaydı.
Aydınlıkçıların
çelişki ve tutarsızlıkları!
Doğu Perinçek:
Genç Türk
Devrimcilerini (İttihat ve Terakki
Partisini M.Ç.) Mason Localarından
Siyonistler yönlendiriyordu. 28 Şubatı CIA planladı, İsrail de işin içinde
bulunuyordu[3]
İddialarının sadece
bir komplo teorisi olarak uydurulduklarını, masonların ve Siyonist odakların bu
işlere bulaşmadıklarını savunurken, bundan iki gün sonra aynı gazetede Yıldırım
Koç;
Mustafa Kemalin yakın
adamlarından ve devrim kurmaylarından Mahmut Esat Bozkurtun şu sözlerini
yayınlıyordu ve tabi Doğu Perinçeki yalanlıyordu:
M.E. Bozkurtun
makaleleri Kaynak Yayınları tarafından Masonlar Dinleyiniz! Adıyla yayımlandı.
Bu kitapta yer alan makalelerden bazı alıntıları aşağıda sunuyorum:
Bugün Masonluk,
tatbikatta, dünya politikacılarının bilhassa Siyonist Yahudilerin elinde bir
atlatma, bir istila, bir soygunculuk vasıtası olmaktadır. (s.20)
Masonluk emperyalist
ve büyük sermayeli milletlerin elinde bir istila ve soygunculuk vasıtası
oluyor. Milliyet duygularını uyuşturup öldürmek için kullanılıyor. Siyonist
Yahudilerin intikam aletidir.(s.23)
Masonluk, tatbikatta
Siyonist Yahudilerin bir tuzağı ve aletidir. Milletlerin kanını bu iğneli
beşikten akıtmak ve emmek istiyorlar. Türk milleti bu tuzağa
düşürülemeyecektir. (s.28)
Biz, farmasonluğun
beynelminel ve siyasi telkinlerle, her yerde olduğu gibi bizde de bilhassa
Türkten başkaları tarafından iktisadi, siyasi, şahsi entrikalara vasıta
edilişinden milletimiz için tehlike ve felaket görüyoruz. Günün birinde, hatta
bu teşekkülün mensuplarınca da farkına varılmaksızın, inkılâbın ve vatanın
düşmanlarınca bir şer aleti olarak kullanılmasından korkuyoruz. Nitekim
mütareke senelerinde bu yolda kullanıldığını gördük. (s.37)
Farmasonluğun
mütarekenin o ihanet günlerinde, İngiliz Papazı Frewların, Casus
Lawrencelerin, Mustafa Sagirlerin, eski baş masonlardan hain Feylezof Riza
Tevfiklerin elinde Türklük aleyhinde nasıl bir şer aleti olduğunu göze batan,
inkârı mümkün olmayan hadiselerle, vakalarla gösteriyorum. (s.42-43)
Biz milliyetçiler
insanlığın düşmanı değiliz, insan dostluğunu, farmasonluğun yaptığı gibi,
milliyetleri inkârla, gizli gizli çalışmakla, hatta tatbikatta şahısların, bazı
emperyalistlerin, suikastçıların emellerine alet edilen bu tarikatla
anlamıyoruz. Biz insanlığın dostuyuz. (s.36)[4]
Ve zaten işte bu
gerçekçi gerekçelerle, Mustafa Kemal, Kökü dışarıda fesat ocakları ve Yahudi
Uşakları olduğu için Mason Localarını kapatmıştı. 28 Şubat cuntacıları da,
bugünkü AKP iktidarı da, bu Masonların avucundaydı. Bunların 28 Şubat darbesi
de, AKP demokrasisi de aynı Siyonist-Masonların bir aracıydı. Ve tabi Doğu
Perinçek te elbette bunun farkındaydı.
Çünkü sözüm ona ortaya
bir sandık konulmaktaydı. Seçmen gidip o sandığa oy atmakta ve iktidarı
seçtiğini sanmaktaydı. Ancak yakın tarihimize bakıyoruz, CIAnın Rand
Corporation adlı strateji kuruluşu daha 1996 yılında, 2002 Kasım seçiminde
sandıktan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gülün çıkartılacağını açıklamıştı. Demek
ki, seçim bizim bildiğimiz tarihten en az 6 yıl önce yapılmıştı. Yani asıl
seçenler ve tayin edenler, sandığa giden şuursuz ve ayakta uyutulmuş milyonlar
değil, Washingtondaki emperyalist ve Siyonist odaklardı.
Cengiz Çandar ve Sosyalist Karakteri!
Filistinden ABDye
direk geçişler… Kandil, Kuzey Irak, Washington ve hatta Brüksel hattında
ciritler… Tayyipin ABD ziyaretini, Tayyipten önce bilmeler… Siyonist
Fullerin yerli temsilciliğini yürütmeler…
Kürt açılımının mimarı Henry Barkey,
Cengiz Çandarın Tarafta yayınlanan 12 Mart 1997de ABD Dışişleri
Bakanlığının 7. katında yapılan bir toplantıda Erbakanın gitmesi kararı
alındı iddiasını mecburen yalanlıyordu.
Cengiz Amerikayı birçok Türk
gazetecisinden daha iyi bilen bir insan. Paul Wolfowitz gibi insanlarla çok
yakın arkadaş… diyen Barkey, hafıza tazelememize yarayacak önemli bir
bilgiyi hatırlatıyordu: 2002de Wolfowitz Erdoğana en yakın duran Amerikalı
yetkiliydi. Cengiz de biliyor bunu. Cengiz orada çok aracı olmuştu: Abdullah
Gül Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan Washingtona davet edilmişti. Davet eden
Wolfowitzdi. Bu sözleriyle Siyonist Henry Barkey
Amerikanın Erdoğanı iktidara getirmek için Erbakanı devirdikleri
iddialarını da, dolaylı biçimde doğrulamış oluyordu. Öyle ya, Erbakana tuzak
kuran ABD Yahudi Lobileri neden, Recep Erdoğana destek çıkıyordu? Bu arada, birkaç yıl önce Erdoğanın Brookings Enstitüsünde konuşma
yapacağından da Erdoğandan önce Çandarın haberi oluyordu.
Emperyalizmin Uşağı
Çandar, 12 Marttan sonra
anti-emperyalist kimliğiyle sığındığı Filistinden, emperyalizmin son kalesi
ABDye dikey geçiş yapıyor. ABD Dışişleri Bakanlığına bağlı USIP, peşinden
de Wilson Vakfından bursa layık görülüyor…
Pentagonun adamı
1987de Turgut Özalla Şama gidiyor.
Yanlarında MİT görevlisi Hiram Abas da var. Yıllardan beridir ağızdan ağza
dolaşan Abasın Çandar için teşkilattandır dediği rivayetini, Soner Yalçın
son kitabı Samizdatta başka bir boyuta taşıyor: Hasan Celal Güzel bana Çengiz
Çandarın Pentagonun adamı olduğunu söyledi; ona da bu bilgiyi MİTçi Hiram
Abas vermişti. Hepsi o dönem Özalın yanındaydı, birbirlerini iyi tanıyorlardı.
Hasan Celal Güzel bu bilgiyi yazılmamak üzere vermişti.
Özallı yıllar
(…) Çandar Tarafta yayınlanan
söyleşisinde Özallı yıllardaki rolünü şöyle itiraf ediyor: Talabani ve
Barzaniyle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım.
Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun
Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu. Çandar bugün de, Talabani Türkiyeye
geldiğinde özel görüştüğü birkaç yakın dostundan biri…
Açılımın yol haritası
Sorosun fonladığı TESEVin Kürt
Sorununun nasıl çözülebileceğine dair raporlarındaki müzakereci fikirlerin
altında da Çandarın imzası var!
Yine bir CIA ajanı olan Graham Fullerin
makale ortağı olduğunu da unutmamalı…
Çandarın yolu Barkey ile çok kritik
zamanlarda kesişiyor. Barkeyin Abdullah Gül Refah Partisi Genel Başkan
Yardımcısıyken ABDde yaptıkları görüşmeden (Çandarın iddialarını yalanladığı
görüşme) bir gece önce kafa kafaya verip yemek yediği isimlerden biri Cem Duna.
Duna, 2005 yılında bu kez Bebekte, bir başka CIA ajanı Mark Parrisle bir
araya geliyor. Yanında Sorosçu Can Paker, MİTçi Sönmez Köksal ve Hasan
Cemalden başka bir kişi daha var: Cengiz Çandar! Ve aynı Çandar, 2007de bu
kez Washingtonda The Atlantic Councilde yapılan ve açılımın yol haritasının
çizildiği toplantıda David Philips ve Henry Barkey ile birlikte![5]
Barkeyin sözleri üzerine Çandarın
cevabı gecikmiyordu: Kullandığı dili çok yakışıksız buldum. Kendisi nerden
dâhil oluyor bu konuya onu anlamak mümkün değil. Henri Barkeyin bir derdi
varsa gitsin Alan Makovsky ile çözsün. Tekrar ediyorum kullandığı kelimeler
yakışıksızdır, ikincisi bu konunun üstüne böyle heyecanla niye atladı? Bu bir
doğruyu arama çabası değil kötü niyet görüyorum. Amerika ve İsraili, 28
Şubattan aklamak için kim bir girişimde bulunursa kendini yaralar, bunun
altından kalkamaz. diyordu
Cengiz Çandar bu horozlanmasıyla, BOP Eş
kâhyası Recep T. Erdoğan iktidarını hazırlayan 28 Şubat geçiş sürecine karşı
çıkıyor görünüp Amerikan taşeronu AKPyi aklamaya çalışıyordu.
Dingili kırık
adamdı!
Bir insanın yaşamındaki kırılma
noktalarını alt alta yazarsanız kişiliğinin röntgeni ortaya çıkıyordu.
İşte Cengiz Çandarınki:
1968de Kahrolsun Amerikan
emperyalizmi diyen bir devrimciydi;
1970te sonradan çıkarılıncaya kadar
Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Merkez Komite Üyesiydi;
1971de Filistinde gerilla
eğitimindeydi;
1970lerin ikinci yarısında Yaser
Arafatçı kesilmişti;
1980de Humeyniciydi;
1987de MİT Müsteşar Yardımcısı meşhur
Hiram Abasın sivil yaveri gibiydi;
1990da Dışişleri Bakanı Mesut Yılmazın
yanında resmi görevliydi;
1991de Turgut Özalın Danışmanı ve
bendesiydi;
NATO seminerlerinde eğitimciydi;
ABD Çevik Kuvvetinin karargâhına
girebilen tek Türk gazeteciydi;
Graham Fuller gibi CIA yöneticilerinin
meslektaşı ve özel ekibindeydi;
Mesleğe Vatan gazetesinde başlayıp,
Cumhuriyet, Hürriyet, Güneş ve Sabahtan geçerek Yeni Şafakta karar kılmış,
Karen Foggun makbuz karşılığı parayla yazı yazdırttığı kişiydi;
Gerektiğinde Türk, gerektiğinde Osmanlı,
gerektiğinde dönme, ama hepsinden fazla Amerikalı birisiydi;
Özetle, Bilimsel Sosyalizmden ılımlı
dinciliğe savrulan bir ideoloji ve kurtuluş savaşçılığından emperyalizme
atlayan bir siyasal çizgi izlemekteydi.[6]
Millilerle hainlerin mücadelesi mi,
yoksa dincilerle dinsizlerin çekişmesi miydi?
Daha önce de yazmıştık:
ABDnin derin devleti olan Yahudi Lobileri, yani Gizli Dünya Devleti,
çeşitli ülkelerdeki güdümlü kukla iktidarları; şımarıp kendilerine kafa
tutmasın ve milli atılımlara kalkışmasın diye, sürekli bunları dengelemeye ve
kontrol etmeye çalışır. İşte Türkiyedeki Hükümet, Cemaat ortaklığını ve
kapışmasını da, aynı Siyonist merkezler ayarlayıp kullanmaktadır.
Ve zaten Milli Görüş
kaçkını AKPyi iktidara getiren güçlerin, bunları avucunda tutacak emniyet
sübaplarını içlerine sokmadan öyle başıboş bırakacaklarını sanmak saflıktır.
İşte Fetullahçılık denen CIA destekli organizasyon, AKPyi dengeleme ve hizaya
getirme aracıdır. Hükümet de, Cemaat de, aynı odakların dümen suyundadır. Bu
kavgaları iyilerle kötülerin, millilerle işbirlikçilerin kapışması sanmak
yanlıştır. Olsa olsa figüranların rol
kapma yarışı yaparken, senarist patronlara hizmet sunmalarıdır. Ergenekon tezgâhını da böyle değerlendirmek lazımdır. Yani bütün bu
yaygaralar Millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması değil, Amerikanın sömürü
arabasının atlarını değiştirme operasyonlarıdır. Tabi bu arada ABD ve AKPnin
başını ağrıtan ve cırtlak ses çıkaran alakasız ve günahsız insanlar da
susturulmaya çalışılmaktadır. Yani olay Dincilerle Dinsizlerin köşe
kapmacasıdır.
Dinci diye, dindar
dürüst, onurlu ve şuurlu Müslümanları değil; din istismarcısı ve ılımlı İslamcı
kesimler anlatılmaktadır.
Evet, ulusalcılık ve
katı Laik-Kemalist kılıflı kesimler, açıkça İslam düşmanlığı yaparak, yani
DİNSİZLİK yaparak küresel güçlere hizmet sunarken; Dinciler ise istismarcılık
ve sahtekârlıkla Siyonizme yaranma telaşındadır. Evet, Dincilerle Dinsizlerin
çatışmasını, millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması gibi sananlar
yanılmaktadır; kasıtlı olarak böyle sunanlar ise sahtekârlık yapmaktadır.
Bu gerçekleri, Ermeni
soykırımı iddialarını yalanlamak ve Kıbrıs davamıza sahip çıkmak adına
tertiplenen bazı toplantılar vesilesiyle, Ulusalcı kesimin önde gelenlerine
yüzlerine karşı ve topluluk huzurunda da defalarca hatırlatmış ve İslamla
barışmadan halkımıza ulaşamayacaklarını anlatmıştık. Ama maalesef kendi
saplantılarından ve safsatalarından bir türlü kurtulamamışlardı.
Şimdi Allah aşkına,
izan ve insafla söyleyin:
Bu Ulusalcılar, Aziz
ve Asil Milletimizin; Yüce Dinine düşman iken, manevi ve ahlaki değerlerine
karşı iken, Başörtüsüne, İmam Hatibine sataşıp saldırırken, bu halk AKPnin
tuzağına sığınmayacaktı da ne yapacaktı? Ve zaten tezgah, böyle
kurgulanmıştı!..
Bu arada özellikle
Milli Görüşe ve tüm müminlere, her fırsatta Gerici dinciler diye sataşanlara
bir uyarımız vardır:
Asıl gericiler;
imansız, İslamsız ve Kuransız bir hayat yaşayanlar, maymundan türediklerini
söyleyip hayvanlığa özenti duyanlardır. Müslümanlar hep ileri değişimlerin ve
tarihi devrimlerin öncüsü olmuşlardır.
Üstelik gericilik
bizim dinimizde haramdır ve en büyük günahlardandır. Bu gericilik, sizlerin de
Fransız Mason devrimi takipçisi ve taklitçisi olduğunuz Batı medeniyetinde ve
özellikle Sosyalist ve Darwinist İskandinav ülkelerinde resmi evlilik
sayılmaktadır. Yani, Fransız devriminin mahsulü imansız ve ahlaksız Batılı,
sapıtıp hayvanların bile tenezzül ve tevessül etmediği bir aşağılığa
saplanmışlardır. Yükseklere tükürmeyin, balgamınız dönüp kendi yüzünüze
bulaşacaktır.
[3] 21 Nisan 2012, Aydınlık Sh.8
[4] 23 Nisan 2012,Aydınlık sh.5
http://www.millicozum.com/mc/haziran-2012/islamla-ugrasan-halkim