Anasayfa » İSLAM’LA UĞRAŞAN, HALKIMIZLA UZLAŞAMAZDI!

İSLAM’LA UĞRAŞAN, HALKIMIZLA UZLAŞAMAZDI!

Yazar: yonetici
0 Yorum 154 Görüntüleyen

İSLAM’LA UĞRAŞAN,
HALKIMIZLA UZLAŞAMAZDI!

Bu Aydınlıkçı
Ulusalcıların “Komünistlik, Kemalistlik ve Sosyalistlik” kılıfının altında asıl
ideolojileri olarak “İSLAM DÜŞMANLIĞI” yatmaktaydı. Hatta İslamiyet’in,
Türkleri bozup yozlaştırdığına inandıklarından, çoğu Sabataist ve mason olan
ittihatçılar dışında bütünüyle Selçuklu ve Osmanlıdan bile gıcık alırlardı.
Başları sıkışınca topluma yaranmak ve taraftar toplamak için, sadece istismar
ve suiistimal amacı ile “dini örnekler” vermeleri ise tam bir riyakârlıktı.
Özellikle “Kur’an’ı şeriat disiplini, Resulüllah’ı hayat rehberi” edinen,
kapitalist ve komünist sistemleri reddeden şuurlu ve onurlu Müslümanlara karşı
daha derin bir kinleri vardı. Örneğin Erbakan’a nefretleri ve O’na yönelik 28
Şubat’a tarafgirlikleri Haçlı Batılılarla, Siyonist Weizman’larla ve Mason
Süleymanlarla aynıydı. Hatırlanacağı gibi, HABİTAT toplantıları için o süreçte
Türkiye’ye gelen katil ve Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman,
ayrılırken bir soru üzerine:

“Cumhurbaşkanı Sn.
Demirel çok yakın dostumdur, O’nu çok iyi tanıyor ve güveniyorum. Refah Partisi’nin
iktidarına fırsat vermeyeceğine inanıyorum. Ve zaten Ordunun da Erbakan’a sıcak
bakmadığını biliyorum.”

anlamında küstahça
laflar etmiş ve bunları bir talimat telakki eden Morrison Süleyman, Erbakan’a
karşı 28 Şubatçıların yanında yer almıştı. Yani İsrail’in terörist başı Weizman
da 28 Şubatçıydı, Mason Demirel de 28 Şubatçıydı, Ulusalcı takımı da 28
Şubatçıydı. Bir zamanlar “Amerika’nın kuklası, kapitalizmin kâhyası”
diye karşı çıktıkları Süleyman Demirel’le şimdi aynı safta olmaları ve biri birine
sarılmaları bunların gerçek ayarını ortaya koymaktaydı.

Oysa 28 Şubat’ta
figüran olarak kullanılan Çevik Bir gibi Paşalar da, Süleyman Demirel gibi
Masonlar da, Fetullah Gülen gibi Hocalar da, TÜSİAD gibi sermaye baronları da,
hepsi aynı Yahudi lobilerinin maşalarıydı.

Doğu Perinçek’in:

“Aydınlık’ın 17 Nisan
2012 günlü “Durun Siz Kardeşsiniz” başlığı altında Tayyip Erdoğan ve Abdullah
Gül ile Çevik Bir’i aynı kefeye koyan başlığı bugünün gerçeğini örtüyor.

Bir zamanlar üçü de
Yahudi JİNSA madalyası almışlardır, doğrudur. Ama bugün Tayyip Erdoğan-Abdullah
Gül ikilisi, Org. Çevik Bir’i hapse atıyor. Geçmişteki mevzilenmeler değiştiği
zaman, hala o geçmiş mevzilenmenin içinde kalmak, zamanı şaşırmaktır ve siyasal
mücadele kişinin kendi mevzilerine ateş etmesine yol açar”[1]

uyarıları; “Aman
ha, Çevik Bir’in de, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin de aynı Yahudi
JİNSA’dan ödüllü figüranlar olduklarını, Erbakan’dan kurtulmak için kiralanıp
kullanıldıklarını ve 28 Şubat’ın Amerika’da tezgahlandığını yazıp, baltayı
ayağımıza vurmayalım; bizim de Erbakan’ın şahsında İslam düşmanı ve Siyonist
Yahudi sermayesi uşağı olduğumuzu ortaya koymayalım”
 telaşıydı….

Bundan bir gün sonra;

“ABD ve İsrail, 28
Şubat’ın neresindeydi? 28 Şubat Çelik Harekâtıyla başladı.

28 Şubat, aslında Mart
1995’te Çelik Harekâtı’yla başladı. Türk Ordusu, Kuzey Irak’a ABD’nin egemenlik
alanına girdi.

Arkasından 1996 Eylül
ayında Genelkurmay’ın Saddam Hüseyin ile işbirliği geldi. 3.000 CIA Peşmergesi
Guam adasına postalandı. ABD’li kurmaylar, “Vietnam savaşından sonraki en büyük
yenilgiyi aldık” dediler ve Türk generallerinin “hizadan çıktığını” dünyaya
ilan ettiler.[2]

diyen Doğu Perinçek, o
tarihte Erbakan’ın Başbakan koltuğunda oturduğunu, Hoca’nın haysiyetli
politikaları ve cesaretli talimatlarıyla Ordumuzun sağlam duruşu sonucu 3.000
CIA Peşmergesinin ve Çekiç Güç çetesinin Irak’ı terk etmeye mecbur
bırakıldıklarını… Ve işte bu nedenlerle aleyhinde ABD menşeli 28 Şubat
tezgâhının hazırlandığını saklamakta ve kendi aklınca okurlarını aldatacağını
sanmaktaydı.

Hızını alamayan Doğu
Perinçek:
 “Refah Partisi’nin
Bosna operasyonundaki misyonu” başlığıyla;

“Erbakan’a gelince,
Bosna operasyonunda ABD’nin tam aradığı liderdi. O operasyon, ancak Erbakan ve
Abdullah Gül’lerin işbirliğiyle yürütülebilirdi. Hem ABD harekâtına katıldılar;
hem de Bosna’ya yardım diye toplananları özel mülklerine geçirdiler. Bizzat
Saadet Partisi yöneticileri cihat için toplanan trilyonlara el konulduğunu
açıkladılar. Kayıp denen trilyonların adresi bulundu.”

sözleriyle hırsını ve
hıncını kusmaktaydı. Oysa Rahmetli Erbakan’ın miras bıraktığı bütün mal
varlığı, 1995 yılında açıkladığı mal beyanıyla aynıydı. Bosnalı mazlum
Müslümanların en doğal hakları olan emniyet ve hürriyet mücadelesi için, tüm
barbar batılılara karşı yürüttükleri ve bizim kurtuluş savaşımızdaki hedefleri
güttükleri o şanlı direniş sırasında; hem Haçlı saldırganlarla savaşmış, hem
her türlü ihtiyaçlarını karşılamış hem de 3 tane silah fabrikası kurmuşlardı…
Bu yüz milyonlarca liralık masrafları ayarlayan ve ulaştıran gizli kahraman ise
Rahmetli Erbakan’dı ve Avrupa Milli Görüşten toplanan yardımlar bunların binde
birini bile tutmazdı. Zaten emperyalist ve Siyonist odakların Erbakan
karşıtlığının bir nedeni de, Bosna’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve
Filistin topraklarındaki Milli ve İslami direniş hareketlerine en ciddi desteği
sağlamasıydı. Şimdi Rahmetli Erbakan’ı töhmet altında tutan iddiaların sahibi
Oğuzhan Asiltürk ise zaten Sabataistlerin kendi adamlarıydı.

Ve tabi bu İslam
düşmanı Ulusalcılar;

Bosna’da, Müslüman
oldukları için Boşnakların değil, zalim ve kâfir Sırpların ve Haçlı barbarların
yanındaydı.

Rusya’da, Müslüman
oldukları için Çeçenlerin değil, despot ve saldırgan Moskofların safındaydı…

Doğu Türkistan’da,
Müslüman oldukları için mağdur ve mazlum Sincan Türklerinin değil, Çinli
Komünist gâvurların tarafındaydı.

28 Şubatçılara Millet
değil, “illet” sahip çıkmıştı!

Bir de kalkıp”28
Şubat’ın bir halk harekâtı” olduğunu savunurlardı… Yahu hangi halk?

İşte rakamlar; halkın
%51’i sözde 28 Şubat karşıtı AKP’ye oy atmıştı. Diğer %25, “28 Şubat’ı niye
yargılamıyorsunuz?” diye iktidara yol gösteren ve gaz veren Kemal
Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine destek çıkmıştı. Eee her halde, Erbakan hükümetine
karşı MHP’liler de sokaklara çıkmamışlardı… Yani kala kala, 28 Şubat’a destek
olanların toplamı %1’i bulmamaktaydı. İşte hepsi bu kadardı… Yoksa
Ulusalcıların, sadece bu %1’lik azınlığı mı “halk” sayılmaktaydı? Aslında
Müslüman halkımız, bu %1’lik din düşmanı zihniyetin inadına ve bir nevi
mecburiyet adına AKP ve CHP gibi partilere sahip çıkmaktaydı. Evet, 28 Şubat
dayatmalarına ve din düşmanlığına %99 Müslüman Millet değil sadece %1’lik
“illet” taraf olmaktaydı.

Aydınlıkçıların
çelişki ve tutarsızlıkları!

Doğu Perinçek:

“Genç Türk
Devrimcilerini
 (İttihat ve Terakki
Partisini M.Ç.)
 Mason Localarından
Siyonistler yönlendiriyordu.” “28 Şubat’ı CIA planladı, İsrail de işin içinde
bulunuyordu”[3]

İddialarının sadece
bir komplo teorisi olarak uydurulduklarını, masonların ve Siyonist odakların bu
işlere bulaşmadıklarını savunurken, bundan iki gün sonra aynı gazetede Yıldırım
Koç;

Mustafa Kemal’in yakın
adamlarından ve devrim kurmaylarından Mahmut Esat Bozkurt’un şu sözlerini
yayınlıyordu ve tabi Doğu Perinçek’i yalanlıyordu:

“M.E. Bozkurt’un
makaleleri Kaynak Yayınları tarafından Masonlar Dinleyiniz! Adıyla yayımlandı.
Bu kitapta yer alan makalelerden bazı alıntıları aşağıda sunuyorum:

“Bugün Masonluk,
tatbikatta, dünya politikacılarının bilhassa Siyonist Yahudilerin elinde bir
atlatma, bir istila, bir soygunculuk vasıtası olmaktadır.” (s.20)

“Masonluk emperyalist
ve büyük sermayeli milletlerin elinde bir istila ve soygunculuk vasıtası
oluyor. Milliyet duygularını uyuşturup öldürmek için kullanılıyor. Siyonist
Yahudilerin intikam aletidir.”(s.23)

“Masonluk, tatbikatta
Siyonist Yahudilerin bir tuzağı ve aletidir. Milletlerin kanını bu iğneli
beşikten akıtmak ve emmek istiyorlar. Türk milleti bu tuzağa
düşürülemeyecektir.” (s.28)

“Biz, farmasonluğun
beynelminel ve siyasi telkinlerle, her yerde olduğu gibi bizde de bilhassa
Türk’ten başkaları tarafından iktisadi, siyasi, şahsi entrikalara vasıta
edilişinden milletimiz için tehlike ve felaket görüyoruz. Günün birinde, hatta
bu teşekkülün mensuplarınca da farkına varılmaksızın, inkılâbın ve vatanın
düşmanlarınca bir şer aleti olarak kullanılmasından korkuyoruz. Nitekim
mütareke senelerinde bu yolda kullanıldığını gördük.” (s.37)

“Farmasonluğun
mütarekenin o ihanet günlerinde, İngiliz Papazı Frew’ların, Casus
Lawrence’lerin, Mustafa Sagir’lerin, eski baş masonlardan hain Feylezof Riza
Tevfik’lerin elinde Türklük aleyhinde nasıl bir şer aleti olduğunu göze batan,
inkârı mümkün olmayan hadiselerle, vakalarla gösteriyorum.” (s.42-43)

“Biz milliyetçiler
insanlığın düşmanı değiliz, insan dostluğunu, farmasonluğun yaptığı gibi,
milliyetleri inkârla, gizli gizli çalışmakla, hatta tatbikatta şahısların, bazı
emperyalistlerin, suikastçıların emellerine alet edilen bu tarikatla
anlamıyoruz. Biz insanlığın dostuyuz.” (s.36)[4]

Ve zaten işte bu
gerçekçi gerekçelerle, Mustafa Kemal, “Kökü dışarıda fesat ocakları ve Yahudi
Uşakları” olduğu için Mason Localarını kapatmıştı. 28 Şubat cuntacıları da,
bugünkü AKP iktidarı da, bu Masonların avucundaydı. Bunların 28 Şubat darbesi
de, AKP demokrasisi de aynı Siyonist-Masonların bir aracıydı. Ve tabi Doğu
Perinçek te elbette bunun farkındaydı.

Çünkü sözüm ona ortaya
bir sandık konulmaktaydı. Seçmen gidip o sandığa oy atmakta ve iktidarı
seçtiğini sanmaktaydı. Ancak yakın tarihimize bakıyoruz, CIA’nın Rand
Corporation adlı strateji kuruluşu daha 1996 yılında, 2002 Kasım seçiminde
sandıktan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün çıkartılacağını açıklamıştı. Demek
ki, seçim bizim bildiğimiz tarihten en az 6 yıl önce yapılmıştı. Yani asıl
seçenler ve tayin edenler, sandığa giden şuursuz ve ayakta uyutulmuş milyonlar
değil, Washington’daki emperyalist ve Siyonist odaklardı.

Cengiz Çandar ve Sosyalist Karakteri!

“Filistin’den ABD’ye
direk geçişler… Kandil, Kuzey Irak, Washington ve hatta Brüksel hattında
ciritler… Tayyip’in ABD ziyaretini, Tayyip’ten önce bilmeler… Siyonist
Fuller’in yerli temsilciliğini yürütmeler…

“Kürt açılımının mimarı Henry Barkey,
Cengiz Çandar’ın Taraf’ta yayınlanan “12 Mart 1997’de ABD Dışişleri
Bakanlığı’nın 7. katında yapılan bir toplantıda Erbakan’ın gitmesi kararı
alındı” iddiasını mecburen yalanlıyordu.

“Cengiz Amerika’yı birçok Türk
gazetecisinden daha iyi bilen bir insan. Paul Wolfowitz gibi insanlarla çok
yakın arkadaş… “diyen Barkey, hafıza tazelememize yarayacak önemli bir
bilgiyi hatırlatıyordu: “2002’de Wolfowitz Erdoğan’a en yakın duran Amerikalı
yetkiliydi. Cengiz de biliyor bunu. Cengiz orada çok aracı olmuştu: Abdullah
Gül Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan Washington’a davet edilmişti. Davet eden
Wolfowitz’di.”
 Bu sözleriyle Siyonist Henry Barkey
“Amerika’nın Erdoğan’ı iktidara getirmek için Erbakan’ı devirdikleri”
iddialarını da, dolaylı biçimde doğrulamış oluyordu. Öyle ya, Erbakan’a tuzak
kuran ABD Yahudi Lobileri neden, Recep Erdoğan’a destek çıkıyordu?
 Bu arada, birkaç yıl önce Erdoğan’ın Brookings Enstitüsü’nde konuşma
yapacağından da Erdoğan’dan önce Çandar’ın haberi oluyordu.

Emperyalizmin Uşağı

Çandar, 12 Mart’tan sonra
anti-emperyalist kimliğiyle sığındığı Filistin’den, emperyalizmin son kalesi
ABD’ye “dikey” geçiş yapıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı USIP, peşinden
de Wilson Vakfı’ndan bursa layık görülüyor…

Pentagon’un adamı

1987’de Turgut Özal’la Şam’a gidiyor.
Yanlarında MİT görevlisi Hiram Abas da var. Yıllardan beridir ağızdan ağza
dolaşan Abas’ın Çandar için “teşkilattandır” dediği rivayetini, Soner Yalçın
son kitabı Samizdat’ta başka bir boyuta taşıyor: “Hasan Celal Güzel bana Çengiz
Çandar’ın Pentagon’un adamı olduğunu söyledi; ona da bu bilgiyi MİT’çi Hiram
Abas vermişti. Hepsi o dönem Özal’ın yanındaydı, birbirlerini iyi tanıyorlardı.
Hasan Celal Güzel bu bilgiyi yazılmamak üzere vermişti.”

Özal’lı yıllar

(…) Çandar Taraf’ta yayınlanan
söyleşisinde “Özal’lı yıllar”daki rolünü şöyle itiraf ediyor:” Talabani ve
Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım.
Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun
Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu.” Çandar bugün de, Talabani Türkiye’ye
geldiğinde “özel” görüştüğü birkaç “yakın dostu”ndan biri…

Açılımın yol haritası

Soros’un fonladığı TESEV’in “Kürt
Sorunu”nun nasıl çözülebileceğine dair raporlarındaki “müzakereci” fikirlerin
altında da Çandar’ın imzası var!

Yine bir CIA ajanı olan Graham Fuller’in
“makale ortağı” olduğunu da unutmamalı…

Çandar’ın yolu Barkey ile çok kritik
zamanlarda kesişiyor. Barkey’in Abdullah Gül Refah Partisi Genel Başkan
Yardımcısıyken ABD’de yaptıkları görüşmeden (Çandar’ın iddialarını yalanladığı
görüşme) bir gece önce kafa kafaya verip yemek yediği isimlerden biri Cem Duna.
Duna, 2005 yılında bu kez Bebek’te, bir başka CIA ajanı Mark Parris’le bir
araya geliyor. Yanında Sorosçu Can Paker, MİT’çi Sönmez Köksal ve Hasan
Cemal’den başka bir kişi daha var: Cengiz Çandar! Ve aynı Çandar, 2007’de bu
kez Washington’da The Atlantic Council’de yapılan ve “açılımın yol haritası”nın
çizildiği toplantıda David Philips ve Henry Barkey ile birlikte!”[5]

Barkey’in sözleri üzerine Çandar’ın
cevabı gecikmiyordu: “Kullandığı dili çok yakışıksız buldum. Kendisi nerden
dâhil oluyor bu konuya onu anlamak mümkün değil. Henri Barkey’in bir derdi
varsa gitsin Alan Makovsky ile çözsün. Tekrar ediyorum kullandığı kelimeler
yakışıksızdır, ikincisi bu konunun üstüne böyle heyecanla niye atladı? Bu bir
doğruyu arama çabası değil kötü niyet görüyorum. Amerika ve İsrail’i, 28
Şubat’tan aklamak için kim bir girişimde bulunursa kendini yaralar, bunun
altından kalkamaz.”
 diyordu…

Cengiz Çandar bu horozlanmasıyla, BOP Eş
kâhyası Recep T. Erdoğan iktidarını hazırlayan 28 Şubat geçiş sürecine karşı
çıkıyor görünüp Amerikan taşeronu AKP’yi aklamaya çalışıyordu.

“Dingili kırık
adam”dı!

“Bir insanın yaşamındaki kırılma
noktalarını alt alta yazarsanız kişiliğinin röntgeni ortaya çıkıyordu.

İşte Cengiz Çandar’ınki:

1968’de “Kahrolsun Amerikan
emperyalizmi’’ diyen bir devrimciydi;

1970’te sonradan çıkarılıncaya kadar
Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Merkez Komite Üyesiydi;

1971’de Filistin’de gerilla
eğitimindeydi;

1970’lerin ikinci yarısında Yaser
Arafatçı kesilmişti;

1980’de Humeyni’ciydi;

1987’de MİT Müsteşar Yardımcısı meşhur
Hiram Abas’ın sivil yaveri gibiydi;

1990’da Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ın
yanında “resmi’’ görevliydi;

1991’de Turgut Özal’ın Danışmanı ve
bendesiydi;

NATO seminerlerinde eğitimciydi;

“ABD Çevik Kuvvetinin karargâhına
girebilen tek Türk gazeteciydi”;

Graham Fuller gibi CIA yöneticilerinin
meslektaşı ve özel ekibindeydi;

Mesleğe Vatan gazetesinde başlayıp,
Cumhuriyet, Hürriyet, Güneş ve Sabah’tan geçerek Yeni Şafak’ta karar kılmış,
Karen Fogg’un makbuz karşılığı parayla yazı yazdırttığı kişiydi;

Gerektiğinde Türk, gerektiğinde Osmanlı,
gerektiğinde dönme, ama hepsinden fazla Amerikalı birisiydi;

Özetle, Bilimsel Sosyalizm’den ılımlı
dinciliğe savrulan bir ideoloji ve kurtuluş savaşçılığından emperyalizme
atlayan bir siyasal çizgi izlemekteydi.”[6]

“Milli”lerle “hain”lerin mücadelesi mi,
yoksa “dinci”lerle “dinsiz”lerin çekişmesi miydi?

Daha önce de yazmıştık:

ABD’nin derin devleti olan Yahudi Lobileri, yani “Gizli Dünya Devleti”,
çeşitli ülkelerdeki güdümlü “kukla iktidarları”; şımarıp kendilerine kafa
tutmasın ve milli atılımlara kalkışmasın diye, sürekli bunları dengelemeye ve
kontrol etmeye çalışır. İşte Türkiye’deki Hükümet, Cemaat ortaklığını ve
kapışmasını da, aynı Siyonist merkezler ayarlayıp kullanmaktadır.

Ve zaten Milli Görüş
kaçkını AKP’yi iktidara getiren güçlerin, bunları avucunda tutacak “emniyet
sübap”larını içlerine sokmadan öyle başıboş bırakacaklarını sanmak saflıktır.
İşte Fetullahçılık denen CIA destekli organizasyon, AKP’yi dengeleme ve hizaya
getirme aracıdır. Hükümet de, Cemaat de, aynı odakların dümen suyundadır. Bu
kavgaları “iyilerle kötülerin, millilerle işbirlikçilerin” kapışması sanmak
yanlıştır. Olsa olsa
 “figüranların rol
kapma yarışı yaparken, senarist patronlara hizmet sunmalarıdır.”
 Ergenekon tezgâhını da böyle değerlendirmek lazımdır. Yani bütün bu
yaygaralar “Millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” değil, Amerika’nın sömürü
arabasının atlarını değiştirme operasyonlarıdır. Tabi bu arada ABD ve AKP’nin
başını ağrıtan ve cırtlak ses çıkaran alakasız ve günahsız insanlar da
susturulmaya çalışılmaktadır. Yani olay “Dincilerle Dinsizlerin köşe
kapmacasıdır”.

“Dinci” diye, dindar
dürüst, onurlu ve şuurlu Müslümanları değil; din istismarcısı ve ılımlı İslamcı
kesimler anlatılmaktadır.

Evet, ulusalcılık ve
katı Laik-Kemalist kılıflı kesimler, açıkça İslam düşmanlığı yaparak, yani
DİNSİZLİK yaparak küresel güçlere hizmet sunarken; “Dinci”ler ise istismarcılık
ve sahtekârlıkla Siyonizm’e yaranma telaşındadır. Evet, “Dincilerle Dinsizlerin
çatışmasını, millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” gibi sananlar
yanılmaktadır; kasıtlı olarak böyle sunanlar ise sahtekârlık yapmaktadır.

Bu gerçekleri, Ermeni
soykırımı iddialarını yalanlamak ve Kıbrıs davamıza sahip çıkmak adına
tertiplenen bazı toplantılar vesilesiyle, Ulusalcı kesimin önde gelenlerine
yüzlerine karşı ve topluluk huzurunda da defalarca hatırlatmış ve “İslam’la
barışmadan halkımıza ulaşamayacaklarını” anlatmıştık. Ama maalesef kendi
saplantılarından ve safsatalarından bir türlü kurtulamamışlardı.

Şimdi Allah aşkına,
iz’an ve insafla söyleyin:

Bu Ulusalcılar, Aziz
ve Asil Milletimizin; Yüce Dinine düşman iken, manevi ve ahlaki değerlerine
karşı iken, Başörtüsüne, İmam Hatibine sataşıp saldırırken, bu halk AKP’nin
tuzağına sığınmayacaktı da ne yapacaktı? Ve zaten tezgah, böyle
kurgulanmıştı!..

Bu arada özellikle
Milli Görüşe ve tüm müminlere, her fırsatta “Gerici dinciler” diye sataşanlara
bir uyarımız vardır:

Asıl gericiler;
imansız, İslamsız ve Kur’an’sız bir hayat yaşayanlar, maymundan türediklerini
söyleyip hayvanlığa özenti duyanlardır. Müslümanlar hep ileri değişimlerin ve
tarihi devrimlerin öncüsü olmuşlardır.

Üstelik “geri”cilik
bizim dinimizde haramdır ve en büyük günahlardandır. Bu gericilik, sizlerin de
Fransız Mason devrimi takipçisi ve taklitçisi olduğunuz Batı medeniyetinde ve
özellikle Sosyalist ve Darwinist İskandinav ülkelerinde “resmi evlilik”
sayılmaktadır. Yani, Fransız devriminin mahsulü imansız ve ahlaksız Batılı,
sapıtıp hayvanların bile tenezzül ve tevessül etmediği bir aşağılığa
saplanmışlardır. Yükseklere tükürmeyin, balgamınız dönüp kendi yüzünüze
bulaşacaktır.

 

 

 

 


 

[1] 21 Nisan 2012, Aydınlık

[2] 22 Nisan 2012, Aydınlık

[3] 21 Nisan 2012, Aydınlık Sh.8

[4] 23 Nisan 2012,Aydınlık sh.5

[5] Selcan Taşçı, Yeniçağ

[6] Hasan Yalçın, Dönekler

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/haziran-2012/islamla-ugrasan-halkim

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi