İkiz Yasaların Perde Arkası!
Türkiye 2003de, ülkemizin bölünmesine bahane yapılacak derecede tehlikeli
ve hıyanet içerikli başka bir uluslararası maddeyi daha imzalamıştır. İkiz
yasalar diye adlandırılan bu yasaların imzalanmasıyla PKK Federasyonuna giden
yoldaki en önemli adımlardan birisi atılmıştır. (T.B.M.M.nin 04.06.2003
tarihli oturumunda kabul edilen bu yasayı, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezer onaylamıştır.) Türkiye 2000 yılına kadar 34 yıl boyunca ikiz yasaları
imzalamaktan kaçınmıştır. 2000 Yılında Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti
tarafından yasa maalesef imzalanmış ama 3 sene sumen altında kalmıştır. Bundan
sonra tam da Irakın işgali gerçekleşirken 2003 yılında AKP hükümeti ulus
devletinin intiharı olan bu yasayı uygulamaya başlamıştır. Bu sözleşmelerin
içeriğinden Türk Milletinin hiç haberi olmamıştır. Bu yasalara göre bir ülke
içinde kendini farklı halk olarak tanımlayanlar kendi kaderlerini tayin etme
hakkına sahip olacaktır! Yani uluslararası camia düğmeye bastığı an; kendini
ayrı halk olarak kabul edenler sivil itaatsizlik ve çatışma sürecini başlatacak
ve desteklenip haklı çıkarılacaktır. İşte bu nedenle BDP eş başkanı Demirtaş;
isteklerimiz kabul görmezse ortalığı Tahrir meydanına çeviririz şeklinde
tehditler savurmaktadır. İmzalanan bu anlaşma gereği istediğini söyleme hakkını
kazanmışlardır. İkiz yasalar yürürlüğe girdikten tam 8 yıl sonra BDPden Ahmet
Türk bu yasadan doğan haklarını şöyle gündeme taşımıştır.
Demokratik özerklik dünyanın her yerinde merkezi hükümetle uzlaşarak
yapılmaktadır. Devlet, Kürtlerin taleplerini görmezden gelirse, kendimizi
yönetme mücadelesi başlatılacaktır. Sadece Kürtler değil, Lazlar, Çerkezler
içinde benzer hakları savunmaktayız. Karadenizde özerk yapılanma olsun
denilirse destek çıkarız.
Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Şeytani amaçları!
2006 yılında Türkiyenin parçalanmasını kolaylaştıracak Bölgesel Kalkınma
Ajansları yasası da çıkartıldı. 5449 numaralı bu kanun 25.01.2006 tarihinde
kabul edilerek yürürlüğe taşındı. Bu projeyle bölgesel mali ve idari birimler
oluşturulacaktı. Bu tüm ülkeleri kanser gibi kaplayan bir şehir devlet projesi
olmaktaydı. Özerk bölgeler, küresel bankerlerin emrine sunulacaktı. Nasıl mı?
Şöyle anlatalım: Türkiye 2006da imzalanan kalkınma ajansları yasasıyla 12
bölgeye ayrılmıştı. Valiler, belediye başkanları ve özel sektör yetkilileri bu
ajanslarla birlikte bölgesel kararlara imza atacaklardı. Her bölge kendi
yatırım kararlarını alacaktı. Projeler için Ankaradaki hükümete değil, küresel
bankerlere başvuracaklardı. Fonlar merkezi hükümetten bağımsız olarak bölgelere
akacaktı, yani parayı veren düdüğü çalacaktı. Fonlarla borçlanan yerel
yönetimler, parayı aldıkları bankerlere sorumlu olacaklardı. Belediyeler borç
batağına saplanacaktı. Yol haritası için Türkiyeden yargıçlar Washingtona,
Coloradoya ve Arizonaya götürülüp eğitilerek hazırlanmıştı. Ayrıca Federal
mahkeme sistemleri konusunda bilgiler almışlardı.
Tek dünyacıların gözleri parlamaktaydı, sonuca az kalmıştı. Tüm bu süreç
içinde ayrılıkçı örgütlenme (sivil-PKK) mecliste yer almıştı. Bu da yol
haritasında önemli kilometre taşıydı. Küresel çete ve Siyonist şebeke dünyanın
çeşitli yerlerinde destekledikleri terör örgütlerine demokratik mekanizmaların
içine girmeye çağırmıştı. Örneğin Irak işgal edilir edilmez Kürt ayrılıkçıların
önde gelen isimleri merkezi hükümet içine alınmıştı. Bu bir Amerikan planıydı.
Barzani Kürt bölgesinin başkanı yapılırken, diğer Kürt lider Talabani
Cumhurbaşkanlığına taşınmıştı. Bir başka Kürt ayrılıkçı Höser Zebari merkezi
hükümette Dışişleri Bakanı yapılmış ve birçok Kürt lider bölge valiliklerine atanmıştı.
Böylece fazla bir sorunla karşılaşılmadan, bölgedeki ikinci İsraile giden yol
açılmıştı. Çok ilginçtir. Önce ana dil, kültürel haklar diyerek işe başlanmış
ve sonunda ayrı bir devlet ortaya çıkmıştı.[1]
Evet artık bıçak kemiği de geçip iliğe dayanmıştı. Türkiye ya parçalanıp
yıkılacaktı veya yeni bir devrim ve değişimle tekrar şahlanacaktı. Bunun için
de İsraille ve arkasındaki ABD ve AB ile (NATO güçleriyle) tarihi bir kapışma
kaçınılmazdı. Hem ayet ve hadislerin açık beyanları, hem Müminlerin ve mazlum
kesimlerin feryadı ve acil ihtiyaçları, hem de olayların tabii akışı böyle bir
neticeyi gerekli kılmaktaydı. Evet, tarihi bu sefer Türkiye yazacak, coğrafyayı
o düzene koyacak, yeni bir saadet dönemi ve Adil Düzen medeniyeti mutlaka
kurulacaktı.
[1] Milli Gazete / 14 09 2014 / İshak Beyazay