DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: SİYASİ SİYONİZM DÖNEMİ
“Hiç kuşku yoktur ki, bu büyük Siyonizm hareketi,
`Atchalta D`egeula` (Mesihi dönemin başlangıcı)dır.
Mesih`in gelişi ve bizim günlerimizin doğuşu,
çok yakınlaşmış bulunmaktadır.”
Haham Avraham Yitzhak Hacohen Kook`un
1920`li yıllarda Siyonizm hakkında yaptığı bir yorum
Kitabın ilk iki bölümünde, Mesih Planı`nın hangi aşamalardan geçtiğini ve bu aşamaların da Batı toplumlarında ne gibi dönüşümler oluşturduğunu inceledik. Buna göre, Mesih Planı, ilk büyük aşamasını, yani Mesih`in gelişi için gerekli birinci şart olan “yahudileri dünyanın dört bir yanına dağıtma” projesini, İspanya sürgünü ile uygulamaya koymuştu. Sürgün, hem bu tür bir kehaneti gerçekleştiriyor, hem de yahudilerin Kuzey Avrupa`ya dağılmasıyla Holla, İngiltere gibi ülkelerde kapitalizmin ilk çarklarının dönmesini sağlıyordu. Kabalacılar`ın kehanetlerinde müjdesini verdikleri Protestan akımı ise Katolik Kilisesi`ne büyük bir darbe vurarak Plan`a büyük bir destek veriyordu. Bu arada İngiltere`de ortaya çıkan Püritenler ya da yerinde bir deyimle “yapay yahudiler” hem Britanya İmparatorluğu`nu, hem de Kabalacı Kolomb`un keşfettiği Yeni Dünya`yı yahudileştirerek, Plan`ın işlemesine katkıda bulundular.
Avrupa`da önce Protestanlık, ardından da Aydınlanma ile oluşan büyük toplumsal ve politik değişimin de, Kabalacılar ve Tapınakçı geleneği koruyan masonlar arasında kurulmuş olan İttifak tarafından gerçekleştirildiğini 2. bölümde inceledik.
Böylece, Mesih Planı`nın önündeki engellerin çoğu aşılmış oluyordu. Yahudiler, kapitalist ekonomi sayesinde, tefecilikten gelen klasik sermaye birikimlerini çok daha fazla artırarak büyük bir ekonomik güce ulaşmışlardı. Bu ekonomik gücü, politik eşitlik elde ettikleri Batı`da rahatlıkla siyasi güce dönüştürebiliyorlardı. Benjamin Disraeli`nin İngiltere`ye başbakan olması, ülkenin en zengin hanedanı olan Rothschild`ın, “Lord” ünvanı alarak Parlamento`ya dahil olması, bunun iki çarpıcı göstergesidir.
Yahudileri “İsa`nın katilleri” sayan 1 ve Vaadedilmiş Topraklar`ın onlara ait olduğu tezine karşı çıkan Katolik Kilise`sinin dize getirilmesi ile birlikte, Mesih Planı`nın önündeki ideolojik engel de ortadan kalkmıştı. Batı`nın büyük güçleri, Plan`ı desteklemeye hazırdılar: Fransa Katolikti ama dinden koparılmış (sekülerleştirilmiş) bir ülkeydi ve Katolik olmasının herhangi bir sakıncası kalmamıştı. İngiltere ve Amerika ise Protestan, hem de Püriten geleneğine sahip birer Protestan ülkeydi. Bunun da ötesinde, Kabalacılarla kurduğu İttifak`a her zaman ve her yerde sadık kalan masonluk, bu ülkelerin yönetiminde büyük söz sahibiydi. (Almanya`nın çok daha ilginç olan misyonuna daha ilerde değineceğiz.)
Kısacası, artık Mesih Planı`nın en can alıcı aşamasına, yani Vaadedilmiş Topraklar`a dönüş projesine geçilebilirdi. Bu, yahudilerin dağılmış oldukları “dünyanın dört bir yanı”ndan bu kez yeni bir göç dalgasıyla Vaadedilmiş Topraklar`a dönmeleri anlamına geliyordu. Zaten bu nedenle de Vaadedilmiş Topraklar`a dönüş, Kabalacılar`ın dilinde “İsrail`in sürgünlerini toplaması” olarak ifade ediliyordu. Bu “sürgünlerin toplanması” ifadesi de Eski Ahit`in İşaya kitabında geçen bir kehanetten çıkarılmıştı. İsrailoğulları`nın “dünya egemenliği”nden önceki gelişmeleri bildiren ayet şöyle diyordu:
Ve o gün vaki olacak ki, Aşur`dan ve Mısır`dan ve Patros`tan ve Kuş`tan ve Elam`dan ve Şinardan ve Hamattan ve denizin adalarından artakalacak olan kavmin (yahudilerin) bakiyesini kurtarmak için Rab yine ikinci kere elini uzatacak. Ve milletler için bir bayrak kaldıracak ve İsrail`in sürgünlerini toplayacak ve yerin dört köşesinden Yahudanın dağılmış adamlarını biraraya getirecek.2
Bu kehanete göre, “Yahuda`nın dağılmış adamları”, yani dünyanın dört bir yanına dağılmış olan yahudiler, biraraya gelip Vaadedilmiş Topraklar`a geri döneceklerdi. Kabalacılar, Mesih Planı`nın önemli bir aşaması olan bu kehaneti gerçekleştirmek için çalışmakta gecikmediler. Ama kuşkusuz, sözkonusu “sürgünleri toplama” projesi de gerçekleştirilmesi oldukça zor bir projeydi. Kabalacılar`ın bu konuda karşılaşacakları pek çok engel vardı. Herşeyden önce, Vaadedilmiş Topraklar İslam egemenliği altındaydı. Bu egemenlikten “kurtarılmalı” ve yahudilerin ya da orayı yahudilere gönüllü olarak vermeye hazır bir gücün eline geçmeliydi. Bunun yanında, yahudi halkının Vaadedilmiş Topraklar`a döndürülmesi gerekiyordu ki, bu da oldukça zorlu bir işti. Belki İspanya sürgününden de zordu; çünkü İspanya`da tek bir merkezden çıkış olmuştu. Şimdi, çok farklı merkezlerden tek bir noktaya yönelen bir göçün organize edilmesi gerekiyordu. Ayrıca bu hareketin uluslararası destek görmesi, büyük güçler tarafından savunulması da zorunluydu.
Ama Mesih Planı “sıfır”dan bu noktaya kadar gelmişti ve Kabalacılar işi sonuna kadar sürdürmeye kararlıydılar. Vaadedilmiş Topraklar`a dönüş projesini, bazı yeni yorum ve yöntemlerle uygulamaya koydular. “Siyasi Siyonizm” böyle doğdu…
SİYASİ SİYONİZM`İN DOĞUŞU
19. yüzyıl biterken, yahudi dünyası son derece ilginç bazı gelişmelere sahne oldu. 19 yüzyıldır beklenen “Vaadedilmiş Topraklar`a geri dönüş” hareketi, bu gelişmelerle birlikte yeni bir boyut kazı. Yahudi dünyasında doğan bu gelişmeler, kısa sürede büyük etkiler doğuracak ve bu etkiler yahudi dünyasının çok daha dışına çıkan, özellikle de İslam dünyasını derinden ilgilendiren sonuçlar doğuracaktır.
Ortaya çıkan bu yeni gelişme, klasik literatürde “Siyasi Siyonizm” olarak tanımlanan ve Vaadedilmiş Topraklar`a dönüş rüyasına yeni bir yaklaşım getirdiği söylenen akımdı. Liderliğini Avusturyalı yahudi Theodor Herzl`in yaptığı akımın, asırlardır süren “Siyon`a dönüş” idealini rasyonelize ederek bir politik harekete dönüştürdüğü ve eski dini yapısından uzaklaştırdığı öne sürülür.
Yahudi tarihçilerce öne sürülen bu tez, Theodor Herzl`in başlattığı hareketin, eski Mesih inancının bir devamı veya bir aşaması değil, 19. yüzyıl şartlarında oluşmuş bir milliyetçilik örneği olduğunu söyler. Buna göre, Herzl`in “babalık” yaptığı “Siyasi Siyonizm” hareketi, asırlardır süren Mesih beklentisini ya da Mesih Planı`nı gerçekleştirmek değil, yalnızca bir yahudi ulus-devleti kurmak amacını gütmüştür. “Siyasi Siyonizm”in ortaya çıkış nedenleri arasında, dini öğretilerin değil, artan antisemitizme karşı çözüm aramak, asırlardır azınlık halinde yaşayan yahudileri bir ulus-devlet çatısı içinde kurtarmak olduğu da söylenerek, sözkonusu tez desteklenir.
“Siyasi Siyonizm”in, Mesih inancının bir devamı olmadığını öne sürenlerin bu konudaki en önemli dayanakları, Herzl ve ondan sonraki Siyonist liderlerin, tutucu (ortodoks) hahamlarla büyük bir fikir ayrılığına düşmeleridir. Gerçekten de bazı hahamlar, Siyonist liderlerle anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Anlaşmazlığın kaynağı, hahamların, tümüyle kutsal bir şekilde gerçekleşeceğine inıkları Kutsal Topraklar`a dönüş projesinin insan eliyle yerine getirilemeyeceğini düşünmeleridir. Oysa Siyonistler, “Kutsal Topraklar`a dönüş için mucizevi çözümler beklemeye gerek yok, bu işi biz kendimiz yapabiliriz” mantığıyla harekete geçmişlerdir. Bunun üzerine, kimi tutucu hahamlar, kutsal olduğuna inanmadıkları ve seküler (din dışı) saydıkları bu hareketi desteklememişlerdir.
İşte, “Siyasi Siyonizm, Mesih inancının yerine getirilmesi değil, tümüyle 19. yüzyıl milliyetçiliğine dayanan laik ve modernist bir harekettir” diyenler, tezlerine kanıt olarak Siyonistlerle tutucu hahamlar arasındaki bu ayrılığı gösterirler. Ve eğer konu yeterince incelenmezse, öne sürülen bu tez, kolayca mantıklı bulunup, kabul edilebilir.
Ama bu tezin gerçeği yansıtmadığını gösteren önemli işaretler vardır…
Bunları incelemeden önce, bir noktayı vurgulamakta yarar var. Kitabın başından bu yana, Mesih Planı`nın önderlerinin Kabalacılar olduğu üzerinde duruyoruz. Kendilerini bazı metafizik güçlere ve “tarihin akışını değiştirme” gücüne sahip olduklarına inanan Kabalacıların, Mesih Planı`nın gerektirdiği kehanetleri aşama aşama yerine getirmeye çalıştıklarını inceliyoruz.
Burada sıradan hahamlarla, Kabalacılar`ın arasındaki büyük farkı göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kabalacı hahamlar, tutucu (ortodoks) hahamlardan ayrıdırlar. Tutucu hahamlar ancak Talmud (yahudi dininin gelenek ve kurallarını içeren kitaplar bütünü) ile ilgilenirken, Kabalacılar, metafizik güçlerle ve hatta büyüyle iştigal ederler.
Dolayısıyla, Siyonist liderlerin bazı tutucu hahamlarla ayrılığa düşmeleri, Kabalacılar`la ve dolayısıyla Mesih Planı`yla da ayrılığa düşmeleri gibi bir anlam taşımıyor.
Ama bundan, hemen Siyonistlerin Kabalacılarla aynı yolu izledikleri anlamını çıkaramayız elbette. Bu konuda bir yargıya varmak için, Siyonistlerin yaptıklarıyla Kabalacılar`ın planları arasında gerçekten doğrudan bir bağlantı olup olmadığını incelemek gerekiyor.
`SİYASİ SİYONİZM` TEORİSİNİ GELİŞTİREN KABALACILAR
Genelde anlatıldığının aksine, yahudilerin bir devlete sahip olmak için Mesih`i beklemek yerine, bu süreci kendi elleriyle başlatmaları gerektiği düşüncesi, yani Siyasi Siyonizm, ilk kez Herzl`le birlikte ortaya atılmadı. Bu teori, Herzl`den yarım yüzyıl önce, iki Kabalacı tarafından dile getirilmişti. Ve 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Siyonizm, büyük ölçüde siyasi bir hareket olmakla birlikte, aslında Mesih inancının yeni bir yorumuydu. Encyclopaedia Judaica şöyle yazıyor: