ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: AYDINLANMA VE FRANSIZ DEVRİMİ
“Monarşi, Tapınakçılar örgütünün torunlarından öldürücü bir darbe aldı.”
Comte de Mirabeau`nun Fransa Kralı`nın
giyotine yollanmasının ardından
yaptığı bir yorum.
Bir önceki bölümde, yahudi önde gelenleri ve Tapınakçı geleneğin temsilcisi olan masonlar arasında kurulan İttifak`ın Batı tarihi üzerindeki büyük etkisini inceledik. Gördüğümüz gibi siyasi egemenlik peşinde olan İttifak, Katolik dininin ve bu dinin temsilcisi olan Kilise`nin gözetiminde kurulmuş olan Avrupa düzenini yıkmak ve onun yerine kendi düzenini yerleştirmek amacındaydı.
Kurulu Avrupa düzeni, kendisini ilahi temellere dayıran bir düzendi. İnsanlar, bu dünyayı Allah tarafından yaratılan geçici bir yurt olarak görüyorlardı. Bu geçici yurtta tek meşru otorite ise ilahi kökenli otoriteydi. İnsanlar, bir başkasına, ilahi nizama itaat ettiklerini düşünerek itaat ediyorlardı. İnsanların kimliklerini belirlemelerindeki tek kıstasları ise dindi. Irkçılık, bir ulusun diğerinden farklı ya da üstün olduğu gibi düşünceler insanlara yabancıydı. İnsanlar, ekonomik hayatlarını da dine göre belirliyor ve dinin yasak saydığı ekonomik uygulamalardan ki bunların en başında faiz geliyordu kaçınıyorlardı. İktidar, kendisine ilahi kaynaklardan meşruiyet sağlamaya çalışıyordu. Gerçi iktidar monarşilerin ya da derebeylerin elindeydi ve iktidarın babadan oğula aktarılması prensibi yürürlükteydi. Bu aristokrasi sistemi ise dini bir kaynağa dayanmıyordu ama yine de iktidar sahipleri hiçbir zaman dini otoriteye karşı gelmiyor ve ilahi kaynaklı düzene uyma sözü veriyorlardı.
Bu sözkonusu Avrupa düzeni, belirli ölçülerde İslam`a da benzerlik göstermektedir. Çünkü İslam`da da insanlar hayatlarını ilahi nizama göre belirlerler. Dinin kuralları, ekonomik ve sosyal konuları da içerir ve sağlıklı bir müslüman toplum, ekonomisini de sosyal hayatını da dini kurallara göre düzenler. Otoritenin meşruiyeti ise yine dinden kaynaklanır. Halife, yetkisini herhangi bir dünyevi kıstastan yani parasından, şöhretinden, soyundan vb. değil, yalnızca dinden alır. İnsanlar da ona dini temsil ettiği için uyarlar. (Kuşkusuz Katolik dini, en başta Teslis inancı olmak üzere İslam`a göre sapkın olan pek çok düşünce de içermektedir. Ancak kurduğu toplumsal düzenin, taassup özelliği hariç, İslam`la önemli benzerlikler taşıdığına kuşku yok.)
Yahudi önde gelenleri ve masonlar arasında kurulmuş olan İttifak ise önceki bölümde de ayrıntılı olarak gördüğümüz gibi, sözkonusu Avrupa düzeninden memnun değildi. Çünkü bu düzen, siyasi otoritenin kendisini ilahi kaynaklarla meşrulaştırmasını öngörüyordu ve İttifak`ın da bu şekilde kendini meşrulaştırma şansı yoktu. Kilise tarafından her iki taraf da yani yahudiler de, Tapınakçılar ve onların devamı olan masonlar da dışlanmışlardı. Aristokrasiye sızıp, iktidarı ele geçirme şansları da yüksek değildi. Çünkü hanedan bir kişi onları desteklese bile, onun yerine bir başkası geçecekti ve bu yeni yöneticinin kendilerinden olmasını garantileyecek bir imkan yoktu.
Bu noktada, İttifak için tek çıkış yolu, kurulu Avrupa düzenini kökünden değiştirmekti. Politik, sosyal ve ekonomik yönden, Batı yeniden şekillendirilmeli ve İttifak`ın düşmanı olan dini otoriteden koparılmalıydı. İnsanların zihnine dini otoriteyi güçlü kılan düşünceler yerine, İttifak`ın kendi dünya anlayışı yerleştirilmeliydi. Vatikan Papalık Kutsal Kitap Enstitüsü`nde profesör olan ve önceki bölümde, Kabala ile Hümanizm akımı arasındaki ilişkiyi konu eden satırlarını alıntıladığımız Malachi Martin de bu noktaya dikkat çekerek, “Kabalacı hümanistlerin amacı her zaman sosyopolitik değişim olmuştur” diyor.1
Önceki bölümde, “Kabalacı hümanistler”in, masonların ve bizzat gerçek Kabalacılar`ın Avrupa`nın geçirdiği büyük sosyopolitik değişimdeki rollerini ayrıntılı olarak inceledik. Bu güçlerin oluşturduğu İttifak`ın, önce Protestanlık sonra da Aydınlanma hareketleri ile Avrupa`nın dinden kopmasının öncülüğünü yaptığını, dini otoriteyi ve monarşileri politik yönden zayıflattığını gördük. Ancak İttifak yalnızca politik bir değişim yapmakla kalmadı, toplumu ve bireyleri de değiştirdi. Dini otoriteyi zayıflatırken, insanlara da yeni kimlikler vermeye çalıştı. Aydınlanma ile birlikte, insanlar bir dini cemaatin mensubu olmaktan çıkıp, birer “yurttaş” haline getirildiler. (“Yurttaş” tanımı, zamanla yeni bir ideolojik düzenlemeyle “yoldaş”a da dönüşecektir.)
Yahudi önde gelenlerinin yönettiği İttifak`ın insanları bu şekilde dinden koparması, Kuran`ın, “yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah`ın yolundan alıkoymaları nedeniyle” (Nisa, 160) lanetlendikleri şeklindeki ilahi hükmüne de uygundu kuşkusuz.
Önceki bölümde, konunun akışını yavaşlatmamak için, Avrupa`nın yaşadığı bu sosyo-politik değişimin en önemli iki aşaması olan Aydınlanma süreci ile Fransız Devrimi`ne ayrıntılı olarak girmemiştik. Oysa ki, bu iki hareket de son derece önemli ve bunlarla ilgili olarak yapılacak biraz daha ayrıntılı bir inceleme, önemli bilgileri gün ışığına çıkarıyor. Aydınlanma, Avrupa`nın Katolik dünya anlayışından koparken, onun yerine İbrani dünya anlayışının yerleştirildiğini göstermesi; Fransız Devrimi ise İttifak`ın kullığı yöntemleri açığa vurması bakımından oldukça anlamlı mesajlar içeriyor.
DİN VE İDEOLOJİ YA DA GERÇEK CENNET VE SAHTE YERYÜZÜ CENNETLERİ
Avrupa toplumları Aydınlanma felsefesiyle tanışana kadar, bu toplumların aklında pek fazla çözülmemiş sorular yoktu. İnsanın ne olduğu, hayatın ne anlam taşıdığı, insanın nasıl doğruyu bulabileceği ve neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda farklı düşünceler taşımıyorlardı. Bu soruların cevapları din tarafından verilir; yetkisini yine dini kıstaslardan alan yöneticiler, insanları yönetirdi. Dinin insana öğrettiği temel değerlerin başında da, az önce vurguladığımız gibi, yeryüzünün insan için geçici bir yurt olduğu ve ölümden sonra sonsuz bir hayatın varlığı, insanın bu asıl yurt için çalışması gerektiği, kısaca ahiret inancı geliyordu.
Aydınlanma ise dini ortadan kaldırdı. Bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz sorulara yeni cevaplar aranmaya ve verilmeye başlı. İdeolojiler böyle doğdu. Burada ilginç olan, Aydınlanma sonucu doğan bütün ideolojilerin de liberalizm, sosyalizm, muhafazakarlık, ulusçuluk, faşizm gibi hayatın, insanın ve dünyanın ne olduğu konusunda ortak bir “dindışı”lıkta (sekülerizm) buluşması. Diğer bir deyişle, hepsinin, dinin insana gösterdiği temel hedef olan Cennet`ten yüz çevirip, insanlara “yeryüzü cennetleri” vaad etmesi, insanın ölümden sonra neleri yaşayacağını göz ardı edip, yalnızca dünyada neler yaşayacağı ile ilgilenmesi.
Evet, Aydınlanma akımının getirdiği en önemli kavram, gerçekte bu “yeryüzü cenneti” kavramıydı. Aydınlanmacılar, ölümden sonra bir mükemmel hayat beklemenin yanlış olduğunu ve “Cennet”in, insan çabası ile yeryüzünde de oluşturabileceğini öne sürdüler. (İslam`a göre de yeryüzünde adil ve mutlu bir yaşam kurulabilir, ancak bu asla Cennet`in kendisi olamaz, onun bir örneği, bir “numune”si olabilir.)
Bizim için burada önemli olan, Avrupa toplumlarını Teslis gibi sapkın inançlar da içermesine rağmen ölümden sonrasını öngören bir dini bırakıp, yeryüzü cennetlerine kimin, daha doğrusu hangi anlayış biçiminin yönelttiği.
Aydınlanma felsefesinin mimarları aslında Katolik düşüncesini reddederken “dinsiz”leşmiyor, tam tersine yeni ve daha farklı bir “din”i kabul ediyorlardı. Bu yeni din “Allahsız” bir din değildi. Aydınlanmacılar`ın çoğu bir yaratıcının varlığını kabul eden “deist”lerdi. Hıristiyanlıkla bu yeni dinin arasındaki asıl önemli fark, ölümden sonra yaşam (ahiret) düşüncesinin reddedilmesiydi. Kısaca, ideolojilerle birlikte, “yeryüzü cennetleri”ni hedef seçen “ahiretsiz din”ler ortaya çıktı.
Peki acaba Aydınlanmacılar`ın bu “ahiretsiz din” düşüncesine kapılmalarına sebep olan düşünce nedir? Acaba Aydınlanmacılar`ı etkileyen bir medeniyet ve düşünce biçimi, “yeryüzü cennetleri”ni çoktır arayan bir “din” var mıydı acaba? Bu soruya ışık tutabilecek bir yorumu, Bosnalı müslümanların lideri ve önemli bir İslam düşünürü olan Aliya İzzetbegoviç yapıyor:
Dinler arasında Yahudilik dünyevi, `sol eğilim`i oluşturuyor. Dünyevi cennet perspektifini vaad eden ve sonradan ortaya atılan bütün yahudi teorileri bu eğilimden ileri gelmiştir. `Eyüp Kitabı` daha bu dünyada gerçekleşmesi gereken adaletin rüyasıdır. Yani öbür dünyada değil, bu dünyada ve hemen şimdi… Hz. İsa`nın gelmesinden önce yahudiler, geleceğini haber verdikleri Tanrı Melekutunu hıristiyanlar gibi ahirette değil, bu dünyada bekliyorlardı. Yahudi dini (apocalyptic) edebiyatında Mesih öç alan ve adaleti uygulayan kişi olarak övülmektedir… Doğru dürüst olanların mutsuz oldukları bir dünya anlamsızdır. Yahudi adaletinin ve her `sosyal` adaletin esas tutumu işte budur. Burada, yani bu dünyadaki cennet fikri özünde yahudidir ve sadece içeriği bakımından değil, kaynağı bakımından da öyledir. `Geçmiş ve gelecek tarih için yahudi kalıbı, bütün devirlerde ezilenlere ve mutsuzlara kuvvetli bir çağrıdan ibarettir. Bu kalıbı Aziz Augustin Hıristiyanlığa, Marks ise sosyalizme aktarmıştır. (B. Russell, The History of Western Philosophy) `Yeryüzünde cennet` isteyen bütün ihtilaller, ütopyalar, sosyalizmler ve diğer akımlar özünde Eski Ahit (Tevrat) kaynaklıdır, yahudi kökenlidir.2
Gerçekten de Yahudilik`te, Hıristiyanlık ve İslam`ın aksine ahiret inancı yoktur, tam tersine güçlü bir “yeryüzü cenneti” özlemi, başka bir deyişle “dünyaya bağlılık” vardır. Bu bağlılığın şiddetini Kur`an ayeti şöyle vurguluyor: “olsun, yahudileri hayata karşı diğer insanlardan ve ortak koşanlardan bile daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.” (Bakara, 96)
Bu nedenle, Aydınlanma hareketinin gerçek Cennet`ten “yeryüzü cennetleri”ne yaptığı dönüş, bir anlamda, Protestanlık`tan sonra Hıristiyanlıktan Yahudiliğe olan ikinci bir dönüş olarak karşımıza çıkıyor. Hele, Aydınlanma akımının doruğuna ulaştığı, “hedonizm”in (zevkçilik, hayatı yalnızca daha çok zevk alma aracı olarak görme), dünyaya bağlılığın en üst derecede yaşığı şu dönemde, insanların çoğunun, dünyadan “elini eteğini” çekmeyi emreden Katolik anlayışından çok uzak ve üstteki ayette önemli özelliği belirtilen yahudiliğe çok yakın olduğu kuşkusuzdur.
“Yeryüzü cenneti” düşüncesinin İbrani öğretisinden kaynaklığının bir başka ilginç göstergesi de, bu düşüncenin Aydınlanma çağının az öncesinde ortaya çıkan başlıca savunucularının hep İbrani öğretisiyle içli-dışlı örgütlere üye oluşlarıdır. Yazdıkları Ütopya, Güneş Ülkesi ve Yeni Atlantis gibi eserlerinde hepsi de birer “yeryüzü cenneti” modeli geliştiren Thomas More, Tomasso Campanella ve Francis Bacon gibi isimlerin ortak özelliği, Gül-Haç ya da mason derneklerinin seçkin üyeleri arasında yer alıyor olmalarıdır. More`un Kabala`ya olan ilgisi ise zaten ünlü bir konudur. Bu nedenle Ütopya yazarı, Hümanist akımla birlikte Avrupa`da doğan “Hıristiyan Kabalizmi” geleneğinin başta gelen temsilcilerinden sayılmaktadır.
MATERYALİZM VE İBRANİ ÖĞRETİSİ
Aydınlanmanın bir başka özelliği, materyalist felsefeye öncülük etmesiydi. İnsan böylece, mutlak varlığın madde olduğuna, varlığını maddeye borçlu olduğuna inırılıyor ve maddeye dayalı amaçlara yöneltiliyordu. Bunun açık örneğini, geliştirdiği mekanik evren anlayışıyla bir yüzyıl sonra güç kazanacak olan materyalist düşünceye zemin hazırlayan Isaac Newton vermişti. Ünlü fizikçi, evreni bir saate benzetmişti. Ona göre Allah bu saati bir kez kurmuştu ve ondan sonra da nasıl işlediğine karışmamaya karar vermişti. İnsan, bu dev saatin, yani maddeden oluşan ve herhangi bir ilahi müdahale olmadan sebep-sonuç ilişkilerine bağlı olarak (determinist) işleyen mekanizmanın bir parçasıydı. Allah evrene karışmadığına göre de, insanın O`na yönelmesinin ve O`ndan istemesinin bir anlamı kalmıyordu; insan bu madde yığını içinde kendi başının çaresine bakmakla yükümlüydü. Allah evrene karışmadığına göre, kuşkusuz dini otorite de dünyaya karışamazdı…
Bu düşünceyi, yani mekanist evren anlayışını geliştiren Newton`un üst dereceli bir mason ve iyi bir Kabala öğrencisi olduğunu biliyoruz. Acaba maddeci fiziğin kurucusu, kuramını geliştirirken mason kaynaklarından yani Kabala`dan ve İbrani düşüncesinden mi etkilenmişti?…
Yahudi dininin özelliklerini incelediğimizde bu soruya olumlu cevap vermenin mümkün olduğunu görüyoruz. Çünkü Aydınlanmanın öncülüğünü yaptığı materyalizm, yahudi dininin de en başta gelen özelliğidir. Yahudi dini, “mana” üzerine değil, “madde” üzerine kurulu bir dindir. İnsana vaadettikleri ancak maddi kurtuluştur (dünya egemenliği gibi) ama asla bir manevi kurtuluş vaadetmemektedir.
Bu konudaki tutarlı bazı yorum ve tespitleri, yine Aliya İzzetbegoviç yapıyor. İzzetbegoviç, İbrani dininin materyalist özelliğinden şöyle söz ediyor:
Ölümsüzlükle ilgili öğreti, yahudilerce hiçbir zaman tam olarak kabul edilmiş değildir. Sadukiler (Hz. İsa dönemindeki bir yahudi mezhebi) onu Hz. İsa`nın zamanında bile reddediyorlardı. Ortaçağ`ın en büyük yahudi düşünürü olan Maimonides, ölümsüzlüğün kişisel olmadığını iddia etmiştir ki, bu görüş hemen hemen ölümsüzlük düşüncesinin kendini inkar etmek demektir. Bir başka büyük yahudi olan Baruch Spinoza daha da ileri giderek, Eski Ahit`in ölümsüzlükten hiç söz etmediğini öne sürüyor. Renan ve ondan sonra Berdjayev, tutarlı olarak, yahudilerin ölümsüzlük fikrini kabul edemediklerini, çünkü bu fikrin dünya görüşleriyle uyuşmasının mümkün olmadığını öne sürmüşlerdir… Spinoza`nın örneğinde, yeni materyalist felsefenin yahudiliğin bağrında veya yahudi geleneğinin kaynaklarında doğuşu çok iyi izlenebilir. Bu gelenekte, dini öz; milli, siyasi ve dünyevi içeriğe göre çok ince ve sığ kalıyor, yani hıristiyanlığa tamamen ters bir durum. Spinoza`nın yazılarında her yere `Tanrı` yerine `tabiat` kelimesi konulabilir. Bu konuda kendisi bile açık olarak yol gösteriyor. Tanrı kavramından, şahsi irade, hatta şuurla ilgili herşeyi çıkartarak, Spinoza, bu iki kavramı birbirine yaklaştırır. Aforoz edilmesine rağmen, Spinoza gerçek bir yahudidir (hahamların onu lanetlemesi yanlış anlamalarından kaynaklanıyordu).3
(Spinoza ile ilgili bir başka ilginç bilgiyi de, yahudi yazar Henri Serovya, Fransızca yazdığı Kabala adlı kitapta veriyor. Spinoza, Serovya`nın bildirdiğine göre, Kabala ile yakından ilgilenmiş ve düşüncelerini geliştirirken Kabala`dan etkilenmiştir.)
|