DUYDUN MU?
Uyan bu gafletten, şu
tuhaflıkla
PKKlı bakan olmuş,
duydun mu?
AKP evliya, sandın
saflıkla
Eşkıyalar hakan olmuş,
duydun mu?
Barış elçisiymiş, APO
katili
Razı edecekmiş, Dawid
Kandili
Caniye şehidim, diyor
kan dilli
Anadolu Efgan olmuş,
duydun mu?
AKP yüzünden, azıp
kudurup
Masonik mahfiller,
hükmet kurdurup
Paşa eşkıyaya, hazırol
durup
Şimdi selam çakan olmuş,
duydun mu?
Erbakana sert sataşan
molozlar
Artık tavuk olmuş eski
horozlar
Kürdistan sınırı, doğu
Toroslar
Dicle, Fırat al kan
olmuş, duydun mu?
Kimine komünist, kimine
faşist
Deyip kırdırmıştı, dönme
Siyonist
Bak dağdan Meclise, inen
terörist
Foter papyon takan
olmuş, duydun mu?
AKP, PKK; cilveli huysuz
Muta nikâhıyla, evlenmiş
toysuz
Dün Milli Görüşçü,
geçinen soysuz
Yılan gibi sokan olmuş,
duydun mu?
Faizci fuhuşçu, Haçlı
dindarı
PKK ortaklı, Ata kindarı
CIA Cemaatı, Feto
Cindarı
Boğazımı sıkan olmuş,
duydun mu?
Demokrat takınan,
zavallı densiz
AKP dönektir, PKK dinsiz
Vatan savunulmaz, zalime
kinsiz
Ciğerimi yakan olmuş,
duydun mu?
Yeter ulan bıçak, geldi
kemiğe
Dinamit konuldu, ülkem
gemiye
AB kriteri,
bilmem ne diye
Herkes candan bıkan
olmuş, duydun mu?
İşi gücü terör, ve
cinayettir
Sarsılan devlettir,
cumhuriyettir
Açıkça vatana, bu
hıyanettir
Türkiyemi yıkan olmuş,
duydun mu?
Halâ duymadınsa, bela
müstahak
İsraile katıl, ABye
ilhak
Ne namus ne şeref,
olursun helak
Tek kurtuluş Furkan
imiş, duydun mu?
Ne çıkar halkımız, bel
ki kandılar
Bu ülkeyi sahip-siz mi
sandılar
Gönülden gönüle, haber
saldılar
Milli Çözüm akan olmuş,
duydun mu?
HDPli vekiller leş kargalarıydı!
PKK ve yandaşları Türkiyenin düşmanlarıdır. Bunun aksini iddia
etmek, ya ahmaklıktır veya alçaklıktır. Bu alçaklardan, her türlü kalleşlik,
kahpelik, hainlik beklemek lazımdır ve zaten gözlerini kan bürümüş bir şekilde
sürekli zehirlerini akıtmaktadır. Peki, PKKnın siyasi temsilcisi olarak
Meclise giren HDP milletvekilleri ne durumdadır? Onlar da yangına benzin
taşımaktadır! Bu ülkenin ekmeğini yiyip şımarmakta, devletten maaşlarını
almakta, ülkenin parçalanması için çalışıyorlar! HDPnin iki eşbaşkanı, tatlı
sözlü, güler yüzlü görünen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağdır! Onların
masum görünüşleri altında birer canavar yatmaktadır. 80 milletvekili ile
Meclise taşındıkları, iki kişiyi Bakan olarak seçim hükümetine soktukları
halde hala PKK ağzıyla konuşmaktadır. PKKyı lânetlemeyi bırakın onları kınayan
ve uyaran tek kelime duyulmamıştır. Üstelik Demirtaş Herkes ayağını denk
alsın diye tehdit savurmakta, Figen Yüksekdağ da Biz direnişe hazırız! diye
küstahlaşmaktadır. Bunlar Barış kahramanları değil, hepsi de Leş kargaları!
İfadeleri de uygundu ve uyarıcıydı.
Kaynak Makalemizin Tamamı:
GENELKURMAY BAŞKANI VE STRATEJİK DEVLET AKLI
12 Eylül 2015 Cumartesi yapılan NATO Askeri Komite Genelkurmay
Başkanları Konferansında tarihi saptamalar yapılmış, talihli mesajlar
aktarılmıştı.
Genelkurmay Başkanımızın, bu toplantının açılış konuşmasındaki,
kararlı, vakarlı ve akıllı yaklaşımları, muhataplarında haklı bir saygınlık ve
ağırlık kazandırmıştı. Bütün dünyaya, özellikle ülkemiz üzerinde hesap yapanlara
çok net mert ve tatlı sert mesajlar aktarılmış, psikolojik ve stratejik devlet
tavrı takınılmıştı. Son yıllarda Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından organize edilmiş en kapsamlı uluslararası askeri
toplantılardan biri olan NATO Askeri Komite Genelkurmay Başkanları Konferansı,
Conrad otelinde NATO Askeri Komite Başkanı Orgeneral Petr Pavel ve 28 üye
ülkenin Genelkurmay Başkanları ve Askeri uzmanlarının katılımıyla yapılmıştı.
Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hulusi Akar, katılımcıları selamlayarak başladığı
açılış konuşmasında, bu konferans vesilesi ile doğru zamanda doğru ortamda bir araya geldiklerini
hatırlatmıştı. Türkiyenin, şu anda NATOyu etkileyen üç büyük krize komşu olan
tek NATO üyesi olduğunu belirten Akar, şunları aktarmıştı: Bu krizlerden
kastım, Suriye, Irak, Ukrayna krizleridir. NATOnun güney ve doğu kanatlarında
ortaya çıkan bu tehditler sizin de bildiğiniz gibi sadece bölgeyi değil aynı
zamanda küresel güvenlik ortamını da etkilemektedir. Bu sebepten dolayı,
NATOnun ittifakın güvenlik ve emniyetini bu ortam içerisinde nasıl
güvence altına alacağını tartışmanın da tam vaktidir.
Bu sözler, NATO Askeri Komuta Başkanının ve bütün NATO üyesi Genel
Kurmay Başkanlarının yüzlerine karşı söylenmiş çok açık ve net uyarılardı.
Diplomatik bir nezaketle, ama stratejik bir cesaret ve ferasetle: NATO üyesi olan Türkiyenin etrafında ve NATO üyesi (ABD,
İngiltere, Almanya ve Fransa gibi) ülkelerin kışkırtmasıyla Irak, Suriye ve
Ukraynada derin krizler çıkartıldığını, Türkiyenin bir nevi kuşatılıp kıskaca
alınmaya çalışıldığını, İranda çok yönlü olumlu ilişkiler artırılırken
Türkiyenin bu kasıtlı ve sarsıcı iç ve dış sorunlarla başbaşa bırakıldığını ve
bu tavrın NATO ittifakı amacıyla asla bağdaşmadığını ve gerekirse Türkiyenin
kendisini her bakımdan savunma, bağımsızlık ve bekasını koruma tedbirlerini
aldığını ve alacağını böylece
vurgulamış olan Org. Hulusi Akarın bu tatlı-sert çıkışlarının mana ve mesajını
en iyi (ABD ve İngiliz GKB. Gibi) malum kökenli muhatapları anlamıştı.
Suriyedeki çatışmaların, 2. Dünya Savaşından bu yana dünya
üzerinde yaşanmış en büyük insani felaket olarak tanımlanabileceğini dile
getiren Akar şunları açıklamıştı. 2011den bu yana ikili ve çok taraflı tartışmalar, olarak dostlar
ve ittifak içerisinde görüşülmekte ve tartışılmaktadır. Ama bütün bunlara
rağmen, henüz bu ana kadar önleyici tedbirler uygun şekilde alınamamıştır. Ne
yazık ki Suriye artık büyük bir karmaşa içine ve çıkmaza sürüklenmiş
durumdadır. Bu durum, bütün dünyayı etkileyecek neticelerle bir Suriye krizine
dönüşmüş bulunmaktadır. Aynı zamanda görüyoruz ki yabancı terörist savaşçılarda
alarm düzeyinde hepimize bir tehdit teşkil eder hale gelmiş ve gittikçe artan
bir ciddiyet kazanmıştır. Özellikle DAEŞ, şimdiye kadar görülmüş en barbar
terörist grup olarak hem bölgeye hem de küresel istikrara doğrudan bir tehdit
oluşturmaktadır. DAEŞin faaliyetleri, Türkiye sınırında yoğunlaşmıştır ve
ciddi olarak NATOnun güvenliğini de tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bu ifadeler, Irak ve Suriyede yaşanan ve birinci derecede
Türkiyenin başını ağrıtan siyasi ve askeri krizler, sosyal ve ekonomik
felaketler karşısında NATO üyesi BATIlı ülkelerin duyarsızlık ve
tutarsızlıklarını yüzlerine vurulmasıydı. Bu güne kadar NATO kapsamında bölge
ve dünya barışı için çok büyük fedakârlıklara katlanan Türkiyenin şimdi yalnız
ve yardımsız bırakıldığını ve özellikle Suriyeli mülteciler konusunda NATO
ülkelerinin ve AB ülkelerinin kılını kıpırdatmadığının ve bu talihsiz tavrı
hangi sonuçlara yol açacağının haykırılmasıydı. Bu çerçeve de ulusal
çabalarımızın ötesinde Türkiye uluslararası koalisyonla beraber DAEŞe karşı
mücadelesini sürdürmekte kararlıdır.Türkiyenin
bu çerçevede, 2 milyon Suriyeli ve Iraklıya ev sahibi yaptığı ve temel
ihtiyaçlarının karşılanması için şuana kadar 6 milyar dolar harcadığını
hatırlatan Orgeneral Akar, şu ifadeleri kullanmıştı: Bu çerçevede Türkiye PKK terör örgütü ile olan mücadelesini de
sürdürmektedir. PKK terör örgütü bölgesel güvenliğe de bir tehdit teşkil
etmektedir. Suriye ve Irak'taki durumdan faydalanan PKK, şimdi uluslararası
camianın gözünde meşruiyet kazanma gayretindedir. Ama bu esnada, yaşlı, kadın,
erkek ve çocukları öldürmeye acımasız saldırılar düzenlemeye, masum insanların
hayatını almaya devam etmektedir. Suriye ve Iraktaki kriz, komşu ülkeler için
ve de koalisyonun aktif olarak mücadele üreten üyeleri için daha kapsamlı ve
karmaşık bir sorun haline dönüşmeye doğru gitmektedir. Eğer bizler şuanda bu
tehditlere bir cevap vermeyecek olursak, kendimizi çok ciddi problemlerle karşı
karşıya bulabiliriz. Daha fazla göç ve daha fazla mülteci, daha fazla terör
saldırısı daha fazla çatışmayla karşı karşıya kalabiliriz ve kendimizi
ülkemizin refah ve huzurunu bozan bir sürü istikrarsızlık içinde bulabiliriz. Bu doğru tespitler ve
dolaylı tehditler PKKya meşruiyet ve fedaratif devlet kazandırma çabasında ki
NATO müttefiklerimizin yanlış hesaplarının Irak ve Suriyede kaos ve kriz
çıkartanların aslında Türkiyeyi istikrarsızlaştırma çabalarının, ama bu fitne
ve felaketlerin sonunda kendi kapılarını çalacağının çok emin metin ama nazik
bir şekilde muhataplarına hatırlatılmasıydı. Bu yüksek akıl ve yaklaşım ufuk
açıcıydı; Dostlara umut düşmanlara kuşku aşılayıcıydı. Yurdumuzun huzurumuzun,
namus ve onurumuzun sigortası olan TSKya ve komutanlarımıza da elbette bu
yakışırdı. Yunus Emreninsöz ola kese savaşı, söz vardır
kestirir başı dizelerinde ki alttan akıcı
ve ağırlıklı; barışa çağırıcı ama gerekirse baltalarımızın da hazır olduğunu
hatırlatıcı bu tavır lazımdı ve sahip çıkılmalıydı. Elbette bu tavrın arkasında
Hakka, halkına, haklılığına ve her türlü hazırlığına güvenen yüksek bir ruh
hali yatmaktaydı.
Çünkü tam bu sırada ABDde resmi ağızlardaki bakla çıkarılmıştı!
ABD Savunma İstihbarat Ajansı Koordinatörü Korgeneral Vincent R. Stewart: Irak ve Suriye, savaş ve
mezhepsel çatışmalar nedeniyle kalıcı olarak parçalanacak diyerek ABDnin derin
devletinin (Yahudi lobilerinin) niyetini açığa vurmuşlardı. Stewart, perşembe
günü sanayi temsilcilerinin katıldığı konferansta yaptığı konuşmada, Irak ve
Suriye topraklarının büyük kısmının DAEŞ tarafından ele geçirildiğini ve bu
ülkelerin tekrar bir araya gelmesinin zor göründüğünü vurgulamıştı. Irakla
ilgili, bazı Kürtlerin Irak merkezi hükümetine dönme fikrini taşıdığını ancak
bunun pek mümkün görmediğini ifade eden Stewart, Suriyenin iki ya da üçe
bölünebileceğini de hatırlatmıştı. ABDnin iki ülkenin de bütünlüğünü koruma
taraftarı olduğunu, ancak durumun giderek tam tersi bir hal aldığını söyleyen
Stewart ABDyi aklamaya çalışmıştı.
Ortadoğu büyük bir değişim yaşayacak itirafları!
Aynı konferansta konuşan CIA başkanı John Brennan da Irak ve
Suriye sınırlarının yerinde kaldığını ancak hükümetlerin sınırlar üzerindeki
kontrolünü DAEŞe kaptırdığını savunmuşlardı. İki ülke halkının kendilerini
ülkelerine değil, ait oldukları aşiret ya da mezheplere göre tanımladıklarını
söyleyen Brennan, Ortadoğu önümüzdeki on ila yirmi yıl içinde büyük bir
değişim yaşayacak itirafında bulunmuşlardı. Bu arada kaşla göz arasında Yemen
fiilen dörde parçalanmıştı.
Anfo patlayıcıları PKKya kimler sağlamıştı?
Dağlıca ve
Iğdırda PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilin menfur saldırılar
sonucunda ağır zayiat verilmesi kamuoyunun gündemine yeni tip patlayıcıları
taşımıştı. Onlarca vatan evladının hayatına kast eden bu patlayıcıları PKKya
kimler sağlamıştı. Bu patlayıcılar PKKya nasıl taşınmıştı? Bunlar niye tespit
olunamamaktaydı? Nasıl önlemler alınmalıydı? Terör örgütünün küçük mayınlar
yerine yüzlerce kiloluk patlayıcıları kullanmasından sonra ise kamuoyunun
gündemine yeni tip olarak adlandırılan ANFO (Amonyum nitrat-Fuel oil)
patlayıcılar taşınmıştı. Güçlendirilmiş şekilde yollara döşenen bu tonluk
patlayıcılar ile zırhlı araçlar tahrip edilirken, patlama sırasında oluşan
basınç ile de içinde bulunanlar hayatlarına kast olunmaktaydı. Yeni yöntem ile
az sayıda zayiat vermeyi hedefleyen terör örgütü, güvenlik güçlerine de ağır
darbeler vurmayı planlamıştı. Dağlıcada zırhlı araçlara yönelik 400 kiloluk
patlayıcı kullanan örgüt öte yandan Iğdırda göreve gitmek üzere olan polis
servisini hasar vermek için de bir tonluk patlayıcı kullandığı açıklanmıştı.
Her iki olayda ise toplamda 30a yakın güvenlik mensubumuz vatan toprağı için
şehit olmuşlardı. Terör örgütü daha önce küçük mayınlar ve küçük patlayıcılar ile
eylemler yapmakta ancak Asker ve Polisin yeni zırhlı araçlarına bu mayınlarla
etkili olamamaktaydı. Bunun üzerine PKKnın özellikle çatışmasızlık döneminde
ve AKP iktidarının gafletiyle yeni tip patlayıcılar aramaya başlamış, sözde
IŞİDe ve ÖSOya gönderilen bu tür silahlarla dolaylı biçimde sahip kılınmışlar
ve özellikle Suriyedeki iç savaştan dolayı bu konuda tecrübe kazanmışlardı.
Çözüm sürecini ise bu mayınları döşeme fırsatı olarak kullanmışlardı.
1991
Körfez savaşı sonrası ağır silahlarını K. Irak Kürtlerine bırakan ABD, Kobani
sonrası aynı senaryoyu mu uygulamaktaydı?
Suriye ve K. Irak'ta sözde IŞİD'e karşı savaşan PKK ve onun
uzantısı YPG'ye verilen ağır silahlar ABD, İsrail ve AB ülkelerinin Türkiyeye
düşmanlık niyetlerini ortaya koymaktadır. Amerikan NBC News kanalı ABD'nin özel
harekât kuvvetlerinin IŞİD'e karşı savaşta PYD'ye yardım etmek için ilk kez
Suriye'ye girdiğini açıklamıştı. Kobani savaşı sırasında ağır silah
sevkiyatı alan YPG güçleri karada ABD birlikleriyle operasyona çıkacaktı. İflas
eden Çözüm süreci ve iç barışı yakından ilgilendiren gelişme sonrası gözler
terör olaylarında PKK'nın kullandığı ağır silahlar patlayıcılara çevrilmiş
durumdaydı. İşte bu noktada, Körfez savaşı sırasında ABD'li Yarbayın Kuzey
Irak'a gönderilen ağır silahlarla ilgili yaptığı itiraf gibi açıklamalar bir
kez daha gündeme taşınmıştı. Dost ve müttefik (!?) düşmanımızın:
Biz savaştan sonra buralardan çekileceğiz. Geride bıraktığımız
silahlar özellikle Kuzeyde Kürtler tarafından ele geçirilecek. Silahlanan
Kürtler Türkiyeden toprak isteyecek. Ya istedikleri toprakları vereceksiniz,
ya da savaşacaksınız sözlerini hesaba katmayan,
sivil asker tüm yetkililer gafletten de öte bir hıyanetin suç ortakları
sayılmaz mıydı?
Amerikalı Yarbayın 25 yıl önce söylediklerinin ikinci aşamasının
şimdi gerçekleştiğini hala anlamayanlara ve halkımızı boş ve kof
horozlanmalarla avutmaya çalışanlara bir kez daha hatırlatalım: “PKK, ağır silahlar kullanarak Türkiyede kendilerine Kobani
modeli özerk topraklar kazanma kalkışımındadır. Tabii sadece ABDden kalan
silahlar değil. O zamandan bu yana devreye dışarıdan başka aktörler de
karışmıştır. Tehdit 5-10 bin PKKlının silahından ibaret sanmak ahmaklıktır.
Onların gerisinde asıl büyük oyunun aktörlerinden bazıları omuz omuza, bazıları
karşı karşıya görünse de, Türkiyenin parçalanması konusunda hepsi ortaktır tespitlerine katılmamak imkânsızdı.
Gavur kafalı TÜSİAD Başkanı!
TÜSİAD 2015 yılının ilk Yüksek
İstişare Konseyi Toplantısı'nda TÜSİAD Başkanı Cansen
Başaran Symes,Boydak Holding'e yapılan
operasyon, çözüm süreci, 1 Kasım seçimi ve artan terör saldırıları hakkında
çarpıcı açıklamalarda bulunmuşlardı.
Kayseri'deki
“paralel yapı” operasyonunda gözaltına alınan TÜSİAD Yönetim Kurulu
Üyesi ve Boydak Holding CEO'su Memduh Boydak hakkında açıklama yapan Cansen Başaranın, “Memduh Boydak'a ailesine bir kez de burada geçmiş olsun
demek istiyorum. Yönetim kurulu üyemiz Memduh Boydak'ı bir an önce aramızda
görmeyi ümit ediyoruz. Gerçekten eksikliğini bu salonda hepimiz hissediyoruz” sözleri anlamlıydı. Terörün kalıcı olarak bu coğrafyadan
silinmesi için, TÜSİAD olarak sağlam önlemleri destekliyoruz. Çözüm süreci
başladığında, kalkınma ve ekonomik boyutta destek olmak için arka çıktık.
Değerli üyeler, terör sorunu son dönemde çevre ülkelerde yaşanan gelişmelerle
birlikte farklı bir boyuta ulaştı. Acilen buna bir çözüm bulunması gerekiyor.
Toplumun huzurlu bir geleceğe kavuşması için demokratik adımların atılmasının
şart olduğuna inanıyoruz. AB sürecini zaman zaman fazla dile getiriyormuş gibi
her fırsatta gündeme getirmemizin nedeni budur
Öncelikle eğer koalisyon
kurulabilseydi, gerekli uzlaşma adımı atılmış olacak, toplumdaki sağlıksız
kutuplaşma ortamı yumuşayacaktı. Kurulabilseydi güçlü bir koasliyon hükümeti,
bugün karşı karşı kaldığımız demokratik sorunlara daha iyi çözümler
bulunacaktı. Değerli üyelerimiz, morallimizin yüksek olmadığın biliyorum ama
her şeye rağmen umutsuzluğa kapılma lüksümüz yoktur. Cumhuriyetimizin değerleri
en güçlü özelliğimizdir.
Bu sözlerin Çözüm
sürecine tekrar geçilsin ve PKKnın özerklik talebine geçit verilsin anlamı taşıdığı açıktı. Yani Cansen Başaran Symes, soyadına
yakışır bir teklif sunmakta, ABD ve AB gavurlarıyla aynı kafada olduklarını
ortaya koymaktaydı.
Maalesef ülkemiz emperyalist çetelerin çatı örgütü PKKnın kalleş
saldırıları ile çalkalanmaktadır. Yollara döşenen modern mayınlar ve yüksek
tahrip güçlü El Yapımı Patlayıcılar (EYP) hepimizin yüreğinde patlamaktadır! Bu
tür tuzakların panzehrinin erken ihbar yani istihbarat olduğunu bilmeyen
kalmamıştır. Peki, niçin devletin istihbarat sistemi sınıfta kalmıştır?
AKPnin gayretiyle Türkiyenin istihbarat birikimi birer birer
budanmıştı!
TSK, öncelikle kendi emrindeki Genelkurmay Elektronik Sistemler
(GES) Komutanlığı, diğer kaynakları ve Jandarma istihbaratına dayanarak
istihbarat ihtiyacını karşılamaktaydı. MİT ve Emniyet Teşkilatından aldığı
bilgilerle özgün istihbaratını sağlamaktaydı. Ancak bir devlet için inanılması
bile güç gelişmeler yaşandı. Jandarma kılcal damarlar gibi ülkenin en ücra
köşelerine kadar yayılmıştı. Devleti destekleyen çok etkili bir istihbarat alt
yapısı vardı. Zirve yayınevi gibi zırva davaları bahane ederek bu saat gibi
işleyen sistemi hedef alındı. Sonunda bu güçlü çarkın dişlileri sökülüp atıldı.
GES, Genelkurmayın uzun yıllar içinde kurmayı başardığı etkin bir
istihbarat ağıydı. TSKnın gözü, kulağı, istihbarat deposu konumundaydı. Büyük
bir atılım yapmış, büyük devletleri bile imrendirecek bir yapıya ulaşmıştı. PKK
ile mücadelede göz kamaştıran istihbarat başarıları kazanmıştı! Çatışmanın
sonucunu doğrudan etkileyen Operasyonel İstihbarat (Actionable Intelligence)
yetkinliğini her geçen gün artmaktaydı. Bu birimin MİTe bağlanması tam bir
intihardı!.. Çünkü mevcut yapısı ile MİT bu komutanlığı yönetebilecek asgari
yeteneklerden uzaktı. Teknik, istihbari ve askeri gerekçelerle değil, siyasi
nedenlerle MİT TSKdan koparıldı. Askeri niteliği öne çıkan bu yapıyı, ancak
Genelkurmay gibi kurumsallaşmış, deneyimli bir karargâh idare etmeyi başarırdı. GESin topladığı istihbaratın
kullanıcı makamı TSK iken MİTi araya sokmak akla sadece SİMİTi hatırlatırdı.
MİT, GESe sadece ayak bağı olacaktı; öyle de oldu! MİT, GESe bağlanabilirdi
ama GESin MİTe bağlanması aklın havsalanın alabileceği bir yanlışlıktı.
Koskoca devlet Emniyet istihbaratını FETO CIA Cemaatine bırakıldı. Ne
istediniz de vermedik! Sözleri bunun itirafıydı. Ve CIA-Cemaati devlet için
istihbarat toplayacağına yurtsever avına çıkmıştı. Balyoz, Ergenekon,
Poyrazköy, Casusluk davalarında destan (!) yazmıştı. Cumhurbaşkanı canlı
yayında kendi sesiyle Türkiyeye açıklamıştı: Adamlar açılım sürecini silah
depolamak için kullanmışlardı!? Ama terörle mücadele etkinliğinin artırılması
için bir dakika bile beklemeden GES yeniden TSKya aktarılmalıdır. Türk Milleti
bu işin peşini bırakmamalıdır! GES bir an önce terörle müzakere edenlerin
elinden kurtarılarak, terörle mücadele edenlerin emrine bırakılmalıdır! tespitleri
ve tavsiyeleri yerden göğe haklıydı.
ABD Suriyeyi bölme toplantılarına 2006da başlamıştı
Wikileaks Dosyaları isimli kitabını tanıtmak amacıyla Russia Today
kanalındaki Going Underground programına konuk olan Julian Assange ABDnin
Suriyede terör olaylarının başladığı 2011 yılından önce Suriye Devlet Başkanı
Beşar Esadı diktatörlüğü bahanesi ve ülkeye demokrasi getirme gerekçesiyle
halkı kışkırtmak üzere toplantıları tertip ettiğini açıklamıştı. Washington-Şam
hattında 2006da yapılan yazışmaları kanıt olarak sunan Assange, Suriyeye
ilişkin bilgi 2006 yılına ait. ABDnin Şam Büyükelçisi William Roebuck, Suriye
Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetini sıkıştırma ve halkı birbirine kışkırtma
planlarının nasıl tartışıldığını sürekli anlatmıştı. Plana göre hükümet üyeleri
arasına paranoya yaratacak korku tohumları saçılarak ve Şiilerle Sünniler
kapıştırılacaktı. İran, yoksul Sünnileri kullanacak ve Mısır ve Suudi Arabistan
ile işbirliği yapacaktı ifadelerini kullanmıştı. ABD gizli belgelerini ifşa etmesiyle
tanınan WikiLeaks kurucusu, ABDnin Suriyede darbe endişesi yaratarak Şam
hükümetinin aşırı tepki vermesini amaçladığını vurgulamıştı. Assangeın bu
iddiası WikiLeaks Dosyaları adlı kitabında yer almıştı. Kitap, hakkında
tutuklama kararı olduğu için 3 yıldır Londradaki Ekvador Büyükelçiliğinden
dışarı adım atamayan Assangeın yayınladığı belgelerin yarattığı etkinin
incelendiği makalelerden oluşmaktaydı
ABD: Suriyede PYD ile ortak operasyon yapmaktaydı!
ABD Savunma
Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri, özel harekât kuvvetlerinin ilk kez Suriyeye
girerek PKKnın Suriye kolu PYDye yardım ettiğini açıklamıştı. Amerikan NBC
News kanalı, Savunma Bakanlığı yetkililerine dayandırdığı haberde ABDnin özel
harekât kuvvetlerinin IŞİDe karşı savaşta PYDye yardım etmek için ilk kez
Suriyeye girdiklerini doğrulamıştı. Savunma Bakanlığı kaynakları, haberi ABD
Merkez Kuvvetler Komutanı Lloyd Austinin Senato Silahlı Kuvvetler Komitesinde
verdiğini vurgulamıştı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut
Barzani, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk ve
beraberindeki heyetini Erbilde ağırlamıştı. PKKnın Suriye kolu PYDnin Eş
Başkanı Salih Müslim de aynı gün Mesut Barzani ve McGurk ile buluşmuşlardı.
Görüşmenin ardından KDPnin Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Hawrami, Twitter
hesabından yaptığı açıklamada, Daha önce Kürdistan bölgesinde eğitim alan
Rojavalı Peşmergeler, Rojavaya çağrılacak ve PYD ile birlikte DAEŞe karşı
Kürt bölgelerini koruyacaklar ifadelerini kullanmıştı. Söz konusu açıklamanın
Erbilde gerçekleşen Mesut Barzani-Salih Müslim görüşmesinin ardından yapılması
dikkatlerden kaçmamıştı.
ABD ticari bir sömürge krallığıydı!
Programın devamında sunucu Afshin Rattansinin sorularını
yanıtlayan Assage, ABD imparatorluğunun klasik anlamda bir imparatorluk
olmadığını vurgulayarak, Amerikan imparatorluğunun, çok doğru
bir nitelendirme olduğunu düşünüyorum. Elbette geleneksel anlamda bir
imparatorluk değil. Amerikan imparatorluğu, Romaya benzemiyor. Britanya
İmparatorluğuna benzer yanları var, ama yine de farklı bir şey. Modern bir
imparatorluktur. Sömürü ekonomisi ve fitne anarşi siyaseti üzerine
kurulmaktadır tespitini yapmaktaydı.
Ciddi bir istihbarat problemimiz vardı
TEPAV Terör Uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, son dönemdeki terör
olaylarında kullanılan patlayıcıların ülkeye nasıl sokulduğunu ilişkin
istihbarat zafiyetine dikkat çekerek, PKKnın çözüm sürecinden güçlenerek
çıktığını açıklamıştı. Türkiye son günlerde adeta terör girdabının içine düşmüş
durumdaydı. Her gün onlarca şehit haberi alınırken, bu saldırılardan
vatandaşlar da etkilenmeye başlamıştı. PKK terörü neden tekrar hortladı?
sorusunu yanıtlayan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Terör
Uzmanı Dr. Nihat Ali Özcan, terörü bölge ülkelerindeki krizlere, yanlış çözüm
sürecine ve istihbarat problemine bağlamış ve dış güçlerin PKK desteğini
hatırlatmıştı.ABD, Almanya, Fransa ve Kanada eğitip donatmakta, PKK ise
mayınlı tuzak kurmaktaydı. PKKnın yöntem değişikliğine giderek güvenlik
güçlerine mayınlı tuzaklar kumasının sırrı anlaşılmıştı. Batılı ülkelerin
terör örgütünün Suriyedeki yapılanması olan PYDye bombalı araç ve tuzaklar
konusunda eğitim verdiği ortaya çıkmıştı. Bu haberin iktidar yanlısı bir
gazetede yazılmış, bir yalanlama da söz konusu olmamıştı. Yıllar yılı Batılı
ülkelerin (ABD ve AB) nasıl görünürlerse görünsünler Türkiyenin dostu
olmadığına dikkat çekmeye çabaladık. Rahmetli Erbakan Hocam 40 yıl boyuncu il
il, ilçe ilçe gezerek halkımızı Batı hayranlığından kurtarmaya uğraşmıştı. Bununla
da kalmadı Meclis kürsüsünden yöneticileri uyarmaya çalıştı. Bu arada, Çekiç
Güç denen başını ABDnin çektiği koalisyon gücünün PKKyı eğittiğini, silah
desteği verdiğini yıllar önce gündeme getirerek iktidar olur olmaz Çekiç Güçün
defolup gitmesini sağlamıştı. Şimdi AKP
iktidarında ise, başta Doğu ve Güneydoğu illerimiz olmak üzere, hemen tüm ülke
genelinde doğalgaz şebekelerinin alt yapım ve kazım işlerinin büyük kısmı PKK
yandaşı taşeronlara aktarılmıştı. Bu kontrolsüz durum onların bütün yollara ve
güzergahlara patlayıcı yerleştirmelerini kolaylaştırmıştı.
Ve o yetki tekrar askere aktarılmıştı!
Terörle mücadelede yeni bir adım atılmıştı… Çözüm süreci
sırasında operasyonları için Vali'den izin alınması gerekiyordu, şimdi ise,
yetki tekrar askere aktarılmıştı!Terörle mücadelede yeni stratejiler
belirlenmiş, çözüm Süreci için güvenlik konusunda getirilen kurallarda tekrar
düzenleme yapılmıştı. Yeni düzenlemeye göre vur emri askerde olacaktı. Artan terör olayları
sonrasında öncelikleBaşbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında mini bir
güvenlik zirvesi daha sonra da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında
Cumhurbaşkanlığı'nda geniş katılımlı bir zirvede terörle mücadelede izlenecek
strateji tartışılmış, bu yanlış yararsız kararlardan geri adım atılmıştı.
HDPli vekiller leş kargalarıydı!
PKK ve yandaşları Türkiyenin düşmanlarıdır. Bunun aksini iddia
etmek, ya ahmaklıktır veya alçaklıktır. Bu alçaklardan, her türlü kalleşlik,
kahpelik, hainlik beklemek lazımdır ve zaten gözlerini kan bürümüş bir şekilde
sürekli zehirlerini akıtmaktadır. Peki, PKKnın siyasi temsilcisi olarak
Meclise giren HDP milletvekilleri ne durumdadır? Onlar da yangına benzin
taşımaktadır! Bu ülkenin ekmeğini yiyip şımarmakta, devletten maaşlarını
almakta, ülkenin parçalanması için çalışıyorlar! HDPnin iki eşbaşkanı, tatlı
sözlü, güler yüzlü görünen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağdır! Onların
masum görünüşleri altında birer canavar yatmaktadır. 80 milletvekili ile
Meclise taşındıkları, iki kişiyi Bakan olarak seçim hükümetine soktukları
halde hala PKK ağzıyla konuşmaktadır. PKKyı lânetlemeyi bırakın onları kınayan
ve uyaran tek kelime duyulmamıştır. Üstelik Demirtaş Herkes ayağını denk
alsın diye tehdit savurmakta, Figen Yüksekdağ da Biz direnişe hazırız! diye
küstahlaşmaktadır. Bunlar Barış kahramanları değil, hepsi de Leş kargaları!
İfadeleri de uygundu ve uyarıcıydı.
3. sınır kapısı kapatılmış, 28 bölge yasak kapsamına
alınmıştı!
Üzümlü, Esendere ve Saray sınır kapıları kapatıldı. Elazığ ve
Tunceli'de 28 bölgenin yasaklı olduğu açıklanmıştı. Türkiye olağanüstü
önlemleri devreye sokmaya başlamıştı.Türkiye terör nedeniyle
sıkıntılı günler yaşarken olağanüstü önlemleri devreye sokmak zorunda kalmıştı.
20 gümrük memurunun kaçırılmasının ardından Gümrük Bakanlığı kritik bir karar
almış ve 3 sınır kapısını kapatmıştı. Elazığ'da 17 ayrı nokta yasak bölge
yapılmış, ardından Tunceli'de 11 bölge yasaklı kılınmıştı. Diyarbakır Valiliği
ise Lice, Kulp, Silvan ve Dicle ilçelerine bağlı bazı bölgeleri yasak kapsamına
almıştı. Bu bölgelere 6 ay boyunca giriş yapılamayacaktı.
AKP-PKK iktidarı en önemli sorun ve sıkıntı kaynağıydı!
PKKnın Dağlıca saldırısına dair gerçek bilgiler baskın
yapılmasından 26 saat sonra alınmıştı, 16 askerlerimiz şehit olmuşlardı. Yaralı
sayısı henüz açıklanmamıştı. Şu AKP elinde koca devletin geldiği hale bakın:
Onlarca askeriniz savaş alanında hayatını kaybetmiş yatmakta, siz hükümet
olarak neredeyse bir gün boyunca o askerleri olay yerinden çıkarıp
alamamaktaydınız. Başbakan Davutoğlu, güvenlik birimlerimiz şehit düşen
kahraman askerlerimize ulaşmış ve onları tahliye etmiştir diye açıklama
yaparken, sonradan ölen askerleri tahliye edenlerin bölgeye giden HDPli
köylüler olduğu anlaşılmış, bunun fotoğrafları çarşaf çarşaf
yayınlanmıştı.Suriyede küresel fesatçılığa taşeronluk için binlerce elemanını
bu topraklara gönderen ve Suriyeden saniye saniye bilgi almakla övünen MİTin,
kendi topraklarının, dağının, taşının silahla dolmasından haberdar olamamasının
sebebi nasıl açıklanacaktı?
Osloda PKKlılarla bir araya gelen MİT Müsteşarı Hakan Fidanın metropolleri
silahla, patlayıcılarla doldurduğunuzu biliyoruz sözü hala kulaklarımızda
çınlarken, şimdi bir bir patlayan o silahların ve bombaların böylesine
stoklanmasının hesabı kimden sorulacaktı? Türkiyenin, dün açılım sürecine
destek vermeyenlere hain diye saldıran, bugün ise açılımın bitmesine destek vermeyenlere
aynı ihanet yaftasını vuran bir siyasi anlayış tarafından yönetiliyor, olması
en önemli handikapımızdı. Türkiye, bir taraftan APO katildir diye çığlık atan
iktidarın, diğer taraftan binlerce Türk oğlu APOnun mesajıyla
duygulanıyor, APO ilkeli bir lider diye paylaşımlar yapan AKPli
vekil Abdurrahim Boynukalını bünyesinde barındırmasının garipliğini
yaşamaktaydı. Millete dağ gibi yalanlar uydurup yüreğimizi dağlayanlarla bu
ülkenin terör belasından kurtulması ve yeni Dağlıca felaketleri yaşamaması
imkânsızdı saptama ve yorumları niye iktidarda rahatsızlık oluşturmaktaydı?
SPnin AKPye binek taşı olma hazırlığını Milli Çözüm boşa
çıkarmıştı!
Bütün bu acılar ve utançlar yaşanırken, parti teşkilatlarını ve
tabanını biat ve
itaat, rahat et (yani parti
parazitlerinin şahsi heves ve hedefleri için AKPye yamanmalarına itiraz etme,
böylece akıbetini ve ahiretini berbat et!) edebiyatıyla avutan SP resmi Başkanı Mustafa Kamalak: Saadet
Partisinin seçimlere bir ittifak ile girip girmeyeceği sorusunuBu ateşi söndürebilmek,
bu akan kanı durdurabilmek ve annelerin feryadına son verebilmek için eğer
bizim herhangi bir katkımız olacaksa bu ittifaka varız diyoruz. Ama ekliyoruz;
bizim kırmızı çizgilerimiz ve uğruna hayatımızı vereceğimiz değerlerimiz
vardır. İcap ederse elimizi değil, başımızı taşın altına koyarız. Fakat hiç
kimseye koltuk değneği olmayızdiyerek hava atmaktaydı. Oysa
bu sözlerin AKPnin tek başına iktidarına dolgu malzemesi olmak, yıllardır
tenkit ettikleri AKP tahribatlarına ve bundan sonraki yolsuzluk ve
yozlaştırmalarına taşeronluk yapmak üzere, birkaç milletvekilliği hatırına
kiralandıkların ayıbını ve günahını örtme kılıfı olduğu herkes anlamaktaydı.
Umarız haklı uyarılarımız, Milli Görüş camiasında yankı bulacak ve AKPye
yamanmaya karşı çıkacaklardı. (Not: Çok şükür bu yöndeki hesap ve hazırlıklar
tutmamıştı.)
Allah, tarih ve gerçekler müminlerden ümmet olmalarını istiyor.
Hangi topluluk buna engel olur ya da bundan kaçınırsa veya bunun gereklerini
yerine getirmezse zelil olmaktan kendini kurtaramaz. İşte Türkiyenin fotoğrafı
bunu anlatıyor.Türkiyeli Müslümanlar; akıllarını birleştirerek ortak akıl,
sermayelerini birleştirerek ortak sermaye, emek ve iş gücünü bir araya
getirerek ortak güç, siyasi çalışmalarda ittifak ederek siyasi bir güç olmak
zorundadırlar. Olaylar karşısında ortak irade ve kolektif bir yapı
oluşturmaları tarihi bir sorumluluktur. (F. Yılmaz Altınöz- 4 Eylül 2015- Milli
Gazete)
Sonuçta bir anlaşma sağlanacak, seçime ittifak halinde
girilecekse böyle bir durumun iki taraf açısından da eksi ve artıları vardır.
Böyle olunca da taraflar eksi ve artlarını değerlendirmek durumundadırlar. Bu
noktada Saadet Partisinin topluma sesini duyurabilmek için Mecliste bir gruba
sahip olmak istemesi ne kadar doğal ise AK Partide 7 Haziran seçimlerinin
ardından oluşan Meclis aritmetiğinin ülkeyi kilitlediğini, Mecliste grubu
bulanan bir Milli Görüşün böyle bir kilitlenmeye izin vermeyeceği gerçeğini de
dikkate alacaktır. (Abdulkadir
Özkan- 7 Eylül 2015- Milli Gazete)
Bu noktada Saadetin TBMMde grup sahibi olması, istikrarlı ve
tutarlı siyasetiyle ülkenin teminatı olduğu kadar istikrarlı gelecek için de
güvencedir. Başkalarının, ayaklarını kaydırmaya uğraştığı bir dönemde Saadet,
dostlarının ayaklarını kaydırmamak için mücadele etmektedir. Aksi halde
Refahyol sonrası DYPye yaptıkları gibi, bir çengel atarak iki günde koca grubu
çil yavrusu gibi dağıtıp içini boşaltıvereceklerdi (Necmettin Çalışkan- 10 Eylül 2015- Milli
Gazete) gibi
zavallı yazar-yorumlar takımı, ya bir köşe kapma hatırına veya içlerinde
gizledikleri AKPlileşme aşkına bu gaflet ve zillet girişimine mazeret ve
kerametler uydururken ve Resul Tosun gibi eski dönekler de bunlara destek
çıkarken, şimdilik İshak Beyazay, Yusuf Kandemir, Saadettin Karaduman, Necati
Tuncer ve Zeki Ceyhan gibileri; AKPnin Milli Görüşe hıyanet kasıtları, 13
yılık tahribatları ve eylemleriyle söylemleri arasındaki tutarsızlıklarını
yazmaya devam ediyorlardı. Umarızki bu doğru ve onurlu tavırlarını bozmayacak
teşkilat, itaat, maslahat palavralarıyla, AKPye payanda olma günahına ortak
olmayacaklardı.
Avukat Veysel Kırıcı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında,
vatana ihanet gerekçesiyle suç duyurusu yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Dağlıca saldırısının olduğu sıralarda bir
televizyon programında yaptığı açıklamada, 400 vekili
elde edebilecek sayıyı bir siyasi parti (AKP) yakalasaydı, durum bugün çok
farklı olacaktı şeklinde ifadeler kullanmıştı. Ankara Barosu avukatlarından
Veysel Kırıcı da bu sözler nedeniyle Erdoğan hakkında, Vatana
ihanet, devlet birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasayı ihlal gerekçesiyle
suç duyurusunda bulunmuşlardı. Bu sözler nedeniyle Erdoğanın yeminini
çiğnediğini belirten Kırıcı, Erdoğan konuşmasındakarakteri
bozuk babalar da var ifadesini kullanarak
vatanımız için canını feda etmiş şehitlerimizin yakınlarına hakaret ettiğini de
vurgulamıştı.
Şakir Tarım kardeşimin:
Bölge
ülkelerinin hali ortada ve Türkiye ateş çemberindeyken, Bana ne Amerikadan
diyebilen Erbakanca bir duruş lazımdı. ABD, 2001 yılında İslam dünyasındaki
son hamlesini yapmak üzere Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) başlatmıştı. Zamanın
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Türkiyenin de içinde bulunduğu 22 İslam
ülkesinin haritasını değiştireceklerini açıklamıştı. Kendilerine has
gerekçelerle BOP eş başkanlığı yapanlar bu ülkenin değil, kendi nefislerinin
hizmetkârıydı. Şimdi ABDli yetkililer asıl maksatlarını itiraf etmeye
başlamıştı. ABD Savunma İstihbarat Ajansı Koordinatörü Korgeneral Vincent R.
Stewart, Irak ve Suriye, savaş ve mezhepsel çatışmalar nedeniyle kalıcı olarak
parçalanacaktır derken; CIA Başkanı John Brennan ise, Ortadoğuda 10 yıl
içinde büyük değişimler yaşanacağını hatırlatmıştı. Bu gelişmeler, Türkiye
için de hazırlanan akıbetinde deşifresi sayılırdı. Bu vahşi oyun mutlaka
bozulmalıydı. 1. Dünya Savaşındaki işgalcilerimizin yüze gülen aldatıcı
sözlerine aldanılmamalıydı! tespit ve tavsiyeleri haklıydı.
Cizrede 18 İngiliz ne aramaktaydı?
Tüm
ülkemizin gündemini meşgul eden Şırnakın Cizre ilçesinde yaşanan olaylar ve
ardından gelen sokağa çıkma yasağının etkileri hala tartışılmaktaydı. Cizrede
4 12 Eylül arasında sokağa çıkma yasağıyla birlikte terör örgütü PKKya
yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda resmi makamların açıklamalarına göre 32
terörist le beraber, 800 kilo patlayıcı yakalanmıştı. Yerel kaynaklara göre,
bölgede resmi açıklamalarda yer almayan ve olaylara yabancı odaklarında müdahil
oldukları saptanmıştı. Konuşulanlara göre Cizrede yaşanan olaylarda HDPli provokatörler ve PKKlı teröristler dışında yabancı
ajanlar da vardı. Hatta 18 İngiliz ajanının varlığının tespit edildiği
bunlardan 4ünün ise ölü ele geçirildiği ama resmi açıklamalara yansımadığı
anlaşılmıştı. İçişleri Bakanı Selami Altınokun geçtiğimiz hafta Cizre ile
ilgili verdiği rakamlar bu iddiaları doğrulamaktaydı. Altınok açıklamasında 32
kadar teröristin ölü ele geçirildiğini vurgulamıştı. Fakat basına yansıyan
bilgilerde Cizrede yalnızca 16 defin yapılmıştı ve bunun önemli bir kısmı
sivil vatandaşlardan oluşmaktaydı. Devletin başının Çözüm süreci boyunca PKK
silah depoladı açıklaması, bölgede yaşanan otorite boşluğundan faydalanan
yabancı istihbarat servislerinin de bu dönem içerisinde Doğu ve Güneydoğu
illerinde konuşlandığı kanaatini yaygınlaştırmıştı. Ölü ele geçirilen
teröristlerin kimliklerinin açıklanmaması da bu iddiaları güçlendiren başka bir
unsur sayılmaktaydı.
Bu iddialar cevaplanmalıydı!
Yerel
kaynakların verdiği bilgilere göre Şırnak Merkez Tümen Komutanlığı önünde
fotoğraf çekerken yakalanan 2 Fransız turist herhangi bir resmi açıklamaya
neden yansımamıştı. Bu iki Fransızın, Şırnak olaylarının en yoğun yaşandığı
Ömer Kabak meydanında yer alan Menekşe Otelde kaldığı iddiaları ve el konulan
fotoğraf makinalarından askeri noktaların fotoğraflarının, gösteriler sırasında
hem polislerin hem de eylemcilerin ayrı ayrı fotoğraflarının yer aldığı ortaya
çıkmıştı. Fakat tüm bu iddialar herhangi bir resmi açıklamada yer almamıştı.
Resmi açıklamalarda verilen ölü terörist sayılarının net olmaması ve
teröristlerin kimliklerinin açıklanmamış olması da şüpheleri arttırmaktaydı.
Dış güçler PKK ve yandaşları eliyle Cizre üzerinden Türkiyeyi kaosa
sürüklemeye çalışırken, olayların başlangıç noktası olarak neden Cizrenin
seçildiği, bölgenin birçok konuda PKK için merkez üssü olduğu gerçeğiyle
uyuşmaktaydı. Şırnakın Cizre ilçesi resmi sayıma göre 100 bin kişilik nüfusa
sahip bulunmaktaydı. Coğrafi olarak Irak-Türkiye sınırına giden güzergâhta
uluslararası İpek Yolu üzerinde bulunan ilçe, tamamı Kürt kökenli
vatandaşlardan oluşmaktaydı. İlçenin önemli bir kısmını, doksanlı yılların
başında cereyan eden köy boşaltma olaylarından gelen insanların kurduğu
yerleşimler oluşturmaktaydı. Sokağa çıkma yasağına neden olan Cudi ve Nur
mahallelerinde tamamen bu yerinden edilmiş, yoksul, eğitimsiz, terör mağduru
insanlar oturmaktaydı.