Anasayfa » Gülen 28 Şubat’ta MGK için Ne DEDİ?

Gülen 28 Şubat’ta MGK için Ne DEDİ?

Yazar: yonetici
0 Yorum 265 Görüntüleyen

“Darbelerden biz çektik” diyen Fethullah
Gülen 28 Şubat darbesi sürecinde şu açıklamaları yaptı:

 

“…dış yapısı itibariyle kararlara bakılınca bir
muhtıra şeklinde de yorumlayabilir bazıları. ben şahsen öyle yorumlamak
istemiyorum. öyle yorumlamamak için de bazı sebepler var. bunun kitaplardaki
yerini aramaktan ziyade 12 mart muhtırasına muhatap olan insanlardan biri
olarak yaşadım, gördüm. muhtıra muhtıraydı. doğrudan doğruya devletin dışında,
cumhurbaşkanı ve başbakanın dışında, bakanlar kurulunun dışında, devlete
tavsiye şeklinde değil, doğrudan doğruya bazı şeyler gönderdiler ki, devlet
tecrübesi olan cumhurbaşkanı devleti devretti. bu millet, avam halk bile
muhtıranın ne olduğunu gördü.  oysa
burada belli ölçüde milli güvenlik kuruluyla, dâhiliye vekili ve hariciyeden
insanlar var. devletin başındaki insan başbakan var. oturuyorlar bunlar
aralarında konuşuyorlar, Türkiye’nin bir krize doğru kaydığını müzakere
ediyorlar. bazı aşılmaz problemler ve ileriye matuf endişe verici bazı şeylerin
söz konusu olduğu kararına varılıyor ve sonrasında ortaya bir tavsiyename
çıkıyor. bir tavsiyename diyoruz. bu tavsiyenameye orda herkes imza atıyor, bir
ikisi de sonra atıyor. imzayı geciktirmede kendi açılarından bir mülahazaları
olabilir… burada tavır koymadan daha ziyade, jan jaqoues rousseou mülahazasıyla
yaklaşacak olursak güvenlik kurulu içtimai mukavelesi denebilirdi. yakışıksız
bir şey oldu ama karşılıklı oturup bazı şeyleri görüşmüşler ve mukaveleye imza
atılmış.

bu mukavelede ele alınan tavsiye kararlarını bu açıdan
ben şahsen muhtıra şekliyle algılanmasını telif edemiyorum. niçin bu işin
üzerinde bu yorumlarla duruluyor, askeriye muhtıra verdi diye suçlanıyor? ben
bunu yanlış buluyorum.” (samanyolu tv / Osman Özsoy ve mim kemal öke ile /
29.03.1997)

 

” soru: MGK kararlarının siyasetteki yeri nedir
sizce?

cevap: … mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa,
biz burada milli güvenlik, milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde
bulunuyorsak ister gerçekten öyle olsun ister bizim içtihatlarımıza,
algılamalarımıza göre şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise bizim
sorumluluğumuz altındadır bunlara müdahale etmek. müdahale etmediğimiz zaman
tarih önünde suçlu oluruz mülahazasıyla hareket ediliyorsa meseleyi böyle
algılıyorsa bana göre onlar masumdurlar. eğer işin içinde bir hata varsa bu
içtihat hatasıdır. hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir,
içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır
mülahazası.” (kanal d / Yalçın Doğan’a verdiği mülâkat / 16.04.1997)

 

“fakat tıpkı bir kangren olmuştu… buna neşter
vurma manasında bir şey yapıldı. birdenbire böyle kaoslu bir durumdan, nizama,
intizama, ahenge geçilmesi elbette pek mümkün değil. fakat şu anda bir
uçurumdan geriye dönülmüştür. dilerim inşallah, birileri çıkıp içinden zor
sıyrıldığımız o fasit dairenin içine milleti bir daha çekmez.” (Yasemin Çongar'la
röportaj; milliyet; 31.08.1997)

 

“… askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı
şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor
sayılabilirler. ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği
şeyleri yerine getiriyorlar. hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil
kesimlerden daha demokrat. biraz evvel arz ettiğim mülahazalar açısından
herhalde onların temsil ettikleri kuvvet şu partiler arasında birbirini
istemeyen insanların elinde olsa bir gece hızlı bir baskınla gelirler
hasımlarını bertaraf ederler onun yerine otururlar. kuvvet ellerinde olduğu
halde. fakat çok mantıki davranıyorlar. çok muhakemeli davranıyorlar. epey
zamandan beri. his öne çıkmıyor burada ve kuvvet, güç gösterisi şeklinde öne
çıkmıyor. bana demokraside daha dengeli geliyorlar, o açıdan…” (kanal d /
Yalçın Doğan'a verdiği mülâkat / 16.04.1997)

 

“askeriye gerçi gücü temsil ediyor. gücün temsil
edildiği yerde mantık, muhakeme tam kıvamına da ulaşmayabilir. isteselerdi
orada bu böyle olacak diyebilirlerdi. oturup orada meseleyi altı saat müzakere
etmezlerdi.  demek ki, devlet başkanının
huzurunda meseleye çok yumuşak ve insaflıca yaklaştılar. orada bir kısım tavsiye
kararlarını ortaya koydular. bu süre içinde tatbikini devlete bıraktılar. yani
demokratik yollardan problemler çözülsün istediler. antidemokratik mücadelelere
başvurmayı düşünmediler. ben bunu böyle algılıyorum.” (samanyolu tv / Osman
Özsoy ve mim kemal öke ile / 29.03.1997)

 

“fakat şurası da bir gerçek ki milli güvenliğin
hali hazırdaki konumu anayasal bazı esaslara dayandırılmıştır. milli güvenlik
kurulu her şeyi aşarak, kanunları aşarak, parlamentoyu aşarak, anayasayı aşarak
kendi kendine o konuma yükselmemiş, oraya gelip oturmamış ve millete karar
yağdırmıyor yani, anayasal bir müessesedir. anayasal bir müessese, anayasanın
gerektirdiği yerde kendi konumunun gerektirdiği şeyleri yerine getirmeyi
düşünür.” (kanal d / yalçın Doğan'a verdiği mülâkat / 16.04.1997)

 

“ama bazı durumlar olmuştur ki askeri
müdahalelerin neşter vurması söz konusu olmayınca belki o kangren bertaraf
edilememiş, o kanser aşılamamıştır. Türkiye’yi 12 mart muhtırasına götüren
dönemleri biliyorum. o dönemde gadre uğrayanlardan birisiyim. 12 eylül dönemini
de çok iyi biliyorum. devlet memuruydum, vazu nasihat ediyordum. herkes belli
bir hevesin zebunu Türkiye’yi bir yerlere çekmek istiyorlardı. ve çekilmişte
olabilirdi 12 Eylül’de. Türkiye bir ejderin ağzına atılmış olabilirdi. ve şimdi
biz Asya’daki o devletler gibi perişan, derbeder, yıkık-dökük Rusya’nın
vesayetinde bir hale gelebilirdik. bu açıdan askerî müdahaleleri bütün bütün
yadırgamak, bütün bütün isabetsizdir demek doğru değildir ama acaba demokrasi
içinde askeri güç o dönemde anarşiyi aşamaz, kargaşanın önüne geçemez miydi?
terörü bertaraf edemez miydi? bunları geleceğin sosyologları, felsefî
tarihçileri değerlendirecek, hükümlerini verecek, yanlış iş yapanları efkar-ı
ammede mahkum edecekler. tarih de mahkûm edecek onları. o bakımdan o hususlara
girmek istemiyorum.” (inter star tv / 6 temmuz 1995)

 

“darbeciler hep su-i niyetli (art niyetli)
olmamışlardır. güzel şeyler olmuştur. fakat darbede çok önemli kayıplar da
olmuştur. bunların başında demokrasi inkıtaa uğramıştır. bir sürü tecrübe,
birikim heba olmuştur. o ölçüde tecrübe ve birikime sahip olmayan insanlar
başkalarından beslenmek, sistemi çürütmek hevesine sahip olmuşlar. oysa ki bu
da bir uzmanlık sahasıdır. o açıdan darbe tam bir çözüm değildir. darbe,
çaresizlikte hekimin neşteri gibi, komplikasyonları da nazar-ı itibara alınarak
yapılan bir mualecedir (tedavidir), arap atasözü vardır. ‘dağlama en son
çaredir.' bütün mualeceler kullanılır, en son demir kızdırılır, basarlar. bu
bir yönüyle kader-denk noktasında bir değerlendirmedir. bu götürebilir de,
yerinde bırakabilir de.” (samanyolu tv / osman özsoy ve mim kemal öke ile
/ 29.03.1997)

 

“türk milleti asker bir millettir. o kadar
askerle bütünleşmiştir ki, yeri geldiğince malazgirt'ten çanakkale'ye,
çanakkale'den kıbrıs'a uzanan çizgide askerlik vak'ası bütün şuuraltımızı
etkilemiştir. bugün de güneydoğu'da seve seve canlarını vererek şehid düşen
askerlerimiz vardır. bunlar milletimizin askere olan manevi bağlarının ne kadar
güçlü olduğunu göstermektedir. kim ne derse desin asker millet, askerini sever,
bağrına basar ve o asker ocağına peygamber ocağı nazarıyla bakar. kimsenin hiç
endişesi olmasın.” (samanyolu tv / Osman Özsoy ve mim kemal öke ile /
29.03.1997)

 

“soru: orduya sızmaya çalıştığınız iddialarına
cevabınız ne olacak?

cevap: hayatımda hiçbir zaman orduya ters, ordu
aleyhinde ve ordunun kabullerine aykırı bir faaliyetim olmamış ki, orduyu
faaliyetlerime engel görerek, ona sızmaya çalışayım. asıl, din'in her türlü
tezahürüne karşı çıkıp, lâikliği ve Atatürkçülüğü dinsizlik şeklinde takdim
edip, kendi emelleri istikametinde kullanmak isteyenler, ordunun Lâiklik ve
atatürkçülük konusundaki hassasiyetini istismarla, onu bu ülkenin dindar ve
vatansever evlatlarına karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. ordu, ilki bizzat
ordunun komutanını, genelkurmay başkanını müebbet hapse mahkûm edecek bir cunta
hareketi olarak, cumhuriyet tarihinde üç defa idareye müdahalede bulunmuş,
fakat her müdahale sonrasında hiçbir zaman din ve dindarlar aleyhinde,
kendisini din aleyhinde kışkırtanların istekleri istikametinde bir uygulamada
bulunmamıştır. asıl tehlike, ordu ile bağrından çıktığı milletimizi ve onun
mukaddeslerini karşı karşıya getirme çalışmalarındadır. ordunun bunun şuurunda
olduğuna inancım tamdır.” (aksiyon / 6 haziran 1998 / sayı 183)

 

“bir kere orduyla aramızda bir gerginlik olduğunu
kabul etmiyorum. ben kim oluyorum ki böyle gaziler evladı şehitler namzedi bir
orduyla arasında gerginliğe hak versin. burada orduya karşı saygı duyuyorum
derken de bazıları acaba mülahazası ne diye aklına gelebilir. ama benim
atalarım asker. Edirne’de Bulgar’a karşı savaşan şükrü paşa özbeöz benim dedem.
ailemde hep asker kahramanlıkları duydum. o kahramanlık yanının etkisiyle
okuyup asker olayım diye düşünmüşümdür. askere karşı bir sevgim var. bir
rahatsızlık varsa o benim bazı tavırlarımdan kaynaklanmış olabilir. ordu bazı
konularda hassastır, duyarlıdır. onlar da zamanın ve kendi bildiklerinin
tesirlerinde bazı yorumlar yapıyorlardır. onlar laiklik ve cumhuriyet gibi
hassas konularda vazifeleri ve sorumlulukları gereği daha fazla hassas olma
durumundadır. bazı manipülasyonlar bu hassasiyete çarpınca böyle şeyler
olabiliyor.” (milliyet / Özcan Ercan’la röportaj / 5 nisan 1998) (milligazete.com.tr)

 

Kaynak: http://www.milligazete.com.tr/haber/Fethullah_Gulen_MGK_belgesi_icin_ne_dedi/299678#.UppcZcbIYlR

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi