EVET, ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAKTI!
Bütün hesaplar altüst başlıklı yazısında Abdurrrahman Dilipak; Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olamayacaktı. Bütün taşlar yerinden oynamıştı. Belki PKK bugünden yarına tasfiye olmayacaktı, ama artık eski PKK da olmayacaktı. Hem Türkiyedeki, hem Iraktaki, hem de Suriyedeki varlıkları artık tartışmalıydı. Birileri PKKnın yenilmez olduğunu Rakiplerini tükürükleri boğacak kadar güçlü sanmaya başlamıştı. Kandilden Akdenize uzayan bir yolun hayalini kuruyorlardı. Görünen o ki, PKKnın bölgedeki tek dostu İran kalmıştı, o da pamuk ipliğine bağlıydı. İranın PKKya sempatisi İrandan Akdenize uzayacak, bir Şia koridoru ile alakalıydı. PKKnın ciddi bir silah stokları vardı. Yargılama yapıyorlar, vergi alıyorlar, güvenlik kontrolü yapıyorlardı. Kaçakçılık yapıyorlar, haraç topluyorlardı. Bir sürü şirketleri vardı. PKKnın ateşkes bitti açıklamasıyla silaha sarılmasının ardından barış süreci askıya alındı ve PKK ile ilgili tüm dosyalar masadaydı[1] diyerek, artık PKK için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını vurgulamıştı. Oysa daha düne kadar AKP iktidarı Apo ile Kandil arasında mektup postacılığı yapmakta, Çözüm Süreci kılıflı bu çözülme sürecine karşı çıkanlar barış ve demokrasi düşmanlığı ile suçlanmaktaydı. Üstelik PKK Güneydoğuda, bölgenin fiili hâkimi gibi at oynatırken Dilipakların dindar ve kahraman iktidarı hangi rüyalarda otlamaktaydı? Ve asıl bu zevatların atladığı ve hala akıllarının yatmadığı bir şey vardı: Sadece PKK için değil, AKP için de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Doğrudan Genelkurmay kaynaklarına dayanarak basın organlarında yazılan şu hususlar oldukça ferahlatıcı ve umutlandırıcıydı.
TSK, çözüm süreci boyunca PKKyı izlemekten vazgeçmeyip sürekli bilgi depolamış ve istihbarat kaynaklarını aktif olarak kullanmıştır. Dahası, Kandil dahil bütün PKK kamplarını sürekli gözetim altına almıştır. Bugünlerde yapılan taarruzlar ise asla imaj değil kesin imha operasyonlarıdır. Bazılarının iddia ettiği gibi sadece dağlar taşlar bombalanmayıp, PKKnın mağaraları, depoları vurulup devre dışı bırakılmaktadır. Yapılan ilk operasyon Türkiyenin bugüne kadar PKKya yaptığı en büyük harekâttır. F-16 ve F-4lerden oluşan toplam 75 uçak aynı anda havalanarak Kandil dahil PKKnın bütün kamplarına bomba yağdırılıp felekleri şaştırılmıştır. Yakıtı bitenler ise Malatyanın tepesine konuşlandırılan yakıt ikmal uçağı ile havada ikmal yapılmıştır. Bu operasyonlarla PKKnın ana depoları yani lojistik üsleri ve barınakları büyük ölçüde vurulup ortadan kaldırılmıştır. Öyle ki, sadece Kandilde 213 olmak üzere 486 kadar terörist devre dışı bırakılmıştır. Yakın geçmişe kadar Kandilde 6 bin civarında terörist barındıran PKK, Suriye olayı ile beraber bu sayıyı 2 bine indirme kararı almıştı. 4 bin teröristi ise IŞİD ile savaşa yollanmıştı. Dolayısı ile Kandildeki terörist zayiatı yaralılarla beraber mevcudun dörtte biri oranına ulaşmıştır.
Kahraman pilotlarımız benzer hava operasyonlarıyla aralıksız hücumdadır. Mesela önceki gece, PKKnın bir daha gelmezler denilerek rehavete kapıldığı Kuzey Iraktaki kamplarına 37 uçakla ikinci bir harekât yapılmıştır. Aynı zaman diliminde yine yerleri tespitli olan yurt içindeki hedefler için 32 uçak kaldırılmıştır. Yapılan bu etkili bombalamalar sonucu telaşa kapılan ve panik yaşayan eşkıyabaşları kaçıp İran, Suriye ve Barzaniye sığınmıştır. Kandilden örgüte bütün gücünüzle saldırın talimatı bu şaşkınlığı yansıtmaktadır. HDP ve Kandilin Öcalan devreye alınsın ve süreci yeniden canlandıralımaçıklaması bu panik ve çaresizliğin bir neticesi şeklinde okunmalıdır. TSKya göre bölücü örgüt ile mücadelede çok önemli boyut dağ kadrolarının yanı sıra PKKnın şehir yapılanması olan KCKnın da tasfiye olunması ve bölge hâkimiyetinin sağlanmasıdır. Sivil unsurlar diye bilinen bu terörist yapılanma bazılarının barış dediği malum ihanet sürecinde, maalesef oldukça güçlenmiş durumdadır. Öyle ki Güneydoğunun 7-8 ilini silah deposu yapmışlardır. TSK bunların bir bölümüne nüfuz etmiş durumdadır ve yakın bir gelecekte topyekûn bir operasyon başlatacaktır.
Ve TSKnın tespitlerine göre:
Güneydoğuda bir paralel devlet daha oluşmuş bulunmaktadır ve bu yapı ve ülkenin birliğini açıktan tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Yine TSKnın saptamalarına göre Apocularla FETOcular arasında kesin ve belgeli bir ilişki vardır. Bu iki paralel yapıyı bir araya getiren ise MOSSAD ile CIAdır. Bu arada Asker IŞİDı tehlikeli bulmakta, ama onu oluşturan ve arka çıkan kesimlerin yine Batılı istihbarat örgütleri olduğunun farkındadır.Ayrıca Suriyenin PKKsı olan PYD bağlamında ABD ile anlaştılar ifadesi tamamen dezenformasyona dayalı bir haber çarpıtmasıdır. Nitekim PYDye ait unsurlar vurulmuş, PYDnin kayıpları olmuş ve Salih Müslim bunu kendisi açıklamıştır. TSKnın bu operasyonlarına ABD ve ABnin şiddetle karşı çıkmasının asıl nedeni, PKKlılar içerisinde Amerikan, İngiliz ve İsrailli subay ve ajanların bulunmasıdır ve bu gerçek yabancı haber ajanslarında yer almıştır.
Gelelim ABDnin ikna edilmesine:
TSK, harekete geçilmesi için önce siyasi iktidarı iknayı başarmış, yani Suriye sınırında bir Kürdistan kuşağı inşası hedefinin İsrailin emperyal bir projesi olduğunu belgelerle ispatlamıştır. Ardından tampon bölge için hazırlıklar başlatmıştır ve öyle göstermelik değil, TSK sınırı geçip bunu yapacak ve tamamlayacaktır. ABD baktı ki Türkiye çok kararlıdır, çaresiz Ankara ile masaya oturmak zorunda kalmıştır. İncirlik olayı bu masaya oturmanın sonucu şeklinde okunmalıdır. Barzani bölgesinden Akdenize ulaşacak Kürdistan hattının kesilmesi için TSK şimdilik sınırı geçmeyecek, ama onun yerine Cerablusu 6 bin kişilik Bayırbucak Türkmen ordusunun yönetimine teslim edecek ki bu mini orduya TSK tarafından açıktan destek sağlanacaktır. Böylece Cerablus IŞİDden kısa bir süre içinde temizlenmiş olacaktır. Yani hadisenin altında Washingtonun TSKnın kararlılığını görmesi ve onu karşısına almak istememesi yatmaktadır.Sonuç ve hüküm: TSK görev başındadır ve umulanın da ötesinde kararlı ve başarılıdır!
Çok yumuşak, her yöne esneyebilen maddeden yapılmış (gibi kaypak) bir özel tasarım olan “Dönemin Savcısı” Zekeriya Öz yeniden sahneye çıkmıştı. “Her yöne esneyebilen maddeden yapılmış özel tasarım” diyorum çünkü bunlarda her kılığa girme vardı. Ergenekon operasyonlarını yaparken bıyıksızdı. Oturduğu koltuk altından çekilince birden milliyetçi kesilip ülkücü bıyığı bıraktı. Sonrasında onu solcu bıyığını uzatmaya başlamıştı. Şimdilerde ise açık açık PKK yandaşlığı yapmaktaydı. Zekeriya Öz twitter üzerinden attığı mesajlarda: “Gezi olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma şansı olmayacaktı. PKK kimden emir aldıysa katılmadı!” diyerek terör örgütüne arka çıkmaktaydı.
Bunu yazan şahıs, bu ülkede süper savcılık yapmış, altında özel zırhlı aracıyla caka satmış, hoşuna gitmeyeni içeri atmış, paşaları bile vatana ihanet suçuyla yargılatmış bir insandı. Ancak şunu itiraf edelim artık: Bunlardan haberimiz yokmuş gibi davranıp faturayı birilerine kesmek kolaycılıktır. Maalesef bu şahsın altına imza attığı her hukuk cinayetinde bizim de payımız vardır AKP iktidarı, bu iktidarı destekleyen odaklar, yandaş medya patronları ve o dönem feryat figan edenleri duymayan benim de dahil olduğum bütün yazarlar, yorumcular hepimiz suçluyuz ve bu şahsın canını yaktığı herkesin vebali bizim de boynumuzda olacaktır. Eğer haklarını helal etmezlerse bu veballe Allah huzuruna çıkacağımızı da unutmayalım diyen Süleyman Özışık haklıydı ve insaflıydı. Çok geç kalmış olsa da, ya ahmaklıklarının ya da bilerek suç ortaklıklarının bir itirafıydı!..
Ergenekon operasyonlarının; CIA tarafından ve Fetullahçılarla Erdoğan iktidarını kışkırtarak, bizzat kendilerinin gizli ve kirli oluşumlara sokup kullandıkları bazı isimleri bahane ederek bütün TSKyı töhmet altına alıp yıpratmak ve özellikle Amerika ve Avrupa emperyalizmi karşıtı komutan ve kurmayları saf dışı bırakmak amacıyla tezgâhlandığını yazıp konuştuğumuz için, Zekeriya Öz karakterli savcılarca hakkımızda uyduruk itham ve iftiralarla tutuklama kararı çıkartıldığında, Milli çözüm Ekibine yandaş medya linç kampanyası başlatmıştı. Şimdi aynı kiralık yalakalar Cemaat yazarları ve Zekeriya Öz gibi savcıları PKK taraftarlığı, Amerikan ajanlığı ve Erdoğan düşmanlığı ile suçlayıp saldırmaktaydı. Aslında her iki tarafın niyetleri de, tıynetleri de, mahiyetleri de aynıydı.
Sık sık İslamcılığını hatırlatan şimdilerde ise inkarcılığına demokrasi kılıfı saran Levent Gültekin İslam kardeşliği diyenler[2] yazısında Kimileri Kürt sorunu ancak İslam kardeşliğiyle çözülür iddiasındaydı. Onlara göre Kürtler Müslümanlığa sarılırsa hiçbir sorunumuz kalmayacaktı diyerek başlamış ve inançsızlığını açığa vurmuşlardı. Çünkü evet, her kim, hangi kavim İslama ve Müslümanlığa sarılırsa, elbette kurtulacak ve hiçbir sorunu kalmayacaktı. Zaten böyle inanmayan ya İslamın cahiliydi veya kâfiriydi.
Peki İslam kardeşliği sahiden var mı, yürürlükte mi? Birileri, birilerini İslam dolayısıyla gerçekten kardeş olarak görüyor mu? İslam kardeşliği siyasi ve toplumsal sorunlarımızın çözümünde hâlâ bir umut olabilir mi? Ortadoğu kan gölüne dönmüş. Devletler çatışıyor. Mezhepler çatışıyor. Aynı mezhepten, fakat İslamı farklı yorumlayan örgütler çatışıyor. Cemaatler çatışıyor. Farklı siyasi çizgideki iki Müslüman yolda karşılaşsa birbirine selam bile vermiyor. Hangi İslamdan, hangi Müslümandan bahsediyorsunuz? Binlerce çeşit İslam, milyonlarca farklı Müslüman var. sözleriyle ve AKPnin samimiyetsiz ve seviyesiz din istismarı bahanesiyle aslında artık İslamın, Kuranın, ne Müslümanların ne de insanlığın sorunlarını çözemeyeceği, başka çarelere yönelmek gerektiği kanaatini yerleştirmeye çalışmaktaydı. Oysa İslam kaynaklı Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya projeleri yegâne ilmi ve insani kurtuluş çareleri olarak ortadaydı.
Neler oluyor!(du, neler olacaktı?) yazısında Sn. Erdoğan yalakası Ergün Diler, uzun uzun doğru saptamalar yapmış, ama bu doğruları kasıtlı yanlışlarına kılıf olarak takmış ve gerçekleri saptırmaya çalışmıştı.
Ama dünya değişmişti artık. Washington'dan esen rüzgârlar buraları da etkisi altına almıştı. Türkiye olmadan kimse adım atamazdı. 100 yılın rövanşı alınacaktı. Koca bir savaşın içinde en çok sancı çeken yer Ortadoğu olmaktaydı. Çünkü yaşadığımız 3. Dünya Savaşıydı. Bizi Devlet gibi görmekten hoşlanmasalar, içeride başımıza bela açsalar, gücümüzü kıskansalar da Türkiye büyümek zorundaydı. Neden mi? Başka Şansımız yok da ondan! Türkiye'nin büyümesi Amerika'nın da Rusya'nın da şansıydı! Onların da başka seçeneği kalmamıştı. Çünkü Türkiye olmadan kimse buralarda adım atamazdı. Oyun kurallarına göre oynanacaktı. Sınırlar değişecek, Sınırlarla birlikte rejimler de değişime uğrayacaktı. Biz bölgeyi onlar da bizi sandıkta değiştirmeye çalışacaktı. Savaşın merkezi yine Türkiye ve İstanbul olacak, harita İstanbul'da çizilip hazırlanacaktı!
Yani; güya derin mahfillerden, Siyonist Yahudi sermayesi güdümünden kurtulmaya çalışan bir Obama Amerikası varmış Putin Rusyası zaten bunları devre dışı bırakmayı başarmış Şimdi Türkiyeyi de yanlarına alarak Ortadoğuyu yeniden yapılandıracaklarmış ve Türkiye artık kendi sınırlarına sığmamaktaymış İyi de bu ifadelerden anlaşılan Türkiyeye sadece Suriyenin Kuzeyi kalacaktı Asıl Musul ve Kerkük petrollerinin üstüne konan Barzani Kürdistanı yerinde duracaktı Ve hele İsraile hiç dokunulmayacaktı!. Dert büyümekse, neden Egedeki 12 ada ve Batı Trakya hiç gündeme alınmamıştı? Neden Türkiyenin mecburi büyümesi hep Güneye doğru olmak zorundaydı? Tarihi ve hukuki haklarımız bulunan Kırıma niye sahip çıkılmazdı?
Madem dediğiniz gibi olacak, Türkiye büyük bölge devleti konumuna çıkacaksa, neden bütün bunlar İsraili hiç kuşkulandırmazdı ve Siyonist terör şebekesinin keyfi tıkırındaydı? Yoksa herkes de sizin gibi salak mı sanılmaktaydı? Eğer şu İsrail sizden, Hükümetinizden ve hazırladığınız bölgesel tedbir ve projelerden birazcık olsun ciddiye alıyor ve çekiniyor olsaydı, hala nasıl bu kadar pervasızca arazisini yerleşimci Yahudilere satmayan Filistinli bir ailenin evini ateşe verip içindekilerle birlikte cayır cayır yakmakta ve sizleri hiç hesaba katmamaktaydı? İşte ağırlığınız da, saygınlığınız da hepsi bu kadardı.. Ama çok şükür ki, şuurlu, onurlu ve cesur bir Ordumuz vardı ve artık duruma el koymuşlardı. Yoksa bu yazıları hazırlayıp Ergün Dilere e-mail gönderen Siyonist odakların başka hesapları vardı. Zavallı zırto kandırılıp kullanılmakta mıydı?
Aslında olay gayet açıktı, iman ve feraset ehli için çözmek kolaydı. Siyonist odakların, kirli ve derin Amerikanın hazırladığı ve uzun zaman Sn. Recep T. Erdoğanın eşbaşkanlığını yaptığı BOP çerçevesinde Irak, Suriye ve Libya parçalanmıştı, şimdi Türkiyenin parçalanması sürecine de Büyüme ve sınırlarını genişletme jelatini sarılmalı ve Suriyenin Kuzeyindeki çöl bölgesini işgale zorlanmalıydı. Bu işgal Milli Amerikanın ve Milli Rusyanın da çıkarına olacak(mış)tı!? Oysa bu şeytani senaryoların, Türkiyeyi İslam aleminden koparmaya ve İsrailin güvenliğini sağlayıp, sağlamlaştırıp Büyük İsrail hedeflerini kolaylaştırmaya-çabuklaştırmaya yönelik olduğu sırıtmaktaydı.
ABD ve İngiliz medyası bizi kuşkularımızda haklı çıkarmıştı!
Melun Yahudi güdümlü İngiliz basını Fırat'ın batısından Akdeniz'e kadar uzanan toprakların, Türkiyenin yeni vilayeti olacağını hem de memnuniyetle, niçin yazmıştı? Amerika ile varılan İncirlik mutabakatı sonrası ABD medyası 'Ortadoğu'nun yeni haritasını Obama ve Erdoğan çizecek' diye manşetler atmıştı. İngiliz basını ise bu iddiayı somutlaştırmış: Fırat'ın batısından Akdeniz'e kadar uzanan topraklar, Türkiyenin yeni vilayeti olacak diye yazmıştı. Türkiye ile ABD İncirlik konusunda mutabakata varırken, anlaşmanın gizliliğini koruması bölgede gerçekleşmesi muhtemel birçok senaryoyu da gündeme taşımıştı. ABD medyası, İncirlik mutabakatı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanın ABD Başkanı Barack Obama'yı ziyaretiyle ilgili Ortadoğu'nun yeniden şekilleneceğini ortaya atmıştı.
ABD medyasının: “PKK ve IŞİD'e büyük operasyonlar yapılacağı, Esed'in gitmesi için Washingtonun artık daha aktif rol alacağı, Bölgedeki yeni haritaların Erdoğan-Obama görüşmesinde planlanacağı ortak yorumları, bütün bunların Siyonist bir planın parçaları olduğunun sırıtan ipuçlarıydı. İşte bu gelişmelerin ardından İngiliz medyasının: “İncirlik anlaşmasının ardından yeni adımlar atıldı. Türkiye'nin DAEŞ ve PKK'ya büyük operasyonları, bölgede yeni bir havaya yol açtı. Bu işler nihayete erdiğinde Türkiye-Suriye sınırının Fırat Nehri'nin batısında kalan kesimi Türkiye'nin olacak.” iddiaları şeytani senaryoları ortaya koymakta ve bizim kuşkularımızı haklı çıkarmaktaydı. Üstelik ABD ve İngiliz medyası, bu haberleri kızarak ve karşı çıkarak değil, haklı bularak ve sahip çıkarak gündeme taşımıştı. Bu nedenle, bunların altında bir şeytanlık aramamız doğaldı.
Umarız ve mutluluk duyarız ki Sn. Cumhurbaşkanı bütün hatalarından, Türkiyeye yönelik küresel komplolardan ve kumpaslardan ders alıp ciddiyetli ve cesaretli bir dönüş yapmış ve TSKyla tam bir mutabakat ve irtibat halinde, milli çıkarlar ve stratejik programlar istikametinde tarihi girişimlere koyulmuş olsunlardı.
Bu arada, Sn. Recep Tayyip Beyi kötüleyelim diye Silahlı Kuvvetlerimizin bilinçli ve etkili operasyonlarını küçümsemeye kalkışmak da, ahmaklığın ötesinde asıl canı yanan ve piyon örgütleri paniklemeye başlayan Amerika adına bir telaşı yansıtmaktaydı. Çünkü savaş uçaklarımız zan ve iddia edildiği gibi öyle boş tepeleri değil gerçek hedefleri vurmaktaydı ve PKK bu güne kadar stratejik sabırla demokratik tavır takınan Ordumuzun Osmanlı Tokadı karşısında şaşkına uğramışlardı.
Sivil PKK-HDP Başkanı Selahattin Demirtaşlı planlanmış toplantısını iptal edip Brüksel'in (NATO merkezinin) ayaklarına koşturan hangi odaklardı?
HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş son dakika kararıyla acil olarak Brüksele gitmeye karar alması herkesi şaşırmıştı. Oysa HDP Eşgenel Başkanı Demirtaş, partinin diğer Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ ile birlikte 5 Ağustos 2015 sabahı gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle buluşacakları kararlaştırılmıştı. Fakat Demirtaş bu programı iptal edip apar topar Brüksel'e koşmuşlardı. HDP Eşgenel Başkanı Demirtaş'ın acilen Brüksel'e gitmesinin perde arkasında HDP ile devlet arasında uzun bir aradan sonra sağlanan ilk temasın yattığı ortaya çıkmıştı. Anladınız mı baylar (ve bayat kafalar)! HDPye de Hükümete de yön ve talimat veren Brüksel olmaktaydı. Sn. Recep T. Erdoğanın AB aşkının (bağımlılığının) sebebi şimdi daha iyi anlaşılmaktaydı!
Bu arada doğrudan olmasa da dolaylı yollardan PKKya sıcak bakan (bazı kaynaklara göre destek sağlayan) İranın Devrim Muhafızları tarafından yönetilen İngilizce yayın yapan Press TV'de, Sümeyye Erdoğan'ın Suriye sınırında yaralı IŞİD militanlarını ziyaret ettiği iddiaları ciddiyetten ve devlet terbiyesinden uzaktı. İran medyasında son dönemde Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde yoğun bir kampanya başlatılması ve buna göz yumulması asla barışa ve komşuluğa katkı sağlamazdı. İşte bakınız PKK'nın İran'daki kolu PJAK, Merivan'da bir askeri karakola saldırarak 20 İran askerini öldürdüğünü açıklamıştı. BBC Farsça'da yer alan habere göre ise Kürdistan eyaleti hükümeti yetkilileri, saldırıyı doğrulamış fakat can kaybı konusunda bilgi aktarmamıştı.
Oysa Erdoğanın kankası ve yalaka ahmakların umut kapısı Obama:Suriyede PKK ile sonuç alıyoruz ve koridoru Akdenize açıyoruzaçıklamasını yapmıştı!
Suriyenin kuzeyinde ABDnin PKK ile yürüttüğü koridor çalışmalarına, Başkan Barak Obama tarafından sahip çıkılmıştı. ABDnin Suriyenin kuzeyinde PKK ile yürüttüğü koridor çalışmaları, Washingtonun (gerçekteki değil görünürdeki) en tepesindeki isim tarafından resmen açıklanmıştı. Türkiyeye kalabalık bir Pentagon heyetinin gönderildiği gün ABD Başkanı Obama, kurmaylarıyla IŞİD gündemli bir toplantı yapmıştı. Toplantı sonrası basının karşısına geçen Obama, IŞİDe karşı karada bir partnerimiz olduğu için sonuç alabiliyoruz sözleriyle PKK/PYDyi işaret ettiğini herkes anlamıştı. Obama bu sözlerin ardından başarı örneği olarak PKKnın ABD bombardımanıyla ele geçirdiği Tel Abyad ve Ayn el Arapı (Kobaniyi) hatırlatmıştı. O sırada Suriyenin kuzeyinde gelişmeler kritik noktaya dayanmıştı. ABD uçaklarının bombardımanı ile önü açılan PKK/PYD, Suriyenin kuzeyinde bir koridor oluşturma çabalarını hızlandırmıştı. ABD Başkanı Obama, tüm bu gelişmeler arasında ulusal güvenlik kurmaylarını Pentagonda toplamıştı. Toplantıya ABD Savunma Bakanı Ashton Carter ve ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey de katılmıştı. Pentagondaki güvenlik zirvesinin ana gündemi ise IŞİDe yönelik operasyonlardı. Obama, son süreçte IŞİDe yönelik ABD operasyonlarında gelinen noktayı ve koalisyon kuvvetlerinin sahada işbirliği yaptığı güçleri masaya yatırmıştı. Toplantı sonrası ABD Başkanı Obama kameralar karşısına çıkıp Suriyenin kuzeyinde IŞİDin son dönemde alan kaybettiğini vurgulayarak Son birkaç yılda gördük ki sahada etkili bir partnerimiz (ortağımız yani PKK-PYD) olduğunda IŞİDe karşı sonuç almak kolaylaşmaktadır ifadelerini kullanmıştı. Obamanın Washingtonda güvenlik takımını topladığı sırada Pentagon heyeti de Türkiyeye ulaşmış durumdaydı. Başında ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Christine Wormuthun bulunduğu heyetin ziyaretinin tam da Türkiyenin, Suriyenin kuzeyinde ABD eliyle oluşturulmaya çalışılan PKK koridoruna karşı harekete geçme hazırlıkları yaptığı döneme denk gelmesi bir tesadüf sanılmamalıydı.
Ve bu gelişmeler üzerine yapılan MGK toplantısında Hükümete sunulan Koridora olası bir harekât konusundaki raporun detaylarına ulaşılmıştı. Raporda 6 ayrı seçenek üzerinde durulmaktaydı.
Kürt Koridorunu engellemek için Türkiyenin Suriyenin kuzeyine olası bir askeri müdahalesi ve tampon bölge oluşturma girişimi konusunda, TSKnın hazırladığı raporlara ek olarak hükümet talimatıyla hazırlanan raporun Milli Güvenlik Kurulunun son toplantısına sunulduğu ortaya çıkmıştı:
1) Türkiyenin kapsamlı bir harekâtla, İsrailin Lübnan sınırındaki uygulamasına benzer kalıcı bir tampon bölge oluşturması seçeneğinin yanı sıra; 2) süresi, zamanlaması ve kapsamı kısıtlı bir harekâtla geçici bir tampon bölge oluşturması; 3) sadece askerin kısa süre içinde sıcak takip benzeri bir harekâtla Suriye içine girip belli hedefleri imha ettikten sonra geri çıkması; 4) askerin Suriye topraklarına girmeden daha önce belirlenmiş hedeflerin havadan ve karadan vurulması gibi seçenekler de ayrıntılı olarak masaya yatırılmıştı.
Velhasıl bay yalaka yandaşlar ve stratejik yorumcu yalamalar!
Şu merhalede özleri, kalpleri ve tabi herhalde son sözleri kutudaki paralar kasadaki dolarlar Bürodaki karılar Masalar ve Makamlar olacak sahte dindarlara karşılık; Malazgirtte kahpece pusuya düşürülüp şehit edilen kahraman ve gerçek Müslüman Binbaşımızın eşi Sibel Hanımın ifadesiyle son nefesini ALLAH! diyerek ruhunu Rahmana teslim eden Rahmetli Arslan Kulaksız gibi müminleri barındıran ve atasından aldığı emaneti canından aziz bilip koruyan bir Ordumuz ve onurumuz vardır!.. Boğazdaki özel villalarında oturup viskilerini (fışkılarını) yudumlayan, hem PKKyı kışkırtıp bağımsızlık fedaileri olarak alkışlayan, hem de sizin gibilere AKP ve Erdoğan şakşakçılığı yaptıran, böylece Kürtleri de Türkleri de ellerinde oynattıklarını sanan birkaç bin Yahudilikten dönme(z), İslamiyete ve Türkiye Cumhuriyetine kinleri bitmez şerefsiz hainin varlığı da, dış Siyonist merkezlerle ve sizin gibi işbirlikçilerle irtibatı da bilinip durulmaktadır. Hesaplarının görüleceği ve defterlerinin dürüleceği günler de yakındır!
Bahçelinin Boğazdaki mutlu azınlığa yönelik sözleri Erdoğanı rahatlandırması gerekirken niye bu denli kızdırmıştı?
Bahçeli'nin “Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP'ye veren şerefsizler”sözlerine Cumhurbaşkanı Erdoğanın da tepki göstermesi safını ve sıfatını yansıtması bakımından anlamlıydı. MHP lideri Bahçeli'nin, “İzmir'de Marmaris'te yazlıklarında yatıp, oyunu MHP'ye vermeyenler, Türkiye'nin kaymağını yiyenler, Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP'ye veren şerefsizler. Şimdi, HDP ile koalisyonu kurun da görelim” sözlerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan tepki gelmesi cidden anlamlıydı. Hürriyet'in Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek CNN Türk'te yayınlanan Parametre programında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bahçeli'nin sözlerine tepki gösterdiğini aktarmıştı.
HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş: “Bu halk Abdullah Öcalanın posterini Kürdistana asamayacak da, nereye asacak? Buna alışsanız iyi olur, çünkü biz daha Başkan Aponun heykelini dikeceğiz, bekleyin ve hazır olun diye küstahlaşırken,
HDP Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ: Biz sırtımızı YPGye, YPJye PYDye yaslıyoruz, söylemekten de çekinmiyoruz diye meydan okurken,
HDP milletvekili Osman Baydemir: Devlet aklına mesajımız var, hassiktirin oradan diye küfrederken,
HDP milletvekili Abdullah Zeydan: Kürt halkının gücünü test etmeye çalışanlara çağrı yapıyoruz, PKK sizi tükürüğüyle boğar diye korkutup(!) ortalığı kokuturken,
HDP milletvekili Burcu Çelik Özkan: O keleşi size çevirmesini çok iyi biliyoruz, bu memleketten defolup gideceksiniz diye salyasını akıtırken,
Ağrı belediye başkanı Sırrı Sakık: Ellerinde bayraklarla Mustafa Kemalin askerleriyiz diyerek saldıranlara demiştim ki, Mustafa Kemalin askeri değil, generali olsanız ne yazar, it sürüleri diye havlarken,
HDP milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu: Kürtler uyandı, hiç boşuna çırpınmayın, her istediğimizi koparıp alacağız diye zırvalarken,
HDP milletvekili Pervin Buldan: PKK terör örgütü değildir, bağımsızlık mücadelesi verilmektedir şeklinde atıp tutarken,
Selahattin Demirtaş: HDP, başkan Aponun projesidir, bunu unutmadan çalışmalıyız ve mutlaka hedefe ulaşmalıyız derken, hiç kanına dokunmayan ve tepki koyamayan zevatın şimdi “Boğaz'daki yalılarında viski yudumlayanlara laf edilince gayrete gelip karşı çıkmaları neyin telaşıydı ve kimlere yaranma çabasıydı?
Sn. Cumhurbaşkanının Boğaz'daki bu mutlu azınlığın T.C. Merkez Bankasındaki hisse oranlarını açıklasa, sözlerimiz daha iyi anlaşılacaktı!? (Not: Bizim bildiğimiz Devletimizin ve 77 milyon Milletimizin MB hisse payı %49, Boğaz'daki mutlu azınlığın ve dışarıdaki malum ve melun odakların payı ise %51 kadardı. Yanlışımız varsa en yetkili ağızdan düzeltilmesini beklemek hakkımızdı. Ancak bu konuyu gündeme taşımaya ve tartışmaya bile cesaretleri var mıydı?)
Hasan Cemal Hem Boğazda yalım var, hem viski içerim, hem de HDPye oy verdimdeyince Eh, Bahçeli karavana atmamış, cemre taşları hedefine ulaşmış diyen bir dostumuz haklıydı.
İktidarın zafiyet ve acziyet itirafı!
İktidar sözcüleri tarafından çözüm süreci ile ilgili olarak yapılan açıklamalar bir suç itirafıydı. Terör örgütü çözüm sürecini güçlenmek ve silahlanmak için kullandı! Her şeyden haberimiz vardı! Ama çözülecek diye ümitle beklemek zorunda kaldık! Benzer tavrı bugün adını paralel yapı olarak koydukları Cemaate karşı da ortaya koymuşlardı. Önce dört kolla sarılıyorlar! Kendi tabirleriyle Ne isterlerse veriyorlar! Sonra da aldatıldık, kandırıldık diye sızlanıp kendilerini mazur göstermeye çalışıyorlardı.
Oysa terörle mücadelede ciddi ve kararlı davranılsa, hainlerin nasıl yalvarmaya başladıkları ortaya çıkmıştı
Devlet heyetinin Abdullah Öcalan ile görüşmeleri aksatmadığı ve Öcalanın çözüm sürecinin bu duruma gelmesine neden olanlara sert çıktığı ve uyardığını açıklamış ve yine Avrupada Demirtaş ile görüşen KCKnın Yürütme Konseyi üyesi, kapatılan DEP eski milletvekili Zübeyir Aydar, çözüm sürecinin askıya alınmadığını ve kendilerinin 28 Şubattaki mutabakata bağlı olduklarını vurgulamıştı.
İktidar ve Saray ise, erken seçimde tek başına iktidar olacakları hayal ve hesaplarını bırakıp derhal bir Milli Mutabakat Hükümetini kurmaları lazımdı.
Ve zaten, Hükümetin PKK'ya yönelik askeri operasyonları seçim sonuçlarını etkiler mi? PKK'nın yeniden silahlı faaliyetlere başlaması HDP'yi baraj altında bırakabilir mi? MHP'ye kayan milliyetçi oylar AKP'ye geri döner mi? sorularına yanıt arayanların birçoğu AKPnin umduğunu bulamayacağı kanaatini taşımaktaydı.
Şayet Sn. Cumhurbaşkanı Ey Millet, işte gördünüz, CHP ile olmuyor, MHPde yükün altına girmiyor, bu nedenle mevcut hükümetle erken seçimden başka çare kalmıyordiyerek, belki AKP tek başına iktidar olma fırsatını yakalar, ben de başkanlık hayallerimi uygulama imkânı bulurum şeklinde hesaplar kuruyor ve AKP yine kaybetse bile nasıl olsa benim için bir şey değişmiyor diye düşünüyorsa kendisinin de ülkesinin de başına ne belalar sarılacağını birilerinin hatırlatması lazımdı. Bakınız Türkiye 2001 Krizinden daha yıkıcı bir ortama yaklaşmaktaydı. Bu durumda yoksulluk ve işsizlik tavan yapacaktı. Gerçi ihracat tam yedi aydır düşüşteydi, ama geçen Temmuz ayında nispi olarak ithalattaki düşüşten daha fazla aşağı kaymıştı. Bunu başka felaketlerin ve mecburi istikametlerin takip edeceğini söylemeye gerek var mıydı? Çünkü siyasi ihtirasları için kumar oynamak, intizarları (beklentileri) için zar atmak, çoğu zaman elindekileri bile kaybetmekle sonuçlanırdı.
Bu arada Nihal Bengisu Karaca gibi iktidar yalakaları: Kandil TSKyla sosyalleşme çabasında yazısında: “Varoluş kaygılarının ürettiği stres, sıkıntı kaçırılan fırsatların verdiği hayal kırıklığı, moral üstünlüğünü kaybetmenin verdiği baskı, kibrin sarhoşluğuyla birleşince ortaya Duran Kalkan çıkıyor ve işi TSKya tavsiyeler vermeye kadar götürüyordu. PKK eşkıyası TSKya . Ordu kendisini kullandırtmasın. Ben vatan koruyucusuyum diyordu, vatan AKP mi (oluyordu)? diye sesleniyordu. Herhalde Duran Kalkan mantığı şöyle kuruyordu: Selahattin Demirtaş, kendini (Boğazdaki) Beyaz Türklere sevdirebildi, ben de beyaz Türklerin silahlı örgütü olan TSK ile bağ kurabilirim hayaline kapılıyordu. Bu cesaretini ise soldan dönme elit liberal entelijansiyanın Bizi satmayın ha, sakın silah bırakmayın kışkırtmalarına borçluydu. Anlamındaki sözlerle mertçe değil, ama meretçe ve dolaylı biçimde TSKnın Müslüman Türk milletinin değil, Boğazdaki dönme Beyaz Türklerin silahlı kuvveti olduğu safsata ve saplantısını hatırlatmaya çalışmaktaydı. Ve Sn. Erdoğan hala bu tiplere aldanıp dayanmakla hayatının en büyük hatasını yaptığını artık anlamalıydı.
[1]Yeni Akit, 03.08.2015
[2]03.08.2015