ERDOĞAN'IN HAVA ATTIĞI ''135 Milyar Döviz Rezervi Var'' Dediği MB'nin Ortakları
Erdoğanın 135 Milyar döviz rezervi var diye hava attığı Merkez Bankasının ortakları kimlerden oluşuyordu?
Evet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, her fırsatta Merkez Bankasında şu kadar dövizimiz var, şu kadardan aldık bu kadara getirdik diye övündüğü Türkiye Cumhuriyet (Cumhuriyeti değil) Merkez Bankasının ortaklık yapısında çok ilginç detaylar bulunuyordu. Hazinenin payının yüzde 55 olduğu bankada kalan yüzde 45 ise bankalar ile adları bir türlü açıklanmayan tüzel ve gerçek kişiler arasında paylaşılıyordu. Merkez Bankasının sermayesi, Bankacılık Kanununun 5. maddesi gereğince her biri 0,10 TL itibari kıymette ve tamamen ödenmiş bulunan 250.000 hisseden oluşan 25.000 TL tutarındaki ödenmiş sermaye ile 30 Aralık 2003 tarih ve 25332 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5024 sayılı kanun hükümlerince ödenmiş sermaye kaleminde yapılan işlem sonucu 46.208.524 TL tutarındaki enflasyon düzeltmesi farkından oluşuyordu. Bu sermayenin yüzde 55.12′si A sınıfı, yüzde 25.74′ü B sınıfı, yüzde 0.02′si C sınıfı, yüzde 19.12′si de D sınıfı hisselerden meydana geliyordu. A sınıfı hisselerin tamamı Hazineye ait bulunuyordu. B sınıfı hisseler ise şöyle dağılıyordu: Ziraat Bankası %19,23, Garanti Bankası %2,48, İş Bankası. %2,33, Halk bank %1,11, Yapı ve Kredi Bankası %0,55, Akbank %0,03, Türk Ekonomi Bankası %0,01 oluyordu.
Milli bankalar dışında kalan diğer bankalara ve imtiyazlı şirketlere tahsis edilen, 15.000 adet hisse senedi ile sınırlandırılan ve toplam hisselerin yüzde 0,02 si olan 54 adet C sınıfı hisse senetlerinin tamamı ING Banka satılıyordu. (Bu hisseye daha önce Oyak Bank sahipti. Satışın ardından hisseleri ING Banka geçiyordu).
Şimdi gelelim sır gibi saklanan konuya. Merkez Bankasının yüzde 19.12′lik sermayesini oluşturan ve bazı gerçek ve tüzel kişilere ait olduğu belirtilen D sınıfı hisselerin kime aiy olduğu halktan gizleniyordu. Ve bu ortakların kimler olduğu TBMMde bu konuyla ilgili soru önergesi verilmiş olsa da açıklanmıyordu. Buna karşın, D sınıfı hisse sahiplerinden birininAdnan Behar adlı Musevi bir Türk vatandaşı olduğu basına yansıyordu. Bahar Menkul Kıymetlerin sahibi olan Adnan Behar, Merkez Bankasının büyük miktarda kâr etmesine rağmen, bu karın ortaklara yansıtılmadığını belirterek şikâyetçi olmuştu. Merkez Bankasının 2013 yılı kârının 5 milyar TL civarında olduğu tahmin ediliyordu. Şimdi bu ortaklık yapısından hareket edildiğinde Merkez Bankasına milli denmesi doğru muydu ve bankanın döviz ve altın rezervlerinin garantide olduğunu söylemek uygun muydu?
İngilizler Merkez Bankamıza nasıl ortak oluyordu?
Uluslararası finans danışmanı Mete Akıncı, Merkez Bankası'nın %15'nin İngilizlere ait olduğunu söylüyordu. Bugün Merkez Bankası'ndan istenen %15 değişmediğine göre, geçmişe dönüp bakmak gerekiyordu. Mete Akıncı 'Arap Baharının' nedenlerini başka bir açıdan değerlendiriyordu. Amerika ve Avrupa'nın derinden yaşadığı ekonomik kriz dolayısıyla isyanlar 'çıkartılıyordu.' Resmen iflasın eşiğine geldiklerinden, İslam ülkelerinin hazinelerine konmak isteniyordu. Bu planın arkasında Rockefeller ve Rothschild'ler bulunuyordu. Rothschild ailesinden bir temsilcinin, geçtiğimiz yıl Tunus'u ziyaret ettiğini ve Zeynel Abidin Bin Ali'den Tunus Merkez Bankası'nın %15'ini istediğini söylüyor. Bin Ali itiraz edemiyordu. Sir Eveleyn De Rothschild aynı talebi Mısır'ın lideri Hüsnü Mübarek'e de götürüyor ama, Mübarek kabul etmediğinden başına neler geliyordu? Mete Akıncı'nın bizim Merkez Bankamızın % 15'inin İngilizlere ait olduğunu da söylüyordu ve bunu belgelerle açıklıyordu.[1]
Musul ve Kerkük'ü Bırakmamızı Kimler Dayatıyordu?
PEKİ Osmanlı'nın borçlarını genç cumhuriyetin omzuna kim yıkmıştı? Ve daha da yakıcı soru: Musul'u ve Kerkük'ü bırakmamızı kimler dayatmıştı? (Unutmadan belirteyim. Türkiye, Osmanlı borçlarının son taksitini 1954 yılında kapatmıştı. Hem de tüm faizleriyle…) Bunların arkasında da Rockefeller ve Rothschild Yahudileri akmıştı. Dönelim Merkez Bankası'na… Güçlü bir Maliye'nin kurulabilmesi için para politikalarının düzenlenmesi lazımdı. Bunun önündeki iki engelden biri olan borçlar kapatılacaktı. İkinci engel merkez bankasının olmayışıydı. Devletin tüm işlemleri Osmanlı Bankası üzerinden yapılmaktaydı. Aslında Lozan'a göre banknot ihraç etme yetkisine sahip Osmanlı Bankası'nın 1924 yılında sözleşmesi son bulacaktı. Ancak Osmanlı Bankası'nı bir devlet bankasına dönüştürme çabalarının sonuçsuz kalmasıyla sözleşme yeniden uzatıldı. Merkez bankasının kuruluşunda Ziraat Bankası ve İş Bankası etkin rol almak için yarışmıştı. Ama bu iki bankamıza banknot ihraç etme yetkisi tanınmamıştı. Yeni ve bağımsız bir banka kurulması kaçınılmazdı. 1928'de Türkiye'ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, özerk merkez bankası için bir rapor hazırladı. Ona İtalyan Uzman Kont Volpi katıldı. Lozan Üniversitesi'nden Prof. Leon Morf'un desteğiyle Merkez Bankası yasa tasarısı tamamlandı. Tasarı, TBMM'de 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilip kanunlaştı.
Artık bizim de bir Merkez Bankamız vardı. Ama dikkat… Peki ya hisseler kime aitti? Öyle ya, yüzde yüz Türk hissedarların oluşturduğu Ziraat ve İş Bankası tercih edilmediğine göre, bizim Merkez Bankamızın hisseleri kimlerin adınaydı? Bankanın hisseleri (A), (B), (C) ve (D) sınıflarına ayrıldı. A sınıfı Hazineye, B sınıfı milli bankalara, C sınıfı yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere, D sınıfı ise Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrılmıştı. Sadece % 15'i hazinenin elinde tutulacaktı. Kalan hisseler dağıtılmıştı. Dağıtılan hisselerin bir kısmı da İngiliz Bankaları ve yatırımcılarınındı. Daha doğrusu İngiliz Yahudi tefeci ve bankerlerin olacaktı. Başka ülkelerden de hissedarlar vardı. Hissedar başka ülkeler de vardı. Bugün ise Merkez Bankamızın sözde % 54.73'ü hazinenin malıydı. Kalan hisseler içerisinde yabancı bankalar da vardı. İngiliz ve İtalyan bankaları ilk sıradaydı. Şahıs olarak en büyük hissedar ise Ankaralı bir Yahudi vatandaşımız çıktı. Evet yine küresel bir soygun vardı… Yine ona bağlı bir küresel ekonomik kriz vardı… Ve yine iki ailenin (Rockfeller ve Rotschild Yahudilerinin) güdümündeki emperyalizm Ortadoğu ülkelerinin başının belasıydı. Ve yine Merkez Bankası'ndan talep edilen oran değişmiyor; % 15!
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” mı yoksa, “Türkiye Cumhuriyet(i) Merkez Bankası” mı?
O “i” harfi neden oradan çıkarılmıştı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 11 Haziran 1930 Tarih ve 1715 Sayılı Kanun (mülga) ile özel sermayenin de katıldığı bir anonim ortaklık olarak kurulmuştu. Bu düzenlemeyle devletten ayrı ve bağımsız olduğu hususuna özel bir gayret harcanmıştır.
Bu amaç çerçevesinde, Banka`nın kuruluş kanunu tasarısında adı “merkez bankası” olarak öngörülmüşken, TBMM Komisyonu`nda uluslararası ilişkiler de düşünülerek “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak değiştirilmesi kararı alınmış; banka`nın bağımsızlığını vurgulama amacı güdülerek “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresi ve kısaltılmış şekli olan “T.C.” özellikle çıkarılmıştır. Kanun koyucu tarafından Banka`nın devlete ait bir kuruluş; bir kamu kuruluşu olduğu izlenimi vereceği endişesiyle ” CUMHURİYETİ ” ibaresinden özenle kaçınılmıştır. Madem bu banka T.C. Devletine ait değil, o zaman kimlerin malıdır. Türk Parası olarak tanıdığımız bu paralar T.C. Devletinin parası, diğer bir deyimle Türk Milletinin Parası değilse, kimlerin parasıdır? Osmanlı Hazinesinin İngiltere´ye gönderildiği, ilk paranın İngiltere bankalarında basıldığı belgelerle sarih olduğuna göre, Merkez Bankasının hisselerinin İngiltereye ait oldukları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bankanın ortakları arasında Yabancı imtiyazlı Banka ve firmaların bulunduğu milletimizden saklanmaktadır. Türkiye dışındaki yerli-yabancı Banka ve Şahısların Merkez Bankamızdaki hisseleri resmiyette % 45, Devletin hissesi ise % 55 oranındadır, ama gerçekte çok daha azdır. Milliyet`te bir Haber yayınlandı: “Merkez`de kâr payı gerginliği: Hissedarlarına kâr payı vermediği için tepki çeken Merkez Bankasının (MB) Genel kurul toplantısının gergin geçmesi bekleniyor”[2]denilen haberde bu hissedarların Banka Yönetimine İbra vermeyecekleri uyarılmış ama, ibra vermeyecek bu hissedarların kimler olduğu açıklanmamıştır. Evet bunlar Türkiye ekonomisini 1930 lardan bu yana yöneten yabancılardan ve yerli ortaklarından oluşmaktaydı. Yerli ortakların çoğunun gayri Müslim ve özellikle Yahudi olmaları enteresandı.
Devletin Ana damarı olan Merkez Bankasında 1931 den 1970 kadar Devletin % 15, Devlet dışındakilerin % 85 hissesi vardı. 1970 de Devletin hissesi % 51 e, 2002 de de %55 e çıkarıldı. Ama hala etkin ve yetkin ortak yabancılar ve Yahudi hissedarlardı. Peki ikide bir Merkez Bankasında şu kadar paramız toplandı diye hava atan Sn. Recep Erdoğan, Merkez Bankasının bu yabancı hissedarlarını neden bu millete açıklamazdı.
Türkiye'deki bankaların yüzde kaçı yabancıların oluyordu?
Obez ve şişirme ekonomide yaşanan yalancı bahardan, aslında kimlerin ve ne ölçüde pay kapmış oldukları neden açıklanmazdı? Ekonomi demek, üretim-tüketim esasına dayanan ve her değeri para olan bir politikadır. Yani kısaca üretim ve para anlamındadır. Faizli ekonominin can damarlarından birisi de bankalardır. Hem üretime, hem de tüketime destek ve dolaylı ipotek çıkılır. Ülkemizde birçok kereler banka krizi yaşandı. Her krizden çıkışta, birçok banka el değiştirip satıldı. Özellikle ülkenin önemli bankaları ya yabancılara satıldı, ya da yabancılar ortak alındı. Anlayacağınız, gelen yabancılar doğrudan yatırıma gelmediler. Parayla para kazanma yolunu seçip, istedikleri anda çıkıp gittiler. Tabi bunun faturası da ağırdı, kaybeden hep ülkemiz ve halkımızdı.
Peki, Ülkemizde ne kadar banka vardı ve ne kadarı yabancılarındı?
Bu soruya; CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oranın önergesini yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın verdiği resmi yanıt vardı. Buna göre; Türkiyede faaliyet gösteren 49 banka varmış. Bu bankalar toplam 11 bin 71 şube açmış. Bu bankalardan 18inin yüzde 99 ve üzeri hisseleri yabancılarınmış Yabancıların hissesi bulunan banka sayısı toplamda 36ymış. Bankaların şube sayılarına göre dağılımları ise şöyleymiş: T.C. Ziraat Bankası: 1.495, Türkiye İş Bankası: 1.238, Akbank: 974, Türkiye Garanti Bankası: 931, Yapı ve Kredi Bankası: 927, Türkiye Halk Bankası: 827, Türkiye Vakıflar Bankası: 741, Denizbank: 619, Finansbank: 586, Türkiye Ekonomi Bankası: 515, Peki, bu bankalardan hangileri kamunun elinde ve kamunun kaç bankası vardı?
Yüzde 100ü kamunun olan sadece 5 banka varmış!
Kamuya ait bankalar: Ziraat Bankası, Ada bank A.Ş. Birleşik Fon Bankası A.Ş, İller Bankası ve Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.
Hissedarı küresel olan veya küresel borsada işlem gören bankalar ve yabancı payları şöyle:
Banka Adı / Küresel Hissedar payı / Borsa Küresel payı
Citibank A.Ş: % 100, Deutsche Bank A.Ş: % 100, HSBC Bank A.Ş: % 100, ING Bank A.Ş: % 100, ODEA Bank A.Ş: % 100, Turkland Bank A.Ş: % 100, Bank Mellat: % 100, Habib Bank Limited: % 100, JP Morgan Chase Bank N.A: % 100, Portigon A.G: % 100, Societe General S.A: % 100, The Royal Bank of Scotland N.V: % 100, Merrill Lynch yatırım Bank A.Ş: % 100, Standard Chartered Yat. Bank: % 100, Denizbank A.Ş: % 99,8, Finansbank A.Ş: % 58,2 – % 41,6, Taib Yatırım Bank A.Ş: % 99,46, Burgan Bank A.Ş: % 99,25, Yapı ve Kredi Bankası: % 76,2 – % 20,5, Kuveyt Türk Katılım Bankası: 80,24, Albaraka Türk Katılım Bankası: % 61,9 – % 18,2, Türkiye Ekonomi Bankası: % 47,22 – % 23,73, Türkiye Garanti Bankası A.Ş: % 25 – % 45,79, Bank pozitif Kredi ve Kalkınma Bankası: % 69,8, Türkiye Finans Katılım Bankası: % 66,3, Arap Türk Bankası A.Ş: % 64, Şeker Bank T.A.Ş: % 33,9 – % 11,4, Akbank T.A.Ş: % 9,5 – % 26,33, Turkish Bank: % 34,29, Türkiye Halk Bankası: % 44,95, Türkiye Sinai Kalkınma Bankası: % 31,9, Asya Katılım Bankası: % 31,18, Türkiye İş Bankası: % 23,94, Türkiye Vakıflar Bankası TAO: % 20,8, Tekstil Bankası A.Ş: % 10,3
Şimdi Hürriyet Gazetesinin logosunda yer alan Türkiye Türklerindirsözünün Türkiye Türk zannedilen gâvurların güdümündedir! anlamına geldiği yazıp konuşanlar haksız mıydı?