ERDOĞANIN AZERBAYCAN MÜNASEBETİ
VE
İSRAİL-AZERİ MUHABBETİ!?
Hatırlanacağı üzere, Sn. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 18 Eylül 2018 tarihli ziyareti dolayısıyla, Azerbaycan'da resmi törenle karşılanmıştı. Resmi törenin ardından iki lider baş başa görüşme yapmışlardı. Bakü'nün kurtuluş yıldönümü töreninde konuşan Erdoğan, “Bundan sadece 25 sene önce Hocalıda yaşananların hesabını vermeyenlerin, katilleri kahraman ilan edenlerin bize verebilecekleri hiçbir tarih dersi yoktur” diye çıkışmıştı. Kafkas İslam Ordusu'nun teşkili ve Bakü'nün kurtuluşunun 100. yıl dönümü töreninde;
Bugün Türkiye, Azerbaycanın sadece siyasi ve askeri değil, ticari, ekonomik ve kültürel her alanda en önemli ortağıdır. Türkiyede eğitim almış Azerbaycanlıların sayısı 125 binden fazladır. Halen 15 binden fazla Azerbaycanlı öğrenci bizde eğitim almaktadır. Müştereken hayata geçirdiğimiz projeler tüm bölgeye damgasını vurmaktadır. Türkiye Azerbaycandaki en büyük yatırımcılardan birisi konumundadır. İnşaallah Azerbaycan da çok yakında Türkiyede aynı konuma gelmiş olacaktır. Yıllardır vatan hasretiyle hayatlarını sürdüren bir milyondan fazla kardeşimizin artık gözyaşları dinsin istiyoruz. Kardeşimiz Azerbaycanın topraklarının yüzde 20sini işgal altında tutanların, öz yurduna dönmekten alıkoyanların bizden sınırlarımızı açmamızı beklemeleri boşunadır diyen Erdoğanın Azerbaycandaki FETÖ yapılanmasına hiç değinmemesi ise dikkatlerden kaçmamıştı. Çünkü FETÖ şebekesiyle Aliyev yönetimi hâlâ sıkı fıkı irtibatlıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Şubat 2020deki Azerbaycan ziyaretinde ise; Kasım ayında TANAP'ın Avrupa bağlantısının açılışının yapıldığını hatırlatarak, “Ticaret hacmimiz 2019 yılında 4.4 milyar dolara ulaşmıştır. Bu rakamı 2023 yılında inşaallah 15 milyar dolara çıkaracağız. Bugünkü Tercihli Ticaret Anlaşması bu alanda bizim için büyük bir önem arz ediyor. Gümrükten tarıma, enerjiden ulaştırmaya, teknolojiden turizme her alanda işbirliğimizi derinleştireceğiz. Ayrıca Elektronik Devlet Uygulamaları, Sermaye Piyasası, finans sektöründe yeni işbirliği imkânlarını araştıracağız.” ifadelerini kullanmıştı. Azerbaycan ve Türkiye arasındaki dayanışmanın, terörle mücadelede de omuz omuza devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, “251 insanımızı şehit eden FETÖ'yle mücadelede bize en fazla desteği veren ülke Azerbaycandır. Dört bir yanımız çatışma, terör ve asayiş sorunlarıyla boğuşurken, Türkiye ve Azerbaycan adeta birer istikrar abidesi olarak yükseliyor.” diyerek gerçekleri saklamakta veya saptırmaktaydı.
Çünkü; Azerbaycan Petrol devi SOCAR FETÖcüleri hâlâ korumaktaydı!
CIA ile ilişkisi deşifre olduğu için Azerbaycan'dan kaçıp Kanada'ya yerleşen Faruk Arslan Azerbaycan'daki amaçlarını İlk Muhacirler kitabında, Yağmur Gözlüm diye hitap ettiği Fetullah Gülen'in Azerbaycan'dan beklentisini şöyle yazmıştı: Yağmur Gözlümün, Bir kuşak yetiştirmek en az 25 sene ister. Olmuyor, diye ümitsizliğe kapılmayın, sabırlı olun' tavsiyesinden yola çıktık. Kısa süre içerisinde ürün beklenmiyordu. Fakat çiçekler çok çabuk açacaktı Azerbaycan'da çabucak açan çiçekleri (FETÖcü şebekeyi) bir Azeri gazeteci yazmıştı Adı, Agil Alesger: Terörün Gülen Yüzü adlı kitabı Türkiye'de şu isimle çıkmıştı: Sessiz İşgal/Azerbaycan'da FETÖ Örgütlenmesi (Kırmızı Kedi Yay.) Azerbaycan'daki FETÖ faaliyetlerini 2006'dan beri yazan gazeteci Alesger'in başına gelmeyen kalmamıştı. Cemaat, Türkiye'de yaptığı Tahşiye kumpasını Azerbaycan'a ulaştırıp Alesger'i tutuklamaya çalışmış, ama o, geri adım atmayıp bu kitabı yazmıştı. Okuyunca anlıyorsunuz ki; Cemaatin, 20 yılda Azerbaycan'da kontrol altına almadığı polis-asker-yargı-bürokrasi ve ticaret gibi kurum-alan kalmamıştı. Örneğin, başta petrol, inşaat ve gıda olmak üzere ticarette büyük güç sahibi olmuşlardı. Kurdukları TÜSİAB (Türkiye Sanayici ve İşadamları Birliği) aracılığıyla Türkiye'den Azerbaycan'a gelecek işadamlarını bile tekellerine almışlardı. Öyle ki FETÖ'den vize almayan iş adamı artık Azerbaycan'da iş yapamamaktaydı. Bugün ise, FETÖ şirketlerinin Azerbaycan'daki öz sermayesi yaklaşık 3 milyar dolar civarındaydı.
Azerbaycan SOCAR, Türkiye'de faaliyetlerini 30 Aralık 2011 tarihinden itibaren SOCAR Turkey Enerji AŞ adıyla sürdürüyordu. SOCAR 20 Eylül 2016'da Azerbaycan'da halka açılmaya hazırlanıyordu, fakat 20 Eylül 2016'da Türkiye'de PETKİM'e polis operasyonu yapılıyordu. PETKİM, 30 Mayıs 2008'de gerçekleşen özelleştirme ihalesi sonucunda blok satış yöntemiyle 2 milyar 490 milyon dolar bedelle SOCAR'a veriliyordu. Azerbaycan'da parasal olarak çok büyüyen FETÖ ile petrol devi SOCAR arasında sistemli bir ilişki vardı? SOCAR Türkiye CEO'su Kenan Yavuz ve SOCAR Türkiye 1. Başkanı Samir Kerimli -FETÖ kapsamındaki soruşturmaların ardından- görevden alınmıştı! FETÖ kapsamında yapılan soruşturma sonucu; PETKİM Genel Müdürü Sadettin Korkut, SOCAR Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Azerbaycan uyruklu İlgaz Mehmetoğlu, Kurumsal İletişim Müdürü Memduh Taşlıcalı, İnsan Kaynakları Müdürü Azerbaycan uyruklu Rakif Farajov, Satın Alma Yöneticisi Selim Bal, Satış Yöneticisi İbrahim Aydın gibi isimler tutuklanmıştı!
Türkiye'de bulunanlar açığa çıkarılıyor, ama Azerbaycan SOCAR'daki FETÖ gücüne dokunulmuyordu. Bilinen Cemaatin Azerbaycan'da beyin merkezi olan Kafkas Üniversitesi'nin hâlâ SOCAR'ın himayesinde olduğuydu. Keza, Cemaat okulları da SOCAR himayesine alınıyordu! Gazeteci Alesger'in kitabından öğreniyoruz ki; FETÖ'nün Azerbaycan'daki tüm kurumları isim değiştirerek görevlerini sürdürüyordu. Eskiden Çağ idi, şimdi ismini değişip İstek olup çıkmıştı! Gülen'in onursal başkan olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Azerbaycan bölümü Diyalog Avrasya Platformu hâlâ aktif olarak çalışıyordu. Peki FETÖ'yü Azerbaycan'da kimler koruyordu? Bu koruma-saklama işinin mimarı olduğu iddia edilen SOCAR Başkan Yardımcısı Halik Memmedov kimin emriyle hareket ediyordu? (Halik Memmedov'un oğlu Kenan Memmedov SOCAR`ın Türkiye temsilcisi ve PETKİM Yönetim Kurulu Üyesi çıkıyordu!) Bunların yanıtı; İsrail ve ABD Yahudi Lobileri oluyordu. Ve Sn. Erdoğan işte bu nedenle susuyordu!..
Gülen'in ses kaydı ve Aliyeve Şantajı!
Azerbaycan İmamı Enver Özeren, Azerbaycan'daki organizasyonları hakkında Fetullah Gülen'e yazdığı mektupta şöyle diyordu: Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendi Hizmet harekâtımızın Azerbaycan'daki durumuyla ilgili olarak kendi kanılarımı ilginize sunmak istiyorum. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı'ndaki dostumuzun girişimleri ve destekleri sayesinde İçişleri, Adalet, Maliye, Olağanüstü Durumlar ve Eğitim Bakanlığı'nda elemanlarımızın koltuk sahibi olmaları dilediğimiz istikamette ilerleme kaydetmiştir. Özellikle Azerbaycan Gençlik Örgütü'ne çok sayıda genç Hizmet hareketi mensubunun alınması faaliyetimiz açısından fevkalade öneme haizdir. Şöyle ki, Azerbaycan'da önemli devlet görevlerine genç elemanlar bu örgütten seçilerek atanıyor
Türkiye, FETÖ konusunda Azerbaycan'a baskı yapınca Cemaat'in kendini nasıl sakladığı da bu mektuptan anlaşılıyordu: Aynı zamanda tüm bakanlıklar ve devlet kademelerindeki adamlarımızı da mevcut durumun hassasiyetini anlatarak ihtiyati tedbirler almaları için uyarmış bulunuyoruz. Özellikle de Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı'ndaki arkadaşımıza daha dikkatli olunması ve ihtiyati tedbirlerin artırılmasıyla ilgili tavsiyenizi de ilettim Yurtdışındaki lobilerden Azerbaycan hükümetine yapılacak baskıların, buradaki Hizmet askerlerinin yükünü bir hayli hafifleteceği kanısındayım. Cumhurbaşkanlığı'ndaki arkadaşımızın belirttiği üzere, halihazırda Azerbaycan devletiyle ABD arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönünde lobi faaliyetleri hızlandırılmış durumdadır. ABD'deki arkadaşlarımızın bunu göz önünde bulundurarak faaliyet yürütmelerinin de faydalı olacağı kanısındayım
FETÖ'nün Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı'ndaki arkadaşı ise; Elnur Aslanov oluyordu. Bu adam Cumhurbaşkanlığı Siyasi Tahlil ve Enformasyon Temini Şubesi Müdürlüğü yapıyordu. Ve bu şahsın CIA elemanlarıyla mektuplaştığı da ortaya çıkıyordu. Keza Gölge CIA olarak nitelenen özel istihbarat kuruluşu Stratfor'la sıkı temasları saptanıyordu. FETÖ, CIA ve Stratfor Azerbaycan'da iç içe bulunuyordu. Kısaca; Azerbaycan'da Fetullah Gülen'in ortaya çıkan ses kaydında; Azerbaycan Savunma Bakanı'nı tebrik edip ilişkileri iyi tutma talimatı veriyordu Yani: İlham Aliyeve, ABD-İsrail gölgesinden çıkarsa başına neler geleceğini hatırlatıyordu. Türkiye'deki 15 Temmuz darbe girişiminden yeterli dersi çıkarması vurgulanıyordu. Peki Sn. Erdoğanın sıkı Azerbaycan irtibatı ve Aliyev yönetiminin FETÖ ve İSRAİL ittifakını nasıl yorumlamak lazımdı? Ve Sn. Erdoğan bu konularda neden sessiz ve tepkisiz kalmaktaydı?
Azerbaycanda Yahudi Ağırlığı!
Azerbaycan ve İsrail ilişkileri oldukça uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Yahudilerin en eski yerleşim yerlerinden olan Azerbaycanda Cuhuralar olarak da bilinen Kafkas Yahudileri, aslında bu ilişkinin temellerini oluşturmaktadır. Öyle ki Azerbaycan Türkleri ile bölge Yahudileri yıllardır uyum ve denge içinde yaşamaktadırlar. Özellikle Cuhura Yahudileri kendi dillerini ve geleneklerini kaybetmeksizin Azeri Türkçesini ve birçok Azeri geleneğini ve yaşayışını benimsemiş durumdadır. Ayrıca Cuhura Yahudileri Azerbaycan için maddi-manevi önemli bir konu olan Dağlık Karabağ sorununa da kayıtsız kalmamaktadırlar. Diğer yandan Dağ Yahudileri tarafında kurulmuş ya da kurulmasında öncü olunmuş STKlar (AZİZ, Hayfa-Bakü Dostluk Derneği, EAJC, FJC gibi.) ve bu kurumların faaliyetleri -medyayı etkin şekilde kullanımlarını da eklersek- hem İsrail hem de dünya Yahudileri ile bağlantı kurulmasının yolunu açmıştır. Böylelikle lobilerin etkinliği de artmıştır. ABD, Fransa ve Rusyada güçlü diasporaya sahip Ermenistan, özellikle ABDdeki güçlü lobileri sayesinde Azerbaycana yönelik silah satışı kısıtlamasında Washington üzerindeki etkinliğini korumaktadır. Bunun karşılığında ise İsrailin arabuluculuğuyla Amerika ve dünyadaki Yahudi lobileri, Azerbaycan için belli imkân ve olanaklar sağlamaktadır. Nitekim 2012 ve 2016 yıllarında Tel Aviv-Bakü arasında 1,6 milyar dolarlık insansız uçak, uçaksavar ve füze savunma sistemi; 5 milyar dolarlık silah anlaşması ve tarım, standardizasyon gibi konularda memorandum imzalanmıştır.
Tel Aviv enerji tedariki anlamında Azerbaycana yönelirken, diğer anlamda ABD ve Batıyı arkasına almış durumdadır. İran tıpkı Rusya gibi çevresinde bir ABD-NATO yapılanmasından rahatsızdır. İsrailin Azerbaycan ile yakınlaşmasını ise tamamen İrana yönelik bir hamle olarak yorumlamaktadır. AIPAC (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi) 2016 raporuna göre, İsrail Azerbaycanı; en büyük enerji tedarikçisi, İsrail silahlarının kilit alıcısı ve komşu olduğu İranla karmaşık üç yönlü bir dansın partneri olarak tanıtmaktadır. Nitekim Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün yayımladığı bir rapora göre, İsrailin silah ihracatında 2014-2018 arasında en büyük üç müşterisi olarak Hindistan, Azerbaycan ve Vietnam yer almaktadır.
İsrail'in gizli Müslüman dostu; Azerbaycan Ayağı!
Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsünde araştırma görevlisi olan Gallia Lindenstraussun Medya Linea yaptığı açıklamaya göre, İsrail petrol alımlarının çoğunu (yaklaşık yüzde 40ını) Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı üzerinden almaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı Hazar Denizi sınırındaki, ülkenin başkenti olan Baküden başlayıp Gürcistandan geçerek Türkiyede son bulmaktadır. Azerbaycan-İsrail işbirliği her iki cenah için de hayati önem taşımaktadır. Bir yazar, Yahudi devletinin Azerbaycana yaptığı gelişmiş silahların satışını, İrana bir başka psikolojik baskı girişimi olarak yorumlamıştır. Fakat işbirliği bundan daha da ileri boyutlardadır. Azerbaycanın konumu, onu İrana doğal bir arka kapı yapmaktadır. Murisona göre, nükleer bilimci Mustafa Ahmedi Roshan suikastı dahil olmak üzere, İsrailin İrana karşı yürüttüğü tüm casusluk faaliyetlerinin Azerbaycan merkezli olduğunu öne süren raporlar yayınlanmıştır. Hatta İran Dışişleri Bakanlığı, Azerbaycanı İsrail Dış İstihbarat Ajansı MOSSAD ile işbirliği yaparak, onun faaliyetleri için güvenli bir ortam oluşturmakla suçlamıştır. Azerbaycanın İrana olan yakınlığı da, İsrail jetlerinin İran hedeflerine karşı baskınlar yapılırken bir hava sahası ya da yakıt ikmali için kullanışlı kılmaktadır. Lindenstraussa göre son yıllarda, Washington İsrailin İrana saldırmak için Azerbaycan hava sahasını kullanmak istemesinden çekince duymaktadır. Bu durum, İran ve Batılı devletler arasında imzalanan ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahunun karşı olduğu nükleer anlaşma müzakerelerini kesintiye uğratmıştır. İbrani Üniversitesinde Orta Asya ve Kafkasya alanında araştırmalar yapan tarihçi Zeev Levinin Media Linea yaptığı açıklamada, İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin geleceğinin, İsrailin Ermeni Diasporası hakkında uzun süren sessizliğini bozmadığı müddetçe devam edeceğini açıklamıştır. Çünkü bu duruşun değişmesi halinde Azerbaycan İsrailden uzaklaşarak kendini Ankaranın kollarına bırakacaktır.
Azerbaycanda İsrail Algısı ve Yansımaları
İsrailin Azerbaycanda etkili olmasının temelinde, burada yüzyıllardır yaşayan Yahudi nüfusun önemli katkısı vardır. Azerbaycandaki Yahudiler Cuhura ve Aşkenazi kollarındandır. Aşkenaziler (Avrupa Yahudileri) Baküde, Cuhuralar (Dağ Kafkasya Yahudileri) ise genelde ülkenin kuzeyinde Oğuz ve Guba ilçeleri ile kısmen başkentte yaşamaktadır. Azerbaycandaki Yahudiler İsraille sıkı temaslar kurmuşlardır, aynı şekilde İsrail de onlarla olan münasebetlerini ciddiye almaktadır. İsraile Azerbaycandan göçen Yahudilerin sayısı yaklaşık 25 bin kadardır. Burada dikkat çekici olan husus ise Yahudilerin yanı sıra Azeri kökenli ama Siyonist fikirli kişilerin de İsraile yerleşmesi ki, bunların nüfusu da 35 bin civarındadır. Azerbaycandaki Yahudiler kendi kurdukları birkaç STK çatısı altında birlikte faaliyetler yapmaktadır. Azerbaycandan Göçenler Birliğinin başında Elhanan Rahiel bulunmaktadır. Rahiel, 1980li yıllarda Sovyet dönemi Azerbaycanında KGB tarafından Şoreş Sion teşkilatı üyesi olarak Siyonist propagandası içeren gizli bildirge dağıtmaktan tutuklanmıştır. İlginç olan bir diğer ayrıntı da Siyonistlerin daha 1905-1928 yılları arasında Azerbaycanda geniş çaplı faaliyetlerde bulunmalarıdır. Bu yıllarda Paoley Sion adlı teşkilat, düzenlediği konferansların yanı sıra dünya Siyonist Kongresine de delegeler yollamıştır. Teşkilatın Baküde yayınladığı Felestin adlı bir de gazetesi vardı. Hayfa-Bakü Dostluk Derneği ve Azİz Azerbaycan-İsrail Cemiyeti her iki ülke toplumu arasında çok iyi tanınmaktadır. Bu STKlar hemen her ay en az bir-iki etkinlik yapmakta ve bu çalışmaları medyaya yansıtılmaktadır. Azİze (Yahudi ve Azeri) üye olan gönüllülerin sayısı 50 bin civarındadır. İsraildeki Yahudiler Azerbaycandakilerle akrabalık bağları dışında bir de bu STKlar aracılığı ile irtibatlıdır. Azerbaycanda Aşkenazi ve Cuhura Yahudilerinin STKları, dört gazeteleri, 500 öğrencilik ortaokul ve liseleri, iki dinî eğitim kurumları ve 10a yakın havraları bulunmaktadır.
Azeri Yahudileri, Azerbaycana karşı besledikleri vatanperver tutumlarını her fırsatta ve her platformda çeşitli etkinliklerle açığa vurmaktadır. Ancak tabi ki bu Yahudiler aynı şekilde İsrail devletinin de Azerbaycanın dostu olduğunu empoze etme çabasındadır ve bunun için de medyayı çok iyi kullanmaktadır. Yahudi lobisinin çalışmaları ve sağlanan maddi desteklerle Azeri televizyon, gazete ve haber ajanslarına İsrail gazetecileri ve siyasi analiz uzmanları sıkça konuk olmakta ve bu kişiler olayları Yahudi menfaatlerine uygun biçimde yorumlamaktadır. İsrail ve Yahudi taraftarı medya ağı etkisini genişletip güçlendirerek ülkedeki Rusya, Türkiye ve İran eksenli medyayı çoktan geride bırakmış durumdadır. Örneğin Azeri medyasında komşu ülkelerdeki olayları İsraillilerin yorumlaması sıradanlaşmıştır ve bu yorumlara yerli siyasiler de katkı sunmaktadır.
Bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren Azerbaycanın dış siyasetinde de etkin olan İsrail ve Yahudi lobi faaliyetleri, ülkenin dış politikasını da etki altına almıştır. Siyasiler ve üst düzey hükümet yetkilileri, ABD Yahudi lobisinin ana merkezi AIPACla irtibat içinde kendi programlarının ve hedeflerinin koordinasyonunu sağlamaktadır. AIPAC, Azerbaycan yetkililerine Ermeni diasporasının Azeri karşıtı etkisini bertaraf etme garantisi sağlamıştır. AIPAC, Amerikada Azerbaycanın dost kurumu gibi algılanmakta ve Azeri siyasiler nezdindeki saygınlığını korumaktadır. Her iki ülke için ortak ticaret ve yatırım projeleri de büyük önem taşımaktadır. İsrail, Azerbaycan için Rusya, Türkiye ve İtalyadan sonra dördüncü sırada yer almaktadır. İsrailin ticari ilişki kurduğu ülkeler arasında Azerbaycan, Rusyayı ve Avrupanın ekonomisi büyük birçok ülkesini geride bırakmıştır. Örneğin 2008 yılında Azerbaycan İsraile 3,5 milyar dolarlık petrol satmıştır. Bu rakam o dönemde ülke ihracatının %25inden fazladır. İsrail yıllık petrol ihtiyacının %20-40ını Azerbaycandan satın aldığı petrolden karşılamaktadır. Azerbaycan da 2000li yıllardan başlayarak bugüne kadar İsrailden 5 milyar dolarlık çeşitli türde silah satın almıştır. İsrail silah sanayisinin önde gelen firmaları (Tadiran, BlueBird, Elbit Systems) Baküde açtıkları ofisleri aracılığıyla bu kıymetli müşterilerinin nabzını tutmakta ve bu sayede yeni kontratlar imzalamaktadır. Telekomünikasyon ve inşaat sektörlerinde de İsrailli şirketler son derece aktif ve başarılı işler yapmaktadır. İsrailin GTIB adlı şirketi 1994 yılında Azerbaycanın ilk mobil operatörü olmuştur. Şirket Bakcell markası ile günümüzde piyasanın en az %30unu elinde bulundurmaktadır. İnşaat alanında ise Yahudi Shikun Binui şirketi yüzlerce kilometrelik yeni yol ve köprünün inşaatını yapmaktadır. Ziraat ve tarım sektöründe de İsrail Azerbaycanın batısında büyük yatırımlar yapmaktadır. Burada kurulan çiftlikler, sulama tesisleri ve çiçek seralarından Rusya ve Ukraynaya ihracat yapılmaktadır.
Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR, İsrailin Akdenizdeki YAM-3 yataklarında petrol ve gaz arama faaliyetlerine katılmaktadır.
İsrail hükümeti 2004 yılında Azerbaycanla olan ticareti teşvik etmek için Azerbaycandan ithal edilen ürün ve malların ruhsatlı olması zorunluluğunu kaldırmıştır. Ayrıca İsrail hükümeti Maşav adlı özel programı çerçevesinde Azerbaycandan mühendis, telekomünikasyon ve ziraat alanlarındaki uzmanları eğitim için İsraile yollamıştır. Azerbaycan sağlık sektöründe de faaliyet gösteren İsrailin Baküdeki kliniğinde ve İsraildeki hastanelerde tedavi gören Azeri sayısı giderek artmaktadır. İki ülke arasındaki turizm de her geçen yıl artmaktadır. Eylat plajlarına, Azeri ve Kafkasya dağlarına tatil için gelen İsrailli vatandaşların sayısı yıldan yıla çoğalmaktadır. İki ülke arasında yüksek öğretim alanında da ortak çalışmalar yapılmaktadır. Bakü Devlet Üniversitesinde İbranice bölümü açılmıştır ve çok sayıda Azeri öğrenci İsrailin teknik üniversitelerinde eğitim almaktadır. Azerbaycan meclisinde, diğer ülkelerle olan dostluk grupları arasında İsrail dostluk grubu üyesi milletvekilleri Rasim Musabeyov, Asım Mollazade, Elmira Ahundova, Fuat Muradov son derece aktif çalışmaktadırlar. Bu vekiller hem yasama ve yürütme faaliyetleri hem yurt dışı ziyaretleri hem de medyatik çıkışları ile kamuoyunun gündeminde sürekli yer almaktadır.
Bugün tüm bu ilişkiler sayesinde ve doğru koordine edilmiş medya destekli kültürel faaliyetler sonucunda Azerbaycan toplumunda İsrail ve Yahudilerle ilgili müspet bir imaj oluşturulmuş durumdadır. İsrailin politikalarını eleştirmek neredeyse Yahudi karşıtı söylemlerle bir tutulmakta ve toplum tarafından olumsuz algılanmaktadır. Öte yandan buna karşın başta Arap ve genelde İslam dünyasının Azerbaycana dost olamayacağına, kaldı ki buna ihtiyacın da duyulmadığına dair düşük dozajlı lakin uzun vadeli hesaplanmış propagandalar yapılmaktadır. One minute ve Mavi Marmara olaylarından sonra Türkiye de bu karşıt propaganda çerçevesine dâhil edilmiş durumdadır. Azerbaycanda İslam dünyası ile dayanışmayı sağlayacak etkinlik ve çalışmaların önü derhal kesilmeye çalışılmaktadır. Örneğin Ekim 2011de Baküde gerçekleştirilen Mavi Marmara konulu panelin organizasyonu sırasında bu etkinliğin yapılmaması için çeşitli baskılar uygulanmıştır. Etkinliğe çok sayıda siyasi, gazeteci ve STK mensubu davet edildi, ancak davetlilerden bazılarının panele katılımı engellenmeye çalışılmıştır. Organizasyonun yapılacağı otele bu etkinliği iptal etmesi için baskılar uygulanmış, etkinlikle ilgili kullanılan görseller toplatılmıştır. Bütün bu komplo çabalarına karşın panel başarı ile gerçekleştirildi. Otel müdürü olan Türk iş adamı, etkinlik sonrası yaptığı açıklamada; böyle bir etkinliğin kendi otelinde yapılmasının kariyerine mal olmasından endişe ettiğini, ancak programdan yine de vazgeçmediklerini vurgulamıştır. Yahudi ve İsrail yanlısı medya ise etkinlik aleyhine propaganda yapıp kamuoyunu etkilemek için yazılar yayınlamıştır.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ülkesinin İsraille ilişkilerini değerlendirirken mevcut manzarayı buzdağı ile kıyaslayarak Kamuoyunda bilinenler ilişkilerimizin görünen tarafı ve ancak onda biridir; onda dokuzu ise su altındadır demekten sakınmamıştır. İkili ilişkilerdeki bu gizli kısmın ne olduğu ve niçin aşikâr edilmediği sorularına cevap bulmaksa çok da zor olmayacaktır. Zira Müslüman bir ülke olan Azerbaycan, İsraille olan bu yakınlığından dolayı İslam dünyası tarafından kınanmak istemiyor. Ayrıca, komşusu olan İranla arasındaki ilişki dengesinin korunması açısından da bu konu çok hassastır. Zira İsrailin varlığından rahatsız olan İran, onun Azerbaycanda güçlenmesini ve bir ahtapot gibi kollarının her yana uzanmasını kendisi için bir tehdit saymaktadır. Azerbaycan-İsrail ilişkilerinde güvenlik ve istihbarat konuları önemli bir yer tutmaktadır. MOSSAD uzmanları, Azerbaycandaki meslektaşlarıyla sıkı iletişim içinde bulunarak eğitim çalışmalarını sürdürüp, havalimanlarının güvenlik tesislerini de İsraile kurdurmaktadır. Stratejik önemi olan mekân ve etkinliklerde Azeri polis ve istihbaratı yanı sıra MOSSAD da güvenliği sağlamaktadır. 2012 Eurovizyon şarkı yarışması sırasında MOSSAD ajanlarından özel bir tim (tüp dalgıçları) Hazar denizinde yaptıkları operasyonla, Azerbaycan hudutlarını ihlal eden bir grup İran vatandaşını yakalayarak Azeri yetkililerine teslim ettikleri hatırlanacaktır.
Azerbaycan-İsrail Stratejik Ortaklığı
Azerbaycan, Yahudilerin en eski yerleşim yerlerinden biri sayılmaktadır. Avrupanın en büyük sinagogunun Baküde bulunması ve Kubadaki Yahudilerin yaşadığı Kırmızı Kasaba semti Azerbaycan-İsrail arasındaki kültürel münasebetlerin geçmişe dayandığının kanıtıdır. Azerbaycandan İsraile göç eden Yahudi nüfus bu ülkede Azerbaycan kökenli bir topluluk oluşturmuş durumdadır. Bugün bu topluluğun 80.000-100.000 arasında olduğu sanılmaktadır.
Özetle
Bakü-Tel Aviv arasındaki ilişkilerde bu buzdağının görünen kısmı bile iki ülkenin stratejik düzeyde bir ortaklık geliştirdiğini tespit etmek için yeterli olmaktadır. Azerbaycan hâlihazırda İsrailin İslam dünyasında stratejik işbirliği sürdürebildiği tek devlet konumundadır. İsrail, Türkiye ile ilişkilerin bozulması ve Arap baharıyla belirginleşen yalnızlık problemini Arap olmayan unsurlarla işbirliği geliştirerek onarmayı, bölgede İrana karşı destek bulmayı ve enerji arz seçeneklerini çeşitlendirmeyi amaçlamaktadır. Bakü-Tel Aviv stratejik iş birliği Ankara ile ilişkiler açısından değerlendirildiğinde ise dost ve kardeş ülke olan AKP Türkiyesinin, görünüşte karşı çıktığı, gerçekte normalleşme anlaşmasına bağlı kaldığı İsraille Azerbaycanın dost kalıp kalamayacağı sorusu siyasi çevreleri düşündüren konulardandır. Azerbaycan-İsrail işbirliği herhangi bir üçüncü ülkeye karşı gelişmediğinden, Bakü gerek Türkiye ile gerekse İsrail ile stratejik işbirliğini sürdürmeyi başarmaktadır.
Azerbaycanın İsrail ile ilişki kurmasında yaygın olarak kabul edilen nedenlerden bir tanesi de Siyonist çete İsrailin Washington nezdindeki itibarıdır, Azeriler bu meseleyi diğer Müslüman ülkelerin yaptığı gibi gizli tutmaya bile gerek duymamaktadır. İsrailin 70inci kuruluş yılını kutlama kapsamında, Amerikan başkentinde Azeriler, açık bir şekilde iki ülke arasındaki bağları kutlayan bir faaliyet düzenlemiş ve faaliyete Amerikan meclis üyeleri ve Yahudi organizasyonlarının önde gelen temsilcileri de katılmıştır. Azerbaycan Cumhuriyetinin Birleşik Devletler Büyükelçisi Elin Suleymanov, Washingtonda düzenlenen en son AIPAC (Amerikan Israel Public Affairs Committee- Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi) konferansına katılmış ve JNS ile yaptığı bir mülakatta, ülkesi ile diğer Müslüman ülkelerin İsrail ile ilişkileri arasındaki farkı hatırlatmıştır. Konuşmasında; Azerbaycan 1500 yıldan beri bir Yahudi toplumuna sahiptir. Yahudi yaşam biçimi Azerbaycan toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır. Azerbaycan dinlere hoşgörüsü olan bir yer olarak çok iyi bilinmektedir ifadelerine yer veren Büyükelçi Suleymanov sözlerini; İsrailin Müslüman devletlerle işbirliğinde örnek bir ülke olmaktan mutluyuz şeklinde tamamlamıştır.
Azerbaycan İsrail'e hava üssü vermekten sakınmamıştır.
Azerbaycan İran sınırına yakın bir bölgede İsrail'e hava üssü sağlamıştır. İsrail'in kullandığı hava üssüne “Azerbaycan” ismi verilmesi anlamlıdır. İsrail'le yakın işbirliğinden dolayı daha önce Bakü'ye iki defa nota veren İran'ın tepkisi hesaba katılmamıştır. Foreign Policy dergisinin internet sitesinde, “İran'la savaş Kafkaslar'dan mı başlayacak?” başlıklı makalede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in İran'ın kuzey sınırına yakın bir bölgede İsrail'e bir hava üssü verdiği yazılmıştır. Foreign Policy dergisinden Mark Perry'ye konuşan ABD'li üst düzey bir diplomat, Bakü tarafından İsrail'e tahsis edilen hava üssüne “Azerbaycan” ismi verildiğini açıklamıştır. ABD'li yetkili, İsrail'in Azerbaycan'da hava üssü olduğunun ortaya çıkması sonrasında Tahran'la Tel Aviv arasındaki tansiyonun daha da yükseleceğinden endişe ettiklerini vurgulamıştır.
Enerjinin İpek Yolu olarak adlandırılan TANAP projesi, düzenlenen törenle Avrupa'ya bağlanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattının (TANAP) Avrupa Bağlantısı Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, Ülkelerimiz ve bölgemiz adına gerçekten tarihi bir ana tanıklık ediyoruz. Bunun, bölgesel bir proje, barış projesi olduğunu da özellikle vurgulamam lazım. Bu proje, her şeyden önce ülkelerimiz arasındaki köklü dostluğun sembolüdür. TANAP, Azerbaycandan, Avrupaya uzanan 3 bin 500 kilometrelik enerji koridorunun en önemli parçasıdır. ifadelerini kullanmıştı. Toplam kapasitesi 16 milyar metreküp olan boru hattından Türkiyeye gelen gaz miktarının yakın zamanda 6 milyar metreküpe çıkarılması hedefleniyor. Kalan 10 milyar metreküp doğalgaz ise TAP ile Avrupaya taşınacaktı. TANAPın Türkiye-Gürcistan sınırında Ardahanın Posof ilçesi Türkgözü köyünde başlayan yolculuğu, Kars, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Giresun, Sivas, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Kütahya, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ ve Edirne olmak üzere 20 il ve 67 ilçeden geçerek Türkiye-Yunanistan sınırında son bulacaktı.
Hattın Gizli Ortakları Arasında İsrail de mi Vardı?
TANAPın büyük hissedarı Azerbaycan milli petrol şirketi SOCAR ve Azerbaycan Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı'nın ortak girişimi olan Güney Gaz Koridoru AŞ oluyordu. Bu şirketin sahip olduğu hisse yüzde 51. BOTAŞın yüzde 30, İngiliz BPnin yüzde 12 ve SOCAR Türkiye Enerji AŞnin yüzde 7 payı bulunuyordu. Güney Gaz Koridoru'nun en büyük parçasını oluşturan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı ile koridorun Avrupa ayağı Trans Adriyatik Boru Hattı Meriç nehri kıyısında birleşiyordu. İki boru hattını birleştiren “altın kaynak” TANAP ve TAP temsilcilerinin nezaretinde Türkiye-Yunanistan sınırındaki Meriç Nehri kıyısında yapıldı. Toplam kapasitesi 16 milyar metreküp olan TANAP, bu kapasitenin 6 milyar metreküpünü Türkiye'ye taşırken, kalan 10 milyar metreküplük kapasiteyi TAP'a aktaracaktı. Bu kapasite Yunanistan, Arnavutluk ve Adriyatik Denizi üzerinden İtalya'ya taşınacak. 550 kilometresi Yunanistan'dan, 215 kilometresi Arnavutluk'tan, 105 kilometresi Adriyatik Denizi'nden ve 8 kilometresi İtalya'dan geçecek ve toplam uzunluğu 878 kilometre olan TAP, TANAP ve Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (SCP) ile Güney Gaz Koridorunu oluşturmaktaydı. Şimdi asıl yanıtlanmayan soru ve özenle saklanan konu TANAPın gizli ve özel ortakları arasında İsrailin de bulunduğu iddialarıydı!..
'Bakü Avrupa'ya Yılda 10 Milyar Metreküp Doğalgaz Satacaktı!'
Güney Doğalgaz Koridoru üzerinden Türkiyeden geçen Azerbaycan doğalgaz sevkiyatının Avrupaya yılda 10 milyar metreküp satması planlanmıştı. Kıyaslamak gerekirse Rus doğalgaz devi Gazprom Avrupa piyasalarında 178.3 milyar metreküp gaz satışı yapmaktaydı. Oysa Avrupa Birliğine üye ülkelerde doğalgaz tüketimi 2016 yılında 531 milyar metreküpe çıkmıştı. Peki, Rum-Yunan-İsrail üçlüsü neden Türkiye-Libya anlaşmasını delmeye çalışmaktaydı? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail, 2 Ocak 2020de EastMed (Doğu Akdeniz) projesinin inşası için bir anlaşma imzalamışlardı. Proje, Türkiyeyi baypas ederek İsrail ve Kıbrıs çevresindeki doğalgaz kaynaklarının Avrupaya taşınmasını amaçlamıştı.
TANAP, Avrupa ve İsrail için ne önem taşımaktaydı?
TANAPta ilk adım, Türkiye-Azerbaycan arasında 24 Aralık 2011de imzalanan mutabakat zaptıyla atılmıştı. Bu kapsamda Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi SOCAR tarafından TANAP Doğalgaz İletim AŞ kurulunu oluşturmuşlardı. Şirket, TANAPın tasarımı, inşaatı ve işletilmesini tamamlamak üzere proje sahibi olarak yetkili kılınmıştı. Projenin hukuki altyapısı 26 Haziran 2012de İstanbulda Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanan hükümetler arası anlaşma ve Ev Sahibi Hükümet Anlaşması ile hazırlanmıştı. Ev Sahibi Hükümet Anlaşması, 10 Eylül 2014te TBMM tarafından onaylanmıştı.
Bu Projeye İsrailin de katılabileceği konuşulmaktaydı!
İsrailin Azerbaycan Büyükelçisi Dan Stav, ülkesinin TANAPa katılmayı düşündüğünü açıklamıştı. İsrail Ulusal Altyapı, Enerji ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Ştaynits de gelecekte Leviathan yatağını TANAPa bağlayacak boru hattının hazırlığını yaptıklarını vurgulamıştı.
İsrail gazı Avrupaya TANAPla taşınabilir diye lobi yapılmaktaydı!
İngiltere merkezli yatırım ve danışmanlık şirketi Global Resourcesın Başkanı Mehmet Öğütçü, Doğu Akdeniz ve Kuzey Irak doğalgazı ile ilgili ilginç açıklamalar yapmıştı. Enerji IQnun haberine göre, Öğütçü, İsrail offshoreunda (açık deniz) Tamar ve Leviathan sahalarında üretilecek doğalgazın Avrupa pazarına iletilebilecek bölümünün yıllık 10-12 milyar metreküp arasında olmasının beklendiğini söyleyerek, bu doğalgazın boru hatları ile Türkiyeye ulaştıktan sonra Doğu Avrupa pazarına TANAP ile taşınabileceğini vurgulamıştı.[1]
SOCAR da; TANAP'a İsrail gazı gelebilir açıklamasını yapmıştı.
Socar Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Abdullayev, TANAP'a ilerleyen dönemde Kuzey Irak, İran ve İsrail'den gaz girebileceğini söylemişti. Abdullayev, TANAP'ta inşaatın 2014 yılı içinde başlayacağını açıklamıştı. İşte bu açıklamalardan sonra; İsrail gazını Türkiyeye getirme yarışı başlamıştı!.. Böylece İsrail gazında rekabet kızışmıştı. Turcas, Sabancı-Alman E.ON ikilisinin şirketi Enerjisayla birlikte Leviathanda çıkacak gazın Türkiyeye getirilmesi için çalışma başlatmıştı. Türkiye ile İsrail arasında doğalgaz diplomasisi hızlanmıştı. Zorlu Grubundan sonra Sabancı da İsrail gazı için devreye sokulmuşlardı. Turcas Petrol ve Sabancı grubu ile Alman dev E.ONun ortak olduğu Enerjisa, Doğu Akdenizdeki Leviathan sahasında keşfedilen doğalgazın satın alınmasına ilişkin üretici şirketlerle görüşmeler yürütmeye başlamıştı. Turcas Petrol CEOsu Batu Aksoy, Güçlü bir alıcı konsorsiyumu oluşturulması için Sabancı grubu ile birlikte hareket etme kararı aldık. Gazı nasıl makul bir şekilde getirebiliriz onun üzerinde duruyoruz. Süreç içinde gruba başkaları da katılabilir diye konuşmaktaydı.
Türkiyenin doğalgaz ihtiyacının yüzde 17sini karşılayabileceği belirtilen boru hattı için henüz fiyat pazarlıkları başlamamıştı. Piyasaya rekabete uygun bir fiyatla girmesi beklenen bu gazın Türkiye üzerinden Avrupaya aktarılması da konuşulmaktaydı. Bunun için TANAPla kurulacak altyapının kullanılabileceği tartışılmaktaydı. Türkiyeye getirilecek gazın BOTAŞ eliyle Avrupaya satılması da olasılıklar arasındaydı. İsrail-Türkiye boru hattının kim tarafından hangi maliyetle yapılacağı konusu ise belirsizliğini korumaktaydı. Gazın aktarımında sorumluluğu ABD-İsrail ortaklığının alması, Turcas-Enerjisa ortaklığının gazı sınırda teslim alması da masadaki seçenekler arasındaydı.
[1] 14.04.2013 / Hürriyet