Erbakan Savunmuyor, Hamle Yapıyordu!
26 Mayıs 2007 günü Ankarada görkemli fetih şenliğini izliyordum. Saat 1,5 olmuş, yayın halâ devam ediyordu. Bu toplantı da her senekiler gibi uluslararası bir nitelik taşıyordu. Çeşitli İslâm ve Avrupa ülkelerinden temsilciler bulunuyordu. Tribünler tıklım tıklım doluydu. Her şeyde bir intizamın, iyi bir düzenlemenin izleri görülüyordu. Tribünlerdeki halkın ellerinde kırmızı-beyaz Türk bayraklarıyla mavi Saadet Bayrakları dalgalanıyordu. Ve nihayet Sn. Erbakanın da bulunduğu kortej görünüyor, alkışlar arasında sahayı dolaşıyordu. Bir genç takdim yapıyor, arada sloganlar atılıyor, çoğunu pek anlamıyordum ama Millî Lider ve Mücahid Erbakan sedaları yükseliyordu.
Bu arada Savunan Adam şiiri okunuyordu. Bu başlık, Ahmet Taşgetirenin 28 Şubat olayları sırasında Sn. Erbakanın hâkimler heyeti önünde yaptığı savunmalar için yazılmış bir yazının başlığından esinleniyordu. Erbakan Hocamız, konuşmaya başlıyor, ben bu savunan adam konusu üzerinde düşünürken, O şu cümleyi aktarıyordu:
Müslüman savunma yapmaz, hamle yapar!
Gerçekten de o savunma bile bir hamle özelliği taşımaktaydı. Erbakan Hoca gerçekten bir hocaydı, öğretici üstattı. O, savunmasında da yaptığı, kesinlikle bildiğimiz savunmalardan biri sanılmasındı; ders niteliğinde, aydınlatıcı ve öğretici bir konuşmaydı. 40 senedir bu ülke halkına yapılan öğretmenliğin bir parçasıydı.
Siyonizm kelimesini ve sinsi gerçeğini en geniş tarifiyle ve tarihiyle O öğretip anlatmıştı. Sonra o dersin hayata nasıl geçtiğini, o ideolojinin insanları nasıl yok ettiğini, ülkeleri nasıl harap ettiğini O aktarmıştı. 30-40 sene kadar önce bu kelimeyi duyan koca koca siyasiler, elçiler, yazarlar, gülümseyip ve dudak bükerek küçümser bir tavır takınırlardı. Şimdi kimsenin ağzından düşmüyor. Nasıl düşsün ki İsrail hâlâ yok yere Gazzeyi bombalıyor, her gün, ortalama beş Filistinli ve 100 Iraklı ölüyor. Dönüp dönüp sıra Afganistana geliyor, Lübnan Müslümanlarına geliyor. Sağımız solumuz, doğumuz ve güneydoğumuz bu kan dökmelerden payını alıyor. İslam coğrafyası Siyonizmin hedefi olarak haritalarındaparçalanmış, fiilen de çeşitli sivil yollarla işgal edilmeye çalışılmış görünüyor. Herkes söylüyor ki artık o bölgede ikinci bir İsrail devleti kurulmak isteniyor! Erbakan Hocanın yol göstericiliğinde yazılan kitaplar bunu çok önceden adlandırmıştı. Bunun adı Mesihi Deccal Planıydı!
Onun yol göstericiliğinde yazılan kitaplar hâlâ dünyanın resmi tarihine meydan okuyordu. Kuran yayılıyor, Darwinizm sallanıyordu. Sosyal Darwinizm diye bir şey uydurmuşlardı, Güçsüzlerin neden milyonlarla öldürüldüklerini, açlık ve sefaletle iç içe yaşamaya mecbur edildiklerini bu bilgiler bize açıklıyordu.
Aziz Erbakanın öğretmenliği Türkiyenin içindeki dengeleri de etkiliyordu. Türkiyede ve hatta dünyada sağın solun kalmadığı ve şimdi saflaşmanın milli ve gayri millilik üzerinden yapıldığını işaret ediyordu. Türkiyenin çevresindeki ülkelerle önce bir D8 Birliği, sonra bütün dünyanın antiemperyalist güçleriyle yeni bir kurtuluş cephesi oluşturulduğunu bu süreç içinde yine yaşayarak öğreniyoruz.
Milli ekonominin anlamını ve kapsamını ve ne kadar hayati bir önem taşıdığını Adil Düzen doktrini içinde yer alan ekonomi modeliyle öğreniyoruz. Komşu ülkelerden diplomatlar adil düzen seminerleri almak için Türkiyeye geliyorlar. Ve en büyük bilgimiz, bağımsızlığın değeri üzerine oluyordu. Atatürkün tam bağımsızlık modeline Erbakan hakkıyla sahip çıkıyordu. Fatih Hz.lerinin devleti bütünleştirmek için yaptığı ve Timur faciasından sonra içine düşülen parçalanmışlıktan nasıl kurtulduğumuzu Millî ruh, Millî şuur olarak açıklıyordu. Ve en sonunda, fetih konuşmasında, bir kurtuluşu müjdeliyordu.
Ben onu hiç mâğdurluğu benimsemiş olarak görmedim. Kimseyi kimseye şikâyet etmedi. Onun hedefinde dış güçler ve zalim Siyonist merkezler vardı. Dış güçler ve uzantıları işbirlikçileri dışında kimseyi hedef almazdı. Mahkeme önünde bile şikâyet etmiyor, ders veriyordu, bizlere ve gelecek nesillere tarihi ve talihli gerçekleri öğretiyordu.
Bütün stadyuma ettirdiği Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, Bütün İnsanlığın Saadeti yeminlerinin gerçekleşeceği günlerin çok uzak olmadığını söylüyor, buna inanıyor ve hissettiriyordu. O kadar işbirlikçilik fitnelerinin havada uçuştuğu böyle günlerde, böylesi müjdelere, hem Türkiyenin, hem Dünyanın, hem insanlığın, gerçekten de çok ihtiyacı bulunuyordu. Evet,Erbakan savunmuyor, hamle yapıyor ve kutlu geleceği kurguluyordu!
TAMAMI İÇİN: http://www.millicozum.com/mc/duyurular/dahiler-yalniz-kalinca-devlesen-insanlardi