ERBAKAN Hocamız Maneviyatıyla Gördüğü Büyük Harp ve
Sonuçları!..

Rahmanilerle Şeytanilerin Çekişmesi MEHDİYLE
DECCALİN FİNALİ VE İŞBİRLİKÇİLERİN AKIBETİ
Hz.
Mehdinin en önemli özelliği ve alametinin; sarığı, takkesi, sakalı ve cübbesi
olduğunu sanmak cehalettir. Ve Onu Şeyhlik, müritlik, vaizlik ve cemaat olarak
değerlendirmek de gereksizdir. Bunlar elbette güzel ve mübarektir. Ancak
İslamın kutlu ve küresel devrimi için asla yeterli değildir, üstelik gerekli
de değildir. Hem bunlar herkesin kolaylıkla erişebileceği ve istismar
edebileceği şeylerdir. Oysa Deccal Sisteminin temelinden devrilmesi ve Adalet
düzeninin yerleştirilmesi Kuran-ı Kerimin min azmil ümur dediği çok büyük
ve zorlu işlerdendir. İnsanlık tarihinin en önemli devrimlerinden ve en
görkemli değişimlerinden olan Mehdiyet hareketinin, öyle ucuz şekilcilik ve
taklitçilikle, kof ve kuru şöhret ve özentiyle yürütülmeyeceği kesindir.
O büyük
devrim liderinin:
1-
Psikolojik ve sosyolojik üstünlük
2-
Politik ve pratik üstünlük
3-
Teknolojik ve ilmi üstünlük
4-
Stratejik ve siyasi üstünlük
5-
Ekonomik ve askeri üstünlük
gibi
seçkin yetenek ve yetkilere sahip olması gerekir. Bu beş üstün özellik;
a)
Kuran-ı Kerimde Lider ve rehberleri anlatan ayetlerin öğretilerinden
b) Hz.
Mehdiyle ilgili sahih hadislerin beşaretlerinden
c) Bu
konuda kafa yoran yüksek ilim ve irfan erbabının tespit ve işaretlerinden
d)
Aklıselimin öngörülerinden; tarihi tecrübe ve bilgilerden ve günümüzdeki
gelişme ve gereksinimlerden elde edilen gerçeklerdir.
Hiçbir
izan ve vicdan sahibi insanın kalkıp bu gereklerin ve gerçeklerin aksini
savunması mümkün değildir. Üstelik Mehdiyet İnkılâbı çok ulvi bir şahsı
manevinin himayesinde üç ayrı dönemde aynı Zatın: öncesinde imanı takviye ve
diyanet dairesinde pişdarı makamında Bediüzzaman gibi bir alim; Siyaset
dairesinde kendisi; sonrasın da ise Hilafet dairesinde bir talebesi (bazı
rivayetlerde bunun Hz. İsa-Mesih olduğu bildirilmektedir) tarafından yürütülüp
hedefine erişecektir.
Şimdi
Mehdiyet Medeniyetinin siyaset cephesindeki kutlu önderinde bulunması gereken
bu beş üstün özelliği biraz açalım:
1-
Psikolojik ve sosyolojik üstünlük
Tamamen
insani ve İslami temeller üzerine büyük Kuran Medeniyetini kurmakla
görevlendirilen ve bu maksatla çok üstün özelliklerle gönderilen Zatın:
*
Sağlam ve sarsılmaz bir inanca ve onun eseri yüksek bir ahlaka, örnek ve temiz
bir yaşantıya
*
Farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden tüm mağdurları ve bütün
insanlığı kucaklayıp kurtaracak kutsal bir amaca
* Bu
doğrultuda bütün şer odaklarını ve istismarcı münafıkları karşısına almaktan
korkmayan, yılmaz ve yanılmaz bir vicdani olgunluğa
* Başta
Müslüman toplumların ve diğer bütün mazlumların itimat ve itibarını kazanan,
Yeni ve adil bir dünya denince hemen o hatırlanan haklı ve hayırlı bir
şöhrete (tanınmışlığa) sahip olması gerekir.
2-
Politik ve pratik üstünlük
Ülkemizde,
bölgemizde ve yeryüzünde, her türlü hayırlı açılıma ve yararlı atılıma
rehberlik yapabilmek için siyaset ve partinin ne denli önemli ve gerekli bir
araç olduğu, herkesin kabul ettiği bir gerçektir. İşte beklenen ve bilinen
büyük devrim önderinin de:
*
Ülkesel, bölgesel ve küresel siyaseti, insani ve adil hedefler doğrultusunda
yönlendirebilmesi
*
Düzenli ve disiplinli az bir taraftar kitlesi ve oy potansiyeliyle, kalabalık
ve büyük imkânları olan organizeleri doğrudan veya dolaylı biçimde etkileyip
kendi amaçlarına yarayacak neticelere mecbur etmesi
*
Ülkesindeki ve tüm yeryüzündeki milli hareketler, adil ve asil şahsiyetlerle
açık veya gizli münasebetler geliştirmesi
* Ve
bütün bunları yetkili ve etkili bir temsil ve tebliğ gücüyle yerine getirmesi
için, O ZATIN SİYASETLE İŞTİGAL EDECEĞİ VE BUNUN GEREKLİLİĞİ, başta Bediüzzaman
Hazretleri olmak üzere, bütün ilim ve hikmet ehlince kabul edilmiştir.
*
Üstelik siyaset ve politika insana çok rahat manevralar yapabilecek pratik bir
hizmet imkânı da vermektedir.
* TV
5teki bir programa katılan muhterem şahsın Ben Hz. Peygamber Efendimizle
akrabayım itirafı da, beklenen Zatın Ehlibeytten olacağı haberlerini
doğrulayan gerçeklerdir.
3- Teknolojik ve ilmi üstünlük
Irkçı
emperyalizmin ve Siyonist Yahudi hâkimiyetinin, yani DECCALİZMİN: Büyük bir
titizlikle ve gizlilikle hazırladığı ve bunlarla tüm dünyayı esir aldığı
ÇEŞİTLİ SİLAH SİSTEMLERİNDEN NÜKLEER BAŞLIKLI FÜZELERE, Muazzam UÇAK
GEMİLERİNDEN, İNSANSIZ HAVA GEREÇLERİNE, her türlü askeri gücünü (kuvvetini)
boşa çıkaracak ve etkisiz bırakacak YENİ TEKNOLOJİLERE, orijinal keşiflere ve
BİLGİSAYAR BECERİLERİNE sahip bulunmayan, bunların önemini, özelliğini ve
gereğini bile kavrayamayan ŞEYH VE ULEMA diye tanınan zevatın büyük medeniyet
devrimine öncülük edebileceklerini sanmak, sadece saflık alametidir.
Bunun
yanında: Kuran-ı Kerimin muhkem ayetleri ve Hazreti Peygamber Efendimizin
sahih hadisleri ve icmai ümmetin genel prensipleri gibi DEĞİŞMEZ DOĞRULARDAN VE
TEMEL ESASLARDAN yola çıkarak; değişen ve gelişen şartlara ve ihtiyaçlara cevap
verebilecek, ilmi, insani ve İslami bir ADİL DÜZEN projeleri ortaya koyamayan,
hatta böyle bir sorunun ve zorunluluğun farkında bile olmayan
Yani yüzlerce
yıl önceki standartlar ve sorunlar için hazırlanmış fetva ve kitaplarla bu çağı
yöneteceğini ve onunla insanlığı fethedeceğini sanan zevatın mutlu Mehdiyet
değişimine rehberlik yapacağını savunmak, yine safdilliktir.
4-
Stratejik ve siyasi üstünlük
Şeytani
rakiplerinin, yani Siyonist şebekenin: BM, NATO, BİLDERBERG, IMF, CFR,
MASONLUK, KAPİTALİZM, KOMÜNİZM, KARMA SOSYALİZM gibi bütün alt ve yan
birimlerini, yetişmiş ekiplerini ve ülkelerdeki İŞBİRLİKÇİLERİNİ çok iyi
tanımayan
Bunlara nasıl sızılacağına, zayıflatılıp zararsız bırakılacağına
aklı yatmayan
Bu şeytani birim ve ekipleri, birbirine karşı kullanma feraset
ve kabiliyeti bulunmayan
Stratejik ve siyasi hamleleriyle düşmanı ters köşeye
yatıramayan
Hatta ileride kendisine ve İslami hedeflerine yarayacak oluşum ve
kuruluşları, Siyonist odakların destek ve himayesiyle ortaya çıkartıp uzaktan
kumandayla kullanamayan
Siyonist
ve emperyalist mihrakların bütün dünyayı; siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal
yönden avuçlarına aldıkları: BM, NATO, DOLAR, IMF, AVRUPA BİRLİĞİ ve UNESCO
gibi kuruluşlara karşı:
* İslam
Birleşmiş Milletleri ve D-8 atılımı
* İslam
Savunma Paktı
* İslam
Ortak Pazarı
*
Faizsiz Bankacılık ve İslam Dinarı
* İslam
Kültür ve Eğitim İşbirliği Kurumları gibi gerekli ve yeterli oluşumları
hazırlayamayan şahsiyetlerin; şöhreti ve etiketi ne olursa olsun, BÜYÜK DEVRİME
LİDERLİK VE YETENEKLERİ bulunmadığı ve böylelerinin bazen, gerçeğini
dikkatlerden saklamak ve toplumu suni beklentilerle oyalamak üzere, karanlık
merkezlerce reklam edilip parlatıldığı, tecrübelerle sabit bir gerçektir.
Şurası da unutulmasın ki, bu tarihi projelerin sahibi olan şahsiyetin sürekli
hareketin başında bulunması da gerekmemektedir. Onun sadık talebeleri de bunları
izleyerek davayı zafere ulaştırabilir, ancak bu galibiyetin bütün şerefi O
zata aittir.
Hz.
Peygamber Aleyhisselam Efendimiz de, Hendek (Ahzab) savunma harbi sırasında
düşmanların kolay aşamayacağı derin ve geniş hendekler kazıldığında çıkan büyük
bir kaya parçasını balyozla kırarken çıkan ateş kıvılcımları üzerine; O devrin
süper güçleri olan Bizansın, İranın ve Mısırın Müslümanlarca fethedileceği
müjdesini, daha önce Mekke döneminde bile şöyle vermekteydi:
Yakın
gelecekte Kayserin (Bizans Kralının) ve Kisranın (İran Şahının) hazinelerine
sahip olmak isteyenler bize katılsın!..
Pek çok
kişi, bu müjdelerin Resulüllahın sağlığında olacağını beklerken, hepsi Onun
vefatından sonra, halifeleri ve manevi varisleri eliyle gerçekleşmişti
Hatta,
tarihte bazı şahsiyetlerin; düşmanlarını rahatlatıp kozlarını kusturmak ve
çevresindeki münafıkları ortaya çıkarmak için, öldü sanılsınlar diye, bir
müddet gizlenip kayboldukları rivayet edilmiştir.
5-
Ekonomik ve askeri üstünlük
Hasretle
beklenen ve yapılması mutlaka gereken Büyük Mehdiyet İnkılâbının rehberi olan
ZATın, bütün bu hazırlıkları, başkalarının parasal yardımları ve hele gönüllü
sadakalarıyla başlatıp başarması mümkün değildir, yeterli de değildir. Öyle
ise, Deccalizmin avenesi hangi yöntem ve sistemlerle karşılıksız DOLAR basıp,
bütün piyasa ve pazarları bedavadan ele geçiriyorsa, onlardan çok daha etkin ve
insani amaçlarla PARA KAYNAKLARINI oluşturan, bazı topluluk ve teşkilatlardan
toplanan yardımları ise, sadece bu asıl kaynağa kılıf olarak kullanan, çok
yüksek bir beyin ve birikim, yani Hazreti Mehdi gereklidir.
Şu
gerçeği de asla unutmayalım ki Hazreti Mehdi; yöresel, ülkesel veya bölgesel
bir kişilik değil, O, büyük görevi ve tarihi devrimi gereği EVRENSEL BİR
ŞAHSİYETTİR. Üstelik beklenen büyük inkilab; Onun projeleri prensipleri ve
harika teknolojileriyle, belki de vefatından sonra sadık bir talebesi eliyle
gerçekleşecektir.
Hazreti
Mehdinin bu evrensel özelliğinin gereği olarak Cenabı Hak Onu şu beş vasfıyla
mümtaz (seçkin
ve üstün) ve mümeyyiz (Hak ile Batılı, müminle münafığı ayırıp
gösteren) kılmıştır:
A-
MEHDİdir: Yani
hem iman ve İslam hakikatine erdirilmiş, hem de insanlığa hidayet rehberi
olarak görevlendirilmiştir.
O zat,
insanları ve teşkilat mensuplarını:
* Hem
eğitim ve öğretimden geçirip yetiştirecektir. En yüksek imani ve Kurani
gerçekleri ve ahlaki öğüt ve prensipleri, en ilmi ve etkili şekilde ve en cazip
eserler halinde neşredip, onlarca farklı dillere çevirtip, dünyanın her
ülkesine gönderecek; böylece tebliğ ve davet görevini evrensel ölçekte yerine
getirecektir.
* Hem
herkesin kabiliyet ve karakter derecesini tespit edecek
* Hem
insanları kendi aklına, ayarına ve fıtratına uygun hizmetlerde değerlendirecek
* Hem
sadakat ehliyle gevşek tipleri seçip eleyecek
* Bu
nedenle ve şeytani güçlerin tahrikiyle defalarca cemaatinden kopup gitmeler ve
hıyanetler gözlenecek
*
Siyonist mahfiller; en iyi mümin ve mücahit rolü oynayan Sabataist (Yahudi
Dönmesi) ve Pakraduni (Yahudi kökenli Ermeni) elemanlarını Onun etrafına
yerleştirip içten tahribatlar yürütecek.
*
Hazreti Mehdi ise bunların niyet ve tıynetini bile bile onları idare edecek,
hatta çoğu Sabataist (gizli Yahudi) olan bu tiplere, sadıklarla sahtekârların
ayrışmasında bir KATALİZÖR (kimyevi ayrıştırıcı) vazifesi gördürecektir.
B-
MUHYİDDİNdir: Yani
yozlaşan, hurafelerle bozulup aslından uzaklaştırılan ve giderek hayatın her
safhasından dışlanan Dinin esaslarını yeniden diriltecek ve toplumun bozuk
yaşam tarzını düzeltip, huzur ve refaha eriştirecektir.
C-
MÜSTAĞNİdir: Yani
her bakımdan ilahi nusret ve inayetle donatılıp, artık başkalarının yardımına
mecburiyet duymayacak bir şahsiyettir. Onun haklı ve hayırlı davasına katılıp
destek çıkanlar sadece kendileri sevap ve şeref elde edecek, zaten ulvi olan
davası kimsenin katkısına ve kalkındırmasına ihtiyaç göstermeyecektir.
Ç-
MÜNFERİDdir: Yani
O Zat, yalnız olan, tek başına bir ordu gibi güçlü kılınan, emrinde cinler,
ruhaniler ve melekler bulunan, Hazreti İsa (AS) bile kendisine tabi olacak olan
baş edilmez ve yenilmez bir kişiliktir; manevi ve metafizik güçlere sahiptir.
Ancak O bunları asla suiistimal ve istismar etmeyecek, keramet sergilemeyecek,
her işinde esbaba tevessül ve tedbirle hareketini yürütecektir. Onun
Feridüddin-Dinin bir tanesi ve yıldız şahsiyeti olduğunu izan ve irfan
sahipleri sezip kabul edecektir.
D-
MÜTEMMİMdir: Yani
adalet nizamını ve beklenen altın çağı tamama ve kemale erdirecek, hayal bile
edilemeyen bir saadet ve bereket ortamını tüm dünyaya yerleştirecek plan ve
programların sahibi olan bir liderdir. Vefatından sonra bile, Onun
yüksek prensip ve projeleri, sadık talebeleri ve takipçileri eliyle hedefine
yürüyecek, manevi tasarruf ve himmeti devam edecektir. Çünkü O, Adil
Düzeni, ya bütün yeryüzünde ve hayatın her cephesinde yerleştirip yürütecek
üstün bir güç ve organizeye sahip olmak gerektiğinin, aksi halde bu melun ve
Siyonist zulüm sisteminin hâkimiyeti sürerken, değil bir ülkede, hatta bir
köyde bile İslamın barış ve bereket prensiplerini uygulama fırsatı
verilmeyeceğinin bilincindedir. Bu nedenle siyasi ve stratejik özel ekipler
yetiştirecektir. Bunlar hem Siyonist ve masonik mihrakları, hem teşkilata
sızmış münafıkları çok iyi bilecek ve etkisiz hale getireceklerdir.
İrana
yönelik Körfezdeki yığınak, tarihi hesaplaşmanın alameti miydi?
Birkaç
sene önce ajans haberlerine göre USS Abraham Lincoln uçak gemisi, beraberindeki
savaş gemileriyle birlikte Basra Körfezine konuşlanmıştı. USS Harry Truman uçak
gemisiyle buluşmuşlardı. Ardından Fransa'nın tek uçak gemisi Charles de Gaulle,
beraberindeki savaş gemileri, denizaltılar ve uçaklarıyla bölgeye taşınmıştı.
Böylece Arap Denizine, Umman Denizine dev bir donanma yığılmıştı. Irak
işgalinden sonra, bildiğimiz yeni bir işgal projesi bulunmadığına göre
Kızıldeniz ve Basra Körfezi'ndeki bu askeri hareketliliğin sebebi neydi ve
hangi sonuçlar doğuracaktı?
Söz
konusu donanma birlikleri bir süre önce korsanlarla mücadele için Cibuti
merkezli operasyonlar yapıyordu. Ancak, bu operasyonların 11 Eylül'den önce
başladığını biliyoruz. Resmi gerekçe olarak, Afganistan'daki savaşın şiddetini
artırması gösteriliyordu. Ülkede bulunan ABD ve NATO'ya bağlı güçler bu
saldırıları önleyemiyor muydu? Çünkü NATO ve ABD'nin Afganistan operasyonunda
elli ülkeden 120 bin asker görev yürütüyordu.
Pakistan'daki
iç savaş için de böyle bir güce ihtiyaç yoktu. Çünkü Afganistan ve
Pakistan'daki güçler, Körfez'deki gemiler buna pekâlâ yetiyordu. Öyleyse
Kızıldeniz'le Basra Körfezi arasında, böylesine büyük bir askeri yığınak neyi
amaçlıyordu? Anlayamadığımız, dikkatimizden kaçırdığımız yeni bir işgal
senaryosu muydu? Acaba İran uyarılmaya mı yoksa vurulmaya mı çalışılıyordu?! İşin
doğrusu Türkiye tamamen kuşatılsın ve yalnız bırakılsın diye, İran tehdit
edilip hizaya sokuluyordu ve Hasan Ruhani ile bu hedefe fiilen ulaşılıyordu!
Doğu
Afrika, ABD, Fransız ve NATO birlikleri için eğitim sahalarına
dönüştürülüyordu. Buralarda eğitilen askerler, Afganistan'a, Pakistan'a ve
diğer bölgelere gönderiliyordu. Ardından USS Truman uçak gemisiyle Fransız uçak
gemisi Akdeniz'de hangi işgalin tatbikatını yapıyordu? Hemen bütün Batılı
ülkeler neden bu deniz geçiş bölgelerine donanma gönderiyordu? Ve ABD ile
İsrailin İrana yönelik Akdeniz tatbikatı, Malatya Kürecik radar üssüyle takip
ve takviye ediliyordu! Her ne olacaksa Basra Körfezi ve Akdeniz merkezli
olacağa benziyordu. Tam da bu bölgelere yönelik silah satışlarına bakmak
gerekiyordu. Financial Times'ın haberine göre ABD, Suudi Arabistan, Kuveyt,
Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne 123 milyar dolarlık silah satıyordu. Bu
paketin 90 milyar dolara yakını S. Arabistan'a ve satış kesinleşmiş
bulunuyordu. Batı, Amerika ve NATO, bütün bu bölgelerde sürekli tatbikatlar
yapıyordu. Tatbikat yapılan bölgelerin çevresindeki ülkelerden bazılarına
tarihte görülmemiş oranda silah satıyor, askeri yığınak yapıyordu. Bazı
ülkeleri de garnizon bölgeye dönüştürüyordu. Ve Suriye, AKP Türkiyesinin de
özel gayretiyle çıkarılan kanlı bir iç savaşla çökertilmeye çalışılıyordu.Irakın
üçe parçalanması yetmiyor, şimdi ABD ve İsrail destekli ama Katı Şeriatcı etiketli
IŞİD eliyle Musul işgal ediliyordu!
Şu anda
Arap Denizi'ndeki, Basra Körfezi'ndeki askeri birliklerin alarm düzeyinde
olduğu haber veriliyordu. Neler oluyordu? Bu yüzyılın en büyük istilasına mı
hazırlık yapılıyordu? Bütün Batılı ülkeler, İran bahanesiyle İslam dünyasına
karşı yeni bir HAÇLI SAVAŞI MI BAŞLATIYORDU? Yoksa Mehdinin
takipçileriyle Deccalin tabilerinin MELHEME-İ KÜBRASI mı yaklaşıyordu?
Melheme-i Kübra, ahir zamanda Rahmani güçlerle Şeytani merkezler arasında
yaşanacağı haber verilen; büyük savaşın (Yani Batılı kaynaklardaki ARMEGEDDON
olayının) ve tarihi hesaplaşmanın adı oluyordu.
Hazreti
Mehdi diye bilinen ve beklenen Zatı, rüyasında gören T
T
kızımızın
anlattıkları oldukça ilginçti ve büyük müjdeler içermekteydi:
Pansiyon
gibi bir binanın merdivenlerinden iniyorum. Binanın içerisinde müjdelenen
Zatla karşılaşıyorum. Mübarek elinde çok sıcak çay dolu bardak var. Onu ne
çok genç ne de çok düşkün değil; orta yaşlarında görüyorum. Ama yürümekte
zorlanıyor ve elindeki sıcak çayı sürekli eline döküyor ve acı çekiyor. Elindeki
çay döküldükçe etrafındakiler eline yeni ve kaynar bir çay bardağı daha
tutuşturuyor, yani hizmet ve ikram görüntüsüyle, zahmet veriliyor. Çayın eline
dökülmesi ve zor duruma düşürülmesi 5-6 defa tekrarlanıyor. Sonunda ben artık
dayanamayarak o Zatın yanına yaklaşıp elindeki bardağı alıyorum. Efendim siz
lütfen geçip oturun, ben size çay getiririm diyorum. O Zat, etrafına karşı
bana Ben senden çay konusunda yardım istedim mi? diye çıkışıyor gibi yapıyor.
Sonra ben o Zatın elini tutup hasret ve hürmetle öpüyorum. Mübarek ellerinin
yanmasına da oldukça üzülüyorum. Hazreti Mehdi (AS) bildiğimiz Zat bana: Bu el
kimin eli biliyor musun? diye soruyor.
Ben de
Evet Efendim biliyorum diyorum. O zaman bana: Bu el Muhammedin elidir diye
şefkatle okşuyor. Ben de Efendim bundan hiç şüphem yok. Bu el Muhammedin
elidir, buna imanım tamdır diyerek O Zatın elini bağrıma basıyorum. Sonra
Onunla birlikte, o binanın önüne ve çok rahat ve refah bir yere doğru
havalanarak gidiyoruz. O zatın yakın çevresi bilinen, ama hizmet görüntüsüyle
kendisine zahmet veren, makam ve menfaat için istismar eden insanlardan
riyakârlıkla Kuran okuma sesleri geliyor. O Zat bana, karşımızdaki büyük
bir dağı göstererek, parmağını hareket ettirip, o muhteşem dağı mucizeyle ikiye
ayırıyor. Etraftaki insanları gösterip Ben bu dağı ikiye ayırdım, ama bak
bunlar hala iman etmediler, çünkü nasipsizler, mühürlenmişler diyor.
Ve o
insanlara dönüp: Ama bekleyin Sadın ikinci günü geleceğim! diye uyarıyor.
Ardından benim ellerimi tutup: Sonra sıra, senin çok yakınından tanıdığın
birisine gelecek ve bütün kıtalara hükmedecek, göğe yükselecek, hatta arşa
kadar gidecek! Ama babana ve zavallı annene söyle, bileklerinin çok sağlam ve
güçlü olması lazım diyor. O Zat bunu söylerken, bu lafı ben; maddi bakımdan ve
sağlam ekip olarak güçlü olmaları lazım manasında anlıyorum. Derken O Zat bana
çok üşüdüğünü söylüyor ve titremeye başlıyor. Ben de Ona sıkıca sarılıyorum ve
Hocam bana sarılın, ısının diyorum. Bu sefer bana: Benim vaktim tamam, gidiyorum
diyor. Ben de ağlayarak ne olur gitmeyin diye bağırıyorum. O sırada gözden
kayboluyor. Bu rüyanın çok büyük bir zatın vefatından 3-4 ay önce 2010 yılı
içerisinde görülmesi önemli bir mesaj içermekteydi ve hayret vericiydi.
İmam-Hatip
ve İşletme Fakültesi mezunu, şuurlu ve Saliha kızımızın rüyayı sadıkasında, O
muhterem Zatın söylediği: Bekleyin, SADın ikinci günü geleceğimsözlerinde
çok önemli ve gizemli bir müjdenin saklı olduğunu sezmiştik. Bu gayret ve
ümitle Kuran-ı Kerimin 38. sırasındaki Sad suresinin ikinci sayfasına
işaret edildiği kanaatiyle (454.) sayfadaki ayetleri okuyup incelemiştik. Büyük
Mehdiyet Devrimi, Onun Lideri ve ekibinin özellikleriyle ilgili çok çarpıcı
alametler yanında, şu ayeti kerime dikkatimizi çekmişti.
Ey Davud,
gerçekten biz seni yeryüzüne halife kıldık (Sad: 26)
Bu
ayeti Kerimenin:
cealnake
halifeten filerd (Seni (bütün) yeryüzüne halife kıldık) kelimelerinin ebcet
hesabının 2021e işaret etmesi de hayret ve huzur vericiydi.
C- |
3 |
H- |
600 |
F- |
80 |
|
A- |
70 |
L- |
30 |
Y– |
10 |
|
L- |
30 |
İY- |
10 |
E- |
1 |
|
N- |
50 |
F- |
80 |
L- |
30 |
|
A- |
1 |
T- |
5 |
E- |
1 |
|
K- |
20 |
|
|
R- |
200 |
|
|
|
|
|
D- |
800 |
|
TOPLAM: |
174 |
TOPLAM: |
725 |
TOPLAM: |
1122 |
= 2021 |
Yine
aynı rüyada, hasretle özlenen ve gözlenen ZATı, aşırı zayıflık ve ihtiyarlık
halinden çıkıp yürümeye başladığının görülmesi, bize:
Allah
sizi bir zaaftan (meni, cenin ve emzirme dönemlerindeki aciz ve çaresiz
durumlardan) yarattı. Sonra (bu) zaafın ardından bir kuvvet kıldı (insana güç
ve yetenek kazandırdı); sonra bu kuvvetin (ergenlik, gençlik ve yetişkinlikteki
dinçliğin) ardından da (yine) bir zayıflık ve yaşlılık (dönemine) ulaştırdı.
(Allah) dilediğini yaratır. O (Sonsuz) ilim ve kudret sahibi olandır (Rum: 54)
Ayetini
hatırlatıvermişti. Bu ayette geçen: yahluku ma yeşau Dilediğini (dilediği
şekilde ve istediği zaman diliminde) yaratır ibaresi; görünüşte, bebeklik,
ergenlik, yetişkinlik ve ihtiyarlık-acizlik dönemlerinin bilinen sebepler ve
süreçler neticesi yaşandığını, ama gerçekte bu dönemlerin bizzat Allah
tarafından yaratıldığını ve Allahın bazen sebepler hilafına, ihtiyarlara da
bedeni ve zihni kuvvet kazandırdığını ve Hz. Mehdinin kendi hazırlıkları ve
teknolojik harikalarıyla İsrailin ve batılı güçlerin hezimete uğratılacağı
büyük savaşın kendisinin vefatından sonra kazanılıp, ama bütün şerefin Ona ait
olacağını ve herkesin hayran kalacağını da işareten bildirmektedir.
Evet,
Hazreti İbrahim (AS) ve Hazreti Zekeriya (AS) gibi, yaşları 100 (yüze) yaklaşmışken
onlara yeniden gençlik ve dinçlik imkânı veren, ihtiyar iken iktidar sahibi
kılıp bahtiyar eden Yüce Rabbimiz Teâlâ Hazretleri, sahih rivayetlerde, Hazreti
Mehdinin de, bedenen bitkin ve aciz zannedildiği bir sırada bile, hedef ve
hizmetlerinden vazgeçmeyeceğini, vefatının dahi bu kutlu süreci
etkilemeyeceğini ve hak davasının zafere erişeceğini göstermekteydi.
Ruhaniyetiyle
ve eserleriyle hala himmet ve hidayet rehberi, evliya ve asfiyanın Piri, Şeyh
Abdülkadir Geylani Hazretleri şunları haber vermekteydi: Devranın Mehdisi,
zamanın Muhammedi yerindedir! Zamanın kutbunun veziri mesabesindeki abdal
(kırkların üstündeki Yedilerden reisi, Hak yolunda cihat ve itaat delisi) ise
Aziz ve Celil olan Allahın fiili ile (Onun rızası ve davası için) yiyip içmektedir.
Kutubun yiyip içmesi ve tasarrufu ise, Resulüllah Sallallahu Aleyhi Vesellemin
yiyip içmesi gibidir. Kutubun tasarrufu nasıl böyle olmasın ki, O,
Resulüllahın ümmeti arasında kendisinin naibi ve halifesidir. Kutub, Allahın
halifesi, Resul Aleyhisselamın vekili, temsilcisidir. O, mana âleminin
halifesidir, müminlerin Mehdisidir. Müslümanların emiri ve devlet reisi
olduğunda ise artık zahirin de halifesidir. Her Müslüman, müminlerin emiri
olan devlet reisine tabi olmak ve itaat etmekle mükelleftir. Hiçbir Müslümana,
müminlerin emirine ve devlet reisine karşı gelmek ve itaat etmemek caiz
değildir. Hatta denir ki:
Eğer
Müslümanların emiri ve devlet reisi adil birisi ise, o, aynı zamanda zamanının
kutbu ve sahibidir. Yani batın ve mana kutubluğu da onun üzerindedir. Bu işin
kolay olduğunu zannetmeyin. Zira başınıza kutlu bir ZAT vekil tayin edilmiştir.
O, Müslümanların emiri ve hidayet rehberi olması sıfatıyla Ona isyan felaket ve
dalalet sebebidir.[1]
Hadisi
şerif olarak zikredilen bir rivayette şöyle haber verilmektedir:
Mehdi-yi Emine hain olana veyl olsun. Hicretten bin dört yüz sene sonraki
akidlerden iki veya üç akid say (Hicri 1431-Miladi 2010 ve sonrası). O vakit
Mehdî-i Emin çıkar ve bütün dünya ile harp eder. Dalalete düşenler (Haçlı
emperyalistler) ve Allah'ın gadabına uğramış olanlar (Siyonist Yahudiler) ve
münafıklar (ılımlı İslamcılar, ABD ve AB taraftarı tarikat ve cemaatler), İsra
ve Mi'raç beldesi olan Kudüs'teki Meciddun Dağlarında (Yani İsrailin
Siyonist Hahamlarının komutası altında) onun için toplanır. (Mehdiye karşı
Siyonizmin safında yer alırlar) Bütün dünyanın ve bütün hilelerin melikesi de
Mehdiye karşı çıkar ki onun ismi zânîyedir. (Masonik fahişe dul kadının
özgürlük heykeliyle temsil edilen kancık ve kahpe ABDye işarettir) Bu melike o
gün bütün dünyayı dalalet ve küfre sevk eder. Yahudiler de o gün dünyaca en
yüksek makamdadırlar. Bütün Kudüs'e, mukaddes beldeye hâkimdirler. Bütün dünya
denizden ve havadan (uçak gemileri ve nükleer füze sistemleriyle) Mehdî'nin
üzerine hücum eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesnadır. Mehdî
bütün dünyanın çirkin hile ve planlarla aleyhinde ittifak ettiklerini görünce
tedbirlerini alır. Çünkü Allahın daha şiddetli mekr sahibi olduğuna ve
zalimlerin bütün hilelerini akim bırakacağına inanır. Ve bütün kainat
Onun mülküdür ve Ona dönecektir ve merci yalnız O'dur. Ve bütün dünya aslı ve
fer'iyle Onun bir hilkat ağacıdır. İşte bu kudrete malik olan Cenab-ı Hak,
Mehdiye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurup bütün hile ve
hazırlıklarını boşa çıkarır ve karayı, denizi ve semayı onlar üzerine yandırır.
Ve Sema da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz
küffara lanet eder. Allah da bütün küfrün zevalini irade eder (Kaynak: Esme-l Mesalik Lieyyam-il
Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd-216)
Muhyiddin-i
Arabinin müjdeleri:
Muhyiddin
ibn-i Arabi'nin, Fütühat-ül Mekkiye; Kıyamet Alâmetleri, s. 186'da ise şu hadis
aktarılıyor:
“Allah'ın
bir Halifesi daha vardır ki, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolduğu zaman
zuhur edip çıkacaktır. Yeryüzünü adalet ve sükûnetle dolduracaktır…
Peygamber'in (SAV) yolundan gidecektir ve O hiç yanılmayacaktır. Çünkü Onun
görmediği yerde doğrultan bir meleği vardır… Dediğini yapacak, bildiğini
haykıracaktır; Allah Ona o kadar güç verecek ki, bir gece içinde zulmü ve
ehlini ortadan kaldıracaktır. Dini ikame edecek, İslâm'ı ihya edecek,
önemsenmez bir hale geldikten sonra ona (Kurana) tekrar kıymet kazandıracak,
ölümünden sonra onun hükümlerini diriltip uygulayacaktır. Asrında cahil, bahil
ve korkak olan bir adam hemen âlim, cömert ve cesur olacaktır. Kılıçla (son
sistem teknolojik silahlarla Deccalin zulüm düzenini yıktıktan sonra,
insanları) Allaha çağıracak; Hakka ve hayra karşı çıkanı ve kafa tutanı
perişan edip etkisiz kılacaktır.
İsrailin
Mescid-i Aksa'yı yıkma girişimleri:
ABD'nin
etkin gruplarından olan, birçok bürokrat, istihbaratçı ve uzmanın yanı sıra
eski ABD Başkanı Ronald Reagan'ın da mensubu olduğu Evanjelikler, Armagedon'un
çok yakın olduğunu, bu büyük savaşın içinde bulunduğumuz insan nesli tarafından
görüleceğine inanmaktadır. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu, yakında
Armagedon'da goyim ile savaşacak olan kahramanlardır. Dolayısıyla İsrail'in
askeri gücünü artırmak ve korumak için ellerinden geldiği kadar çalışmak, en
büyük ibadet sayılır.
Amerikalı
gazeteci Grace Halsell, Prophecy and Politics adlı kitabında Amerika'daki
ilginç bir kurumdan bahsediyor: Kudüs Tapınağı Vakfı:
Terry
Reisenhoover adlı petrol zengini bir Evanjelik tarafından yönetilen vakfın
diğer üyelerini de az sayıda Yahudi dışında Evanjelikler oluşturmaktadır.
Vakfın amacı ise Müslüman mabetlerini yıkmaya çalışan radikal İsraillilere
yardımcı olmaktır. Reisenhoover kendisini yeni Nehemya olarak tanımlamıştır.
Nehemya, ilk yıkılışının ardından Kudüs'ü inşa eden tarihsel Yahudi
kahramanıdır. (Provoking a Holy War bölümü) Kudüs Tapınağı Vakfının Genel
Sekreteri Stanley Goldfoot, kendisi Tapınakçıdır ve Halsell'in verdiği bilgiye
göre o bir Siyonisttir, meşhur Yahudi terör örgütü Stern'in de eski bir
üyesidir. Goldfoot'un yardımcısı Yisrael Meida, şunları
açıklamıştır:
Bu bir
egemenlik davasıdır. Tapınak Tepesi'ni kontrol eden, Kudüs'ü de kontrolüne
alır. Ve Kudüs'ü kontrol eden, tüm İsrail diyarının hükümdarıdır. Burası
İsmailin değil, İsrail'in diyarıdır. Yahudiler Müslümanları mutlaka Tapınak
Tepesi'nden sürüp çıkaracaktır. Şimdiki nesil yapamazsa, bir sonraki nesil bunu
yapacaktır. (Grace
Halsell, Prophecy and Politics: Militant Evangelists on the Road to Nuclear
War, Connecticut: Lawrence Hill & Company, 1986, s. 97.)
Kudüs
Tapınağı Vakfı, Amerikalı Evanjeliklerden topladığı bağışları Kudüs'te,
Mescid-i Aksa'nın yıkılmasından sonra yerine yapılacak Süleyman Mabedi'ndeki
eski ibadet geleneklerini ihya etmeye çalışan Kabala merkezi Ateret Cohanim'e
yollamaktadır.
İsrailliler,
Süleyman Tapınağını inşa etmek için Harem-i Şerifteki (Tapınak Tepesi) İslâm
mabetlerini yıkmanın şart olduğunu inanmaktadır. İslâm mabetlerini
yıktıklarında yerine inşa edecekleri Tapınağın planını bile hazırlamışlardır.
İsraillilerin
Mescid-i Aksa'yı yıkmaya yönelik girişimlere, sayıları 50 milyon civarında olan
Amerikalı Evanjelikler tarafından güçlü bir biçimde sahip çıkılmaktadır. Bütün
bunların yanında Masonluk da tüm organizasyon, fikriyat, ritüel ve sembollerini
Tapınak'a dayandırmış durumdadır. Onlar için Tapınak'ı yeniden inşa etmek, 1
ABD dolarının üzerindeki, başlanmışın bitirilmesi yani annuit coeptisin
anlamıdır. Masonluğun ana omurgalarından birini oluşturan Tapınak
Şövalyeleri'nin asıl amacı da Tapınak'ı kâfirlerden (yani Filistinli
müminlerden) kurtarmaktır.
[1] Gavs
Abdülkadir Geylani – Fethü Rabbani – 48. sohbet