Anasayfa » Erbakan Hoca’nın Tayyip ile ilgili tespitleri…

Erbakan Hoca’nın Tayyip ile ilgili tespitleri…

Yazar: yonetici
0 Yorum 123 Görüntüleyen

 

Erbakan Hoca’nın Tayyip ile ilgili
tespitleri:

ABD ve Batı Avrupa basını, Necmettin
Erbakan’ın ölümü ile ilgili haberlerinde onun “Batı ve Avrupa
karşıtı, milliyetçi”
 duruşuna vurgu yapmıştı. Hatta Amerikan Wall
Street Journal gazetesi, “Türkiye’nin mevcut hükümetindeki
haleflerinin aksine, Erbakan’ın görüşleri, arsızca Batı karşıtı ve İslami idi”
 diyerek
Yahudi-Siyonist kinini kusmuşlardı.

İngiliz Guardian gazetesinden Thomas
Faulkner ise “Erbakan’ın liderliğini yaptığı İslamcı hareket, marjinal
bir grup olmaktan çıkıp AKP ile Türk siyasetinin ana parçası konumuna ulaştı.
Zamanla merkez-sağ ve merkez-solun yerine oturmayı başardı. Erbakan’ın yerini
ise genç ve modern liderler aldı”
 değerlendirmesini yaparak, Recep
Erdoğan’ın günahlarını Erbakan’ın sırtına yükleme çabasındaydı.

Oysa Erbakan’ın o “genç ve modern
liderler” hakkındaki görüşü net ve açıktı. Hoca, bu konudaki kanaatini sık sık
kamuoyuna yansımıştı. Son olarak 2010 yılı Kasım ayı başında Die Welt
gazetesine bir demeç vermiş; Die Welt, bu görüşmeyi, “Erdogan ist ein Kassierer
des Zionismus” başlığıyla yayınlamıştı. Erbakan, Die Welt’e “Erdoğan
Siyonizmin veznedarı oldu”
 şeklinde, gerçeği net olarak ortaya
koymuşlardı.

Erbakan, AKP iktidarı için “Onları
bazı dış güçler buraya getirdi. Şu andaki dünya düzeninin sahibi ırkçı,
Siyonist emperyalizmin güçleridir. Bizimkiler, Batılı, Siyonist dünya düzenine
bilmeden destek oluyor. Yaptıklarının çoğu yanlış. Vergiler ve borçlarla
Siyonistlere para kazandırıyorlar. Erdoğan Siyonizmin veznedarı oldu. O benim
öğrencimdi. Ama şimdi amacımız onu devirmek” diye konuşuyor ve ekliyordu:
“1923’te kurulan Türkiye, o tarihten 2002’ye kadar 82 milyar dolar dış borç
yaptı. Erdoğan ise sekiz yılda bu borcu 580 milyar dolara çıkardı.”

Aslan Bulut’un güzel tespitiyle: “Görüldüğü
gibi Erbakan’ın başlattığı Milli Görüş hareketi, AKP ile merkeze otururken,
sadece Türkiye’nin değil, dünyanın merkezindeki Siyonist güçlerle ittifak
yapmış ve kendisi olmaktan çıkmış, Evangelist Batı’nın İslam dünyasındaki Truva
atı rolünü benimseyerek gayrı milli bir şebeke halini almıştı. Tabii, Saadet
Partisi’nde kalanlar da bu durumun farkındaydı.”

Yeniçağ’dan Aslan bulut haklı olarak
şunları sormaktaydı:

“Erdoğan, 26 Ağustos 2001 günü Kurultay
gazetesinde açıkladığım gizli CFR memorandumunu, nasıl partisinin programı
haline getirdi? CFR, yani Dış İlişkiler Konseyi adlı Amerikan kuruluşu,
TBMM’nin üzerinde midir?

Ben iftira atmıyorum! 2001’in 2 Temmuz
tarihinde New York’tan Ayla Bakkallı’ya ait bir lobi şirketi üzerinden Tayyip
Erdoğan’a hitaben gönderilen ve küresel güçler adına Erdoğan’dan taleplerde
bulunulan gizli memorandumdaki ifadelerin AKP programına hangi gerekçelerle
alındığını tam sekiz yıldır soruyorum. Ve tam sekiz yıldır Erdoğan bu konuda en
küçük bir açıklama yapmadı! Bu durumda “ak” lık iddiası geçersiz olmuyor
mu? Yine “Türkiye partisi” iddiası geçersiz olmuyor mu? Türkiye partisi
ise programı neden Amerika’dan ve CFR destekli bir lobi şirketinden geliyor?

Geçen süre içinde AKP’yi çeşitli yollarla
devirmek isteyenler olmuştur. Fakat benim AKP’nin milletin iktidarı olduğunu
kabul edebilmem için şu CFR kaynaklı memorandumun neden AKP’nin programı haline
getirildiğini öğrenmem gerekiyor!

New York’tan gönderilen memorandumla
kurulan ve böylece bir zihniyet değişimine uğrayanların partisinin “ak siyaset”
yapabileceğine inanmak mümkün değil! Sekiz yıldır gizli memorandumu yazıyorum
ama ne bir dava konusu oldu, ne bir tekzip veya açıklama yapıldı ne de diğer
partiler bu meselenin hesabını sordu? Basında da Yeniçağ yazarları dışında
kimse bu konuya değinmedi.

Yoksa bütün partilerin Amerika’dan
gönderilen bir memorandumu var da onun için mi kimsenin sesi çıkmıyor?

Programı, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler
Yasası’na aykırı olarak yurtdışından gönderilen bir partiyi başta Anayasa Mahkemesi,
Yüksek Seçim Kurulu ve Yargıtay olmak üzere devletin her kademesi meşru kabul
etti.

Yayınladığımız CFR belgesinde, AKP’ye
dayatılan Anayasa’ya aykırı “yerel yönetimlere otonomi vermek” şartının
gerekleri de yasal olarak bir bir yerine getirildi ama gerek devletin kurumları
gerekse siyasi partiler, bu bilgi ve belge yokmuş gibi davrandı! Gözlerini
kapattılar! Çünkü karşılarındaki güç AKP’den önce ABD idi!

Hangi milletin iktidarı?[1]

Milli Eğitim Bakanlığı, “Mesleki
Eğitim ve Öğretim Hizmeti’nin Güçlendirilmesi Projesi” çerçevesinde Milli
Eğitim Müdürlükleri üzerinden lise müdürlerine 29 Mayıs 2009 tarihinde resmi
yazı göndererek “Eğitim hizmetlerinin yerel yetkililere devri ve
Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatları için roller, sorumluluklar ve görev
kodlarının belirlenerek ihtiyaçlara göre yeniden tanımlanması” gibi konularda 3
Haziran 2009 tarihine kadar görüş bildirilmesini istedi.

Peki, nereden icap etti Tevhidi
Tedrisat’ın yerine “Yerinden Eğitim” in getirilmesi? Okulların devletin
elinden alınıp belediyelere devredilmesini kim istiyor?

2001 yılı Temmuz ayında bir lobi şirketi
vasıtasıyla Tayip Erdoğan’a ABD’den gönderilen CFR kaynaklı memorandumda, “Ankara,
yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel
düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu
istemektedir” deniliyordu.

Başlangıçta belgenin gerçek olduğuna ben
de inanamamıştım. Fakat AKP kurulup programı açıklandığında gördüm ki
memorandumda yazılanlar, neredeyse aynı ifadelerle partinin programı haline
getirilmiş!

AKP Program ve tüzüğünde, CFR
memorandumundaki talepler şöyle karşılanıyordu:

· Kurucular Kurulu kitabının 8’inci
sayfasında “Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini
öngörür”deniliyordu.

· Kurucular Kurulu kitabının 11’inci
sayfasında da “Partimiz küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin
kaçınılmazlığını ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur” deniliyordu

· Hemen arkasından 12’nci sayfada,
“Partimiz, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden
yanadır” ifadeleri de aynı bakışın ürünüydü.

· Parti programının 41’inci sayfasında,
eğitimin küreselleşme odaklarının şehir devletleri planı gereği gibi fakat
aşama aşama uygulanacağı şu ifadelerle belirtiliyordu:

· “Temel eğitim hizmetlerinin verilmesi,
pilot uygulamalarla merkezi idarenin taşra birimlerine ve yerel yönetimlere
aktarılacaktır”

· Programın 35’inci sayfasında, “Çağımız bir
yönüyle küreselleşme çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin
devlet sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağdır” denilmesi, Tayyip
Erdoğan’a verilen memorandumdaki taleplerin kabul edildiğini ortaya
çıkarıyordu.

Projeyi uygulayanları uyarıyorum! Bu
hareket, CFR’nin Türkiye’yi federe devletçiklere bölme plânının bir
uygulamasıdır. Yolun sonunda Yüce Divan görünüyor!”
[2]

İşte Erbakan Hoca bu gerçekleri bildiği
için:

“Recep Tayip Erdoğan Siyonizm’in sömürge
tahsildarıdır ve emperyalizmin iş birlikçi ortağıdır” diyerek, hem AKP’lileri
hem de Türkiye’yi defalarca uyarmıştı.

“Ak Parti’ye oy vermek Milli Görüşçüler
için bir görevdir” safsatası!

HaberVakti.com 2011 Haziran seçimleri
öncesi şöyle bir haber yayınlamış ve AKP’ye yalakalık yapmıştı:

“Milli Görüş hareketinin temellerini köy
köy, belde belde gezerek atan, Milli Görüş’ün gerek Avrupa’da ve gerekse
Türkiye’de halk nezdinde tanınmasını sağlayan Rize eski milletvekili ve
Belediye Başkanlarından Şevki Yılmaz’ın 12 Haziran seçimlerinde AK Parti’yi
desteklediğini açıklamasının ardından şimdi de Milli görüş’e 20 yılı aşkın
hizmet vermiş, Avrupa Milli Görüş Teşkilatları’nın efsane Genel Başkanı Ali
Yüksel’den AK Parti’sine büyük destek geldi!

“Ak Parti’ye oy vermek Milli Görüşçüler
için bir görevdir.''

“Safların belirlendiği ve içinde
bulunduğumuz bu durumda AK Partisi’ne oy vermek tüm Milli Görüşçüler ve davamız
için büyük bir gerekliliktir.’’ diyen Avrupa Milli Görüs Teşkilatları’nın
efsane Genel Başkanı Ali Yüksel, Saadet Partisi içerisinde bir takım kişilerin
Ak Partisi’ne destek verdiğini açıklayan Şevki Yılmaz hakkında sosyal paylaşım
sitelerinde ve bazı web sitelerindeki beyanlarına da yanıt vermişti.

“Onlar sadece Tayyip Erdoğan’ı
dışlamadılar, al işte kendi elleriyle Genel Başkan yaptıkları Numan Kurtulmuş’u
da dışladılar, Tv’lere çıkıp Şevki Yılmaz gibi dava adamlarına iftira
atacaklarına başlarını ellerinin arasına alıp biraz da kendilerinin nerede hata
yaptıklarını düşünsünler, hep onlar mı haklı, kendilerinin hiç mi hataları
yok’’ diyerek Şevki Yılmaz'a sahip çıkan ve şok açıklamalarda bulunan ALİ
YÜKSEL’in bu açıklamaları ses getirmişti
” diyen yalakalar,
Şevki Yılmaz ve Ali Yüksel gibilerin Milli Görüş camiasında hangi istismar ve
suiistimaller yapıp sonunda yüzlerini kara çıkardıklarını, daha önce şiddet ve
hiddetle karşı çıktıkları ve küfür saydıkları Siyonizm işbirliğine ve AB’ye
girmeye şimdi nasıl destek olduklarını halkımızdan gizlemeye çalışmışlardı.

Ve tabi hala koyu Erbakancı geçinen ama
bütün güçleriyle Recep Erdoğan’ı destekleyen şu El-azizcilerle, Şevki
Yılmaz’ların, Ali Yüksel’lerin, AKP şakşakçılığında buluşmaları da, hepsinin
aynı ayarda olduğunun kanıtıydı.

Hatta Erbakan Hoca’nın “Vatan toprakları
altımızdan kaymaktadır; bu nedenle milli şuur ve sorumluluk sahiplerinin AKP’ye
karşı bir seçim ittifakı kaçınılmazdır” düşüncesiyle Namık Kemal Zeybek’e
vasiyet ettiği sürecin bizzat Şevket Kazan tarafından sabote edildiğini BTP
genel başkan yardımcısı İbrahim Berk açıklamıştır. (Bak: 16.06.2011 Yeni Mesaj)
Bu şahsın iddialarına göre Şevket Kazan’a “ittifak görüşmelerini niye
savsakladığı?” sorulduğunda yanıtı:

“Biz Pensilvanya’yı rahatsız edecek bir
oluşuma giremeyiz. Ve yine biz AKP’yi zor duruma düşürmek istemeyiz
”!?
olmaktadır.

Yani Şevket Kazan’ın yanında Amerika’nın
ve Recep Erdoğan’ın hatırı, davasından ve Erbakan’dan üstün bulunmaktadır.

Ve tabi Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk’e
sabataist diye sataşan El-azizcilerle Şevket Kazan ekibi AKP gayretinde
buluşmaktadır.

İşte Erbakan Hoca’nın tarihi uyarıları:

Kongre Sonrası Teşekkür Yemeği (28 EKİM
2010)

“17 Ekim kongremiz, aynı şekilde tarihi
olaylardan biridir. Türkiye'nin ve insanlığın kurtuluşuna açılan kapıdır.
Saadet Partisi bu milletin kendisidir, aslıdır, özüdür, kimliğidir, tarihidir,
inancıdır. Bundan dolayıdır ki, bu milletin doğal, kalıcı iktidarı Saadet
Partisidir. Milletimiz her zaman Saadet Partisini aramıştır ve özlemiştir.”

Bozuk düzeni kim mesele yapıyor?

Milliyet-Fikret Bila'nın Yazısı ( 8 KASIM
2010)

“Şimdi bakın Türkiye'de 61 tane parti var.
Peki, bunlar arasında düzeni mesele yapmış bir parti var mı? Saadet Partisi
dışında yok. Hepsi düzenin partisidir. Hiçbirinden saadet gelmez. Bu nedenle
seçimde hezimete uğrayacaklar.”

Üçüncü Şahlanışı başlatıyoruz

Eyüp Sultan'da 3. Şahlanış Duası ve Seçim
Startı (26 KASIM 2010):

“12 Haziran 2011 günü yapılacak olan genel
seçimler için 6.5 ay önceden seferberlik ilan ediyoruz, üçüncü şahlanış
çalışmalarını buradan başlatıyoruz.

Burası Ebu Eyyub El-Ensari Hazretlerinin
dizinin dibidir. Medine-i Münevvere'den gelip Efendimize ilk biat eden
Müslüman. Allah onun şefaatinden bizleri ayırmasın. Takriben 6,5 ay sonra, çok
önemli bir seçim var. Bu seçimde yok olmayı mı tercih edeceğiz, köle olup,
sömürülüp İsrail'e vilayet olmayı mı tercih edeceğiz, yoksa tarihteki şerefli
yerimizi mi alacağız?”

6 ay hep beraber gece gündüz Allah'ın
yardımıyla çalışacağız. İktidar olacağız, en büyük zaferi kazanacağız ve bu
meydanda gelip seçimden sonra şükranlarımızı sunacağız. Rabbimize şükredeceğiz,
hamd edeceğiz ve Eyyub Sultan hazretlerine de tekrar rahmet okuyup, şefaat
dileyeceğiz. İşte yaşadığımız bugün böyle tarihi bir gündür. Ve ondan dolayıdır
ki biz bu toplantıyı burada, bu tarihi meydanda yapıyoruz.

350 seneden beri Siyonizm, dünya
kuruluşlarıyla, dolar denen parasıyla ve işbirlikçiler teşkilatlarıyla maddi
gücü ele geçirdi ve dünyayı bugünkü gözyaşı, ateş, kan ve savaşın içine getirdi
soktu. Şimdi bu seçimle bütün insanlığın kurtuluş savaşını yapmış bulunuyoruz.
O sebepten dolayıdır ki büyük bir gayretle çalışmak mecburiyetindeyiz.

Hiç unutmayalım ki bir saadet dünyası
geçtiğimiz tarih boyunca olduğu gibi ancak Milli Görüş'le kurulabilir. Milli
Görüşün dışındaki diğer taklitçi ve işbirlikçi görüşler, yok ortanın sağıymış,
soluymuş, muhafazakârmış, şuymuş, buymuş gibi taklitçi görüşlerle insanlığa
saadet getirilemez. Bizim bu çalışmamızla yeniden iktidar oluşumuz Mimar
Sinan'ın hayatına benzemektedir. Mimar Sinan'ın meşhur sözünü biliyorsunuz;
“Ben Şehzade camii'ni çıraklık döneminde, Süleymaniye Camii'ni kalfalık
döneminde, Selimiye'yi ise ustalık azmanımda yaptım” diyor.

Bizde Milli Görüş'ün 41 senelik tarihine
baktığımız zaman, Milli Görüş'ün 69'dan 96'ya kadar ki döneminde çıraklık
dönemini yaptık. MC hükümetleri ve diğer iktidarlar zamanında, ağır sanayi
hamlelerini ve çeşitli hizmetler yaptık. Fakat bu hizmetler çıraklık dönemi
hizmetiydi. 96-97 döneminde kendi hükümetimizi kurduk ve bu hükümetle çeşitli
hizmetlerde bulunduk. Bu da kalfalık hizmetleridir. 96 senesinde adil düzen'in
kokusunu kokladık. Şimdi Adil Düzenin kendisi geliyor 12 Haziran'dan sonra.
Şimdi Selimiye'yi yapmaya geliyor Allah'ın izniyle.

12 Haziran'dan sonra bolluk geliyor,
bereket geliyor

“Önce D8'ler canlanacak. Etrafında 60 tane
Müslüman ülke toplanacak. Onun etrafında bütün ezilen ülkeler toplanacak ve
yeni bir dünya kurulacak. Bu dünya adil düzene dayanan bir dünya olacak.
Böylece insanlığa en büyük hizmeti yapmış olacağız. Ecdadımızın yaptığı gibi.

Neden biz 12 Haziran'da bugünkü yönetimi
değiştireceğiz. Çünkü bugünkü yönetim bildiğiniz gibi, evet bizim
talebelerimizdi. Ama bunlar arka kapıdan kaçıp top oynayan kimselerdi. Bunu
rakip olarak söylüyorum. Hepsi evladımız yerindedir. Kendilerini şahsen
severiz. Fakat vatanımızı, milletimizi daha çok seviyoruz. Türkiye gibi tarihin
en büyük devleti ve coğrafyanın merkezindeki bir devleti idare etmek yedi tane
Allah vergisi ister.Bilgi, tecrübe, hidayet, feraset, dirayet, şuur ve vizyon.
Bunlar olmadan da yönetim olmaz.

İşte şimdi 12 Haziranda yapacağımız iş
budur. 8 sene sabrettik, bekledik, olmuyor, olmuyor, olmuyor!…

Maneviyatçı bir Türkiye istiyorsa, hakkı
üstün tutan bir Türkiye istiyorsa, barışı koruyan bir Türkiye istiyorsa,
milletiyle vatanıyla bütünlük içinde bir Türkiye istiyorsa, tarihteki
şerefli yerini almak istiyorsa, bağımsız, hür müreffeh, öncü, lider ülke
Türkiye istiyorsa, işte Saadet Partisi işte Milli Görüş. İşte 12 Haziran
seçimleri. İşin özeti budur.”

Altımızdan toprak kayıyor!…

Kanal D Arena (30 KASIM 2010)

“Bu AKP'liler bizim evlatlarımız,
çocuklarımızdır. Kendilerini şahsen severiz. Ancak, yanlış bir yola
sapmışlardır. İyi niyetle, Türkiye'yi idare ederiz, hevesine kapılmışlardır.
Türkiye'nin idaresini istemek yetmez, hizmet etmek gerekir. Ülkenin yönetimi
için, Allah vergisi olan şu 7 şeye ihtiyaç vardır: Bilgi, tecrübe, hidayet,
feraset, dirayet, şuur ve vizyon.

Toprak kayıyor, herkes görmese de ben
görüyorum. Bunlar nasihat dinlememiştir, onun için yetkiyi ellerinden almamız
gerekiyor!”

AKP sürüklenen yaprak

NTV röportajı (8 ARALIK 2010)

“Siyonizm propaganda yapıyor. AKP'ye oy
vermezseniz Halk Partisi çıkar. Siyonizm medya ve bütün bankaları satın
almıştır. Töleransı arttırmıştır. Halk oyunu buna versin diye danışıklı dövüş
yapıyor Siyonistler. Burada AKP'nin kendisi sürüklenen yapraktan ibarettir. Ne
yaptığını bilmiyorlar, belki bilerek hata yapmazlar, fakat bilmeden İsrail'e
alet oluyorlar. Bana çat” diyor “one minute” de diyor İsrail.
Suriye ile vizeleri kaldır Müslümanlarla ilişki içinde gözük diyorlar.
Maneviyatçı insanlarımızın oyunun AKP'ye gitmesini sağlıyorlar.”

AKP yöneticileri evlatlarımızdır ama…

“Milli Görüş İktidarı; Niçin ve
Nasıl?” ESAM Konferansı (10 ARALIK 2010)

“Bugünkü iktidarda olan AKP bunlara aferin
deyin, sizde şereflenin diyorlar. İyi niyetlerinden, yaptıkları şeyleri
memlekete ve millete iyilik olsun diye yaptıklarından eminim, hiçbir şüphem
yoktur. Bilerek memlekete kötülük yapmak istemezler. Fakat bu iyi niyetlerine
rağmen politikaları yanlıştır. Dolayısıyla vatan ve millet sevgimiz, bunlara
aferin demek yerine yanlış olduklarını söylemek vazifesini yerine getirmemizi
bize bir vecibe kılmaktadır. Türkiye'de toprak kayarken biz nasıl seyirci
oluruz? Vatan bölünürken, insanlar işsizlikten kıvranırken, milyonlar geçim
sıkıntısı çekerken, biz nasıl aferin deriz. Böyle şey mi olur? Bunun için
şefkatle kendilerine nasihat ediyorum. Nasihati dinlemiyor. Neden? Hidayeti
kararmış.

Siyonizmi, son 350 yıldır demokratur diye
bir sistem bulup ülkeleri kontrol altına almıştır. Köşe yazarları, basın,
sermaye, bankalar ve milli sermayeyi ele geçirmiş. İstediği partiyi seçtirip,
sonra sen seçtin diyor. Demokrasi değil demokratur. Efendim AKP'ye bak sen
yüzde 45 oy alıyor. Sen kimi alkışlıyorsun? Onun rejisörü olan Yahudiyi. Yahudi
yapıyor o işi. Öbürün haberi yok. Su pompasının üzerine oturmuş. Yahudi
şişiriyor, yukarı çıkarıyor. Çıkınca, ben çıktım deyip yukarıdan bakıyor.
Kendinin bir şey yaptığını sanıyor. Kendisi su üzerinde bir yaprak. Keramet,
pompacıda. Pompacı kim, Siyonizm.”

Şimdi bütün bu sözlerin ve serzenişlerin,
“ülkemizi parçalamaya ve altımızdaki vatan toprağını kaydırmaya alet olan
AKP’yi uyarmak ve Onun tahribatlarına karşı mutlaka önlem almak” için değil de;

“AKP’liler de bizim evlatlarımız ve
devamımızdır. Onun desteklenmesi bizim davamıza bir katkıdır” mesajı vermek üzere sarf
edildiğini çıkarmak için; bir insanın ya “süper alık” veya “sinsi münafık”
olması gerekir.

Başbakan “demokrasi kazandı” diyordu, kendine
sunulan(!) balkonundan… Oysa, Erbakan Hoca’nın dediği gibi, kazanan da,
kazandıran da Siyonist odaklardı.

Savaş Süzal Yeniçağ Gazetesindeki
(08-03-2011) tarihli yazısında “ABD Seçim Sonuçlarını şimdiden biliyor”
başlıklı bir yazı yazmıştı. O yazıda;

“Hatırlarsanız geçmiş ve gelecek seçimler
için kuşku duyduğumu yazmıştım. Washington’da geçenlerde bu konuda tüylerimi
diken diken eden ve kuşkularımı doğrulayan bazı duyumlar aldım. Kaynağım
Amerikalı bazı yetkililer. Wikileaks falan değil. Bir vesile ile söylediklerinin
bende kalacağından emin olan, Amerikalı bazı üst düzey yetkilileri ile yakın
bir tarihte yaptığımız bir sohbet sırasında duyduklarım beni dehşete düşürdü.
Konumuz yaklaşan seçimlerdi. Amerikalılar öylesine emin ki kankaları Erdoğan’ın
seçimi kazanacağından, hem de büyük fark atacağını söylüyorlardı. Hele hele hiç
şans tanımadılar kaybetme olayına. Ben alternatiflere değindikçe
kabullenmediler, bıyık altından da güldüler. Yalnız bu sözlerinin temelinde
yaptırdıkları bir kamuoyu yoklaması mı var, yoksa bildikleri başka bir şey mi?
Bilemiyorum. Düşünün seçime yaklaşık üç ay var ve Erdoğan’ın Amerikalı
ağabeyleri Türk halkının nasıl ve kime oy atacağından çok emin. Daha halk
sandık başına gitmeden seçimler için emin olmak, nasıl bir oyun acaba?

Ama onların en ufak tereddüt duymadan
yaptıkları açıklamalar, Türk halkı için bence felaket habercisi. Zira, eğer ABD
işbaşına getirdiği Erdoğan’ı bir dönem daha Türkiye’nin başında tutacaksa,
anlaşılan ülkemin başına gelecek inanılmaz kötü şeyler var demektir. Bunların
başında Türkiye’nin bölünmesinden tutun da bir katilin Meclis’e girmesine kadar
bir dizi felaketi sayabiliriz. Hoş, ne yani memleketi hırsızlarla katiller
paylaşırsa ne olurmuş da diyebilirsiniz?” diyordu.

Sandığa umut bağlayanları uyarmıştık.
Küresel güçlerin 3. Paylaşım savaşının kilit noktası olan Türkiye’yi kendi
seçimine bırakacağını mı sanıyordunuz? SECİSS seçim sisteminde niye bu
kadar diretildiğini bazıları hala anlamıyordu.

Siyonist stratejist Henry Barkey
Amerika’dan seçim sonuçlarını yorumlamıştı. Mesajları gayet açıktı.

Diyor ki:

a) “AKP %50 civarında oy almasına
rağmen milletvekili sayısı azaldı. Bu iyidir. Daha uzlaşmacı olacaktır.”

Tercümesi: “Daha uzlaşmacı ol, toplumda
biriken gazı al. Uzlaşmaz bir tutumla istediğimiz yeni anayasayı yapamazsın. Ve
gizli görevini tamamlamış sayılmazsın!”

b) “CHP beklenen oyu alamadı.
Sebebi Silivri sanıklarını aday olarak göstermesidir. Kendini anlatmak yerine
sanıkları aday göstermesini halka anlatmakla zaman geçirdi. Halk bu durumdan
hoşlanmadı.”

Tercümesi: “Bizim AKP’ye verdiğimiz ve
Türkiye’nin bölünmesini hedeflediğimiz projeleri engellemeye kalkmanın cezasız
kalacağını mı sandın? Halk (gerçekte Amerika) bu durumdan hoşlanmadık.”

c) “BDP aldığı oy ile Kürtlerin
temsilcisi olduğunu ispat etmiştir.”

Tercümesi: “Hani siz BDP yüzde kaç oy
alıyor ki de Kürtleri temsil ettiğini söylüyor diyordunuz. İşte, aldığı
(aldırdığımız) oyla Kürtlerin Temsilcisi yaptık. Artık PKK’nın siyasi kanadı
Kürtleri temsil ediyor. Sonuçlarına hazır ve özerk Kürdistan’a razı olun.”

d) “Yapılacak yeni anayasa
uzlaşmayla ve yapılmalı ve son anayasa olmalı.”

Tercümesi: “Yeni anayasayı istediğimiz
gibi çıkartın. Bu anayasa son anayasanız olacak. Çünkü benim istediğim biçimde
yazılacak ve TC fiilen tarihe karışacak.”

Anlaşılan Amerika acele ediyor ve Barkey
üzerinden seçtirdiklerinden DİYETİNİ istiyordu!
[3]

İyi de ilahi kader ve adalet hep
unutulmaktaydı. Oysa Amerika’nın bir hesabı varsa, elbette Allah’ın da bir
hesabı vardı.

Ya “AKP iktidar olmalı… Ki, yarattığı
canavar onu yesin ve önümüzdeki süreçte henüz ikinci yılını tamamlayamadan kriz
ve kaosların altında kalıp, tarihten silinsin” isteniyorsa!?

Bilderberg hangi partilere arka çıkmıştı?

Türkiye 12 Haziran Pazar günü yapılacak
seçimlere kilitlenince, küresel faizci düzenin baronlarının ve Siyonist
patronların yıllık toplantısı da arada kaynamıştı. Bilderbergciler 9-12 Haziran
tarihlerinde İsviçre'nin güneydoğusundaki St. Moritz kentinde toplanmıştı.

Her yıl ülkemizden en az 5-6
işadamı-gazeteci-siyasetçinin de katıldığı bu toplantıların bu yılki bölümünde
Türkiye'deki seçimler ve sonrasıyla ilgili konuşmalar yapılmıştı. Toplantıya
Türkiye'den kimlerin katılacağı saklanmıştı, ancak iktidar partisinin yanı sıra
muhalefetteki CHP'den de bir ismin çağrılacağı kulislere yansımıştı. Zira,
Financial Times'dan öğrendiğimize göre küresel tefeciler yeni bir AKP iktidarı
ve güçlü bir muhalefet istiyordu.

Gazetede çıkan yazı bir anlamda
Rockefeller'in başını çektiği tefecilerin Türkiye'de nasıl bir siyasi tablo
istediğini gösteriyordu. Gazetenin 'İktidar AKP ve güçlü CHP' temennisi şu
anlama geliyor: “AKP başta bulunduğu 9 sene boyunca küresel düzene uyum
sağladı. Ancak kazara bir yanlışlık yapma ihtimaline karşı CHP'nin de yedekte
güçlü bir şekilde durması gerekiyordu.”

Bilderberg hem AKP'yi hem de CHP'yi
tutuyorsa, milletimiz hâlâ 'Aman AKP'ye oy vermezsek, CHP gelir' diye
korkutuluyordu. Bunun sebebi hikmetini en iyi Zaman Yazarı Fehmi Koru
biliyordu.

Ama sandıktan çözümsüzlük çıkmıştı!

Türkiye AKP’yi yüzde 49.9 oyla tekrar
iktidara taşıdı. Ancak çıkardığı milletvekili sayısı AKP’nin gündemindeki ilk
madde olan anayasa değişikliğine yetmiyordu. BDP’den destek alması gereken
AKP’nin oylarının Yeni CHP ve MHP sayesinde arttığı ifade ediliyordu.
El-azizcilerin de korktuğu başlarına geliyor, AKP tek başına anayasayı yapacak
güce erişemiyordu.

Oysa bu neticeyi ABD ve Yahudi Lobileri
planlıyor, BOP kapsamında Türkiye’nin bölünmesinin yolunu açacak yeni
Anayasayı, BDP ile birlikte yapmaya AKP’yi mecbur bırakıyordu. Ve tabi ABD’de,
AKP’de mukadder akıbetlerine ve hezimet günlerine doğru hızla yaklaşıyordu.

Milli Görüşçülerin tarihi sorumlulukları:

1- İnancımız ve çağdaş ihtiyaçlarımız
doğrultusunda Erbakan Hoca’nın isabetli yorumları ve uygulamalarıyla oluşan
MİLLİ GÖRÜŞ düşüncesine ve ADİL DÜZEN’e; ülkemizin, İslam ve insanlık âleminin
çok acil ihtiyacı vardır.

2- Milli Görüş’ün tek adresi olan Saadet
Partisi’nin, bugün düşürüldüğü acziyet ve hezimetin asıl sorumluları olan; ne
kamuoyunda ne de tabanımızda artık kendilerine güven duyulmayan kişi ve
ekiplerden kurtulması mutlaka lazımdır.

3- Aziz Hocamızın daha sağlığında iken,
hem Numan Kurtulmuş’un yerine, hem kendisi yerine Saadet Partisi Genel
Başkanlığına teklif buyurduğu, ama tevazu ve teslimiyetinden dolayı uzak
durduğu ve o makama Hocamızı layık bulduğu bilinen ve yine vefatından kısa bir
süre önce “kendisinin aramızdan ayrılması durumunda Genel Başkan yapılması ve
etrafında toplanılması için” nasihat ve talimat verdiğine muhterem Recai Kutan
Bey ve benzeri şahsiyetlerin şahadet ettiği, yüksek bilgili, birikimli ve
seçkin bir beyefendiye destek verilmesi; Hocamıza ve davamıza vefamızın,
ülkemiz ve milletimize hizmet aşkımızın bir gereği ve görevi sayılmalıdır.

4- Aziz Hocamızın şerefli evladı ve
camiamızın yüz akı, Sn. fatih Erbakan Bey’in de, Mart 2011 Ankara Anadolu
Otelde söylediği: “Rahmetli Babamızın ve Hocamızın vasiyet ve
tavsiyesine aykırı olarak, Yüksek İstişare Heyeti ve partimizin yetkili
birimleriyle görüşülüp, üzerinde mutabakata varılmadan birilerinin kendisini
Yeni Lider ilan ettirme gayretleri yanlıştır ve böylesi şahsi kaprislere
kapılmamalıdır”
 anlamındaki uyarılarının muhatabı olan Oğuzhan
Asiltürk ve ekibinin,

· Şimdi taşıdığı şerefli soyadından dolayı
kendisini öne çıkarıp yararlanmak heveslerine asla alet olmayacağı
umulmaktadır,

· Fatih Bey’in taşıdığı tarihi ve vicdani
sorumluluğun gereğini yapacağı, bizzat Hocamızın tavsiye ve tayin ettiği Sn.
Mustafa Kamalak Bey’in yanında ve tabi yetkili bir pozisyonda, biraz daha
deneyim ve donanım sahibi olarak mutlu geleceğe hazırlanması en hayırlı
olanıdır.

5- Camiamızda hizmet ve samimiyetle sivrilip
sevilen, başından beri davamıza ve Hocamıza sadakat gösteren, çok değişik ve
etkili kesimlerde de saygı gösterilip güvenilen; ama maalesef partimize
çöreklenmiş malum kişilerce sürekli dışlanıp-suçlanıp itilen, ilim ve itibar
ehli kadroların da yeniden devreye sokulmasının ve hizmetlere kuvvet ve katkı
sağlanmasının zamanıdır.

6- Sn. Genel Başkanımızın, Muhterem Recai
Kutan Bey gibi, kendilerine itimat ve itibar edilen dava kurmaylarımızla
kesinlikle irtibat halinde olması, önemli açıklamalarını Onların da hazır
bulunduğu ortamlarda yapması daha inandırıcı ve toparlayıcı olacaktır.

7- Türkiye’miz, maalesef BOP
çerçevesinde, resmen olmasa da, fikren ve fiilen bölünme aşamasına gelip
dayanmıştır. Milli vicdanın ve sorumluluk taşıyanların bu talihsiz gidişata
fırsat vermeyeceği, ama stratejik bir sabırla şartların olgunlaşmasını
beklediği hesaba katılmalıdır. Maalesef basiretsiz ve gayri milli politikalar
sonucu Türkiye de siyaset ve meclis tıkanma noktasına gelip dayanmıştır. Bazı
muhtemel ve mutlu gelişmeler sonucu, sadık ve sağlam ellerdeki bir Saadet
Partisi, kendi partilerinden kopan milletvekilleri için sığınılacak bir liman
konumunda olacak, tarihi ve talihli hizmetlere merkezlik yapacaktır.

8- Şevket Kazan 14 Temmuz 2010 tarihinde
Star TV’de gözyaşı dökerek yaptığı konuşmada:

“Biz gidiyoruz yav… Biz ömrümüzün sonuna
gelmişiz. Numan Bey’e kolaylık sağlıyoruz, Numan Bey’e zemin hazırlıyoruz,
Numan Bey’in Türkiye çapında değil, dünya çapında bir lider olması için
çırpınıyoruz, çırpınıyoruz yav… Ama bunu kendisinin anlamaması bizi fevkalade
üzüyor…”
 demişti.

Saadet partisi GİK üyesi ve Oğuzhan
Asiltürk ekibinden Abdulvahap Ekinci’nin Elazığ Saadet Partisi İl Binasındaki
toplantıda 100 kişinin huzurunda yaptığı konuşmada:

“Erbakan Hoca’nın Numan Kurtulmuş’un Genel
Başkan olmasını istemediğini, ancak teşkilatların Numan Kurtulmuş Genel Başkan
olsun isteklerine müdahale etmediğini bildiğini”
, bütün katılımcıların
önünde söylüyordu.

Tabi bu açıklamayı; “Numan Kurtulmuş’un
gerçek niyeti ve mahiyeti ortaya çıktıktan sonra sırf partililere hava olsun
diye söyledikleri ve niçin bunları daha önce dile getirmedikleri ve hele
Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan’ın neden Numan’ın Genel Başkanlığına yardım
ettikleri ve iki yıl boyunca onca tahribatına rağmen, asla tenkit ve ikaz
etmedikleri de soru işaretleri oluşturuyor ve kafa karıştırıyordu.

Abdulvahap Ekincinin; Numan Kurtulmuş’un
Genel Başkanlığını Erbakan Hoca’nın istemediğini bilmesi, bu durumun GİK üyesi
çoğu kişi tarafından da bilindiğini gösterdiği halde ve tabi Şevket Kazan’ın
bundan haberinin olmaması mümkün olmadığına göre, Şevket Kazan’ın Star TV’de
“Biz Numan Bey’in Türkiye çapında değil, dünya çapında bir lider olması için
çırpınıyoruz” demesi üzerinde durmak gerekiyordu. Acaba Şevket Kazan, “BİZ”
dediği hangi kesim ve kişilerle Numan kurtulmuşu Türkiye değil dünya çapında
bir lider yapmaya ve Milli Görüş’ü rayından saptırmaya çalışıyordu? Öyle ya
Erbakan Hoca Numan’a soğuk baktığına göre Şevket Bey’in “BİZ” dediği hangi gizli
ve kirli kesimler oluyordu?

İşte, Sn. Fatih Erbakan Bey’in: böylesine
dava samimiyetine aykırı ve kuşku uyandırıp kafa karıştırıcı davranışları artık
kesinleşen ve haklı olarak şüphe edilen Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk’le
değil, Sn. Mustafa Kamalak Bey’le birlikte hareket etmesi, Onun da, davamızın
da manevi menfaati icabıdır.

Sonuç:

“(Sonunda) azmettiğin zaman, artık Allah’a
tevekkül edip (hayırlı işe giriş)” (Ali İmran: 159)

Ayetinde emrolunduğu gibi, Allah’ın rızası
ve insanların huzur ve hatırı yolunda, haklı ve hayırlı bir niyet ve gayretle,
her türlü hazırlığını yapıp, sonunda başarı için sadece Allah’a güvenmek,
müminlerin şiarıdır.



[1] 14.06.2009

[2] 12.06.2011 / Yeniçağ

[3] Z_eucar@yahoo.com.tr

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi