ÇEVRE KORUMACILIĞI VE ADİL DÜZEN.
Günümüzde ormanları, yabani hayvanları, denizleri ve diğer tabii ve tarihi güzellik ve zenginlikleri korumaya yönelik bölgesel ve evrensel nitelikli dernek ve kuruluşlar vardır. Bunların pek çoğunun arkasında Afrika, Asya ve Güney Amerika kıtalarını ve okyanusları ve özellikle Müslüman ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını insafsızca tahrip ve talan eden Batı emperyalizmi vardır ve böyle sembolik ve göstermelik girişimlerin altında, kendi vahşet ve cinayetlerini maskeleme gayretleri yatmaktadır.
Çünkü Kuzey ve Güney Amerika`yı yağmalayan bunlardır… Afrika`nın ormanlarını, hayvanlarını, madenlerini ve diğer kaynaklarını kurutan, Afrika`yı açlığa mahkum bırakan bunlardır…
Çıkardıkları savaşlarla, nükleer denemelerle, kimyasal ve zehirli artıklarla dünyayı çöplüğe döndüren bunlardır. Barbar ve bencil zihniyetli insanlardır.
Amazon ormanlarında, Afrika otlaklarında, okyanus kıyılarında yaşayan filler ve foklar gibi nice hayvan türlerini, doyumsuz sömürü hırsıyla avlayıp nesillerini tüketen. Dünyanın havasını kirletip yaşanmaz hale getiren. Gölleri, kıyıları ve akarsuları bataklığa çeviren ve hala bu tür sorumsuz tahribatlara devam eden yine bunlardır. Kuzey denizinde buzlar arasına sıkışmış bir iki balinayı kurtararak şefkat ve merhamet gösterisi yapan, fakat yıllardır Bosna da, Kosova da, Bağdatta ve Çeçenistan’daki masum Müslümanların üzerine bomba yağdıran… O ikiyüzlü sahtekârlardır.
Ama elbette çevreyi temiz tutmak, tabii güzellikleri korumak, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri dikkatli ve verimli kullanmak da gerekir ve bunlar bize zaten dinimizin emridir ve tarihte ilk defa “Çevre korumacılığı” fikrini benimseyen ve bunu bizzat örnekleriyle bize gösteren Hazreti Peygamberimizdir.
Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz Medine`ye hicretlerinden sonra şöyle buyurdular: “Hazreti İbrahim Mekke`yi harem yaptığı gibi ben de Medine`yi harem yapıyorum. Bundan böyle Medine`nin iki dağı arasında kalan bölge haramdır .. Otu biçilemez, avı kovalanamaz, bulunan eşyayı sahibinden başkası alamaz, kişinin devesini (ve diğer hayvanını) beslemesi dışında, Medine`nin ağaçları kesilemez, savaş maksadıyla Medine sokaklarında silahla dolaşılamaz ..” [1]
Hatta Medine`nin “harem” kılındığını gösteren hadisi şerifin yazıldığı deri parçasının Emevi devletinin ilk yıllarına kadar Medine halkınca saklandığı rivayet edilir. [2]
Medine hareminin, doğu ve batı kayalıkları ile Kuzeyde Sevr, Güneyde İr dağları arasında kaldığı ve ayrıca Akik vadisini de içine aldığı bildirilmektedir.[3]
Harem; sınırları içinde, bir zaruret ve mecburiyet olmaksızın savaş yapılması, kavga çıkarılması, avcılıkla hayvan öldürülmesi ve her çeşit bitki ağaç kesilmesi yasaklanan yer demektir.
Peygamber Efendimiz o bölgeyi harem kılmakla Medine ve çevresini bir nevi “Tabii Park” ilan ediyor ve koruma altına alıyordu.
Zaten daha önce Mekke ve civarının harem kılınması da mübarek makam ve mekânlara saygı duyulması, insanların emir-yasak ölçüleri içinde dini disipline alıştırılması gibi hikmetler yanında, bölgede zaten az bulunan ot, çiçek, ağaç, kuş ve av hayvanları gibi tabii güzelliklerin korunmasını hedef alıyordu. Zira Kâbe`nin sayesinde tarih boyunca bir ziyaret ve ticaret merkezi haline gelen Mekke`ye toplanan yüz binlerce insanın her birisi bir dal koparsa yörede yeşillikten ve tabii güzellikten eser kalmayacaktı.
İşte bu yüzdendir ki, özellikle Hicret`ten sonra giderek gelişen ve önemli bir merkez haline gelen Medine`nin de tabii güzellikleri ve özellikleri koruma altına alınmıştır. Elbette işin manevi değerlere ve mübarek yerlere kutsiyet ve hürmet yönü de vardır. Çünkü zaten hayat bir imtihandır. Ancak bizim asıl amacımız her hususta olduğu gibi, “Çevre sağlığı ve doğa korumacılığı” nda da ilk ve gerçek örneklerini İslam`ın gösterdiğini ortaya koymaktır…
Hatta değil, barış ortamında, savaş zamanında bile çok mecbur kalınmadan meyve ağaçlarının ve bağlarının tahribi kınanmış, deniz, nehir ve dere kenarlarının, ağaç altı gölgeliklerin ve dinleme yerlerinin kirletilmesi hadislerle yasaklanmış ve dinimizde mekruh sayılmıştır.
“Hiçbir Müslüman yoktur ki, o bir ağaç diksin veya tohum eksin ve onun meyvesinden ve mahsulünden insan, kuş, kurt yesin de kendisine sevap yazılmamış olsun.”[4]
“Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz” mealindeki hadislerin teşvik etmesi ve Kur`anın yüzlerce ayette tohumlardan, ekinlerden, ağaçlardan, bahçelerden, bitkilerden ve meyvelerden bahsetmesi dinimizin doğal güzelliklere verdiği önemin en açık göstergesidir.
“Hem “Hiçbir şey yoktur ki O Allah`ın övülmesine ve yüceltilmesine vesile olmasın, Rabbımızın rahmet ve kudretini hatırlatmasın” mealindeki ayetlerin bildirdiği gibi hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Canlı ve cansız her şey mutlaka bir vazife için vardır. Ağaçların rasgele kesilmesi, hayvanların öldürülmesi çevrenin denizlerin göllerin kirletilmesi kısaca doğanın dejenere edilmesi başka insanların, gelecek kuşakların ve bütün canlıların haklarına bir zulüm ve günah olduğu gibi Cenabı Hakkın Kudret ve sanat eserlerine karşı da bir tecavüz ve terbiyesizliktir.
Mahir ve meşhur bir ressamın çok kıymetli sanat eseri olan tablolarının sergilendiği bir salona girip duvarlardaki resimleri kırıp parçalamak, tabiattaki tahribattan çok daha hafif bir barbarlıktır. . .
Kurtların, kuşların, böceklerin yuvalarını dağıtmak.. Dünyanın akciğerleri olan ormanları sorumsuzca yakmak, kırmak, kurutmak..
Milyonlarca balığı ve deniz hayvanını öldürecek ve zehirleyecek şekilde denizleri ve nehirleri kirletmek, işte ancak batılıların ve batı kafalıların yapabileceği bir vahşet ve medeni bir cinayettir Yoksa Somali`de yüz binlerce Müslüman acından ölürken… Bosnalı Müslümanlar çaresizlik içinde kıvranırken. Türkiye`nin Güneydoğusunda insanımız kan ağlarken. Keşmir`de Müslümanlar Hindularca katledilirken… Bazı çevre meraklısı münafıkların Karette Karette kaplumbağalarını korumak için dünya çapında kampanyalar başlatmaları sadece bir fantazidir ve göz boyamadır.
Evet şu gerçeğe samimiyetle inanalım ki yalnız dünya Müslümanlarının ve bütün insanlığın değil, aynı zamanda dünyanın doğal dengesinin, tabii güzellik ve özelliklerinin, bütün bitki ve canlı türlerinin kurtarılması ve korunması da yine ancak Adil Düzen`le mümkün olacak ve her şey ancak bu sayede huzura ve hürriyete kavuşacaktır.
Zira İslam`la insan, insanla tabiat, tabiatla evren ahenkli bir bütün oluşturmaktadır. İşte yıllardır batıl ve bozuk zihniyetlerin kahrını çekiyoruz ve kıvranıyoruz. Evet adaletsiz hayat cehennemdir. Huzurdan ve hürriyetten mahrum bir dünya zindandır..
[1] Ahmet b. Hambel Müsned C. 1 Sh. 119
Müslim Nebevi Şerhi C. 9 Sh. 136
[2] Müsnet: 4 – 141 Habib El Bağdadi: Takyidül İlim Sh. 72
[3] Muhammed Hamidullah El – Vasaik Ve Siyasiyye Sh. 441
[4] Buhari: Ziraat Bahsi