Anasayfa » ALTAN TAN’IN ERBAKAN DÜŞMANLIĞI VE ARSIZLIĞIN AYARSIZLIĞI

ALTAN TAN’IN ERBAKAN DÜŞMANLIĞI VE ARSIZLIĞIN AYARSIZLIĞI

Yazar: yonetici
0 Yorum 72 Görüntüleyen

ALTAN TAN’IN ERBAKAN DÜŞMANLIĞI

VE

ARSIZLIĞIN AYARSIZLIĞI

      

Mehmet Akif Ersoy’un 10 Eylül 2020 tarihinde Haber-Türk’teki programına katılan Altan Tan, birden konuyu değiştirip: “Erbakan da nereden kazandığı belli olmayan milyon dolarları Kıbrıs’taki offshore bankalarına yatırmıştı ve ölümünden sonra da çocukları miras paylaşımı yüzünden mahkemelik olmuşlardı…” şeklindeki asılsız ve alâkasız itham, isnat ve iftiralarını sıralamışlardı. Bu arsız ve ayarsız adamın, tarikatlardaki yozlaşma ve istismar konuşulurken ve hiçbir alâkası yokken, lafı çevirip Rahmetli Erbakan Hocamıza ve aile efradına salyalı sataşması; acaba kirli genlerinin ve gizli köken ve kimliğinin bir icabı mıydı, yoksa Erbakan’a ve Hak davaya hıyanet karşılığı Erdoğan’ı koparıp iktidara taşıyan Siyonist odaklara yaranma amaçlı mıydı? Tüm mü’min ve müstakim insanlar, mazlum ve mağdurlar, İslam coğrafyasındaki tüm ezilen ve hakaret edilen Müslümanlar Erbakan’a muhabbet ve hürmet besleyip dua ederlerken; elbette Siyonist ve haçlı zalim odaklar, Dinsiz, Darwinist ve komünist kafalar, fuhuş kumar ve gasp mafyaları, masonik, münafık ve kiralık yapılar, Erbakan’a şiddetle karşıydı ve böyle olması da doğaldı. Anormal olan, bir zamanlar Onun etrafında ve teşkilatlarında kuyruk sallayanların, şimdi hiç utanmadan kalkıp bu dünyadan göçüp gitmiş ve kendisini savunamayacak hale gelmiş bulunan Erbakan’a, hem de tamamen haksız ve ahlâksız bir tavırla sataşıp saldırma küstahlığıydı. Çünkü bunlar o gâvurlardan ve kâfir-zalim kafalardan çok daha aşağı ve bayağı olan marazlı ve garazlı bir iftiracılıktı…

      

Şiir:

Biz Hak dava peşindeyiz; Senin derdin dost tavlamak…

Çakal arslana yanaşmaz; Onun işi post avlamak…

Sütü sümüğü karışık; sağa sola sataşıyor…

Uyuz mahlûkun hüneri; hep Erbakan’a havlamak…

          

Evet; Üstad Ahmet Akgül Hocamız’ın:

“Uyuz uyuşuk tipler hep; kendi kuyusun eşerdi…

Yükseklere tükürmeyin, dönüp yüzüne düşerdi…” mısralarını hatırlatmanın tam zamanıydı!.. Bu arada, Rahmetli Erbakan Hocamızın maddi ve manevi mirasına sahip çıkan oğlunun ve kızının… Ve yine Onun siyasi mirasına konan SP kurmaylarının ve Milli Gazete yazarlarının bu Altan Tan hayâsızına, tutarlı ve oturaklı bir yanıt vermemeleri de mide bulandırıcıydı… Haydi önceden haberleri olmamıştı… Ama işte şimdi duymuşlardı…

Evet Altan Tan’ın: “İşte en son mesela offshore hesaplarında, Erbakan vefat ettikten sonra, çocukları birbirini mahkemeye verdi, milyonlarca dolar para Kıbrıs’a gitti” iddia ve ithamlarını bunlar yanıtlamayacak ve tepki koymayacaklardı da ne işe yarayacaklardı?

Bu ayarı malum Altan Tan’lara ve Cübbeli Ahmet gibi yandaş şarlatanlara sormak lazımdı:

  Kur’an’a, Resulüllah’a, İslam hukukuna, genel ahlâki ve vicdani kurallara göre; bilinçsiz ve bilgisiz müritlerinin 12 yaşındaki kız çocuklarına tacizde bulunacak kadar azgın ve sapkın tarikat istismarcısı ve şeyh bozuntusu olan… Ve aynı zamanda Erdoğan taraftarlığı ve reklamcılığı da yapan malum ve mel’un kişinin rezillik ve kepazeliği mi daha ağır ve ayıp bir günahtı?..

Yoksa; dolaylı maddeler ve ek protokollerle; lûtilik, lezbiyenlik ve cinsi serbestlik sağlayan İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan… (11 Mayıs 2011)

Ve yine bundan önce de; 18 altı (12-17 arası) çocukların, güya kendi rızalarıyla ve cinsi deneyim amacıyla, kendi aralarındaki her türlü cinsi sapkınlığa kapı aralayıp koruyan Lanzarote Anlaşması’nı imzalayan… (25 Ekim 2010)

Ve yine resmen ve alenen zinayı suç olmaktan ve ceza almaktan çıkaran, Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yaptıkları mı daha ağır ve ayıp bir günahtı ve çok daha tehlikeli tahribatlar yapmaktaydı?

Dolaylı maddeler ve gönderme yapılan ek protokollerle:

●Lutilik sapkınlığı olarak bilinen eşcinsel ilişkilerin her çeşidini meşrulaştıran bu ahlâksızlığı, devlet korumasına alan ve toplumda yaygınlaşmasını ve hatta bu mel’anete bulaşanların saygınlık kazanmasını sağlayan maddeleri,

●Lezbiyenlik denilen, kızlar ve kadınlar arası ahlâksız münasebetleri resmileştirilen, normal ve doğal bir kadın hakkı seviyesine getiren düzenlemeleri,

●Evli kadınların gece-gündüz istedikleri vakitte izinsiz ve habersiz evlerini terk edip saatlerce bilinmeyen yerlerde ve belirsiz ilişkiler içerisinde bulunmalarının “özgürlük” kapsamına alınıp, bu duruma karşı çıkan, engellemeye çalışan, sesini yükseltmeye kalkışan kocaların derhal evden uzaklaştırılmasını, hatta tutuklanmasını emir buyuran direktifleri içeren ve 11 Mayıs 2011’de imza edilen malum ve mel’un İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan Erdoğan iktidarını eleştiren, bu İstanbul Sözleşmesi’ne hâlâ sahip çıkıp “Kadına yönelik şiddeti önleme kasıtlı” olduğu gerekçesiyle savunan, Cumhurbaşkanı’nın kızının da yöneticilerinden olduğu KADEM’in bu tutarsız ve ayarsız tavrını samimiyetten sağır, ama ağır bir dille tenkit eden Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün hışmına niye uğramıştı? Elbette yandaş İbrahim Karagül de biliyorlardı ki, Abdurrahman Dilipak öyle AKP iktidarını sarsmak ve Erdoğan’ı zora sokmak için değil, sadece “Yahu ben de tenkit etmiştim. İslami ve ahlâki değerlere duyarlı birisiyim…” demiş olmak ve durumu kurtarmak adına bu göstermelik tenkitleri yapmaktaydı. Ama Erdoğan taparların, şöhret ve servet kaynağı tanrılarının bu kadarcık bile tan edilmesine tahammülleri kalmamıştı. Ve hele kendi içlerinden yükselen aykırı seslerin mutlaka kesilmesi ve kısılması lazımdı. Üstelik Dilipak, AKP iktidarının hangi badirelere savrulduğunun farkındaydı…

İstanbul Sözleşmesi AKP’nin ve Tüm Muhalefetin Yüz Karasıydı!

Sn. dindar ve kahraman Erdoğan’ın zinayı suç kapsamından çıkaran yasayı yürürlüğe koyması tam 15 yılı aşmıştı. Cumhurbaşkanının, “Zina yasası çıkarmakla hata ettik” itirafı ve “İstanbul Sözleşmesi nas değildir, değiştirilebilir” çıkışları ise halkı avutup oyalama numaralarıydı. AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, “Halkın beklentisine ilgisiz kalamayız. Usulüne uyularak sözleşmeden çıkılır” (02.07.2020) derken; Cumhurbaşkanının da “Türkiye’nin sözleşmeden çekilebileceğini” (Türkiye Gazetesi, 15.07.2020) açıklamaları tam bir riyakârlıktı. Bu İstanbul Sözleşmesi skandalı daha ne zamana kadar sürüncemede bırakılacaktı? Kamu Baş Denetçisi Şeref Malkoç, “Yasa düzenlenirken toplumda yeteri kadar tartışılmadığı”ndan yakınmış, sözleşmede, “Kullanılan dilin, kavramlara yüklenen anlamların, çizilen çerçevenin psikolojik savaş mantığı olduğunu” söyleyerek, “İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir” (Türkiye Gazetesi, 22.11.2019) teklifini yapmıştı. Bunca lâftan sonra, konunun hâlâ takvime bağlanmaması bir skandaldı.

AKP Türkiye’sinin de imzaladığı “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması” kılıflı Lanzarote Sözleşmesi’yle, aslında 12-13-14-15 ve 16 yaşlarındaki Erkek ve Kız çocuklarının kendi rızalarıyla ve güya cinsel ilişkileri öğrenme amacıyla; erkek erkekle, erkek kızla, kız kızla cinsel ilişkilerine serbestlik sağlayan ahlâksız anlaşmayı imzaladığı da ortaya çıkmıştı. Bu anlaşma, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı, Recep T. Erdoğan’ın Başbakan ve şimdi Gaziantep Belediye Başkanı olan, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından imzalanmıştı. Kur’an’ın özüne aykırı olarak verilen bazı fetvaları ve uygulamaları bahane ederek, “çocuk evliliklerine izin veriyor” diye haksız ve dayanaksız bir şekilde İslam’a sataşan; Darwinist, Feminist, Sosyalist, Komünist ve Kemalist takımı samimi ve seviyeli Atatürkçüler değil: Japonya’da 13, Belçika, Avusturya, Almanya ve İtalya’da 14, Fransa ve Yunanistan’da 15, İngiltere, İspanya ve Lüksemburg’da 16, İrlanda, Malta ve Güney Kıbrıs’ta 17 yaşında; Türkiye’de ise 15, 16 ve 17 yaşlarındaki kız ve erkek çocukların karşılıklı rıza ile her türlü cinsel ilişkiye girmelerini serbest bırakan bu rezaleti devlet politikası olarak kolaylaştıran ve hoş karşılayan LANZAROTE SÖZLEŞMESİ’ne hiç ses çıkarmamaları ise tam bir çifte standart ve sahtekârlıktır. Bu sözleşmenin Türkiye’de kabul edilme süreci ve toplumdan saklanması tam bir skandaldır!

Türkiye’de bu sözleşme 13.08.2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına taşınmış, 567 sayılı Komisyon Raporu ile olumlu görüş alınmış, işbu kanun tasarısı 6084 sayılı kanun ile onaylanmış ve 25.10.2010 tarihinde kanunlaşmış vaziyettedir. Sözleşmenin, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanması için 10.07.2011 tarihinde Bakanlar Kurulu Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında toplanarak karar vermiştir. Dolayısıyla dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan Lanzarote Sözleşmesi 10 Eylül 2011 tarihinde 28050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Altan Tan’ın Ayarı ya da Ayarsızlığı!

Babası Bedii Tan 1953’te bölücü Kürtçülük akımının öncü yazarlarından Musa Anter, Necat Cemiloğlu ve Canip Yıldırım’ın birlikte Diyarbakır’daki Şark gazetesini çıkardı. Altan Tan gençlik yıllarında Mücadele Birliği örgütünde Ahmet Taşgetiren, Hüseyin Gülerce, Cemil Çiçek, Taha Akyol, Melih Gökçek, Ömer Vehbi Hatipoğlu, Aykut Edibali, eski İstanbul Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile birlikte çalıştı. Ankara’da Melih Gökçek’in belediye başkanlığı yaptığı Keçiören Belediyesi’nde Başkan Yardımcılığı yaptı. Belediye Başkan Yardımcısı’yken, “şeriatçılık ve bölücülük” gibi suçlamalarla görevinden atıldı. 1987’de RP’ye girdi; 1991’de RP’den Diyarbakır’da birinci sıra milletvekili adayı seçildi ama RP’nin MHP ile ittifak kurması üzerine, istifa edip ayrıldı. Aydın Menderes’in kurduğu partiye geçti ama sonra çıktı. 2000-2002 yılında bebek katili ve çocuk tacizcisi olan PKK’nın siyasi ayağı HADEP’e geçerek Parti Meclis Üyeliği yaptı. 2004’te DEHAP’tan Belediye Başkan adayı oldu; kazanamadı. Bu arada Altan Tan, üç kitap çıkardı; yazılarından dolayı yargılandı ve ceza aldı; 4,5 yıl firar dolaştı. Sonra yine Diyarbakır’dan PKK’lı BDP’den milletvekili yapıldı.

Altan Tan’ın 14 Ağustos 2020 tarihli indyturk.com da anlattığı çocukluk anısında:

“Mardin’den Halep’e, İstanbul’dan Los Angeles’a, Beyrut’tan Paris’e, Erivan’dan Newyork’a kadar yüzlerce Ermeni ile tanıştım, arkadaşlıklar, kurdum. Hele 2013’de Los Angeles’ta eşim ve bir Diyarbekirli Müslüman hemşerimizle birlikte çat kapı gittiğimiz; Kuveyt’te büyümüş, dedesi Kilisli bir Ermeni olan pastane-fırının sahibi ile hiç görmediği, hiç yaşamadığı Kilis-Antep şivesi ile Türkçe bir sohbetimiz var ki, sormayın! Kırk yıllık dostların muhabbetine taş çıkartır!” itirafları onun ayar aynasıydı.

2018 yılında Saadet Partisi'nin İstanbul 3. bölge birinci sıra adayı yapıldı.

Altan Tan, 24 Haziran seçimlerinde CHP ile yapılan Millet İttifakı’nın bir parçası olarak Saadet Partisi’nden İstanbul Milletvekili adayı olmak için HDP’den ayrıldı. Oğuzhan Asiltürk’ün belirleyici olduğu listelerde Altan Tan İstanbul Milletvekili adayı yapıldı. Bu arada kardeşi de yine Saadet listelerinden Diyarbakır milletvekili adayıydı. Bu Altan Tan, TTAksiyon isimli youtube kanalında, 30.05.2018 tarihinde yayınlanan röportajında: Saadet Partisi’ne geliş için “yuvaya geri dönüş” diyebilir miyiz? sorusunu: “Bence Milli Görüş de geçmişten ders alarak, bugün Kürtlerin sorunlarına daha doğru bir yaklaşım çizgisine geldi. Mesela biz bugün Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyoruz ama MHP ile ittifakı 1991’de Refah Partisi kurdu. Bu çok yanlış bir ittifaktı. Onun için, şuraya dönme veya buraya dönme yerine, doğruda birleştik diyelim, daha uygun olur.” diyecek ve Erbakan’ı suçlu gösterecek kadar küstahlaşmıştı ve SP yetkililerinden tıs bile çıkmamıştı.

Musul ve Kerkük, Kürdistan'ın olmalıymış!..

2017 yılında HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın “Irak’ta yeni oluşacak Kürdistan oluşumu içinde, Kerkük ve Musul’un da olması gerekir” sözleri unutulmamıştı…

2016 yılında HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında 45 çocuğa tecavüz skandalıyla gündemde olan Ensar Vakfı’na sahip çıkmıştı.

HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında 45 çocuğa tecavüz skandalıyla gündemde olan Ensar Vakfı’na defalarca sahip çıkmıştı. HDP’li Altan Tan, “Bale kursunda bir seks skandalı oldu diye bütün balerinleri suçlamak yanlış” diyerek gerçekleri çarpıtmıştı.

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Mardin Üniversitesi tarafından düzenlenen Uluslararası Midyat Sempozyumu’ndaki konuşmasında ise, “Son yüzyılda 1915’te Ermeni Soykırımı oldu, bir siyasetçi olarak soykırım lafını ağzıma alıyorum, kayıtlara geçsin” diyen ayarsızdı.

Altan Tan, Erzurum ilinin adı Erzerom olsun teklifinden sakınmamıştı!

2013 yılında Tepki Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) Başkanı Murat Ertaş, BDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Erzurum ilinin ve bazı ilçelerinin adlarının değiştirilmesi hakkında kanun teklifi verdiğini yazmıştı. “Altan Tan, hem yaptığı kanun teklifiyle hem kanun teklifindeki gerekçesi ve önerileriyle haddini aşan bir işe koyulmuştur” diye uyarmıştı. Altan Tan’ın kanun gerekçesinde belirttiği isim 'Erzen-Rum' ama teklif ettiği isim Erzerom, daha çok Batılı seyyahların eserlerinde ve Ermenilerce Erzurum’a verilen addır.

Kamu-Sen Erzurum İl Temsilcisi Müfit Bayraktar: ‘Altan Tan’ın Büyük Ermenistan Projesi’ni açıklamıştı.

“Tarih bu coğrafyayı Erzurum olarak yazmıştır, sonsuza kadar da Erzurum olarak yazılacaktır. BDP Milletvekili Altan Tan’ın bu kanun teklifi tam anlamıyla hadsizlik ve kendini bilmezliktir. Altan Tan’ın Büyük Ermenistan Projesi’yle örtüşen bu kanun teklifi sözde ‘Ermeni Soykırımı’nın 100’üncü yılında yani 2015 yılına bugünden sinsice yapılan bir hazırlıktır.”

Zaman zaman Osman Baydemir ve Altan Tan gibi, Kürt hareketinin önemli figürleri Ermeni soykırımını sorgulayan, Ermenilere kucak açan açıklama ve jestlerde bulunsalar bile, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 2014'te sarf ettiği bazı sözler, Kürtlerin Ermeni meselesine nasıl baktıklarına ilişkin soru işaretleri yaratmıştı.

2016 yılında Barzani'nin “Kürdistan” açıklamasına HDP'li Altan Tan da destek çıkmıştı!

Rudaw'ın haberine göre, İsviçre'de yayımlanan 'The Nation' gazetesine konuşan Barzani, bağımsızlık tartışmalarına da değinmiş ve bir soru üzerine, sayılarının 40-50 milyon olduğunu belirttiği Kürtler'in bir devleti olmasını istediklerini ancak gerçekleri de göz önünde bulundurmaları gerektiğini açıklamıştı. Barzani, “4 parçaya bölünmüşüz. Her birinin durumu farklıdır. Bu yüzden her parça, merkezi hükümetle çözüm aramalı. Irak Kürdistan Bölgesi bağımsızlık için hazırdır” demekten sakınmamıştı. İşte bunun üzerine HDP milletvekilleri Altan Tan ve Adem Geveri de açıklamaya destek vererek “Kürdistan Bölgesi’nde bağımsızlık referandumunun” yapılması gerektiğini savunmuşlardı.

Altan Tan'ın FET֒cü Harun Tokak ile fotoğrafı yayınlanmıştı.

2016 yılında FET֒nün İsrail ve Ortadoğu İmamı Harun Tokak’la, HDP'li Altan Tan’ın bulunduğu grubun Kuzey Irak’ta buluştuğu ortaya çıkmıştı. Uşak'ta yürütülen FETÖ soruşturmasında hakkında yakalama kararı bulunan Harun Tokak'la bağlantılı olan ev ve iş yerlerine operasyon yapılmış, buralarda çok sayıda dijital örgütsel veriler ortaya çıkmıştı. Ele geçirilen bilgisayarlarda yapılan incelemelerde, Harun Tokak'ın Kuzey Irak'ta çekildiği belirlenen fotoğraflarında FETÖ-HDP-PKK işbirliğinin kanıtlarına ulaşılmıştı. Fotoğraflarda FETÖ'nün üst düzey yöneticilerinden Tokak, HDP Milletvekili Altan Tan ile yan yanaydı.

2010 Yılında Barzani ve Fetullah Gülen Hangi Konuda Uzlaşmıştı?

Onursal Başkanlığı’nı Fetullah Gülen’in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bir organı olan Medialog Platformu 16 Ocak günü Taksim Eliteworld Otel’de bir toplantı yapmıştı. Toplantının konusu; “Türkiye-Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi İlişkilerinde Medyanın Rolü” idi. Gazeteci Uğur Mumcu’nun, infazından hemen önce “MOSSAD kozası” dediği Barzani Türkiye’deki muhafazakâr yandaşlarıyla birlikte “Kürdistan” manifestosu yayınlamıştı. Toplantıya katılan isimler de, en az bu içerik kadar ilginçti: Dışişleri Bakanlarından Yahudi kökenli Henry Kissinger ile yaptığı röportajlarla dikkat çeken Ardan Zentürk, ABD’de (Kansas) eğitim müfredatında yapılacak değişiklikle ilgili “bilirkişi” olarak dinlenecek kadar “güven” uyandırmış olan Mustafa Akyol (aynı zamanda Taha Akyol’un oğludur), HADEP’li Taraf’ın gedikli yorumcusu Altan Tan, Soros destekli kurumlar arasında adı geçen Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin kurucularından Ümit Fırat, PKK itirafçılarının hayatlarını kitaplaştıran, ’Tarafgiller’den Nevzat Çiçek, İsveç, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde “pişen” Yavuz Baydar ve Ali Bulaç, Abdulhamid Bilici,  Nurten Somuncu gibi “Türkiyeli” gazeteciler ile KDP İletişim Üyesi Aza Haseeb, Kürdistan Diyalog Kurumu Başkanı Aras Darwesh ve Aso Dergisi Başyazarı Arif Qorbanee bunlar arasındaydı.

2013 yılında Altan Tan’ın İmralı ziyareti ve Osman Kavala’nın selamı!

Ziyarete giden Altan Tan’lı heyet söze: “Osman Kavala’nın size selamları var.” diye başlar… Osman Kavala kim peki? Öcalan’ın bahsettiği merkezlerce yapılan “darbe”lerin “sponsoru/mimarı” olarak nam salan Yahudi asıllı Amerikalı borsa spekülatörü George Soros’un kurduğu ve merkezi New York’ta bulunan Açık Toplum Enstitüsü’nün Danışma Kurulu Üyesi (2001-2006 yılları arasında). Faaliyetlerini Soros’tan aldığı fonlarla yürüten TESEV’in Yönetim Kurulu Üyesi. “AB ile bütünleşme”ye çalışan Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi… Soros’dan fon alan yapılanmalarla dirsek teması halindeki Anadolu Kültür A.Ş.’nin sahibi…

Milliyet’te aktarılan tutanaklara göre, Öcalan görüşmenin bir yerinde Kürtçü-bölücü Altan Tan’a dönüyor ve tabiri caizse “fitnenin başı”nın “2015’e hazırlanan Ermeni lobisi” olduğunu söylüyor. Öcalan görüşme boyunca sık sık Kürt-İslamcı geçmişini hatırlatıyor Altan Tan’a ve “Sen iyi bilirsin” diyor;

Kimdi Bu MİT Ajanı Gazeteciler Takımı?

Tem­muz 2015 yılında yan­daş ile Ce­ma­at­çi ya­zar­lar ara­sın­da “MİT aja­nı ga­ze­te­ci­le­r” tar­tış­ma­sı ya­şan­mıştı. Ali Bu­laç ken­di­ne tek­lif ya­pıl­dı­ğı­nı ama ka­bul et­me­di­ği­ni açık­lar­ken, “çok ar­ka­da­şı­mız bu tek­li­fi ka­bul et­ti­” itirafında bulunmuşlardı. Kim­di bun­lar? Uzun yıl­lar em­ni­yet­te gö­rev yap­mış İçiş­le­ri es­ki Ba­ka­nı Saa­det­tin Tan­tan, Ye­ni Ze­min der­gi­si­ne dik­kat çekenler arasındaydı. Der­gi­de kim­ler yok­tu ki; Ab­dur­rah­man Di­li­pak, AKP Mil­let­ve­kil­le­ri Meh­met Me­ti­ner, HDP Mil­let­ve­ki­li Al­tan Tan, Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sı Yal­çın Ak­do­ğan, RTÜK es­ki Baş­ka­nı Da­vut Dur­sun bunlar arasındaydı.

Tayyip Erdoğan’ın 1991’deki Kürt raporunu kimler hazırlamıştı?

Tayyip Erdoğan, 1991 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak Genel Başkan Necmettin Erbakan Hocamıza bir Kürt raporu sunmuşlardı, ama Hocamız bunu pek dikkate almamıştı. Raporu ilk yayınlayan, gazeteci Ruşen Çakır, “Erdoğan, danışmanlığını yapan Mehmet Metiner’e hazırlattığı 18 Aralık 1991 tarihli raporu Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a elden teslim etti” itirafını yapmıştı. Raporu hazırlayan heyette Altan Tan, Abdurrahman Dilipak, Ali Bulaç gibi isimler de vardı.

Erbakan’ın, Bosna savaşına katkıları ve kayıp yardımlar safsatası!

Evet, din istismarı ve maneviyat pazarlamasıyla dünyalık makam ve menfaat devşirmek, maalesef en yaygın ama en saygın sahtekârlık aracıdır. Hem siyaset hem de dini hizmet erbabının, bu göreve başlamadan önceki mal varlıklarıyla, sonrasındaki servet yığınakları arasındaki korkunç artış, ağızları uçuklatacak orandadır. “Yahu, ticaret ve şirket gibi faaliyetlere vakit ayırmayıp sadece siyasi ve dini hizmetle meşgul olduğunuza göre, bu büyük servetleri nasıl kazandınız?” sorusu mutlaka sorulmalı ve ciddi bir devlet araştırması yapılması halinde şu AKP kurmaylarının, bir kısım cemaat ve tarikat mensuplarının bu hizmetlerden önceki ve sonraki mal varlıkları herkesi şaşırtacak ve biraz olsun gözlerimizi açacaktır. Bu arada bizim Adil Düzen programlarımızda yer alan: “Siyasi ve ahlâki hizmetlere katılan kişilerin mal varlıklarının tespiti yapılacak, makul ve münasip birikim ve artışlar dışındaki kazanımlarına devletçe el konulacaktır” prensibi ise, mutlaka kanunlaşmalı ve uygulanmalıdır.

Yeri gelmişken şu gerçeği de özellikle vurgulayalım ki; Onun gayret ve girişimiyle, sömürü saltanatları sallanan malum odakların kasıtlı ve planlı propagandaları ve yoğun karalama kampanyaları sonucu, hakkında ön yargılar ve olumsuz imajlar oluşturulan Rahmetli Erbakan Hoca; dünyanın en önde gelen teknik profesörü ve dâhisi ve Milli sanayi girişimcisi olarak, siyasete atılmadan önceki şahsi birikim ve yatırımları, yaklaşık 50 yıllık siyasi hayatı sonunda vefatıyla çocuklarına bıraktığı mirastan daha fazla olan, yani şahsi serveti artmak yerine azalan tek ve örnek şahsiyet konumundadır.

Bütün dış güçlere, içerideki masonik ve sabataist kesimlere, solcu ve sağcı marazlı mahfillere, tarikatçı ve cemaatçi işbirlikçilere rağmen, Milli Görüş organizasyonlarını ve onlarca yan kuruluşlarını; Bosna, Çeçenistan, Doğu Türkistan (Uygur-Sincan), Filistin, Moro, Eritre, gibi tüm mazlum Müslümanların diriliş ve direniş çabalarını ekonomik ve siyasi yönden destekleyip ayakta tutan Erbakan’ın bu harcamalarını, ne devletin partilere ayırdığı bütçe payı, ne Avrupa Milli Görüş teşkilatlarının gönüllü katkıları, ne de dava dertlilerinin mütevazı yardımları asla karşılayamazdı. Rahmetli Hoca’nın ülkemizde ve bütün yeryüzünde Hakkı hâkim kılma cihadını yürütmek üzere, dünyanın ayrı ülkelerinde ve çok farklı sistem ve statülerle oluşturduğu özel “yapı”ların kuruluş amaçlarını, hizmet ve faaliyet alanlarını, resmiyet kanallarını ve hangi ülkelerdeki İslami hareketlere hangi imkânları ve hangi yöntemlerle sağladıklarını, sağlam belge ve bilgileriyle açıklayacağımız bir kitapta, şartlar olgunlaşınca inşaallah kamuoyuna sunulacaktır.

Örneğin; “Bosna Hersek için Avrupa Milli Görüş’ten toplanan paraların, Süleyman Mercümek kasalarına yatırıldığı veya Kent Bank’ın Off-Shore hesaplarında batırıldığı” iddiaları üzerine biraz kafa yoralım, bunları iz’an ve insaf terazisinde tartalım. Bir zamanlar Avrupa Milli Görüş Teşkilatlarını sıkça ziyaret eden, konferans ve seminerler veren birisi olarak, bu Bosna’ya yardım konusunu da yetkili isimlere sormuş, en fazla 3 ile 5 milyon mark para toplandığı yanıtını almıştık. Oysa Bosnalı Müslüman Boşnaklar, tüm Haçlı Batı’nın desteklediği Sırp zındıklarına karşı beş yıl sürekli savaşmış, haliyle tarım, ticaret ve sanata vakit bulamamış, ama bu halkın bütün yeme, içme, giyinme, elektrik giderleri yanında tüm silah ve mühimmat ihtiyaçları karşılanmış, yetmez bu arada üç tane önemli silah fabrikası kurmuşlardı. Bunların toplam maliyeti yüz milyonlarca doları aşmaktaydı. Bizim şahsen tanıdığımız Bosnalı komutanların ve siyasi kurmayların birçoğu bütün bu masrafların Erbakan Hoca’nın yön verdiği (parti ve Milli Görüş teşkilatları dışındaki) oluşum ve kuruluşlar eliyle sağlandığını bizzat anlatmışlardı. Yani topu topu 3-5 milyon markı bulmayan ve onların da çalınıp çırpıldığı konuşulan bu yardımlarla Bosna savaşamazdı, bugünlere ulaşamazdı. İşte bu gerçekleri çok iyi bilen malum ve mel’un odaklar, perde arkasındaki gerçek kahraman Erbakan’ı karalamak ve diğer İslami ve insani girişimlerini baltalamak için bu kara propagandaları başlatmışlardı.

Oğuzhan Asiltürk’ün, Erbakan’la ilgili asılsız ithamlarını defalarca gündeme taşıyan ve Hoca aleyhine suizan oluşturulmasına katkı sağlayan Levent Gültekin’in, aynı Oğuzhan’ın savcıya gidip “Yanlış anlaşılacak ifadeler kullandığını, Erbakan Hoca’nın hizmet amaçlı paraları asla şahsi malıyla karıştırmadığını” itiraf eden sözlerini de aktarması ve okurlarını aydınlatması gerekmiyor muydu?

Bunun gibi, Levent Gültekin daha önce 19 Mart 2012 tarihli “rezalet” yazısında; Milli Görüş'ün marazlı takımından Oğuzhan Asiltürk’ün “Erbakan cihat paralarını mala çevirip üzerine tapu etti” anlamındaki asılsız iddialarını ve daha sonra bizzat kendisinin savcılıkta “yanlış anlaşılmadan kaynaklanan asılsız beyanlar” olduğunu itiraf ettiği iftiralarını tekrar gündeme getirip; üstelik Amerikan Yahudi Lobilerinden madalyalı ve BOP kâhyası AKP’nin kiralık yalakaları Akit gazetesindeki ağabeylerini de yalancı şahit gösterip Erbakan’ı karalama kampanyasına katkı sunması, hem kendisinin gevşek ayarını, hem de Hak davanın ve Rahmani tarafın temsilcisi olarak Erbakan’ın yüksek miyarını ortaya koymuyor muydu?

Rahmetli Erbakan Bosna Savaşında yüz milyonlarca dolara mal olan tank tamir fabrikaları, füze ve roket fabrikaları, askeri mühimmat ve teçhizat fabrikaları kurdurarak ve beş yıl boyunca Boşnak Müslümanların her türlü ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alarak ayakta kalmalarını sağlamış, bunu hazmedemeyen Siyonist ve haçlı merkezler ve yerli işbirlikçi çevreler “Bosna parası” gibi yalan isnat ve iftiralarla Hocayı karalamaya çalışmışlardı. Milli Çözüm dergimizde bu gerçekler belgeleriyle yazılmıştı. Ve zaten hem Fetullahçıların hem AKP iktidarının hem de bunların arkasındaki Siyonist odakların asıl korkuları ve kurtulmaya çalıştıkları tek zatın Erbakan olduğunu Yahudi kodamanlar bile itiraf edip dururken, Levent Gültekin gibi zavallı ayarsızların bu zırvaları kendi iç dünyalarını yansıtmaktaydı, böylece bozuk fıtratlarını kusmaktalardı.

Erbakan’ın Bosnalı mazlumlara yardımları:

Tahminen 1995 yılıydı, Almanya’ya gelen sonradan AKP tarafından RTÜK Başkanlığına getirilen Prof. Davut Dursun ve AKP milletvekili Prof. İrfan Gündüz’ün, “Erbakan’ı ve Türkiye’deki parti davasını bırakın ve kendi geleceğinizi kurmaya bakın” şeklindeki Milli Görüş bağlılarını Hoca’ya karşı kışkırttıklarını görünce, fesatlıklarını ve haksızlıklarını yüzlerine vurup susturmuştuk. İşte orada bunlara kapılan ve “Erbakan bizim gönderdiğimiz paralarla Bosna kahramanlığı yapıyor” diyen bazı bölge başkanlarına sormuştuk:

– Söyleyin bakalım, bugüne kadar, Bosna'ya yardım amaçlı, toplam kaç lira yolladınız?

– Üç (3) milyon Mark’tan fazladır.

– Peki, bu parayla bir salça fabrikası bile kurulabilir mi?

– Elbette hayır…

– Oysa Bosnalı Müslümanlar, hem beş yıl sürekli savaşmış, tarım ve sanatla uğraşamamış, ama bütün yaşama ve savunma ihtiyaçlarının karşılanması yanında, 1-Tank ve zırhlı araç tamir fabrikası. 2-Mermi ve mühimmat fabrikası. 3-Uçak savar füze fabrikası kurmuşlardı. Bunların maliyeti yüz milyonlarca dolardı. Ve önemli kısmını Erbakan Hoca ayarlamıştı. Sizin 3-5 milyon markınız Bosnalıların bir yıllık ekmek şeker parası bile olmazdı!

Rahmetli Mustafa Tahhan’ın itirafları:

2012 yılında İstanbul’da yapılan “Erbakan’ı anma” toplantısına katılan Dünya Gençlik Teşkilatı eski Başkanı Mustafa Tahhan: “Ben size, Erbakan Hoca’nın Bosna halkına ve İzzet Begoviç’e sağladığı çok büyük yardımları anlatsam hayretler içinde kalırsınız” anlamındaki Arapça sözlerini, partiyi kuşatan münafıkların tembihlediği kişi, ısrarlı uyarılara rağmen bu önemli gerçeği maalesef Türkçe tercüme etmeyip atlamıştı. Erbakan Hoca’nın hangi ülkelerden hangi ağır makineleri nasıl temin edip, Bosna’ya hangi yöntemlerle ulaştırdığını İstanbul eski İl Başkanı Rahmetli Osman Yumakoğulları’ndan dinlemek lazımdı.

Evet, işte Altan Tan ayarsızının bu Erbakan’a sataşmasının altında hangi şeytani dürtü ve düşüncelerin yattığını artık anlamış olmamız lazımdı.




























BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi